Skip to main content
Submitted by Aso Zagrosi, N… on 3 September 2009

Değerli Katılmcılar!!

Bilindiği gibi uzun bir süre öncesi Newroz.Com'un Türkiye girişi Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yasaklanmıştı. Fakat bu yasağa rağmen farklı kanalları kullanarak Newroz.Com'a ulaşma imkanı vardı.
Newroz.Com okuyucuları ve bazı dostların bize bildirdiklerine göre Newroz.Com'un anasayfasına ulaşmak son dönemlerde tümden imkansız hale gelmiştir.
Ancak, hâlâ farklı kanallarla Kürdistan Forumuna ulaşma olanakları mevcutur. Son dönemlerde Newroz.Com'un anasayfasında yayınladığımız bir çok söyleşinin linklerini foruma asmıştık. Fakat ne yazık ki, linklerden itibarende anasayfaya ulaşma imkanı Kürdistan ve Türkiye'de yoktur.
Bu nedenle Newroz.Com'un anasayfasında yayınladığımız söyleşileri foruma aktarma kararı aldık. Çünkü Kuzey Kürdistan'daki okuyucularımızın bu söyleşileri ve yaşananları öğrenmesi ve okuması gerekir.
Kürdistan Forum katılımcılarının bizi anlayışla karşılayacaklarına inanıyoruz.
Sömürgeci Türk devleti Kürdlerin özgür sesi Newroz.Com'u susturacağını sanıyorsa aldanıyor. Bugün Newroz.Com'u engelemeye çalışıyorsa, yarın biz başka Newroz.Comlarla sesimizi Kürdistan halkına ulaştıracağız.
Kürdler var oldukça bağımsızlık ve özgür Kürdistan şiarları hep olacak!!!

Bi silav û rêz

Aso Zagrosi
Newroz.Com Editörü

diSayın Küreken Merhaba, Türkiye'de son dönemlerde bir çok çevre „Kürd açılımı“ üzerine tartışıyor. Türk hükümetinin bu konuda bir projesinden sözediliyor. Öcalan, „yol haritasını“ hazırlıyor. Biz bu konuda okuyucularımıza Kürd cephesinin kısmende olsa eğilimini sunmak amacıyla bazı soruları hazırladık ve uluşabildiğimiz Kürdistanlı aydınlara ve Kürd dostlarına gönderiyoruz. Eğer bu sorularımıza yazılı olarak cevap verirseniz seviniriz. Saygılarımla, Aso Zagrosi Newroz.Com ve Kürdistan Forum Editörü Aso Zagrosi: Son aylarda Türkiye'de devletin bir kanatından “Kürd açılımından“, “Kürd sorunun barışçıl çözümümden“ ve “büyük bir projeden“ söz ediliyor. Kürdlerle Türklerin bu topraklarda buluşmasında bu yana yaklaşık olarak bin yıl geçti. Bazıları, “bin yıl kardeşçe bir arada yaşama“ diyor buna. Türk ırkçıların kendilerine sembol olarak aldıkları Alpaslan'ın Kürd Yusuf tarafından Malazgirt savaşından bir yıl sonra yani 1071 yılında öldürülmesi dahi (Urfalı Matieu'dan) bu buluşmanın kanlı bir zeminde yürüdüğünü gösteriyor. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan beri Kürdlere karşı hayatın tüm alanlarında jenosidler uygulandı, milyonlarca Kürd fiziki olarak imha edildi ve Kürdlere ait ne varsa inkar edildi. Şimdi Kürdleri muhatap almaksızın, “bizim sizin için iyi bir projemiz var“ diyorlar. Bu söylem ne kadar inandırıcı olabilir? Aso Zagrosi: Türk devletinin Kürdlere ve Kürdlerin haklarına ilişkin son dönemlerde kopardığı gürültünün asıl nedeni sizce ne olabilir? Aso Zagrosi: Bazılarına göre aslında bu açılım, “Kuzey Kürdlerine değil, çeşitli uluslararası güçlerin baskısı altında Güney Kürdlerine, petrol ve doğal gaz gibi zenginliklere yönelik yapılan bir açılımdır“ söylemine dair yaklaşımız nedir? Aso Zagrosi: Son dönemlerde yoğun bir şekilde Öcalan'ın 15 Ağustos'da sunacağı “Yol haritası“ndan söz ediliyor. Öcalan yakalandığından beri Kürdlere sayısız “yol haritaları“ sundu. Kürdlerin ulusal taleplerini “Bağımsız ,Birleşik Kürdistan“dan “kültürel haklar“ derekesine indirdi. Hatta “Anayasa'da Kürdlerden sözedilmesi dahi gerekmiyor“ diyor/diyorlar. İmralı'dan Kürdlere yol haritası olabilir mi? Aso Zagrosi: Kuzey Kürdistan'da tüm Kürd siyasal yapıları yıllar boyunca “Bağımsız, Birleşik ve hatta sosyalist Kürdistan'ı“ savundular. Şimdi hiç kimseden bir ses yok. Herkesin Kürdleri yeniden devlete entegre çalışmaları içine girdiği bu ortamda, neden Kürdistan'ın bağımsızlığını, özgürlüğünü ve hatta Türklerle eşit haklar temelinde birliği savunan örgütler, kurumlar ve bireyler bir Kürd Konferansını toplayamiyorlar? Var olan sorunlarını tartışmıyorlar? Aso Zagrosi: Yüzyıllardan beri Kürdlerin bir özgürlük ve bağımsızlık savaşı var. Bu kadar savaş ve kandan sonra Kürdlerin millet olarak üzerinde anlaştıkları bir ulusal projeleri var mı? Eğer böyle bir projeleri yoksa ne yapabilirler? Sizin bu konuda bir öneriniz var mı? Aso Zagrosi: Sizin konuya ilişkin özel olarak söylemek istediğiniz başka bir söyleyeceğiniz var mı? Aso Zagrosi: Bize zamanınızı ayırdığınız için teşekkür ediyoruz. --------------------------------------------------------------------------------------------------- Sayın Aso Zagrosi, yukarıdaki sorularla ilgili bakışımı genel çerçeve içinde belirtmek istiyorum. Her şeyden önce,her savaşın sonunda bir anlaşmanın olması kaçınılmazdır.Ve bu yapılan anlaşmanın sorunun tamamını kapsayacağı ve sorunu tamamen ortadan kaldıracağını düşünmek doğru değildir.Dönemsel anlaşmalar tarafların birinin veya her ikisinin içine girdiği çıkmazdan ve sorunlardan kurtulmak veya sorunların geldiği aşamayı karşılıklı teyit etmek anlamını da taşır.Bu anlaşma maddeleri ve boyutu tarafların gücü,etkinliği,inanırlılığı,kitle desteği,uluslar arası hesaplar ve dengelerle sınırlıdır.Bu bakımdan şimdi gündemde olan “çözümün“ sınırları belirttiğim bu çerçevede ele almak gerekir. Yaklaşık 25 yıldır bu konunun muhatabı çatışmaları yürüten PKK dir ve nihayet onun siyasi yapısı,örgütlenme biçimi ve geldiği nokta da bellidir.PKK her şeye rağmen bu yapısıyla bile Kürt halkının diğer muhtemel siyasi temsilcilerinin örgütlenmesinin önünde büyük engel oluşturmaktadır.PKK dışı siyasi yapılar, PKK nin etkisinde olan %25 lik kitlenin dışında kalan Kürtleri etkilemekten de çok uzaktır.Zaten siyasi alanda da değiller ve bu genel manzara değişmedikçe de siyasi sahneye çıkmaları beklenmemelidir.Çünkü bu şans ellerinde alınmıştır.PKK %25 lik bir kitleyi yönlendirdiği söylense bile kitlenin önemli bir kısmının ilgisine sahiptir.Yani kitle tarafından bilinen tek muhataptır. PKK dışındaki Kürt aydınlarının durumu ise içler acısıdır.Bunların büyük bir çoğunluğu gözleri ve kulakları PKK de,kenarda bekleyip.PKK'nin onları bazı görsel etkinliklerde kullanması için sahneye çağırmalarını beklemektedir.Buna siyasi yapılar da dahildir.PKK de bunlardan keyifle yararlanmaktadır.Zaman, zaman bunları sahneye çağırıp istedikleri gibi kullanmakta sonrada tekmeleyip kenara fırlatmaktadır.Süreci kurcaladığımız zaman bunu görmek zor değildir. Yediği tekmenin acısı geçtikten sonra kenarda yeniden çağrılmalarını beklemeye başlayan bu siyasi ve aydın kitlesinden alternatifler yaratmalarını beklemek büyük bir yanılgıdır. Bu genel manzarayı belirledikten sonra,gelelim PKK nin istemlerine ve devletle konuşulan “çözüm“ boyutlarına.Normal olarak hizmetinde olduğunu belirttiği halkın önemli bir kesimin desteğini almış siyasi bir partinin 25 yıllık bir savaştan sonra istemlerinin boyutları,bugün konuşulandan çok farklı ve boyutlu olması düşünülebilir.Bunu düşünürken bir şeyi gözden kaçırmamak lazımdır.PKK nin yapısını.Kendi militanlarından 15000 i infaz eden bir örgütü,liderinin en başından gelen şüpheli ilişkilerini,partinin lider partisi olduğunu.Liderlerinin devletin elinde olduğunu ve kendi ifadesiyle devlete hizmet etmeye hevesli olduğunu.Bunları düşününce bu partiden bugün istemlerinin dışında şeyler beklemenin ziyadesiyle saflık olacağını da kabul etmek gerekir. Tüm bunlara rağmen her ne sebepten olursa olsun bugün Türkiye'de konuşulan kırıntı diyebileceğimiz hakları da küçümsememek gerekir.Ben şahsen hakları verilmese bile Kürtlerin varlığının kabul edilmesini önemsiyorum.Bu aşamadan sonra ileriki dönemlerde de Kürt halkı haklarını talep edecektir.Bu süreç sonunda da Kürt halkının büyük bir kısmını kan bağıyla PKK ye bağlayan ve bunların psikolojik yönlendirmesine hizmet eden, hedefi olmayan silahlı çatışmanın son bulmasını önemsiyorum.Böylelikle Kürdistan'da başka aktörlerin de siyasi sahnede yer bulmasının zemininin oluşacağını düşünüyorum.Bu belki bir zaman alacaktır ama bu umudu taşıyorum.Genç nesillerin daha özgür düşünebileceklerine inanıyorum. Burada unutulmaması gereken önemli bir gerçeklik var.Bu süreci Kürtler kaybetti.Yani PKK'nin yapısından dolayı kaybetti.Bu süreçte PKK dışındakilerin söyleyeceği hiçbir şey günümüzde konuşulan “çözüm“ boyutunu fazla etkilemez.Ama gelecekle ilgili toplumun yönlendirilmesine dönük olarak Kürt aydınları,entelektüelleri Kürtleri daha mutlu bir topluma taşıyabilmeleri için düşüncelerini inatla açıklamalıdır.Yalnız bu açıklamaları yaparken bu süreçte PKK ye bir alternatifmiş gibi veya devlete karşı savaşı yürüten bir güçmüş gibi abartılı bir gösterişle yapmak fayda getirmeyeceği gibi amaca da hizmet etmeyecektir.Şimdilerde olan budur ve maalesef bu sesler kimsenin dikkatini çekmediği gibi enerji boşalımından öteye de gidemiyor. Kısaca,Kürtler mevcut öngörülen hakları ellerinin tersiyle itmek lüksüne sahip değiller.Bu hakların geliştirilmesi ve boyutlanması için yeniden yapılanmalıdırlar.On yıllardır olmadıkları farz edilen veya tüm dünyaca görmezlikten gelinen Kürt Ulusu artık vardırlar.Ortada gözükmektedirler.Devam eden bir mücadeleleri vardır.Dünyanın gündemine girmişlerdir.Kendi sömürgecileriyle ilişkileri kısmen de olsa değişmiştir.Dünyanın değişen çehresi boyutunda ve ellerindeki zenginlik kaynakları yüzünden dünyanın gündemine girmişlerdir.Sorunlarının bilindiği bir dönemi yaşamaktayız.Bu sorunlarının nasıl ve ne boyutta çözüleceği ise,uluslar arası siyasi kabul sınırları, çıkarlar ve dengelerle bağlantılı olacaktır.Kürtlerin elindeki imkanların ne şekilde ve kimler tarafından kullanılacağı da,sorunu hangi boyuta ele alınacağını etkileyen önemli bir faktördür. Kürtlerin ne yazık ki bir ulusal projeleri yok.Olmadığı için de tam olarak ne istediğimiz belli değildir.Bağımsız Birleşik Kürdistan demek bir proje değildir.Bu söylem dahi projenin ne kadar gerekli olduğunu bize göstermektedir.Çünkü bu söylemin arkasına saklanarak programlar geliştirmek ihmal edilmiştir.Bu söylem bir hedeftir ama bir proje değildir. Proje; bu hedefe hangi aşamalardan geçileceğinin programlaştırılmasıdır.Sanılıyor ki her verilen mücadele aşamasız direk bu hedefe çıkar.Hayatın gerçekliği böyle değildir.Her vuruş,her söylem,her başarı mücadeleyi bir sonraki aşamaya taşır.Her aşamanın elde ettikleri olacaktır.Bu elde edilenlerin toplamıdır ki hedefi yakınlaştıran.Bu dönemleri yaşamadan ideolojik olarak soğuk savaşın atmosferi içinde ezberlediklerimizin bizi kurtaracağını sanmak büyük bir yanılgıdır. T.C.Devleti tarihi boyunca ilk olarak soruna bu derece yaklaşmaktadır.Bunu ciddiye almak gerekir.Bu süreçte hem Kürtlerin işi kolay değildir hem de devletin işi kolay sayılmaz.Kürtlerin PKK gibi kanla beslenmiş ve hala beslenmekte olan(bundan silahlı mücadeleye karşı olduğum anlamı çıkarılmasın) ve kendine benzemeyen her kesimi sürecin ve konunun dışına itmeyi başarmış,nihayetinde içerdeki liderinin özgürlüğünü her türlü değerin üstünde tutan ve devletle pazarlığını bu ruh haliyle yürüten bir örgüt vardır.Diğer taraftan 90 yıla yakındır Kürtleri yok sayan,buna karşı tedbir olarak tüm yasalarını bunun üzerine kuran,halkını da Kürtlere karşı ırkçı faşist bir ideoloji ile besleyen bir devlet vardır.Bu devletin bu günlerde samimiyeti sorgulansa bile,içinde bulunduğu sıkıntı hareket sınırını etkileyecektir.Süreci iyi kullanmadan,gerekli tedbirleri almadan velev ki mevcut anayasanın değişimi için referanduma gitse ne sonuç alınacağını tahmin etmek zor olmasa gerek. Sonuç olarak Kürtler, duygusallığını muhafaza etse bile bilimsel düşünmek zorundadır.Eskiden olduğu gibi yüzeysel söylemlerle sorunu ve gelişmeleri tarif etmek ve onlara reçeteler sunmak faydasızdır. Hedeflenen sonuca hemen ulaşmak mümkün olmadığına göre en küçük bir imkanı,en küçük bir hakkı kullanmasını bilmek önemlidir.Eleştirdiğimiz,eksik ve yanlış bulduğumuz PKK her zaman halkın içindeyken,daha doğru olduğunu düşündüğümüz gruplar,insanlar hayallerinin üzerinde yüzerken hangi tarafın süreci taşıyacağı açıktır.PKK dışındakiler olarak süreçte kaybettiğimizi kabul edersek daha makul düşüneceğimizi tahmin ediyorum.O zaman sıfırdan başlamak anlamlı olabilir.Oysaki bizler yani 1970 yıllarının siyasi grupları, bizi birbirimizden ayıran siyasi nedenler ortadan kalkmasına rağmen ve bir arada olmamız için yığınla neden varken hala hiçbir değişim yokmuş gibi kendi eski kabuklarımızda debeleniyorsak söyleyeceğimiz fazla bir şey yok demektir.Hala birbirimize karşı eski düşmanlıklardan tat alıyorsak,hala eski grup insanlarla sınırlı bir ilişkimiz ve bakışımız varsa, bu süreçte seyirci olmaktan başka bir şansımız yoktur,olamaz.Onun için bırakalım PKK kendi sürecini tüketsin.Varsa bu süreçte uygulanması mümkün olan önerilerimiz,ciddiye alınması için ciddi ve bilimsel bir anlatımla bunları dile getirelim. Saygılarımla. İbrahim Küreken

Sayın Hasan H. Yıldırım, Türkiye'de son dönemlerde bir çok çevre „Kürd açılımı“ üzerine tartışıyor. Türk hükümetinin bu konuda bir projesinden sözediliyor. Öcalan, „yol haritasını“ hazırlıyor. Biz bu konuda okuyucularımıza Kürd cephesinin kısmende olsa eğilimini sunmak amacıyla bazı soruları hazırladık ve uluşabildiğimiz Kürdistanlı aydınlara ve Kürd dostlarına gönderiyoruz. Eğer bu sorularımıza yazılı olarak cevap verirseniz seviniriz. Saygılarımla, Aso Zagrosi Newroz.Com ve Kürdistan Forum Editörü Aso Zagrosi : Son aylarda Türkiye'de devletin bir kanatından “Kürd açılımından“, “Kürd sorunun barışçıl çözümümden“ ve “büyük bir projeden“ söz ediliyor. Kürdlerle Türklerin bu topraklarda buluşmasında bu yana yaklaşık olarak bin yıl geçti. Bazıları, “bin yıl kardeşçe bir arada yaşama“ diyor buna. Türk ırkçıların kendilerine sembol olarak aldıkları Alpaslan'ın Kürd Yusuf tarafından Malazgirt savaşından bir yıl sonra yani 1071 yılında öldürülmesi dahi (Urfalı Matieu'dan) bu buluşmanın kanlı bir zeminde yürüdüğünü gösteriyor. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan beri Kürdlere karşı hayatın tüm alanlarında jenosidler uygulandı, milyonlarca Kürd fiziki olarak imha edildi ve Kürdlere ait ne varsa inkar edildi. Şimdi Kürdleri muhatap almaksızın, “bizim sizin için iyi bir projemiz var“ diyorlar. Bu söylem ne kadar inandırıcı olabilir? Hasan H. YILDIRIM : Herkes bir çözümden bahsediyor, ama sorunun sahibine soran yok. Birileri ortaya çıkıyor, millet adına muhatap olan benim diye yırtınıyor. Bu hak bana ait deyip dövünüyor. Nedenmiş efendim? Cevabları bile hazır. Sakın aldanmayın. Şu an anlatacaklarım, sadece bir taraf için değildir. Danışıklı döğüşen taraflar elbirliği ile yapmışlardır. Kimsenin günahına girmiyeyim. Bazen ayrı, bazen de, birlikte yapmışlardır. Neyi kimin yaptığını ancak onlar ayrıştırır. Çünkü yaşanan bu iki tarafın danışıklı döğüşünde olup bitmiştir. Her ailenin bir bireyini ya öldürdüm, ya öldüttüm. 17 bin insanı devlet dairelerinde kalorifer kazanlarında asitle erittim. Bu yetmesi yakıp kül ettim. Diğeri diyor ki, valla bende 15 bin insanı bınkevır ettim. Hem de ne yöntemle. Anlatsam küçük dilinizi yutarsınız. Naylon eritip en hassas yerlerine damıta damıta öldürdüm alçak unsurları. İşkenceden geçirmediğim Kürd bireyi bırakmadım. Bu konuda herkese eşit mesafede durdum. Her iki taraf. Milyonun üzerinde insanı zindana sokturdum. 5 bin köy ve mezrasını boşaltırdım. 5 milyon insanı yerinden yurdundan kopararak, Türk metrepollerin varoşlarına sürdüm. Kimi kapkapçı, kimi tinerci, kimi sermaye oldu. Kimi de, çöplüklerde ekmek arayıp karın duyuruyor. Naylon çadırlarda çoluk çocuklarıyla yatırmaya mecbur bıraktım. Birlikte. Kendilerinden ne örf, ne adet, ne ahlak bıraktım. Hewal edabiyatını dayatım. Yoz bir sürü oluşturdum. İhanet. Kendilerine ne Kürd devleti, onu geçin dedim, demeye devam ediyorum. Üniter Türk devlet sınırları içinde Türk bayrağı altında, Türkçe eğitim yapmayı kabullendirmeye çalıştım. Kemalizmi sevdirmeye çalışıyorum. İhanet. Yaptığım bu faaliyetlerime karşılık onların önderi oldum. Onlar, beni dinler. İhanet. Eğer siz beni muhatap almasanız bakın şimdiden söylüyorum daha beterini yaparım diyor. İhanet. Ötekilerde valla iyi olur diye cevap veriyor. Türk egemenlik sisteminin yapamadığını İmralı endeksli ihanet odağı yapmıştır. Bundan sonra da, yapmaya devam edecektir. Sistem, ihanet odağının samimiyetinden kuşku duymuyor. Bu nedenle çözüm ihalesini onlara yükleyecektir. Kürdleri onlara mecbur bıraktıracaktır. Sokağa salındığından bu güne yaptığını yeni bir vizyonla birlikte sürdüreceklerdir. İşte burada Türk egemenlik sistem sahipleri arasında bir anlaşmazlık vardır. Bir tarafı ihanet güçlerini dağdan indirelim, siyasal sürece katalım, bizim dolduramadığımız boşluğu onlara doldurtalım derken, diğer tarafın buna itirazı vardır. Anlaşmadıkları budur. Bu konu da, bir anlaşma sağlıyabilirlerse ihanet odağını dağdan indirmek sistem açısından pek zor olmayacaktır. Siz dörtlü, üçlü, ikili mekanızmaların çalıştırıldığı söylemine bakmayın. Sorun orda değil, sistemin kendi içindeki anlaşmazlıktan tıkanmıştır. İhanet odağı, öngörüleni çoktan onayladığını deklere etmiştir. İşin realitesi budur. Fakat ne yapsalar, Kürd milletini kandıramıyorlar. Çizgilerine getirtemiyorlar. Dizginleyemiyorlar. Kürd, sokağa çıktı mı taşı elindedir. Gördüğü ilk polis ve jandarmaya fırlatmaktadır. İşin bir başka realitesi de, budur. Anlaşılan seçilmişlerin söylediğini millet takmıyor. Buna inanmıyan mı var? Buyrun sandığa! Buna referandum da, diyebilirsiniz. Hem Kürd'e, hem Türk'e, 'Birlikte yaşamak istiyor musunuz?' diye tek bir soru sorun. Cevabı 'evet' ve 'hayır'lı olsun. Uluslar arası gözlemcileri çağırın. Sonuçu onlar açıklasın. At izi ile it izi ayrıştırılsın. Buna gelmiyorlar. Fakat herkes birinin adına 'iyi şeyler yapıyorum' yarışında. Eksik olsun. Gölge etmesinler, kendilerinden başka ihsan bekliyen yoktur. Aso Zagrosi: Türk devletinin Kürdlere ve Kürdlerin haklarına ilişkin son dönemlerde kopardığı gürültünün asıl nedeni sizce ne olabilir? Hasan H. YILDIRIM : Ortaasya, Kafkasya, Ortadoğu ve dolayısıyla Kürdistan petrol ve doğal gazı üzerinde büyük bir savaş yaşanıyor. Savaş ABD'nin başını çektiği batı ile Rusya arasında yaşanıyor. Ülkeler kendi enerji ihtiyacını karşılamanın çabasını veriyor. Bu çapa onların kimlerle yol almalarınıda belirliyor. ABD, Rusya'nın enerji kaynakları, taşınması yolları üzerindeki tekelini kırmaya çalışıyor. Bu nedenle Türkiye'ye büyük ihtiyaç duyuyor. Çünkü Türkiye dışında hiçbir ülke coğrafi olarak buna müsait değildir. Bu nedenle ABD, Türkiye'ye büyük önem veriyor. Enerjiyi Türkiye üzerinde batıya aktarmanın savaşını veriyor. Bu durum ABD'nin Kürdistan sorununa yaklaşımınıda büyük oranda etkiliyor. Birincisi, istikrarlı bir Türkiye istiyor. İkincisi, Türkiye ile Güney Kürd Hükümetinin arasındaki sorunların aşmasını dayatıyor. Üçüncüsü, ihanet odağını kontrol edilebilir bir hale getirmek istiyor. Burada Türk ordusunu ya ikna, yada dize getirmesi gerekiyor. Dördüncüsü, ordu iktidarını zayıflayıp, hükümetin rolünü artırmaya çalışıyor. Bunların adımları perderpey atıldı. Önemli mesafelerde alındı. Türkiye'de artık askeri darbeler dönemini kapattı. Darbe planlayıcı subayları yargı önüne çıkardı ve bunun ötesinde 12 Eylül 1980 askeri darbe Generallerinin yargılanması ciddi ciddi gündeme taşındı. Faili meçhullerin katilleri birer birer tespit edilmeye ve yargı önüne çıkarılmaya başlanıldı. Türkiye´deki Ergenekon operasyonlarıyla Nabucco projesi atbaşı gitti. Bu arada Nabucco projesiyle Kürd petrol ve gazını batıya taşımanın verdiği yakınlaşma giderek Kürdistan'ın Güneyi ile Türkiye arasında bir balayı havasına büründürüldü. Batı bunun sürdürülmesini her iki tarafa dayatacaktır. Bunu bozanın karşısında yer alacaktır. Onu anlaşma zeminine çekmek için yaptırım gücünü kullanacaktır. 20. yüzyılın projesi olarak nitelendirilen Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı Projesi'nin risksiz devreye sokulması ve devamının sağlanması istenmektedir. Tüm bunlar için istikrarlı bir Türkiye'yi gerektirir. Türkiye'nin istikrarını bozacak en büyük sorun Kürdistan sorunudur. Batı sorunun çözmesini istiyor. Bu konu da, Türkiye üzerinde yoğun bir baskısı vardır. Kanımca Türk devletinin Kürdlere ve Kürdlerin haklarına ilişkin son dönemlerde kopardığı gürültünün asıl sıkıntısı budur. Bu sıkıntıyı iç dinamikleriyle anlaşarak, çatışarak aşmaya çalışıyor. Aso Zagrosi: Bazılarına göre aslında bu açılım, “Kuzey Kürdlerine değil, çeşitli uluslararası güçlerin baskısı altında Güney Kürdlerine, petrol ve doğal gaz gibi zenginliklere yönelik yapılan bir açılımdır“ söylemine dair yaklaşımız nedir? Hasan H. YILDIRIM : Doğru. Poje batıdan. Uygulayıcıları Türk egemenlik sistemi. Uygulanılmaya çalışılan 'Türk modeli'. Türk egemenlik sistemin klasik normları vardır. Mevcut aktörlerle bunları değiştirmenin imkanı yoktur. O halde sorunu nasıl çöecekler? Kimsenin buna cevabı yok. 'Güzel şeyler olacak' demekle sorunlar çözülmüyor. Hele gündeme 'Türk modeli' klasiğide eklenince gel de, bu işin içinde çık. Çıkamazlar. Eski ezberlerini cilalayıp sunacaklar. Ancak bunu yapabilirler. Zaten yapmaya çalıştıklarıda budur. Mevcut algı ve yaklaşmla bunun daha ötesine geçemezler. Zaten geçme diye bir niyetleri de, yoktur. Türk egemenlik sistem sahiplerinin algılamasıyla sorun çözülmeye çalışılıyor. Tanıdık, bildik 'Türk modeli' icatlarıyla çözeceklerini söylüyorlar. İşin içine 'Tütk modeli'ni koydunuz mu, işin başından sorunu çözümsüzlüğe terketmiş oluyorsunuz. Bu model bir yüzyıldır uygulamada. Öngördükleri model, üniter, tekçi, katı Türk egemenlik sistemin kendisidir. İnkar ve imha yüklüdür. Farklılıklara tahamül ve toleransı yoktur. Bu günün koşullarında bu sistemi değiştireceğim diyen yalan söylüyordur. Birilerinin gönlünde geçse bile buna ne siyasi iradeleri, ne de güçleri yeter. Bu nedenle düşünülen 'çözüm'ün Kuzey ile bir alakası yoktur. Kuzey'i zapt-ı ratp altına alma girişimidir. Ortalıkta alternatifte olmadığına göre bir süre işi böyle götürmeye çalışacaklar. Hesap Kuzey'de sorunsuz bir ortam yaratmak. Bunu da, ihanete havale ederek yapacaklar. Bakmayın muhatap almayız değişlerine. Kim kimi muhatap almıyor. Sanki Kürdleri temsil eden bir taraf varmışta muhatap almıyorlar gibi bir ortam yaratmaya çalışyorlar. Bunu kendileri ve bir de ihanet söyler. Başkasını ikna edemezler. Onlar, zaten birlikte çalışıyorlar. Muhatap almam söylemi ikiyüzlülüklerinden ileri geliyor. Sorunuzun ikinci şıkınının cevabı bir önceki sorunun cevabında var. Aso Zagrosi: Son dönemlerde yoğun bir şekilde Öcalan'ın 15 Ağustos'da sunacağı “Yol haritası“ndan söz ediliyor. Öcalan yakalandığından beri Kürdlere sayısız “yol haritaları“ sundu. Kürdlerin ulusal taleplerini “Bağımsız ,Birleşik Kürdistan“dan “kültürel haklar“ derekesine indirdi. Hatta “Anayasa'da Kürdlerden sözedilmesi dahi gerekmiyor“ diyor/diyorlar. İmralı'dan Kürdlere yol haritası olabilir mi? Hasan H. YILDIRIM : Güldürmeyin insanı. Kimse merak etmesin. İmralı kimseyi yanıltmıyacaktır. 'Devlete hizmet etmeye muazam çalışıyorum' diyecektir. Unutmayın ki, kimileri buna bile, 'Kürdlerin yol haritası' diyecektir. Bu çevrelerin derin bir ihaneti yaşadıkları ortadadır. 'Siyasi sınırları sorun yapmadan ve sınırları esas almadan' sorunu çözmeye çalışan ve 15 bin faili meçhulü unutabiliriz“ diyenlerin ajandasında Kürdlere yol haritası çıkmaz. İmralı ve ona endeksli ihanet odağın Kürd milletine vereceği olumlu bir şeyleri olamaz. Kürd millet tarafı olamazlar. Kürdleri temsil edemezler. Aso Zagrosi: Kuzey Kürdistan'da tüm Kürd siyasal yapıları yıllar boyunca “Bağımsız, Birleşik ve hatta sosyalist Kürdistan'ı“ savundular. Şimdi hiç kimseden bir ses yok. Herkesin Kürdleri yeniden devlete entegre çalışmaları içine girdiği bu ortamda, neden Kürdistan'ın bağımsızlığını, özgürlüğünü ve hatta Türklerle eşit haklar temelinde birliği savunan örgütler, kurumlar ve bireyler bir Kürd Konferansını toplayamiyorlar? Var olan sorunlarını tartışmıyorlar? Hasan H. YILDIRIM : Ben sorunu isterseniz geneleştireyim. Sorun iki boyutludur. Biri; Kürdistan geneline, diğeri; parçalara ilişkindir. Genel için çokça tartışıldı. Hatta yakın bir zaman da, sıcak sıcağına tartışıldı. Gündeme gelmesi gibi çıkmasıda acayipliklerle yüklüydü. Demmek ki, ortamı yoktur. Bunun önderliğini yapacak olan adres bellidir. Fakat onların içinde olduğu koşullar böylesi bir projeyi gündeme getirmeyi engeliyor. Aslında bana kalırsa onların böyle bir düşünceside yoktur. Onlar, parçacıdır ve Kürdistan'ın genelini pek sorunları olarakta görmüyorlar. Bu nedenle bir bütün olarak Kürdistan genelindeki siyasal aktörleri ve diğer milli dinamikleri bir araya getirip bir Kürd Konferansı yapıp Kürd milli projesini ortaya çıkarmayı göğüsleyemiyorlar. Kurtardıkları parçayı korumakla meşkuller. Bu nedenle onları anlamak lazım. Kürdistan'da milli iradeyi temsil eden bir organın oluşturulmasına elbette şiddetle ihtiyaç vardır. Buna karşı çıkan da yoktur. Fakat her ne hikmetse ölü bir temeni olarak herkesin çantasında bekler durur. Birebir tartışmalarda gönlümüzdeki amaçtır denilsede güçlü olan partilerin bunu pratik sahaya bir türlü aktarmadıkları bilinir. Bunun esas nedeninin bölge devletlerin hışmına uğramaktan korkmalarıdır. Kuzey'e dönersek neyin yapılıp yapılmamasından önce, kimlerin yapacağını bilinçe çıkarmak lazım. Sahi saha da, kim/ler var? Doğrudur! Yıllar önce saha da, sayısız Kürd siyasal gücü vardı. Ama şimdi yok. Yok olanların önüne Kürd Konferansı gibi hayati bir meseleyi koymak akıl karı değildir. Eski siyasal yapılar, eski kuşak tarafından unutulmuştur, yeni kuşak tarafından da, bilinmemektedir. İsimleri zaman zaman telefuz edilsede, ortalıkta cisimleri yoktur. Ciddiyetlerini yitirmiştir. Bunlar üzerine hesap yapmayı kendimce doğru bulmuyorum. Ülke zemininde kopup mültecileşmeleri nereden bakarsanız bakın 30 seneyi buluyor. Bu süreç te, Kürd milleti ağır bir bedel ödedi. Türk egemenlik sistemi ve ihanetin danışıklı savaşında ağır bir darbe aldı. O dediğiniz Kürd siyasal yapıları ortalıkta yoktu. Olmadıkları içindir ki, her geçen gün kan kaybettiler ve tasviye olmaktan kurtulamadılar. Şu an isimleri olsa da, örgütsel, siyasal ve askeri olarak bir bir varlık gösterecek konumda değillerdir.İçinde oldukları ruh haliyle bunu aşacaklarınıda sanmıyorum. Deniyen oldu. Ama başarılamadı. 'O halde ne yapmak lazım?! sorusu masanıza gelir, oturur. Kürdler, bir millettir. Millet olmadan doğan hakları vardır. Bunun için mücadele etmek gerekir diyenlerin eskiden içinde faaliyet sürdüğü siyasi yapılarına bakılmaksızın yanyana gelmeleri zaruriyet kazanmıştır. Bana göre buradan başlamak gerekir. Başka da yolu var mı, diye sorulursa hiçbir şey tek düzey değil, sayısız çareleri vardır. Aso Zagrosi: Yüzyıllardan beri Kürdlerin bir özgürlük ve bağımsızlık savaşı var. Bu kadar savaş ve kandan sonra Kürdlerin millet olarak üzerinde anlaştıkları bir ulusal projeleri var mı? Eğer böyle bir projeleri yoksa ne yapabilirler? Sizin bu konuda bir öneriniz var mı? Hasan H. YILDIRIM : Kürdlerin partileriyle, örgütleriyle, demokratik kitle kurum ve kuruluşlariyla, aydınlarıyla, sanatçılarıyla, akılısı-delisiyle üstünde muhatap oldukları milli bir projeleri yok. Sorunun zorluğu zaten buradan kaynaklanıyor. Kürdler, pölük pürçük. Ortada bir sorunları var, ama sayısını bilmediğim çözüm biçimleri vardır. Bir kere bu konu da, tekleşmek gerekir. Kürdlerin millet olarak sahiplenecekleri bir projeleri olması gerekir. Muhatabına benim istemim budur diyebilmek gerekir. Bu yok. Olmayınca düşman bunu çok iyi kullanıyor. Haklılarda. Bu koz düşmanın elinde alınmalıdır. Fakat ne yazık ki, şu an piyasa da olan Kürd siyasal aktörlerin bunu yapma niyetleri yok. Niyeti olanlar ne zaman sahaya iner bilemem, ama bunun kısa sürede olacağınıda beklemiyorum. Bunu aşmak için önerime gelince bir önceki sorunuza verdiğim cevapta vardır. Aso Zagrosi: Sizin konuya ilişkin özel olarak söylemek istediğiniz başka bir söyleyeceğiniz var mı? Hasan H. YILDIRIM : Kürdler, boş hayallere kapılmasın derim. Millet olmadan doğan haklarının peşini bırakmamalarını ve buna ulaşmanın araçlarını yaratmalarını, kullanacak yöntemleri bir an önce belirlemelerini hayati sorun olduğunu söylemek isterim. Aso Zagrosi: Bize zamanınızı ayırdığınız için teşekkür ediyoruz. Hasan H. YILDIRIM : Ben teşekür ederim. Çalışmalarınızdan başarılar diliyorum.

