Şeyh Ubeydullah Nehri ve ilk Kürd siyasal örgütü(24)
Ülke perspektifi olan, Kürdleri ayrı bir millet olarak görüp övgüler dizen, Kürdlerin Osmanlı ve Qaçari devletleri tarafından ezilip, sömürüldüğünü tespit eden ve Kürdlerin içinde bulunduğu geri yapılanmanın sorumlusunun işgalci güçler olduğu altını çizen Şeyh Ubeydullah Kürdistan’ın dört bir yanından Kürd ileri gelenlerini Nehri’ye çağırıyor.
Şeyh Ubeydullah, daha önceki Kürd direnişlerinin çeşitli Kürd aşiretlerinin işgalci güçlere verdikleri doğrudan destek aracılığıyla bastırıldığını biliyordu. Bundan dolayı Şeyh Ubeydullah, Osmanlı ve Qaçari sömürgecilerine karşı Kürdistan’ın ileri gelenlerini ortak ulusal bir irade oluşturmaları için Nehri’ye çağırdı. Şeyh Ubeydullah’ın bu çağrısı sadece Kürdlere değildi, aynı zamanda Kürdistan’da yaşıyan Ermeni ve Asurilere de yönelikti.
Şeyh Ubeydullah’ın bu çağrısını bugünün söylemiyle „Kürdistan Çağrısı“ olarak değerlendirilebilinir.
Osmanlı ve    Qaçari   idarelerine  karşı    direniş  içinde  olan  Kürdlerin    „Nehri  Ulusal Kongresi“  diyebileceğimiz    büyük  toplantı  öncesi bir  dizi       küçük  konferans   ve  ön görüşme      toplantıları da  yaptıklarını belgelerden  biliyoruz.
Bu  toplantılar   Şeyh  Ubeydullah ile   çeşitli  aşiret  liderleri  ve  din adamları arasında   yapılan   ikili  toplantılar  şeklinde  olduğu  gibi      düşman  olan  aşiretler  arasındaki  sorunları     çözme  toplantıları   şeklindede  geçiyor.
Daha açık bir şekilde ifade etmek gerekiyorsa, 1879 sonbaharından başlayarak 1880’lerin yazına kadar irili ufaklı hazırlık toplantıları yapılıyor. Bu süreçte Şeyh Ubeydullah’ın Halifeleri, müridleri Kürdistan’ın dört bir yanına yayılarak hem aşiretleri „Büyük Direnişe“ hazırlıyorlar ve hem de Büyük Direniş için gereken dış destekler için diplomatik ilişkiler kurmaya çalışıyorlar.
O dönem dünyanın büyük güçleri olan İngiltere, Rusya, Avusturya, büyük bölgesel güçler olan Osmanlı devleti, Qaçari Hanedanlığı ve alanda bulunan tüm yabancı misyonerlerin gözü Serçiyan da yani Nehri’nin üzerindedir. İstanbul’da bulunan Ermeni Patriki ve Hakkari’de bulunan Süryani Patriki yabancı devletleri Şeyh Ubeydullah’ın hazırlıkları hakkında sürekli olarak bilgilendiriyorlardı.
Bu arada  İngiliz Konsolosu  Clayton  yanına    bir  Ermeni   tüccarı  olan   M. Bağdasaryanı  alarak      Serçiya’ya     gidiyor.
M. Bağdasaryan   o  dönem yayın yapan  Ermeni  „Murç“  gazetesine      „Tanık“  takma  ismiyle  bölgedeki  gelişmeler  hakkında   yazılar  yazıyor. 
Konsolos  Clayton ile  M. Bağdasaryan   Çolemerg’e  yakın Süryani   Patriki’nin bulunduğu    Koçanis    köyüne  gidiyorlar.
M. Bağdasaryan  „Tanık“  ismiyle   gelişmeleri şöyle  aktarıyor:
„Bu  dağlı    din adamının  basit ve   sade  görünüşü ve  davranışı  üzerimizde   bir  etki bıraktı. O’nun  yanında  ne   Sinot(Yüksek Rühani  Meclis), ne  Prokuror(dini kuruluş sivil memuru),  ne katip   ve  ne de  sayman vardı.  Etrafında  yalnız  bir  kaç  uzun boylu  yiğit delikanlı  bulunuyordu.  Bizimle Türkçe  konuşuyordu.  Şüphesiz  ki    konu  Kürt   ayaklanması  üzerine idi.  Mar  Şimon  ne  zaman ki   Şeyh Ubeydullah’tan  bir  mektup aldığını ve  mektubunda  çok önemli   bir iş için onunla   kendi makamında  görüşüp   fikir  teatisinde   bulunmak  istediğini söylediğinde  ve mektubuna ,  bu işin Bab-ı Ali’nin  emri ve  talimatıyla   başlayacağını  da   eklediğinde    hayretler  içinde  kaldık.
-Peki siz kendisine ne dediniz?
-Hiç bir şey. Yalnız O’na bizim beş Melikimiz vardır ve bunlar milli kader tayin edici konularımızda karar verirler. Bundan dolayı onlara müracaat edip bir genel toplantıda , benim sizin(Ubeydullah) yanınıza gelip gelemeyeceğimin karar altına alınması gerektiğini söyledim.
