“Erzincan  Mütarekesi”  ile     Osmanlı ve  Rus   devletleri arasındaki    sınır  hattı      tespit  edilmiş  ve bir dizi yanıyla    protokollere  bağlanmıştı.      Barış  Antlaşmasına  kadar   Mütareke  ile   tespit edilen   bu sınırların   tespiti konusunda    detaylara   ilişkin   detaylı  bilgiler var.     Bu  makaleyi    daha  fazla  detaylara  boğmamak  için    N. Yavuz’un   çeşitli kaynaklara dayandırdığı    sınırlar  hakkında     kısa  bir  bilgiyi    aktarmak istiyorum.  Bu  bilgi  okuyucunun   sözkonusu  iki devlet arasındaki    sınırlar   hakkında    küçük  bir resme  sahip   olması açısından   gereklidir.
Sınırlar şöyle bir hat izliyor:
“Mütareke ile her iki taraf kuvvetleri arasında tarafsız bir saha bırakılmak üzere sınır çizgisi tespit edilmişti. Buna göre; Deniz kuvvetleri sahile altı milden fazla
yanaşmayacak, Karadeniz kıyısından başlıyarak Munzur Dağına kadar her iki taraf siperleri mütareke hattını oluşturacaktı.. Munzur Dağından sonra Türk hattı; Mercan
Dağları, Karacakale, Zağki, Erik Dağı,Sağnis-Oğnut, Şerafettin Dağları, Buğlan Gediği, Soluk Köprüsü, Murat Nehri Uzerinde Kertakom-Azakpur-Mişagsin-Bitlis
kuzeyindeki 5. Tümen siperleri- Van Gölü güneyi Erik Dere-Munzur Dağından sonra
Rus hattı; Kırahdah Dağı Akbaba-Kösmer dağı, Şeytan dağları-Çoriş Dağı-
Bahçe-Izrak-Muhacirköy-Belicen (Dokument i Materiali po Vneşney ..., Belge No:
44, s. 68; Kazemzadeh- The Struggle for Transcaucasia, s. 82). ( N. Yavuz, age, s 230)
“Erzincan Mütarekesi” öncesi, esnasında ve özellikle sonrasında Rusya’da ve Kafkasya’da ciddi iktidar savaşları başlamış, Rus Ordusu saflarında tam bir kaos ortamı oluşmuştu... Bolşevikler Rusya’da Pandora kutusunu açmışlardı bir kere..... Çarlık Rusyasının denetiminde olan halklar ve özellikle Kafkas halkları kendi yol haritalarını çizmek için pratik adımlar içine girmişti.. İktidar kavgası ve esas hesaplaşma savaş öncesi sınırların içinde oluyordu.( daha sonra bu noktaya döneceğim)
Yeniden  Erzincan’a     ve  Davut Hoca’nın   makalesine  dönmek istiyorum.
 General  G.  Korganoff’un     anlatımlarına   bakılırsa  “ 30 Ocak  1917’de   Erzincan bölgesi  yalnızca   Ermeni  nizami ve gayri  nizami  güçleri  tarafından   müdafaa  olunuyordu. Yalnızca  kendi  güçlerine  dayanmak  zorundaydılar.”
(General  G.  Korganoff,    Participation   des  Armeniens   a  la   Guerre  Mondiale  sur  le  Front  du  Caucase,  1927,   Paris, sayfa  89)
General  G.  Korganoff’un     “ Gönülü  Ermenilerin  oluşturduğu   3  batalyondan   oluşan    bir  piyade  alayı    Rus  ordusu  ile   geri  çekilmeyi  reddetti”  diye  yazıyor.(Korganoff, age, sayfa  87)  General    Korganoff  sözünü ettiğim  eserinde    Ermeni Alayı’nın   sahip   olduğu  askeri  araçlarının  bir  dökümünü de yapıyor.
Türklerin  iddialarına  göre    Bolşevikler  bilinçli  olarak “  Rus  Birliklerinin  yerine    Ermeni birliklerini bıraktılar”.