Sayin Hasan Bildirici, Türkiye'de son dönemlerde bir çok çevre „Kürd açılımı“ üzerine tartışıyor. Türk hükümetinin bu konuda bir projesinden sözediliyor. Öcalan „yol haritasını“ hazırlıyor. Biz bu konuda okuyucularımıza Kürd cephesinin kısmende olsa eğilimini sunmak amacıyla bazı soruları hazırladık ve uluşabildiğimiz Kürdistanlı aydınlara ve Kürd dostlarına gönderiyoruz. Eğer bu sorularımıza yazılı olarak cevap verirseniz seviniriz. Saygılarımla, Aso Zagrosi Newroz. Com ve Kürdistan Forum Editörü Aso Zagrosi: Son aylarda Türkiye'de devletin bir kanatından “Kürd açılımından“, “Kürd sorunun barışçıl çözümümden“ ve “büyük bir projeden“ söz ediliyor. Kürdlerle Türklerin bu topraklarda buluşmasında bu yana yaklaşık olarak bin yıl geçti. Bazıları, “bin yıl kardeşçe bir arada yaşama“ diyor buna. Türk ırkçıların kendilerine sembol olarak aldıkları Alpaslan'ın Kürd Yusuf tarafından Malazgirt savaşından bir yıl sonra yani 1071 yılında öldürülmesi dahi (Urfalı Matieu'dan) bu buluşmanın kanlı bir zeminde yürüdüğünü gösteriyor. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan beri Kürdlere karşı hayatın tüm alanlarında jenosidler uygulandı, milyonlarca Kürd fiziki olarak imha edildi ve Kürdlere ait ne varsa inkar edildi. Şimdi Kürdleri muhatap almaksızın “bizim sizin için iyi bir projemiz var“ diyorlar. Bu söylem ne kadar inandırıcı olabilir? Hasan Bildirici: Projenin inandırıcılığı yok. Cinayet, fütuhat ve katliam yorgunu Türk devletini yenileme çabaları içinde Kürtler yine kaldıraç olarak kullanılmak isteniyor. Anadolu kapılarını Türklere Kürtler açtı. Kürtler 600 sene Osmanlı'nın doğu sınırlarının bekçiliğini yaptı. Kurtuluş Savaşı denen, Cumhuriyeti kurup Türklere teslim etme girişimin öncülüğünü yaptı. Şimdi de bitmiş, çürümüş ve tükenmiş devletin; Kürtleri yönetme şansını yitirmiş devletin yeniden Kürtler eliyle ayağı kaldırılması planlanıyor. Bu proje Kürdü değil, tepeden tırnağa suça ve cinayete bulaşmış devleti kurtarma projesidir. Aso Zagrosi: Türk devletinin Kürdlere ve Kürdlerin haklarına ilişkin son dönemlerde kopardığı gürültünün asıl nedeni sizce ne olabilir? Hasan Bildirici: Beş yıl sonra Kürtleri yönetemeyeceklerini çok iyi biliyorlar. Bizim nesiller gibi korku ve yasak tatmamış milyonluk bir Kürt gençliği geliyor. İşsiz, güçsüz ve geleceksiz bu gençliği ırk yasalarıyla idare etmenin olanağı yoktur. Tam özgürlük Türkiye'yi parçalayacağı için, Kürtlerin de destek ve onayı ile yasa altına alınacak yarım özgürlükle Kürt davası ucuza kapatılmak isteniyor. Şu anda acil çözüme ihtiyacı olan Kürtler değil, Türk devletinin kendisidir. Acele etmeleri bundandır. Aso Zagrosi: Bazılarına göre aslında bu açılım “Kuzey Kürdlerine değil, çeşitli uluslararası güçlerin baskısı altında Güney Kürdlerine , petrol ve doğal gaz gibi zenginliklere yönelik bir açılımdır“ söylemine dair yaklaşımız ne? Hasan Bildirici: Uluslar arası koşullar zorluyor. Türkiye, Avrupa ve Amerika'nın Ortadoğudaki en önemli güvencesidir. Bir duvar, bir güvenlik sınırıdır. Türkiye'nin Batı çıkarlarının bekçiliğini layıkıyla yapabilmesi için kendini sınırlayan Kürt ağırlığını biraz hafifletmesi gerekiyor. Bu biraz da batı tavsiyesidir. Türkiye, Kürt sorununda Batı tornasına girmiş bulunuyor. Aso Zagrosi: Son dönemlerde yoğun bir şekilde Öcalan'ın 15 Ağustos'da sunacağı “Yol haritası“ndan söz ediliyor. Öcalan yakalandığından beri Kürdlere sayısız “yol haritaları“ sundu. Kürdlerin ulusal taleplerini “Bağımsız ,Birleşik Kürdistan“dan “kültürel haklar“ derekesine indirdi. Hatta “Anayasa'da Kürdlerden sözedilmesi dahi gerekmiyor“ diyor/diyorlar. İmrali'den Kürdlere yol haritası olabilir mi? Hasan Bildirici: Kürt sorunu İmralı ile sınırlı bir sorun değil. Ayrıca Kürtlerin Türk devleti ile yakınlaşması eğilimi sadece PKK ile sınırlı değil. PKK dışındaki bir çok Kürt çevresinin Türk devleti ile çok yakın ilişkileri var. Kürtlerde temel iki türlü eğilim bulunuyor. Birincisi çok bedel ödeyip, az talep öne sürenler. İkincisi yüksek talep öne sürüp hiçbir şey yapmayanlar. Bağımsızlık eğilimi Kürt halk damarının kendisinde saklı. Aso Zagrosi: Kuzey Kürdistan'da tüm Kürd siyasal yapıları yıllar boyunca “Bağımsız, Birleşik ve hatta sosyalist Kürdistanı“ savundular. Şimdi hiç kimseden bir ses yok. Herkesin Kürdleri yeniden devlete entegre çalışmaları içine girdiği bu ortamda neden Kürdistan'ın bağımsızlığını, özgürlüğünü ve hatta Türklerle eşit haklar temelinde birliği savunan örgütler, kurumlar ve bireyler bir Kürd Konferansını toplimiyorlar? Var olan sorunlarını tartışmıyorlar? Hasan Bildirici: Yukarıda biraz izah etmeye çalıştım. Kuzey Kürdistan siyasetlerinde bağımsızlık eğilimi yok gibi. Bağımsızlık talebi konusunda mevcut siyasetçilerden umutlu değilim. Ulusal Konferansı, Kongresi ve iki kelimelik ortak hukuku olmayan acayip bir toplum haline gelmişiz. Sağa sola kızmakla, kendi içimizde didişmekle iki cümlelik bir ortak Kürt hukuku oluşturmak mümkün değil. Kürtlerde aşiretlerle başlayan didişmenin bir benzeri siyasetler arası sürüp gidiyor. Kürtleri devletsiz koyan bu alışkanlık bir süre daha sürecek gibi görünüyor. Aso Zagrosi: Yüzyıllardan beri Kürdlerin bir özgürlük ve bağımsızlık savaşı var. Bu kadar savaş ve kandan sonra Kürdlerin millet olarak üzerinde anlaştıkları bir ulusal projeleri var mı? Eğer böyle bir projeleri yoksa ne yapabilirler? Sizin bu konuda bir öneriniz var mı? Hasan Bildirici: Kürtlerin her şeyi var, olmayan tek şey ulusal proje ve ulusal hukuktur. Devletleşmeler de ulusal sözleşme ve ulusal hukuk üzeri sağlanır. Kürdistan bağımsızlık ve özgürlük davasının bayrağı her koşulda taşınmalı. Bu, Kürdün atalarından miras kalan bir özlem ve haktır. Ciddi mücadele insanlarının sembolik de olsa, Kürdistan Bağımsızlık Konseyini kurmaları ve bunu gelecek nesillere devretmesi gerekiyor. Bu konsey veya kongre Kürt siyasetlerinin karşıtı değildir. Halk ve vatan olmaktan kaynaklanan doğal bir hak, arayış ve yetkidir. Bu hakkın kullanılıp kullanılmaması ayrı bir konudur. Aso Zagrosi: Sizin konuya ilişkin özel olarak söylemek istediğiniz başka bir söyleyeceğiniz varmı? Hasan Bildirici: Türk açılımın ne olduğunu anlatan yeni bir yazı astım Kurdistan-Post'a.. Biraz mizahi gelebilir. Ama Türk açılımının niteliği o yazıdaki gibidir. Aso Zagrosi: Bize zamanınızı ayırdığınız için teşekkür ediyoruz.

Kürd Açılımı“ ile ilgili Sayın Murat Dağdelen ile söyleşi Sayın Murat Dağdalen, Türkiye'de son dönemlerde bir çok çevre „Kürd açılımı“ üzerine tartışıyor. Türk hükümetinin bu konuda bir projesinden sözediliyor. Öcalan, „yol haritasını“ hazırlıyor. Biz bu konuda okuyucularımıza Kürd cephesinin kısmende olsa eğilimini sunmak amacıyla bazı soruları hazırladık ve uluşabildiğimiz Kürdistanlı aydınlara ve Kürd dostlarına gönderiyoruz. Eğer bu sorularımıza yazılı olarak cevap verirseniz seviniriz. Saygılarımla, Aso Zagrosi Newroz.Com ve Kürdistan Forum Editörü Aso Zagrosi: Son aylarda Türkiye'de devletin bir kanatından “Kürd açılımından“, “Kürd sorunun barışçıl çözümümden“ ve “büyük bir projeden“ söz ediliyor. Kürdlerle Türklerin bu topraklarda buluşmasında bu yana yaklaşık olarak bin yıl geçti. Bazıları, “bin yıl kardeşçe bir arada yaşama“ diyor buna. Türk ırkçıların kendilerine sembol olarak aldıkları Alpaslan'ın Kürd Yusuf tarafından Malazgirt savaşından bir yıl sonra yani 1071 yılında öldürülmesi dahi (Urfalı Matieu'dan) bu buluşmanın kanlı bir zeminde yürüdüğünü gösteriyor. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan beri Kürdlere karşı hayatın tüm alanlarında jenosidler uygulandı, milyonlarca Kürd fiziki olarak imha edildi ve Kürdlere ait ne varsa inkar edildi. Şimdi Kürdleri muhatap almaksızın, “bizim sizin için iyi bir projemiz var“ diyorlar. Bu söylem ne kadar inandırıcı olabilir? Murat Dagdelen: Öncelikle bu özel ve özen gösterilmesi gereken konu hakkında böyle bir çalışma yürütmeyi düşündüğünüz için, teşekür ediyorum. Konu hakkında bilgi veya iddia sahibi insanların görüşlerini almak, görüşleri kamuoyu ile paylaşmak önemliydi. Önemli bir çalışma yapıyorsunuz. Ortada ciddi bir tartışma konusu var. Son derece ciddiyetle ele alınması gereken bu probleme ilişkin tartışmanın geniş çevrelerde yapılması, çözüm için katkılarda bulunabilirmi soru bu?. Sizin bu çalışmanızı önemsemekle birlikte, burada düşüncelerini yazacak arkadaşların ve düşüncelerini ifade etme zemini bulamayan aydınların, siyasetçilerin tartışılan konunun çözümüne, etkide bulunma olanaklarının çok fazla olmadığını söylemeliyim. Böyle olması, içinde bulunduğumuz nesnel gerçeklikten kaynaklanıyor. Kürtlerin, PKK dışında kalan kesimleri, ne yazık ki, siyasetin gündemine etkide bulunamıyor. Bunun nedenleri biliniyor. Bu nedenle uzatmamak için, açmaya gerek görmüyorum. Yine de çözüm için düşüncelerimizi ısrarla anlatmayı, bir çok açıdan gerekli buluyorum. Şimdi sorunuza geçebiliriz. Tarihsel olarak Kürt Türk ilişkileri incelendiğinde, iki halkın bir arada yaşadığı yaklaşık bin yıllık zaman diliminden sonra, görünen o ki, Kürtler bu birlikten pek memnun değiller. Bu zorunlu birlikteliğin, Kürtlerin gelişme dinamiklerini yok etmeğe çalıştığını, durdurduğunu ve Kürtlerin kendi kendilerini yöneten bir ulus olarak tarihsel sahnede yer almasına olanak bırakmadığı biliniyor. Bu nedenle “Türklerle Kürtler bin yıldır bu topraklarda kardeşçe yaşıyorlar“ tezi sadece bir balondur. Dili, kültürü, geleneksel yapısı, gelişme dinamiği, bağımsız yaşama isteği, kendini yönetme hakkı vs. Elinden zorla alınan ve dumura uğratılan bir halkın, kendisine bunları mübah görenlerle “Kardeş“ olduğu fikrinin empoze edilmesi, olsa olsa en iyimser ifadeyle koca bir yalan olur. Burada sözüm halklara değil, halklar adında siyasal yönetme erkini kullanan yöneticileredir. Kuşkusuz Kürtlerle Türkler ve diğer halkların kardeş olduğu düşüncesi çok güzel bir söylemdir. İnsanın içini ısıtıyor. Olmalıdır da. Benim ve bizim geleneğimizden gelen bütün Kürtlerin ortak bir ütopyasıydı bu. “Halklar kardeştir“ sözü bize aittir. Ve çokta doğru dillendirilmiştir. Ben şahsen Kürtlerin siyasal kesimlerinde ve hatta ortalama bir Kürt bireyinde,Türkleri halk olarak düşman gören hiç kimseye rastlamadım. Türk halkına karşı düşmanca bir söylem kullanıldığına, hatta bunun ima edildiğine rastlamadım. Böyle bir söylem bizim için utanılacak bir şey olurdu. Biz hiçbir zaman Kürtlere yapılanlardan, Türk halkını sorumlu görmedik. Elbetteki Kürtlerle,Türkler birlikte yaşayabilirler bundan hiç kuşku duymuyorum. Hatta bana soracak olunursa, benim bireysel tercihim bu yönde olur. Kürt sorunu denilen probleme bir çözüm aranıyor ve halkların bir arada yaşaması gerçekten isteniyorsa o zaman olguyu doğru tanımlamak gerekir.. Doğrusu şudur. Kürtler, bir ulustur, kendi dilleri, kültürleri, ananeleri ve tarihleri vardır. Ülkeleri vardır ve bu ülkenin adı Kürdistan'dır. Kürtler dünyada ki, diğer bütün uluslar gibi kendi geleceklerine kendileri karar verebilirler. Bu hak devredilemez, vesayet altına alınamaz ve ortadan kaldırılamaz. Eğer birileri ile birlikte yaşamaya karar vermeleri gerekecekse, buna Kürtler kendisi özgür iradeleriyle karar vermelidir. Sorunu böyle algılamak ve ortaya koymak, sorunun çözümüne kalıcı çareler üretebilir. Bunları ben işi zorlaştırmak için söylemiyorum. Kimileri bu söylemden çözüm çıkmaz diye düşünebilir. Fakat bu gerçeklik somuttur ve benim veya başkalarının algılamalarından bağımsız reel gerçekliktir. Keşke sorun sadece bir dil sorunu olsaydı. Yada sorun marjinal bir azınlık sorunu olsaydı. Belki bu tartışmalar, arayış ve yaratılan iyimser hava sorunun çözümüne kalıcı çözümler bulabilirdi. Fakat burada söz konusu olan, bir ulusun özgürlük sorunudur. Kendi geleceğine karar verme istemidir. Kürtlere nasıl yaşamak istedikleri sorulmalıdır. Demokratik koşullarda gerçekleştirilecek bir referandumla, bunu öğrenmenin imkanı vardır. Yapılması gereken referandum için siyasal, toplumsal ve fiziki koşullarını oluşmasını sağlamaktır. Kürtleri muhatap almadan sırf güvenlik kaygısıyla, bir takım projeler oluşturmak çok gerçekçi bir yaklaşım olmayacaktır. Bu tür yaklaşımlar geçici olarak “ çözüm“ yaratabilir ama, gelecekte Kürtler “sorun“ olmaya devam edecektir. Bu nedenle olayı doğru tanımlamak, bu tanım üzerinden birlikte yaşama iradesi ortaya koymak, çözüm yönünde kalıcı imkanlar yaratabilir. Bunun dışında ki programlar sorunu algılamaktan uzak, günü kurtarmaya yönelik olacaktır. Eğer ortada çözümlenmeye muhtaç bir sorun varsa işin muhatapları olur. “Ben bildiğim gibi kimseye ihtiyaç duymadan çözerim“ dediğinizde bu sadece sizin “Çözüm“ ünüz olur. Fazla bir yaşam alanı bulamayabilir. Aso Zagrosi: Türk devletinin Kürdlere ve Kürdlerin haklarına ilişkin son dönemlerde kopardığı gürültünün asıl nedeni sizce ne olabilir? Murat Dağdelen: Kısa bir süre önce başladı sanılan bu “Çözüm“ projeleri aslında on yıl önce başlatılması düşünülen ve karar altına alınmış bir projeydi. Öcalan yakalandığında yada birileri tarafından bir konsept sonucu Türkiye'ye teslim edildiği 1999 yılında bu proje öngörülmüştü. Buna göre 1.Öcalan Türkiye'ye teslim edilecek 2.İşkence edilmeyecek, öldürülmeyecek, adil yargılanacak 3.İdam cezası kaldırılacak 4.Kürt açılımları geliştirilecek 5.PKK, Öcalan aracılığıyla tasviye edilecek. 6.Kürtler sisteme yeniden entegre edilecek. 7.Sorunun çözümüne ilişkin siddeti esas alan politikalardan vazgeçilecek. Vs. Kanımca o tarihte Türk yöneticilerle ABD ve AB arasında genel olarak varılan anlaşmanın ana hatları bunlardır. Yapılan bu anlaşmada Öcalan'a düşen görev, PKK'nin silahlı güçlerini tasfiye etmekle sınırlıdır. Kısacası PKK'yi Türkiye için bir sorun olmaktan çıkarmaktır. Türk tarafı bu anlaşmanın Kürt açılımıyla ilgili kısmını uygulamadı. Kürtlerle ilgili geleneksel politikaları tercih ettiler. Öcalan'ı ’'Bunu herkes kullandı şimdi kullanma sırası bizde.“ Diyerek kötü bir itirafçı konumuna düşürdüler. PKK'yi Öcalan aracılığıyla kontrol ederek, kendi çıkarları gereğince iç siyasetin dizayn edilmesi için kullandılar. Güney Kürdistan'a karşı ve başka Kürt alternatiflerinin ortaya çıkmasını engellemek için kullanmaya çalıştılar. Öcalan'da yeni rolünü başarıyla yerine getirdi. Ev ödevini iyi yaptı. Bunların neler olduğunu biliyorsunuz. Anlatmaya gerek yok. Hala bilmeyenlerde zaten bizi okumayı gerekli görmüyor. Peki ne oldu da on yıl sonra tutumlar değişmeye başladı? Geçen sürede, Türk yöneticilerinin on yıl boyunca sürdürmeye çalıştığı bu siyasetin, daha fazla sürdürülemez olduğu görüldü. Çünkü bu politika sonucu, devlet, giderek devlet normlarından uzaklaştı, çeteleşti. Meşru zeminini yitirmeye başladı. Ayrıca “Türkiye 1918 koşullarını yaşıyor, ülkemiz emperyalistler tarafından, yeni Damat Ferit Paşa hükümeti olan AKP aracılığıyla işgal edilmiş, bölünüp parçalanmak isteniyor, yeni bir kurtuluş savaşına ve Kuvvay-ı milli hareketine ihtiyaç var.“ diyen Devlet ve toplumsal hiyerarşide önemli bir yer edinmiş, her düşünce ve kategoriden insanların örgütü Ergenekon'un devleti bir bütün olarak ele geçirme, girişimleri giderek ciddi boyutlara ulaştı. Anti Amerikancılık ve Avrupa Birliği karşıtlığı, dünyada neredeyse hiçbir ülkede olmadığı kadar Türkiye'de yaygınlaştırıldı. Türk Kürt çatışmasının emareleri görülmeye başlandı. Bu gelişmeler tehlikelere sebep olabilir, Türkiye'yi içinden çıkılmaz kaoslara sürüklüyebilirdi. Bu nedenle ABD, AB, AKP ve Ergenekon'un yarattığı tehlikeninTürkiyeyi büyük belalara sokmasından endişe duyan kesimler ortak bir konensüs etrafında birleştiler. Ergenekon'u etkisizleştirdiler, Genelkurmay'ı hem Ergenekon, hem de Kürt açılımı konusunda ikna ettiler. Genelkurmay gönülsüzde olsa, sessiz kalmayı tercih etti. Ara sıra sesini yükseltmek istese bile, önüne Genelkurmay'da düzenlenen “Darbe“ planları konulup deşifre edilerek etkisizleştirildi. “Kürt açılımı“ dediğimiz projenin, gündeme bu aralar getirilmesinin kısa hikayesi kanımca budur. Kürt problemi, bir biçimde Türk devleti açısından aşılmak zorundadır. Çünkü bu sorunun varlığı, Türkiye'nin Demokratikleşmesini evrensel demokratik değerlerle buluşmasını, ekonomik, toplumsal, siyasal gelişimini engelliyor. Güvenliğini, iç istikrarını tehlikeye düşüren ciddi bir rol oynuyor.Toplumsal denglerini alt üst ediyor. Türk yöneticileri ve müttefikleri bunu anlamışlardır. Bu işin silahla, güvenlik önlemleriye çözülemeyeceğini görmüşlerdir. Geçtiğimiz yüzyıllarda olduğu gibi, bir ulusun tümüyle ortadan kaldırılmasının olanakları da yoktur. Öyleyse başka başka alternatiflerin, çözüm arayışlarının devreye girmesi kaçınılmaz olacaktır. Olan budur. Aso Zagrosi: Bazılarına göre aslında bu açılım, “Kuzey Kürdlerine değil, çeşitli uluslararası güçlerin baskısı altında Güney Kürdlerine, petrol ve doğal gaz gibi zenginliklere yönelik yapılan bir açılımdır“ söylemine dair yaklaşımız nedir? Murat Dağdelen: Bu perspektif'ten de olaya baktığımızda, Kürt sorununu kabul edilebilir bir çözüme bağlamış, Rejimi güvencede olan dolayısıyla ABD ve AB liğinin çıkarlarının da güvence altına alındığı, siyasal ve ekonomik olarak istikrara kavuşmuş bir Türkiye'ye, Güney'e “Abi“ lik rolünün verilmesi mümkündür. Sonuçta Batının çıkarlarının korunmasının, bu bölgelere coğrafik, tarihsel, kültürel olarak uzak olan batı yerine, hem batının hemde bölgenin yerel değerleriyle uyumlu bir bölgesel güce tevdi edilmesi daha akılcıl olabilir. Bu coğrafya'ya baktığımızda bu güç Batı'nın değerleriyle uzlaşmayan ve batı için tehlike olarak algılanan Iran'la ve bölge güçleri için düşman olarak algılanan ve dinsel nedenlerle burayla farklı bir konumda olan Israil'le olmayacağı anlaşılır. Bu konuda en uygun aday, Kürt problemini çözmüş, kendisiyle kelimenin geniş anlamıyla barışık olan, Türkiye'nin en uygun ülke olduğu görülüyor. Ben şahsen bölgeyi bilen, görmüş, gezmiş birisi olarak Türkiye'ye buralarda ve hatta Ortadoğunun genelinde bir sempati olduğunu biliyorum. Ortadoğulu bir insanın Türkiye'ye bir Türkün İsviçre'ye baktığı gibi baktığını söylersem abartmamış olurum. Türkiye'nin bölge açısından bir potansiyeli var ama bu potansiyelin pratik bir kazanıma dönüşmesi ancak, Türkiye'nin Kürt sorununun çözümüne ilişkin, gerçek, kabul edilebilir ve güvencelere bağlanmış adımlar atmasına ve Güney Kürdistan'ının siyasal statüsünü kabul edip saygı duymasına bağlıdır. Güney Kürtlerinin de Türkiye ile karşılıklı saygı temelinde iyi ilişkilere ihtiyacı vardır. Aso Zagrosi: Son dönemlerde yoğun bir şekilde Öcalan'ın 15 Ağustos'da sunacağı “Yol haritası“ndan söz ediliyor. Öcalan yakalandığından beri Kürdlere sayısız “yol haritaları“ sundu. Kürdlerin ulusal taleplerini “Bağımsız ,Birleşik Kürdistan“dan “kültürel haklar“ derekesine indirdi. Hatta “Anayasa'da Kürdlerden sözedilmesi dahi gerekmiyor“ diyor/diyorlar. İmralı'dan Kürdlere yol haritası olabilir mi? Murat Dağdelen: Ben genel hatlarıyla anlatmaya çalıştım. Öcalan'ın “Yol Haritası“ nın açıklandığında göreceğimiz üzere, Kürtler için kalıcı ve güvencelere bağlamak isteyen talepler olmayacaktır. Öcalan’ın “Yol Haritası“ 99'da yakalandığında önüne konulan fakat daha sonra kesintiye uğratılan, PKK'nin silahlı güçlerinin tasfiye edilmesi planıdır. Öcalan'dan yapmasını istedikleri “Bu işi sen başlattın sen bitireceksin.“ sözünden ibarettir. Öcalan buna soyunmuştur. Gerçekleştirilmek istenen budur. Diğer yandan „“Bir şeyler yapmak“ zorunluluk haline gelmiştir. Artık ertelenemez bir hal almıştır. Bu anlamda doğru bakıldığında Öcalan Türk devleti için iyi bir şanstır. Ortaya şimdiye kadar koyduğu taleplerde Kürtler için sorunun esasına ilişkin bir talepte bulunduğuna şahit olmadık. 15 Ağustos!ta da olacağını zannetmiyorum. Kanımca 15 Ağustos 1984 gerilla savaşının başlatıldığı yıldı. 15 Ağustos 2009 da bitirildiği yıl olacaktır. Bu gelişmeler ilk bakışta olumsuz gibi görünebilir ama “Her müsibette bir hayır vardır.“ sözünden hareketle PKK'nin mevcut pozisyonuyla silahlardan arındırılmasının, Kürtler için hayırlı olacağına inanıyorum. PKK'nin silahlarının, Kürtlerin dertlerinin çözümüne hiç bir katkı sunmadığını, sunamayacağını, gelişmenin önünde engel olduğunu düşünüyorum. Önümüzdeki yıllarda yürütülmesi gerekecek Barışçı, Demokratik ve Sivil bir mücadele için, PKK'nin silahsızlandırılması yararlı olacaktır. Çünkü yürünmesi gereken daha çok yol olacaktır. PKK'nin silahsızlandırılması sonucunda, genel bir affın çıkması, siyaset yapma kanallarının açılması, ifade ve örgütlenme özgürlüğünün yasal güvencelere kavuşturulması, kısacası durumun „“Normal“ e dönmesi, Kürtlerin yara berelerini sarması, huzurlu bir nefes alması önemli bir gelişme olacaktır. Ayrıca silahların gölgesinde düşünemez olmuş insanların, silahların vesayetinden kurtulduklarında daha sağlıklı düşünecekleri ve kararlar alabilecekleri de bilinmelidir. Kürt toplumunda da, silahların susmasına ilişkin toplumsal talep ve istem güçlü olarak bulunmaktadır. Kürtler aslında Öcalan'ın ve onun PKK'si nin çözümleyici bir güç olmadığını anlamıştır. İfade edilmese de Kürtlerin toplumsal bilincinde bu düşünce sanırım güçlü bir biçimde yer etmektedir. PKK'nin Kürtleri mutlu edebilecek her hangi bir toplumsal projesi yoktur. Biraz egemen oldukları alanlarda, ön gördükleri yaşam modeli insanları korkuya, endişeye sevk etmektedir. Kürtlere düşmanca yaklaşan devletle, PKK arasında seçim yapmak zorunda kalan Kürtler namus belasına PKK'yi tercih etmek zorunda kalmaktadır. Başka bir Kürt alternatifinin olmaması da bu tercihi kolaylaştıran temel etkendir. Sözün kısası,umarım gelişmeler Kürtler için iyi şeylerin başilangıcı olur. Aso Zagrosi: Kuzey Kürdistan'da tüm Kürd siyasal yapıları yıllar boyunca “Bağımsız, Birleşik ve hatta sosyalist Kürdistan'ı“ savundular. Şimdi hiç kimseden bir ses yok. Herkesin Kürdleri yeniden devlete entegre çalışmaları içine girdiği bu ortamda, neden Kürdistan'ın bağımsızlığını, özgürlüğünü ve hatta Türklerle eşit haklar temelinde birliği savunan örgütler, kurumlar ve bireyler bir Kürd Konferansını toplayamiyorlar? Var olan sorunlarını tartışmıyorlar? Murat Dağdelen: Kürd konferansı oluşturulması konusunda aslında bir takım girişimler oldu fakat hepsi sonuçsuz kaldı. Olsa ne olurdu? Sürece müdahale edebilirmiydi? Gündemi belirleyemese bile, gündemin aktörlerinden biri olabilirmiydi? Çok emin değilim. Ülkede yoksan bu nasıl mümkün olur ki? İyi niyetli çalışmalar yapıldı ama, yaşamın gerçekliğiyle pek uyuşmadı sanırım. Bunu PKK dışı çevrelerin içinde bulunduğu durumla anlatmaya çalışmak mümkün. Orta da, kısmen PSK'yi muaf tutarsak örgüt diyebileceğimiz yada en azından kısmi de olsa örgüt normlarına sahip olduğunu söyleyebileceğimiz her hangi bir Kürt örgütlenmesi mevcut görünmüyor. (PSK'de gücünden çok şey yitirmiş gibi görünüyor. Ülke bağlamında onlarında ciddi olanaklarının olduğunu sanmıyorum.) Bu gerçek durum ne yazık ki, çok uzun zamandan beri böyle devam ediyor. Bunun tarihsel ve siyasal nedenleri var. Aslında bir çok siyasal Kürt örgütü, on iki eylül öncesinde veya hemen sonrasında örgüt olma niteliğini büyük oranda kaybetmiştir. Ülke zeminide dayanaklarını yitiren bu yapılanmalar, yurt dışına çıkıp büyük oranda mülteci diyebileceğimiz örgütlenmelere dönüştüler. Toparlanma, güce dönüşme yönünde çabaları oldu ama bana göre gerek sahip oldukları ideolojik şekillenme, örgüt modeli ve insan bileşimiyle miadlarını doldurmuşlardı. Değişip, dönüşme gerekliliğini iyi algılayamadıkları için de fiili olarak tasfiye oldular. Zaten ülke zemininden, halktan koptun mu erime, dağılma süreci başlamıştır. Aslında PKK'yi de bekleyen akibette buydu. Diğerlerinden farklı olarak varlığını sürdürmesi iki nedenle mümkün olabildi. Birincisi Diyarbakır cezaevi direnişi. İkincisi ısrarla ülkede kalmaya çalışmaları oldu. Hatta 1988-90 yıllarına kadar bile tasviye olabilirlerdi. Legal zemin de HEP (Halkın Emek Partisi) nin ortaya çıkmasıyla ile birlikte kitleselleşme imkanı yakaladı ve gelişmesini sürdürdü. Kısacası, ortada PKK dışında gündemi zorlayabilecek örgüt veya örgütler bulunmuyor. Bu nedenle iyi niyetli çabalar ve düşünceler olsa bile, ulusal bir konferans toparlanamıyor. Ayrıca gerçekçi olmakta fayda var. Tut ki böyle bir konferans toplandı tartıştı ve çeşitli kararlar aldı. Bu kararların uygulanması için bu konferansı oluşturanların yaptırım gücü var mıdır? Ülke de temsil gücü olmayan bir konferansı kim dinler ve ciddiye alır? Böyel bir konferansın yapılması, belki ileride, koşulların normale dönmesiyle Diyarbakır'da toparlanabilir. Aydınlara gelince, önemli bir kesimi PKK'nin ekseninde bulunuyor. Bir çoğu olan bitenin farkında olsa da, farklı düşünse de bir çok nedenden ötürü sessiz kalıyor. Toplumsal ve örgütsel kuşatılmışlık içindedirler. Yanlız kalmayı, dışlanmışlığı göze alamıyorlar. Bir çoğu da, Öcalan'cı görünmenin toplumda imtiyazlı bir konum yarattığını görüyor ve böyle davranıyor. Ekonomik ve siyasal rant peşinde koşan bazıları da, bunun ancak Öcalan ile mümkün olduğunu biliyor. Özellikle Belediyeler aracılığıyla ortaya çıkan yerel iktidar olanaklarının bağımlı bir aydın grubu yarattığını söyleyebilirim. Bir çoğunun milletvekili, belediye başkanı olma hayalini de buna eklemliyebiliriz. Bu nedenle buralardan şimdilik kaydıyla, PKK resmi görüşü dışında bir görüşün ortaya çıkması ve güçlü bir sese dönüşmesi pek olası görülmüyor. Bize gelirsek, bizim gibi örgütü, parası, olanakları olmayan her biri bir yerde yaşamın zorluklarıyla uğraşmak zorunda kalan aydınların, sesleri çıkıyor ama sağır kulaklara ulaşmakta yetersiz kalıyor. Aydınların bütünüyle sessiz kaldıklarını söylemek haksızlık olur. Aslında aydınları bir araya gelse, tartışsa, bir çözüm projesi ortaya çıkarılabilseydi fena olmazdı. Ortaya çıkan bu proje doğrultusunda iyi çalışmalar yapılabilirdi. Ama olmadı olmuyor. Bütün bu olumsuzluklara rağmen ben gelecekle ilgili umutlarımı asla kaybetmiyorum. Daha yapabileceklerimizin olduğuna inanıyorum ve yakın gelecekte bu imkanların oluşabileceğini düşünüyorum. Benimkisi boş bir inançtan kaynaklanmıyor. İnsanlar silahlardan yoksun despotik bir PKK'ye boyun eğmezler. Farklı seçenekler bu nedenle ortaya çıkabilir. Ben şahsen bunun emarelerini görüyor ve böyle olacağına inanıyorum. Çünkü demokrasi ve özgürlük istemi bu kadar canlı olan bir topluluğun mücadelesinin bir zaman sonra içe dönmesi kaçınılmaz olacaktır. Aso Zagrosi: Yüzyıllardan beri Kürdlerin bir özgürlük ve bağımsızlık savaşı var. Bu kadar savaş ve kandan sonra Kürdlerin millet olarak üzerinde anlaştıkları bir ulusal projeleri var mı? Eğer böyle bir projeleri yoksa ne yapabilirler? Sizin bu konuda bir öneriniz var mı? Murat Dağdelen: Millet dediğimizde soyut bir kavramdan bahsetmiş oluruz. Millet kavramı içinde somut olarak yer edinen sınıflara, katmanlara baktığımızda ise bunların çıkarlarını temsil etmek iddasında olan çeşitli örgütler görürüz. Bu mana da ele aldığımızda milletin tümünün onayını alan bir projeden bahsetmemiz olanaklı olmaz. Çünkü bir millet içinde değişik programlar ve bu programları yaşama geçirmeye çalışan idda sahibi değişik örgütlenmeler olur. Öyleyse geçmişte ve bugün kısmen de olsa Kürtler adına siyaset yapma iddasında bulunan örgütlerin kendi çözüm projeleri vardır. Örneğin geçmişte Kawa'nın bir çözüm programı vardı. Kısa bir zaman önce, Rızgari'nin ve PSK nin çözüm programları yayınlandı. Kürdistan'da çeşitli sivil toplum örgütü ve mesleki örgütlerde çözüm olarak benimsedikleri çeşitli projeleri açıkladılar. Bireysel olarakta açıklanmış çeşitli çözüm projeleri var. Sorunuza yanıt olması anlamında somut olarak söyleyebileceğim, Kürt siyasetçileri, aydınları akademisyenleri vs. Bir araya gelebilir görüşebilir, tartışabilir ve ortak müştereklerde buluşmanın olanaklarını arayabilirler. Ulaştıkları sonuçları kapsamlı olarak kamuoyuna ulaştırabilir tartışılmalarını sağlayabilirler. Bunlar mümkündür yapılabilir. Türkiye'de siyaset yapılabilmesinin koşulları olanaklı hale gelirse, orada bir şeyleri zorlamak mümkün olabilir. İmkanlar her zaman vardır ama önümüzde ki süreçte daha fazla olacağı görülüyor. Buna şimdiden hazırlanmak için, neler olabileceğini iyi kestirmek gerekiyor. Ben şahsen Kürt probleminde kapsamlı bir çözümü, yeni bir neslin gerçekleştireceğine inanıyorum. Bizim ise eğer geçmişten doğru sonuçlar çıkarmışşsak deneyimlerimizi ve birikimlerimizi aktarabileceğimiz zeminlerde yapabileceklerimizin olduğuna inanıyorum. Aso Zagrosi: Sizin konuya ilişkin özel olarak söylemek istediğiniz başka bir söyleyeceğiniz var mı? Murat Dağdelen: Konuya ilişkin söyleyebileceğim kısaca bir şey daha var. Ben sorunların yanlış, eksik vs. Tartışılır hale gelmesini olumluyorum. Neyin iyi neyin kötü olabileceğini insanın ihtiyaçları belirler. Örneğin çocuğu on beş yıldır cezaevinde tutsak olan ve daha da on beş yıl yatacak bir anneye Genel Af'ın Kürtleri kandırmak için çıkarıldığını, bu nedenle kötü bir şey olduğunu, red edilmesi gerektiğini söyleyemem. Yada dağda ki çocuğunun ölüm haberini, her gün endişeyle bekleyen bir ana'ya silahlar susmasının iyi bir şey olmadığını söyleyemem. PKK'nin silahlarını bırakmasını ve silahların susacak olmasını çok önemsiyorum. Kürtler için yeni bir dönemin başlangıcı olarak görüyorum. Öcalan'a ve onun önderlik ettiği silahlı bir örgüte baktığımda bu fikrimin çok isabetli olduğunu düşünüyorum. PKK'nin silahlardan arındırılmasıyla, hiç kuşkunuz olmasın ki kazanan Kürtler olacaktır. Kısacası Kürtler için yarın'ın, dünden daha iyi olacağına inanıyorum. Umudumu koruyorum. Aso Zagrosi: Bize zamanınızı ayırdığınız için teşekkür ediyoruz. Murat Dağdelen: Bende size teşekkür ediyor çalışmalarınızda başarılar diliyorum