-Acaba bu cevabınızın Şeyh’i doğrudan doğruya incitip, O’nun Süryanilere karşı düşmanlığını tahrik edebileceğini düşünmediniz mi?
-Böyle bir şey mümkün olabilirdi. Fakat ben Meliklerin haberi olmadan gidip gitmemem konusunda kendim karar veremezdim. Sonra şu da varki 1842 de Kürtler tarafından bize yapılan böyle bir davete kanarak ulusumuzu dehşetli bir şekilde zarara girmişti. Bunları çok iyi biliyorsunuz zannederim.“(Garo Sasuni, age, 103-104)
Mar Şimon konuşmasının devamında ise Şeyh Ubeydullah’ın amacı Van’a saldırmak olduğunu son Osmanlı-Rus savaşında General Der Ğugasov ordusu karşısında Beyazid’a aldıkları yenilginin intikamını Van Ermenileriden almak istediğini ve Sultan’ın kendisini destekleyeceğini söylüyor.
Tanık’ın Murç gazetesinde yayınladığ yazının Şeyh Ubeydullah ile İngiliz Konsolosu arasında geçen konuşmayı özetleyen Garo Sasuni şöyle yazıyor:
„Konsolos Şeyh Ubeydullah’a Avrupa büyük devletleri, özellikle İngiltere Osmanlı devletinin toprak bütünlüğünü her ne pahasına olursa olsun garanti ediyor. Büyük devletlerin almış oldukları karar gereğince doğu vilayetlerinde reformlar yaparak Ermeni ve Süryani Hıristiyanlarının durumu iyileştirilecektir. Konsolos, Kürdistan’ın her yerinden Kürt ileri gelenlerinin Şemdinan’a toplanmış olduğunu ve bundan dolayı sözü geçen vilayetlerde bir isyanın patlayacağı hususunda dedikoduların yayılmış olduğunu haberini aldığını ve Şeyh’in de nüfuzlu yüce bir insan olduğunu bildiği için kendisinden gerçeği öğrenmek ve onun sayesinde, çıkabilecek her hangi bir kargaşalığın önünü almak istediğini belirtti.
Tecrübeli ve diplomat bir kişi olan Şeyh Ubeydullah, kendisinin ve bütün Sunni Kürdlerin Sultan’ın sadık vatandaşları olduğunu, her hangi bir kargaşalık çıkarma niyetinde olmadıklarını ve Sultan’ın iyi niyetli himayesi altında, ülkelerinin barışı için her türlü gayreti göstermeye hazır olduklarını belirtti. Kürdlerin toplanma nedeninin ise onların kendisinin ‚Hac Seferini“ tebrik için geldiklerini ve sadece bunun dini bir hürmet davranışından gayri bir şey olmadığını sözlerine ekledi.
Konsolos  bu konuda  Şeyh’e    şöyle bir  soru yöneltir:
-Bu  dağlarda telgraf irtibatı yoktur. Bu kadar  çabuk  bütün bölgelerin   Kürd liderleri   ne  şekilde  haber alabildiler?
-Mekke’den dönüşümde İstanbul’dan geçiyordum, oradan Kürd beyliklerinin bulunduğu yerlere telgrafla Şimdinan’a varış tarihimi bildirdim“(Garo Sasuni, age, sayfa 105)
İngiliz  Konsolosu   Şeyh Ubeydullah’a  açık bir şekilde  „Osmanlı toprak bütünlüğünden yana olduklarını“,   „kargaşa  istemediklerini“    Ermeni ve Süryanilere  ilişkin  reformları   düşündüklerini  söylüyor.    Şeyh Ubeydullah ise     Konsolos’un  gönlünü  hoşetmek  amacıyla  „Sultan’a bağlı olduklarını“    söylüyerek     geçiştiriyor.  Ayrıca   Kürdlerin Nehri’de   toplanmaları  meselesinde  ise   Şeyh Ubeydullah’ın  cevabı  diplomatiktir.  İstanbul’dan     telgrafla   Kürd beylerine    Hac dönüşünü   bildirmesi   meselesi de   Şeyh Ubeydullah’ın  diplomatça  cevaplarından biridir. 
Osmanlı devletinin  avukatı    kesilen   İngiliz dipolomatına   bu  cevaptan   daha  makul     bir cevap  verilemezdi.
Halfin’in Clayton’un Şeyh Ubeydullah’ı ziyaret etmesinden sonra İngiltere’nin Şeyh Ubeydullah’a „bundan sonra kafileler halinde savaş malzemesi ve silahlar Şeyh’e gönderilmeye başlandı“(Halfin, age, sayfa 86) yönündeki tespiti doğru değildir. Bu tespit daha çok Rusya’nın devlet çıkarlarını gözetleyen hayali bir varsayımdan ibarettir.
Devam edecek
 
        
     
 
     
       
       
      