Sayin Fuat Önen İle Kürdistan Kongresi/Konferansı Üzerine
Son yıllarda Kürdistan'ın farklı parçalarında "Ulusal Kongre" ve "Kürdistan Kongresi" gibi girişimlerden söz ediliyor. Fakat bugüne kadar Kürd kamuoyunda bu konuda ciddi bir tartışma yaşanmış değildir.
Bundan dolayı biz Newroz.Com olarak farklı biçimlerde ve farklı alanlarda yıllardan beri Kürd siyasal yaşamının içinde yer alan arkadaşların "Ulusal Kongre"ye ilişkin düşüncelerini almak istiyoruz.
Aso Zagrosi: Genel olarak "Ulusal Kongre'den ne anlıyorsunuz. Başka ülkelerde yaşanan "Ulusal Kongre" tecrübeleri hakkında bize ne söyleyebilirsiniz?
Fuat Önen:Kongreler kurum ve kuruluşların belirli sürelerde yaptıkları toplantılardır. Bu toplantılarda gündemdeki sorunlar tartışılır, gerekli kararlar alınır ve bu kararları yaşama geçirecek yöneticiler seçilir. Ulusal kongre kavramı kapsamı itibariyle ulusal parlamentoyu işaret eder. Devlet olarak kurumlaşıp şeklen de olsa kendi kendilerini yöneten uluslar bakımından, belirli aralıklarla yenilenen parlamentolar bir ölçüde ulusal kongre işlevi görürler. Bu parlamentolar toplumun gündemindeki konuları tartışmak için toplanırlar, parlamentoya yansıyan temsil gücü ile kararlar alırlar ve bu kararları yaşama geçirecek yöneticiler (hükümet) seçerler. Resmi toplum kurma hakları gasp edilmiş devletsiz uluslar bu kurumdan ve kurumun kongrelerinden resmen yoksundurlar. Bu uluslar için ulusal kongre resmen olmayan bu kurumun yol açtığı boşluğun fiilen doldurulması ve kendi resmi toplumunu kurma mücadelesini birlikte örgütleme çabasıdır. Gerek Güney Afrika’daki Afrika Ulusal Kongresi gerekse Hindistan’daki Kongre Partisi’ni böyle ele almak yanlış olmayacaktır. Ulusal hareketler olarak mücadeleye katılan bu kongreler sonradan partileşerek bağımsızlık mücadelesinde önemli bir yer aldıkları gibi halen de bu ülkelerin yönetici partileridirler. Filistin Kurtuluş Örgütü ve oluşturduğu Ulusal Konsey de bu anlamda dikkat çekicidir.
Bu anlamda “ulusal kongre” veya “Kürdistan kongresi”ni gündemlerindeki konuları tartışmak ve kararlar almak için Kürdlerin temsilcileri aracılığı ile sürdürdükleri, ulusal temsil örgütü oluşturma hedefli, bir arayış olarak anlamalıyız. Böyle bir arayış Kürdistan’ın bağımsızlığını ve birliğini tarihsel-siyasal hak olarak gören bir anlayış ve iktidar perspektifli bir siyaset tarzı ile mümkündür.
Aso Zagrosi: Tarihsel olarak Kürdlerin "Ulusal Kongre" girişimleri oldu mu? Eğer Kürdlerin böyle girişimleri olduysa bugüne kadar neden başarılı olmadı?
Fuat Önen:Parçalanmışlık Kürdistan meselesinin temel problemidir. Bu problemin tezahürü olan “parçacı” siyaset tarzı da Kürd siyasetinin temel zaaflarından biridir. Dünyanın benim bildiğim en uzun süreli ulusal özgürlük mücadelesini sürdüren Kürdlerin 3 asra yayılan bu mücadelelerinde Ulusal Kongre benzeri bir temsil örgütü yaratamamalarının nedeninin de parçalanmışlık ve “parçacı” siyaset tarzı ile ilgili olduğunu düşünüyorum. Parçalanmışlık, siyasi mücadelemizde ulusal kongrenin de parça eksenli ve Kürdistan eksenli olmak üzere iki farklı kongre tartışmasını dayatmaktadır. Parça eksenli baktığımızda bütün parçalarda “ulusal cephe”, ulusal güç birlikleri” hedefli bir çok girişim görmek mümkündür. Bu arayışlar günümüzde de devam etmektedir. Kürdistan eksenli arayışlar için de, bileşenleri ve hedefleri bakımından 1927-Hoybûn ve 1943 Peymana Sêsînor bu çerçevede değerlendirilebilecek önemli girişimlerdir.