Sayın Sait Aydoğmuş, Türkiye'de son dönemlerde bir çok çevre „Kürd açılımı“ üzerine tartışıyor. Türk hükümetinin bu konuda bir projesinden sözediliyor. Öcalan, „yol haritasını“ hazırlıyor. Biz bu konuda okuyucularımıza Kürd cephesinin kısmende olsa eğilimini sunmak amacıyla bazı soruları hazırladık ve uluşabildiğimiz Kürdistanlı aydınlara ve Kürd dostlarına gönderiyoruz. Eğer bu sorularımıza yazılı olarak cevap verirseniz seviniriz. Saygılarımla, Aso Zagrosi Newroz.Com ve Kürdistan Forum Editörü Aso Zagrosi: Son aylarda Türkiye'de devletin bir kanatından “Kürd açılımından“, “Kürd sorunun barışçıl çözümümden“ ve “büyük bir projeden“ söz ediliyor. Kürdlerle Türklerin bu topraklarda buluşmasında bu yana yaklaşık olarak bin yıl geçti. Bazıları, “bin yıl kardeşçe bir arada yaşama“ diyor buna. Türk ırkçıların kendilerine sembol olarak aldıkları Alpaslan'ın Kürd Yusuf tarafından Malazgirt savaşından bir yıl sonra yani 1071 yılında öldürülmesi dahi (Urfalı Matieu'dan) bu buluşmanın kanlı bir zeminde yürüdüğünü gösteriyor. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan beri Kürdlere karşı hayatın tüm alanlarında jenosidler uygulandı, milyonlarca Kürd fiziki olarak imha edildi ve Kürdlere ait ne varsa inkar edildi. Şimdi Kürdleri muhatap almaksızın “bizim sizin için iyi bir projemiz var“ diyorlar. Bu söylem ne kadar inandırıcı olabilir? Sait Aydogmuş: Kuzey Kürdistan'daki Kürtlerin içinde bulunduğu mevcut koşullar, “bin yıl kardeşçe bir arada yaşama“ söyleminin açık bir kandırmaca olduğunun en somut kanıtıdır. Yüz yıllardır çıplak bir işgalle ülkesini ve kendisini yok sayıp, gerçekten de yok etmek için her alanda sistemli olarak jenosit uyguladığın bir milletle “kardeşçe“ yaşadığını iddia etmek, iki yüzlülüğün, yalanın en büyüğüdür. TC'nin kuruluşuyla başlarsak, Türk egemenlik sistemi, yaklaşık yüz yıldır, Kürtleri, her türlü zulüm ve zorbalıkla yok etmeye çalıştı, çalışıyor. Konuyla ilgili olarak son zamanlardaki söylem ve yöntem değişikliğinin niteliği, Türk egemenlik sisteminin, Kürtleri “yok etme“ amacının değişmediğini ortaya koyuyor. Zira, benzer ulusal meselelerin tüm dünyada nasıl adlandırılıp çözüldüğü ortada iken, Türk egemenlik sistemi, daha sorunu doğru adlandırmaya bile yanaşmamaktadır. Kuzey Kürdistan'da yüz yıldır söz konusu olan, bir milletin kendi ülkesinde egemen olmaya çalışması, kendi kendisini yönetmek istemesi ve bunun için mücadele etmesidir. Böylesi bir sorunun siyasal literatürdeki doğru adı, Kürt ulusal sorunudur. Oysa Sistem, sorunun niteliği açısından kavramsal olarak problemli olan “Kürt sorunu“ ve dolayısıyla da “çözüm“ kavramlarını bile henüz kullanmaya yanaşmamakta, bunların yerine “Kürt açılımı“ demeyi tercih etmektedir. Türk egemenlik sisteminin bu “açılım“ı muhatapsız olarak gerçekleştireceğini açıklamış olması, Kürtleri, ulus olarak yok etme amacının, günümüzün ulusal ve uluslar arası koşullarına uyarlanıp, daha usturuplu ve kandırmaca bir söylem ve yöntemle sürdüreceğinin açık kanıtıdır. Aso Zagrosi: Türk devletinin Kürdlere ve Kürdlerin haklarına ilişkin son dönemlerde kopardığı gürültünün asıl nedeni sizce ne olabilir? Sait Aydogmuş:Türk egemenlik sisteminin Kürt ulusal sorunu konusundaki anılan söylem ve yöntem değişikliğinin, ulusal, bölgesel ve uluslar arası değişik boyutları bulunmaktadır. Kuzey Kürdistan'daki mücadele sonucu Kürt uluslaşmasının vardığı boyut, Güney Kürdistan'ın devletleşmesi, Kürdistan'ın diğer parçalarındaki mücadele, söz konusu politika değişikliğinin Kürt ulusal boyutundan kaynaklanmaktadır. Türk egemenlik sisteminin, süre içindeki gelişim ve değişiminin, Türkiye'nin ekonomisinde, toplumsal yapısında ve siyasetinde yarattığı yeni koşullar ve aktörlerin ulusal, bölgesel, küresel ihtiyaç ve rekabetleri, söz konusu politika değişikliğinin Türk ulusal boyutunu teşkil etmektedir. Yanı sıra, Sovyetler Birliği'nin çözülmesiyle son bulan soğuk savaş sonrası globalizm koşullarının, ekonomide, toplumsal yaşamda, kültürde ve siyasette dayattığı entegralist gerekler, anılan politika değişimin küresel boyutunu teşkil etmektedir. Türk egemenlik sistemi, tüm bu nedenlerin yarattığı koşullarda, varlığını gelişerek sürdürebilmesi, bölgesel emperyal emellerini gerçekleştirebilmesi için yeniden yapılanmak zorundadır. Türk egemenlik sistemi, bu “zorundalığı“, en önemli sorunu olan Kürt ulusal mücadelesini gerek Kuzey'de ve gerekse de Güney'de, -kimi uluslar arası ve bölgesel güçlerin de desteğiyle- görece ehlileştirdiği bir dönemde, yani kendisi için en uygun koşullarda gerçekleştirmeyi denemektedir. Aso Zagrosi: Bazılarına göre aslında bu açılım “Kuzey Kürdlerine değil, çeşitli uluslararası güçlerin baskısı altında Güney Kürdlerine , petrol ve doğal gaz gibi zenginliklere yönelik bir açılımdır“ söylemine dair yaklaşımız ne? Sait Aydogmuş: Güney Kürdistan Federe Devletiyle ekonomik ve siyasal ilişkiler, Türkiye'nin “Kürt Açılımı“nın başlıca nedeni değildir. Aksine, bu iki husus da, biri birini dayatıp tamamlayan daha genel bir planın birer parçasıdırlar. Başından beri Güneydeki oluşuma karşı oldukça düşmanca ve yıkıcı bir politika izleyen Türkiye, başta ABD ve AB olmak üzere, kimi küresel ve bölgesel güçlerin dayatmasıyla, ekonomik olarak zaten hegemonyasına aldığı Güney'deki devletleşmeyi, nihayet siyasi olarak da bir nevi hami olarak kabullenmek zorunda kaldı. Kuzey'deki “Kürt Açılımı“, özellikle ABD'nin bölgesel planında, Türkiye'nin, Irak'ın ve Güneyli Kürtlerin çıkarlarının uyumlulaştırılmasını da esas alan bütüncül bir plandır. Aso Zagrosi: Son dönemlerde yoğun bir şekilde Öcalan'ın 15 Ağustos'ta sunacağı “Yol haritası“ndan söz ediliyor. Öcalan yakalandığından beri Kürdlere sayısız “yol haritaları“ sundu. Kürdlerin ulusal taleplerini “Bağımsız ,Birleşik Kürdistan“dan “kültürel haklar“ derekesine indirdi. Hatta “Anayasa'da Kürdlerden söz edilmesi dahi gerekmiyor“ diyor/diyorlar. İmralı'dan Kürdlere yol haritası olabilir mi? Sait Aydogmuş:Olabilir; ancak bu “Yol Haritası“, Kürt ulusal davasının çözümünün değil, Türk egemenlik sisteminin, Kürtleri umutlandırıp oyalayarak, dilde, kültürde ve siyasette zaten hızla sürmekte olan asimilasyon ve entegrasyonu daha da hızlandırıp sorunu bitirme veya marjinalleştirmenin “Yol Haritası“dır. Başta Abdullah Öcalan olmak üzere, PKK ve türevlerinin yönetimini oluşturanların önemli bir kesimi, bu oyunun bilinçli veya bilinçsiz aktörleridirler. Daha “Yol Haritası“nı açıklamadan, ona kayıtsız şartsız destek sunanlar da, bizler de, dünya alem de, Abdullah Öcalan'ın neler önereceğini bilmekteyiz. Kuzey'deki hareketin tek hegemonik gücü olan Apo'nun PKK'si, son yıllardaki yeni stratejisiyle, Türk egemenlik sisteminin zora ve zulme dayanan sistematik çabalarının yanı sıra, çağımızın iletişim ve global koşullarında zaten hızla gelişmekte olan asimilasyon ve entegrasyonu, Kürt ulusal hareketinin siyasal asimilasyonuyla da pekiştirmektedir. PKK'nin “Demokratik Cumhuriyet“ taleplerinde Kürt ulusal davasına ilişkin siyasal talepler bulunmamaktadır. Bu, Apo'nun PKK'sinin, devletin “Demokrasiyi geliştirerek sorunu otomatik olarak çözme“ stratejisiyle tamamen uyuşmanın ötesinde daha aktif bir iş ve güç birliğine işaret etmektedir. Apo'nun PKK'si, özellikle Kuzey'de hegemonyasına almayı başardığı Kürt ulusal dinamizmini, Kürtlerin uluslaşıp devletleşmesine karşı kullanmaktadır. Avukatlarıyla yaptığı her “görüşme“de, uluslaşmaya ve devletleşmeye adeta küfür eden Abdullah Öcalan, son görüşmede, uluslaşıp devletleşmenin “olmazsa olmaz“ anlamındaki en doğal ideoloji olan milliyetçiliği, faşizmle özdeşleştirmektedir. Tüm bunlar, önümüzdeki günlerde açıklanacak “Yol Haritası“nın, devletin planlarıyla uyumlu olacağının kanıtlarıdır. Aso Zagrosi: Kuzey Kürdistan'da tüm Kürd siyasal yapıları yıllar boyunca “Bağımsız, Birleşik ve hatta sosyalist Kürdistanı“ savundular. Şimdi hiç kimseden bir ses yok. Herkesin Kürdleri yeniden devlete entegre çalışmaları içine girdiği bu ortamda neden Kürdistan'ın bağımsızlığını, özgürlüğünü ve hatta Türklerle eşit haklar temelinde birliği savunan örgütler, kurumlar ve bireyler bir Kürd Konferansını toplamıyorlar? Var olan sorunlarını tartışmıyorlar? Sait Aydogmuş:Kürt ulusal hareketinde “herkesin Kürdleri yeniden devlete entegre çalışmaları içine girdiği“ yolundaki belirlemeniz doğru değildir. Gerçi, sanıldığı gibi anılan kesim, PKK ve çevresi ile sınırlı olmaktan öte daha da geniş bir kesimi kapsamaktadır. Ancak, Kuzey'in Kürt ulusal hareketinde, siyasal asimilasyona, entegrasyona, daha kapsamlı bir ifade ile “Türkiyelileşme“ye karşı olup ancak örgütsüz ve bölük-pörçük olan önemli bir kesim bulunmaktadır. Bunların, günümüzde Kürt hareketinin, ulusal davasının karşı karşıya bulunduğu bu en önemli tehlikenin etkilerini tersine çevirmek için ulusal bir platformda acilen bir araya gelip sorunu tartışmaları ve çareler bulmaları gerekiyor. Buna, birilerinin doğru bir yöntemle bir yerden başlaması lazım. Bu konuda, bir müddettir oyalayıcı bir rol oynayan Güneylilerin “Ulusal Konferans“ toplama yolundaki girişimlerine değinmek istiyorum. Güneylilerin toplayacaklarını belirttikleri “Konferans“, belirttiğiniz anlamda bir konferans olmaktan çok uzaktır. Aslında, içinde bulundukları koşullar ve süre geldikleri tutumlar göz önünde bulundurulduğunda da, bunu Güneylilerden beklemek, neresinden bakılırsa bakılsın, siyasal olarak da gerçekçi değildir. Aso Zagrosi: Yüzyıllardan beri Kürdlerin bir özgürlük ve bağımsızlık savaşı var. Bu kadar savaş ve kandan sonra Kürdlerin millet olarak üzerinde anlaştıkları bir ulusal projeleri var mı? Eğer böyle bir projeleri yoksa ne yapabilirler? Sizin bu konuda bir öneriniz var mı? Sait Aydogmuş:Kürtlerin ortak bir “Ulusal Proje“lerinin olmadığı bir gerçek. Bunun en önemli nedenlerinden birisi ülkesel olarak parçalanmışlıktır. Ancak, şu anda Güneyi bir tarafa bırakırsak, böylesi ortak bir ulusal proje her parçanın kendisinde de yoktur. Ortak ulusal projenin oluşturulması, bu saatten sonra zor ve zaman isteyen bir görevdir. Bu görevin ilk adımı, önce herkesin kendi bildiği, uygun gördüğü yolda olabildiğince örgütlenmesi ve bir önceki sorunuzda belirtilen ortak ulusal konferans veya platformda bir araya gelmesidir. Aso Zagrosi: Sizin konuya ilişkin özel olarak söylemek istediğiniz başka bir söyleyeceğiniz var mı? Sait Aydogmuş: Ben, tüm sahteliklerine rağmen, bu “çözüm“ ve “açılım“ girişimlerinin pozitif bir yanıyla da ilgili düşüncelerimi kısaca belirtmek istiyorum. Türk egemenlik sisteminin ve PKK yönetiminin yukarıda bahis edilen bütün olumsuz amaçlarına rağmen, bu girişimler, Kürt ulusal sorununun, gerek Kürdistan'da gerek Türkiye'de ve bölgede ve gerekse uluslar arası düzeyde meşruiyetini artırmakta ve genel olarak, PKK tabanı dahil, Kürtlerin uluslaşma dinamiğini pozitif olarak uyarmakta ve geliştirmektedir. Kürt ulusal sorununun, dünyada benzer her sorun gibi, diğer milletlerle ve Türklerle eşit bir temelde çözülmesini (çözümlenmesini) isteyenlerimize düşen görev, bu temelde örgütlenip, siyasal hayatın içinde, halkın görebileceği, elle tutabileceği bir güç olmaktır. Ancak o zaman gerek devletin bizleri daha usturuplu ve ince yollarla yok etme amacını boşa çıkarıp, attığı adımların art niyetine rağmen, bunların bize sağladığı meşruiyeti kendi lehimize kullanabiliriz. Ancak o zaman, Kürt ulusal hareketinin bu gününe ve geleceğine zarar vermeden PKK'nin siyasetteki hegemonyasına, yapıcı ve gerçekçi bir siyasal mücadele içinde, son vererek, ulusal mücadelemizi gerçek amaçları doğrultusunda ayakları üzerinde oturtabiliriz. Aso Zagrosi: Bize zamanınızı ayırdığınız için teşekkür ediyoruz. Sait Aydogmuş:Bana bu önemli konuyla ilgili görüşlerim açıklama ve yayınlama imkânı verdiğiniz için ben de teşekkür ederim.

Aso Zagrosı, (not verified)

Thu, 2009-09-03 00:49

Sayın Salih Aras, Türkiye'de son dönemlerde bir çok çevre „Kürd açılımı“ üzerine tartışıyor. Türk hükümetinin bu konuda bir projesinden sözediliyor. Öcalan, „yol haritasını“ hazırlıyor. Biz bu konuda okuyucularımıza Kürd cephesinin kısmende olsa eğilimini sunmak amacıyla bazı soruları hazırladık ve uluşabildiğimiz Kürdistanlı aydınlara ve Kürd dostlarına gönderiyoruz. Eğer bu sorularımıza yazılı olarak cevap verirseniz seviniriz. Saygılarımla, Aso Zagrosi Newroz.Com ve Kürdistan Forum Editörü Aso Zagrosi: Son aylarda Türkiye'de devletin bir kanatından “Kürd açılımından“, “Kürd sorunun barışçıl çözümümden“ ve “büyük bir projeden“ söz ediliyor. Kürdlerle Türklerin bu topraklarda buluşmasında bu yana yaklaşık olarak bin geçti. Bazıları “bin yıl kardeşçe bir arada yaşama“ diyor buna. Türk ırkçıların kendilerine sembol olarak aldıkları Alpaslan'ın Kürd Yusuf tarafından Malazgirt savaşından bir yıl sonra yani 1071 yılında öldürülmesi dahi (Urfalı Matieu'dan) bu buluşmanın kanlı bir zeminde yürüdüğünü gösteriyor. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan beri Kürdlere karşı hayatın tüm alanlarında jenosidler uygulandı, milyonlarca Kürd fiziki olarak imha edildi ve Kürdlere ait ne varsa inkar edildi. Şimdi Kürdleri muhatap almaksızın “bizim sizin için iyi bir projemiz var“ diyorlar. Bu söylem ne kadar inandırıcı olabilir? Salih Aras:Açılım tek taraflıdır. Lozan Antlaşması'nın güncelleştirilmesi, (yani A. Öcalan'ın değimiyle 'toplumsal Lozan') ve yeniden Kürtlere kabul ettirilmesidir. Açıkçası açılımın Kürt iradesi ve insiyatifi yoktur. Lozan'da olduğu gibi Devlet ve özellikle Ordu açılımın iki yanınıda 'temsil'ediyor. İmralı, KCK ve DTP'yi açılımın Kürt tarafı olarak görmek olanaksızdır. KCK ve DTP ayrı kurumlar gibi görünsede, direkt İmralı bağlantılıdır. İmralı ya da A. Öcalan'da Ordu ve genel Kurmay emrindedir. Bu şekilde olacak bir açılım Kürler için ne ifade edebilir? Kürtler muhatap alınmıyor ve Muhatap alınan İmralı ve KCK ve DTP ise Türk tarafıdır. 'Büyük Proje' dedikleri bu olmalı ki, Türk Mediası açılımı büyük bir fırsat olarak değerlendiriyor ve bu fırsatın kaçırılmaması gerektiğini belirtiyor. Kürtlerin siyasi olarak en zayıf ve örgütsüz oldukları bir dönemdir. Kürt tarafı olarak muhatap alınanlar ise Türkten daha fazla Türkçüler. Kürt gerçekliği bile kabul edilmiyor. Demirel'in; 'kürt realitesini tanıyoruz'sözü, bu açılımdan çok daha ileriydi. Etnik grup olarak görülmesi tarihi gerçeği kabul etmemedir. Politika bir yana Kürdistan atalarımızdan bize kaldı. Türkler daha gelmeden, Kürtler binlerce yıl önceden bu toprakların sahibiydi. Samimiyet varsa önce tarihi gerçekler kabul edilmeli. Aso Zagrosi: Türk devletinin Kürdlere ve Kürdlerin haklarına ilişkin son dönemlerde kopardığı gürültünün asıl nedeni sizce ne olabilir? Salih Aras:Bu gürültünün asıl nedenine gelince; Derin Devlet onlarca yıllık karanlık faaliyetleriyle Kürdistan Devrimi'nin aktif potansiyelini yönetim düzeyinde ele geçirdi. Bu yönetim daha çok A. Öcalan'dan somutlaşıyor. Bağımsız Kürdistan'dan, tekrar Lozan'a varıldı. Lozan'ı 'kürt tarafı' savunur hale gelmiş. Devlet yaratmış olduğu bu başarıyı kaçırmak istemiyor. 'Kürt açılımı' adı altında ve kürtlerin istemi olarak, sorunu çözmek istiyor. Somut hiç bir belirti yok, duygusallık ve kardeşlik savsataları ön plana çıkarılıyor. Aso Zagrosi: Bazılarına göre aslında bu Kuzey Kürdlerine değil çeşitli uluslararası güçlerin baskısı altında Güney Kürdlerine , petrol ve doğal gaz gibi zenginliklere yapılan bir açılımdır söylemine dair yaklaşımız ne? Salih Aras:Tabiki Uluslar arası baskı var. G. Kürdistan'a yönelik çıkarlarıda önemli bir neden. Ancak en önemlisi, coğrafik ve nufus olarak Kürdıstan'ın yarısından fazlası T. C'nin sömürgesindedir. Asıl uzun vadeli sorunları budur. G. Kürdistan'a da yaklaşımları bu temeldedir. Devlet için esas olan K. Kürdistan'ı uzun vadede garantiye alma, şimdilik ise; A. Öcalan'ıda kullanarak açılım adı altında zaman kazanmadır. Kürt gerçekliğini kabul etmeyi kendi yokluk nedeni sayan bir resmi ideolojiden, 'Kürt açılımı' adı aldında kürtlerin lehine birşey beklemek hayelcilik olur. Hiç bir samimiyet yok. Birazcık samimi olunsaydı, uluslar arası kurumlar davet edilirdi ve onların garantörlüğü kabul edilirdi. Onlarıda bir tarafa bırakalım Kürt tarafı yok... Aso Zagrosi: Son dönemlerde yoğun bir şekilde Öcalan'ın 15 Ağustos'da sunacağı “Yol haritası“ndan söz ediliyor. Öcalan yakalandığından beri Kürdlere sayısız “yol haritaları“ sundu. Kürdlerin ulusal taleplerini “Bağımsız ,Birleşik Kürdistan“dan “kültürel haklar“ derekesine indirdi. Hatta “Anayasa'da Kürdlerden sözedilmesi dahi gerekmiyor“ diyor/diyorlar. İmrali'den Kürdlere yol haritası olabilirmi? Salih Aras:İmralı'dan Kürtlere yol haritası; kayıtsız şartsız kendi gerçekliğinden vazgeçip, türklüğün kabul edilmesidir. 15 Ağustos'un seçilmesi ise; devrimci geleneğin ve çözümün inkarı ve reddidir. 15 Ağustos, Bağımsız Kürdistan için silahlı mücadelenin başlatıldığı tarihtir. O'nu ne olduğu belli olmayan 'kültürel haklar'a dönüştürmek istiyor. Devlet, A. Öcalan'la istediği sonuca varamadı. Karanlık bağlantılar çözülmek üzere. Her şey açığa çıkmadan, acilen bir çözüm peşindeler. Ama kendileride ne şaşkın.

