Bu yazıyı cevap hakkım kapsamında Hasan Bildirici´nin sitesine gönderdim. Ancak Kendisi bana bir mail göndererek, yazıda kendisine küfür ettiğimi ileri sürerek bu nedenle yayınlamayacağını belirtti. Bu nedenle cevap hakkımı burada kullanmak zorunda kaldım.
Bay Hasan Bildirici,
Kürd ozanı Şivan Perwer’e yönelik linç kampanyasına karşı Rizgari Online’da yayınlanan yazım üzerine, Rojeva Kurdistan sitesindeki köşenizde “Şivan Perwer’in Açıklamaları ve Kadir Satık” başlıklı bir yazı yayınlamışsınız. Yazınızda, Şivan Perwer’in açıklamaları hakkında tek kelime yer almazken, benimle ilgili de, Rizgari Online’da yazdıklarıma cevap vermek yerine, meçhul bir muhbirin ucu Türk devletine kadar giden ipe sapa gelmez, alakasız iftiralarına sığınmışsınız. “Kadir Satık’ın ajanlığının belgesi”ni bile yayımlayarak, “yazdıklarına bakmayın, bu adam aslında böyle biri” ucuzluğuna ve uyanıklığına başvurmuşsunuz. Her halde bu cenahın Emim Çölaşan’ı olmaya adaysınız.
“Derin” haber kaynağınız eski ‘rizgarici’ üzerinden, ‘’Kadir Satık’ı googleyince bu adamın tescilli, belgeli, cezalı bir ajan olduğu ortaya çıktı’’ diye naklediyorsunuz.
Hemen aşağıda da, AİHM’de Türk devletine karşı açtığım davanın kararını, “Kadir Satık’ın ajanlığının belgesi” diye veriyorsunuz. O kararı iyi okudunuz mu? O kararda AİHM, Türk devletini, adil yargılanma hakkımı ihlal ettiği için mahkum etmişti. O adil olmayan yargılamada ise Türk devleti beni, kendi hazırladığı bir komplo çerçevesinde “Yunan konsolosluk görevlilerine, Türk devletinin güvenliğini tehlikeye sokacak belge verme girişiminde bulunduğum” gerekçesiyle Askeri Mahkeme önüne çıkarmış, önceden verilen bir kararla mahkum etmişti. Bu davadan dolayı 5 yıl haksız bir şekilde cezaevinde yattım ve çıktım.
Ama, işkencelerle, cezaevleriyle tanışmam bundan ibaret değildir. Çocukluğum Kürdistan ve Türkiye cezaevlerinin kapılarında geçti. Abilerimin işkencehanelerde yaşadıklarına tanık oldum. Düşmanın işkencehanelerinden her seferinde başları dik çıktılar. 20 yıl Kürd yayıncılığı yaptım, onun da 11 yılını işkence tezgahlarında ve cezaevlerinde geçirdim. Sıradan bir militan, sıradan bir Kürd yurtseveri olarak, abilerim gibi, düşmana boyun eğmedim. Cezaevi direnişlerinde, ölüm oruçlarında sonuna kadar yer aldım. Utanacağım ve halkımı utandıracağım hiçbir şeyim olmadı. Ne Kemalizmi övdüm, ne kendimi Atatürk milliyetçisi ilan ettim, ne de devletten af dilendim. Devletin mahkemelerinde de düşüncelerimi korkusuzca dile getirdim. Türk devletini işkence ve haksız, hukusuz yargılamalarından dolayı 4 kez AHİM’de mahkum ettirdim. AİHM’deki 3 davam ise halen devam ediyor.
“Ajanlık belgesi” meselesine de açıklık getireyim. Komal yayınevinde zor şartlarda Kürd yayıncılığı yapıyorduk. Yayınlarımızın neredeyse tamamı toplatılıyor ve biz Komal yayınevinin emekçileri göz altına alınarak işkence tezgahlarından geçiriliyorduk. Bu arada Trapezounta (Trabzon Rum İmparatorluğu-Pontuslular) adlı bir kitap yayınladık. Yunan Konsolosluğu’nun kitaptan 200 adet satın almak istemesi üzerine, o zaman yayınevinin yönetmeni Recep Maraşlı´nın talebi üzerine, yayınevi çalışanı olarak ben 200 adet kitabı Yunan Konsolosluğu’na teslim ettim. Türkiye’de yabancı bir konsolosluğa herhangi bir yazılı döküman vermek için Türk yetkililerinin izni gerekiyormuş. Bunu bilmiyorduk ki, bilseydik de herhalde böyle bir izni almayı düşünmezdik. Bir süre sonra Türk MİT’i iş yerime ve evime baskın yaparak beni gözaltına aldı. Yoğun işkencelerden sonra Ankara’da Genel Kurmay askeri mahkemesinde, 1920’lerden kalma ‘’milli müdafaya hıyanet’’ suçlamasıyla bir sivil olarak yargılandım. Duruşmalar basına kapalı yapıldı. Ve ceza almamı sağlamak için son duruşmanın karar için verilen arasında hakim bile değiştirdiler! Düzmece bir yargılamayla mahkum edildim.