Aso Zagrosi: Kürdistan gibi parçalanmış bir ülkede "Ulusal Kongre" ne anlama geliyor? Kürd siyasal yapıları tüm dünya halklarının sahip oldukları ulusal hakları talep etmek için bir "Ulusal Kongre"de birleşmeye hazırlar mı?
Fuat Önen:Cevap sorunun içindedir. Parçalanmış bir ülkede “Ulusal Kongre”, parçalanmayı giderme hedefiyle mümkün ve anlamlı olur. Kürdistan’ın parçalanmışlığını sadece tarihsel bir haksızlık olarak ele almamalıyız. Aynı zamanda güncel, süre giden bir haksızlıktır. Bir realite olarak parçalar arasında eşitsiz gelişmeye yol açmıştır. Sosyal, siyasal, ekonomik vb alanlardaki eşitsiz gelişim “Ulusal Kongre” oluşumunu da engelleyen bir işlev görmektedir. Bir yanımız bağımsız devlet ilanını tartışırken, diğer yanımız bağımsızlığın demode olduğunu söyleyebilmektedir. Bir yanımız TC kimlikli olmayı zül sayarken diğer yanımız Suriye kimlikli olmaya hasret kalmış görünebilmektedir. Bir yanımız “İslam Kardeşliği” ve birliğinden dem vururken, diğer yanımız “Halkların Kardeşliği” ve birliğini dillendirmektedir. Batının en ileri teknolojisi ile ‘modernize’ olurken bir yanımız, Doğunun mistisizminde yol alır diğer yanımız. “Ulusal Kongre” arayışı bu zorlu yolda sürerken bunları aşmaya çalışan bir perspektife sahip olmalıdır.
Kürd siyasal yapıları “Ulusal Kongre”de birleşmeyeceklerdir. Kongre tartışmalarında tekçi dilden ve anlayışlardan uzak durulmalıdır. Ulusal temsil kurumu olarak “Ulusal Kongre”de Kürd siyasal yapıları varlıklarını ve farklılıklarını koruyacaklardır. Gerekli olan bu kurumun meşruluğunun dayanağı olan siyasal hedeflere ve kendi ülkesinde iktidar olma perspektifine sahip olmaktır. Bu açıdan bakıldığında Kürd siyasal yapılarının kongre oluşturmaya hazır olduğunu söylemek zordur. Doksanlı yıllara kadar diğer parçalardaki siyasi yapılara oranla bağımsızlıkçı, birlikçi siyaset anlayışının egemen göründüğü Kuzeyde Türkiyeci siyaset tarzının ağırlık kazanması, devletleşme sürecindeki Güneyin, Türkiye’nin de içinde yer aldığı Batı ile ittifak hali benzeri ciddi sorunlarımız olduğunu görmeliyiz. Ancak sorunlar çözülmek içindir. “Ulusal Kongre” bir süreçtir ve bu sürece sorunsuz başlamıyoruz, süreç içinde sorunları çözerek hedefe varabiliriz.
Aso Zagrosi: Kürdistan'ı işgal eden ve sömürgeleştiren ülkelerle farklı parçalardaki Kürd partilerin girdikleri ilişkilere bakıldığı zaman dünya Kürdlerinin gerçek talepleri nasıl programlaştırılabilir?
