Türkiye'de 12 Haziran 2011 seçim sonuçları açıklandı. Herkes zafer kazandığını ilan etti. Kaybettik diyen olmadı. Aslında bir anlamıyla doğrudur. Bu seçimde Türk egemenlik sistem sahiplerinin bir kaybı olmadı. Her çevre hitap ettiği kitlenin desteğini alarak varolan gücüyle temsili çıkardı. Sistemi devam ettirecek siyasi güçler belirlendi. Tam da sistemin çıkarlarına cevap verecek bir tablo ortaya çıktı. Yani? Türkiye kazandı.
Türkiye'nin kazanması ne anlama gelir? Bu sorunun cevabı Kürdlerin getiri ve götürünün resmini de ortaya koyar. Resme bakılırsa Kürdlerin kaybettiği görülür. Realite bu olmasına karşın yaygın olarak bir yanlış anlayış pompalanıyor. Apocu tayfanın meclise 36 vekil göndermesini “Kürtler kazandı”, “Kürtlerin zaferi” gibi sonuç çıkarmak büyük bir yanılsamaya işaret etmektedir.
Apoculuk Neo-Kemalistlistliktir. Bunun lamı-cımı yok. Kendi itiraflarıdır. Türk egemenlik sistemin Kürd milli potansiyelini tasviye etmek için oluşturulmuştur. Başarılıda olmuşlardır. Önemli bir güç sahibide olunmuştur. Bu güç karşısında boyun eğen bir kesim Kürd çevreleri sistemin yedek gücü durumuna düşmüşlerdir. Gerekçeleri ister “ulusal birlik”, ister başka bir şey olsun bu fark etmiyor. Sonuç olarak Kürd milletini “Türkiye uluslaşması” içinde eritmenin figüranları olmuşlardır.
Bu çevreler seçim politikalarıyla iradelerini devletin adamı dedikleri Öcalan'a teslim etmişlerdir. Kiminle dans ettiklerini biliyorlar. Kişisel çıkarları gereği öyle davranıyorlar. Ama her halükarda büyük bir ihaneti yaşıyorlar.
Hiç kimse “birlik” zırhına bürünerek Türk egemenlik sistemin Kürdlere karşı savaştırdığı İmralı uçbeyinin iradesiz adaylarını desteklemeyi “Kürt ulusal birliği” adına yuturmaya kalkışmasın. Bu çevrelerin Kürd millet birliği diye bir kaygılarının olduğunada inanmiyorum. Herşey bir yana gündeme sokulan “çatı partisi” projesi yeterli kanıttır.
Bunun bir önceli “Emek Demokrasi ve Barış” blok politikası sistemin Kemalist kanadın projesiydi. Bunun desteklenmesi Kürd milli davasına tamiri zor zararlar verdikleri aşikardır.
İmralıdaki'nin Kemalist kanadın adamı olduğundan kimsenin kuşkusu yok. Seçimlere kadar bu çevrelerinde yoktu. Gösterilen adayların İmralı tarafından belirlendiği ve sistemin Kemalist kanadın onayından geçtiği tartışılmazdır. Bunu bilmek çok akılı olmayı gerektirmiyor. Biraz milli refleks bunu görmeye yeterlidir.
İmralıdaki sistem tarafından Kürd millet kökünü kazımak için görevlendirilmiş. Desteklenmiş, palazlandırılmış Kürd millet yakasına bırakılmış. Sistemin kontrol edemediği Kürdleri onun tarafından ya öldültülmüş, ya da denetim altına alınmış. Kürdistan'da sistemin dolduramadığı boşluğu onun vasıtasıyla doldurmuş. Sistem adına Kürdleri denetim altına alan bir yerel otoriteye dönüştürülmüş. Realite bu.
Peki bunun Kürdlükle ne alakası var. Kürd milli birliği bu ihanet odağına verilen destekle mi sağlanacak? Kürd milli iradesi bu mantıkla mı oluşturulacak?
