Skip to main content
Submitted by Anonymous (not verified) on 28 January 2014

Saime, Semir, Şener" Üçüde PKK kurucuları ve Merkez Komite üyeleriydi.
PKK içinde olan herkes şunu iyi bilirki
„Apo’nun haberi olmadan ne birisi en ufak göreve seçilir, ne infaz edilir, ne de tutuklanır“..Tüm uygulamalar tamamiyle onun emirleri doğrultusunda yapılır..
Kendi sultasının devamı için haksızlığa, despotluğa, entrika-karanlıklara karşı soru soran-sorguluyan kim olduysa onu mutlaka yemiştir..
Kimse bunun tersini idda edemez..“ PPK’de Muhalif Olmak. (2). Saime Aşkın, Semir, Şener Üç karanfil, üç onur abidesi, üç yürekli insan…
Onları anlatmak istedik…
Istedik ki O’ güzel insanlar edebiyen yüreklerden yer alsınlar, onları hunharca vuranları da cümle alem lanetlesin..
Üçüde PKK kurucuları ve Merkez Komite üyeleri, PKK kuruculari, emek verenlerdi..
Onlar karanlıklardan geleni iyi tahlil de ettiler, onun şeflik sultasının felaket getireceklerini iyi bildiler ki, ölümü umursamadılar…
Onlara haince koplo, saldırı, tezgahlar hazırlayıp, hedef haline getırildiler, zira karanlıkların bekçisi tek lider olmak istiyordu..…Ve onların sağlam duruşu karşısındaki ezik-büzük kişiliğini konuşturmak için bin bir alavere dalavere-hile entirkayla onları tasfiye etmeyi gerçekleştirdi..Ancak şunu unuttu; „Güneşın balçıkla sıvanmayaçağını“ Üç devrimci… Saime Aşkın, Semir ve Şener'in ortak özellikleri; Ulusal değerlere bağlı, sosyal gelişmelere açık, kendi içinde uyumlu, tartışmasını, paylaşmasını bilen, sorumlu ve duyarlı bir aile ortamında yetişmeleridir. Yani daha Ulusal Mücadele'ye katılmadan güçlü ve gelecek vaad eden özelliklere sahipler. Bu anlamda mücadeleye katılımları güçlü oluyor. Katılımları nettir. Ikirciliği hiç bir koşulda yaşamadılar.. Kişisel ve ailesel çıkarlar peşinde değiller. Zaten ölümüne kararlı olmalarının nedenide budur. Onlar geleceğe hedeflendiler, başlangıçta herşeyin tek kişiye endekslenmesini doğru bulmadılar ve karşı çıktılar. Tek kişiye bağlılığın mücadeleyi tasfiye edeceğini, açık açık eleştirmeye başladılar. Bu derin devlet ve PKK içindeki uzantılarına 180 derece ters düşüyordu. Bu anlamda hedef oldular. Aradan yıllar geçti, Abdullah sanki bu durumdan rahatsızmış gibi, 'her şeyi benden bekliyorlar' demeye başladı. Sanki bu durumu yaratan kendisi ve sahipleri değilmiş gibi!!! Önce kontrollu bir şekilde tek Parti yaratıldı, sonrada planlı bir şekilde geleceği görebilen önemli kadrolar tasfiye edilerek, tek 'lider' yaratıldı. 1980 sonrası bilimsel eğitim faaliyetleri aşamalı bir biçimde yavaşlatıldı ve 1984'en sonra tümüyle durduruldu. 