Fuat Önen:‘Dünya Kürdlerinin’ talepleri programlaştırılamaz. ‘Dünya Kürdlerinin’ birbirinden farklı talepleri ve programları var. Nesnel bir karşılığı olmayan bu tür kavramlardan kaçınılması gerektiğini düşünüyorum. Niyetinizin bu olmadığını bilsem de tekçi, homojenize edici yorumlara açıktır bu tür kavramlar. “Ulusal Kongre” Kürdistan halkının taleplerini programlaştıracaktır. Dünyanın dört bir yanına dağılmış Kürdler ile Türkiye, İran, Irak, Suriye’ye göçmüş ya da göçertilmiş Kürdlerin talepleri ve hakları ayrıca ele alınıp tartışılmalıdır. Keza bu Kürdlerin Kongre ile ilişkileri ve Kongreye yapabilecekleri katkılar da.
Kürd partilerinin Kürdistan’ın diğer parçalarını sömürgeleştiren devletlerle girdikleri ilişkilere gelince bu özgürlük mücadelemizin tarihi açmazı ve yarasıdır. Dört komşu devlet tarafından işgal edilmiş ve kuşatılmış olmanın zaman zaman Kürd siyasetçilerinde eli kolu bağlı olma duygusunu oluşturması anlaşılırdır. Ancak Kürdistan’ın jeopolitik konumu gerekçe gösterilerek sömürgecilerle girilen her türlü ilişkinin mazur gösterilmeye çalışılması yanlıştır. Bu ilişkiler “Ulusal Kongre” oluşturmanın önünde ciddi bir engeldir. Diğer taraftan bu sorunun çözüm yeri de “Ulusal Kongre”dir.
Aso Zagrosi: Daha somutlaştırmak gerekirse Türkiye ve İran ile ciddi ekonomik ve siyasal ilişkiler içine giren Kerkük, Xaniqin ve Musul gibi Kürdistan toprakları meselesinde Irak Araplarıyla ciddi problemleri olan Güney Kürdleri Kuzey ve Doğu Kürdistan Kürdlerinin "Ulusal Talepleri" konusunda ne önerebilirler?
Fuat Önen: Öncellikle Kuzey ve Doğu Kürdlerinin ulusal taleplerinin kendi talepleri olduğunun bilinci ile Türkiye ve İran ile siyasi ve ekonomik ilişkilerine bakabilmelidirler. Parçalanmışlık denkleminde “tek parçada kurtuluş yok” bilincini geliştirmek zor ve aynı ölçüde önemli görevimizdir. Başkan Barzani’nin son dönemlerde bağımsızlıktan sıkça söz etmesi ve daha da önemlisi Almanya, Çekoslovakya örnekleri üzerinden Kürdistan’ın birliğini gündeme taşıması önemlidir. (Benim buna sevinmem ise trajiktir. Her Kürd siyasetçisinin her ağzını açtığında dillendirmesi gereken bağımsızlık, birlik hakkını, nihayet Barzani dile getirdi diye seviniyor olmam yani.)
Bu açıklamaların konjonktürel kaygılarla yapılmış taktik açıklamalar olmamasını, Irak yönetimiyle varılacak bir uzlaşma için tehdit olarak yapılmadığını umuyor ve diliyoruz. Kürdistan’ın bağımsızlığı ve birliğini tarihsel-siyasal bir hak olarak dile getiren Başkan Barzani’nin Tayib Erdoğan ve Ahmedi Necad’ın, Maliki’den daha fazla bu hakın gasıpları olduğunu bildiğini varsaymak durumundayız.
Aso Zagrosi: Arap Kürdü, Fars Kürdü ve Türk Kürdü yada bu devletlerin sınırlarını temel alan ve bu sınırlar çerçevesinde "Kürd Sorunu" çözmeye çalışan anlayışların hakim olduğu bir "Ulusal Kongre"ye ihtiyaç var mı? Böyle bir "Kongre" geleceğe ilişkin Kürd kuşaklarını zor durumda bırakmaz mı? Onların iradelerini hipotek altına almaz mı?
