Sayın Ayşe Hür’ün Malazgirt Savaşı ve Kürd Tarihine ilişkin çarpıtmaları(3)
 
Urfa  kuşatmasına   katılan  Şeddadi  Mir’i   II. Fazlundur.  Yani       Kürd  asılı tarihçi   İbni El Esiri’nin   sözünü ettiği    „Fadil El Kurdi“ değildir.    Fadil  El Kurdi   985-1031  yılları    arasında   Şeddadi  Kürd   Hanedanlığına      Mirlik yaptı.     İbni  El Esiri’nin    sözünü  ettiği   Kürd  Mir’ine    I. Mir  Fadil’da  diyoruz.
II.Mir Fadil/Fazlun Urfa kuşatmasından sonra Halep kuşatmasına da katılıp katılmadığını bilmiyoruz. Zaten aynı yılın Ağustos’unda Malazgirt savaşı oluyor.
Heseni Hebeşi    „Bizans  Kral’ının    yaptığı   bu  seferin  amacı   Ani, Kars ve   Malazgirt’in   yeniden   Bizanslara   bağlamak  içindi. Çünkü  bu bölgeler  Bizansların  savunma   noktalarıydı“ diyor.(Aktaran   Dr. Niştiman, age   sayfa 238-239)
Sonuç  olarak     Selçuklular    hala bölgeye  gelmeden  önce   Şeddadilerle      Bizanslar  arasında   bir  dizi  savaş olmuştu.  Malazgirt  savaşı  sırasında     Ani ve Kars  gibi alanlar   Şeddadilerin  elindeydi.     Malazgirt,  Xelat(Ahlat)  gibi   şehirler    Merwani  Kürd  Hanedanlığının  denetim alanlarıydı.
Bizans Kralının   bölgeye yönelik   büyük  bir  ordu  ile   sefere   çıkması   bütün  bölge Kürdlerini,     Şeddadi ve  Merwani  gibi Kürd  Hanedanlıklarını    vatanlarını  savunma     pozisyonuna    sokmuştur.   Yoksa   Türk tarihçilerinin  „Kürdlerle Türkler birlikte mi geldiler?“  yada    „Kürdler  ne  kadar fetihçi olmaya hayranlar“  gibi  tespitlerin  hiç bir  kiymeti yoktur ve    reel durumu  kavrama yerine    gerçekleri   tersine  okuma ,  „vatanını  savunma  pozisyonunu“   „işgalci“ ye  çıkarma   olayıdır.
3) Rewadiler Bir Arap Kabilesimiydi?
Sayın   Ayşe Hür’ün   makalesinde „Ravvadiler gibi Arap kabileleri kendilerini Kürt olarak kabul ediyor, Mamlan ve Ahmadil gibi Kürt isimleri alıyordu.“  gibi  bir  tespitte bulunuyor.
Aslında     Ayşe Hanım’ın  bu    tespiti  doğru  olsaydı,    Kürdler   gelecekte   kuracakları     Kürdistan Tarih Müzesinin   tam  giriş  kapısına  bu tespiti   yerleştirmeliler.  Çünkü    10. yada  11.  Yüzyılda   bir  Arap değil  bir  Arap Kabilesi   Kürdleşiyor.   Herkesin   „Kürd yatıp Arap kalktığı“  bir  ortamda    bir  Arap  kabilesi  „Seçkin Halk“  ve  Hz. Muhammed’in   milletini  terkedip  Kürdleşiyor.  Şerefname’yi     okuduğumuz  zaman    Kürd  Mirlerinin  ezici  çoğunluğu      kendi  secerelerini    Ehli Beyt’e   kadar götürdüklerini   açık bir şekilde   görüyoruz.   Bugün  dahi   Kürdistan’da       kendilerini   Ehli Beyt’e  bağlamak  için   yazılı  secereleriyle   Seyyid ve  Şerif  ailelerinden  geçilemiyor.
Ayşe Hanım bir kişiden yada bir aileden söz etmiş olsaydı fazla söze gerek yoktu. Çünkü böyle gelişmeler olur. Tarihde bir çok örnekleri var. Ama Revvadi gibi bir Arap kabilesini Kürdleştirdiği zaman insanın aklı duruyor..
Daha önce çeşitli kaynaklardan Rewadilerin Hezbani Kürd aşiretinin bir kolu olduğunu yazmıştım.
