Skip to main content
Submitted by Rêvebir_D on 28 February 2014

Partileşme Üzerine Notlar” adlı makalede Davut Kurun arkadaşın değerli düşüncelerinden yararlanarak paylaşmak istediğim düşüncelerimle polemiklere yol açmadan bilimsel değerlendirmeler ışığında ideal bir tartışmaya katkı sunabilmeyi hedefledim. Katıldığım yüzde seksenlik düşünce beraberliğini ifade ederken kullanılan dil-üslup ve düşünce sistematiğini de bir adım geriden takip edebildiğimi söyleyebilirim. Esasında ele alacağım farklılık da Davut hocamla idealize edilen örgütlenme için ayrı duruş nedeni değildir. Bunu da özellikle vurgulamayı gerekli görüyorum.

Olası bir federasyon için Kürdistan’ın bütünü veya Kuzey parçasının ortak olabileceği meşru zeminlerde kurulu bir Türkiye devleti yoktur. Osmanlı devletine red-i miras ederek kurulan ‘Türkiye’ Osmanlı bakiyesidir. Bu topraklarda başta Ermeni ve Rumlar ile diğer gayri Müslimlere soykırım-imha-inkar göçertme ile topraklarına ve mallarına el koyma ile kuruluşuna başlanmıştır. Müslüman diye ittifak gücü Kürdleri de giderek yok saymış, adım adım ülkesi Kürdistan’ı işgal etmek için planlarını hayata geçirmiştir. Ne gariptir ki, Müslüman Kürde karşı Müslüman Laz-Çeçen-Çerkez vb. azınlıkların desteğini de yedeğine almayı becerebilmiştir. Bu yapının mayasında soykırım-imha-inkar vardır, kuruluş felsefesi Türk ırkçılığı üzerinde ve tekçilik esasları ile şekillenmiştir.

Dolaysıyla Türkiye diye tarif edilen yerin asıl adı Sömürgeci Türk Devletidir. Kuruluşundan günümüze ilkeleri (Atatürk ilke ve inkılapları kanunu) belirlenmiş çerçevesiyle Çeteler tarafından idare edilir, uluslararası kamuoyunda meşruiyeti siyasi mülahazalardan dolayı Milletler Cemiyeti ya da BM tarafından hakim denge ülkelerin çıkarları için kabul edilmiştir. Ancak mızrak çuvala sığmamış kucağındaki bu gayrı meşru yapı Dünya milletlerini rahatsız etmiş, bölgede çıbanbaşı, demokraside yüz karası bir düzlemde varlığını sürdürmüş gayri meşru bir ülkedir.

Federasyon, özerklik, otonomiler ülkelerarası ortak yaşam biçimlerine verilen isimlerdir. İki ya da daha fazla etnik-otantik-dini ya da toplumsal motivasyonun ortak iradeleri ile birlikte yaşamanın şartlarını oluşturdukları devlet yapılanması veya demokratik toplumsal yaşam biçimleridir. Birliğin esasını oluşturan şey ortaya çıkan demokratik koşullarda netleşen özgür iradi kuralların kolektivizmidir.

Kürdistan halkı bugün var olma mücadelesi veriyor; ölümüne bir çaba içindedir, dört bir yanı ateş çemberi sömürgeci sistemlerin ablukasında iradesi belirlenemeyen savaşın içinde bir halk bu koşullarda özgür iradesini ortaya koyamaz. Üzerindeki tahakkümün ortadan kalkması lazım. Bu da sömürgeci güçlerin Kürdistan’ı terk etmeleri ile mümkündür. Ülkesinde halkının ülke çıkarını hesaplayarak verebileceği karar federasyondan mı yoksa özerklikten yana mı olacağı ancak işgalden sonra alınacak karardır. Asker çizmesi altında, asimilasyonun ve sömürge sistem kurumlarının kemirdiği bir toplum özgür iradesini ortaya koyamaz. Dahası iradesi ipotek altındadır. Öcalan da bu ipotekli iradeyi bir kez daha teslim almış ve kendi şahsında somutlaştırmıştır. Tabiatıyla, olmayan iradelerin olamayan sahibinin varlığı gülünç olmaktan öteye bir şey ifade etmemektedir.