Sayın İbrahim Güçlü; Türkiye'de son dönemlerde bir çok çevre „Kürd açılımı“ üzerine tartışıyor. Türk hükümetinin bu konuda bir projesinden sözediliyor. Öcalan „yol haritasını“ hazırlıyor. Biz bu konuda okuyucularımıza Kürd cephesinin kısmende olsa eğilimini sunmak amacıyla bazı soruları hazırladık ve uluşabildiğimiz Kürdistanlı aydınlara ve Kürd dostlarına gönderiyoruz. Eğer bu sorularımıza yazılı olarak cevap verirseniz seviniriz. Saygılarımla, Aso Zagrosi Newroz.Com ve Kürdistan Forum Editörü *** „DEVLETİN KIRK YILLIK KİRLİ PLÂNI HAYATA GEÇİYOR" Değerli Dostum ve Kardeşim Aso Zagrosi, Diyarbakır'da olmadığım için hemen soruları cevaplandırma olanağım olmadı. Bu nedenle, beni bağişlamanızı umut ediyorum. Newroz Com'un önemli işler yaptığını, Kürt ulusal sorununda önemli misyonlar yüklendiğini, Kürt entellektüel dünyasına önemli katkılar sunduğunu, yakından izliyorum. Bu çalışmalarınıza devam etmeniz sevindirici, Kürdistan bağımsızlık ve özgürlük sürecine büyük katkıdır. Ömrünüzün uzun olması en büyük dileğimdir. Tüm çalışanlarınıza başarı ve mutluluklar diliyorum. 11. 08. 2009-08-11 İbrahim GÜÇLÜ Aso Zagrosi: Son aylarda Türkiye'de devletin bir kanadından “Kürd açılımından“, “Kürd sorunun barışçıl çözümümden“ ve “büyük bir projeden“ söz ediliyor. Kürdlerle Türklerin bu topraklarda buluşmasında bu yana yaklaşık olarak bin yıl geçti. Bazıları, “bin yıl kardeşçe bir arada yaşama“ diyor buna. Türk ırkçıların kendilerine sembol olarak aldıkları Alpaslan'ın Kürd Yusuf tarafından Malazgirt savaşından bir yıl sonra yani 1071 yılında öldürülmesi dahi (Urfalı Matieu'dan) bu buluşmanın kanlı bir zeminde yürüdüğünü gösteriyor. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan beri Kürdlere karşı hayatın tüm alanlarında jenosidler uygulandı, milyonlarca Kürd fiziki olarak imha edildi ve Kürdlere ait ne varsa inkar edildi. Şimdi Kürdleri muhatap almaksızın “bizim sizin için iyi bir projemiz var“ diyorlar. Bu söylem ne kadar inandırıcı olabilir? İbrahim Güçlü:Kürt ulusal sorunuyla ilgili “çözüm plânında“ yapılan tartışmalar, dile getirilen kavramlaştırmalar, kelimeler, deyimler, süslü laflar kadar masum değildir. Kürt ulusal sorununa ilişkin yapılan tartışmalarda, kavramlaştırmaların kendisi günahkâr niteliktedir. Kürt ulusal sorunu, evresel ölçüler, parametreler, modeller, yaklaşımlar içinde bir tanımlanmayla ele alınmıyor. Türklerin sömürgeci, ırkçı, şoven zihniyetinin devamı niteliğinde olan entellektüel emperyal bir zihniyetle sürdürülüyor. Kürdistanlı aydınlar, siyasetçiler Türk entellektüel dünyasının emperyal saldırısı ile teslim alınmış durumda. Kürt aydın ve siyaset dünyası Türk entelektüel dünyası karşısında kendi zihinsel tembelliği, entellektüel geriliğinin, korkaklığının, aşağılık kompleksinin sonucu olarak Türk siyaset ve entelektüel dünyasının söylediklerini benimseme ve onaylama pozisyonundadır. Kürt aydın ve siyasetçilerinin öncelikle bir durumdan kurtulmaları, yeniden kendilerini üretmeleri, yeni bir ulusal toplumsal şuurla bağımsızlık ve özgürlük heyecanıyla ayağa kalkmaları gerekir. Bu Kürtler açısından olmazsa olmaz şartlardan biridir. Eğer Kürt aydın ve siyasetçileri bu konumu kazanmazlarsa, tarihte kaybetmekle karşı karşıya kalacaklardır. Bu nedenle sorduğunuz “taraf“ sorunuyla ilgili birkaç boyut var. Birincisi Türkleri ilgilendiren boyuttur. Türk tarafı, Kürtleri taraf kabul etmeyerek anayasada “vatandaş olan herkesin Türk olduğu“ retoriğini ve muhtevasını başka bir söylemle devam ettiriyor. Kürtleri ulusal bir topluluk ve bir millet olarak hukuken, toplumsal olarak kabul etmeme, eski sömürgeci statünün devam etmesini isteme, devletin Türklerin devleti olarak kalmasını yeniden üretme, üniter devleti koruma; Türklerin egemen, Kütlerin bağımlı bir topluluk olarak var olan konumlarını devam ettirme; sömürgeci-sömürge ilişkilerinin statü olarak devamını sağlama; Kürt ulusal sorununu çözmemek olduğu ortada. Eğer Türk Devleti bir bütün olarak, bir kanat olarak Kürt ulusal sorununu çözmek niyetinde ise, Kürtlerle Türkler arasındaki eşitliği öncelikle teorik olarak benimsemesi gerekir. Bunu benimsedikten sonra, çözüm konusunda tutarlı olmak, o zaman Türk Modelini değil, evrensel, başka bir deyimle Kürtlerin ve Türklerin ortak katılımı ve kabulü ile bir model yaratma yoluna gidebilir. Kürt ulusal sorununun devletin bir kanadı çözülmeyeceği, Kürt ulusal sorununun çözümünün devlet sorunu olduğu saptamasını mutlak hale getirdiğimden, eğer bir kanat istiyorsa bu yaklaşım bir politik manevradan öteye geçemez. O zaman siyasi rant sahiplerinin Kürt ulusal sorununu kendi çıkarları için kullanmak istediğini görmek ve kabul etmek gerekir. Türk tarafının Kürtleri çözümde taraf kabul etmesi de yetmez. Kürt tarafı bu konuya hazırlıklı mı, bu konu daha anlamlı ve önemli. Kürt tarafının bu konuda parçalı ve etkin olmayan bir tutuma sahip olduğu tartışmasız. Kürt tarafında DTP, Öcalan'ın yol haritasına bağlı hareket ediyor. Öcalan'ın bu güne kadar tayin ettiği onlarca ve hatta yüzlerce yol haritasının vardığı yer, T.C Devletinin çıkarlarıdır. 15 Ağustos'ta tayin edeceği yol haritasının da farklı olmayacağını farklı gazete, dergi, Kürt internet sitelerinde yazıyorum. Kürt radyoları ve Türk televizyonlarında dile getiriyorum. “Devletin yeniden yapılandırılması ve yeni sömürgeciğin üretilmesi sorunudur...“ Aso Zagrosi: Türk Devletinin Kürdlere ve Kürdlerin haklarına ilişkin son dönemlerde kopardığı gürültünün asıl nedeni sizce ne olabilir? İbrahim Güçlü Kürt ulusal sorunu, uluslar arası bir sömürge sorunu olduğu kadar, Ortadoğu Bölgesi'nin ve dünyanın en önemli meselelerinden biridir. Kürt ulusal sorunu, büyük bir sorun. Kürtler, Ortadoğu'da Araplardan sonra parçalanmış durumda olan ikinci büyük ulustur. Kürdistan parçalanmış durumdadır. Kürt ulusal sorunu, 21. Yüzyılda dünyanın çözülmemiş tek sorudur. Kürt ulusal sorunu, Birinci ve İkinci Büyük Dünya Savaşlarından sonra, Üçüncü Büyük Savaş Dönemi sayılabilecek Soğuk savaş Döneminde ve Soğuk savaş sonrasında birçok ulusal sorun çözülmüş olmasına rağmen; özellikle soğuk savaş döneminin son bulması, sosyalist sistemin çöküşünden sonra onlarca millet, S. Birliği, Yugoslavya Çekoslovakya ve dünyanın başka yerlerinde çözüme kavuşmasına rağmen, çözülmemiş bir sorun. Bu sorunun çözümü Soğuk Savaş koşullarında yeni bir aşamaya geldi. Kürt ulusal hareketi için yeni bir bahar dönemi, Kürt mücadele yönteminin çeşitlilik kazandığı ve çoğullaştığı, dönem başladı. T.C Devleti bu aşamada Kürt ulusunu katliamla, tutuklamalar, yurtseverleri öldürmekle, asimilasyon çarkını işleterek Kürtleri yok edemeyeceğini anladı. Gelişmeler, Türk resmi Kemalist paradigmasının iflasını her yanıyla açığa çıkardı. T.C Devleti tam da bu dönemde, Kürt ulusal hareketini içerden kuşatmayı planladı. Bu bağlamda, PKK'nın kuruluşunun Devletin imdadına yetiştiğini söylüyorum ve yazıyorum. Bu aşama T.C Devleti için, Kürt hareketini içerde kuşatma eylemiydi. Bu eylem büyük ölçüde başarı sağladı. Kürt ulusal hareketi, dünyanın diğer uluslarının yaptığı gibi bağımsızlık ve özgürlük çizgisinden uzaklaştırıldı. T.C Devleti'nin benimseyeceği şartlara getirildi. **** Dünyanın yeni global koşullarında T.C Devleti'nin bu yapısıyla yoluna devam etmesinin, Kürtlerin kopuşuna yol açacağı anlaşılmış bulunmaktadır. Çünkü T.C devleti sömürgeci, otoriter, faşizan yapısıyla, bölünme fay hattındadır. Bu nedenle, devletin yeniden yapılanması gerekir. Bu yeniden yapılandırma da, Kürt sorunu üzerinde sağlıklı bir yapıya kavuşabilir. Bu nedenle T.C Devleti, klasik sömürgeci yapısını yeni sömürgecilik parametreleriyle yeniden yapılandırmak durumundadır. Devletin ve devletin bir kanadının Kürt sorunu ile ilgili açılımları, bu dedin ve yaklaşımın bir sonucudur. Yani devlet 40 yıllık kirli plânını her yönüyle hayata geçirmek koşulları olgunlaştırmış ve bir atılım içindedir. “Türkiye yeni emperyal Osmanlıcılık siyaseti peşinde ...“ Aso Zagrosi: Bazılarına göre aslında bu açılım “Kuzey Kürdlerine değil, çeşitli uluslararası güçlerin baskısı altında Güney Kürdlerine , petrol ve doğal gaz gibi zenginliklere yönelik bir açılımdır“ söylemine dair yaklaşımız ne? İbrahim Güçlü Türkiye'nin açılımı, sizin dediğiniz gibi Güney Kürdistan alanını ve Kürdistan'ın diğer parçalarını içine alan bir siyasettir. Türkiye, Ortadoğu'da Kürt ulusal sorununda klasik yok edici genel bir yaklaşıma sahiptir. Bu nedenle, Irak'ın federal yeniden yapılanmasına, Güney Kürdistan'ın federe yapısına şiddetle karşı çıktı, Arapların Kürtler üzerindeki egemenliğini savundu ve savunmaya devam ediyor. Bu nedenle, Kerkük sorununu, kendi sorunu kabul ediyor, Kerkük'ün Kürdistan'a bağlanmasını savaş ve kendisinin geleceği sorunu görüyor. Kerkük için alabildiğince demokratik olarak tayin edilen referandumun yapılmaması için ayak diretiyor, referandumun ertelenmesi için uluslararası platformlarda, BM'de diplomatik girişimlerde bulunuyor. Türkiye, yeni emperyal ve Osmanlıcı bir siyaset peşinde. Bu siyasetinde başarıya ulaşması için, bölge çapında yapılanması için de Osmanlı dönemindeki Müslüman toplulukların Türkiye bünyesine alınması gerekir. Arapları almak olanak dışı olduğuna göre, Türkiye'nin yeni açılımları ve emperyal siyaseti, Kürdistan'ın diğer parçalarını da kendisine katma ve kendi egemenliği altına alma yaklaşımıdır. Bu bağlamda son günlerde, Güney Kürdistan'ın Türkiye ile birlik olup olmayacağı tartışılıyor, ya da tartıştırılıyor. Aso Zagrosi: Son dönemlerde yoğun bir şekilde Öcalan'ın 15 Ağustos'da sunacağı “Yol haritası“ndan söz ediliyor. Öcalan yakalandığından beri Kürdlere sayısız “yol haritaları“ sundu. Kürdlerin ulusal taleplerini “Bağımsız ,Birleşik Kürdistan“dan “kültürel haklar“ derekesine indirdi. Hatta “Anayasa'da Kürdlerden söz edilmesi dahi gerekmiyor“ diyor/diyorlar. İmrali'den Kürdlere yol haritası olabilir mi? İbrahim Güçlü Kürtlerin bağımsızlık ve özgürlük ideallerin bağlı olan Kürt yurtseverlerinin, yöneticilerin, liderlerin, Kütlerin bağımsızlık ve özgürlükleri için nerede olursa olsun yol haritası çizeceklerinden şüphe yoktur. Bu nedenle, sorun İmralı'da değil, PKK lideri Öcalan'dadır. Öcalan, Kürt ulususnun bağımsızlık ve özgürlük ideallerine bağlı olmadığı için, Kemalizm'i ve üniter Türk devletini savunduğu için: T. C Devleti'nin çıkarların savunan yol haritalarını savunuyor ve gösteriyor. Bu yol haritaları da, Kürt ulusal sorununun objektif çıkarları ve sessiz Kürt çoğunluğunun muhalefeti tarafından yerle bir ediliyor. Aso Zagrosi: Kuzey Kürdistan'da tüm Kürd siyasal yapıları yıllar boyunca “Bağımsız, Birleşik ve hatta sosyalist Kürdistanı“ savundular. Şimdi hiç kimseden bir ses yok. Herkesin Kürdleri yeniden devlete entegre çalışmaları içine girdiği bu ortamda neden Kürdistan'ın bağımsızlığını, özgürlüğünü ve hatta Türklerle eşit haklar temelinde birliği savunan örgütler, kurumlar ve bireyler bir Kürd Konferansını toplamıyorlar? Var olan sorunlarını tartışmıyorlar? İbrahim Güçlü Sizin yaklaşımınız iyi niyetli bir Kürt yaklaşımıdır. Sizin önerdiğiniz ulusal bir konferansı gerçekleştirmek, Kürtlerin çıkarlarını savunacak ve İkinci Lozan plânına karşı duracak bir yapı oluşturmak için, dediğiniz anlamda Kürt yapılarının olması gerekir. Ne yazık ki Kuzey Kürdistan'da bulunduğumuz aşamada, PKK'nın dışında Kürtlerin çıkarlarını savunacak bir ulusal hareket, bir örgütlenme söz konusu değil. Mevcut olan örgütler, soğuk savaş döneminin örgütleri. Misyonlarını tüketmiş ve üyelerini bile temsil etmeyen grupçuklar durumundalar. Bu yapılar, muhafazakâr ve statükocu yapılar Bu nedenle Kuzey Kürdistan hareketi, her şeyden önce yeni bir harekete ve örgütlenmeye ihtiyaç duymaktadır. Yeni bir programı, refleksi, davranışı, mücadele tarzının geliştirecek bir örgütlenme için seferber olmak gerekiyor. “Kuzey Kürdistanlılar ortak bir ulusal projeye sahip değiller..“ Aso Zagrosi: Yüzyıllardan beri Kürdlerin bir özgürlük ve bağımsızlık savaşı var. Bu kadar savaş ve kandan sonra Kürdlerin millet olarak üzerinde anlaştıkları bir ulusal projeleri var mı? Eğer böyle bir projeleri yoksa ne yapabilirler? Sizin bu konuda bir öneriniz var mı? İbrahim Güçlü Bu soruyu ikiye ayırarak, yada iki platformda cevaplandırmak gerekir. Birinci boyut, Kuzey Kürdistan boyutu. İkinci boyut, Kürdistan'ın genel boyutu. Kuzey Kürdistanlılar, birey, grup, grupçuk, parti, örgüt olarak ele alındıkları zaman ortak bir ulusal projeyle sahip olmadıkları açıktır. DTP ve PKK, Kürtlerin iktidarını ve egemenliğini savunmayan, “Demokratik Türkiye“ ve sınırlı yerel özerklik projesine; bazı Kürtler Federasyon ulusal projesine, bazıları da bağımsız devlet projesine sahiptir. Bu bağlamda, birlik ve bütünlük sağlamaları olanaklı değil. Ayrıca, bu durumda birlik sağlansa bile, merkezi strateji, ulusal proje konusunda bir ortaklığa sahip olmadıkları için birliğin sürekli olması olanaklı olmaz. Ayrıca, ortak bir ulusal projeye sahip olmadan, ortak başarı, bütünlüklü ve sağlıklı bir başarı sağlamak da olanaklı değildir. Bütün ulusal kurtuluş deneylerini yaşamış halkların, uzağa gitmeye gerek yok Güney Kürdistan deneyinin bize öğrettiği ve gösterdiği, bu ortak ve objektif doğrudur. Kürdistan'ın geneline baktığımız zaman: Güney Kürdistan'da ortak bir ulusal proje anlayışı federalizm ve federasyon etrafında örülmüş durumda. Doğu Kürdistan'da da bir ortak ulusal proje, federe bir proje var. Güney-Batı Kürdistan'da bu konuda büyük bir ortaklı olmasına rağmen, halen bir karmaşa var Kürdistan'ın değişik parçalarındaki bu konumlama göz önüne alındığı zaman, tüm Kürtler açısından da ortak bir ulusal proje yok. Bu da ulusal çıkarlar, uluslararası ilişkiler açısından farklı çelişkilere ve sorunlara yol açmaktadır. Aso Zagrosi: Sizin konuya ilişkin özel olarak söylemek istediğiniz başka bir söyleyeceğiniz var mı? İbrahim Güçlü Konuya ilişkin söylenecek çok-çok şey var. Ama sorularınızın kapsamı içinde söylenmesi gerekenleri söyledim. Ama sonuç olarak diyebilirim ki, T.C Devleti 40 yıllık plânını hayata geçiriyor. T.C Devleti, yeni sömürgecilik ve osmanlıcılık parametreleri çerçevesinde emperyal yeni bir yapılanma kazanıyor. Aso Zagrosi: Bize zamanınızı ayırdığınız için teşekkür ediyoruz. İbrahim Güçlü Ben de, temel bir konuya eğildiğiniz ve beni de bu konu kapsamına aldığınız için teşekkür eder ve başarılarını dilerim.

Sayın Sedat Günçekti, Türkiye'de son dönemlerde bir çok çevre „Kürd açılımı“ üzerine tartışıyor. Türk hükümetinin bu konuda bir projesinden sözediliyor. Öcalan, „yol haritasını“ hazırlıyor. Biz bu konuda okuyucularımıza Kürd cephesinin kısmende olsa eğilimini sunmak amacıyla bazı soruları hazırladık ve uluşabildiğimiz Kürdistanlı aydınlara ve Kürd dostlarına gönderiyoruz. Eğer bu sorularımıza yazılı olarak cevap verirseniz seviniriz. Saygılarımla, Aso Zagrosi Newroz.Com ve Kürdistan Forum Editörü Aso Zagrosi: Son aylarda Türkiye'de devletin bir kanadından “Kürd açılımından“, “Kürd sorunun barışçıl çözümümden“ ve “büyük bir projeden“ söz ediliyor. Kürdlerle Türklerin bu topraklarda buluşmasında bu yana yaklaşık olarak bin yıl geçti. Bazıları, “bin yıl kardeşçe bir arada yaşama“ diyor buna. Türk ırkçıların kendilerine sembol olarak aldıkları Alpaslan'ın Kürd Yusuf tarafından Malazgirt savaşından bir yıl sonra yani 1071 yılında öldürülmesi dahi (Urfalı Matieu'dan) bu buluşmanın kanlı bir zeminde yürüdüğünü gösteriyor. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan beri Kürdlere karşı hayatın tüm alanlarında jenosidler uygulandı, milyonlarca Kürd fiziki olarak imha edildi ve Kürdlere ait ne varsa inkar edildi. Şimdi Kürdleri muhatap almaksızın, “bizim sizin için iyi bir projemiz var“ diyorlar. Bu söylem ne kadar inandırıcı olabilir? Sedat Günçekti -Türklerle Kürdler kardeş olarak yaşamış olsalardı, “Kürt sorunu“ diye bir sorun yaşanır mıydı? Sizin de yukarıda değinmiş olduğunuz gibi Osmanlı ve onun ardılı olan Türk yönetimi Kürdlere karşı daima zoru, sindirmeyi ve yönetmeyi dayattı.“kardeşlik“ söylemi ise bir aldatma sloganı olarak kullanılagelindi. Kürd ulusu Osmanlı ve Türk devletinin zorbalığına karşı 1800'lerden başlamak üzere günümüze kadar sayısız kere başkaldırdı. Ataları ve ata toprakları Türkler'den farklı olan Kürdlerin tarihi boydan boya bu başkaldırılarla doluyken, birilerinin “binyıllık kardeşlik“ söylemi zavallı ve koca bir yalandan öte bir anlam ifade etmiyor. Aso Zagrosi: Türk devletinin Kürdlere ve Kürdlerin haklarına ilişkin son dönemlerde kopardığı gürültünün asıl nedeni sizce ne olabilir? Sedat Günçekti -Türk devletinin kendi birinci sınıf Türk vatandaşlarına dahi durup dururken hak vermediği göz önüne alınırsa, yok sayılan Kürdler´in haklarının olduğunun “birden bire hatırlandığı“ düşünülürse, demek ki devlet katında önemli bir baskılanma durumu yaşanmaktadır. Gerek Türk Cumhurbaşkanı ve gerekse Türk hükümetinin bazı yetkililerinin, “Kürt sorunu bizim iç sorunumuzdur. Biz bunu bugün kendi içimizde çözmezsek yarın başkaları buna müdahil olur. O vakit sorun daha çetrefil hal alır“ demelerini ciddiyetle değerlendirmek gerekir. Bu demeçlerden de anlaşıldığı üzere “birilerinin“ ciddi bir baskısı vardır. Kanımca Türk devleti en az faturayı ödemek suretiyle bu baskıdan kurtulmak istiyor. Bu noktada Abdullah Öcalan'ın da Türk devlet yetkililerine hitaben yaptığı çağrıda “gelin sorunu biz kendi aramızda çözelim. Batıyı, ABD`yi bu soruna karıştırmayalım“ dediği de göz önüne alınırsa bu baskının ciddiyeti daha iyi anlaşılır. Bu bağlamda Türk devletini “açılım“ a zorlayan ana faktörlerin ve aktörlerin birçok ögesinin bulunduğu söylenebilir. Federe Kürdistan bölgesinin meşru resmi statüsü ve ilerleyişi, ABD'nin bölge politikası, AB'nin yaklaşımları vb gibi etmenler Türk devletini yeni bir politika belirlemeye zorluyor. PKK'nin pozisyonu ise bu tablo içinde pek az bir yer tutmaktadır. Aso Zagrosi: Bazılarına göre aslında bu açılım, “Kuzey Kürdlerine değil, çeşitli uluslararası güçlerin baskısı altında Güney Kürdlerine, petrol ve doğal gaz gibi zenginliklere yönelik yapılan bir açılımdır“ söylemine dair yaklaşımız nedir? Sedat Günçekti -Yukarıda ABD ve AB'nin Türkiye üzerinde bir baskısı olduğuna kaba bir vurgu yapmıştım. Bu soruyla birlikte bunu şimdi açımlayabilirim. Bilindiği üzere Kafkas ve Ortadoğu´daki doğal gaz ve petrol'ün Türkiye üzerinden Avrupa'ya transferi konusunda ABD ve AB ortak bir projede anlaşmış gözüküyorlar. Bu güçler, projenin arka planında rol verdikleri Türkiye´nin “istikrarlı“ ve sorunsuz olmasını istemekteler. Bu bakımdan Türk yönetimine hem Federe Kürdistan hükümetiyle barış ve ekonomik işbirliği içinde yaşamasını ve hem de kuzeyde yasayan Kürdler için de belli haklar tanıyarak tansiyonun düşmesini telkin etmişlerdir. Görüldüğü kadarıyla Türk yönetimi federe Kürdistan yönetimiyle ilk kez ciddi düzeyde diplomatik ilişki kurarak, Kerkük petrolünü de Ceyhan-Yumurtalık hattına taşınmasını fiilen gerçekleştirmiştir. İşte Federe Kürdistan hükümetiyle siyasi ve ekonomik ilişkiler geliştirmeyi kabul eden Türk devletinin, kuzey parçasındaki Kürdleri kaba inkar politikasını terk etmesi bu bakımdan anlaşılabilir bir durumdur. Şunu söyleyebilirim ki:Türkiye'de gerçekleşen Ergenekon ve PKK'yi etkisizleştirme operasyonlarının “eş zamanlı olarak“ düğmeye basılmış olmasında ABD'nin birinci derecede rolü vardır. Çünkü gerek PKK, gerekse de Ergenekon, siyasi perspektifleri ve duruşları itibarıyla “Türkiye´nin iç istikrarını bozan“ ve ABD politikalarının uygulanmasında engel çıkaracak güçler olarak değerlendirildiler. Aso Zagrosi: Son dönemlerde yoğun bir şekilde Öcalan'ın 15 Ağustos'da sunacağı “Yol Haritası“ndan söz ediliyor. Öcalan yakalandığından beri Kürdlere sayısız “yol haritaları“ sundu. Kürdlerin ulusal taleplerini “Bağımsız, Birleşik Kürdistan“dan “kültürel haklar“ derekesine indirdi. Hatta “Anayasa'da Kürdlerden söz edilmesi dahi gerekmiyor“ diyor/diyorlar. İmralı'dan Kürdlere yol haritası olabilir mi? Sedat Günçekti -Kürd ve Kürdistan sorunun adil ve demokratik çözümü için İmralı'dan herhangi bir olumlu “yol haritası“ önerilebileceğini düşünmüyorum. Zira Abdullah Öcalan'ın mahkeme savunmaları ve verdiği demeçleri göz önüne aldığımda, sunacağı “yol haritası“ nda da Kürdlerin asgari ulusal demokratik taleplerinin yer almayacağını söyleyebilirim. Gelinen yerde ortaya çıkmıştır ki: Öcalan ve örgütü, Kürd ve Kürdistan problemini kendi hegemonyalarını kurmanın ve sürdürmesin bir enstrümanı haline getirmişlerdir. Öcalan ve örgütünün Bağımsız-Birleşik Kürdistan stratejisine saldırıp, Türk devletinin egemenliği altında bir “Demokratik Cumhuriyet“ e selam durması tam da bunun dışa vurumudur. Aso Zagrosi: Kuzey Kürdistan'da tüm Kürd siyasal yapıları yıllar boyunca “Bağımsız, Birleşik ve hatta sosyalist Kürdistan'ı“ savundular. Şimdi hiç kimseden bir ses yok. Herkesin Kürdleri yeniden devlete entegre çalışmaları içine girdiği bu ortamda, neden Kürdistan'ın bağımsızlığını, özgürlüğünü ve hatta Türklerle eşit haklar temelinde birliği savunan örgütler, kurumlar ve bireyler bir Kürd Konferansını toplayamıyorlar? Var olan sorunlarını tartışmıyorlar? Sedat Günçekti -Kürdistan´ın bağımsızlığını ve özgürlüğünü savunan örgütlerin kitlesel ve örgütsel anlamda büyük ölçüde kan kaybettiğini söyleyebiliriz. Buna karşın PKK'nin ve Türk devletinin tümden görmezden geldiği bu örgüt ve hareketler izleyebildiğim kadarıyla Kürdistan'ın geleceğini ilgilendiren gelişmelerle ilgili görüşlerini Kürdistan kamuoyuna açıklıyorlar. Yine kendi güçleri ölçüsünde siyasi faaliyetlerini yürütüyorlar. Buna karşın ne yazık ki siyasi süreci ve geniş halk yığınlarını etkileyecek bir pozisyonda değiller. Kürdistani örgütlerin tam da bu durumları nedeniyledir ki, Öcalan ve Türk egemenleri Kürd ve Kürdistan sorununu özünden boşaltıp, yıllarca onunla istedikleri gibi oynaya geldiler. Ancak bulunduğumuz noktada hem Türk devletinin hem de PKK'nin bu süreci tüketmek üzere olduklarına tanık oluyoruz. PKK bölge devletlerinin ve uluslararası güçlerin desteğini yitirmiş durumdadır. Yine Kürdistan´ın güneyinde askeri olarak üstlendiği alanlarda da eski rahatlığı ve “benim benliği“ kalmamıştır. Kürd ulusu için Bağımsızlık ve ya Federasyonu savunan yurtsever örgütlerin salonların dışına taşmayan konferanslar, toplantılardan ziyade fiili olarak alana çıkmalarını ve siyasi taleplerini meydanlarda savunmalarını daha yararlı ve etkili olacağını düşünmekteyim. Bu bağlamda genel bir ataletin sürdüğünü söyleyebiliriz. Öte taraftan, YNK ve PDK'nin içinde yer almayacağı ulusal bir konferansın yaptırım gücünün fazla olacağını da düşünmemekteyim. Aso Zagrosi: Yüzyıllardan beri Kürdlerin bir özgürlük ve bağımsızlık savaşı var. Bu kadar savaş ve kandan sonra Kürdlerin millet olarak üzerinde anlaştıkları bir ulusal projeleri var mı? Eğer böyle bir projeleri yoksa ne yapabilirler? Sizin bu konuda bir öneriniz var mı? Sedat Günçekti -Kürdlerin merkezi ulusal kurumlaşmalarının olmamasının Kürdistan'ın coğrafik ve siyasi parçalanmışlığıyla yakın bir bağı vardır. Sınırlarımıza çekilen dikenli teller ve egemen devletlerin böl-parçala-yönet politikalarının Kürd siyasi aklını etkilemediğini düşünemeyiz. Sözgelimi ülkemizin güneyinde özgür vatan toprağı ve Kürd iktidarı olmasına karşın, bölgedeki sömürgeci devletlerin tazyik ve baskılarının belli bir ölçüde Kürdistan hükümeti ya da oradaki Kürdistani partiler üzerindeki etkileri nedeniyledir ki, kaç ay öncesinde yapılması beklenen Kürd konferansının yapılamamış durumdadır. Hali hazırda bu parçalı ve lokal duruşun süreceğini düşünüyorum. Kürdler kendi tarihlerinden ders alır, düşünsel-politik değişime girerlerse Merkezi Ulusal Demokratik program ve kurumlaşmaya da adım atabilirler. Bu olgunluğa erişmeleri için biraz daha zamana ihtiyaçları olduğunu düşünüyorum. Aso Zagrosi: Sizin konuya ilişkin özel olarak söylemek istediğiniz başka bir söyleyeceğiniz var mı? Sedat Günçekti- -Kürdistan davası tek tek parti ve lideri aşan bir ağırlıktadır. Bu bakımdan Kürdistani örgütler ulusun refahı ve özgürlüğü için ortak noktalarını çoğaltıp bu zeminde birlikte hareket etmelidirler. Parti ve birey çıkarları değil ezilen halkımızın mutluluğu ve onurlu yaşamı önde tutulmalıdır. Altını ısrarla çizmeliyiz ki: Özgür bir vatan toprağı olmadan, Kürdler kendi iktidarlarını da kurulamaz. “Her şey ölür toprak kalır geriye“ sözü boşuna söylenmemiştir. Kürdler, Kan, işgal ve entrika ile kurulan Türk devlet egemenliğini ve Misak-ı Milli sınırlarını kendileri için meşru sayarlarsa, ne kendi vatanlarına ne de kendi yazgılarına asla sahip olamayacaklardır. Ulus ve vatan toprağına dayalı olmayan her türlü “çözüm“ önerileri hile ve oyalamaya dayalıdır. Türk devlet geleneği ve siyaseti ise sahtekarlıkta ve oyalamada ustadır. Bir zamanlar üstlerine Şal û u Şapık giydirilerek Türkiye Cumhuriyetinin meclisine figüran olarak taşınan Kürd mebusların dan, “Kürd realitesini tanıyoruz“ söylemlerinden, geriye yanmış, yıkılmış bir ülke ve mezarlıklar dolusu ölü kalmıştır... Kürd vatanseverleri Türk devletinin sahtekarca söylemlerine ve aldatmalarına bu kez kanmamalıdırlar... Aso Zagrosi: Bize zamanınızı ayırdığınız için teşekkür ediyoruz. Sedat Günçekti -Asıl ben teşekkür ederim. Çalışmalarınızda başarılar... Sedat Günçekti 12 Ağustos 2009

Sayın Bişar Norşin, Türkiye'de son dönemlerde bir çok çevre „Kürd açılımı“ üzerine tartışıyor. Türk hükümetinin bu konuda bir projesinden sözediliyor. Öcalan „yol haritasını“ hazırlıyor. Biz bu konuda okuyucularımıza Kürd cephesinin kısmende olsa eğilimini sunmak amacıyla bazı soruları hazırladık ve uluşabildiğimiz Kürdistanlı aydınlara ve Kürd dostlarına gönderiyoruz. Eğer bu sorularımıza yazılı olarak cevap verirseniz seviniriz. Saygılarımla, Aso Zagrosi Newroz.Com ve Kürdistan Forum Editörü Aso Zagrosi: Son aylarda Türkiye'de devletin bir kanatından “Kürd açılımından“, “Kürd sorunun barışçıl çözümümden“ ve “büyük bir projeden“ söz ediliyor. Kürdlerle Türklerin bu topraklarda buluşmasında bu yana yaklaşık olarak bin yıl geçti. Bazıları, “bin yıl kardeşçe bir arada yaşama“ diyor buna. Türk ırkçıların kendilerine sembol olarak aldıkları Alpaslan'ın Kürd Yusuf tarafından Malazgirt savaşından bir yıl sonra yani 1071 yılında öldürülmesi dahi (Urfalı Matieu'dan) bu buluşmanın kanlı bir zeminde yürüdüğünü gösteriyor. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan beri Kürdlere karşı hayatın tüm alanlarında jenosidler uygulandı, milyonlarca Kürd fiziki olarak imha edildi ve Kürdlere ait ne varsa inkar edildi. Şimdi Kürdleri muhatap almaksızın “bizim sizin için iyi bir projemiz var“ diyorlar. Bu söylem ne kadar inandırıcı olabilir? Bîşar Norşîn:Bakın her şeyin bir sonu var, her savaşın, her devletin, her insanın bir sonu var. Sonsuz hiçbir şey yoktur, bir sonsuzluk aranıyorsa o da Tanrıdır, TC nin de bir sonu vardır, Kürtlere yapılan zülmünde bir sonu olacaktır, bu son Sayın Erdoğanla mı olacak başka bir başbakanlamı olacak fikir yürütebiliriz. Tüm dünyanın gözleri önünde sizlere bir el uzatılıyor, bu eli havada bırakmak doğru değil. Olaki el uzatılırken, diğer elde hançer hazır tutuluyor, bunun tedbirinide almak lazım. Ama şunuda bilmekte yarar var, dönem Seyit Rıza dönemi değildir, anlaşma için masa başına çağır, sonrada tutukla getir as. Dünya küçülmüştür, Kürtler dünyanın her yerinde halk olarak ayaktalar, bugün Kürdistan ı bir kenara bırakın Anadolu nun yarısını oluştururlar, bir İstanbulu düşünün dört milyonun üzerinde Kürt nüfusuyla dünyanın en büyük Kürt kenti, bunun değerlendirmesini TC de yapıyor. Bilyorsunuz, Kemalizm ve Türklük markası arkasına gizlenen sektör, oldumolası her şeye kendini kadir görür ve bir şey yapılacaksa kendi denetimlerinde olmasını isterler. Kömünizm gelecekse, onların getirmesi gerekir, laiklik gelecekse onların getirmesi gerekir, şeriatı ve hata yeniden padişahlığa geri dönüşü yine onlar kendilerinden sorulmasını isterler. Kürtlere bazı haklar tanınacaksa, yine onların insafıyla olması gerekir. Sadam Hüseyin geçmişte halkın temel ihtiyaçları olan, un, yağ, şeker ve yakıtı bedeva halka dağıtırdı, öylesine bir imaj yaratılmıştıki, veren de Sadam dı alanda Sadam dı, bu onun ’kutsal' imajına dokunmamak içindi. Şu anda TC nin de yaptığıda benzeri bir şey. Verende ’kutsal' TC alanda ’kutsal' TC. Bu analamıyla Kürtleri direk muhatap almaya gerek yok(!). Onlar kendilerini her şeyin üstünde görüyorlar ya, bunun da doğrusunu onlar yapacaktır. Bırakalım yapsınlar daha nereye kadar?! Cüzi bazı hakların verilmesi veya tanınması durumu sözkonusu olursa desteklemek lazım, haklar gediğini büyütmek lazım, barajın önündeki bendte bir gedik açılmış ve baraj su kaybetmeye başlamışsa, gediği yeniden kapatmak çok zor. Güney Kürdistan da özgürlük ortamında büyen nesil odur onsekiz yaşını doldurdu, yani reşit oldu, gel bunları yeniden Irak ın bandurası altına sok, biraz zor sokarsın. Özgürlük baldan daha tatlıdır, insanın alabileceği en sonsuz hazdır. Onun tadına vardın mı, hiçbir güç onu senden alamaz. Bugün Anadolu ve Trakya da, Kuzey Kürdistan da bazı kısmi özgürlükler Kürtlere tadtırılacaksa, bırakalım tadtırılsın. Bunların tadtırılması şöyle yorumlanabilir: 1.KUKM onları sıkıştırdı, gelinen aşamada korkularında bazı hakları vermek zorunda kaldılar. 2.Amerika ve Avrupa Birliği artık onların yüküne ortak olmak ismiyorlar, yeni bir dizayn için onları sıkıştırıyorlar. 3.Medenileştiler, barbarlıkla bir yere gidilemeyeceğinin farkına vardılar. 4.Saydığım bu olasalıkların hepsi bir arada. Kürt açılımı meselesine gelince: Birincisi beklemek lazım, neyi kastettiklerini görmek lazım. Önceden ben sadece şu ön sezilerimi dile getirebilirim; Bu Kürt ulusunun özgürce kendi kaderini tayin hakkı olmayacaktır. Trakya ve Anadolu daki Kürt sorunun çözümü için belki bir başlangıç olabilecektir, ama bu Kürdistan sorunun çözümü için bir başlangıç olmayacaktır. Hatta baştan itibaren Kürdistan sorununu Kürt sorununa indirgeme sahtekarlığını içinde barındıracaktır. Bunlar farklı şeylerdir, dikkatli olmak lazım. İkinci olarak bence bitmiş bir konseptleri yok, kendilerine mualif olarak gördükleri güçlerden ve Kürt çevrelerinden gelen tepkiler üzerine bir konsept hazırlayacaklardır. Dolaysıyla nabza göre şerbet vereceklerdir. Konsept kırıntı düzeyinde bazı hakların tanınması da olsa, onları cesaretlendirmek lazım. Aso Zagrosi: Türk devletinin Kürdlere ve Kürdlerin haklarına ilişkin son dönemlerde kopardığı gürültünün asıl nedeni sizce ne olabilir? Bîşar Norşîn:Anadolu da gözlemlediğim kadarıyla; iktidar, mualefet ve ’bizim Kürtler' ne yapıp yapıp mevcut devleti koruma ve ömrünü uzatma tavrı içerisindedirler. Kemalist Türklük Sektörü imtiyazlarını kaybetmemek için var gücüyle direniyor, sol alevi kesim şeriat sopasıyla korkutulduğu için ’laik devletine' daha fazla sarılma gereği hisediyor, bizm Kürtler sermayelerini batıda tuttukları için onu kaybetmeme korkusuyla TC ye sarılıyorlar ama bir türlü ’Kürtlük belasındanda' kurtulamıyorlar. Bunları niçin söyledim; TC sonuna yaklaşıyor, bunu onların akıl hocalarıda görüyor, humalı bir şekil bu devleti tüm çevrelere şirin kıldırmak istemelerinin nedeni bu. Burada her şeye rağmen devleti destekleme konusunda en zayıf ayak Kürtlerdir, ne yapıp yapıp onlarada şirin kılmak gerekiyor. Bunun içinde bir Kürt açılımı şart. Aso Zagrosi: Bazılarına göre aslında bu açılım “Kuzey Kürdlerine değil, çeşitli uluslararası güçlerin baskısı altında Güney Kürdlerine , petrol ve doğal gaz gibi zenginliklere yönelik bir açılımdır“ söylemine dair yaklaşımız ne? Bîşar Norşîn:Bu yaklaşımda da kısmen haklılık payı var, hergün savaşarak, insan öldürerek bir zenginliği yiyemesin, yemen için sukünet lazım, buda bir bütün olarak Kürtlerlen iyi geçinmekten geçer. Şu bir gerçek ki topraklarımızda nekadar az savaş olursa ne kadar az insan ölürse bizim için o kadar iyi, ikiyüz yıla yakındır kesintisiz bir yıkım yaşıyoruz, bunu çeken bilir. Aso Zagrosi: Son dönemlerde yoğun bir şekilde Öcalan'ın 15 Ağustos'da sunacağı “Yol haritası“ndan söz ediliyor. Öcalan yakalandığından beri Kürdlere sayısız “yol haritaları“ sundu. Kürdlerin ulusal taleplerini “Bağımsız ,Birleşik Kürdistan“dan “kültürel haklar“ derekesine indirdi. Hatta “Anayasa'da Kürdlerden sözedilmesi dahi gerekmiyor“ diyor/diyorlar. İmrali'den Kürdlere yol haritası olabilir mi? Bîşar Norşîn: Sayın Öcalan'ın ne söylediği bence o kadar önemli değil, herkes düşüncesinde sonsuz özgürdür. Benim ne yaptığım ne istediğim önemli. Ben bağımsız bir Kürdistan istiyorum, otuzbeş yıl önceside aynı şeyi istiyordum, şimdide aynısını istiyorum. Bunu tartıştışmanın bir anlamı yok işinize bakın, yolunuza devam edin. Kim dönerse dönsün ben dönmem yolumdan... Aso Zagrosi: Kuzey Kürdistan'da tüm Kürd siyasal yapıları yıllar boyunca “Bağımsız, Birleşik ve hatta sosyalist Kürdistanı“ savundular. Şimdi hiç kimseden bir ses yok. Herkesin Kürdleri yeniden devlete entegre çalışmaları içine girdiği bu ortamda neden Kürdistan'ın bağımsızlığını, özgürlüğünü ve hatta Türklerle eşit haklar temelinde birliği savunan örgütler, kurumlar ve bireyler bir Kürd Konferansını toplimiyorlar? Var olan sorunlarını tartışmıyorlar? Bîşar Norşîn:Kuzeyin dinamikleri hoyratca heba edilmişlerdir. Kuzeyde tabir yerindeyse devrimci demokratlık ve yurtseverlik adı altında kirtletilmemiş bir alan kalmamıştır. Bazı ’arkadaşlar' Kuzeyi kendi babalrının labratuvarı sanmış, düşünsel bazda Kürt halkı üzerinde olmadık düşünceler denemişler, daha sonrada bunun takipçisi olmamışlardır. Şu anda halkımızın Kuzeyde ayakta olan en dinamik, en atılgan kesimi ustaca yeniden TC entegre ettirilme oynuyla karşı karşıya bıraktırılmıştır. Halihazırda bunun ciddi bir alternatifi de yoktur. Alternatif yine bu dinamik çevre içerisinde çıkacaktır. Dünyanın bütün ülkelerinde yapılacak ’Biz Bağımsızlığa Yürüyeceğiz' konferanslarıyla bu alternatifin çıkışı hızlandırılabilinir. Aso Zagrosi: Yüzyıllardan beri Kürdlerin bir özgürlük ve bağımsızlık savaşı var. Bu kadar savaş ve kandan sonra Kürdlerin millet olarak üzerinde anlaştıkları bir ulusal projeleri var mı? Bîşar Norşîn: Eğer böyle bir projeleri yoksa ne yapabilirler? Sizin bu konuda bir öneriniz var mı? Size tuaf gelecek ben bütün Kürtlerin birliğinden yana değilim. Birisi TC ile mesut ve bahtiyar oluyorsa gitsin olsun, birisi Bağdat, Tahran veya Şam ile bahtiyar oluyorsa gitsin olsun, yolu açık olsun. Ben Kürdistanla bahtiyar olmak istiyenlerle birlik olmak istiyorum. Ben kendi devletini kurup adil bir düzen peşinde olmak istiyenlerle birleşmek istiyorum. Bu zeminde bir Dünya Kürt Kongresi örgütlenebilir. Daha önce Kürdistan adına oluşturulan kurumlar birer birer kirletilip bir kenara atıldı. Bununda kirletilmesine müsaade etmemek gerekir. Kurmak lazım ve arkasında olmak lazım. Aso Zagrosi: Sizin konuya ilişkin özel olarak söylemek istediğiniz başka bir söyleyeceğiniz varmı? Bîşar Norşîn:Her zaman söylediğim gibi; önerim hiç kimseye düşmanlık yapmaksızın yola devamdır. Size karşı olan sizlere düşmanlık yapanlardan sadece uzak durmanız kafidir, bu sizi sonuca ulaştıracaktır. Başarı dileklerimle.. Aso Zagrosi: Bize zamanınızı ayırdığınız için teşekkür ediyoruz. Bîşar Norşîn:Bende teşekür ediyorum. 12.08.2009

