Ana içeriğe atla

  Hewler'de Yapılan Kürd Gençlik Konferansı... Saddam’ın yok olması; Esad’ın her an gidebilme olasılığı ve Türkiye’de Kemalistlerin gittikçe güç kaybına uğraması yanında, genelde Kürdlerin özel de de Güney Kürdistan politik yapılarının PKK’yi ulusal hakların elde edilmesi önünde engel olarak görmeye başlaması, PKK’yi ”çözüm” arayışına sevk etmiştir. PKK’nin varlığını sürdürmek için ”ulusal konferansı” bir fırsat olarak görmesi, konferansın toplanmasındaki ısrarının gerçek nedenidir.       Son zamanlarda gündemden düşmeyen ve önümüzdeki dönemde de gündemin en önemli maddesi olmaya aday olan ulusal Konferans/ulusal birlik, Kürdistanlı politik kişi ve kurumlar tarafından yoğun olarak tartışılıyor. Devam eden tartışmalarda  ”birlikçiler” ve ”birlik karşıtları” gibi görünürde iki farklı anlayış ortaya çıkmış olsa da,  birliği, konferansı yapılmaya çalışılan şeyin (ulusallık) ne olduğuna dair ortak bir bir mütabakat sağlanmadan saflar belirlendiği için, gerçekte kimin hangi nedenle hangi tarafta yer aldığını anlamak zorlaşıyor. Hem birlikten yana tutum alanların hem de birliğe karşı çıkanların gerekçeleri ’ulusal soruna verdikleri önem’ olunca, içine düşülen paradoksal durumdan kurtulmanın yolu, ulusal olandan ne anlaşıldığının açıklığa kavuşturulmasıdır. Parçalanmış ve birden fazla sömürgeci devlet tarafından işgal edilmiş bir ulusun sorununun ne olduğunu hâlâ tartışıyor olmak bile, birilerinin ulusal olanın içeriğini ne kadar boşalttığını ve çok net, basit olan bir konunun ne kadar anlaşılmaz kılındığını göstermeye yetiyor. En yalın ve herkesin tereddüt etmeden üzerinde ortaklaşması gereken ulus/ulusal/ulusal haklar gibi konularda bile Kürdler arasında farklı, hatta karşıt düşünceler varsa, bunda egemen devletlerin politikaları ve bu politikaları Kürdistan’a taşıyan ”Kürd örgütleri”nin rolü belirleyicidir. Kuzey Kürdistan’da en etkili ve en büyük(!) güç olan PKK, ulusal dinamikleri tahrip etme noktasında özellikli bir yere sahiptir. Pratiğiyle ulusal bir hareket olmadığını, dahası ulusal bir anlayışın yeşerip gelişmesine karşı en az egemen devletler kadar engel olduğunu defalarca ve en açık şekilde gösteren PKK’nin ısrarla ”ulusal birlik” ve ”ulusal konferans” çağrısı yapması, bazı politik kişi ve kurumlarca ’olumlu bir gelişme’ olarak değerlendirilmekle kalmıyor, en az PKK kadar konferansın toplanması için çaba sarf etmelerini de sağlıyor. Ulusal bir konferansın gerekliliğine inanan ve bu nedenle de PKK ile ”birlik” kuran farklı kesimler bu tutumlarının haklı(!) gerekçelerini temellendirmek için adeta çırpınırken, ”KCK’den Ulusal Kongre için öneriler” başlıklı açıklama onları bu sıkıntıtıdan kurtarmış(!) oldu. Bu açıklama, hiçbir gerekçenin PKK ile yapılan birliğe ulusal bir kılıf bulmaya yetmeyeceğini açıkça göstermiş oldu. KCK’nin açıklaması, içiçe geçmiş bir manifesto ve aynı zamanda da bir ultimatom niteliği taşıyordu. http://rojbas3.wordpress.com/2012/03/11/kckden-ulusal-kongre-icin-oneriler/ Ultümatom kısmının muhattabının, PKK ile birlik kuran kişi ve kurumlar olması şaşırtıcı olmadı. Çünkü PKK’nin birlikten, ittifaktan anladığı tek şey, kendisine itaat edilmesi, kendi politikalarının sorgulanmadan kabul edilmesi ve hayata geçirilmesidir. Bu tekçi anlayışın kalıcı olduğunu ve değişmeyeceğini kendileri söylediği için üzerinde tartışmak anlamsızdır. KCK’nin açıklamasında, ”Demokratik ulusal birliği savunmayı varlık gerekçemizin vazgeçilmez ilkesi olarak görüp, mücadeleye başladığımız ilk günden günümüze kadar bunda ısrarlı olduk.”  cümlesi, farklı yorumlanmaya fırsat vermeyecek kadar nettir. Bu netlik, PKK’nin değişmemekte ”kararlı” olduğunu gösteriyor. Açıklamada dikkat çekici bir başka nokta ise, konferansa katılacaklarda aranan koşullardır. Açıklamada, ”Kongreye katılmanın öncelikli şartı olarak Kürt halkının mücadelesiyle kazandığı tüm değerlere saygılı yaklaşmanın gerekli bir tutum olduğuna inanmaktayız.” denilmektedir. Kazanımların neler olduğu tartışma konusu olsa da ve kocaman bir soru işareti barındırsa da, PKK’nin en büyük değerinin Öcalan olduğu çok açıktır. Açıkça, konferansa katılacaklara ’Öcalan’a saygı duymak zorundasınız ve onun söylediklerini harfiyen savunmak zorundasınız’ talimatı veriliyor. Dahası, konferansa katılacakların neyi, nasıl ve ne kadar dillendireceklerinin de sınırları çizilmiştir açıklamada. Bu sınır, İmralı kaynaklı Yol Haritası'nın kapsamı dışına çıkmaya izin vermediği gibi, katılımcıların iradelerine de ipotek koyarak ”Tek İrade Öcalan’dır” politikasını açıkça dayatıyor: ”Kürtler arası birlik ve Kürt sorununda izlenecek yöntem ve çözüm seçeneği, Ortadoğu halklarının ve sistemin demokratik geleceğini de tayin etme özelliğine sahiptir. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Kürt sorununun çözümü konusunda 15 Ağustos 2009’da hazırladığı, Kürt halkına ve kamuoyuna sunduğu “Yol Haritası”, köklü bir biçimde demokratik-barışçıl çözümün yolunu gösteren değerli bir projedir. Kürdistan halkının, tüm siyasi-toplumsal güçlerinin, örgüt ve kurumlarının, ilgili her şahsiyetin ve kesimin böylesine tarihi gelişmelerin yaşandığı bu süreci doğru analiz etmesi, Yol Haritası’nı titizlikle incelemesi ve Kongre’nin Kürdistan halkı adına ortak bir politika ve çözüm projesinde birleşmesi hayati derecede önemli olmaktadır”  (KCK’den Ulusal Kongre için öneriler açıklamasından...) KCK’nin açıklamasında ”Türkiye, İran, Suriye ve Irak’taki Kürtlerin kendi aralarında kuracağı birlik, söz konusu devletlerin varlığına ve siyasi sınırlara karşı değildir.” denilerek, açıkça, Kürdistan’ın işgalinin, bölünmesinin ve paylaşılmasının somutlaştırıldığı Lozan Antlaşması'nın güncellenerek (Kürdler eliyle) onanması isteniyor. Lozan’ın güncellenmesi, daha önce Kürdlerin yararlan(a)madığı  azınlık haklarından yararlandırılmasından öte bir şey değildir. PKK ve onun yörüngesinden çıkamayanların ”ulusal haklar” dedikleri şey tam da bu azınlık haklarıdır. Açıklamada, ulusal