Fuat Önen:Söylediğiniz anlayışlarla bir toplantı yapılsa da bu “Ulusal Kongre” olmaz. Kürdleri içinde yaşadıkları sömürgeci devletlerin bazı demokratik hakları verilmeyen vatandaşları olarak tanımlamak ulusal bir tutum değildir. Olsa olsa sömürge insanında içselleşmiş köle bilincidir. Kürdlerin anavatanları yoktur, vatanları vardır. Kürtçede ‘anavatan’ kavramının olmaması da bununla ilgilidir. Kürdlerin altından toprağı çeken her tarif kolonyalisttir. “Ulusal Kongre” Kürd sorununun değil, Kürdistan sorununun çözülmesi mücadelesinde ihtiyac duyulan bir kurumdur. Bu da toprak ve iktidar meselesidir, çözümü kolonyalist devlet sınırlarına sığmaz.
Aso Zagrosi: "Ulusal Kongre"ye ilişkin çıkan çeşitli haberlere bakıldığı zaman daha çok sömürgeci güçlere karşı kullanılacak mücadele biçimleri ön plana çıkıyor. Siyasal hedeflerden ziyade mücadele biçimleri konusunda bazı kararlar alınırsa ve uygulamaya konulsa Kürdler arasında yeni çatışmalara neden olmaz mı?
Fuat Önen:Çıkan haberler “Ulusal Kongre” ile ilgili değildir. Hewlêr’de yapılacak, daha çok ‘Kürd konferans’ı olarak isimlendirilen bir toplantı ile ilgilidir. 2009dan beri gündemde olan bu toplantıyı “Ulusal kongre” olarak algılamak doğru değildir. Bu konferans için yapılan birçok toplantıya katılıp, görüşlerimi dile getirdim. Bu toplantı 2009da Türk Açılımı’nın bir parçası olarak Kürd siyasetinin gündemine girdi. Arka planda İmralı-Ankara-Kandil-Hewlêr ekseninde yapılan görüşmeler var. ABD ve bazı Batılı ülkelerin de bu süreçte yer aldıklarını biliyoruz. Türk Açılımı (önce Kürd Açılımı, sonra Demokratik Açılım ve nihayet Ulusal Birlik ve Kardeşlik Açılımı olarak isimlendirilen açılım) Türk Egemenlik Sistemi’nin 1990’larda girdiği restorasyon çabasının bir aşaması olarak okunmalıdır. Türk devletinin her restorasyon denemesinde (1950, 1960, 1974, 1990) ‘Kürd Sorunu’ da bir şekilde yer almıştır. Sistem ‘normal’ sınırlarına çekilirken, bunu bazı reformlarla yapar. 2009 açılımında da sistem bu konuda genel af, yeni anayasa, Kürdlerin varlığının inkar edilmemesi, dil-kültür alanında demokratik iyileştirmeler taahhüdünde bulundu. Bu açılımın Kürdlere dönük en üst vaadi anayasal vatandaşlıktı. Arka planda sürdürülen görüşmelerle bunların karşılığında PKK’nin silah bırakması ve bunu sağlamak için de Hewlêr’de bir Kürd Konferansı toplanması kararlaştırıldı. Türk Açılımı Habur süreci ile Kürdistan dinamiklerine toslayıp geri çekilince de gündemden düştü. Bu arada zaman zaman söz edilse de 2011 seçimleri öncesinde yeniden güncellendi. A. Öcalan’ın “Tarihin en büyük Kürd-Türk barışını gerçekleştiriyoruz” dediği bu süreç de seçimlerden hemen sonra yapılacağı duyuruldu. Ancak görünüşte Silvan’da birkaç askerin öldürülmesi nedeni ile gerçekte arka planda sürdürülen görüşme (Oslo, İmralı, hewlêr, Qandîl, Ankara görüşmeleri) ve yaşanan çatışmaların sonucunda bu deneme de başarısızlığa uğradı. Üç yıldır gündemimizde yer almasına karşın hala yapılamaması bu arka plan görüşme ve çatışmalarla ilgilidir. Kürdlerin bir araya gelip sorunlarını tartışması, görüş alışverişinde bulunması, çözümler için kararlar almaya çalışması ne kadar meşru ise bunun bu kadar gizli ve karanlık ilişkilere dayandırılması da o kadar yanlıştır. Mücadelemiz meşrudur ve açık olmalıdır.