'Bilimsel eğitim' adı altında, müritlikten bile geri, bir eğitim tarzıyla (Abdullah'ın Çözümlemeleri) savaşçı ve kadro yapısı kendi ulusal ve sosyal değerlerine yabancılaştırıldı, daha açık anlamıyla kişiliksizleştirildi. Parti içinde sorumlu düzeyde olan bir çok kadro bu durumun farkında. Tabiki direkt devlet bağlantısını görebilen kaç kişi var? Oldukça az. Böyle bir durumda muhalif olmak, büyük bir sorumluluk cesaret ve kendini feda etmeyi gerektiriyor. Haftalık, günlük, zamanlı- zamansız hep konusuyor. Daha bir ay kadar önceydi, birden Saime aklına gelmiş, sıradan bir laf gibi görünsede , oldukça önemli ve tarihi bir olaya dikkat çekiyor; 'O Saime'yi niye öldürdüler' diyor. Sanki hiç haberi yokmuş gibi, tertemiz'masum' biridir. Başkaları yapmışda Abdullah sonradan duymuş, hatta üzülmüş, gibi pozlara giriyor. Karanlıklardan gelen sanki tüm entrikaları kendisi planlamamış gibi yaptığı katlıyamlara ya kılıf aradı, ya da hiç haberinin olmadığını, bilinmiyen güçler ondan habersiz yapmışlar gibi ağız değiştirmesi de onun karanlık-despot yüzünü saklamıyor.. Sevgili Dilaver Yıldırım’in mezarına Sarı Baran ve Memet Şener’in çiçek bırakmalarına korkuya kapılarak onlara „Dilaver’in benimle hiç sorunu yoktu“ diyecek kadar yüzyüzleşiyordu.. Yanında, PKK içinde olan herkes şunu iyi bilirki „Onun haberi olmadan ne birisi en ufak bir göreve seçilir, ne infaz edilir, ne de tutuklanır“..tüm uygulamalar tamamiyle onun emirleri doğrultusunda yapılır… Kendi sultasının devamı için haksızlığa, despotluğa, entrika-karanlıklara karşı soru soran-sorguluyan kim olduysa onu mutlaka yemiştir..Kimse bunun tersini idda edemez.. Ancak birden bire sanki kendisi masummuş rolüne bürünmesinin nedeni olmali..! Abdullah bununla ne yapmak istiyor? Kardeşi Osman'la birlikte PKK içindeki Ergenekon'dan bahsettiler demek istiyorki, güya Saime Aşkını PKK içindeki Ergenekon katletmiş.
Abdullah burada bir gerçeği kabul, ediyor; PKK içindeki Derin Devlet ya da güncel ismiyle Ergenekon'un varlığı. Ancak kendisini ve kardeşini bunun dışında tutuyor. Peki bir an için Abdullah'ın dediğini kabul edersek, Ergenekon elemanı olarak gösterilenler kimlerdir? Özellikle 1984-85.86 yılların da Lolan'da, çoğunluğunu 'Dersim'li, bayanlardan' oluşan onlarca seçkin kadro katledildi. Bu dönem burada bir Merkez Yürütme vardır. MY'nin 'seçkin' Merkez Komite üyelerinden seçildiğini belirtmeye gerek yok. Kural gereği böyledir. Söz, karar ve isminden de anlaşılacağı gibi yürütmeden sorumludurlar. Normal bir Parti'de kurallar böyle işler. Ancak belirtmek gerekir ki, o dönem bile, Yürütme denilen kurum sadece bir aldatmacadır. Tüm yürütme yetkisi Abdullah ve ekibine aittir. Ekibinde Duran Kalkan,Ali Haydar kaytan'yürütme'nin başıdır. Yardımcılarıda, Selahattin Çelik ve Halil Ataç'tır. Ve Saime Aşkın bu dönem katlediliyor, yıl 84 yada 85'-86 dır. Net olarak bilinmiyor. O dönem orada bulunan ya da olaydan kesin haberdar olan diğer Parti yetkilileri; Duran kalkan,Ali Haydar Kaytan, Haydar Altun, Nizamettin Taş, Kesire Yıldırım ve Cemil Bayık'ır. Yine o dönem göz altında da olsalar İbrahim Aydın ve Metin Gürgöze'de mutlaka bazı duyumlara sahipler. Bahsini ettiğimiz insanlardan sadece Haydar Altun hayatta değil, diğerlerinin tümü hayatta ve Abdullah' da sahiplerinin yanındadır. Şimdi Abdullah demek isyorki, benim olaydan heberim yok, 'O Saime Aşkını niye öldürdüler'.