Tebriz’i kendisine başkent olarak seçen Rewadi Kürd devletinin kurucusu konusunda farklı düşünceler var. Dr. Niştiman Rewadi devletinin „ Mir Mehemedê Kurê Huseyînê Rewad tarafindan kurulduüunu iştiman" Rewadi Kürd devletinin kurucusu konusunda farklı olduğunu yazmıştım.Arap kabiî Hezbanî tarafindan kurulduğunu yazıyor.(Dr. Niştiman, age, sayfa 77)
Keywan Azad Enwer’de aynı düşüncededir. Keywan “ Rewadi devleti Hezbani aşiretinin Rewadi kolunun reisi Mehemed Rewadi tarafından 893 yılında kuruldu”diye yazıyor.(Keywan Azad Enwer, age, sayfa 84)
Mansur Mexdum Ahmedi Kesrew’inin “Şalyarani bê Nawnişan” adlı eserine dayanarak “Mir Hicya Rewadi tarafından 895/96 yılında iktidar merkezi Xoy şehri olarak kuruldu” diyor.(Mansur Mexdum, Giringî Kurd û Kurdistan Le Qonaxe Mêjûyekanî Êran ta serdemî Afşarîye, sayfa 81)
Ebu Hicya Rewadi’nin Hristiyanlarla bir dizi savaşı oluyor. Onun ölümünden sonra oğlu Memlan Rewadi yerine geçiyor.
Burada sözü Urfalı Mateos’a bırakalım. “Bunların hakimiyetleri zamanında, İran’ın zalim ve menfur müstebidi ve müslümanların başemiri olan Mamlan asker toplayıp, kana susamış bir ejder gibi hıristiyanlara karşı yürüdü ve her yeri mahvetmeye niyet etti. Mamlan muazzam bir ordu ile beraber yürüyüp dağ ve ovaları askerle doldurdu. Yeryüzü bu zalimin korkusundan sarsıldı. O, bir çok yerleri kılıç ve ateşle esaret altına aldı ve kiliseleri yaktı. O, böylelikle buraları Allah’ın takdisinden mahrum etti ve cenabı Hakk’a küfretmiş oldu. Bu merhametsiz canavarın korkusuna kapılan hıristiyanların dücar oldukları katliamı tasvir etmek imkan haricindedir. Çünkü, onun zehirle dolu öfkesi, acı bir gazab gibi hıristiyanlar üzerine döküldü. O, bu muazzam ordu ile beraber Gürcü Prensi Küropalat Davit’in memleketi olan Apahunik eyaletine geldi. O, dindar ve aziz bir adam olan bu prense tehdit dolu bir mektup yazarak ‘ Kimse seni aldatmasın, ey menfur ve ihtiyarlıkta çürümüş bir adam olan Davit!! On yıllık vergi ile beraber rehine olarak zadegânın oğullarını ve itaat ettiğine dair bir yazıyı bana göndermesen, bütün kuvvetimle üzerine geleceğim. O zaman seni benim elimden kim kurtarabilecektir? Çünkü, ey menfur ihtiyar, seni en ağır ızdıraplara maruz kılacağım’ dedi. O, bu suretle, onun üzerine şiddetli tehditler savuruyordu. Davit zalim Mamlan’ın mektubunu okuyunca, bu acı sözlerden müteessir oldu ve mektubu yere attı. Ağlıyarak Allah’a niyaz eyleyip ‘Ey Allahım kuvvetini ortaya çıkar ve Rafsak ile Asurya’nın menfur hükümdarı Senekerim’e yapmış olduğunu hatırla, çünkü, o da aynı sözleri sarfetmişti. Ey Allahım Hazreti İsa, sana inanlardan yüz çevirme’ diye dua etti” Urafalı Mateos hikayesinin devamında Gürcü ve Ermeni güçlerinin Mamlan’ın 200,000 kişilik ordusunu yenilgiye uğratıklarını, “Mamlan’ın eşini esir adıklarını........... bir çok esirle çok miktarda altın, gümüş ganimet elde ettiklerini, Zalim Mamlan’ın mahçup bir şekilde kendi memleketine geri döndüğünü” yazıyor. ( Urfalı Mateos, Vekayiname, sayfa 37-39) Her ne kadar yazar Mamlan’ın güçlerini 200.000 diyerek abartıyorsa da, Revadi Kürd Devletinin Malazgirt’te Kürdlere karşı yapılan kıyıma ve Malazgirt Camisinin yakılmasına tepki gösterdiği ve büyük bir askeri güç ile bölgeye girdiği tarihsel bir gerçektir. Fakat, Mamlan’ın bölgeye girişi tarih hakkında farklı versiyonlar mevcuttur. Bazı tarihçiler Mamlan’ın defalarca bölgeye girdiğini söyluyorlar. M. Brosset’in 1858 yılında St. Petersbourg’ta çevirisini bastırdığı “ Histoire de la Georgie” adlı eserdede Mamlan’ın Malazgirt’ten dolayı Ermeni ve Gürcülere savaş ilan ettiğini yazıyor. M.Brosset: “Apelhaci’nin oğlu Aderbeycan Emiri, Mamlan yada Mamlun Malazgirt olayını duyunca hiddetlendi ve muazam bir ordu toplıyarak ateş ve kan ile Apahunik’e girdi” diye yazıyor. (M.Brosset, age sayfa 181) Fakat, M.Brosset Ermeni tarihçi Asolik’e dayanak Mamlan’ın ordusunun “100.000 savaşçı cıvarında” olduğunu yazıyor. Asolik tarih kitabını “990 ile 1020 yılları arasında yazıyor. Urfalı Mateos ise 1136 yılında yaşama veda ediyor”( René Grousset, Histoire de L’Armenie, sayfa 525, Payot, Paris) Buradada görüldüğü gibi Asolik yaşanan bu olaylar ve savaşlar esnasında hâlâ yaşıyordu. M.Brosset Asolik’e dayanarak Mamlan’ın 100 bin kişi ile bölgeye girişini Gürcü ve Ermenilerin ortak bir şekilde Xelat’ı(Ahlat) kuşatma altına almalarından sonra gündeme geldiğini yazıyor. Bilindiği gibi Merwani Kürd devleti kurulduğu zaman, Malazgirt ve Xelat gibi şehirlerde onların denetimi altındaydı. Merwanî devletinin kurucusu Mîr Bad yada Baz Musul’da öldürüldükten sonra Ermeni ve Gürcü güçleri Malazgirt’i ele geçirmişlerdi. Daha sonra Xelat’ı denetim altına almak istediler. O dönemler Asolik’ten aktardığına göre “Bad’ın kız kardeşinin oğlu Xelat Emiri”ydi.(M.Brosset, age sayfa 182) Brosset o dönem Xelat Emiri Apumsar olduğunu ve onun Bad’ın kız kardeşi Mrovan’ın değil başka bir kız kardeşinin oğlu olduğunu yazıyor.(age, 182) Sonuç olarak Ermeni ve Gürcü güçleri Xelatı ele geçirmek için kuşatıyorlar. Fakat, Ermeni ve Gürcü güçleri arasında sorunlar ortaya çıkmaya başlıyor ve bu arada büyük bir yenilgi alıyorlar. Sözü Aslolik’e bırakalım. Asolik: “ Fakat Tanrı onları cezalandırdı. Mrovan’ın oğlunun yerine, - bu kardeşinin Emiri oldu- Bad’ın başka bir kız kardeşinin oğlu ve Amit Emiri bunlara karşı yürüdü. 998 Noel’inde kanlı bir savaş oldu. Taik’in cesur savaşçıları bir çok dinsizi yaraladılar ve kamplarına geri döndüler. Fakat bir sonraki gece Gürcüler Allah’ın gazabına uğradılar. Bir terör paniği baş gösterdi, savaşmadan kaçmaya başladılar, müslümanlar ve Xelat halkı tarafından takibe uğradılar. Bir çokları bu yenilgiden sonra öldürüldüler. Bu arada Tornic’in oğlu Bagrat- Magistros, Prenslerin Prensi Baguran ve daha bir çokları esir düştüler” diye yazıyor.(M.Brosset, age sayfa 182) Bir çok tarihçi, Urfalı Mateos’un “Müslümanların Baş Emiri” dediği Mamlan’ın Ermeni ve Gürcü güçlerine karşı en az 3 defa savaşa girdiğini yazıyor. 11.yüzyılda yaşamış ve 1056 yılında Revadilerin başkenti Tebriz’e de uğrayan Nasir-i Xusrew Sefername’sinde Rewadi Kürd Mirleri hakkında şöyle diyor: “Tebriz şehrine vardım. O gün eski aylardan şehriverin beşiydi. O şehir Azerbeycan ülkesinin merkezidir. Mamur bir şehirdir. Uzunluğunu ve enliğini adım adım ölçtüm, her ikiside bin dört yüz adım geldi. Azerbeycan vilayeti Padişahını hutbede böyle anıyorlardı: El emir-ül ecell seyf-üd devleti ve şeref-ül mille Ebu Mansur Vehsudan İbni Muhamed mevla Emir-ül mü’minin.” (Nasir-i Xusrew, Sefername, Milli Eğitim Basımevi, 1967 İstanbul, sayfa 9) Bilindiği gibi Vehsudan Mîr Mamlan’ın ailesinden geliyor.. Cuma hutbesi onun adına okunuyordu. O dönemlerde hutbe olayı devlet olmanın ve bağımsız olmanın şartlarından biriydi. Nasir-i Xusrew Tebriz’de olduğu zaman meşhur Kürd asılı şair Qetrani Tebrizi ile karşılaşıyor. Bilindiği gibi Qetrani Tebrizi hem Şeddadi ve hem de Revadi Kürd devletlerinin Mirleri hakkında bir çok şiir ve methiyeler yazmıştır. Nasir-i Xusrewi Qetran için “ Tebriz’de Qetran adlı bir şairle görüştüm. Güzel şiir söylüyordu, ama Fars dilini iyi bilmiyordu”(age, sayfa 9) diye yazıyor.
Devam edecek
 
        
     
 
       
       
      