Öbür türlü sömürgeci sistemin pençeleri arasında inim inim inlerken dilenci mırıltıları ile ‘gel benim dilimi tanı, seninle özerk yaşayalım, federasyon yapalım’ demek ya da benzeri istemlerin bir anlam ifade etmediğini hepimiz biliyoruz. Zülüm ile saltanat sürenlerin merhametine sığınmada bugüne kadar kime ne yarar getirdiğini bir bilen varsa beri gelsin. Dahası gücü ve iradesi olmayanların pazarlık masasına yenik olarak başladıkları da yine herkesin malumudur.

Kuzey Kürdistan’da 35 yıllık amansız bir savaşta Sömürgecilerin iflas eşiğinde iken tek bir rehine vasıtası ile kurtulma çabalarını maalesef bugün yaşıyoruz. Kürdistan’ın yıllarca parçalanan muazzam enerjisini bu şekilde tüketen ve rehinenin iradesine teslim edenlerin de pazarlıklarının bu şartlar altında meşru olmadığını görüyoruz. Çünkü daha henüz Pazarlık şartları oluşmamıştır dolaysıyla Kürdistan halkı adına kimse kendisini pazarlık için yetkili göremez. Meşruiyeti olmayan pazarlıktan sonuç alınamaz, alınsa bile hiçbir neticesi de bu halkı bağlayamaz.

Kürdistan Arap-Fars ve Türk Sömürgeciliği altında dörde bölünmüş bir ülkedir. Burada Türkler-Araplar-Farslar-Keldaniler-Süryaniler vb. halkların azınlık haklarından ya da Türkiye metropollerinde yaşayan Kürdlerin azınlık haklarından bahsetmiyoruz, işgal altındaki Kürdistan’dır söz konusu ettiğimiz. Hali hazırda Kürdlerin bir ülke ya da bir toprak işgalleri, sömürü sistemleri söz konusu değildir ki masalar kuruluyor görüşmeler bunun üzerinden yapılıyor. İşgallerde masa kurulmaz görüşme yapılmaz. İşgal fiilen sona erdirilir, akabinde müzakereler başlatılır. Müzakerelerin ön koşulu işgalin sona ermesidir, ikinci koşulu olan ateşkes ancak işgal sona erdikten sonra devreye girer. Daha sonra usulüne uygun heyetler arasında uluslararası gözlemcilerin gözetiminde müzakereler başlar. Bilim heyetleri siyasi organizasyonlar, sivil kurum temsilcileri vb. geniş bir katmanla paralel ve uzun bir zaman dilimi içerisinde olgunlaştırılarak sürdürülür. Bu evrensel kural Kürdistan için de geçerlidir.

Bölücülük suçlamasına karşı ben bölücü değilim diye çırpınanların Kürdistan gerçekliği ile alakaları yoktur. İyi de bölücü değisen ülkeni kiminle birleştireceksin? İşgal şartlarında, kim kimin için ne şartla bu soruya cevap verme yetkisini kendisinde bulabiliyor diye merak ediyorum.

Daha dün otonomi diye sayıklayan Güney Kürdistanlı PDK ve YNK’nin Irak işgali kalktıktan sonra daha da ileri bir statü ile gevşek bir Federasyon kurduklarını, zaman zaman da ‘bağımsızlığı’ milli istemi olarak değil de ancak Bağdat için tehdit aracı olarak kullandıklarını bunun da haliyle doğru bir tutum olmadığını vurgulamakta yarar var. Ayrıca Bağımsızlık ya da Federasyon istemleri Milli duruş olarak değerlendirildikleri için günübirlik çıkarlara göre ortaya atılmaz, stratejiler için konu edilemezler.