Sayın Rojhat Badikî, Türkiye'de son dönemlerde bir çok çevre „Kürd açılımı“ üzerine tartışıyor. Türk hükümetinin bu konuda bir projesinden sözediliyor. Öcalan, „yol haritasını“ hazırlıyor. Biz bu konuda okuyucularımıza Kürd cephesinin kısmende olsa eğilimini sunmak amacıyla bazı soruları hazırladık ve uluşabildiğimiz Kürdistanlı aydınlara ve Kürd dostlarına gönderiyoruz. Eğer bu sorularımıza yazılı olarak cevap verirseniz seviniriz. Saygılarımla, Aso Zagrosi Newroz.Com ve Kürdistan Forum Editörü Aso Zagrosi : Son aylarda Türkiye'de devletin bir kanatından “Kürd açılımından“, “Kürd sorunun barışçıl çözümümden“ ve “büyük bir projeden“ söz ediliyor. Kürdlerle Türklerin bu topraklarda buluşmasında bu yana yaklaşık olarak bin yıl geçti. Bazıları, “bin yıl kardeşçe bir arada yaşama“ diyor buna. Türk ırkçıların kendilerine sembol olarak aldıkları Alpaslan'ın Kürd Yusuf tarafından Malazgirt savaşından bir yıl sonra yani 1071 yılında öldürülmesi dahi (Urfalı Matieu'dan) bu buluşmanın kanlı bir zeminde yürüdüğünü gösteriyor. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan beri Kürdlere karşı hayatın tüm alanlarında jenosidler uygulandı, milyonlarca Kürd fiziki olarak imha edildi ve Kürdlere ait ne varsa inkar edildi. Şimdi Kürdleri muhatap almaksızın, “bizim sizin için iyi bir projemiz var“ diyorlar. Bu söylem ne kadar inandırıcı olabilir? Rojhat Badikî -Sömürgeci Türk devletinin, ''Kürt açılımı'' deyiminin ne anlama geldiği, neyi hedeflediklerini, Sömürgeci Türk devleti Cumhurbaşkanın Bedlis'te yaptığı konuşmalara bakıldığında, daha net bir şekilde ortaya çıkar. Ortaasyada Moğollar tarafından kovulduklarında, başka halkların topraklarına göz diktiler. Çok masumane bir şekilde dile getirdikleri '' Yurt Yapma-Yurt edinme'' deyimleri, aslında başka hakları soykırımdan geçirme, başka toprakları işgal etme eylemlerini, kendileri açısında bir hak olarak gördüler-görüyorlar. Osmanlı ve TC' nin kuruluş mantığı bu eksende oluştu. Buna göre ruhi bir şekillenme, siyasal-politik-sosyal ve kültürel bir miras oluştu. Başka hakları asimile-katliamdan geçirme, yer-yurtlarına işgal etme, doğal hakları olduğu inanci Sömürge ve Türk halkına enjekte edildi. Osmanlı-TC ve Sömürge halklar arasındaki ilişki bu temelde geliştiği için, başka hakları asimile ve yok etme politikasi '' Haklar arasındaki bin yıl kardeşçe bir arada yaşama diye lanse edildi''. Bu bir ulusun, ulusal tarihsel bilincini dumura uğratma ve yok etme politikasıdır. Kürt' ler tarafından bunun savunulması tam bir felakettir. Nasıl oluyor da Sömürge ile sömürgeci güçler arasındai ilişki '' Kardeşlik ve birarada yaşama'' olarak nitelendiriliyor, halen anlamış değilim! Efendi ile Köle arasındaki ilişki, Kürt'ler ile Türk'ler arasındai ilişki, efendi-köle arasındai ilişki olduğundan dolayıdir ki, efendilerimiz bize danışma gereği duymadan bizim için iyi! olanı bize söyleme hakkını kendinde görüyor. Sömürgeci Türk devletinin projesini de bu bağlamda değerlendimek gerekir, zaten yapılan açıklamalar da bu yöndedir. Bay Abdullah Gül, sömürge valisi edası ile Kurdistan seferine çıkarken çok rahat bir şekilde , çocukluğunda Kürt diye bir şey duymadığını, Herkesin Türkiyenin Kudretini bilmesini gerektiğini dikte ediyor. Türkiyenin Kudretini bimek ne demek? Abdullah Gül efendi, bize şunu söylüyor '' Haddinizi bilin, Türkiye gibi güçlü bir ülke size yaşama hakkını tanıyor, bu hakkı öpün başınıza koyun, oturun oturduğunuz yerde, verdiğimiz-yereceğimiz sadaka ile yetinin'' Bizim balık hafızalı bir takım örgüt ve aydınlarımız, sömürge Türk devleti valilerinin Kurdistan seferinde bu tür söylemleri, yeni bir şeymiş gibi önümüze sürüyorlar. Her ne kadar bu tür söylemler, birbirinden bağımsız olarak görülüyorda, Türk devletinin emperyal-bölgesel güç olma yolundaki sistemli planların, birer önadımlarıdır. '' Bin yıldır, kardeşçe bir arada yaşama'' söylemleri ile Kürt sorununu çözmek!, Türk devletini ekonomik-sosyal-demokratik alanda güç yapar demegojisinin Kürt aydın ve örgütleri tarafından savunulması utanç verici- rezalet bir tutumdur. Ortada, öne sürülen bir şey olmadığı için, bir projeden bahsetmek mümkün değil. ''Kürt Açılımı'' siyasal ve hukuksal olarak hiç bir şey ifade etmiyor. Buna inanan- inanmak isteyen, Kürt ve Türk tarihinden bihaberdir! Türk devletinin bilinçli zikzakları, Kürt halkının ulusal ve tarihsel bilincinin köreltip yok etmektir. Osmanlı Kürt' ler için büyük felaketin başlangıc Türk devleti ise Kürt ve Kurdistanı tarihe gömme sürecinin adımlarıdır. Aso Zagrosi: Türk devletinin Kürdlere ve Kürdlerin haklarına ilişkin son dönemlerde kopardığı gürültünün asıl nedeni sizce ne olabilir? Rojhat Badikî-Aslında Türk devletinin fazla görültü çıkardığı falan yok. Sömürgeci Türk devletinin Genel kurmaybaşkanı asker elinden geleni yapıyor-siyasetçilerimizin de bir şeyler yapması gerekir, söyleminden sonra AKP ve Erdoğan Kürt açılımı nakaratlarına başladılar. Nakarat olsa bile, TC açısında uluslararası alanda pozitif bir değerlendirme olacaktır. Irkçı-Sömürgeci Türk devleti, Kürt halkının temel dinamiklerini, iç dokusunu bozmak, Kurdistan'ın demokrafik yapısını değiştirmek için yıllarca planlı ve sistemli bir şekilde çalıştı. Planlarını aşama aşama başarılı bir şekilde uyguladı. Özellikle 80 sonrası televizyon, basın-yayınlarla ( Türkiye bu alanda teknolojiye, uzay teknolojisine büyük paralar yatırdı.) Dış ülkelerdeki Kürt-Türklere hitap etti, Türk ve Kürt'lerin yaşadıkları ülkelerde entegre olmasını engelledi ki bunda bizim Kürt örgüt ve partilerin katkı payını da unutmamak gerekir. Kurdistani Örgütler, Kürt kitlesini nasıl sömürüp sağarımla uğraşırken, TC; Türk ve Kürt' lerin ne olursa olsun ruhen Türkiye' ye bağlı olmasını, Türkiye' ye sadık olmasını sağladı. Türkiye' nin diğer asıl başarısı, Kurdistan' da direk evlere girerek gözlere hitap edip beyinlere hükmetmesidır. Körpe ve taze beyinlerin okula başlamasını beklemeden ana dillerini Türkçeleştirdi. Bizler, gözlerimizi analarımızın Kürtçe ezgileri ile açarken yeni kuşaklar Türkçe dizilerle gözlerini açıyor. Beyinler, Türkiyeleştirildi. Bu, bir toplumun temel dokusunun çözülmesinde çok önemli bir adımdır. Bundandır ki Kürt bireyinden tutun toplumsal siyasal yapılanmasına kadar, bir çok şey hastalıklıdır. Bunun için değişen dünya koşullarına denk döşecek onu red etmeyecek yeni bir perspetik, yeni bir bakış açısına ihtiyac var. PKK ile olan savaşta Türk Ordusunun kazandığı deneyim, Kurdistan coğrafyasının tahribi, Kürt' lerin, Türk metrepollerini göç ettirilmesi...vs etmenlerin yanısıra, TC' nin Kurdistan siayasal yapılanması içersinde yarattığı tahribatları gözardı etmemek gerekir. Herşeyi Apo' nun olumluluğu yada olumsuzluğu ile izah etmek,kendi sorumluluğunu gizlemektir. Kurdistan siyasal-Politik önderliğin tutum ve davranışları, bir davanın sorumluluğunu üstlenmekten uzaktır. Ağır bir suçlama ama bu konudaki düşüncelerimi belirtmekten kendimi alıkoymayacağım,nasıl ki Apo TC' nin yönlendirmesi ise, diğer örgütlerin merkezlerine de ayni şekilde TC' nin yönlendirmeleri sızdırılmıştır. Hiç kimse bunu cesaretle dillendirmiyor. Kürt siyasal kadro yapılanmaları içersinde bunun bir muhasebesi de olmayacak. TC, Kurdistan' da siyasal, politik, Kültürel ve sosyal alanda kazandığına, herşeyi kontrol altına aldığına inaniyor. Bir şürü hayir kuruluşlar, burs-yurtlar, dini dernekler...vs aracılığı ile Kurdistan' da yeni bir kuşak oluşturuyor. Kısacası TC, kendi iç sorununu! Hallettiğini, böyle bir sorunun olmadığını, bir takım rutuşlarla da, AB' ye de mesajlar verdiğini unutulmamalıdır. TC, ben bir gücüm, kimseye ihtiyac duymadan kendi sorunumu kendim çözerim mesajını dost-düşmana veriyor. TC' nin vermek istediği mesaj budur. Tam bu noktada, Kürt demokratik kitle örgütlerine, aydınlarına, siyasetçisine büyük görevler düşmektdir. Türk devletinin uluslararası alanda, Kürt sorununa yeni bir açılım getirdiği söylemlerinin sahterkarlığını gözler önüne sermek için, büyük kozlar var. Bu kozları düzenlı, istikrarlı inatçı bir şekilde örgütlemesi durumunda ters giden gidişatta dur diyebilir. TC Kürt ve Kurdistan coğrafyasına karşı yaptığı uygulama ve anayasasındaki ırkçi kanunlar, TC' nin büyük açmazıdır.Bunların teşhir ve değişimi için yapılacak aktiviteler, Kürt kitlesine, özelliklede Kurdistan gençliğine yeni bir dinamizm getirebilir. Bu noktada Apoculuk ve Sömürgecilik, Kurdistan'da yeniden hedef noktasına konulabilinir. İstikrarlı bir çizgide yürünmesi ve sonuç alınması şart, diğer büyük iddialarla öne sürülüp 3 gün sonra unuturulan aktivitelere benzetilmemesi koşulu ile. Aso Zagrosi: Bazılarına göre aslında bu açılım, “Kuzey Kürdlerine değil, çeşitli uluslararası güçlerin baskısı altında Güney Kürdlerine, petrol ve doğal gaz gibi zenginliklere yönelik yapılan bir açılımdır“ söylemine dair yaklaşımız nedir? Rojhat Badikî-Biz halen TC' yi tanıyabilme algısından yoksunuz. TC' deki her bir değişimin yada ileriye yönelik bir adımın dış baskı ile yapıldığını algılıyoruz. Oysa, bir zamanlar ABD' nin askerin donuna kadar yardım ettiği TC, artık tarihe karıştı. Çıkar çatışmasında TC' nin ABD' ye bile kafa tutacağı bu kadar barizken, biz halen TC'yi bağımlı 3. dünya ülkesi olarak görüyoruz. Türk devletinin, her konuda oluşturulmuş bir ulusal politikası vardır. Ortadoğuya ilişkin ki bunun temelinde Kürt-Kurdistani politika var, Kafkasya, Balkan, Türki Cumhuriyetler, AB....vs. TC' nin ''Kürt açılımını'' uluslararası güçlerin baskısı ile yorumlamak gerçekçi değildır. TC, 2003 yılında ABD güçlerinin Kuzey Kurdistan üzerinde Irak' a saldırması planlarını parlamento da red etmesinin ardından, Kürt sorununa yönelik iki aşamlı plan yaşama geçirdi. 1. Plan, ABD'ye rağmen, Gerek Kuzey Kurdistan ve Gerekse Irak' ta bir sürü sorunlar çıkardı. Doğrudan Kerkuk'ün içişlerine karıştı, ABD karşı güçlere de destek vererek Kerkuk ve diğer işgal altındaki Kurdistan toprakları konusunda ABD' yi tavize zorladı. Kerkuk ve diğer işgal altındaki toprakların geleceğini belirleyen 140. madde sonsuz bir belirsizliğe itti. 2. Aşamalı plan ise Güney Kurdistan' ı Ekonomik ve kültürel olarak albuka altına alıp kendisine bağlı kılmak çabası içersine girdi. TC' nin '' Kürt açılım'' planını, devletlerin baskısından ziyade, Türkiye' ni Kurdistan sorunu dış politika ve ittifaklarda yeni bir aşamaya geldi. Türkiye' nin Kürt açılımını bu çerçevede değerlendirmek gerekir. Kafamızı kuma gömerek, dar ve sığ bir görüş açısı ile soruna yaklaşırsak, düşmanımızın nasıl, nerede, kiminle hangi politika ile başımıza çorak önleyeceğini anlayamayız. Aso Zagrosi: Son dönemlerde yoğun bir şekilde Öcalan'ın 15 Ağustos'da sunacağı “Yol haritası“ndan söz ediliyor. Öcalan yakalandığından beri Kürdlere sayısız “yol haritaları“ sundu. Kürdlerin ulusal taleplerini “Bağımsız ,Birleşik Kürdistan“dan “kültürel haklar“ derekesine indirdi. Hatta “Anayasa'da Kürdlerden sözedilmesi dahi gerekmiyor“ diyor/diyorlar. İmralı'dan Kürdlere yol haritası olabilir mi? Rojhat Badikî -Biraz geriye gidersek, Kurdistan' ın güneyinde, Kurdistani güçler ile sömürgeci Irak devleti arasındaki mücadeleye gözatarsak, şKurdistan' ın kuzeyin Kurdistan ulusal sorunun nasıl çok geri bir düzeyde tartışıldığını daha iyi görürüz. Ard arda iktidara gelen değişik Arap rejimlerinin bakış açısı, Bireysel Kürt sorunundan ziyade Kurdistan sorunu temelindeydi. Buna rağmen Irak rejimlerine karşı mücadele durmadı. YNK ve PDK kafayı mı yemişlerdi. Arap rejimleri, Bu gün Hewler' de Kurdistan parlamentosu olarak kabul edilen parlamentonun temelini atmıştı. Kürtçe, yayın, eğitim, tarih, kültür ararştırmaları merkezi, Kürt radyosu..vs hakları kabul etmış ve devlet tarafından finanse ediyordu. Buna rağmen, PDK ve YNK bu kurumlarda çalışanları cahş ilan ediyordu. Öcalan'ın sunduğu kaçıncı yol haritası unuttum! Ama bir şey açık Kurdistan toplumunun gündem maddesini belirleyen Öcalandır. Eline tutuşturulan metinle de bunu yapması gerçeği değiştirmiyor. Irkçı-TC'nin yol haritası var, Apo' nun yol haritası var , bizim yol haritamız yok olmaz da! Neye dayanarak bir yol haritası sunabiliriz, mantık ve bakış açımız değişmedikçe? Örgütsel bir yapıya kavuşmadıkça, örgütlü olanlar, örgüt ve kitle gücüne dayanak muhatap alınır. Bizde eksik olan bu. Taktikte! olsa, düşmanını öven ve düşmanına benzemek isteyenlerin, Kürt halkına yol haritası sunma hakkı yok, hele düşman elinde esirse! Kurdistan politik arenası, olayların gerisinde, kuyrukçu olduğu sürece, Kurdistan halkının sersemleşmesi, ölüm gösterilip sıtmaya yakalatılıyor. İmralı' dan Kürt halkına sisteme entegre, asimile olun dayatması yapılıyor, TC görevin bitti denilinceye kadar bu yapılacak, adamın dilini kesecek örgütlülüğümüz de yok. Bizdeki bu keşmeşlik ve kaos sürdükçe TC ve işbirlikçilerin, Kurdistan halkı ile oynaması devam edecek. Aso Zagrosi: Kuzey Kürdistan'da tüm Kürd siyasal yapıları yıllar boyunca “Bağımsız, Birleşik ve hatta sosyalist Kürdistan'ı“ savundular. Şimdi hiç kimseden bir ses yok. Herkesin Kürdleri yeniden devlete entegre çalışmaları içine girdiği bu ortamda, neden Kürdistan'ın bağımsızlığını, özgürlüğünü ve hatta Türklerle eşit haklar temelinde birliği savunan örgütler, kurumlar ve bireyler bir Kürd Konferansını toplayamiyorlar? Var olan sorunlarını tartışmıyorlar? Rojhat Badikî -Bu sorunuza cevabım, 2. sorunuza verdiğim cevabın içindedir. Hatırlarsın PYSK oluşmadan önce KAWA ve YEKBUN' un yapacağı birlik üzerine çok tartışmıştık. Ve ben bu birliğe karşıydım. Karşı olmamın gerekçelerini de belirtmiştım. Bana göre içsel sorunlarını çözemeyen yapıların, başka yapılarla birleşerek sorunlarını, içinde bulunduğu açmazları çözemezdi. İki hastalıklı yapının birleşmesinin getireceği fatura daha ağır olacaktı. Nitekim de öyle oldu. Benim ikna olmamın en büyük etkeni, Kuzey Kurdistan'da her iki yapının tabanlarının istem ve taleplerinin örtüşmesiydi. Kurdistan' da YEKBUN' nın taban kitlesi ile sıcak ilişkilerim vardı ve aynı sorunları yaşıyorduk. Daha sonra kör-topal birliğe gidildi. Birlik üsten yıkıldı, Birliğe dört elle sarılıyormuş gibi görünenler, kafalarında tasarladıkları plan projeleri yaşama geçirme hesapları içersindeydiler. Bunu başarılı bir şekilde gerçekleştirdiler. Geriye enkaz bile kalmadı! Her seferinde temcid pilavi gibi birlik, konferans.....vs şeyleri konuşmamız manntıklı değildır. Bana göre bizim esas sorunumuz, üzerinde durmamız gerek temel sorun iki aşamalı örgütsel sorunlar ve örgütsel sorunların altındaki nedenlerdir. Bu tartışılmadığı sürece, her seferinde bir şey olmamış gibi, örgüt, birlik, konferans....vs' ler den konuşmak verimli olmayacaktır. Konferans, kongre ..vs leri toplamak alınacak kararları yaşama geçirmek bir organizason işidir, kim kimler bunu yaşam geçirecek. Güney Kurdistan diyeceksiniz, inanın şuanda PDK ve YNK' nin bütün sorunu TC ile nasıl sıcak bir ilişki içersinde olurum kaygısı egemen. 25 Haziran 2009 güney Kurdistan için yeni bir dönüm noktası olduğuna inanıyorum, buradaki değişimin diğer parçalarıda etkileyeceğine inanıyorum. Önümüzdeki sürecin değişimlere açık olacağını tahmin ediyorum. Kuzey Kurdistan politik kadro yapılanması mantalite, kimlik ve güven bunalımını yaşıyor. Kimlik ve güven bunalımını yaratan ortam ve kışı ve bağlantıları ortaya çıkarılmadıkça 70' ın başlarında başlayan 90' nın sonlarına doğru yokoluşa doğru giden örgütlenmeler, analiz edilmedikçe, Kurdistan' ta kısa dönem sağlı bir yapılanma oluşturulmaz. Bundan dolayı, Kürt konferansı için şartlar olgunlaşmış değildır. Aso Zagrosi: Yüzyıllardan beri Kürdlerin bir özgürlük ve bağımsızlık savaşı var. Bu kadar savaş ve kandan sonra Kürdlerin millet olarak üzerinde anlaştıkları bir ulusal projeleri var mı? Eğer böyle bir projeleri yoksa ne yapabilirler? Sizin bu konuda bir öneriniz var mı? Rojhat Badikî -Kurdistan ulusal bağımsızlık mücadelesi arenasında çok farklı politik yapılanmalar var, bunları ortak bir proje ekseninde buluşturmak, ortak hedefe doğru yürütmek oldukça zor. Gerçi günümüzde Kürt' lerin üzerinde anlaştıkları ortak de bir proje yok. 70' li yıllardan sonra parçalar arasındaki ilişkiler de pek sağlıklı bir zemin üzerinde yürütülmedi.Güney Kurdistan, diğer parçaları lojistik destek alanları olarak gördü, ilişkiler dengesiz olarak gelişti. İşin tuhaf yanı, bu konuda yine güney kurdistan' a ihtiyaç duyuyoruz, güney Kurdistan politik önderliği ise el altında sömürgeci devletlere gözkırpıyor. Buna rağmen ulusal konferans gibi büyük bir organizasyonu toparlamak çaba, emek ve maddi güç gerekli, maddi güç ve imkan da Kurdistan' ın güneyin' de var. Doğu Kurdistan Kuzeyden pek farklı konumda değil, tek avantajları onların imralı konuğu olmamasıdır. Aso Zagrosi: Sizin konuya ilişkin özel olarak söylemek istediğiniz başka bir söyleyeceğiniz var mı? Rojhat Badikî -Kürt sorunu çözmek, Türkiyeyi bölgede güçlü demokratik bir devlet yapar proğandalarının PKK ve PSK' nin yanısıra aydınlar! içinde yaygınlaşması, düşmanından aman ve sadaka isteme ruh halidır. Bu ruh hali, Düşmanın, istediği şekilde Kurdistan' da cirit atma şansını tanır. Bir ulusun, ulusal özgürlük ve bağımsızlık mücadelesi, yalvar-yakar ruh haletine düşürülmemeliydi. '' Bin yıldır birlikte bir arada kardeşçe yaşıyoruz'', '' Kürt sorununu çözmek, Türkiyeyi güçlü devlet yapar '' söylemleri hiç bir Kurd' ın savunacağı düşünceler olamaz. Filistin örgütlerinin varlık ve mücadele anlayışı İsrali yok etme temeli üzerinde şekillenmşti. Kaldıkı, İsrail' liler Türkler gibi dışardan gelen bir halk değil o bölgenin en eski halklarındandır. Kürt aydın, örgüt, partilerin Kurdistan ulusal bağımsızlık sorununu bireysel-insani bir sorun terekesine düşürmesi, düşmanın-TC' nin elini güçlendirir. TC' nin bunca soykırımlarını, yağma-yıkma, işkence, zulumlerini gözardi etme, hiç bir önkoşul öne sürmeden fitleşmeye razı olma, toplumsal köleliğe evet demedir. Kürt'ler, Kürt politik yapılanmaları bütün platformlarda, sınırları belirlenmiş bir Kurdistan ve TC' nin Kürt halkına ve coğrafyasına karşı işlemiş olduğu suçlardan tazminat dahil olmak üzere pazarlık masasına oturacağı konusunda israrlı olmalıdır. Kürt'lerin muhatap olmayacağı, muhatap alınmayacağı konferans, platform, çağrıları....tanımayacaklarını deklare etmelidırler. Bağımsız ve sınrıları belirlenmış topraklarında özgür yaşamak Kürtlerin en asgari şartları olmalıdır. Kürt' ler bu taleplerin ısrarcı olmazlarsa değişen yeni koşullarında, eski ilişkiler içersine haps olmaktan kurtulamayacaktır. Aso Zagrosi: Bize zamanınızı ayırdığınız için teşekkür ediyoruz. Rojhat Badikî - Bende Teşekür ediyorum

Sayın Ahmet Alim, Türkiye'de son dönemlerde bir çok çevre „Kürd açılımı“ üzerine tartışıyor. Türk hükümetinin bu konuda bir projesinden sözediliyor. Öcalan „yol haritasını“ hazırlıyor. Biz bu konuda okuyucularımıza Kürd cephesinin kısmende olsa eğilimini sunmak amacıyla bazı soruları hazırladık ve uluşabildiğimiz Kürdistanlı aydınlara ve Kürd dostlarına gönderiyoruz. Eğer bu sorularımıza yazılı olarak cevap verirseniz seviniriz. Saygılarımla, Aso Zagrosi Newroz.Com ve Kürdistan Forum Editörü Aso Zagrosi: Son aylarda Türkiye'de devletin bir kanatından “Kürd açılımından“, “Kürd sorunun barışçıl çözümümden“ ve “büyük bir projeden“ söz ediliyor. Kürdlerle Türklerin bu topraklarda buluşmasında bu yana yaklaşik olarak bin geçti. Bazıları “bin yıl kardeşçe bir arada yaşama“ diyor buna. Türk ırkçıların kendilerine sembol olarak aldıkları Alpaslan'ın Kürd Yusuf tarafından Malazgirt savaşindan bir yıl sonra yani 1071 yılında öldürülmesi dahi (Urfalı Matieu'dan) bu buluşmanın kanlı bir zeminde yürüdüğünü gösteriyor. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan beri Kürdlere karşi hayatın tüm alanlarında jenosidler uygulandı, milyonlarca Kürd fiziki olarak imha edildi ve Kürdlere ait ne varsa inkar edildi. Şimdi Kürdleri muhatap almaksızın “bizim sizin için iyi bir projemiz var“ diyorlar. Bu söylem ne kadar inandırıcı olabilir? Ahmet Alim: TC rejimi bu yapısıyla durduğu sürece Kürdlerin muhatap alınması söz konusu olmayacaktır. Çünkü devletin asıl sahiplari ve esas iktidar odağı olan Türk ordusu emperyalist ve sömürgeci karakaterinden vazgeçmeyeceğinden, iki yıldan beri iktidara kısmi olarak ortak olan AKP'in ciddi ve kalıcı bir adım atamayacağını düşünüyorum. Yani İttihad-ı Terraki'nin mirascısı TSK'ya dayanan TC rejiminin bir Kürd açılımı yapabilmesi söz konusu olmayacaktır. Kürd açılımının yapılması devletin karakterinin esastan değişmesine bağlıdır, esastan değişim mevcut TC rejimin yıkılmasıyla olanaklı olacaktır. Aso Zagrosi: Türk devletinin Kürdlere ve Kürdlerin haklarına ilişkin son dönemlerde kopardığı gürültünün asıl nedeni sizce ne olabilir? Ahmet Alim: Tek kutuplu ve globaleşen Dünyada, yatagan ekonomik kriz ABD'in egemenliğini tek başina sürdüremeyeceğini göstermiş ve ABD'de çok kutuplu bir sürece geçişi sağlayacak OBAMA devlet başkanı seçilmiştir. Bu süreçte, Güney Kürdistan'da oluşan olumlu koşullar KÜRDİSTAN'in bir bölgesinde devletleşme sürecini başlatmıştır. Aynı dönemde Türkiye'de Osmanlı'nın islamcı politikalarını uygulamaya çalisan AKP iktidara ortak olmuş ve TC bölgede emperyalist politikaları gündeme getirmiştir. Kuzey Kürdistan'da savaş yürüten bir TC'nin yayılmacı politikaları uygulayabilmesi bir hayli zor olacağından Kürdleri pasifize ederek emperyalist politikalara odaklanmak için son politikaları gündeme getirmiştir. Yani emperyalist politikaları uygulayabilmek için bu açılım söylemi geliştirilmiştir. Aso Zagrosi: Bazılarına göre aslında bu Kuzey Kürdlerine değil çesitli uluslararası güçlerin baskısı altında Güney Kürdlerine , petrol ve doğal gaz gibi zenginliklere yapılan bir açılımdır söylemine dair yaklaşimız ne? Ahmet Alim: Böyle bir yaklaşim, bölgesel emperyalist bir güç olan TC'yi hafife almak olacaktır. Türkiye'de Kürdistan sözkonusu olunca uluslararası güçlerin TC'ye yaptırım uygulayabilmesi pek sözkonusu değildir. Aksine TC kendi politikalarını uluslararası güçlere politikalarını dayatmaktadır. Aso Zagrosi: Son dönemlerde yoğun bir şekilde Öcalan'ın 15 Ağustos'da sunacağı “Yol haritası“ndan söz ediliyor. Öcalan yakalandığından beri Kürdlere sayısız “yol haritaları“ sundu. Kürdlerin ulusal taleplerini “Bağımsız ,Birleşik Kürdistan“dan “kültürel haklar“ derekesine indirdi. Hatta “Anayasa'da Kürdlerden sözedilmesi dahi gerekmiyor“ diyor/diyorlar. İmrali'den Kürdlere yol haritası olabilirmi? Ahmet Alim: Kuzey Kürdistan'da karizmatik bir şekilde Kürtler tarafından kabul gören ender kişiliklerden birisi Öcalan'dir. Bu anlamda, 30 yılı aşkın bir deneyime sahip olan Öcalan yol haritası hazırlayabilir. Zira Kürdistan'da sorunun çözümü aşamasında görüşmeler taraflar arasında yapılacaktır. Kuzey Kürdistan'da örgütlü TC'ye karşi pazarlık yapabilecek ve halk desteğine sahip güç PKK'dir. Öcalan'in önerilerini kabul eden ve savunan PKK bu politikaları belirli ölçülerde uygulanabilir kılacaktır. PKK'nin gerillalarının önemli bir kısmının Kürdistan'nın diğer bölgelerinde olduğuda dikkate alınırsa Öcalan'in uzun vadede Kürdistan ve Kürdlerin aleyhine olacak önerilerde bulunmayacağını tahmin ediyorum. Aso Zagrosi: Kuzey Kürdistan'da tüm Kürd siyasal yapıları yıllar boyunca “Bağımsız, Birleşik ve hatta sosyalist Kürdistanı“ savundular. Şimdi hiç kimseden bir ses yok. Herkesin Kürdleri yeniden devlete entegre çalismalari içine girdiği bu ortamda neden Kürdistan'ın bağımsızlığını, özgürlügünü ve hatta Türklerle eşit haklar temelinde birliği savunan örgütler, kurumlar ve bireyler bir Kürd Konferansını toplamiyorlar? Ahmet Alim: Kuzey Kürdistan'da 1980'den bu yana uygulanan baskı politikalarına karşi ayakta kalan diri güçler PKK içinde toparlanmış ve diğer siyasal güçler büyük bir erezyona uğramışlardır. Marjinalize olmuş güçlerin toplayacakları bir Kürd Konferansının meşruyeti tartışmalı olacaktır. Başlangıcta kadük kalacak bir konferans toplamak yerine Kürdistan'in ve Kürdlerin durumuna ilişkin analizler ve çalismalar yapmak daha anlamlı olacaktır. Aso Zagrosi: Yüzyıllardan beri Kürdlerin bir özgürlük ve bağımsızlık savaşi var. Bu kadar savaş ve kandan sonra Kürdlerin millet olarak üzerinde anlaştıkları bir ulusal projeleri varmı? Eğer böyle bir projeleri yoksa ne yapabilirler? Sizin bu konuda bir öneriniz varmı Ahmet Alim: Maalesef, Kürdler halen ululas bir proje geliştirmiş değiller. Kürdler yüzyıllardır baskısı altında oldukları devletlerle benzeşmiş ve günlük politika yapar hale gelmişlerdir. Son 25 yıllık savaş sürecinde ciddi dersler çikaran TC uzun vadeli politikalar yapan kadro ve kurumlarını yaratırken Kürdler 1980 öncesinde kalmıştır. Kürdler ululas projeler üretmek için Kürdistan ve Kürdler üzerine geopolitik, geostrateji vb. alanlarda çalisacak kadro ve kurumları oluşturmaya başlamaları gerekmektedir. Böyle bir derinliğe uluşan Kürd entelijensiyası ululas Kürd Konferansına gidecek zeminide hazırlayacaklardır. Aso Zagrosi: Sizin bu konuya ilişkin özel olarak söylemek istediğiniz bir şeyiniz varmı? Ahmet Alim: Çok duygusal hareket eden Kürdler artık geçmişin deneyimlerinden dersler çikartarak, Kürdistan çikarlari için birlikte hareket etmenin yollarını bulmalıdırlar. Kürdlerin ulusal hakları için birlik oluşturan ve birlik içinde hareket eden Kürdler sömürgecilere karşisında ciddi kazanımlar elde edebilirler. Aso Zagrosi: Bize zamanınızı ayırdığınız için teşekkür ediyoruz.

