KCK Sözleşmesi Eleştirel Bİr Bakış
KCK sözleşmesini bütün sıkıcılığına rağmen zorlanarak okudum. Baştan sona demagojiyle dolu. Demokrattık sözü sınırsız kullanılınca demokratik olunmuyor.
Halil Berktay denen prof.un Kürd ulusalcılığına milliyetçilik yaftasıyla saldırılarını hiddetlenerek okurken, bu sözleşmeyi okuduktan sonra, bazı konularda haksız olmadığını teslim etmek zorunda kaldım.
Mesela son yazısında Berktay, Führer'i ele alırken bu kadar katılığın Kemalizmde bile bulunmadığını söylerken hiç de haksız değildir.
KCK Öcalan'ı ilk maddede ölümsüz lider yapıyor. Ön açıklamada o kadar çok kullanılan demokratik sözüne karşın, Führer'in nasıl seçileceğine dair bir seçenek yok. Çünkü Öcalan ölümsüz lider olarak seçimsiz önderliğe yerleştirilmiştir. Üstelik en yüksek karar merci olarak.
Kemalizmde ise hiç olmazsa cumhur reisi seçimleri adı altında en az iki adayla bir seçim söz konusudur.
Üstelik değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen maddelerde bile lider ismi geçmeyen TC anayasasına karşın, KCK sözleşmelinin ilk maddesine Öcalan'ın seçimsiz lider olarak adı kesinleştirilmiş olarak yerleştirilmiştir.
Peki bu nasıl örnek demokrasidir ki lideri bile seçme hakkını haiz değiliz!
Sonra Öcalan öldüğünde bu makam ne olacak, orası da ayrı bir muamma!
Diğer organların seçiminde demokratik bir uygulamadan söz etmek de mümkün değildir. Mesela yürütme konseyi başkanı ancak Öcalan tarafından gösterilebiliyor. Bu durumda meclisin onayı formalite düzeyine düşüyor. Zaten Öcalan'ın gösterdiği adaya karşın sıradan biri kendiliğinden aday olsa bile seçilme olanağının olması düşünülemez. Ancak kaldı ki öyle bir şey de yok. Kongre tarafından onaylanmadığı taktirde Öcalan yerine başkasını atıyor.
Dolayısıyla komün ve demokrasi lafları sözde terimler olarak yazıyı süslemekten başka bir mana ifade etmiyorlar.
TC devletinin gizli ırkçılığını yapan sözde aydınların iddiasından ibaret olan ulus devletlerin sonunun geldiği iddiası, Öcalan tarafından tekrarlanıyor. Usul devletlerin sonunun geldiği iddiası ne kadar doğrudur, şöyle dünyamızdaki realiteye bir bakalım.
Yugoslavya parçalandığında devletleşmek için silaha sarılan hangi halka 'durun yahu, ulus devletlerin sonu geldi niye öyle yanlış bir işe kalkışıyorsunuz' diyen olmadı?
Daha dün, Sudan ikiye bölünüp iki ayrı devlet olduğunda da itiraz eden olmadı. Peki ayrı bir devlet olmak için her gün İsrail'e füze fırlatan Filistinlileri ulus devletleşmeden caydırmaya çabalayan neden yok?
Öcalan TC devletinin Altan'lar gibi gizli ırkçılarının tezlerini ısıtıp Kürdlerin önüne atmakta ve bu yolla devletleşme hayallerinden vazgeçirmeye çalışmaktadır.
KCK sözleşmesi içinde geçen demokratik toplum örgütlenmesi ise 18-19 yy Avrupa'sında Bakuninist bazı sosyalistler tarafından denenen ve kapitalizm bütünü içinde rakabet şansı bulamayan komün denemelerini anımsatıyor.
Dolayısıyla solcular tarafından sempatiyle karşılanmasında şaşılacak bir şey yok. Yine sınırları sorun etmeme sözü de enternasyonal solu memnun eder. Ancak Öcalan yurt savunmasında KCK üyelerine görev yüklerken yurt denen parçanın sınırlandırılmış bir toprak parçası olduğunu unutmuş. Peki KCK üyelerinin savunmakla yükümlü oldukları yurt neresi.
Kürdistan diye bir ülke istemediğine göre bu da TC toprağı Türkiye olmasın?
Sonuç olarak KCK TC devletinin Kürdlere demokratik diye yeniden giydirilmesi çabasıdır diyebilirim.
HasO guzel ozetlemis-bakalim bir turk ne demis?