Saime Aşkın hakkında ölüm kararı verenler, uygulayanlar, seyirci kalanlar ve ilk anda duyanlarda belirtilen insanlardır. Abdullan kendisi dışında herkesi zan altında bırakıyor. Olaydan sıyrılmak istiyor. Sessiz kalmaları (Duran Kalkan,Alı Haydar ve Cemil Bayık dışında onlar ekipden) Abdullah'ı doğrulama anlamına gelmiyor mu? Peki zan altında kalan insanların hiç mi bir cevabı olmayacak? Bu gün 'muhalif' durumda olan; Halil Ataç, Nizamettin Taş ve Kesire Yıldırım'ın hiç mi bir cevabı olmayacak? Yine varsa duyumları ve ya bildikleri, İbrahim Aydın ve Metin Gürgöz'nin açıklama yapmaları gerekmiyor mu? Karar nasıl verilmiş? Suç'lama nedir? Nasıl uygulanmış? Mezarının yeri, tümünün açıklanması gerekiyor. Hiç olmazsa zan altındakilerde, Abdullah gibi, 'masum' olduklarını söyleme 'cesaret'i göstersinler!!! Olay genel anlamda biliniyor, sadece herkesin bilgisini ve rolünü açıklaması gerekiyor. Sistem kimi nasıl kullandı? açıklanması gerekiyor. Vicdani sorunlardır, utanmaya gelmez. 'Benim hiç haberim yok' demek Abdullah'ın tüm günahlarına ortak olmak demektir. „Ali Haydar Kaytan, Siz Özel'siniz, 'özel' açıklamalar yapmanız gerekiyor. Yoksa doğduğun topraklara dönme bir yana, uzaktan bakma hakkınızı bile kaybedersiniz. „ Bilinmez, 'Tanrı' Siz'i kurtara bilir mi??? Ve Suskunlar Partisi…! Bunların neden sesi- soluğu, söyliyecek tek kelamları yok…! Acaba hiç mı konuşmayacaklar, ya yoldaşlık, vefa borcu…! Saime Aşkın, Semir, Şener’i yakında tanıyan, onlarla yola çıkanların gün gelir konuşacakları olacak mi? Vijdanları sızlar mı? Acaba diyoruz ki; Dersimli Saime Aşkın nın acısını Dersimli entelektüel kadını-yoldaşı Kesire Yıldırım duyuyor mu? Hani ,önceleri konuşan sonra da suskunlaşan yanını sorgular mı? Belki onunda konuşacağı gün gelir, üzerine çullanan suskunluğu dağıtır…! Biliyormusun Sayin Kesire Yıldırım; Dersimli Saime Aşkın için neler dıyordular.…Hatırlatalım…! Saime Aşkına .. Ona diyordular kiKürdista’nin Rosa Lüksenburg’u”.. Ona şunu da diyordular“ baş eğmiyen ideal devrimci kadın” Ona şunu da demiştiler „yüreklerden yer alan Dersimin ilk Yildizi“ …. Ve diyorlar ki „bir kızım oldu, ismi Saime olacak“ Haa sen diyorsun…! Doğru değil mi..? Biraz daha anlatalım mı..!
Saime Aşkın; Dersim'li, direnişçi bir aile geleneğinden geliyor.
