BAĞIMSIZLIK DÜŞMANLARI / OSMAN (ŞOREŞ) BALİÇ
Son günlerde yaşanan gelişmeleri gördükçe aklıma rahmetli dedemin "divé mirov dina bi cil nasbike dema xwe tazi bike herkes dikare nas bike" deliyi giyinikken tanımak lazım soyunduğunda herkes deli olduğunu anlayabilir sözü geliyor. Bu söz tamda PKKnin son dönemdeki durumunu özetliyor. PKKyi bu son dönemdeki tutumuyla değil çok öncesinden tanıyabilmek, tanımlayabilmek gerekliydi.
Bildiğiniz üzere PKK bu hendek krizi diye tanımlanan son olayla ilgili Kürdistan Bölgesel Yönetimini, özellikle de KDPyi kastederek Kürtler arasına sınırlar koyuyor propagandasını başlatıp, Suriyedeki olumsuz gelişmeler ve Irakta Malikinin tutumuyla iyice gerilen ortamı tam anlamıyla Kürtler arası bir çatışmaya dönüştürme ve gerilimi arttırma politikasını hedef olarak belirlemiş durumda. PKK insanların düşüncelerine bile sınır koyarken bu "sınır" söylemini dile getirmesinin ahlaki hiç bir yanı yoktur.
Genel açıklamalardan ve değerlendirmelerden anladığımız kadarıyla, Güney Kürdistanda güvenlik problemi yaratabilecek ve olumsuz sonuçlar doğurabilecek sızmalara karşı sınır boyunca yaklaşık 25 km uzunluğunda güvenlik amaçlı bir hendek kazılıyor. İnsanı olarak ele aldığımızda, yarın öbür gün sınırın öte tarafında herhangi bir bireyin yaşamı söz konusu olduğunda tabiki orayı terkedebilme ve can güvenliğini sağlama hakkı olmalıdır. Bunun önünde engel olmak zaten ahlak dışıdır ve insanı bir yanı yoktur. Zamanında Güney Kürdistandaki Kürtlerde Körfez Savaşı döneminde zor durumda kalıp Kuzey Kürdistana toplu halde akın etmişlerdi. Böyle hayati bir durumda Kürdistan Bölgesel Yönetiminin yanlış bir tutum içerisinde olacağını zannetmiyorum. Ayrıca eğer böyle bir durum varsa Birleşmiş Milletlerin raporuna göre Suriyeden gelen beş yüz binden fazla mülteci nasıl oluyorda Güney Kürdistanda yerleşmiş durumda. Burda gördüğüm çok sayıda gence neden Güneybatı Kürdistanı terk ediyorsunuz sorusunu sorduğumda bana verdikleri cevap da ne yazık ki çok üzücü. Bu gençlerin büyük bir çoğunluğu hala Suriye Devletine askerlik yapmak zorunda. Bundan da anlaşılacağı üzere PKK yada PYD nin bağımsızlık ilan ettiği falan yok aksine daha aktif bir şekilde Esada hizmet edilmektedir. Bir diğer önemli gözden kaçırılmaması gereken konu da insansız bir Güneybatı Kürdistanın ne ifade edeceğidir. KDP yada Güney Kürdistandaki diğer siyasi partiler ve örgütler, Güneybatı Kürdistan konusunda hem geç davranmış olmalarının, hemde belli ölçüde ileriye dönük çok planlı bir çalışma yapmamış olmalarının bugün yaşanan sorunlara bir nebzede olsa zemin hazırladığını görebilmelidirler.
Güneybatı Kürdistan söylendiği gibi PKKnin kontrolunde falan değil, tamamıyla Türk istihbaratı ve Esad güçlerinin kontrolündedir. PKK-Esad yanlıları zaten oraları terk etmiyor ve terk etmek gibi bir niyetleride yok. Ayrıca PKK zaten kendisi gibi düşünmeyen yurtsever kesimin orayı terketmesinden memnuniyet duyuyor. Unutulmaması gereken bir diğer önemli husus ta özellikle PKKnin yıllardır kontrolü altına aldığı Güney Kürdistan ve Rojhilat bölgelerinde sayısızca köye giriş çıkış engellenmesidir. Köylüler kendi topraklarına bile girememektedirler.
Bu tarz Kürdistan Yönetimine karşı çıkmanın adımları çok önceden atıldı. Zamanında öndeleri Öcalanın "KDP ve YNK devrimin azılı düşmanlarıdır. Sivil, askeri hedef ayrımı yapmaksızın hepsini yok etmek lazım" demesi durumun vahametini gösteriyordu. Buna benzer sayısızca olaylar yaşandı.
Zap Cumhuriyetinin kurulması
Savaş Hükümetinin ilan edilmesi
İkinci 15 Ağustos atılımı
Botan-Behdinan birleşmesi
Kandilin ana karargah seçilmesi
Bunların tamamı Güney Kürdistanı hedef alan yaklaşımlardı ve Zap Cumhuriyeti kuruldu bahanesiyle Türk Devletinin askeri güçleri Güney Kürdistana girdi ve ne yazık ki hala varlıklarını devam ettirmektedirler.