Erzincan Mütarekesinin imzalandığı 18 Aralık(görüşmeler 15 Aralık’ta başlıyor) ile Ermeni Alayının Erzincan’ı terketmeye zorlandığı 13 Şubat 1918 tarihi arasında yaklaşık olarak 2 ay gibi bir bir zaman dilimi var. “Ovacık Şûrasını” bir kenara bırakırsak Davut arkadaşın sözünü ettiği Erzincan merkezli Şûra bir ay ve yirmi beş gün yaşaması gerekir.
Davut Hoca Şûra’nın oluşum sürecini şöyle açıklıyor:
“Mütarekeden hemen sonra, 1.Kızıl ordu komutanı Arsak Cemalyan, Kürt,Türk ve Ermeni ileri gelenleri ile bir toplantı yaptı.bu toplantiya Ermeniler adina Muradov,kürtler adina Aliser ve alisan beyler, türkler adina istanbuldan gönderilen erzincan müftüsü katildilar. Bölgede nüfus sayımı na göre halk temsilcileri sayısı belirlendi ve en kısa zaman içinde Erzincan, Bayburt, Dersim bölgelerini kapsıyacak 25 (ermeni kaynaklari 75 temsilci oldugunu söyler)halk temsilcisinin hemen belirlemesi çalışmalarına başlandı. Kızıl ordunun desteği ile çevre bölgelere propaganda birlikleri seferber edildi. Birinci kızıl ordu parti ve askeri komitesi Türk, Kürt ve Ermeni halkına ve emekçılerine çağrısı adı altında ki bildiri bölgede büyük bir heyecan uyandırdı. Halk büyük bir heyecanla olanbitenleri anlamaya, istanbul hükümetini tanımamayı ve kendi hükümetini kurmaya başladı. Çarlık ordusu korkusuyla kaçanlar yerlerine döndünler. Doğu ve Batı Dersim adına toplantıya Katılan Alişan ve aliser beyler, Bir araba ve 16 Atlı ile Dersime gitti ve Dersim ileri gelenleri ile bir toplantılar yaptı. Bu toplantılarda Dersimlilerin Şuura hükümetine aktif şekilde katılması kararlaştırıldı ve yapılan seçimlerle Hozat, Polemor, kızılkilise Mazgert ve Plurdan halk temsilcileri seçildi. Bu temsilcilerden ismi bilinenler, Use Seydali, Ağaye Piremed, Memo Loliz,, Ali, ve Çeko dur..Batı Dersimdende Alişan Bey iki Delege ile gelir. Dersim delegeleri 8 bin kişilik bir askeri güçle Erzincan‘a gelirler. Dersim Delegeleri Erzincan‘a gelirken, Soveyt ordusu ve Ermeniler askeri törenle karşılar. Erizincan‘da bulunan 5 Türk delegesi karşılama törenlerine katılmıyorlar. Ermeni temsilciler heyeti başkanı Muradof Paşa, törende bir konuşma yapar. Muradof Paşa, Ekim devriminin dünyadaki ve bölgedeki etkilerini anlattıktan sonra Türkler Kürtler ve Ermeniler kardeştir. Bizi birbirimize kırdıranlar emperyalistler ve onların yerli işbirlikçileridir. Biz çektiğimiz acıları unutuyoruz ve barış elimizi uzatıyoruz. Bütün Kürt, Ermeni ve Türk rençberleri ve amaleleri birleşerek kendi şuuramızı kuralım. Bizim Sultanlara ihtiyacımız yoktur. Rus amalesi zalim Çarı devirerek kendi hükümetlerini kurdular, bizde birleşerek kendi hükümetimizi kuralım. Lenin ve Ordusu bizi destekliyor.dedi.“
Hoca’nın  makalesinden   yaptığım alıntı uzun  oldu, ama   sözünü ettiği    oluşumun   yapılanması  ve  katılımı    hakkında  bir  hayli   bilgi veriyor.
Bu  bilgiler temel alındığında    Kürdlerle  Ermenilerin     ortak  bir  Şûra  konusunda   antlaşmaya varıldığı    görülüyor.
Türk  resmi   tarihçileride    Kürdlerin   Erzincan’a   yaptığı  bu ziyareti  gündeme   getiriyorlar.
