Yıllar önce Ebdulrezak Bedirxan üzerine bir yazı serisini kaleme aldığım zaman bir fransızın kaleminden Abdulrezak Bedirxan, eşi Henriette’ye ve kızları Leyla Bedirxan hakkında bir kısa bilgilendirmeye rastalamıştım.
Yazar Abdulrezak Bedirxan hakkında şöyle bir değerlendirmede bulunuyordu:
“Bertrand Bareilles “bir Kürd dostunu da yemeğe davet ediyor“... Bertrand Bareilles'in eşi Leontine hayretler için “ Ortaköyde bir Kürdün işi ne?. Burada yalnızca gürültü ve patırtıdan uzak kendi halinde Ermeni komşularımız var.. Bu Kürd Emir Abdulrezak Bedirxandı. Eğer Leontine dişlerine kadar görkemli bir şekilde silahlanmış eşkiyaları bekliyorsa, büyük bir hayal kırıklığına uğrayacaktır.. Prens Bedirxan rafine edilmiş kültürlü bir diplomattı. 7 dile tam hakimdi. Fransızca, İngilizce, Rusca, Arapça, Persçe, Türkçe ve Kürdçe biliyordu. O, Botan Ermiri ve uzun süre başarılı bir şekilde Osmanlı Ordusuna karşı savaşan, Kürdlerin bağımsızlık kahramanı meşhur büyük Bedirxan'ın torunuydu. Abdulrezak Bedirxan Tahran'dan geliyordu.. O orada Türkiye'nin Büyük Elçisiydi. Abdulrezak Kürdlerin acınacak durumlarının kendisine çok dokunduğunu, Kürdler hem Persia, hem Anadolu'da ve hem de Yukarı Mezopotamya'da sefillik içinde ve kötü müameleye tabi tutuluyor, Kürdlerin en büyük talihsizliği Pers, Türk ve Arap milletleri tarafından kuşatılmış olmalarıdır, diyordu. Bu 3 millet Kürdlerden sayısal olarak daha büyük ve daha güçlüler. Sürekli olarak Kürdlerin topraklarını kırpıyor ve Kürdleri eziyorlar. Cilliere Prens Abdulrezak'a dedenizi tanıdınız mı? Nasıl bir adamdı? Gerçekten de 100 çocuğu varmıydı? Abdulrezak Bedirxan gülüyordu: Çok şey söyleniyor!!! Bazılarına göre 100, diğerlerine göre “yalnızca“ 50 yada 60... Doğrusunu tam bilemiyoruz.. Kesin olan bir şey o öldüğü zaman 21 oğlu ve 21 kızı yaşıyordu. Bana gelince ben onu çok az tanıdım. 1847 yılında o Eruh Kalesinde kuşatılıp ve Osman Paşa'ya teslim olduğu zaman ben bir yaşındaydım.. O 20 yıl sonra şam'da sürgünde öldü, fakat bizim karşılamalarımız seyrek ve kısaydılar..“ Daha sonra sohbetler Kürd Hamidiye Alaylarının yaptığı Ermeni katliamlara geliyor.. Abdulrezak Bedirxan: “Benim dedemin tutsak edilmesi ile birlikte, birleştirilen ve huzura kavuşturulan tüm memleket kaos içine yuvarlandı.. Sefalet yeniden hortladı ve onunla birlikte kaos ve güvensizlik ortamı.... Bölgeye gönderilen Türk valiler ne şimdi ve ne de hiç bir zaman bir Kürd şefinin sağladığı otoriteyi sağlayamazlar. Durum böyle olunca Saray için kendi bayağı işlerini haletmek için bir kaç yüz ve hatta bir kaç bir sivili bulmak çok kolaydır. Biliyorsunuz Türkler, Asurleri katletmek için hep Arapları buldular. Arnavutları katletmek için Sırpları; Bulgarları katletmek için Yünanları ve tersine... İhtiyaç duyulduğunda Kürdleri katletmek için Ermenileri bulacaklar... Bertrand Bareilles, Emir Bedirxan'ı gelecekte eşi olacak istisnai derecede güzel ve parlak olan, Mısır Hidivi'nin dişçisi Viyana asılı Henriette ile tanıştırıyor.. Bertrand Bareilles Abdulrezak ve Henriette evlendiklerinde evlilik şahidi oluyor.. Abdulrezak ve Henriette'in bir oğlu oluyor ve bir kazada ölüyor. Çiftin bir de kızı oluyor: Avrupa'da bale ve koregraf sanatçısı olarak üne kavuşan Prenses Leyla Bedirxan...” (Aso Zagrosi, Mir Abdulrezak Bedirxan, https://newroz.com/tr/forum/335345/m-r-abd-rrezak-bedirxan )
Burada Avrupa'da bale ve koregraf sanatçısı olan ve üne kavuşan Prenses Leyla Bedirxan’ın yaşamı ve sanat çalışmaları üzerine uzun bir şekilde durmayacağım. Çünkü, bu konu çok ciddi bir araştırma ve incelemeyi gerektiriyor. Bu aşamada böyle bir imkanım yok. Zaten bu konuya ilgi duyan ve Leyla hakkında bir şeyler yazan ve çizenlerde Avrupalılardır. Leyla’yı, eserlerini ve bale çalışmalarını incelemek istiyorsak Avrupa basınına bakmamız gerekir. Bu konuda da bir hayli kaynak var.