Bu süreçte siyasal hedeflerden ziyade mücadele biçimlerinin (silahlı mücadele) ön plana çıkmasının nedeni ‘Kürd Konferansının’ Türk açılımının bir parçası olarak kurgulanması ve PKK’ye silah bıraktırma hedefine oturtulmasıdır. Son dönemde buna bir de Suriye’deki gelişmeler ve Qandîl-Hewlêr kutuplaşması eklenmiştir. Bu konferans hala gündemimizdedir ve PKK’li, PKK’siz versiyonları üzerinde çalışmalar sürmektedir.
Savaş siyasetin zor araçlarıyla sürdürülmesidir ve bu anlamda silahlı mücadele siyasi mücadelenin üst biçimidir. Maalesef savaşla ilgili bu tanımlamalar halen geçerlidir. Ülkeleri bölünüp, parçalanarak paylaşılmış Kürd siyasi grupları ve siyasetçileri silahtan söz ederken de silah kullanırken de bu kahredici gerçeğin bilincinde ve dikkatli olmalıdır. Son yıllarda Kuzeyde ve Güneyde siyasal önderlerimiz ve kadrolarımız tarafından vaaz edilen “silahlı mücadele miadını doldurmuştur” düsturu bir iyi niyet duyurusu, dilek-temeni olarak hoş görülebilse de siyaseten yanlıştır. Dünya gerçekliğine daha da önemlisi ülke ve dava gerçekliğimize uymamaktadır. Kürdistan’ın her parçasında konuşlandırılmış yüz binlerce silahlı işgal gücü varken, “silahlı mücadele miadını doldurmuştur” demek herhalde Kürd siyasetçilerinin işi olmamalıdır. Kürdistan’ın hangi parçasında, ne zaman silahlı ne zaman silahsız mücadele ediliceği konusu bu tartışmanın dışındadır. Dünyada her millet, bölgede her siyasi güç silahlıyken, Kürdlere silahı ve silahlı mücadeleyi yasaklamaya çalışmak en az silahlı mücadeleyi mutlaklaştırmak, silahı fetişize etmek kadar yanlıştır. Kürd siyasetinde bu silah karşıtı söylemin 1999-2003 döneminde A.Öcalan tarafından İmralı’da teorisize edildiğini akılda tutarak şu soruyu somamız gerektiğini düşünüyorum: Mesela Suriye’de Nusayriler devlet aracılığı ile silahlı, Sunniler “Özgür Suriye Ordusu” marifetiyle silahlanırken Kürdlerin silahtan uzak durmaya mahkum olduklarını söylemek akıl karı mıdır?
Aso Zagrosi: Türkiye'de bazı çevrelerin "Kürd Ulusal Kongresi"ne "pozitif" yaklaşması gibi bir izlenim var. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Fuat Önen:Türkiye’de, Kürdistan Ulusal Kongresi’ne pozitif yaklaşan çevrelerin var olduğunu sanmıyorum.
Hewlêr toplantısına pozitif yaklaşan bazı çevrelerin olduğu ise doğrudur. Bu çevreler bu toplantının kurgulanışında da yer alan çevrelerdir. Unutulmamalıdır ki Hewlêr’de Kürd Konferansının gündeme geldiği ilk dönemde A.Öcalan, avukat görüşmelerinde bu toplantıya TC’nin de temsilci göndermesi gerektiğini söylemişti. Hükümet çevrelerinin yanında bazı ‘liberal’ köşe yazılarının da bu pozitif yaklaşımlarının nedeni bu toplantının ilk kurgusudur.
Aso Zagrosi: Eğer Güney Kürdistanlılar Kerkük, Musul, Xaniqin ve Mendeli'nin içinde yer aldığı Bağımsız Kürdistan'ı ilan ederse ve Irak Araplarıyla çatışma içine girerse diğer parçaların Kürdleri belli bir dönem "Bağımsız Güney Kürdistan" için Güneylilerin istemleri doğrultusunda hareket edebilirler mi? Buna hazırlar mı?
