Büyük Filosof ve Din Alimi Ebu Wefa Kurdî Gawani Aşiretindendi.(12)
Ebu Wefa’ya Sema’nın helalmı heram mı olduğuna dair bir soru soruyorlar. Ebu Wefa Kurdi bu soruya cevaben: “Bu sema eden kişinin haline göre değişir diyor. Sema bir ateş gibi, gönüller odun gibidir. Eğer gönül pak ve temiz ise güzel ve temiz kokusu olur. Nasıl iyi kokulu ağaçları ateşe atarsan güzel koku çevreye salıyorsa, kötü kokulu ağaçları da ateşe attığın zaman kötü koku verir............. Bazı ağaçlar da vardır ki, ateşe atıyorsan hiç bir koku vermeden yanar giderler.............”
Aslında Sema ile ilgili Ebu Wefa’nın söyledikleri ciddi bir şekilde irdelenmelidir. „Ateş“, ve „Sema“ ilişkileri konunun uzmanları için bulunmaz bir husustur. Bin yıl önce „Sema“nın Kürdlere maledilmesi ve Ebu Wefa’nın Sema’yı tanımlamasıyla birleştirilirse bugün dahi Kürd kültürünü yoketmeye çalışan vandalistlerin sebep oldukları tahribatlar daha iyi anlaşılır.
Tarih boyunca insanlarımız bir çok şeye yabancı kılındı. Sema’ya değinmişken „CEM“den sözetmeden geçmeyelim. Bugün Kuzey Kürdistan’da yaygın bir şekilde Cem ve Cemevlerinden sözediliyor. Bu ibadet alanları sanki Kürdlerden yabancıymış gibi sözediliyor. Bazı çevrelere göre „CEM“, Arapça’daki „Cem’h“den geliyor. Cem’h’in Arapça diline ne zaman girdiğini araştırılması gereken bir husustur.
Avesta dilinde de CEM vardı. Anlamı toplama ve bir araya gelmedir. Bugün dahi Güney Kürdistan’ın Hawraman ve Şarezur gibi bölgelerde Cem kelimesi Avesta dilindeki anlamıyla kullanılmaktadır. Mesala „hemuyan cem in“(herkes toplanmış) . Yada „ew aqili tewaw cem e“(onun aklı dağılmamış/topludur) gibi..... (Mehemed Emin Hawramani, Kakaiyi, Pişkinin w lekolinewey Twej Heldanewey, Çapxaney El Hawadis, 1984 Bağdat, sayfa 120)
Kürdistan’daki Yarsanların en azından bin yıldan beri sahip oldukları dinsel edebiyatta bir dizi şiirde Cem’den ve Cemxanelerden sözediliyor. Yarsanlar bugünde Cem yapıyor ve Cemxanelerinde toplanıyorlar. Hatta bugün Kurmançların kullandıkları „Civîn“(toplantı) Civat(topluluk) yada „civin-civandin“ fiili de aynı kelimeden gelebilir. Mesela „em dicivin“(biz toplanıyoruz) Bu tip konuları dil uzmanlarına bırakıp geçiyorum.
Yeniden konumuza dönersek, Şerko’nun kızı Fatma ile Muhammed Arizi evlendikten sonra Fatma hamile kalıyor. Ebu Wefa doğmadan önce babası ölüyor. Muhammed Arizi Fatma’dan önce bir başka evliliği daha olmuş bu evlilikten Salim adında bir oğlu olmuş. Muhammed Arizi, Gawani Kürdlerine sığındıktan sonra Kürdler bölgeye gidiyor ve oğlu ile ilişkiyi sağlıyorlar.
Bazı kaynaklar Salim’ın da Ebu Wefa Kurdi’nin hocası Ebu Mehemmed Talha Şembeki’nin yanında ilk dinsel eğitimin aldığını ve daha sonra Ebu Wefa’nın devam ettiğini yazıyorsada, başka kaynaklar Şeyh Hawara’nin bir öğrencisinin yanında eğitimini yaptığını yazıyor.(Geniş bilgi için Alya Krupp, age, sayfa 28)
Fatma Ebu Wefa’ya 7 aylık hamile iken, Muhammed Arizi vefat ediyor. Menakıbname’de anlatıldığı kadarıyla “Kürdler içinde adet o idi ki, bir kimse ölse anı defn ettikten sonra o diyardan göç ederlerdi”(Menakıbname, sayfa 39)
Kürdler Qusan’a gittikten sonra Ebu Wefa orada dünyaya geliyor.