Leyla Bedirxan hakkında notlar tutarken dikkatimi çeken bir konu oldu..
Son yıllarda Kürdlerin kaleminden çıkan Leyla Bedirxan’ı tanıtan bazı küçük makaleler dışında Kürdler bu konuya hiç eğilmediler.
Bu hususu çok dikkat cekici ve ilginç buldum. Fakat hiç şaşırmadım. Neden şaşırmadığıma sonradan geleceğim.
Leyla Bedirxan 1908 yılında İstanbul’da dünyaya geliyor ve 1986 yılında Paris’te ölüyor.
Evet Leyla’nın 1986 yılında ölmesi ve hiç bir Kürd’ün kendisiyle görüşmemesi bana çok enteresan geldi.
Bilindiği gibi 1986 yılına kadar Fransa dahil dünyanın dört bir tarafına Kürdistan’ın dört parçasından gelen yoğun bir ilticacı kitlesi vardı. Bunlar içinde yazarlar, gazeteciler, politikacılar ve edebiyatçılar diyebileceğimiz insanlarımızda vardı..
Kürdistan farklı parçalarından gelen bir dizi örgütün lider kadrosu da vardı..
Ve hiç biri Leyla Bedirxan ile görüşmedi.
Eğer birileri de Leyla Bedirxan ile görüşmek istemiş ve Leyla reddetmişse böyle bir duyum da yok.
En azından bugüne kadar kimse bu konuya ilişkin bir şey de yazmadı. Yurtdışı Kürd Öğrencileri Birliği’nin tarihi geçen yüzyılın altmışlı yıllarına dayanıyor..
O öğrenci birliğinden gelen ve Kürdistan’ın dört parçasında büyüklerimiz denilen bu şahsiyetlerin anılarındada Leyla Bedirxan’a ilişkin tek bir satır yok.
Ona ilişkin tek bir anıları ve tek bir görüşmeleri yok.. Onlar için Leyla diye biri yok.
1986 yılına kadar yurtdışında bulunan bu siyasi Kürdlerin esas amaçları Kürd ve Kürdistan davasını Avrupa halklarına tanıtmaktı. Bu konuda da çeşitli çabalar içindeydiler.
Tüm bu süreç boyunca diyasporaya damgasını vuranlar Kürd erkekleriydi.
Kürd ve Kürdistan “büyük davası” peşinde koşan Kürd erkekleri sanatıyla ve bir Kürd olarak 1925’ten ittibaren Avrupa’ya damgasını vuran Leyla Bedirxan’ı görmezlikten geldiler.
“Kürd erkekleri” diyorum, çünkü Leyla Bedirxan’ın bir Kürd kadınıyla ilişkisi vardı. Bu kadın Prof. Dr. Kemal Mazhar’ın “Kürd tarihçilerin mechul askeri dediği” Mehemed Ali Avni’nin kızı Durriyexan dır.
Sanıyorum Leyla Bedixan Kürd erkeklerinin kafalarında tasarladıkları “Kürd kadın tiplenmesine” uymuyordu..
O dönemler Almanya, Avusturya ve İsviçre’e bale eğimini gören ve 1925 yılından ittibaren sahneye çıkan bir Kürd kadınıdır.
Leyla bu yanıyla sadece Kürd kadınları içinde Ortadoğu’da bir ilktir..
İlk olan şeyler geleneksel tüm yapıları şoke eder..