Örneğin  Ali Kemali  Erzincan  üzerine yazdığı  eserinde  bu gelişi   şöyle açıklıyor:
„O sıralarda Seyyit Ali Ağa’nın oğlu Hüseyin(İlk Millet meclisinde mebus olarak girmiştir) Pir Ahmed’in oğlu ve Ağa Bey ve daha iki kişiden oluşan bir Kürt heyeti Erzincan’a geldi. Bunlar Ermeni komitesi tarafından davet edilmişlerdi. Bir gece komite nezdinde konuk olduktan sonra ertesi gün belediye de yapılan toplantıda hazır bulundular. Halk heyecan içindeydi. Ne olacağını, ne yapılacağını soran gözlerde , derin bir endişe okunuyordu. Kürtlerden Ağa Bey: ‘Ateşkes koşullarına gore Erzincan cephesinin korunmasının Ermenilere ait olduğunu ve Fırat’ın öte ‘geçe’sinin Kürtler, bu ‘geçe’sinin de Ermeniler tarafından savunulacağını, kasabaya göçmüş olanların köylerine gitmelerini ve tarlalarını hazırlamalarını, bunun içinde Hüseyin Bey’in konağında oturan ‘Ermeni Kurbuz’undan belge almaları gerektiğini söylemiş, sözde ortalığı yatıştırmak istemişlerdi” diye yazıyor.(Ali Kemali, Erzincan……… Kaynak Yayınları, İstanbul, sayfa 103)
Ali  Kemali     yazısının devamında   Kürdlerin   daha  sonra    “davulcu  yada zurnacı İbiş’in evine”  gittiklerini,   “halk  büyük bir kalabalıkla onları izliyor ve   kendilerinden kurtuluş  dileniyordu”  diyor.
Daha  sonra  İbiş’in  evinden yeniden  belediyeye  dönüyorlar.   Ali Kemali’nin anlatımlarına  gore  “halk akın akın arkalarından  koşuyordu”  diyor.    Yine   onun anlatımlarına  gore     başka Kürdlerde  belediyeye gelmişti.  Bunlardan “ Lolanlı Mamo,  Mamo’nun dayısı  Ali Ağa,  Yusuf’un  oğlu Kako ve başkaları” diyor.
Ali  Kemali’ye  gore      Kürdlerin bu son grubu da  “Ermeni  Paşalarının  davetiyle   gelmişti“..
Fakat   ilginç   olan  durum      yazar  Kürdlerin  Ermeni  komitesinin     daveti   sonucu  geldiğini  yazmasına  rağmen,    hemen    ardından    Ermenilerin    Kürdlerin   Erzincan’a  gelmesi  karşısında    paniğe  kapıldıklarını  yazıyor.    Ermeni   komitesi    Mehmet Emin  Efendi’yi,   komiteye çağırıyor “sorular  sordular,  Kürd ağalarının  Erzincan’a  gelme  nedenini  sorarak,  ertesi    güne  kadar güvenliği bozan bir  harekette  bulunmayacakları  konusunda   güvence  istediler. Onlardan  başka   Kürt  gelecek mi  diye sordular” vs. vs..”(Ali Kemali, age, sayfa    104)
Ali Kemali’nin  verdiği  bilgilere  gore   “Ermeni Komitesi”    daha  sonra    Belediye Başkanı  Osman  Osman  Nuri’yi  ve  Belediye Meclis üyesi   Haci  Hatipzade  Yusuf’u   çağırarak    Kürdlerin    gelişleri  hakkında    sorular  soruyor. Onlarda    bir malumatları  olmadığını  deklere  ediyorlar.
Nuri Dersimi’de     Ermenilerle  Kürdler arasında   yapılan   bu görüşmelerden söz ediyor.
Nuri Dersimi  şöyle  yazıyor:  “ Kumandan  Lahof 1918    yılı  ocak ayında   Erzincan’ı    terketmiş olduğundan,  orada    kalan  Ermeni   kumandanlarından  Murat Paşa   Dersimlerle  kuvvetli  bir  ittifak  yapmak  istemişti.  Bu  hususta   Alişêr Efendiyle    yapılan  görüşmelerde   bazı  önemli  şartlar  üzerinde   uyuşulamamış     ve Murat Paşa’nın  teşebbüsü    akim(sonuçsuz) kalmıştı.