Gerek gözaltı, gerekse mahkeme süreciyle ilgili Türk devleti aleyhine açtığım davalarda AHİM Türk devletini mahkum etti. Görünen o ki, bunun derdi sizi ve ‘derin’ haber kaynağınızı almış.
Peki, bir an Türk devletinin bu iddiasının gerçek olduğunu düşünelim. Türk devletinin güvenliğini tehlikeye atmışsam, bundan siz niye rahatsız oluyorsunuz. Beni, “milli müdafaya hıyanet”le yargılayan Türk devletinin güvenliğinden siz ve ‘derin’ haber kaynağınız mı sorumlu?
Keşke iddia edildiği gibi sözü edilen gizli askeri belgelere, gerillaların, savunmasız Kürd köylülerinin başına yağdırılan kimyasal silahlara ilişkin belgelere ulaşabilseydim ve bunları sadece Yunanistan ile değil, bütün dünya ile paylaşabilseydim! Bunları yapabilseydim hiç üzülmezdim.
‘Derin’ haber kaynağınız elinde başka bilgiler de olduğunu söyleyip Mümtaz Kotan’ı referans veriyor. Bizim gündemimizde Mümtaz Kotan gibileri yok, kendisiyle de görüşebilirsiniz. Hatta hızınızı alamazsanız onun yakın dostu olduğunu Sabah Gazetesi’ndeki bir haberden (http://www.lifeinbursa.com/haberx/15337/9/) öğrendiğimiz Milli İstihbarat Teşkilatı Avrupa ve Avrasya operasyon dairesi eski sorumlusu Burhan Başgün ile de görüşebilirsiniz.
Bu arada benimle de kalmamış, abim Murat Satık’a da dil uzatmışsınız. İşkencecilerin bile saygı duymak zorunda kaldıkları Murat’ı sizin gibilere tartıştırmam. “Derin” haber kaynaklarınızdan onun sorgu ve mahkeme tutanaklarını isteyin. Onlarca kez gözaltına alınmasına, en vahşi işkencelere tabi tutulmasına karşın her seferinde ifade vermeyi red eden, bulunduğu her cezaevinde direnişin sembolü haline gelmiş birine alçakça iftiralar atmak, mertlik değildir.
Son olarak şu kaçakçılık suçlamasına geleyim. Onurlu biriyseniz, size düşen bu ihbarlarınızı ispat etmektir. Eğer bunların bir tekini bile ispat edemezseniz, kamuoyu önünde de namert ve iftiracı olarak anılacaksınız. O zaman en azından sessizce Kürdlerin dünyasından çıkıp gitmeyi de düşünecek misiniz?
Yazdıklarınızdan sizin de otoriter, baskıcı sistemin kurbanı olduğunuz anlaşılıyor. Tarih, baskıcı sistemlerin eski kurbanlardan nasıl yeni canavarlar yaratıldığının örnekleriyle doludur. Sizlerin şu an, Şivan hakkında ya da benim veya başkaları hakkında, gerçekleri çarpıtarak, yalan ve iftiraya başvurarak yaptığınız kampanya dürüst gazetecilik değildir. Şivan’ın söylemediği şeyleri, sanki onun ağzından çıkmış gibi verip, onun üzerine kurgular oluşturmak, kim olduğu şüpheli kişilerin öfke ve kinle attığı alçakça iftiralara sarılmak habercilik değildir.
Kadir Satık
15.02.11
Hasan Bildirici´ye Not:Bu yazıyı tamamladıktan sonra, dünkü yazınızın benimle ilgili bazı kısımlarını, bir özür yazısı koyarak çıkardığınızı gördüm. Sonuçta şimdi bazı kısımlarını çıkartmış olmanız olumlu olsa da, o yazıyı yayınlamış olduğunuz gerçeği değişmiyor. Ayrıca bir özür beyan etmekle birlikte, ağır itham ve iftiralarda bulunduğunuz şahsımdan herhangi bir özürde bulunmuyorsunuz. Bu nedenle, cevap hakkı kapsamındaki bu yazımı yayınlamanızı bekliyorum.
Ceza Davasi acin