Kürdistan’da Bağımsızlık ya da Federasyon istemleri etrafında kümelenen siyasi yapılar ya da şahısların kendi aralarında bu tartışmayı uygar ölçekler içinde devam ettirmelerinde yarar var elbette. Bu istem farklılığı ayrı örgütlenmeyi gerekli kılmadığı gibi çatışma ve sürtüşmeye de mahal verecek bir nedeninin olmadığı düşüncesindeyim. Eğer fiili işgal sebebi esas alınırsa Federasyona da, Bağımsızlığa da daha uzun bir yol var önümüzde kat edilmesi gereken. Sonrası bir milli iradenin tecellisidir; yani referandumdur. Bu tartışma orada gündeme geldiğinde herkes eteğindeki taşları döker. Neden Türk-Fars ya da Arap devletleri ile birlikte yaşama? Kimin hangi milli çıkarları söz konusu? şeklindeki tartışmalar gerekli hale gelir.

Sömürgeci sistemin oyun sahasında kurulan herhangi bir pazarlık masasına, iradesini sömürgecilerle birleştirmek üzere götürülen Federasyon ya da Özerklik istemlerinde ya tümden kaybederek veya bir adım gerisi bir statü formülü ile çıkılır. Sonuç verip vermeyeceğinin de garantisi olmaz çünkü oyun o sahada onların seyircisinin önünde oynanıyor da ondan. Düşmanlığın ortadan kalktığı, ortaklığın eşit şartlarda kurulabileceği ortamdan henüz çok uzakken yenilgiyi tarihi tekerrürlerle defalarca tattığı halde masaya mecbur bırakılmanın sonuçları acıdır. İmzalanacak deklarasyonun polis sorgusunda önümüze sürülen imzalamaya zorlandığımız ifade tutanağından farkı kalmaz.

Bu durumda acilen siyaset sahasında yer almakla işe başlayabilmek ilk koşuldur. Suya girmeden yüzme öğrenilmez; fazla düşünmenin zamanı değil kervan yolda dizilir diyeceğiz. Kürdistan’ın koşullarını hesaplayarak legal alandan azami ölçüde yararlanabilmenin hesapları ilkeler çerçevesinde deklare edilmelidir. Cephe ittifakı anlayışları sürekli gündemde tutulmalı, asgari müştereklerde birleşilebilen Milli güçlerle bir araya gelinmelidir. Milli kongre için çabaların içinde olmak, sürüklemek en geniş katılımı en doğru zeminde sağlamak için çalışılmalıdır. 4 parçadan siyasi oluşumlarla sıkça bir araya gelinmeli, ortak projelerin üretilmesi için çalışmalar başlatılmalıdır.Çalışmaların ve siyasi çabaların ekonomisini oluşturmak için proje başlatılmalı, tartışılmalıdır. 4 parçada varlık gösteren savunma güçleri ortak siyasi iradenin denetiminde Kürdistan’ın savunma gücü olarak güçlendirilmesi ve disipline edilmesi ve birleşik güç haline gelebilmesi çabaları için formüller üzerinde bağımsız çalışmalar başlatılmalıdır. 4 Parçadan oluşan denetimden sorumlu ortak organizasyonun partiler üstü çalışmaları için gerekli yetki ile donatılmalıdır. Ortak anayasa çalışmaları buna uygun kanun ve yönetmenliklerin 4 parçada adım adım etkili hale gelebilmesi için bilimsel hukuk heyetleri oluşturulmalıdır. Modern bir yapıya, çağdaş bir devlete giden yolun ilk adımı çağdaş hukuk düzeninin tesis edilmesi ile mümkün olabileceğini unutmamak gerekir.

Bu ve benzeri adımlar devletleşmeye giden ön adımlardır, aşılabildiği ölçüde özgür bir ülkede yaşamayı hak edebileceğiz. Güç ilkelerden, ilkeler doğru bilinçten gelir. Güç olmadığımız müddetçe Dünya’da kabul edilebileceğimizi kimse hayal bile etmesin.

24.02.2014

Add new comment

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.