Merhaba Kalender Türkiye'de son dönemlerde bir çok çevre „Kürd açılımı“ üzerine tartışıyor. Türk hükümetinin bu konuda bir projesinden sözediliyor. Öcalan, „yol haritasını“ hazırlıyor. Biz bu konuda okuyucularımıza Kürd cephesinin kısmende olsa eğilimini sunmak amacıyla bazı soruları hazırladık ve uluşabildiğimiz Kürdistanlı aydınlara ve Kürd dostlarına gönderiyoruz. Eğer bu sorularımıza yazılı olarak cevap verirseniz seviniriz. Saygılarımızla, Newroz.com Aso Zagrosi : Son aylarda Türkiye'de devletin bir kanatından “Kürd açılımından“, “Kürd sorunun barışçıl çözümümden“ ve “büyük bir projeden“ söz ediliyor. Kürdlerle Türklerin bu topraklarda buluşmasında bu yana yaklaşık olarak bin yıl geçti. Bazıları, “bin yıl kardeşçe bir arada yaşama“ diyor buna. Türk ırkçıların kendilerine sembol olarak aldıkları Alpaslan'ın Kürd Yusuf tarafından Malazgirt savaşından bir yıl sonra yani 1071 yılında öldürülmesi dahi (Urfalı Matieu' dan) bu buluşmanın kanlı bir zeminde yürüdüğünü gösteriyor. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan beri Kürdlere karşı hayatın tüm alanlarında jenosidler uygulandı, milyonlarca Kürd fiziki olarak imha edildi ve Kürdlere ait ne varsa inkar edildi. Şimdi Kürdleri muhatap almaksızın, “bizim sizin için iyi bir projemiz var“ diyorlar. Bu söylem ne kadar inandırıcı olabilir? Aso Zagrosi: Türk devletinin Kürdlere ve Kürdlerin haklarına ilişkin son dönemlerde kopardığı gürültünün asıl nedeni sizce ne olabilir? Aso Zagrosi: Bazılarına göre aslında bu açılım, “Kuzey Kürdlerine değil, çeşitli uluslararası güçlerin baskısı altında Güney Kürdlerine, petrol ve doğal gaz gibi zenginliklere yönelik yapılan bir açılımdır“ söylemine dair yaklaşımız nedir? Aso Zagrosi: Son dönemlerde yoğun bir şekilde Öcalan'ın 15 Ağustos'da sunacağı “Yol haritası“ndan söz ediliyor. Öcalan yakalandığından beri Kürdlere sayısız “yol haritaları“ sundu. Kürdlerin ulusal taleplerini “Bağımsız ,Birleşik Kürdistan“dan “kültürel haklar“ derekesine indirdi. Hatta “Anayasa'da Kürdlerden sözedilmesi dahi gerekmiyor“ diyor/diyorlar. İmralı'dan Kürdlere yol haritası olabilir mi? Aso Zagrosi: Kuzey Kürdistan'da tüm Kürd siyasal yapıları yıllar boyunca “Bağımsız, Birleşik ve hatta sosyalist Kürdistan'ı“ savundular. Şimdi hiç kimseden bir ses yok. Herkesin Kürdleri yeniden devlete entegre çalışmaları içine girdiği bu ortamda, neden Kürdistan'ın bağımsızlığını, özgürlüğünü ve hatta Türklerle eşit haklar temelinde birliği savunan örgütler, kurumlar ve bireyler bir Kürd Konferansını toplayamiyorlar? Var olan sorunlarını tartışmıyorlar? Aso Zagrosi: Yüzyıllardan beri Kürdlerin bir özgürlük ve bağımsızlık savaşı var. Bu kadar savaş ve kandan sonra Kürdlerin millet olarak üzerinde anlaştıkları bir ulusal projeleri var mı? Eğer böyle bir projeleri yoksa ne yapabilirler? Sizin bu konuda bir öneriniz var mı? Aso Zagrosi: Sizin konuya ilişkin özel olarak söylemek istediğiniz başka bir söyleyeceğiniz var mı? *** Merhaba. Öncelikle böylesi güncel bir konuda newroz.com olarak gösterdiğiniz ilgi ve emekten dolayı sizleri kutluyor emeği geçenlerin emeğine sağlık diyor tüm okuyuculara selam saygılarımı iletiyorum. Bu açık beli olan sömürgeci Türk devletinin kürt açılımı yada kürt sorununa çözüm konusunda kopartılan fırtına tamamen kürtleri ikinci bir Lozanla inkar ve yok sayma hareketidir, bu proje sadece Türk devletininde yanlız planı değil bu planlanan yol haritası başta ABD emperyalizminin ortadoğudaki uzun vadeli planlarının sadece Türkiye ve kürdistan ayağıdır. Bu açıklanması beklenen yol haritası yada kürt açılımı sadece kuzey kürtlerine yönelik bir planlamada değil, bu kürt sorununa demokratik açılım dedikleri sömürgeci plan güneyli kürtlerin kazanımlarınıda hedefleyen bir plandır belki kısa vadede düşünülürse bu kuzeyli kürtlerin Türk devletiyle olan sorunlarını gidermeye yönelik düşünülebilinir lakin olayın aslı çok daha kapsamlıdır. ABD bölgede kendi emperyal çıkarları doğrultusunda planlarını devreye sokmak için Türkiye gibi askeri bakımda, coğrafi bakımda köklü işbirlikçi bir devlete ihtiyacı vardır ve bu devletinde sorunsuz olmasını istemektedir. Ortadoğunu en tarihi halklarında olan kürt halkınında bölgede ciddi bir güç olduğunun farkında olan ABD bu sorunuda kazasız belasız atlatmanın peşinde. Türk devletinin hayalindende Kerkük ve Musul yatmaktadır yani kerkük ve musulu misaki milliye dahil etmenin peşinde ve istemeyerekde olsa ileriki aşamada devletleşmeye gidecek olan güneyli kürtler sömürgeci Türk devletinin uykularını kaçırmaktadır. T.C Devleti şunuda artık iyice gördü kürt eski kürt değil bölgedeki gelişmelerde eskisi gibi yürüyemiyeceğini gösterdi bundan dolayı düne kadar yok saydığı, inkar ettiği ve her türlü zülümü reva gördüğü kürtlerle bin yıllık kardeş oluverdiler, etlen tırnak oldular ama her nedense hep et kendileri tırnaksa kürtlerdir ne zaman uzasa hemen kesi verirler nede olsa et kesilmez ama tırnak her zaman kesilebilinir. İşin bir diğer yanıysa bu planlamaya kuzeyli kürtlerin gerek legal alanda gerekse ilegal alanda en diri kesimini temsil eden PKK ve DTP yide yedeklerine almasıdır, yani kürt eliyle kürtleri hadımlaştırma projesidir bu yol haritası. Öcalanın açıklanması gereken yol haritasından sonra gerek PKK den gerekse DTP den kırılmalar, dökülmeler ve ayrılmalar yaşanabilinir lakin bunlarında bu süreci etkileyeceğini fazla düşünmüyorum? kedi çiğeri yedikten sonra hışt hışt pışt pışt demenin hiç bir yararı olmayacaktır. Bu yol haritası söylendiği gibi bu günün projesi değil bu proje Abdullah Öcalan Suriyede çıkartılırken planlanan bir projedir, öcalanın yakalanıp Türkiyeye teslim edilmesi ve daha uçaktayken gözlerini açtığında anamda türktü fırsat verilirse devlete hizmette hazırım söylemleride bu planın aksamadan işlemesine yardımcı oldu, idam cezasının kaldırılması idam edilmemesi ’Demokratik Konfederasyon' olmadı yumuşa ’Demokratik Cumhuriyet' söylemleri bu uzun yol haritasının bir parçasıydı. PKK nin 6 cı kongre kararlarında önderliğimiz esaret altında bundan sonra hiç bir açıklaması bizi bağlamaz kararını yok sayanlar, bu kararı hayata geçirmeyenler bilerek yada bilmeyerek bu planlamanın bir uygulayıcısı oldular. Dünyanın hiç bir burjuva devletinde olmayan bir şekilde sömürgeci T.C devletinin elinde tutsak olan öcalan her hafta Avukat denen basın sözcüleri aracılığıyla açıklamalar yaptı, savaşı durdurdu silahlı güçlerini sınır ötesine çekti 1999 yılında olmadı bazı görüşmeler ve teşviklerle 2004 yılında tekrar savaş kararı dahi çıkartı imralı adasında. Öcalan yakalandığında öcalancı medya önderlik işkence altında diye aylarca yayınlar yaparken daha sonraları önderlik zehirlendi yok saçları kesildi gibi propagandalarla kürt kitlesini diri tutmaya çalıştı ve bu sürece adepte edildi kürt kitlesi. Öcalan yakalandıktan sonra kendileri gibi düşünmeyen, ayrılan muhaliflere yaşam hakkı tanınmadı tıpkı PKK kurulduğunda başlayarak farklı örgüt ve çevrelere yaşam hakkı tanımadığı gibi, saldırdı, tehdit etti ve öldürüldüler? 2004 yılında en ciddi bir şekilde ayrılık yaşandı ve bu ayrılığın baş aktörlerinden birisi Osman Öcalandı güyah ama sonraları arkadaşlarını sırtında hançerleyerek ayrıldı kişisel kanım Osmanın PWD lilerlen birlikte hareket etmeside bu oyunun bir parçasıydı. bu günlerde osman tekrar sahanede devlette mehdiyeler diziyor? Abdullah Öcalan ve yandaşları bir dönem adalet ve hukuk komisyonu kurulsun diyorlardı ama şimdi kayıpların, ’faili beli' faili meçullerin katillerinin ellerini sıkmaya hazır olduklarını ve kayipları faili meçulleri unutmaya hazır olduklarını beyan ediyorlar bunun neresinde adalet var bunun neresinde hukuk var? kürtlerin barış elçileri onlarca yıl hapis yatarkan kürt evlatlarını kayıp edenler, katledenler ellerini kollarını salayarak gezecekler oda yetmedi onlarla kardeş olacağız? Bakın bir diğer can alıcı sorun DTP liler eruha hareket etti devrimci atılım orada başladı bu yol haritasıylanda orada bitirilmek isteniyor. Bakın devletin kürt açılımı, demokratik açılımı yada öcalanın yol haritası tamda şata fatlı tartışılırken ve büyük fırtınalar kopartılırken atinada vefaat eden ve diyarbakıra gömülmesini öncede nasihat eden kürt müziğinin duayeni Ermeni kökenli sanatçı Aram Tigran'nın cenazesinin dahi Türkiyeye kabul edilmemesi bu yol haritasının en iyi göstergesidir sanırım, bu durum bile T.C Devletinin ne kadar kürtlerle ayrılmaz kardeş olduğunu göstermeye yetiyor. Uzatığımın farkındayım lakin bazı taşları yerli yerine koymasak bu süreç çokta anlaşılmaz okurların afına sığınarak şunularıda belirtmek istiyorum bu açıklanması gereken yol haritası sadece davulu kürtlerin omuzuna asıp tokmağıda T.C devletinin eline vermekten başka bir anlama gelmez, gelmiyecekte? hiç kimse bu söylemlerden yola çıkarak ne kadar kan dökülme heveslisi yada savaşın ısrarcısı olduğumu çıkartmasın çünkü yaşanan kirli savaşta en çok bedel veren ve en çok savaşın yükünü taşıyan kürdistanlı aileleriden birisinin ferdiyim savaşın ne anlama geldiğini, gencecik yaşlarda toprağa düşenlerin ve bir mezar taşı dahi olmayanların acısını yüreğinde yılarca taşıyorum, taşıyanlardayım lakin barış olacaksa onurlu halkların eşit mesafede yararlandığı bir barış olmalı yoksa iki karşıtı karşı karşıya getirip birisinin elindeki silahı boşaltıp diğerinin elindeki silahada dokunmayacaksınız bunada barış diyeceksiniz işte bu barış olmadı olmazda çünkü kendi devlet yapısını sürekli katliamlarla yaşatan T.C devleti istediği zaman silahına davranacaktır kürt evlatlarını birer birer onar onar yüzer yüzer katledecektir çünkü kürtlerin istediği tek şey var bu yol haritasında oda öcalanın koşullarının iyileştirilmesidir onun dışında hiç bir getirisi olmayacaktır bazı küçük kırıntılarla ucuz yolu kürt sorununu bitirme projesinde yeterki öcalanın koşulları iyileşsin ve mevki sahibi olanların koltukları sağlamlaşsın, rantta beslenen çete unsurlarına yeni yeni rant kapıları açılsın? Taraf olmamamla birlikte PKK nin bu yol haritasıyla mihandını bitirmesi kürt halkı için hayırlı olacak diye düşünüyorum en azında kürtler yeni örgütlenmelere gitmesi için önü açılacaktır. Bu güne kadar var olan kürt hareketleri ve örgütleri yaşanan savaş karşısındanda ve bu gün dayatılan barışçık karşısındanda gerekeni yapamadı, sürece müdahale edemedi elbetteki belli bir çaba içerisinde olanlar var bir şeyler yapmak isteyenler var ama yeterli değiller umarım bundan sonra dahada aktif bir mücadele ve tutum içerisinde olurlar. son olarak somut bir öneriden bulunmak istiyorum başta şehit, kayıp ve gazi aileleri olmak üzere bu kirli savaşta mağdur olanların bir araya gelip uluslar arası mahkemelerden hakkını hukukunu aramaları gerekmektedir buna öncülük eden motor gücünü oluşturacak olan öncülerin bir adım ileri atılmaları gerekmektedir. taşın altına elini koymayanların sorumluluk almayanların bu yaşananlar karşısında tarih önünde suça ortak olacakları bilinmelidir. Böylesi bir oluşuma gidildiğinde azami derecede birey olarak insani sorumluluklarımı yerine getireceğimi beyan ederim. Onurlu bir barışa halkların kardeşliğine vesile olması dileklerimle bir şiirimle bitirmek istiyorum. Selam saygılarımla Kalender Şahin Dursun artık bu kan, ölmesin insan Neden ağlar durur yaralı bacım Dursun artık bu kan ölmesin insan Yüreğinde saklı bin türlü acın Dursun artık bu kan, ölmesin insan Savaşlar batırdı nice halkları Ayırdı bizlerden binlerce canı Bak sel olmuş akar insanın kanı Dursun artık bu kan, ölmesin insan Yemende, Korede ölen bizleriz Gülümsemez yüzler,ağlar gözleriz Anne, Baba, Bacı, Kardeş özleriz Dursun artık bu kan ölmesin insan Ermeni Süryani Türk,ü Kürdü,yle Laz, Çerkez, Arabı ve Gürcüsü,yle Alevi Sünni,si Dinsiz dinliyle Dursun artık bu kan, ölmesin insan Emperyalistlere maşa değiliz Uşakmı, yavermi asla değiliz Bakın dört bir yanda renga renk gülüz Dursun artık bu kan, ölmesin insan Savaşlar insanın başına bela Ne karakaş tanır ne gözü ela Savaşlara sonde kardeşlik ola Dursun artık bu kan, ölmesin insan Doğu kuzey batı güney bir olsun Üreten emekçi hakkını alsın Bütün çocukların yüzleri gülsün Dursun artık bu kan, ölmesin insan Haydutlar saldırır uzak, yakında Karar verir senin benim hakkımda Ortadoğu Asya Afrikasında Dursun artık bu kan, ölmesin insan Anne Havva Baba Adem değilmi Sarı Siyah beyaz insan değilmi Kimisi dikende kimisi gülmü Dursun artık bu kan, ölmesin insan Kalender bir oyun onanır bize Susma sende haykır olumsuz öze Gerek varmıdır ki başka bir söze Dursun artık bu kan, ölmesin insan Kalender Şahin

Aso Zagrosi : Son aylarda Türkiye'de devletin bir kanadından “Kürd açılımından“, “Kürd sorunun barışçıl çözümümden“ ve “büyük bir projeden“ söz ediliyor. Kürdlerle Türklerin bu topraklarda buluşmasında bu yana yaklaşık olarak bin yıl geçti. Bazıları, “bin yıl kardeşçe bir arada yaşama“ diyor buna. Türk ırkçıların kendilerine sembol olarak aldıkları Alpaslan'ın Kürd Yusuf tarafından Malazgirt savaşından bir yıl sonra yani 1071 yılında öldürülmesi dahi (Urfalı Matieu'dan) bu buluşmanın kanlı bir zeminde yürüdüğünü gösteriyor. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan beri Kürdlere karşı hayatın tüm alanlarında jenosidler uygulandı, milyonlarca Kürd fiziki olarak imha edildi ve Kürdlere ait ne varsa inkar edildi. Şimdi Kürdleri muhatap almaksızın, “bizim sizin için iyi bir projemiz var“ diyorlar. Bu söylem ne kadar inandırıcı olabilir? Hejarê Şamil: Soruya Malazgirt savaşından başlamanız iyi olmuş. Dikkat edersiniz, Türk tarafı sürekli “bin yıllık kardeşlikten“ bahsederken, Kürd tarafı “bin yıl önce Malazgirt'te Anadolu'nun kapılarını biz Türklere açtık“ diyerek yüz yıllara yayılan Türk esareti ile övünürlermiş gibi bir tablo çiziyorlar. Kürd kardeşlerimin bu yaklaşımdan hep üzüntü duydum. Evvela, insan kendi esaretine dolaylı da olsa yol açmış bir olayla gurur duymaz, öte yandan Kürd atalarımız Türklerin kaşına gözüne aşık oldukları için “kapıları açmamışlardır“. Dönemin siyasal hesapları, konjonktür Kürdleri böylesi bir adımı atma zorunda bırakmıştır. Tarihe varsayımlarla yaklaşmak, bugünü objektif değerlendirmemize yardımcı olamaz ama gene de içimizde kalmasın diye söyleyelim: Belki de Kürtlerin “Malazgirt açılımı“ olmasaydı, bugün Türklerin “Kürd açılımı“ndan medet uman milyonlarla soydaşımızın insanın izzetinefsine dokunan ezik duruşunu seyredir olmayacaktık. Türk açılımından “ana dilde eğitim çıkar mı?“ beklentisi içerisinde kalmayacaktık. 550 bin metre karelik Kürdistan devletimizde dilimizin dünyadaki kullanımını nasıl güçlendireceğimizi tartışacaktık... Elbette ki, TC devletinin Kürdlere dönük bir projesi olabilir. Muhakkak vardır da. Ancak bunu, Kürdün sırtında oturma siyasetinin güncel koşullara uyarlanmak istenen versiyonu olarak görmek gerekir. Türkiye ırkçılık üzerine inşa edilmiş bir devlet yapılanmasıdır. CHP lideri diyor ya; “Türk“ ulusal kimliğini benimseyen her etnik kimliğe saygılıyız. Bu, düpedüz ırkçılıktır, Kürt ulusal varlığına açık tecavüzdür. AKP'nin Anayasalarındaki “Türk“ kelimesi yerine sözde “Türkiye“ kelimesini sokuşturarak kendisini kurtuluşçu olarak göstermek istemesi ise tecavüzü prezervatifle yapma varyantını önermeden başka bir şey değildir. Ne hüzünlüdür ki, kimi Kürdistani çevreler bile “Türk“ün yerine “Türkiye“nin konulmasını kurtuluşun yarısı sayıyorlar. Kısa bir zamanda hepimiz birlikte göreceğiz ki, ulus tanımı konusunda AKP, CHP hizasından öteye bir adım bile atamayacaktır. Atmayacaktır. Zaten öyle bir niyeti de yoktur. Aso Zagrosi: Türk devletinin Kürdlere ve Kürdlerin haklarına ilişkin son dönemlerde kopardığı gürültünün asıl nedeni sizce ne olabilir? Hejarê Şamil: Önceki gürültüleri anımsarsınız. Ozal gürültüsü, Demirel, Yılmaz gürültüleri oldu. Şimdiki gürültü galiba biraz uzun sürecek. Bunun birden çok nedeni vardır. Temel nedeni böyle ifadelendirmek yanlış olmasa gerek: TC'nin kuyruğu kapı arasındadır. ABD, AB bastırıyor, Kuzey Kürdistan mücadelecileri, Güney Kürdistan gelişmeleri, demokratik dünyanın “demokratik“ Türkiye'ye “bir etnik sorunu 30 yıla nasıl çözemezsiniz?“ uyarıları bastırıyor, devlet içi dengelerdeki oynamaları düzene sokma ihtiyacı vs. bastırıyor. Bu ortam AKP ve orduyu uzlaştırdı. Ordu AKP'ye şunu dedi: Bir gürle bakalım. Bu Kürdlerin sırtını sıvazla, şeker dağıt, bu yöntemle ulusal dirençlerini nereye kadar gevşetirsin, o kadar kârdır. “Kürt açılımı“nı gündeme getiren temel neden budur. Bunun bir yağmur gürültüsü olmadığını ve dağın fare doğuracağını hep birlikte göreceğiz. Somut olarak AKP açısından işin içinde biraz da iktidar hesapları var. “Risk aldık“ diyorlar ya. Bu “riskli“ adımı Türkiye vatandaşlarının “mutluluğu“ için değil, üçüncü kez iktidar olabilmek için attılar. Rutin siyasetlerle üçüncü kez iktidar olunduğunu hiç gördünüz mü? Öte yandan iktidarda kalmaya engel olan kriz var, milyarlarca devlet borcu var... AKP yönetimi, üçüncü kez iktidar olmanın “devrimsel“ nitelikte eylemler gerektirdiğini teorik olarak benimsemiştir. Kürtlerin ve demokrat kesimlerin yüreğini “devrimcilik“ ve “kurtuluşçulukla“ fethetmeye çalışan Erdoğan'ın ikinci adımı artık kaçıncı kez mağduriyeti oynamak olacaktır. 2011 seçimleri yaklaşırken ana tezi “bırakmadılar, yaptırmadılar“ olan konuşmasını şimdiden hazırladığından hiç kuşkum yoktur. AKP “Kürt açılımı“ konusunda çok akıllıca, sonuçları kestirilmiş bir siyaset yürütmüyor; buna ihtiyaç bile duymuyor. Erdoğan'ın “Kürt açılımı“ anlayışı biraz da Nasreddin Hoca'nın denizi mayalamasına benziyor. “Ya tutarsa...“ Tutarsa “kurtuluşçu“, tutmazsa “mağdur“ olacak. Her ikisi de seçimde işe yarar. Türkiye başbakanının “ulusal liderlik“ sevdasını da unutmamamız gerekir. Karizması kafasına vuran böylesi kişilikler hep çarşıdaki hesabı evdeki hesaba uydurmaya çalışırlar. Aso Zagrosi: Bazılarına göre aslında bu açılım, “Kuzey Kürdlerine değil, çeşitli uluslararası güçlerin baskısı altında Güney Kürdlerine, petrol ve doğal gaz gibi zenginliklere yönelik yapılan bir açılımdır“ söylemine dair yaklaşımız nedir? Hejarê Şamil: Bu konu düşünülmüş olabilir. TC'nin böyle bir hevesinden bahsetmek yanlış değildir. Fakat Türkiye devletinin geleneksel yapısını korumaya dönük bir “açılımla“ Güney Kürdistan'ın petrol ve doğal gaz zenginliklerinden güçlü pay koparması mümkün değildir. Türkiye bu tavırlarıyla Güney'de yalnız “sofra artıklarını“ toplayabilir. Bir kere Türkiye bir vizyon ve misyon devleti değildir. Öte yandan Kürdistan Federe Devleti yöneticilerinin, yaptıkları tüm manevralara rağmen Türkiye'ye yatacaklarına hiç ihtimal vermiyorum. Güneylilerimizin tek derdi TC'yi zararsız konumda tutmaktır. Aso Zagrosi: Son dönemlerde yoğun bir şekilde Öcalan'ın 15 Ağustos'ta sunacağı “Yol Haritası“ndan söz ediliyor. Öcalan yakalandığından beri Kürdlere sayısız “yol haritaları“ sundu. Kürdlerin ulusal taleplerini “Bağımsız, Birleşik Kürdistan“dan “kültürel haklar“ derekesine indirdi. Hatta “Anayasa'da Kürdlerden söz edilmesi dahi gerekmiyor“ diyor/diyorlar. İmralı'dan Kürdlere yol haritası olabilir mi? Hejarê Şamil: Kuzey Kürdistan'ın en örgütlü kesimlerini temsil eden, sona erdirilmesi düşünülen savaşın direk tarafı olan bir harekâtın liderinin Kürdlerle ilgili her sürece ve her platforma görüş ve önerilerini sunması bir gerekliliktir. Değişik kesimlerin bu görüş ve önerilere yaklaşımı meselenin farklı bir boyutudur. Şuan itibarıyla bir “yol haritası“ndan bahsedilmesi, önerilerin bu adla yansıtılması yanlıştır. Doğrusu, Kürdistan sorununun, alışılmış deyimle Kürd sorununun ve şimdiki moda ifade ile “Türkiye'nin demokratikleşmesi çerçevesinde Kürdlerin haklarına kavuşması“ sorununun nasıl bir “yol haritası“ olabileceğini anlamış değilim. Ulusal sorun ve onun çözümü, hatta “demokratikleşme süreci“ hiçbir “yol haritası“na sığmaz. Yol haritası belli prensip anlaşmasından, konsensüsten sonra oluşturulur ve uygulanabilirlik kazanır. Mesela, varsayalım ki, Azerbaycan ve Ermenistan hükümetleri Dağlık Karabağ sorununun çözümü konusunda oturup böylesi bir temel prensip anlaşmasına vardılar: Dağlık Karabağ Azerbaycan devletinin terkibinde federal bir statüye kavuşacaktır. Bunun karşılığında Ermeniler işgal altında tuttukları topraklardan çekilecektir. Bundan sonra bir yol haritası ortaya çıkabilir ve bu “harita“da Karabağ'ın statüsünün nasıl ve ne zaman netleşeceği, Ermenistan ordusunun ne zaman ve hangi ilden başlamak üzere geri çekileceği ve diğer ayrıntılar yer alabilir. Böyle bir yol haritası taraflar için bağlayıcı olur. Bizim durumumuzda ortada kimin kiminle muhatap olacağı bile belirsizken, iki sorunlu taraf; Kürdlerle Türkiye devleti her hangi bir uzlaşmaya ve prensip anlaşmasına varmış mı? Kürdler kendi aralarında çözüm konusunda temel prensiplerinin neler olduğunu netleştirmiş mi? Bu koşullarda hangi “yol haritası“ndan bahsedilebilir? Böylesi “harita“ların hiçbir bağlayıcılığı olmaz. “Haritalar“ sorunlu taraflar açısından bağlayıcılık taşımalıdır. Ortada kocaman bir belirsizlik var. Belirsizliğin haritası olur mu? Aso Zagrosi: Kuzey Kürdistan'da tüm Kürd siyasal yapıları yıllar boyunca “Bağımsız, Birleşik ve hatta sosyalist Kürdistan'ı“ savundular. Şimdi hiç kimseden bir ses yok. Herkesin Kürdleri yeniden devlete entegre çalışmaları içine girdiği bu ortamda, neden Kürdistan'ın bağımsızlığını, özgürlüğünü ve hatta Türklerle eşit haklar temelinde birliği savunan örgütler, kurumlar ve bireyler bir Kürd Konferansını toplayamıyorlar? Var olan sorunlarını tartışmıyorlar? Hejarê Şamil: Keşke sorunuzun yanıtını bilseydim! Ve bilmediğimden dolayı öyle bir üzüntü içerisindeyim ki... 1993'te Mahabad'dan kaçan 33 yaşındaki genç bir genetik profesörünü Kanada'ya yolcu etmiştim. On, on beş gün birlikte kalmıştık. Bir gün “Kürtler genetik hastadır“ dedi. Alındım, çok alındım. Yaşamım boyunca gördüğüm en genç profesörden, özellikle bir Kürt profesörden bu sözleri beklemiyordum. Söyledi işte, elli dereden su getirerek düşüncesini esaslandırmaya çalıştı. Genetiğin “g“sını bilmesem dahi direndim, inandıramadı. Ancak onun üç kelimesi 16 yıldır her gün ama her gün beynimi kurcalıyor. Neden hep en altta kalıyoruz, bu son fırsat neden kaçırıldı veya neden bari parçalar bazında Kürd Konferansı toplayamıyoruz sorularına kendi kendime yanıt aradığımda kuşkusuz her kez gibi önce durumumuzu dünya durumuna, tarihsel koşullara, güncel şartlara, iç ve dış nedenlere vurup bir sonuca gitmeye çalışıyorum. Ne var ki, bir kaide olarak hiçbir sonuca varamıyorum ve aksi gibi Mahabad'lı profesörün “Kürdler genetik hastadır“ sözleri tak diye bir virüs gibi düşüveriyor beynimin içine. Bundan sonra da çareyi Kürd doğduğum için sorunun bir parçası olan kendime ve genetik profesörü ile karşılaştığım güne lanet okumakta buluyorum. Aso Zagrosi: Yüzyıllardan beri Kürdlerin bir özgürlük ve bağımsızlık savaşı var. Bu kadar savaş ve kandan sonra Kürdlerin millet olarak üzerinde anlaştıkları bir ulusal projeleri var mı? Eğer böyle bir projeleri yoksa ne yapabilirler? Sizin bu konuda bir öneriniz var mı? Hejarê Şamil :Her dört parçamız için ortak bir ulusal proje oluşturma şuan mümkün değildir. Fakat parçaları temsil eden siyasi güçler, toplumsal oluşumlar, aydın inisiyatifleri bir araya geldikleri platformlarda, kendilerini ifade edebildikleri basın organlarında kimi ulusal prensipleri gündemleştirerek halkımıza “toplumsal eğitim“ fırsatı sunabilir, geleceğe dönük zemin hazırlayabilirler. Bunun ilk adımı siyaset dışı “masum“ konular üzerinden atılabilir. Mesela, kültürel, dilsel yakınlaşma hususlarında ortak hareket etme beyanları, çabaları olur vs. Maalesef, Kürdistan'ın parçalanmışlığından, Kürd siyasetinin onlarca yerel ve uluslar arası gücün etkisi altında olmasından dolayı şimdilik ulusal sorunumuzun topyekun çözümüne ışık tutabilecek bir ulusal proje oluşturmak pek olası değildir. Parçalar bazında ulusal proje çalışmaları yürütme olanakları daha fazladır. Ulusal proje sihirli bir değnekle, en örgütlü siyasal gücün kararı, tüm marjinal siyasal gruplar da dahil siyasal elitin bir araya gelip zorlama biçimde “ulus namına“ ortak deklarasyonlar imzalamasıyla da oluşmaz. Ulusal projenin alt yapısı henüz hazırlanmamıştır, anlayışı oturmamıştır. Kanımca, her Kürd, kendi yaşam felsefesi, siyasi görüşü, inançları ekseninde Kürd olmaktan doğan sorumluluklarını yerine getirirse, işimiz kolaylaşır. Kuşkusuz, öncelikle yapılması imkan dahilinde olanlar yapılacaktır. Fakat teorik olsa dahi, ulusal bütünlük çabalarını sürdürmeli, bağımsızlık hakkımızı sürekli gündemde tutup daha fazla tartışabilmeliyiz. Bu konuda aydınlarımızın siyasilerimizden daha fazla rol oynayabileceğine, yönlendirici, itekleyici olabileceklerine inanıyorum. Aso Zagrosi: Sizin konuya ilişkin özel olarak söylemek istediğiniz başka bir söyleyeceğiniz var mı? Hejarê Şamil :Türkiye kendi mekanında, kumar masası başında Kürtlere de yer verdiği “Kurd kumarı“ oynatıyor. Teorik olarak kumarda gazino sahipleri daha karşı çıkar. Fakat bu, oyuncuların kazanmasının hiç mümkün olmadığı anlamına gelmez. Halkımızın bu oyunda kaybedeceği bir şeyi yoktur. Bizim kaybetme değil, kazanma sorunumuz var. Zaten masa üzerindeki sermayenin tamamı Kürdlerin daha önceden kaybettikleridir. Bu oyunda cepleri boş şalvarımıza göz dikmeseler, ufak bir kâr elde etme şansımız var. Aso Zagrosi: Bize zamanınızı ayırdığınız için teşekkür ediyoruz. Hejarê Şamil: Her şey yüreğinizce olsun.