Olan biten akıl karı değil. Orta da Kürdlerin milli birliğinin esamesi okunmuyor. Bu mantıkla Kürd iradesi hiç mi hiç ortaya çıkmayacaktır. Bunun ötesi bu tayfanın yaptığı ve yapacağı Kürd milli birliğini ve iradesini engelemek oldu ve olacaktır. Bunun neye yol açacağını söylemeye gerek var mı? Ve ortaya çıkacak her olumsuzlukta İmralı adaylarına destek veren tayfa suç ortağı olacaktır.
Sahi bu çevreler İmralı adaylarını desteklerken ne bekliyorlardı? Bu adamların iradesiz olduklarını bilmiyorlar mıydı? İmralıdan habersiz bu adamların sevinme ve üzülme haklarının bile olmadığını bilmezler mi? Bilmeleri için ne olması gerekiyor? Ki bu adamların her ağzı açıldığında irademiz İmralıdır demiyorlar mı? Muhatap olarak İmralıyı adres göstermiyorlar mı?
Peki geriye ne kalıyor? Geriye kalan şu ki, yeni biatçılar çabalariyla bu adamları vekilleri seçtiler. İradelerini onlara teslim ettiler. Onlar da iradelerini İmralıya teslim ettiler. Yani? Yeni biatçılar da iradelerini İmralıya teslim etmiş oldular.
Bari bir işe yaradı mı? Gelecek seçimlerde bir muhtarlık koltuğunun garantisini aldılar mı? İmralı güdümlü tv, gazete ve kurumlar da bir masa sözü mü aldılar? Veya dönen rantan kendilerine bir pay mı vaddedildi? Değilse eğer çok “ucu”za gitmişlerdir demektir.
Bırakın artık şu “birlik” laflarını. Ne birliği? Kimin birliği? İmralı Türk paşasının literatöründe Kürd milli birliği mi var? Ona destek verenler olmadığını bilmiyorlar mı? Elbette biliyorlar. Bildikleri içinde “birlik” lafı ona biat etmenin utanç örtüsü oluyor. Olan biten budur.
İmralının literaöründe Kürd milli birliği olmaz. CHP ve MHP'yi Kürdistan'a taşıyan onlar olmadı mı? Hatta mitinglerini örgütlemediler mi? Kitlesel destek vermediler mi? MHP'siz bir TBMM olmaz demediler mi? Hem de İmralı ve onun sıfır adamların ağzında. Bunlara ne denmeli? Bu politikanın Kürdlükle ne alakası var? Bu politikayı sürdürecek adayları desteklemenin neresinde Kürd milli birliği çıkar?
Bırakın bu birlik laflarını. Kendileride inanmiyor. Yok protokol muş, yok verdikleri sözlermiş, yok şuymuş, buymuş demeyi kimseyi doğrulamiyor. İmralının teori ve pratiği kirli. Temiz deyip ona biat edenler daha dün kendilerine yaptıklarını hatırlarlarsa son tutumlariyla nasıl paspas edildiklerinin farkına varırlar. Sanırım onlarda bunu biliyorlar.
Bu arada konuştuğum bir çok çevre, İmralı adaylarını destekleyen eski mühaliflerin tükürdüğünü yalamakla itham ettiler. Çok doğru bir tespit olduğunu belirteyim.
Bugün Kürdistan'da CHP ve MHP'ye miting yolunu açanlar birkaç yıl önce Hakpar'ın Diyarbakır'da yaptığı bir yürüyüşe saldırıp ellerindeki Kürd bayraklarını ayak altında çiğnediler. Birkaç ay önce aynı partiye Urfa'da ettikleri işin çabası. Peki kendi dışındaki Kürd çevrelerine saldırıyı politilka edinmiş İmralı ve iradesiz sıfır adamları değişti mi dersiniz? Ya da soruyu tersten sorayım. Eski muhaliflerin, yani yeni biatçıların aman sizede laf anlatılamıyor. Dün dündü, bugün bugündür mü diyorlar? Valla hangisi olursa olsun sonuç değişmiyor. Olan biten İmralı'daki Türk paşasına biat etmek oldu. İmralı vekil adayları zaman geçirmeksizin bunun ne anlama geldiğini yeni biatçılara hatırlattı. Kırın mırın etselerde alışırlar buna.