Dedesi Dersim isyanında önemli görevler üstleniyor. Dersim'in kendine has özellikleri, Alevi Kültürü, Sosyalist düşünce ve sorumlu, duyarlı, paylaşmasını bilen, ortak kararlar alan, cinsiyet ayrımı yapmayan bir aile ortamında yetişiyor. Ailenin direnişçi geleneği ve yetiştirme tarzı, Saime Aşkın nin kişiliğinide şekillendiriyor. Bu güçlü özelliklerle birlikte1975'de Kürdistan Decrimcileri'ne katılıyor. Evleri Kürdistan Devrincileri'nin bir karargahı olur, tanınan tüm önder kadrolar ve Abdullah'ında kendisi defalarca bu evde kalır. Aile Dersim'de bu olumlu özellikleriyle etkin, yetkin ve saygınlık derecesini daha da geliştirir. Bütün halkların mücadelesin de böyle saygın aileler var ya da mücadele içerisinde oluşur. Aynı durum bölgeler içinde geçerlidir. Bazı bölgelerdeki gelişme tümü etkileyebiliyor. Bu olumlu gelişmeleri yaratan aile ve bölgelerinde itinayla korunması gerekiyor. Açık, düşman zaten bunları hedef alıyor. Ama 'devrim' adına hareket edenlerin bu aile ve bölgeleri hedef almaları, eğer düşman adına değilse nedir? Acaba, Saime Aşkın, Şener ve Zogurlu (daha çok böyle seçkin aile var Uluasal Kurtuluş Mücadelemiz de) Aileleri PKK tarafında neden hedef alındılar? Şimdi bu durumu çok iyi bilen ve çoğu ayrılan en az on dalayında o dönemin sorumlu kadroları, ki bu kadrolar aileyi ve Saime Aşkın ı çok yakından tanıyan kimselerdir, katledilmesini nasıl kabul edebildiler ve ortak oldular??? Eğer yapılanlar kabul edilmiyorsa, o zaman sadece insan olmanın bir gereği olarak açıklanması gereken bir şeyler yokmu??? Yaşadığımız çoğrafya islami etki altındadır. Bu anlamda bir bayan, mücadele içerisinde farklı sorun ve engellerle karşılaşıyor. Bir örnek; Selim Çürükkaya, kaçış eylemini 'Apo'nun Ayetleri ' adlı kitabında genişçe anlattı. Barlias'dan Beyrut'a, bilmediğiyi, tanımadığı ve tümüyle yabancı olduğu bir ülkede yollara düştü. Köprü altlarında kaldı, rastgele yerlerde konakladı ve defalarca dışarılarda sabahladı, zorlu bir kaçıştı ama başardı. İşte bir bayanın bu şekilde kaçma eylemine girme şansı hemen hemen yok gibidir. Nedenlerini herkes tahmin edebilir. Orta doğuda egemen olan bu anlayıştan dolayı, bir bayanın inançları uğruna mücadele ederken, fazladan karşılaştığı sorunlar mevcuttur. Bunları düşündüğümüzde, bir bayanın haksızlıklara baş kaldırması, daha da anlamlılaşıyor. Ve Saime Aşkın böyle bir alana, bir bayan olarak hesaplaşmaya gidiyor!!! 1983'de PKK içinde mevcut olan sorunlar açığa çıktı. İlk Avrupa'da ayrılıklar belirginleşti. Muhalif olan kesimde etkili olan Semir'dir. (Çetin Güngör) Konumuz burada Saime Aşkın nin tavrıdır.
Burada üç iddia var.
Birincisi; Saime, kendisi karar vermiş, sorunları tartışmak için Şam'a gitmiş.
İkincisi; Abdullah tarafından çağrılmış ve Semir gitmemesini istemiş.
Üç; Muhalif Grub'un, sorunları tartışmak için ortak kararıyla gitmiş. Hangisi doğru? Çok iyi bilenler var, açıklarlar mı? Bu nedenler fazla da önemli değil. Burada önemli olan; Saime Aşkın nin duyarlılığı, cesareti, boyun egmez kişiliği, mücadeleye ve toprağa sahip çıkma anlayışıdır. Yani geçmişe sahip çıkma ve geleceği teminat altına alma eylemidir.