MERHABA, böylebir gündemi yakaladığınız için sizleri kutlarım: kürt ve Kürdistanin çıkarlarında sizlerle hep beraberim . ALİ BURAN Aso Zagrosi: Son aylarda Türkiye'de devletin bir kanatından “Kürd açılımından“, “Kürd sorunun barışçıl çözümümden“ ve “büyük bir projeden“ söz ediliyor. Kürdlerle Türklerin bu topraklarda buluşmasında bu yana yaklaşık olarak bin yıl geçti. Bazıları, “bin yıl kardeşçe bir arada yaşama“ diyor buna. Türk ırkçıların kendilerine sembol olarak aldıkları Alpaslan'ın Kürd Yusuf tarafından Malazgirt savaşından bir yıl sonra yani 1071 yılında öldürülmesi dahi (Urfalı Matieu'dan) bu buluşmanın kanlı bir zeminde yürüdüğünü gösteriyor. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan beri Kürdlere karşı hayatın tüm alanlarında jenosidler uygulandı, milyonlarca Kürd fiziki olarak imha edildi ve Kürdlere ait ne varsa inkar edildi. Şimdi Kürdleri muhatap almaksızın “bizim sizin için iyi bir projemiz var“ diyorlar. Bu söylem ne kadar inandırıcı olabilir? Ali Buran: hiç bir proje ve Kürtlere yönelik bir Anayasal duzenleme yoktur ve bu koşularda aslada olamaz?.Bin yıldır yok etme ve imha ile Mazlum Kürt Halkına uygulanan projenin GÜLER YÜZLÜ Kürt Kilmliğini inkar etmenin değişik bir yol ve yöntemidir. Aso Zagrosi: Türk devletinin Kürdlere ve Kürdlerin haklarına ilişkin son dönemlerde kopardığı gürültünün asıl nedeni sizce ne olabilir? Ali Buran: Adı geçen sizlerinde ifade ettiğiniz gibi kopardiği gürültü a) AB ve ABD dayatması, b) Ordunun insan ve maddi lojestik kaynakların tükenmesi, c) Şimdiye kadar bu sonuca ulaşmadığı gibi aslında devletin de ciddi olarak PKK'Yİ bitirmeye niyetinin olmamasıdır. Aso Zagrosi: Bazılarına göre aslında bu açılım “Kuzey Kürdlerine değil, çeşitli uluslararası güçlerin baskısı altında Güney Kürdlerine , petrol ve doğal gaz gibi zenginliklere yönelik bir açılımdır“ söylemine dair yaklaşımız ne? Ali Buran:Gerçekten adına '' KURD AÇILIMI '' dahi söylemedikleri sözde Demokratik açılım, daha çok GÜNEY'IN yer altı ve yer üstü kaynaklarından pay alma girişimi olduğu gibi esasen, KERKÜK sorununda büyük ölçüde TÜRKMENLERİ söz sahibi etmektir.Bu arada GÜNEYİN çok dikkatli olmaları sorunu önümüzedeki süreçte önümüze// gündeme gelecektir. Aso Zagrosi: Son dönemlerde yoğun bir şekilde Öcalan'ın 15 Ağustos'da sunacağı “Yol haritası“ndan söz ediliyor. Öcalan yakalandığından beri Kürdlere sayısız “yol haritaları“ sundu. Kürdlerin ulusal taleplerini “Bağımsız ,Birleşik Kürdistan“dan “kültürel haklar“ derekesine indirdi. Hatta “Anayasa'da Kürdlerden sözedilmesi dahi gerekmiyor“ diyor/diyorlar. İmrali'den Kürdlere yol haritası olabilir mi? Ali Buran: ÖCALAN /PKK ile ilk günden günümüze dek ne istediği saysısız yazılar yazdım.www.kurdinfo.com ve diğer sitelerde.ÖCALAN ve PKK ilk çıkışları dört parçanın bağımısızlığından bu gün parçanın kırıntılarından dahi söz edilmektedir.Çatı Partisi, Demokratik Cumhuriyet gibi sözde yol yordamların hiç biri gerçekti olmadiği gibi Sürekli devlet dili ile Güney Liderlerine saldırdı ikinci İsrail ve İlkel Milliyetçi gibi yakıştırmalar Devlet ve Kürt düşmanları ÖCALAN'DAN öğrendiler.Bu sözde Demokratik açılım ÖCALAN ile Devlet projeleri her zaman olduğu gibi bu kezde örtüşyor.!Mühtemelen olasıkı bu açılımda ÖCALAN büyük katkısı olmasıdır.Diğer ilginç olan şu ki, Devlet Demokratik Açılım diyor, DTP/PKK /ÖCALAN Kürd açılımı diye ifade ediyor ve Kürt halkına öyle anlatiyor halkta öyle algılıyorlar.Aslında bu doğru değil.DTP//ÖCALAN'NIN istemleri Uluslar arası insani ve Demokratik kurumların zaten talep ettikleri şeylerdır.Yani AB ,Kopenhag kriterleri ile ABD nın Ortadoğuda rahat nefes alması için Türkiye den talep ettikleri insani haklardır. Aso Zagrosi: Kuzey Kürdistan'da tüm Kürd siyasal yapıları yıllar boyunca “Bağımsız, Birleşik ve hatta sosyalist Kürdistanı“ savundular. Şimdi hiç kimseden bir ses yok. Herkesin Kürdleri yeniden devlete entegre çalışmaları içine girdiği bu ortamda neden Kürdistan'ın bağımsızlığını, özgürlüğünü ve hatta Türklerle eşit haklar temelinde birliği savunan örgütler, kurumlar ve bireyler bir Kürd Konferansını toplamiyorlar? Var olan sorunlarını tartışmıyorlar? Ali Buran: Sonuç olarak; şu anda Kuzey Kürtlerin somut projeleri yok .Var olanlarda kamu oyu gündemine taşımak ve tartışmak olanakları yoktur.Yoktur çünkü gerçek Kürt Gündemini PKK/DTP/Öcalan üçlüsü kitlemişlerdir.Geçmişte bir çok toplanti platforum Diyarbakır da yapılmak istendi DTP /PKK engel oldular.yani tartışma zeminini kapatılar.Ama her zaman söyledim ve yazdım benim gibi düşünenler kesinlikle ÖZGÜR BAĞIMSIZ BİR KÜRDİSTAN HAYALI olmalıdır.Bu hayalda olsa içinde beyninde yüreğinde yaşatmalıdır.Asla toprak hakkında vaz geçmemeli Kürtler.Kürtler binyıllardır yaşadığı öz yurdunda bugün KIRACI haklarına bile sahip değiller.Kürt ve Kürdistanin birliği yine Ulusal ve Kürdistani güçlerin birliğinden geçer.Diğer bir önemsediğim bir girişimde PKK/ÖCALAN dışındaki Kürt birey Aydin ve grupların bir araya gelmeleridir. Bu önemsediğim yazılarınıza yanıt verenlerde gerekirser bir araya gelmeli ve dayanışma içinde bu konuda/gelişmelerle ilgili bilgi alış verişi yapmalıdır: BU anlamda sizlerebaşarılar diler; selam ve saygilar; ALİ BURAN

Aso Zagrosi: Son aylarda Türkiye'de devletin bir kanatından “Kürd açılımından“, “Kürd sorunun barışçıl çözümümden“ ve “büyük bir projeden“ söz ediliyor. Kürdlerle Türklerin bu topraklarda buluşmasında bu yana yaklaşık olarak bin yıl geçti. Bazıları, “bin yıl kardeşçe bir arada yaşama“ diyor buna. Türk ırkçıların kendilerine sembol olarak aldıkları Alpaslan'ın Kürd Yusuf tarafından Malazgirt savaşından bir yıl sonra yani 1071 yılında öldürülmesi dahi (Urfalı Matieu'dan) bu buluşmanın kanlı bir zeminde yürüdüğünü gösteriyor. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan beri Kürdlere karşı hayatın tüm alanlarında jenosidler uygulandı, milyonlarca Kürd fiziki olarak imha edildi ve Kürdlere ait ne varsa inkar edildi. Şimdi Kürdleri muhatap almaksızın “bizim sizin için iyi bir projemiz var“ diyorlar. Bu söylem ne kadar inandırıcı olabilir? Özgür FIRAT: Her toplum çok çeşitli sınıf ve tabakalardan oluşur. Aralarında değişik ilişkiler karmaşık bir şekilde sürüp gider. Gönül ister ki sınıflar arası ilişkiler barışık olsun. Dünden bugüne olmayacağı açık. Sınıfsız bir toplumda ancak ulüşıldığında bu şekildeki kavgalar sona erecektir. Osmanlıdan günümüze Kürtlerle veya Kürdistanlılar la iktidarı elinde tutanlar arasında hiçbir zaman söylenilene gelen bir kardeşlik olmadı. Bu aldatmaca sözcüğü egemenler dillerinden düşürmediler. Askerlik ve vergi toplamalarından dolayı. Kürdistan'da ki katliamlarında "kardeşligi bozanlara karşı" dinsel ve mezhepsel süslemelerle poropaganda yaptılar. O günlerden bu günlere yenilen -affedersiniz-kazıkların haddi hesabı yok. Yinede tecrübe eksikliğinden bahsedenler varsa bu sefer ellerinde modern silahlarıyla Osmanlı artıkları egemenler onları bekliyorlar. Yavuz Sultan Selim İdrisi Bitlisi'ye boş altı imzalı kağıtlar verdi. 'Kürt beylerini birleştir' dedi. Kime karşı.. Safevilere karşı yürüteceği savaş nedeniyle.. Savaşı kazandı. Hemen ardından Doğu'ya Bıyıklı Mehmet Paşa'yı Beyler Beyi olarak atadı. Yani Osmanlı Kürt ittifak'ı denilen yutturmaca kısa sürdü. Kaldı ki İdrisi Bitlisi 20 tane beyle ancak anlaşabilmişti. Kürdistandaki binlerce beyin yanında 20 nin lafımı olurdu. Kemalizm nedir ne değildir diye kurulduğundan beri tartışılıyor. Koca Sovyetler Birliğinin sahip çıktığı bir milliyetçilik hem batıcı hemde doğucu olmanın övgüsüne kapıldı. Hep söylenilen gelen halka düşman, sansürcü,azınlık katliamcısı, emperyalizme dört dörtlük bağımlı bir ülkenin milliyetçileri olan Kemalizm bir kısım solcular tarafından dahi göklere çıkartıldı. Kürdistanda yaptıkları katliamlar "feodallere karşı mücadele" adı altında yutturuldu ve ne yazık ki "bazı solcularımız" katliamcılara destek verdiler. Günümüzde devlet şimdi "PKK ayrı Kürt sorunu ayrı" noktasına gelmişse bizlerde aynı şekilde "PKK ayrı Kürdistan sorunu ayrı " demeliyiz. PKK günahları ve sevaplarıyla 1999 da yolun sonuna geldi. Çünkü artık o tarihten sonra önceki söylemlerinin dışına çıktı. Uniter devleti temel aldı. Artık bu saatten sonra yapacakları kendilerini düzenle bütünleştirecek adımlardır. Elbette ki üzücü gelinen noktada. Bağımsızlık stratejisi uzun soluklu. Dünyanın bu koşullarında emperyalistler isteseler --dünde öyleydi-- istedikleri ülkeye istisnalar dışında genellikle bağımsızlık verebiliyorlar. Türk devlet yöneticileri ve büsbüyük devletler Kürdistanlılara sukunet ve sakinlik tavsiye ediyorlar çıkarları gereği. Yani mevcut statükolar devam etsin diyorlar. Türkiye'nin Kürdistan, Ermenistan,Kıbrıs ve demokratikleşme sorunları var. Türkiye bunları hak ve hukuk çerçevesi içerisinde aşabilirse dünyada çok önemli bir yerinin olacağından hiç şüphe yok. Kimilerinin Kürt açılımı ve yine bazılarının Kürt sözcüğünün yerine "demokratikleşme" dedikleri ve kamuoyuna ne olduğu belirsiz bir tartışmayı açtılar. Yok sayılanlar açısından küçük bir umut. TC devleti gerillaya karşı savaştığı yıllarda 'Kürt sorununda" basından izlediğimiz kadarıyla "açılımdan" bahsedenleri Özal, Eşref Bitlis ve diğerlerini bir şekilde yok ettiler. Eğer şimdi o öldürülenler gibi düşünenler egemen oldularsa bunu redetmek bizlere düşmez. Biz bilmeliyiz ki TC eski konumunu koruyamıyor. Üstelik PKK üniter devleti kabul etmesine rağmen. Çünkü bu savaş binyıldan beri sürüp geliyor. Güney Kürdistan'daki gelişmeler sadece Türkiye'yi değil diğer sömürgecileri de yeni önlemler almaya zorunlu kılıyor. TC'nin demokratikleşmesi eşitlik temelinde değil. Olsa olsa Batı normlarını kısmen yakalama olabilir. Bu Kürtlerin önünü açacaktır. Dikkat edilirse Osmanlıdan bu yana 'çağdaş' normlar Avrupalıların kendi çıkarlarının sonucu Türklere kabul ettirdikleridir. Türk milliyetçiliğinin ilkel olanlarının Batı tepkiciliği bu nedenledir. Aso Zagrosi: Bazılarına göre aslında bu açılım “Kuzey Kürdlerine değil, çeşitli uluslararası güçlerin baskısı altında Güney Kürdlerine , petrol ve doğal gaz gibi zenginliklere yönelik bir açılımdır“ söylemine dair yaklaşımız ne? Özgür FIRAT: Elbette ki Güney Kürdistan'daki zengin petrol yatakları Türk egemenlerinin iştahlarını kabartıyor. 1918 de Mondros Antlaşması sonrası İngilizler Fransızların payına düşen bu toprakları oldu - bittiye getirerek Osmanlının elinden aldılar. Bu günkü sorunların temeli İngilizlerin o yıllardaki politikasının bir ürünü. Sorunlar birikerek günümüze geldi. M.Kemal İngilizlere başedemeyeceğini anlayınca uzlaşarak kendi iktidarının tanınması koşuluyla kabullenmek zorunda kaldı. Egemen çevreler bir tülü istedikleri ortamı bulamadıklarından Kürt ismini de daha o tarihlerde özenle gizleyerek Musul- Kerkük sorunu olarak sunmalarına rağmen---asıl amaçları buradan da belliydi--Güney Kürdistan daki gelişmelerden vazgeçmediler. Her zaman dikkatle izlediler. Gelişmelerin içinde oldular. Saitlerin katledilmelerindeki sır perdesi çok gizli değil. Sait Kırmızıtoprak'ın Türkiye Kürdistan'ında bir silahlı çıkışını engelleyen kim veya kimlerdi? Kürdistan'ın bir parçasındaki olumlu gelişmenin diğer parçaları hele hele Kürt yoktur diyen Türkiye'de önemli yankılar bulacağını bilmekteydi. Bu nedenle Güney Kürdistanı kendilerine zorla katmaktan çok var olan statükonun korunmasından yana politika izlenmektedir. Irak'ın bütünlüğü bu nedenle savunuluyor. Ama ekonomik olarak kendine bağımlı kılmanın çabasını vermekten kaçınmıyor. Bu noktada önemli üstünlülüğü var. Eğer Türkiye bir gün Güney Kürdistan'ı yeniden işgal edecek olursa sınırlar Nato'nun en uç noktalarından biri olacaktır. Başka bir türlü kendi istemiyle olması Saddam'ın Kuveyt işgaline benzeyecektir. Aso Zagrosi: Son dönemlerde yoğun bir şekilde Öcalan'ın 15 Ağustos'da sunacağı “Yol haritası“ndan söz ediliyor. Öcalan yakalandığından beri Kürdlere sayısız “yol haritaları“ sundu. Kürdlerin ulusal taleplerini “Bağımsız ,Birleşik Kürdistan“dan “kültürel haklar“ derekesine indirdi. Hatta “Anayasa'da Kürdlerden sözedilmesi dahi gerekmiyor“ diyor/diyorlar. İmrali'den Kürdlere yol haritası olabilir mi? Özgür FIRAT:Başını PKKnin çektiği gerilla mücadelesi TC deki en uzun savaş olduğunu yadsımamak gerekiyor. Büyük umutlarla yola çıkıldı ama kötü bir sonla bitirilmek isteniliyor. Nedir en kötü son. Bilinç karartılması. Hedef bağımsızlıktı. Kültürel kırıntılara herkesi memnun etmek istiyorlar. PKK lideri hakkında çok şeyler söyleniliyor. Yaptıklarından kaynaklanıyor. Öcalan'ı en iyi tanıyanlar kendi eski yoldaşları. O'nun yaptıklarını korkmadan yazanlar etraflıca tanımlıyorlar. Kendine güvenmiyen eski arkadaşları PKK'nin korkusundan bazıları devletle bütünleşerek kendi halkına karşı savaştırıldılar,savaştırılıyorlar. Kimilerine göre Öcalan büyük önder kimilerine göre de devletin adamı. Her dönem kendini zor anlarda kurtarmak için taktiksel tavırlar içerisinde olduğunu söyleyerek hareket ettiğini belirtiyor. Çok denir ya kişilerin ne söyledikleri değil ne yaptıkları önemli. Öcalan'ın başında olduğu bir Kürdistan faşist bir diktatörlükten farklı olmayacaktı. Daha devlet olmadan önce yaptıkları bunun bir göstergesi. Bu yönlü düşünüldüğünde iyi ki şimdi devlet filan istemiyor aklımıza geliyor. "Her şeyin en iyisini ve doğrusunu" bilen Öcanlan'ın diğer diktatörlerden bir farkı yok. Tek farkı daha iktidar olmadan bunları yapabilmesi kendisini var eden kadrolardan kaynaklanıyor. İşin farkına varanları birşeyler yapamamanın ezikliği içinde kalıyorlar. Onlar savaşmayı önlerine koydular. Güvendikleri Apo'ya siyasi çizgiyi teslim etmişlerdi. Öcalan sistemini oturttuktan sonra da PKK de bir şeyler yapabilmenin zorluklarıyla karşılaştılar. Öcalan'ı kurtarmak Kürdistan'ı özgürleştirmekle eşdeğer görenler yanılıyorlar. Çünkü O artık bir devlet istemiyor. Devletleşmeye karşı. Sadece düşünce bazında kalsa normal. Bir çok Kürtte böyle düşünmüyormu? Ama geçmişte yaptıklarına bakılırsa yine kendi dışındakileri rahat bırakmayacak. Türk devleti nasıl ki kendisiyle yüzleşmeyecekse Öcalan'da asla yüzleşmeyecektir.Asla. Keşke kendi köşesine çekilse. Emekliliğini yaşasa. O'nun emekli parası için ev ev dolaşıp yardım toplayabilirim. Yeter ki karışmasın. Öcalan'ın yol haritası belli. En azından on yıldır dillendiriyor. "Ama bazı Kürtler hala O'nu anlamıyorlar." Apo hasta boşuna mı on yıldır günde iki posta doktorlar tedavi etmeye çalışıyorlar. Tedavisi mümkün değil. Kronik. Adını söylemeyi doktorlar uygun görmüyorlar. Batıda olsa söylenilir. Hasta adamın peşinden gidenlere fazla söyleyecek bir şey yok. Bu kadar söylenilenler ve yapılanlardan sonra. Kafalarından bağımsızlık gitmiş. Özgür düşünemiyorlar. Aso Zagrosi: Kuzey Kürdistan'da tüm Kürd siyasal yapıları yıllar boyunca “Bağımsız, Birleşik ve hatta sosyalist Kürdistanı“ savundular. Şimdi hiç kimseden bir ses yok. Herkesin Kürdleri yeniden devlete entegre çalışmaları içine girdiği bu ortamda neden Kürdistan'ın bağımsızlığını, özgürlüğünü ve hatta Türklerle eşit haklar temelinde birliği savunan örgütler, kurumlar ve bireyler bir Kürd Konferansını toplamiyorlar? Var olan sorunlarını tartışmıyorlar? Özgür FIRAT:En başta bu örgütler komutansız askerler gibiler. Dişe diş mücadelenin içerisinde olmayanların internet sayfalarındaki yazıları pek bir anlam ifade etmiyor. Sorun yanlış şeyler söylemelerinden kaynaklanmıyor. Gökten inen koyunlara inanların peşinden giden milyonlarca kişi var. Sorun alanda olmaktan geçiyor. Konferanslar geleceği aydınlatacaksa yapılmalı. Ama şu aşamada toplantı sonuçları birer öngörüden ileri gitmeyecektir. Eğer yeni bir örgütlülüğü yaratacaksa hemen yapılmalı derim. Fakat zaten bir çok şey en azından internet sayfalarında yazılıyor. Sorun yeni bir örgüt oluşturmada. Yapılacak konferasların takipçiliği de ancak böyle gerçekleşebilir. Sözümü Seyit Rıza ile bağlayayım. (Eskiden Marks ve Leninle bağlardık.) İstiyorum ki bütün Kürtler olmasa da büyük kısmı TC ve Öcalan konusunda "Ben senin yalan ve hilelerinle baş edemedim; bu bana dert oldu. Ben de senin önünde diz çökmedim; bu da sana dert olsun" şeklinde düşünüp hareket etseler. Saygılarımla.