Menakıbname’de anlatıldığı kadariyla “Ebu Wefa Kürdler içinde doğup büyüdüğünden Arapçayı bilmezdi. Bir gece Hz. Muhammed rüyasında kendisine görünüyor.... Hz. Muhammed Hz. Ebu Wefa’nın ağzına biraz tükürük koydu. Sabah oldu Hz. Ebu Wefa ileri seviyede Arapça konuşmaya başladı. Araplar içinde doğup büyüyen ve uzun yıllar yaşıyan kişiler onun gibi Arapça konuşamiyordu...... Bundan dolayı Hz. Ebu Wefa “Emseytu Kurdiyyen ve esbahtu Arabiyyen”( Kürt olarak akşamladım, Arap olarak sabahladım) diyor.(Menakıbname, sayfa 42)
Baba Tahir Hamadani’nin diwanı’na yazdığı giriş bölümünde Reşid Yasemi böyle bir söylemi Baba Tahir’e mal ediyor. Aynı şeyi Şirazlı Kürdlerinden olan Ebû Abdullah el-Müştehir’iyede mal ediyor. “Emseytu Kurdiyyen ve esbahtu Arabiyyen” söylemine ilişkin bir dizi açıklama ve yorum var. Burada bu açıklama ve yorumlara girmemizin imkanı yok. Aslında bu yorumların bazıları çok ilginçler. Belki başka bir bağlamda aktarılabilinir. Ebu Wefa’nın bu söylemi dahi onun Kürd asılı olduğuna dair açık bir belgedir.
Menakıbname’de anlatıldığı kadarıyla Ebu Wefa daha 10 yaşlarında iken Şeyh Şenbeki kendini görmek ve öğrenci olarak kazanmak ister. Şeyh Şenbeki Ebu Wefa’yı şehirde uzak bir ormanlık alanda ibadet ederken buluyor. Şeyh Şenbeki Ebu Wefa’nın köpeği ile bir aslanın birlikte oynadığını görüyor. Yaratılış bakımından bir birleriyle uyuşmayan bu iki hayvanın oynaşmalarının sırını Ebu Wefa’ya soruyor. Ebu Wefa sorulan soruya “Allah kalbimi saf bulduğundan dolayı köpeğim bu aslanla arkadaş oldu” diye cevap veriyor.
Şeyh Şenbeki Ebu Wefa’yı kendisine mürid olarak kazanmak ister. Fakat, ilk dönemlerde Ebu Wefa’nın annesi Fatma buna itiraz ediyor. Daha sonra annesi oğlunun bazı kerametlerini görünce razı oluyor. Şeyh Şenbeki Ebu Wefa’nın başında “nurdan bir alamet” gördüğünden dolayı onu mutlaka kazanmak istiyor. Küçük Muhammed’in annesi ona Şeyh Şenbeki’ye mürid olması için izin verdikten sonra o Şeyh Şenbeki’ye gidiyor. Şeyh Şenbeki, küçük Muhammed’I karşılarken “Marhaban bi- Abi l-Wefa alladi bi- ahdihi Wefa” (Merhaba Ebü’l Wefa ya, ahdıne wefa eyledi) der. O günden itibaren küçük Muhammed Ebu Wefa künyesini almaya başlıyor.
Ebu Wefa’nın “Tacü’l Arifin” lakabı ise Menkıbname’de anlatıldığı kadarıyla Şeyh Şenbeki, Ebu Wefa ile 3 gün 3 gece inzivaya çekilip konuşuyorlar. İnziva dan sonra Şeyh Şenbeki, Ebu Wefa’yı Hz. Xizir’ın da içinde olduğu “Ricalü qaybin”(bütün evliyalar)lerin kendi aralarında toplandığı çöldeki bir toplantıya götüyor. Evliyaların her biri bir ibadet ile meşgul durumlar. Şeyh Şenbeki ve Ebu Wefa’da evliyalara karışarak ibadet etmeye başlıyorlar.
Tam bu ibadetler esnasında gök gürlemesi gibi bir gürültü kopuyor ve çölün her tarafını aydınlatan “Nurani bir Tac “ görülmeye başlıyor. Herkes “Tac”a doğru giderken Ebu Wefa yerinde hiç kıpırmadan duruyor. Nurani Tac gelip Ebu Wefa’nın başına koyuyor.
Bu olayın hemen ardından Şeyh Şenbeki “Cenabi Allahtan gelen nesne sana mübarek olsun ya Tacü’l Arifin” diyor.
O esnada ibadet için bir araya toplanan evliyalar hep bir ağızdan “ Ya Tacü’l Arifin” diye sesleniyorlar.
Evet Ebu Wefa’nın “Tacü’l Arifin “ lakabını almasıda Menakibname’de böyle anlatılıyor.