Alişêr  Efendinin   beyanatına   göre   Murat Paşa  yalnız  Büyük Ermenistan  amalini     takip eden   bir  proje   teklif etmiş ve  Kürdistan  muhtariyet  ve istiklalı  hakkında    ittifaka   girmekten  çekinmiş  olduğundan,  kendisiyle uyuşmak  mümkün  olmamış ve bu sebeple   meyusen   Batı Dersim’e  çekilmeye  mecbur  kalmıştır.”  diyor.
Davut’ta  makalesinde Alişêr  ve Alişan  Beylerin   Kürd  temsilcileri  olarak   Murat ile  görüştüklerini  ve  daha  sonra   “Bir araba ve 16 Atlı ile Dersime gitti ve Dersim ileri gelenleri ile bir toplantılar yaptı. Bu toplantılarda Dersimlilerin Şuura hükümetine aktif şekilde katılması kararlaştırıldı”  diyor.
Nuri Dersimi’nin   Alişêr’e  dayandırdığı teze  göre   taraflar  “Kürdistan ve Ermenistan  meselesinde”  anlaşamamışlar..
Nuri Dersimi’ye göre Murat Paşa Batı Dersimlilerle anlaşmayınca bu sefer Doğu Dersimlilerle anlaşmaya çalıştı.
Sözü N. Dersimi’ye bırakalım: “Murat Paşa Doğu Dersim aşiretleri reisleriyle dahi ayrıca anlaşmaya teşebbüs etmiş ve Keçelan aşiret reislerinden kayın biraderim Ağa beyi, Abbasan kabilesi reisi Seit Ali ağa oğlu Hüseini, Lolan aşireti reislerinden Mehmet, Ali ve Yusuf oğlu Keko ağayı Kürdlerin mümesili sıfatıyla Erzincan’a davet ederek, Desimliler adına istişarelere başlanmıştı. Murat Paşa bütün harp malzeme ve muhimmatının ermeni komitesi tarafından temin edilmesi şartıyla Dersim’den kendi kumandası altında muhim savaş kuvvetleri teşkilatlandırılmasını ve derhal müşterek bir Ermenistan-Kürdistan istiklali ilan ederek, devletin idaresinin kendi nufuzu altında bulunmasını ve bunlara benzer başka ağır şartlar ileri sürdüğü için , bu Kürt heyetiyle de uyuşmak mümkün olmamış ve Kürt heyeti Erzincan’ı terk ederek Dersim’e dönmüştür” diye yazıyor.(Nuri. Dersimi, age, sayfa 114-115)
Kürdlerin Erzincan’a gitmesi ve Ermenilerle görüşmesi tarihsel bir hakikattır. Fakat, bu toplantılarda Kürdlerle Ermeniler “bir Şûra” yada “ortak bir hükümet” meselesi konusunda anlaştılarmı? Eğer bir hükümet kurulmuşsa ismi neydi? Kürdlerin bu hükümette sahip oldukları görevler nelerdi?
İşgal  döneminden   kalan  belediye  yapılanması   ve kadrosu    “Erzincan Mütarekesi”nin  imzalanmasından    Ermeni  Birliklerin   şehri   terketikleri  13  Şubat’ta  kadar     görevden  kalmaları   Şûra’nın  ruhuna   nasıl   bağdaşıyor?
Yukarıda   Ali Kemali’den   aktardığım alıntıdaki   Ağa Bey’in   konuşmasını  önemsiyorum..  Orada   Ermenilerle Kürdler  arasında   Fırat’ın    sınır  olarak   tespiti  meselesi var.