haklardan, kendi kaderini tayin etme hakkından söz edilse de, bu hakların ayrılmaz parçası olan milliyetçilik ve devletleşme açıkça ret edilerek: ”Kürtlerin kendi kaderini tayin etme hakkının karşılığı, milliyetçi temelde devlet kurmak değil, demokratik ulusa, ortak vatana dayalı olarak her parçada kendi özgür ve demokratik yaşamını kurmasıdır. Her parçadaki Kürtler, söz konusu devletlerle Kürt sorununun demokratik çözümünü sağlar.” denilmektedir. KCK açıklamasında,  Kürdlere ”kurtuluş” adı altında dayatılan çözüm, Prens Sabahattin’in bir asır önce dillendirdiği ’Ademi merkeziyetçilik’ten, yani yerel yönetimlerin güçlendirilmesinden başka bir şey olmayan Özerklik'tir: ”Bu çerçevede çözüm formülü: Demokratik Türkiye-Özerk Kürdistan, Demokratik İran-Özerk Kürdistan, Demokratik Suriye-Özerk Kürdistan, Demokratik Irak-Özerk (ya da Federal) Kürdistan’dır.” denilerek ne isten(me)diği net olarak ifade edilmektedir. KCK’nin çözüm formülünde ulusal hiçbir hak yokken, ulusal anlamda elde edilen kazanımların da yok edilmesinin esas amaç olduğu gizlenemiyor. Adına federasyon dense de, fiili olarak devletleşen Güney Kürdistan’ın bağımsızlık ilanının tartışıldığı bir dönemde, KCK’nin çözüm förmülü olarak, ”Demokratik Irak-Özerk (ya da Federal) Kürdistan’dır.” önermesi, Kürdlerin ulusal kazanımlarına olan tahammülsüzlüğünü, düşmanlığını göstermektedir. Böyle bir öneri olsa olsa sömürgeci devletlerden birinden gelebilir ancak; bir Kürd örgütünden asla. Zaten bu önerinin İmralı kaynaklı olduğu ve İmralı’dan çıkan tüm önerilerin de TC patentli olduğu artık herkesçe biliniyor... KCK’nin açıklamasından bir hafta sonra Hewler’de başlayan  ve ikincisi yapılan Kürd Gençlik Konferansı'nda gençlere hitap eden Mesud Berzani, Kürdlerin sorununu ve bu sorunun nasıl çözülmesi gerektiğini çok net ortaya koydu. Berzani’nin konuşması iyi tahlil edildiğinde, karşıt bir manifesto ile KCK/PKK’ye nasıl ulusal bir ders verildiği çok rahat görülebileceği gibi, ulusal bir konferansın ne anlama geldiği de görülür. http://www.nasname.com/tr/10615.html Konuşmasında, "Kürdistan ilelebet Parçalı Kalmayacak, gün gelecek ve Kürdistan yeniden birleşecek" diyen Berzani, KCK’nin özerklik adı altında kalıcılaştırmya çalıştığı parçalanmışlıktan duyduğu rahatsızlığı dile getirdi.  Berzani, Bizim sorunumuz ulusaldır diyerek, ulusal sorunu sulandırmaya çalışan PKK ve onun yörüngesindeki politik kişi ve kurumlardan açıkça farklı, hatta karşıt düşüncelere sahip olduğunu gösterdi. Berzani, ”Sevgili gençler, her geçen gün kendine, demokrasiye, birlikte yaşma kültürüne güveni esas alarak, ulusal inancı gençlerimiz arasında derinleştirmeli ve yaymalıyız. Çünkü ve maalesef ki sorunu bu zeminden  uzaklaştırma çabaları var ve bu tehlikelidir. Ve aynı şekilde sanki bizim ulusal sorunumuz yok!! Sanırsın farklı sorunlarımız var!! Bizim sorunumuz ulusal bir sorundur. Esasen bizim sorumuz ulusaldır ve meşrudur. Her şeyden önemlisi biz bu sorun