Referandum süreci sadece bugünle değil, geçmişin hatalarıyla yüzleşmeyi de siyasetin gündemine taşıdı.
1937-38 Dersim Katliamı'ndan 12 Eylül askeri darbesine kadar tarihimizin birçok karanlık ve utanç veren sayfaları, kısmi de olsa açılıp, tartışılıyor
ayrıntıları ortaya çıkıyor.
Askeri darbeler tarihinin anası sayılan 27 Mayıs 1960 darbesi de referandum sürecinin önemli hedeflerinden biri...
Sivil toplum örgütleri de siyasi partiler de sık sık o darbeye gönderme yapıp, anayasa paketine "Evet" denilmesi gerektiğini söylüyor.
Tam bu noktada BDP eşbaşkanlarından Selahattin Demirtaş'ın Diyarbakır'da sivil toplum örgütlerine tepkisi dikkat çekiciydi. O tepki bana 60
darbesinden sonra yaşanan "Sivas Kampı" gerçeğini hatırlattı.
Ne diyordu Demirtaş o açıklamasında: "Bazı sivil toplum örgütleri bütün Diyarbakır'ın sesiymiş gibi açıklamalar yapıyor. Biz onların kişisel
düşüncelerine saygı duyuyoruz. Yıllardır bunu bir kahramanlık gibi sunuyorlar. Bu açıklamayı yapanlar da çok iyi biliyor ki geçmişte dedelerine
kadar siyasi çizgileri bellidir."
Demirtaş, dedelere gönderme yapmakla ne kastetti bilemem ama gerçek şu ki, 12 Mart'ta, 12 Eylül'de "sol"da yer alan Kürtlerin yaşadığı acıları, daha
önce 60 darbesinde Demirtaş'ın "dedeler" diye ima ettiği insanlar yaşadı.
Aslında bütün darbeler tüm Türkiye toplumunu sarstı, savurdu ama Kürtleri, ağa, şeyh, maraba veya işçi, köylü diye hiç ayırmadı.
Bunu en çarpıcı biçimde Sivas Kampı'nda görüyoruz. Gazeteci Nevzat Çiçek, üç yıl süren araştırması sonucunda bu kampta neler
yaşandığını kitaplaştırdı. Bu tartışmalar sürerken o kitabı okuyordum.
İlginçtir, o kitapta yer alan isimlerden biri de Said Ensarioğlu'ydu.
Yani BDP Eşbaşkanı Demirtaş'ın isim vermeden eleştirdiği sivil toplum örgütlerinden Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Galip
Ensarioğlu'nun babası.
Ama sadece o değil, Doğu ve Güneydoğu'da etkili olan ya da etkili olduğu sanılan 500'e yakın aşiret reisi, ağa veya siyasi isim gözaltına alınmış,
Sivas'ta bir askeri kampa götürülmüştü.
Ağa, şeyh, siyasetçi
Kimler yoktu ki aralarında... AK Parti Adana Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat'ın dedesi Zeynel Turanlı, Cem Vakfı Başkanı Prof. Dr. İzzettin
Doğan'ın babası Hasan Hüseyin Doğan, Türkiye KDP kurucusu Faik Bucak, Türkiye'nin önemli işadamlarından Zeynel Abidin Erdem'in babası Mehmet Said
Erdem, amcası Bahattin Erdem (Arap kökenli olmalarına rağmen Kürtçü diye gözaltına alınmışlardı), Şeyh Said'in çocukları, Van'dan Kinyas Kartal,
Elazığ'dan Septioğulları, Erzurum'dan Nurcu Mehmet Kırkıncı...
Ama en ilginci de o dönem CHP Van Milletvekili olan Tevfik Doğuışıker'di.
Listeyi uzatmak mümkün...
Burada dikkat çekici olan, askeri darbeyi yapanların vesayetçi sistem için sınıf, toplumsal kesim farkı gözetmemesi...
O günlerin İçişleri Bakanı Tümgeneral Muharrem İnsan Kızıloğlu, Said Ensarioğlu ile konuşmasında şöyle diyordu:
"Bana bak! Benim babam şarkın celladıydı, ben de sizin celladınız olacağım."
Darbeyi yapanlardan Milli Birlik Komitesi Üyesi Numan Esin, gerekçelerini şöyle anlatıyordu: "Bizim o tarihte bir endişemiz vardı. Acaba bir ayaklanma olur mu diye...
Elli beş ağayı da o sebeple yönetim tutuklamıştı."
Sivas Kampı'na götürülen ve aylarca kampta tutulan, sonra da sürgüne gönderilen Said Ensarioğlu o tutuklamayı, yıllar sonra Nevzat Çiçek'e şöyle
anlatıyordu: "Biz kendimizi vatandaş zannediyorduk. Ben diyorum ki eşit haklara sahibim ama senin devletin kalkıyor, sen benden değilsin, sana özel bir kanun
yapıyorum ve seni sürgün ediyorum. Devlet bölücülüğe burada tohum ekti." Görünen o ki, Türkiye'de bürokratik elitler dışında darbelerden nasibini
almayan yok...
Diyarbakır'da, Van'da, Batman'da sivil toplum örgütlerinin demokrasi diye feryat etmelerinin nedeni bu... Bu gerçeği siyasetçilerin görmesinde yarar
var.
NEVZAT ÇİÇEK
Gazeteci-Yazar
www.laginyayinlari.com