Baytar Nuri’de    bu  mesele üzerine  duruyor ve şöyle  yazıyor: 
“  Dersimliler,   Rus   kumandanı  Lahof ve Ermeni  kumandanı  Murat Paşa  ile  uyuşmuş olduklarından  Fırat’ın  Doğu ve  Güney  mıntıkasıyla,  Doğu ve  Batı Dersim   ve hususiyetiyle   Ovacık mıntıkalarında   Kürdistan  hakimiyeti altında muvakkat  bir  siyasi   varlık  taraflarca  tanınmıştı.”  (Dr.  Vet. M.   Nuri Dersimi,  Kürdistan Tarihinde  Dersim,  sayfa   113)
Davut  Hoca,   Muradov  Paşa’nın    bir  konuşmasını   aktarıyor.     Muradov    Taşnak  Partisinin   tanınan  önder  kadrolarından  biriydi.     “Sivaslı  Murad”    olarak biliniyor.   Sivas’tan   İstanbul’a  gidiyor ve uzun  yıllar  orada  kalıyor.    Dahas  sonra  Kafkasya’ya   gidiyor.  1904  yılında   Sason     ayaklanmasına   katılıyor....  1908  yılında   yapılan  darbeden  sonra  yeniden  Sivas’taki  köyüne  dönüyor, evleniyor ve yerleşiyor.  Murad, Antranig  Paşa  gibi  milliyetçi  bir  Ermeni olarak   Ermeniler  tarafından “Ulusal Kahraman”  olarak  görülüyor.  Daha  sonra  Murad  Birinci Dünya  Savaşına  katılıyor ve   4 Ağustos 1918  tarihinde  Baku’deki  çatışmalarda     yaşamını  yitiriyor.( Murad  hakkında    daha  fazla bilgi  için  Taşnak  Partisi   teorisyenlerinden  Mikayel  Varandiyan’ın  1931 yılında  Boston’da(Ermenice)  yayınladığı    daha sonra   2006  yılında  Murad    of  Sebastia  adı altında   İngilizce’ye çevrilen   biografisine bakınız.)
Davut  makalesinde    Murad’a   ait   olduğu    söylediği   bazı konuşmalar var.   Fakat,  bu  konuşmalarda   söylenen    bazı  şeyler  gerçek ile   ilgileri  yok.  Örneğin  Murad’ın “Ben 17 yıl Dersim Dağlarında yaşadım ve savaştım”..  söylemi   Murad’a  dahi  ait  olsa   basit  bir  propagandadır.  Zaten  Murad’ın    biografisine  bakıldığı zaman da    doğru  olmadığı  ortadır.  Ben    aynı  kuşkumu    çeşitli  halkların  kardeşliği    konusunda   Murad’ın  açıklamalarına  karşı da  ifade etmek istiyorum.( belge   lazım)
Fakat,  şu  noktanın altını  çizmek  lazım.    Kürdler  olmadan   ne   Ermeniler   Erzincan  savunmasını    yapabilirdi,    ne  de  Türkler   Erzincan’ı   alabilirdi.   İki tarafta  Kürdlere    kazanma     faaliyetleri  içindeydiler.  Munzur Dağlarına  sahip  olan  Kürdler   iki taraf  üzerinde de   Demokles  Kılıcı  gibi  salanıyordu.  Kürdlerin  Ermenilerle   ortak   hareket etmesi  durumunda    Türkler  Erzincan’ı  yeniden  işgal etselerde  dahi  çok  zorlanacaklardı. 
Davut hocanın makalesinde Murad’ın Türkleri tehdit eden ve 17 yıl Dersim’de kaldım adlı bölümüne benzer bazı tespitlerde Ali Kemali’nin kıtabında var(sayfa 104) Fakat, Davut Hoca’nın yazdıklarından farklı olarak Ali Kemali Muradov’un konuşmasında dinleyicilere “Dersim’den dört çipil Kürd getirmekle beni korkutamazsınız” diye bir tespit var.
Nuri Dersimi    bu  tespiti  onaylar anlamında  şöyle yazıyor: “Murad Paşa  şartlarını tadil ve  her  iki taraf  için kabulu  mümkün  makul  tekliflerde  bulunacak yerde  Kürd köylerine   hakarete ve   Kürdlerin alehine  konferaslar vermeye başlamıştı”(N. Dersimi, age, sayfa 117)
Nuri Dersimi’nin   Alişêr’e  dayandırarak  söylediği   şeyler  bana  daha mantıklı   geliyor.