Son dönemde yapılan anlaşmalarla bu düşmanlık daha da güçlendirildi ve güncelleştirildi. İran, Suriye ve Rusyanın işbirliğinde Türkiye sınırına saldırıların yapılması hatta bir adım ileriye gidip Hakkarinin ele geçirilidiğinin, kurtarılmış bölge ilan edildiğinin dillendirilmesi Suriyedeki Kürtlerin durumu hakkında nerede ve nasıl duracaklarını acıkça gösteriyordu. Murat Karayılanın İranla bu konuları görüşmeye gitmesi sonrasında Kürtler ve Ortadoğu açısından yeni bir süreç başlatıldı. Türk Devleti bunu daha başlangıç aşamasında fark etti ve kendileri açısından tehlikenin bir kademe daha büyüdüğünü gördüler. PKK özellikle Murat Karayılanın İranla görüşmesi sonrasında İran ve Suriyenin isteklerini yerine getirmeye başladı. Bu tehlikeyi gören Türk Devleti Öcalanı daha aktif bir şekilde MİT desteğiyle devreye soktu. Bu anlaşmalardan sonra Güneybatı Kürdistanda PKK karşıtı kesime yada daha doğru ifadesiyle yurtsever kesime karşı şiddete başvurulmaya başlandı. Bu uygulanan vahşice yöntemlerle çok sayıda Kürt İnsanı şehit edildi. Bedro Ailesi gibi değerli ailelerinin evleri basılıp evlatları gözleri önünde hunharca vuruldu. Bu yöntemlerle halkı yıldırmaya ve korkutmaya çalıştılar. Bu gerçekleşen olayların hepsi Öcalan Bekaadayken olduğu gibi Suriye istihbaratı El Muhaberatın gözleri önünde gerçekleştirildi.
PKK nin Türkiyede MİT ve Öcalan kontrolünde hareket etmesi, Esad yönetimine karşı çıkmaması ve İranda her gün Kürt gençleririnin idam edilmesine sessiz kalınması bu kirli ilişkilerin kanıtlarıdır. Farsa, Türke ve Araba karşı kardeşlik naraları atan PKK neden bunu kendi halkına karşı yapmıyor?
Kendi topraklarında bile olmayan Süleyman Şah Türbesini kendi topraklarının bir parçası olarak görüp bunun için savaşa hazır olan Türk Devletine PKK kendi öz topraklarımızı, vatanımızı çekebiliyor.
Benim açımdan bu yaşananların hiç birisi şaşırtıcı değilidir, çünkü biz bu sisteme yıllarımızı verdik. Başladığımız ilk günden bu yana Güney Kürdistandaki ulusalci güçlere karşı izlenen politika hiç bir şekilde değişmedi. Gün geçtikçe daha şiddetli ve farkli yöntemler devreye sokuldu. Size komik gelebilir yarın öbür gün PKK kalkıp Bölgesel Kürdistan Yönetiminden petrol geliri istese şaşırmayın. Gülten Kışanakın Diyarbakırdan çıkan petrolden pay istiyoruz söylemi, aslında Güney Kürdistan için bir alt yapı çalışması ve zemin hazırlamaktan başka bişey değildir. Ne onlar Türk Devletinden bir gram petrol alabilecek, nede Türk Devleti böyle bir isteği kabul edecek. Bu durumda Türk Devletine karşı boyunları kıldan ince olacaktır. Fakat mesele Kürtler arası çatışmaya gelince hepsinin ağzının suyu akacaktır. Her gün yaptıkları yeni açıklamalarla bunu desteklemektedirler. Son tahlilde Kürdistanı bir Kürt coğrafyası olarak değil bütün halkların ortak coğrafyası olarak görüyoruz diyebilecek kadar bizle dalga geçmeye çalışan sözde Kürt Temsilcisi ve Öcalanın yeni gözdesi Sırrı Süreyya Önder Kürdistanın Kürt Coğrafyası olduğunu bilmesi ve kafasına sokması gerekmektedir. Aponun çözümlemelerinde jitem kökenli olarak nitelediği Sırrı Sakık da kendi başarılarının özünde MİT in olduğunu son açıklamalarıyla dile getiriyor.
Zamanında Newroza katılıma karşı eleştimizde haklı olduğumuz bugün daha iyi anlaşılıyor. PKK'nin ve onun siyasi uzantılarının herhangi bir çalışmasına seyirci olarak bile katılmak, bu halka zarardan başka birşey vermez. PKK'nin Kürt Halkının düşmanı olduğu sadece partisel ve bölgesel çıkarlar tehlikeye girdiğinde dile getirilip, diğer dönemlerde bu gözardı edilirse, kısa süreli olumlu sonuçlar doğursa da, uzun dönemde Kürt Halkının sonunu hazırlayacaktır.
Siyasi birliğe en fazla ihtiyac olduğu bu dönemde Kürdistan Yönetimine karşı bilinçli ve programlı başlatılan bu tutum gözden kaçmamalıdir. Güney Kürdistandaki diğer siyasi yapıların yanlış bir tutum içine girip PKK lehine açıklama yapmaları yada PKK'ye bu konuda destek vermeleri kendi istikballeri ve bağımsızlıkları açısından can alıcı bir hata olacaktır. Bu tarz hatalar yapmadan önce yakın geçmişlerini gözden geçirmeleri ve aynı hataya düşmemeleri gerekmektedir. Tekrar farklı bir kardeş kavgasıyla Kürt Siyasi Hareketlerinden binlerce insanın şehit edilmesine ihtiyaç yoktur. Yavaş yavaş uluslararası arenada varlığını gösterebilen Güney Kürdistan ve buna bağlı olarak Kürt Halkı tekrar farklı oyunlarla bağımsızlık yolunda yavaşlatılmaya ve engellenmeye çalışılmaktadır. Anlayacağınız üzere deli gün geçtikçe üstündekileri daha fazla çıkarmakta ve kendi kimliğini belli etmektedir. Umut ediyoruz ki ulusalcı yurtsever siyasi partiler, örgütler ve halkımız bu konuda daha fazla zaman kaybetmez ve gerçeklikleri görme gayretinde bulunurlar.
16 Nisan 2014