İmralıkaki'nin iradesiz vekilleri ne mi dedi? Batman vekili Bengi Yıldız, “Bize verilen destek Öcalan’a verilmiş destektir” dedi.
Bu açıklama yeni biatçılar tarafından eleştirildi. Düşünce ve iradelerinin hiçe sayıldığına hükmettiler. Anlaşılan bu tayfa Apocu oltaya takılmanın, ona biat etmenin iradesizleşme olduğunu anlamak istemiyorlar. Onlar anlamamazlıktan gelse de zamanla ona da alışırlar.
Bu kesimler yalakalıkta taban yapmışlardır. Siyasi yaşamları boyunca düşman güçler hakkında umut yaydılar. Yaymayada devam ediyorlar.
Irkçı nitelikleri ayuka çıkmış Türk partilerinden Anayasa değişimini ve “Kürt sorunu'nun çözümünü bekliyorlar. Ve buna ciddi ciddi inaniyorlar.
Gündemdeki konu elbette Türk Anayasasının değişimi olacak. Özü değişmeyecek. Kürd millet egemenlik gaspı devam edecek. İsim de bulunmuş. “Sivil Anayasa”(!) Kulağa ne hoş geliyor değil mi? Türk ırk esasına dayalı bir Anayasa'nın sivil mi, askeri mi Kürdler açısında peki ne farkı var? Aslında son seçim ile ortaya çıkan tablo Türk egemenlik sistemini restore edecek kıvamda. Sistem olduğu gibi korunacak. Fakat sıkıntı yaratan Anayasa'nın bazı maddeleri değişecek. AKP hükümeti bunu yapmakta zorlanmayacak. Kimi maddelerin değişiminde CHP ve MHP, kiminde de BDP ile uzlaşarak aşacağı mevcut tablonun göstergesi.
Seçim bu sonucu çıkardı. Türk egemenlik sistemin tam da istediği budur. Burada “Kürtlerin zaferi”, “Kürtler kazandı” anlamını çıkarmak doğuracağı sonuçları okuyamamaktır. Varyantları bir yana bu tablonun çıkaracağı sonuç ikinci Lozan Kölelik Antlaşmasını Kürdler eliyle onaylamak olacaktır. Bunu görmemek için aptal olmak gerekir.
Apocu ihanet odağını bir yana bırakıyorum. Bunun en büyük vebali “ulusal birlik” adı altında seçim döneminde Apocu adayları destekleyen Kürd çevreleridir. Tam bir ihanet örneğini sergilediler. Türk egemenlik sistemin kışla tayfasının cami tayfasına karşı gündeme koydukları planın figüranları oldular. Kemalizmin kuyrukçuları haline geldiler.
Sığındıkları limanda ikidebir dilllerine doladıkları “süreç” olmaktadır. “AB'ne girme süreci”, “demokrasi süreci”, “anayasayı değiştirme süreci”, “Kürt sorununun çözüme kavuşturma süreci” ile süren süreç zinciri bitmiyor.
Bir süreç biter. Herşey Türk egemenlik sistemi çıkarlarına uygun dizayen edilir. Bundan bile ders almayan Türklere yalakalıkta taban yapan bu Kürd kesimleri bu kez olmadı bu “süreç”te olur umudunu pompalarlar.
Bu tutum Kürd milli davasının dalga kıranlarıdır.
Kürd milleti bu dalga kıranları sırtından atmadığı müddetçe kurtuluşunu sağlayamaz.
Kurtuluşlarını sağlamanın tek bir yolu var. O da; millet olmadan doğan haklarının mücadelesini vermektir.
Diğer tüm yolların köleliğe birer ilmik atmaktan başka bir işlevi yoktur.
Tercih Kürdlerindir.
17 Haziran 2011