Bir kadın eğer bu ilki gerçekleştiriyorsa, ilk şoke olacak olanlar ve panik ortamına girecek olanlar erkekler olacak..
Kürd erkekleride bundan farklı bir refleks göstermediler.
Bundan dolayı Leyla’yı görmediler.
Daha once de vurguladığım gibi Leyla Bedirxan 1908 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Yurtdışında eğitimini yaptı… 1925 yılından başlayarak Paris’te sanatını icra etmeye başladı. Leyla 1930 yılında Polonya asılı bir sanatçı ile evlendi.. Bu evlilikte Nevin isminde bir kızları oldu. Nevin gazetecidir.
Avrupa basınında öğrendiğimiz kadarıyla Leyla Bedirxan 30.05.1935 tarihinde Paris’te Centre Marcelin Berthelot’ ta sahneye konulan bir bale de oynuyor. Leyla, müzisyen Maurice Naggiar yönetiminde 5 ayrı piyeste oynuyor.
Yine aynı yılının 24 Haziran tarihinde Paris’in ünlü salonlarından La Grande Salle ‘da Leyla Bedirxan, Maurice Naggiar’in yönetimindeki orkestranın ve İren Aitoff’un pianosunun eşliğinde sahneye çıkıyor.
Leyla Bedirxan Paris’te sanat hayranlarının kalbinde yer ediyor ve bir olay haline geliyor.
Paris basını Leyla Bedirxan’ın balelerine geniş yer veriyorlar. Le Figaro’da Georges Mussi, Echo de Paris’te Carol Berardo, La Liberte’de Pierre Wolf, La Semaine de Paris, Les Debats da Maurice İmberto, Guide Musical’de J. Baudry, Le Monde de Musical de L. Humbert ve daha bir çok basın çevresi Leyla Bedirxan’ın balelerini övgülerle okuyucularına sunuyorlar.
Leyla Bedirxan’ın sanatsal yankısı sadece Fransa ile sınırlı kalmıyor. Leyla, İsviçre’de, Almanya’da, İtalya’da İspanya’da, Belçika’da ve Amerika’da da sahneye çıktı ve sanat severler buluştu..
Her tarafta “Kürd Şehzadesi” , “Kürd Prensesi” ve “Kürd Bale Sanatçısı” diye basın manşetlerine ve sanat etkinliklerinin afişlerine taşındı.
Leyla Bedirxan çok geniş bir sanat kültürüne sahipti. O sadece Avrupa’nın değil, Mısır, Hindistan ve İran sanat kültürüne de hakimdi..
Belki de en önemlisi Kürd müziği ve Kürd govendleri onun için anadil gibiydi… O onlarla büyüdü… Leyla’nın balelerinden Dilan, Govenda Kurdi, Durzi dansı ve Yılan gibi baleler anadil dediğimiz bu kategoriden geliyordu.
Leyla Bedirxan dünya sanat çevrelerinde “olay” olurken Kürdler için o yoktu.. Sayın Mahmut Levendi Leyla Bedirxan üzerine yazdığı bir makalede haklı olarak Leyla’nın amcazadeleri tarafından 1930’dan ittibaren çıkarılan Hawar, Ronahî, Roja Nû, Stêr ve Neynik dergilerinde Leyla ilgili tek bir şey yazılmadı diyor? Diye bir soru soruyor.
Bundan öte Kamuran Bedirxan ömrünün büyük bir kesimini Leyla ile birlikte Paris’te geçirdi.
Kamuran Bedirxan’ın Paris’te olduğu süreç içinde Leyla ile görüşüp görüşmediğini dahi bilmiyoruz.
Bir şey kesin Kamuran’ın çıkan eserlerinde ve notlarında Leyla ilgili bir şey yok..
Sonuç olarak Leyla Bedirxan dünyada yankı yapan ilk Kürd bale sanatçısı olarak tarihte yerini aldı.
Kürd erkek dünyası Leyla’yı hafızalarında dahi silmelerine rağmen, o bir hayalet olarak olarak yaşadı/korku saldı ve şimdi tarihsel hafızamızın sanat köşesinin en baş köşesinde yerini aldı.
Hemcinslerim adına Leyla’dan özür dilerim.
Not: Fransız basının Leyla Bedirxan üzerine yazdığı yazıları Dr. Ferhad Pirbal özetleyerek yayınlamıştır. Bu makaleyi hazırlarken Ferhat Pirbal’ın çalışmasında yararlandım.
Silav û Rêz
Aso Zagrosi