Alişêr’in “Murat Paşa  yalnız  Büyük Ermenistan  amalini     takip eden   bir  proje   teklif etmiş ve  Kürdistan  muhtariyet  ve istiklalı  hakkında    ittifaka   girmekten  çekinmiş  olduğundan” dolayı antlaşma  sağlanmamıştır  yönündeki   söylemi    gerçeğe    yakındır.
O dönemler ve daha sonraları Taşnak Partisine ait yayın organlarında çizelen “Büyük Hayastan” sınırlarını gördüğümüz zaman Alişêr’in söyledikleri daha da anlaşılır. (Bu konuyu merak edenler Ermenilere ait kaynaklara bakabilirler. Bırakın Erzincanı, Amed, Urfa Maraş’ta Büyük Hayestan’ın sınırları içindedir)
Zaten Ali Kemali’nin, Davut’un ve daha başka bir çok kaynağın Erzincan’da yapılan toplantı ve konuşmalarda bir dizi şahsiyetleri saymaları ve Alişêr’in isminin geçmemesi eşyanın tabiatına aykırıdır.
Alişêr, 20.yüzyılın başlarında Kürdistan’ın yetiştirdiği en büyük liderlerin başında geliyordu. Kürdistan’ın bağımsızlığı konusunda tutumu biliniyor. Eğer Alişêr, Murat Paşa ile anlaşmış olsaydı, Erzincan’da yapılan toplantılarda Kürdler adına konuşurdu. Eğer Kürdler delege seçip Erzincan’a göndermiş olsaydı, Alîşêr delegasyonun başkanı olurdu.
Daha fazla uzatmaya gerek yok. Alişêr ve Seyid Rizo’nunda içinde yer aldığı bir grup Kürd liderinin Kurdistan Teal-i Cemiyeti aracılığıyla Paris Barış Konferansı düzenleyicilerine gönderdikleri mektup o dönemi daha iyi ifade ediyor.
 Alişêr Koçgirizade
Kürdlerin Dêrsim, Erzıngan, Kangal, Sêwaz, Akteke,..... delegesi
Seyd Rıza
Dêrsim Şix Hesen Aşireti Lideri
Brahim
Dêrsim Seydan Aşireti Lideri
Mehmet Emin
Aşiret Lideri
Husên Mustafazade
Erzıngan Aşiretleri Lideri
Mahmud ve Mehmed Kamıl
Koçgiri Aşiretlerinin Liderleri’nin   imzaladıkları  mektuptan     konumuza  ilişkin  kısa  bir  bölümünü  aktarıyorum.
“Koçgirili Alişer Efendi 1916’da Erzingan’a geçti ve kürd delegasyonunun şefi olarak ruslarla görüşme yaptı. 
11.11.1916’da, Rus İmparatorluğu ve müteffik güçler, Alişêr Efendi ile bir antlaşma imzaladılar. 
Alişêr Efendi Dêrsim’li 11 aşiret lideriyle birlikteydi. Bu liderler savaştan sonra Kürd ulusunun bağımsızlığını ve haklarının tanınmasını istediler. 
İmzalanan bu antlaşma özel bir komisyon tarafından Erzingan’da tercüme edildi. Dêrsim Ordular Komutanlığı tarafından Rus İmparatorluğu’na gönderildi. Gazetelerde yayınlandı. 
Doğal olarak bu antlaşma Rus Ordusu tarafından mütefiklere de gönderildi. Bu dokumanın bir nushası bizim elimizdedir.
Daha sonra ise Rus Çarı’nın devrilmesi üzerine Erzingan’da bulunan Rus Orduları Lenin tarafından yönetilmeye başlandı. Lenin’in yönettigi bu ordular halkımıza karşı saldırıya geçtiler. Bu gelişme sonucu bizlerde karşı saldırıya geçtik. Bolşevikleri kendi topraklarımızın dışına atmaya mecbur kaldık.“(Sevê Evin Çiçek ,    “17 bin kişiyi ırmağa atıp boğdular“ adlı  makalesine bakınız)
Devam edecek