Bu bilerek kendini tehlikeye atıyor, feda ediyor ve infaz anında, insanlık tarihinde, benzeri çok az bilinen, cesaret ve kararlılık gösteriyor. İnfaz alanına götürülünce, oradakilere çağrı yapıyor ve özellikle birine;kaçma alçak gel 'gel de devrimcilerin tavrını gör' der. Bu yüce tavrı görmeye cesaret edemeyenler, infaz alanına gidemiyorlar. İnfaz anında; 'Yaşasın Hayri'nin, Mazlum'un ve Kemal'in PKK'si, Kahrolsun 12 Eylül Faşizmi, O'nun Öcalanı ve PKK'si' der. Saime Aşkın.. Yürekli mı yürekli, devrimci tüm erdemleri taşıyan, aynı zamanda yoldaşları için anaç tavuk özeliklerine de bürünmesini bilendi..
Ve karanlıklardan gelenin korkulu rüyasi oldu.. Saime Aşkın ömrünü halkımızın haklı davasına adadı, diğerleri gibi ailesini korumaya almadı, kardeşlerinide onlarıda mücadeleye kattı.
Saime Aşkın Kürdistan'ın üç parçasında ve Avrupa'da yoğun faaliyetler yürüttü, basın-yayın kitle ilişkileri, kadro örgütlenmesi ve eğitim faaliyetleri, her alanda görevler aldı değerler yarattı. Şüpheleri ve endişeleri oldu. Geleceği teminat altına almak istedi, kararlı ve cesur davrandı ilkelerinde taviz vermedi ama yalnız kaldı.
Boyun eğmedi güçlü bir miras bıraktı. Görevimiz bu mirası bilincimize yerleştirmedir.
O'na saygı ve sahiplenme ancak böyle olur. Saime Aşkın Kürdistan'ın Rosa'ı, Abdullah'la yüz yüze hesaplaşıyor.
Mücadelenin geleceği için düşüncelerini belirtiyor, eleştirilerini yapıyor. Bir çok insanın hayatını kurtarıyor. Tartışmalarıda çok iyi bilenler var! Apo’nun üçüncü kongreye gitmeden önce öne çıkan, durumu iyi analiz eden, gerektiğinde korkusuzca tavır alan kadroları bin bir gerekçeyle vurduğunu gören sevgili Saime yanındaki yoldaşlarına “Zülfü Gök’ü vurdular, sıra bize gelecek” söylemesi yapılanları önceden görmesidir, buna rağmen doğru-sağlam duruşunu sonuna kadar, ölüm anında haykıracak kadar susmadı..
Sonunda Saime Aşkını oyun ve entrikalarla Lolan'a gönderiliyor, peşine de infaz kararı!!! Saime Aşkı nin kişiliğini ve kişiliğinin oluşmasında etkili olan Dersim'e has özellikleri tanıma ve toplumumuza mal etme, O'nun anısına bağlılığın bir gereği ve de geleceğimizin teminatıdır.
Saime Aşkın ın adı, her türlü zülme karşı, emeğe, toprağa sahiplenmenin ve korumanın adıdır. O’ asla yoldaşlarına ihanet etmedi, sırtını dönmedi ,ölümün kol gezdiği alanlarda suskunluğa bürünmedi…Değerlere, yoldaşlarına tehlikenin geldiğini gördügü zaman kendini siper etmesini bilen onurlu, devrimci olmasını bildi… Saime Aşkın ..! Jar û Diyarın çelikleştirdiği kişilikte biriydi.. Mütevazi, kendinden emin, koplekslerden arınmış olduğu için ezik kişilikliler onun karşısında biteceklerin korkusuna kapıldılar… Sevgili Saime seni yarınki kuşaklar tanımali, yoldaşların anmalı, yarın doğacak kız çocuklarına „Saime“ demeliyiz.. Sen yürekli Dersimın kızı hiç yanlız değilsin.. Yüreğimizdeki Dersimin ilk Yıldızı oldun… Salih Aras

Add new comment

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.