Fuat Önen:Kürdistan’ın Güney parçasının bağımsız bir devlet olmasını her Kürdistanlı yurtsever, yüreğinin bir parçasının bağımsızlığı olarak görüp desteklemelidir. Burada sorun yoktur bence, bunun için Güneylilerin istemesi de gerekli değildir. Yurdumuzun herhangi bir parçasının bağımsızlığını Bağımsız Birleşik Kürdistan mücadelemizin bir mevzisi olarak görmeliyiz. Kürdistan’ın diğer parçalarının bağımsızlığına ipotek koyan bir denklemden uzak durulması için uyarmak görevimizi unutmadan. Buna hazır olmak kurumsal bir iştir ve bu kurum da Kürdistan Ulusal Kongresi’dir. Bu nedenle de Hewlêr’de yapılması düşünülen toplantı ya da konferans bir an önce Türk açılımının uzantısı olmaktan çıkarılarak, “Ulusal Kongre” hedefinde kotarılmalıdır.
Aso Zagrosi: "Ulusal Kongre" siyasal Kürd partilerinin Kongresi midir yoksa tüm Kürdlerin kongresi midir? Böyle bir kongre yapılsa hazırlıkları nasıl yapılabilinir? Diyaspora Kürdleri nasıl bir rol alabilir?
Fuat Önen:“Ulusal Kongre” Kürdistanlıların temsil örgütü olarak düşünülmelidir. Bu kongrenin hazırlık çalışmalarında siyasi partilerin belirleyici bir rol almaları anlaşılırdır. Ancak kanaat önderleri, cemaat temsilcileri, etnik grup temsilcileri, parti dışı örgüt temsilcileri, aydınlar, hatta aşiret ve tarikat önderlerinin de katılımını ve katkılarını sağlamaya özen gösterilmelidir.
Aso Zagrosi: Bu kısa söyleşi için teşekkür ediyorum. Ayrıca eğer söylemek istediğiniz ek bir şeyler varsa buyrunuz.
Fuat Önen:Kürd halkı Milletler Birliği (Cemiyet-i Akvam) ve Birleşmiş Milletler marifetiyle oluşturulan dünya düzenlerinin mağdurudur. Bu düzenlerin oluşturdukları devletler sistemine dahil edilmeyen Kürd halkı 21. Yüzyıla bölünmüş, parçalanmış 4 ayrı devlet içinde statüsüz bırakılarak girmiştir. Eski dünya düzenlerinin dayandığı devletler sistemi ve devletlerarası kurumlar, milleti devletle tanımladıkları için, devletsiz bırakılan Kürd halkının ulus ülke gerçekliği yok sayılmış bu anlamda zamana yayılmış jenosid sürecine mahkum edilmiştir. Meşruiyetini paylaşım savaşları sonrasındaki güç dengelerine dayandıran savaşın galiplerince çizilen siyasi haritalar bölge halklarının tarihsel, toplumsal gerçekliklerine değil, emperyal güçlerin çıkarlarına dayandırılmıştır. Dolayısıyla bugün değişimci ilan edilen ABD, İngiltere öncülüğündeki koalisyon da, statükocu ilan edilen diğer aktörler de bu siyasi sınırlarda kurulan statükoların ve sınırların bekçiliğini yaparken, Kürdistani Yurtseverler siyasi sınırları da kolonyalist statukoları da yıkmaya çalışıyorlardı. Eski düzenin çözülmesi dünyanın kendisine yeni bir düzen araması, Kürdistan özgürlük mücadelesi için yeni imkanlar, fırsatlar yaratmıştır. Güney Kürdistan’da devletleşme yönünde atılan adımları iyi bir başlangıç saymalı, kurulacak yeni dünyada Bağımsız Birleşik Kürdistan hedefini yükseltmeliyiz. Bu savaşta devletleşmeyi hedeflemeden bölgede ve dünyada ciddi bir siyasi aktör olmak mümkün değildir.