için çalışmalıyız ve fedakarlık yapmaya hazır olmalıyız” sözleri, PKK ve çevresinin ısrarlarına rağmen neden bu kesimlerle bu koşullarda bir konferans yapılmadığının da nedenlerini açıklığa kavuşturmuş oldu. Mevcut yapısıyla, PKK’nin içinde yer alacağı bir konferansın adı Ulusal Konferans olamaz! PKK’nin konferans ısrarının altında yatan neden, Kürdlere değil, kendisine bir statü kazanmak ve bunun karşılığında sömürgeci devletlerin isteği olan Lozan’ın güncellenmesini (2. Bir Lozan) sağlamaktır. PKK ile ”birlik” kuran ve bu birlik sayesinde meşruiyet arayarak en az PKK kadar ”Ulusal Konferans” konusunda ısrarlı olan Kürd politik yapıları bu açık gerçekliği görmüyorlarsa, okuma, görme ve anlama özürlü sıfatlarını fazlasıyla hak ediyorlar. Gördükleri halde bu oyunda yer alıyorlarsa, PKK ile elde etmeye çalıştıkları meşruiyeti yine PKK ile birlikte kaybetmekten de kurtulamıyacaklardır. Ulusal birliğin gerekli ve bunun için ulusal bir konferansın acilen toplanmasının yararlı olacağına inanan kişi/kurumlar, öncelikle KCK’nin açıklamasına gereken tepkiyi göstermelidirler. Ve ulusal hakların zorunlu koşulu olan devletleşme hakkını tereddütsüz savunan tüm Kürdlerden oluşan bir Ulusal Konferans için çaba sarf etmelidirler. Konferansın önkoşulu ve temel ilkesi, ”Devletleşme hakkının koşulsuz savunulması” olmalıdır. Bu koşulu yerine getirenlerle kurulacak birliği her duyarlı Kürd tereddütsüz savunacaktır ve mutlaka olumlu sonuç da alınacaktır. PKK’nin (Öcalan’ın da itiraf ettiği ve herkes tarafından bilinen bir gerçek) MİT tarafından kurulduğu ve Kürdistan’daki ulusal dinamikleri yok etme misyonunu üstlendiği gerçeğine rağmen, PKK’nin değişebileceğine inanan ve bu nedenle de ”Kürd özgürlük hareketi”, ”ulusal hareket” gibi tanımları kullanmakta sakınca görmeyen Kürd politik yapılarının hafızasını kaybettiğini var sayarak onları anlayışla karşılayabiliriz. Ama son iki ay içinde yaşananlar dahi hatırlandığında, PKK ve güdümündeki yapıların ulusal bir hareket olmadığını görmek için ortalama bir zekaya ve ortalama politik değerlendirme yapabilme yetisine sahip olmak yeterlidir.  Bu nedenle, PKK’yi ısrarla ulusal bir hareket olarak pazarlamaya kalkışanların hiçbir gerekçesi ve mazereti onları mazur görmeye yetmiyor. Son iki ayda neler yaşandı? Hewler’de, "Suriye Kürdleri Konferansı" yapıldı ve PKK’nin Suriye’deki yapılanmasının adı olan PYD dışında tüm Kürd hareketleri bu konferansa katıldı. Konferansa katılmayan PKK ve türevleri, Hewler Konferansı'na öfke kusmakla kalmadılar, konferansa katılan Kürd politik temsilcilerini (sınırda) yakalayarak El Muhabarat’a teslim ettiler... Bir hafta önce Hewler’de ikincisi düzenlenen ve dört parçadaki temsilcilerle birlikte dünyanın çeşitli ülkelerinden gençlerin katıldığı "2. Kürd Gençlik Konferansı"nda PKK’li gençler, Kürdistan Bayrağının ortak bayrak olmasına itiraz ederek konferansı terk ettiler... Bu iki konferansta yaşananlar ile birlikte, KCK ile Mesud Berzani’nin ’manifestoları’ değerlendirildiğinde, bütün kirli geçmişi yok sayılsa bile, PKK’nin ulusal bir hareket olmadığı açıkça görülebilir. PKK’nin bir sorunu olduğu açıktır; ama bunun ulusal bir sorun olmadığı da çok açıktır. Ortadoğu’daki dengelerden yararlanarak her zaman hizmet edeceği bir efendi bulan PKK, efendisiz kalma riski ile karşı karşıyadır. Bu nedenle kendisine güvenli bir alan yaratarak varlığını sürdürmek istemektedir. Saddam’ın yok olması; Esad’ın her an gidebilme olasılığı ve Türkiye’de Kemalistlerin gittikçe güç kaybına uğraması yanında, genelde Kürdlerin özel de de Güney Kürdistan politik yapılarının PKK’yi ulusal hakların elde edilmesi önünde engel olarak görmeye başlaması, PKK’yi ”çözüm” arayışına sevk etmiştir. PKK’nin varlığını sürdürmek için ”Ulusal Konferansı” bir fırsat olarak görmesi, konferansın toplanmasındaki ısrarının gerçek nedenidir. Böylece Kürdler arasında tekrar ”meşruiyet” kazanacağını hesaplayan PKK, tasfiye edilme riskinden kurtulacağını, en azından ömrünü uzatacağını umut etmektedir. Her şey bu kadar açık ve görünür olmasına rağmen, PKK’nin de içinde yer aldığı bir konferansta ısrar edenlerin ısrarını anlamak ve bu ısrarı iyi niyetle açıklamak olanaklı değildir. Ulusal Konferans ve Ulusal Birlik konusunda samimi olmanın göstergesi, konferans ve birlik bileşenlerinin ulusal haklardan yana olması koşulunun tereddütsüz hayata geçirilmesidir... PKK’nin yapısı, misyonu ve bağlantıları, onun kurumsal olarak ulusal bir harekete evrilmesine olanak vermiyor. Yapılması gereken şey, PKK’nin bu evrilemez yapısını teşhir etmek ve PKK saflarında yer alan yurtsever, ulusalcı kesimin ’kurumsal yapıyla’ hesaplaşmasını sağlamaktır. Böylece PKK içinde etkin görevlerde bulunan ve hareketi yönetme, yönlendirmede belirleyici olan devletçi/Kemalist kadroların teşhiri ve tasfiyesinin önü açılabilir. PKK ile özdeşleşen bu kadroların tasfiyesi demek, PKK’nin kurumsal olarak varlığının da sona ermesi demektir. Legal alanda da, öncelikle BDP içinde konumlandırılan Kemalist Sol kadroların tasfiyesi sağlanmalıdır. Bu teşhir ve tasfiye, PKK/BDP içinde yer alan yurtsever Kürdlerin ulusal güçler içinde yer almasının önünü açacaktır ve tüm Kürdleri kapsayan yeni bir harakete de fiilen varlık kazandıracaktır. Bu değerlendirmeler ışığında, Ulusal Konferans ve Ulusal Birlik girişimlerinde PKK'liler, BDP'liler yer almalıdırlar, ama PKK kurumsal kimliğiyle asla yer almamalıdır sonucu çıkarılabilir. Bu durum,  PKK'liler ile PKK ayırımını yapmak anlamına geliyor ve eleştiriler tam da PKK'nin aklanamayacak olan kurumsal kimliğine yöneliktir; PKK saflarında mücadele eden yurtsever insanlara yönelik değil! Bu nedenle birilerinin "şehit edebiyetı" yaparak ve gerillanın, tabanın fedakarlığına, iyi niyetine sığınarak PKK'nin kurumsal kimliğinin deşifre edilmesini engelleme çabalarına prim vermemek gerekiyor...  Berzan BOTΠ [email protected] Nasname.com

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.