Aso Zagrosi: Son aylarda Türkiye'de devletin bir kanadından “Kürt açılımından“, “Kürd sorunun barışçıl çözümümden“ ve “büyük bir projeden“ söz ediliyor. Kürtlerle Türklerin bu topraklarda buluşmasında bu yana yaklaşık olarak bin yıl geçti. Bazıları, “bin yıl kardeşçe bir arada yaşama“ diyor buna. Türk ırkçıların kendilerine sembol olarak aldıkları Alpaslan'ın Kürd Yusuf tarafından Malazgirt savaşından bir yıl sonra yani 1071 yılında öldürülmesi dahi (Urfalı Matieu'dan) bu buluşmanın kanlı bir zeminde yürüdüğünü gösteriyor. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan beri Kürtlere karşı hayatın tüm alanlarında jenosidler uygulandı, milyonlarca Kürd fiziki olarak imha edildi ve Kürdlere ait ne varsa inkar edildi. Şimdi Kürdleri muhatap almaksızın “bizim sizin için iyi bir projemiz var“ diyorlar. Bu söylem ne kadar inandırıcı olabilir? İsmail (Simko) Sever: Türklerle Kürtlerin "Bin yıl kardeşçe bir arada yaşadıkları" nın sadece bir yalan olduğunu bizde, Türklerde, dünya alemde biliyor. Bu anlamıyla da tartışı gerektirmiyor. Tartışılması gereken bizatihi "kardeşlik" kavramının kendisi ve "kardeşlik" geleneğinin Kürdistan Ulusal Kurtuluş Mücadelesi saflarındaki uğursuz geleneğidir. Zaten çapsız, korkak ve yorgun olan Kürt siyasi kadroları; uzunca bir zamandır, Türk Devleti'nin , medyasını ve kendi örgütü PKK'yi kullanarak, Kürt Hareketi'ni ulusal özlerinden boşaltmak ve manipüle etmek amacıyla ürettiği kavramlarla sersemletilmiş ve teslim alınmış durumdadırlar. Kullanılan kavramlar, Kürdistan Ulusal Kurtuluş Mücadelesi'nin muhtevasını ve ihtiyaçlarını tanımlamaktan uzaktırlar. Kürt siyasal kadroları, her gün bir "yeni"si kullanıma sunulan ve Kürdistan Ulusal Kurtuluş Mücadelesi'nin rotasını bağımsızlıktan "Türkiye'nin birliği ve bütünlüğü“ne yöneltme amaçlı kavramlara sıkıca sarılmaktadırlar. "Kardeşlik" kavramının bugünlerde tekrar kullanıma sunulmuş olması ve alıcı bulmakta zorlanmaması, Kürt Siyasal kadrolarının yaşadığı yıkımı tespit etmek açısından önemlidir. "Kardeşlik" kavramı, Kürdistan Ulusal Kurtuluş Mücadelesi'nin başına bela, bağımsızlıkçı perspektifin karartıcısı bir kavramdır. Sömürgeci devletlerin ihtiyaç duyduklarında kullandıkları, sonra da barbarca katlettikleri bir kavramdır. Aslında siyasal alanda hiç bir karşılığı olmayan ve Kürtler dışında hiç bir haklin itibar etmediği "Kardeşlik" kavramının Kuzey Kürdistan açısından kökleri 1900'lü yılların başında durmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu'nun parçalandığı ve ulusal devletlerin kurulduğu dönemde, İttihatçıların Kürt Milliyetçiliğini manipüle etmek için kullandıkları "Kardeşlik" kavramı, kendisine Kürt Hareketi içerisinde kısa sürede yandaş bulmuş ve o günden beri Kürt Hareketi'ni içten içe kemirerek varlığını sürdüre gelmiştir. "Kardeşlik" geleneği sürdürücülerinin, 1900'lü yılların başlarındaki "Kardeşlik" geleneğinin kurucularını "Kürt Liderleri" olarak pazarlamaları, bağımsızlıkçı Kürt liderlerini görmezden bilmezden gelmeleri, yani tarihimizi karatma çabaları, bugün yürürlükte olan ve "Kardeşlik" geleneğinin meyvesi olan "Türkiyelilik" programının da bir gereğidir. Türk Devleti bugünlerde tekrar "Bin yıllık kardeşlik" ten söz ediyorsa, bunun nedenleri vardır: Birincisi; bir dönemi aşmak için Kürtlere ihtiyaç vardır. İkincisi; Kürdistandaki "Kardeşlik" geleneğini ( "Din kardeşliği" ve "Halkların kardeşliği") açığa çıkarıp kendisine dayanak oluşturacaktır. Üçüncüsü; savaş yorgunu Kürt Halkı'nı manipüle ederek "Kürt açılımı" na inandırmaya çalışacaktır. Evet, söz konusu olan "Kürt açılımı ", sizin de söylediğiniz gibi Türk Devleti'nin bir kanadının "Projesi"dir. Daha açık söylemek gerekirse MİT-Polis-Hükümet ekibinin bir "Projesi"dir. Ve "Proje" T.C. Başbakanı Erdoğan'ın deyişiyle "Milli Birlik Projesi“dir. Adi üstünde; "Milli birlik". Yani "Türk birliği projesi". Yani Kürtlerin "vatandaş" olabilmek için "Türk" olmak zorunda oldukları, bir ulus olarak hem hukuki ve hem de toplumsal olarak kabul görmedikleri, Üniter devletin korunduğu, sömürgeci - sömürge ilişkilerinin değişmediği, bilinen tabiriyle "Tek ulus, tek devlet, tek bayrak" lı Türk Egemenlik Sistemi'nin yeni bazı kavramlarla üretilip - sürdürülmesinden başka bir şey değildir "Kürt açılımı" denen "büyük proje". Kürdistan Ulusal Kurtuluş Mücadelesi, Kürt Ulusu'nun kendi toprakları üzerinde kendi kendini özgürce yönetmesi, kendi kaderini tayin etmesi, yani ulusal devletini kurma mücadelesidir. Oysa kurulduğu günden beri Kürt Ulusu'na jenosid uygulayan Türk Egemenlik Sistemi, ne sistemde bir değişikliğe gitmek, ne Kürt Ulusu'nu "yok etme" planlarından vaz geçmek, ne egemenliğini paylaşmak, ne Kürt Ulusu'ndan özür dilemek ve ne de Kürdistan Ulusal Sorunu'nu doğru kavramlarla tanımlamak niyetindedir. Türk Devleti, 25 yıllık " savaş" ile elde ettiği avantajlarla, bugüne değin zulüm ve zorbalıkla gerçekleştirmeye çalıştığı "yok etme" planlarını, şimdi Kürt Ulusu'nun rızasıyla gerçekleştirmek istemektedir. "Büyük proje" budur. Ve yukarıda da söylediğim gibi bu "Proje", devletin bir kanadının "Proje"si olması nedeniyle inandırıcılığı sınırlıdır. Ancak Kürdistan'da dayanakları ve haliyle bir pazar payı vardır. Aso Zagrosi: Türk devletinin Kürtlere ve Kürtlerin haklarına ilişkin son dönemlerde kopardığı gürültünün asıl nedeni sizce ne olabilir? İsmail (Simko) Sever: Kürtler, tarihleri boyunca askeri olarak bir cok kez yenildiler. Sonrasında katliamlar yaşadılar. Zülüm gördüler. Ancak hiç bir dönem Türk Devleti'ni kendi devletleri olarak görmediler, devletle barışmadılar. Türk Devleti'ne meşruiyet kazandırmadılar siyasi zafer imkanı tanımadılar. Kendi içlerinde, bir sonraki direnmenin dinamiklerini beslediler, büyüttüler ve sonraki kuşaklara emanet bıraktılar.Türk Devleti Kürdistan'daki varlığını, Kürt Ulusu'nun iradesine rağmen, zulüm ve zorbalıkla sürdürdü. Oysa bugün Türk Devleti, Kürt Ulusal Hareketi karşısındaki konumu itibarıyla tarihinin en güçlü dönemini yaşıyor. Güçlülüğünün nedenleri 25 yıllık "savaş“ın envanterinde duruyor. 25 yıllık "savaş" ile Kuzey Kürdistan'daki Kürt Ulusal Hareketi'ni yönetebilecek mekanizmaları ele geçiren Türk Devleti, Kürt Ulusal Hareketi'nin hedeflerini karartmış, amaçlarından uzaklaştırmış, büyükçe bir kesimini Türk Egemenlik Sistemi'nin emrine sokmuş, kalanlarını ise "Türkiyeli"leştirmiştir. İşte Türk Devleti, Kuzey Kürdistan Ulusal Kurtuluş Hareketi'nin bu boş , zayıf ve savunmasız anını sonuna kadar kullanarak, ABD ve AB'nin desteğini arkaladığı bir anda, yüzyıllık korkulu rüyası olan Kürdistan Sorunu'nu Kürtlerin eliyle bitirmek için harekete geçmiş ve Kürdistan Ulusal Kurtuluş Mücadelesi'nin meşruiyetine yönelmiş durumdadır. Bu amaçla geniş ölçekli bir manipülasyon yürütüyor. Kürt siyasal kadroları ve Kürt kitlesi, Türk Sömürgeci Dünyasının ideolojik bombardımanıyla karşı karşıyadır. Son dönemlerde kopan gürültünün bir nedeni budur. Gürültünün başka bir nedeni; "Proje"nin, Türk Devleti'nin topyekün bir "Proje"si olmamasıdır. "Proje"nin zamanlaması ve aktörleri ile ilgili konsensüs sağlayamayan devlet içi güç odakları, "Proje" etrafında bir çatışma içindedirler. Yıllardır Kürdistan'daki "savaş“ı yürüten ve Kürt Hareketi'ni emir-komutasına alarak devletin hizmetine koşan Genel Kurmay, söz konusu sürecin Türk Devleti lehine ortaya çıkardığı kazanımlardan MIT- Polis- AKP Ekibinin nemalanmasına razı değildir. Zaten genel olarak Kürdistan Politikasının belirlenmesinde inisiyatifi, son dönemlerde Ergenekon Belgeleri ile aktivitesini arttıran MIT-Polis Ekibi'ne kaptırmak istememektedir. Bu nedenle taraflar ellerindeki bütün araçları kullanarak karşılıklı operasyonlar düzenlemektedirler. Türk Genel Kurmayı'nin "Proje"ye onay verdiği yolundaki genel kanının doğruluğuna dair bir kanıt görünmemektedir. Çatışma önümüzdeki süreçte daha da derinleşerek sürecek ve gürültü daha da artacaktır. Dünya kamuoyunun, "Türk Devleti'nin Kürtlerin hak ve özgürlüklerini tanıdığı" şeklinde yanıltılması da gürültünün nedenlerinden birisi olarak tespit edilebilir. Aso Zagrosi: Bazılarına göre aslında bu açılım “Kuzey Kürdlerine değil, çeşitli uluslararası güçlerin baskısı altında Güney Kürtlerine, petrol ve doğal gaz gibi zenginliklere yönelik bir açılımdır“ söylemine dair yaklaşımız ne? İsmail (Simko) Sever: Unutulmaması gerekir ki, Türk Devleti bugün değil, yaklaşık 35-40 yıl önce, hem Kürdistan Sorunu gibi ağır bir yükü ilelebet sırtında taşıyamayacağını hem de Kürt Ulusal Hareketi'ni artık özel yasalarla, zulüm ve kanla engelleyemeyeceğini anlamıştır. Bunun için de 1970'li yılların ortalarında kendi "Kürt" örgütünü kurarak, Kürt Ulusal Hareketini içerden ele geçirmenin planlarını yapmış, bu amaçla 25 yıllık bir "savaş" yürütmüş ve gelinen yerde amaçlarının büyükçe bir bölümünü gerçekleştirmiştir. Uzun ve sabırlı ve bir o kadarda kirli bir planlamanın sonucunda, "Kürt açılımı" için gerekli olan koşullar olgunlaştırılmıştır. Farklı bir deyişle, "Kürt açılımı" denen "Proje"nin hazırlık çalışmalarına son bir-kaç yıl içerisinde değil, 35-40 yıl önce başlanılmıştır. Ve şimdi, Kuzey Kürdistan Kürt Ulusal Hareketi'nin kendi meşruiyetini kendisinin sorgulamaya başladığı bir anda da, Kürt Ulusal Hareketi'ne Misak-i Milli'yi kutsatmak amaçlı bir hamle olarak devreye sokulmuştur. Buradan "Kürt açılımı"nın Güney Kürdistan ile ilgili bir boyutunun olmadığı anlamı çıkarılmamalıdır. Kürt siyasal kadrolarının ufukları ve programları " kendi parçaları" ile sınırlı olsa da, Kürdistan'in parçalarından birindeki Kürt Ulusal Hareketi'nin etkileri "kendi parçası" ile sınırlı değildir. Kürdistan'in bir parçasındaki her olumlu yada olumsuz gelişme, Kürdistan'ın diğer parçalarına direkt olarak yansımaktadır. 2003 yılında, Saddam Rejimi'nin yıkılmasından sonra Güney'de Kürt Devleti kurulması ihtimali ve umutlarının Kuzey Kürdistan'da nasıl bir ulusal coşkuya; aynı şekilde Türk Devleti'nin Güney'e yönelik tehditlerinin nasıl bir ulusal öfkeye dönüştüğü hepimizin bilgisi dahilindedir. Güney'in devletleşmesi, Türk Devleti'nin Kuzey Kürdistan'daki anti Kürt planlarını barajlaşabilecek, boşa çıkarabilecek şimdilerdeki tek alternatifti. Olmadı. Güney'deki siyasal Güçler Türk Devleti'nin tehditlerine direnemedi. Teslim oldu. Yani Türk Devleti, Kuzey Kürdistan Ulusal Hareketi'ni teslim alma "Proje"lerini, ancak Güney Kürdistan'ı teslim aldıktan sonra gerçekleştirebileceğini bildiği içindir ki önce Güney'i teslim almıştır. Dahası, Güneyli Kürt Siyasal Güçlerini hem "Irak'ın birliği ve bütünlüğü" ve hem de "Türkiye'nin birliği ve bütünlüğü" konusunda yükümlülük altına sokmuştur. Ve Güneyli Güçler, yükümlülüklerinin gereği olarak, Güney'den beslenen Kuzey'li parti ve şahsiyetlere "Türkiyelilik" empoze etmektedirler. Ve söz konusu Kuzey'li parti ve şahsiyetler, "Kürt açılımı" nın Kürdistan dayanakları olma hevesiyle, Türk Devleti'ni Kürdistan'da pazarlamaya başlamışlardır. Elbette "Kürt açılımı"nın enerji hatları ile ilgili boyutu da var. Orta - Asya ve Orta - Doğu zenginliklerini Batı'ya taşıyacak yolların Türkiye üzerinden geçiyor olması, yolların güvenliği, radikal İslami terörün barajlanması, bölgenin istikrarı ve dengeleri Türk Devleti'ne yeni bir rol ve avantajlar sağlıyor. İşte "Kürt Açılımı Proje"si; Kuzey Kürt Ulusal Hareketi'nin dumura uğratıldığı, Güney'in devletleşmediği ve Türk Devleti'nin yeni rolünden ötürü ABD ve AB'nin çok yönlü desteğine sahip olduğu bir dönemi "Tarihi fırsat " olarak değerlendiren Türk Devleti'nin bir kanadının " Kürt Sorunu"ndan " Milli Birliği Pekiştirerek" kurtulma "Projesi"dir. "Kürt açılımı" nın kısa öyküsü budur. Aso Zagrosi: Son dönemlerde yoğun bir şekilde Öcalan'ın 15 Ağustos'da sunacağı “Yol haritası“ndan söz ediliyor. Öcalan yakalandığından beri Kürdlere sayısız “yol haritaları“ sundu. Kürdlerin ulusal taleplerini “Bağımsız ,Birleşik Kürdistan“dan “kültürel haklar“ derekesine indirdi. Hatta “Anayasa'da Kürdlerden sözedilmesi dahi gerekmiyor“ diyor/diyorlar. İmrali'den Kürdlere yol haritası olabilir mi? İsmail (Simko) Sever: Sorunuzun cevabına geçmeden önce, Öcalan'ı tanımlamaya yönelik yaşanan kavram karışıklığı ile ilgili birkaç belirleme yapmak gerektiğini düşünüyorum. Öcalan'ın "yakalandığı", "cezaevinde", "tutsak", "itirafçı" olduğu gibi kavramlar, Öcalan, emir erleri ve süreç ile ilgili yaşanan kafa karışıklığının önemli göstergeleridirler. Öcalan yakalanmamıştır. "İtirafçı" da değildir. Türk Devleti'nin önemli bir kadrosudur. Devlet hesabına çok hayati ve zor bir görev üstlenmiştir. Görevini emir - komuta zinciri içerisinde başarıyla yapmıştır / yapmaktadır. Başka güçlerin müdahalesi sonucunda istenen zamanda olmazsa da ülkesine getirilmiştir ve devlet içi güç odaklarının olası saldırılarından korunmak amacıyla İmralı'ya, Türk Genel Kurmayı'nın Karargahlarından birisine alınmıştır. Ne "cezaevindedir", ne de "tutsaktır". Söyledikleri, yapıp - ettikleri, ortaya çıkan devlet ilişkileri bir tarafa, Kürt Internet Siteleri'ni bile çeken küçük radyosu (!) "tutsak" olmadığının kafi delilidir. Öcalan'ın "yakalandığı" ve "tutsak" olduğu söylemi, zorunlu olarak Öcalan'ı meşrulaştırmaya, "kahraman"laştırmaya, Kürt kitlesi üzerindeki otoritesini arttırmaya hizmet edecektir. Bir kere Öcalan'ın "tutsak "olduğu söylendikten sonra, diğer söylemler ( "itirafçı", "Genel Kurmay'ın hizmetinde" vb.) dedikodu olmaktan başka bir işlev görmez ve Kürt Kitlesi üzerinde olumlu bir etki oluşturmaz. Şimdiye değin oluşturmadığı gibi. Bu nedenle de Kürt siyasi kadroları, Öcalan'ı, PKK'yi, DTP'yi ve türevlerini tanımlarken kullanacakları kavramları özenle seçmek durumundadırlar. Yoksa, süreç ile ilgili netleşmek, programlar oluşturabilmek ve Kürt Kitlesini doğru yönlendirebilmek olası değildir. Sorunuza dönelim. Bunca yaşananlardan ve bilinenlerden sonra, İmralı'dan çıkacak bir " Yol Haritası“nın Kürtlerin Ulusal - Demokratik haklarının deklaresi olup olmayacağını tartışmak abestir. Geçiyorum. Ancak bu vesile ile konunun bir başka boyutuna dikkat çekmek istiyorum. "Kürt açılımı"nı yürüten Ekibin, Genel Kurmay'ı; ABD ve AB'nin desteğiyle, "Ergenekon Soruşturması"yla ve "servise hazır bazı belgeler" ile " Kürt açılımı"na katmaya, bu olmazsa eğer etkisiz kılmaya çalıştığı biliniyor. Yine, " Kürt açılımı"nın hayat bulabilmesi için " PKK'ye silah bıraktırılması" yönünde Genel Kurmay'ın baskı altına alındığı da biliniyor. Genel Kurmay ciddi bir sıkışıklık yaşıyor. Bu durum, siyaset dünyasının önemli bir kesiminde, Öcalan'ın PKK'yi - haliyle silahları- tasfiye edeceğine dair bir yargı oluşturmuştur. Salt bu nedenle de, kimi Kürt çevreleri " Kürt açılımı"nı "hayırlı" bulduklarını beyan etmektedirler. Ancak "kazın ayağı" hiçte öyle değildir. Genel Kurmay yüzyıllık bir iktidarın imkanlarına sahiptir ve pes etmeyecek, PKK'yi elinden bırakmayacaktır. Genel Kurmay'ın PKK ile ilgili hesabi bitmemiştir ve hesaplarının boşa çıkarılmasına "evet" demeyecektir. Bu en azından Güney Kürdistan bağlamında böyledir. Şunu söylemek istiyorum. İmralı'dan gelecek "Yol haritası", sıkışıklığı aşmak için zaman kazanmaya yönelik bir "Yol haritası" olacaktır. PKK'nin ve silahların tasfiyesini beklemek saflık olacaktır. "Yol Haritası“ndan bir "tasfiye" kararı çıksa bile, bu karar uygulanmak için değil ve fakat kuşatmayı yarmak, sorumluluktan kurtulmak amaçlı taktiksel bir karar olacaktır ve önceden kararlaştırıldığı üzere PKK karara uymayacaktır. DTP'nin AKP Hükümetiyle şimdilerde sürdürdüğü "sıcak" ilişkiyi de Genel Kurmay'ın sıkışıklığı olarak okumak lazımdır. Bir süre sonra, AKP Hükümeti ve DTP arasındaki "balayı" da bitecek, kılıçlar tekrar çekilecektir. Aso Zagrosi: Kuzey Kürdistan'da tüm Kürt siyasal yapıları yıllar boyunca “Bağımsız, Birleşik ve hatta sosyalist Kürdistan'ı“ savundular. Şimdi hiç kimseden bir ses yok. Herkesin Kürtleri yeniden devlete entegre çalışmaları içine girdiği bu ortamda neden Kürdistan'ın bağımsızlığını, özgürlüğünü ve hatta Türklerle eşit haklar temelinde birliği savunan örgütler, kurumlar ve bireyler bir Kürt Konferansını toplamıyorlar? Var olan sorunlarını tartışmıyorlar? İsmail (Simko) Sever: Bu dönemde, ulusal ölçekte bir Kürt Konferansı düzenlemenin, Kürdistan Ulusal Kurtuluş Mücadelesi'ne olumlu anlamda bir katkı sunabileceğine dair ciddi kuşkular taşıyorum. Zaten geçtiğimiz baharda "Güneyli Kürtlerin ev sahipliğinde" düşünülen" Kürt Konferansı" da, Kürdistan Ulusal Kurtuluş Mücadelesinin ihtiyaçlarını değil; "Kürt Açılımı“nın, Kürt dayanakları ihtiyacını karşılamak üzere toplanacaktı. Kürtler arasında, son 15 -20 yılda yaşananların Kürtleri birebirine yakınlaştırdığı yönünde yaygın bir düşünce var. Ben bu düşünceye katılmıyorum. Kürtler birbirlerinden uzaklaşıyor, ayrışıyor. Ayrışmak zorundalar. Kuzey Kürdistan bazında söylersek, sırtlarındaki "Kürtlük" yükünden kurtulmak için devletin her türden "Kürt" programlarına şapka çıkaran siyasi kesimlerle, Kürt Ulusu'nun devlet kurma hakkını savunan siyasi kesimlerin birlikte yürüyebilecekleri tek bir adim bile kalmamıştır. Sorun, çoktandır kendini dayatan bu olguyu önce bilince çıkarmaktır. Sonrası bellidir. Kürtlerin devlet olma hakkini savunan parti, grup ve şahsiyetler bir konferans düzenleyerek Kürt Ulusal Hareketi'nin sorunlarını tartışabilir, çözümler üretebilir, bir temsil organına kavuşabilirler. Bir hukuk oluşturabilirler. Eğer bu görev için bir çağrı gerekiyorsa, bu yazı vesilesiyle ben bu çağrıyı yapıyorum. Siyaset, sorunlara çözüm üretebilme sanatı değil mi zaten. Aso Zagrosi: Yüzyıllardan beri Kürdlerin bir özgürlük ve bağımsızlık savaşı var. Bu kadar savaş ve kandan sonra Kürdlerin millet olarak üzerinde anlaştıkları bir ulusal projeleri var mı? Eğer böyle bir projeleri yoksa ne yapabilirler? Sizin bu konuda bir öneriniz var mı? İsmail (Simko) Sever: Kürt Ulusu'nun ilk ve tek Ulusal Projesi, 1920'li yıllarda Azadî'nin hazırladığı ve Doğu Kürdistan'da Simko liderliğindeki, Güney Kürdistan'da Mahmut Berzenci liderliğindeki Kürt Ulusal Hareketlerinin de onayını alan "Bağımsız Kürdistan Projesi" dir. Başarı şansı çok yüksek bu Ulusal Proje, ne yazık ki Piran Provokasyonu ile sabote edilmiştir. Geçen 90 yıl içerisinde, bütün Kürdistan'ı kapsayacak ölçekte bir başka ulusal proje oluşturulamadı. Kürdistan'ın parçalı Sömürge statüsü/zlüğü, sömürgeci devletlerin ve bölge ile ilgili hesapları olan büyük devletlerin Kürdistan Ulusal Kurtuluş Hareketi içerisindeki kirli elleri, Kürt siyasal kadrolarının kafalarında sömürgecilerin çizdiği sınırlardan çok daha fazla sınırın oluşmasına neden olmuştur. Bu durum, ulusal bir projenin oluşturulmasını ve hayata geçirilmesini engelleyen en önemli engellerden biri olarak varlığını koruyor. Kürt Ulusal Hareketi'nin bütün cephelerden hesaplı bir ideolojik saldırı ile karşı karşıya bulunduğu bu sürece, yukarıda belirttiğim kapsamda bir konferans ve bu konferansın onaylayacağı ulusal bir proje ile cevap verebilme zorunluluğu savsaklanamaz bir görev olarak önümüzde duruyor. İşin burasında, Kürdistan tarihinin yeniden yazılması ve Tarihimizdeki bağımsızlıkçı unsurların öne çıkarılması da önem arz ediyor. Aso Zagrosi: Sizin konuya ilişkin özel olarak söylemek istediğiniz başka bir söyleyeceğiniz var mı? İsmail (Simko) Sever: Anti Kürdizm, Türk Devleti'nin mayasıdır. Türk Devleti'nin, kendisini yeni rolüne uygun bir tarzda yeniden üretmesinin yarattığı iç sorunları doğru okumak gerekir. Devletin kanatlarının Kürt programları aynıdır ve "yok etme" amaçlıdır. Türk Devleti'nin kanatlarından birinin yedeğinde "Kürtçülük" yapmak olası değildir. Devlet, bütün kanatlarıyla Kürdistan Ulusal Kurtuluş Mücadelesi'nin meşruiyetine yönelmiştir. Meşruiyetimizi savunmak noktasında mevzilenmek ve bu mevziyi tahkim etmek zorundayız. Bu görev kutsal bir görev olarak başarılmayı bekliyor. Aso Zagrosi: Bize zamanınızı ayırdığınız için teşekkür ediyoruz. İsmail (Simko) Sever: Ben teşekkür eder, çabalarınızda başarılar dilerim. 21.08.2009

Aso Zagrosi: Son aylarda Türkiye'de devletin bir kanatından “Kürd açılımından“, “Kürd sorunun barışçıl çözümümden“ ve “büyük bir projeden“ söz ediliyor. Kürdlerle Türklerin bu topraklarda buluşmasında bu yana yaklaşık olarak bin yıl geçti. Bazıları, “bin yıl kardeşçe bir arada yaşama“ diyor buna. Türk ırkçıların kendilerine sembol olarak aldıkları Alpaslan'ın Kürd Yusuf tarafından Malazgirt savaşından bir yıl sonra yani 1071 yılında öldürülmesi dahi (Urfalı Matieu'dan) bu buluşmanın kanlı bir zeminde yürüdüğünü gösteriyor. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan beri Kürdlere karşı hayatın tüm alanlarında jenosidler uygulandı, milyonlarca Kürd fiziki olarak imha edildi ve Kürdlere ait ne varsa inkar edildi. Şimdi Kürdleri muhatap almaksızın “bizim sizin için iyi bir projemiz var“ diyorlar. Bu söylem ne kadar inandırıcı olabilir? İsmail Beşikçi: “Bin yıldır kardeşçe bir arada yaşama“ sloganı elbette gerçeği aksettirmiyor. Örneğin 1923 Lozan Antlaşması'nın Türkler için ve Kürtler için ifade ettiği anlam çok farklıdır, birbirine zıttır. Orgeneral Abdullah Alpdoğan, Orgeneral Mustafa Muğlalı isimleri Türkler için farklı Kürtler için farklı anlamlar içerir. “Bin yıldır kardeşçe bir arada yaşıyoruz“ sloganı, “asırlarca birlikte ağladık, birlikte güldük“ sloganıyla birlikte dile getiriliyor. 1925, 1930, 1937, 1938, demokratik istemlerin silahla bastırılması, sürgünler... Bütün bunlar Kürtler için çok derin acılar içerir. Türk yönetimi için ise sevinçtir, zaferdir. 1984 Eruh, Şemdinli baskınları, 1992 Güney Kürdistan'da Kürt parlamentosunun kurulması... Bütün bunların Kürtler için ve Türkler için çok farklı, çok zıt anlamlar içerdiği açıktır. Bunlar doğrudur ama bugün Adalet ve Kalkınma Partisi'nin, hükümetin “Kürt açılımı“ adı altında oluşturmaya çalıştığı politikaların da ciddi olduğunu düşünüyorum. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun kendilerinden önceki cumhurbaşkanlarından, başbakanlardan, içişleri bakanlarından ve dışişleri bakanlarından farklı oldukları açıkça görülüyor. Her şeyden önemlisi bugün, sorunun Kürt sorunu adıyla konuşuluyor, tartışılıyor olması çok önemli bir gelişmedir. 21 Ağustos 2009 günü, Milli Güvenlik Kurulu toplantısı vardı. Bu toplantıda “Kürt açılımı“nın konuşulacağı da söyleniyordu. Konuşulmuş. Toplantı sonunda yayınlanan bildiride “demokratik açılımların“ desteklendiğine vurgu yapılmıştır. Bu, Kürt açılımının bir devlet projesi olduğu şeklinde algılanabilir. Şunu da belirtmek gerekir: Genelkurmay Başkanlığı'nın, 25 Ağustos 2009 da, Zafer Haftası nedeniyle yaptığı açıklama, 21 Ağustos açıklamasıyla çelişki oluşturmaktadır. Bu çelişkinin çözümlenmesi, Türk siyasal sisteminin temel niteliğiyle ilgili dikkate değer bilgiler verecektir. Bu arada başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 24 Mart 2005'te Diyarbakır'da meydana gelen olaylar üzerine, “kadın çocuk demeden gerekli önlemler alınmalıdır“ diyerek güvenlik güçlerine talimat verdiği de unutulmamalıdır. Hükümet, İçişleri Bakanı Kürt sorununu daha çok Türk aydınlarıyla, Türk basın mensuplarıyla, Türk siyaset adamlarıyla, Türk sivil toplum örgütleriyle görüşüyor. Halbuki sorun başta Kürtleri ilgilendirmektedir. Bu bakımdan Kürt aydınlarıyla, Kürt siyaset adamlarıyla Kürt basın mensuplarıyla, Kürt sivil toplum örgütleriyle görüşmek daha önemli olmalıdır. Devletin ve hükümetin hiçbir özeleştiri yapmadan, geçmişle yüzleşmeden bazı düzenlemeler yapacağı anlaşılmaktadır. Bunlar aslında küçük açılımlardır. Bu, yaşanan sürecin önemli bir yönüdür. Kürt sorunuyla ilgili tartışmalara konuşmalara katılanların da hükümetten ve devletten özeleştiri istememesi, geçmişle yüzleşmenin dile getirilmemesi sürecin önemli bir boyutudur. Kürtlerin, bu konularda daha duyarlı olması gerektiği açıktır. Hükümet kapalı bir siyaset gütmekte, Kürt isteklerini, kültürel ve bireysel haklarla sınırlamaya çalışmaktadır. Kürtlerse ucu açık siyaset izleyerek kolektif hakların, yani Kürt toplumu olmaktan doğan hakları kazanmanın peşinde olmalıdır. Bu cümleden olarak Kürdistan Yurtseverler Birliği Başkanı ve Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani'nin “Kürt devleti hayaldir“ demesi, yazar Yaşar Kemal'in “Kürtler devlet istemiyor, endişelenmeyin“ demesi yanlıştır. Kürdistan'ın bölünmesi, parçalanması ve paylaşılması Kürt toplumunun iç dinamiklerini parçalamış, zayıflatmıştır. Dış dinamikler daha belirleyicidir. On yıl öncesini düşünelim. Kürdistan Yurtseverler Birliği Başkanı Celal Talabani'nin Irak'a cumhurbaşkanı olacağını kim düşünebilirdi? Aso Zagrosi: Türk devletinin Kürdlere ve Kürdlerin haklarına ilişkin son dönemlerde kopardığı gürültünün asıl nedeni sizce ne olabilir? İsmail Beşikçi:Bunun bir “gürültü“ olarak algılanmaması gerekir kanısındayım. Hükümet ve devlet baskıyla, şiddetle Kürtleri istediği çizgiye getirmeyeceğinin bilincine varmış olabilir. Ergenekon soruşturmaları, görülmekte olan Ergenekon davaları, JİTEM'in deşifre olması böyle bir bilincin gelişiyor ve kökleşiyor olmasını getirebilir. Ergenekon, JİTEM şüphesiz devlete dayalı örgütlenmelerdir. Devletin legal yönünün, görünen yönünün bu illegal yapılanmadan şüphesiz haberi vardır. İşte devlet görünen yönünde, bu illegal yapılanmalarla bir yere varılamayacağı, bunları tasfiye etmek gerektiği bilinci gelişiyor olabilir. Bu illegal yapılanmanın yargı gibi, üniversite gibi, basın gibi, devletin ve toplumun temel kurumlarını çürüttüğü de bir gerçektir. Geçtiğimiz Haziran ve Temmuz aylarında hakim ve savcı atamaları ve tayinleri konusunda Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'yla Adalet Bakanlığı arasında patlak veren çatışmanın devletin temel kurumları arasındaki çürümeyi göstermesi bakımından dikkate değer. Aso Zagrosi: Bazılarına göre aslında bu açılım “Kuzey Kürdlerine değil, çeşitli uluslararası güçlerin baskısı altında Güney Kürdlerine , petrol ve doğal gaz gibi zenginliklere yönelik bir açılımdır“ söylemine dair yaklaşımız ne? İsmail Beşikçi:Bunun, Türkiye'nin siyasal hayatıyla ilgili, Kuzey Kürtleriyle ilgili önemli bir yönünün olduğunu düşünüyorum. Farz edelim ki sizin dile getirdiğiniz ilişkilerde daha büyük bir geçerlilik payı var. O zaman bile gelişmelerin Kuzey Kürtlerine ilişkin yönünü görmezlikten gelmek doğru değildir. Çünkü bugün Kürdistan'ın herhangi bir kesiminde meydana gelen olaylar, öbür kesimlerde de hemen etkisini göstermektedir. Bu çerçevede Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nde yaşanan her olumlu gelişme Kuzey Kürtlerini de olumlu yönden etkileyecektir. Aso Zagrosi: Son dönemlerde yoğun bir şekilde Öcalan'ın 15 Ağustos'da sunacağı “Yol haritası“ndan söz ediliyor. Öcalan yakalandığından beri Kürdlere sayısız “yol haritaları“ sundu. Kürdlerin ulusal taleplerini “Bağımsız ,Birleşik Kürdistan“dan “kültürel haklar“ derekesine indirdi. Hatta “Anayasa'da Kürdlerden sözedilmesi dahi gerekmiyor“ diyor/diyorlar. İmrali'den Kürdlere yol haritası olabilir mi? İsmail Beşikçi: Öcalan “çözüm“e ilişkin önerilerini defalarca açıklamıştır. Son açıklamanın da öncekiler gibi olması muhtemeldir. Devlet, Öcalan'dan mümkün olduğu kadar alt düzeyde bir “yol haritası“ talep etmektedir. Ama devletin ve hükümetin bu isteğini, her isteğini, Öcalan'a kabul ettirebileceği kanısında değilim. Kürt toplumu olmaktan doğan bazı hakların isteminde Öcalan'ın ısrarlı olacağı kanısındayım. Aso Zagrosi: Kuzey Kürdistan'da tüm Kürd siyasal yapıları yıllar boyunca “Bağımsız, Birleşik ve hatta sosyalist Kürdistanı“ savundular. Şimdi hiç kimseden bir ses yok. Herkesin Kürdleri yeniden devlete entegre çalışmaları içine girdiği bu ortamda neden Kürdistan'ın bağımsızlığını, özgürlüğünü ve hatta Türklerle eşit haklar temelinde birliği savunan örgütler, kurumlar ve bireyler bir Kürd Konferansını toplimiyorlar? Var olan sorunlarını tartışmıyorlar? İsmail Beşikçi:Bugün dünyanın her tarafında Kürtler var. Her örgüt kendi taraftarı Kürtlerle ilgileniyor. Halbuki bütün bu örgütleri kucaklayan şemsiye bir örgütün olması gerekir. Diaspora anlayışı böyle bir örgütlenmeyi gerekli kılar. Uluslar arası ilişkilerde Kürtleri temsil eden bir örgüte de ihtiyaç vardır. Bu tür örgütlenmeleri sağlamak için Kürt Konferansı gereklidir kanısındayım. Aso Zagrosi: Yüzyıllardan beri Kürdlerin bir özgürlük ve bağımsızlık savaşı var. Bu kadar savaş ve kandan sonra Kürdlerin millet olarak üzerinde anlaştıkları bir ulusal projeleri var mı? Eğer böyle bir projeleri yoksa ne yapabilirler? Sizin bu konuda bir öneriniz var mı? İsmail Beşikçi:20. yüzyılın ilk çeyreğinde Ortadoğu'da cereyan eden en önemli olay Kürtlerin Kürdistan'ın bölünmesi, parçalanması ve paylaşılmasıdır. Büyük Britanya ve Fransa gibi emperyal güçler, bu politikalarını bölgedeki Türk, Arap ve Fars yönetimleriyle işbirliği yaparak, Sovyetler Birliği yöneticileriyle anlaşarak gerçekleştirdiler. Bölünme, parçalanma ve paylaşılma Kürdistan'ın ve Kürtlerin iskeletini parçaladı, beynini dağıttı. Fakat bu olay üzerine, kendine özgü, yani Kürtlere özgü bir Kürt düşüncesi oluşmadı. Örneğin Kürtler bir zamanlar Kürt solu gibi “Bağımsız Türkiye“ sloganı kullanıyordu. Bu Kürdistan'ın ve Kürtlerin bölünmesini, parçalanmasını ve paylaşılmasını bilinçlerden silen bir slogandır. Kürtler Türk solu tarafından kullanılan “emperyalizme karşıyız“ sloganını da kullanıyorlardı ama I. Dünya Savaşı'ndan sonra, 1920'lerde, Milletler Cemiyeti döneminde emperyal devletlerin en önemli en kapsamlı en kalıcı operasyonu hakkında Türk solu hiçbir şey söylemiyordu. Türk soluna bağlı olarak Kürt solu da bu çok ağır olayın bilincinde değildi. Bu sürecin, bilimin, siyasetin diplomasinin kavramlarıyla incelenmesi gerekir. Aso Zagrosi: Sizin konuya ilişkin özel olarak söylemek istediğiniz başka bir söyleyeceğiniz varmı? İsmail Beşikçi: “Devlet olmak istemiyoruz“ sözünü dünyada sadece Kürtler söylüyor bütün halklar özgürlüklerini kazanmak için devlet olmak peşinde. Sadece Kürtler bunu istemediklerini dile getiriyor. “devlet olmak en çok Kürtlere zarar verir“ diyenler de var. Bunu sadece PKK söylemiyor. PKK dışındaki birçok örgüt de benzer şeyler söylüyor. Bazan şöyle düşündüğüm olur. Acaba, uzun yıllar, sömürge bile olamayan toplum halleri Kürtlerin DNA'sını mı bozdu? Kürtler dünyada, dünya halkları arasında, Ortadoğu'da komşuları arasında ve Türkiye'de Türk halkı karşısında kendi konumlarının bilincine varmak durumundadır. “sınırlar kalkıyor“ sözü herhalde Kürtleri kandırmak için üretilen bir söz. 19. Yüzyılın sonlarında, dünyada 25 kadar bağımsız devlet vardı. Bugün 207 devlet var. Sınırlar kalkıyor mu? 2004 Atina Olimpiyatlarına 204 devlet katılmıştı. 2008 Pekin olimpiyatlarına 206 devlet katıldı. Bugün 207 devlet var. Sınırlar kalkıyor mu? Devletler Avrupa Birliği gibi daha büyük birliklere katılıyorlar ama herkes o birliğe kendi kimlikleriyle giriyor. Ortadoğu'da 40 milyondan fazla olduğu bilinen Kürt milletinin adı ise uluslar arası örgütlerde sadece “terör“ denildiği zaman geçiyor. Halklar, özgürlükler söz konusu edildiği zaman Kürtlerin adı geçmiyor. Bunlar üzerinde düşünmek gerekir. Aso Zagrosi: Bize zamanınızı ayırdığınız için teşekkür ediyoruz.

Aso Zagrosi: Son aylarda Türkiye'de devletin bir kanatından “Kürd açılımından“, “Kürd sorunun barışçıl çözümümden“ ve “büyük bir projeden“ söz ediliyor. Kürdlerle Türklerin bu topraklarda buluşmasında bu yana yaklaşık olarak bin yıl geçti. Bazıları, “bin yıl kardeşçe bir arada yaşama“ diyor buna. Türk ırkçıların kendilerine sembol olarak aldıkları Alpaslan'ın Kürd Yusuf tarafından Malazgirt savaşından bir yıl sonra yani 1071 yılında öldürülmesi dahi (Urfalı Matieu'dan) bu buluşmanın kanlı bir zeminde yürüdüğünü gösteriyor. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan beri Kürdlere karşı hayatın tüm alanlarında jenosidler uygulandı, milyonlarca Kürd fiziki olarak imha edildi ve Kürdlere ait ne varsa inkar edildi. Şimdi Kürdleri muhatap almaksızın “bizim sizin için iyi bir projemiz var“ diyorlar. Bu söylem ne kadar inandırıcı olabilir? Tahsin Sever: “Demokratik açılım“ olarak ifade edilen çalışmaların inandırıcı olabilmesinin ön koşulu; Türkiye Cumhuriyeti devletinin geçmişi ile yüzleşmesidir. Kürtlerin red ve inkarına dayanan, resmi ideoloji terk edilmesi gerekir. Kemalizm'in terk edilmesini bir tarafa bırakın, Kemalizm ilgili Kürtler dahil, ciddi bir tartışma yürütülmüyor. Karşımızda “Bin yıllık kardeşlik“ ve “et ve tırnak“ gibiyiz söylemleriyle süslenmiş kanlı bir tarih duruyor. Özellikle son yüz yıl, Kürtlere ve insanlığa karşı işlenmiş suçlarla dolu. Bu kanlı tarihsel süreç, hiç yaşanmamış gibi davranılıyor. Türkiye Cumhuriyeti devleti açısından böylesi bir bilgi kirliliğini ve hasır altı etme politikasını anlamak mümkündür; ancak Kürtleri temsil ettiklerini söyleyenler açısından tarifi zordur. Ortada devletin bir projesi var. Bu proje Türkiye Cumhuriyetinin üniter devlet yapılanmasının yeniden restore edilmesidir. Devletin kuruluş felsefesinde bir değişiklik yok. Üniter yapı, Kürt malzemesi ile güçlendirilmek isteniyor. Sızan bilgilerden PKK'nin statüsüne endekslenen bir çalışma var. Milli Güvenlik Kurulunun son açıklaması, söz konusu durumu çok açık ortaya koyuyor. “Ülkenin ve devletin bölünmez bütünlüğünü güçlendirmek amacıyla...açılım çalışmaları devam etmeli...“ ibaresi dikkat çekicidir. Bu ibare, Amasya Protokolünün ruhuyla birebir örtüşüyor. Amasya Protokolü ile Kemalistler, İstanbul hükümetinin Kürdistan Sorununda atabileceği farklı bir adımın önünü kestiler. Aso Zagrosi: Türk devletinin Kürdlere ve Kürdlerin haklarına ilişkin son dönemlerde kopardığı gürültünün asıl nedeni sizce ne olabilir? Tahsin Sever: Türkiye Cumhuriyeti devletinin Kürtlere ve Kürtlerin haklarına ilişkin son dönemlerde “açılıma“ yönelmesinin temel nedeni konjoktüreldir. Türkiye Cumhuriyeti, Kürtlerin inkarı ve katı laisizm üzerinde inşa edilen ideolojik devlet yapısını, uzun süre taşıyamaz. Devletin yeniden yapılandırılması(restorasyonu) ulusal ve uluslar arası sermaye açısından da zorunluluk arz etmektedir. Enerji kaynaklarına yakın ve enerji koridoru olmaya aday bir devletin, yeniden yapılandırılmasına ihtiyaç var. Yeni “açılım“ Kürtlerin varlığını kabul etse bile, milletten doğan haklarını inkarı üzerinde olacaktır. Aso Zagrosi: Bazılarına göre aslında bu açılım “Kuzey Kürdlerine değil, çeşitli uluslararası güçlerin baskısı altında Güney Kürdlerine , petrol ve doğal gaz gibi zenginliklere yönelik bir açılımdır“ söylemine dair yaklaşımız ne? Tahsin Sever: Söz konusu “açılımın“ bir nedeni de Güney Kürdistan'a yönelik hesaplardır. Türkiye Cumhuriyeti, ideolojik yapılanmasına uygun olarak; hangi parçada olursa olsun, Kürt realitesini yok etmek için uzun yıllar uğraştı. Kürdistan Federe devletinin oluşmasından sonra da bu emellerini gizlemedi. Uluslar arası güç dengeleri bun izin vermeyince, yeni alternatiflere yöneldi. İç dengelerin değişmesi(Ergenekon yapısının kısmen deşifresi) bu süreci hızlandırdı. Güney Kürdistan'ın statüsünün mevcut haliyle sınırlandırma, enerji kaynaklarından azami yararlanma hesapları yapılmaktadır. Aso Zagrosi: Son dönemlerde yoğun bir şekilde Öcalan'ın 15 Ağustos'da sunacağı “Yol haritası“ndan söz ediliyor. Öcalan yakalandığından beri Kürdlere sayısız “yol haritaları“ sundu. Kürdlerin ulusal taleplerini “Bağımsız ,Birleşik Kürdistan“dan “kültürel haklar“ derekesine indirdi. Hatta “Anayasa'da Kürdlerden sözedilmesi dahi gerekmiyor“ diyor/diyorlar. İmrali'den Kürdlere yol haritası olabilir mi? Tahsin Sever: Abdullah Öcalan'dan Kürtlere dair bir yol haritası ideası yok. Türkiye'ye dair bir yol haritası var. İkisi farklı anlamlar içerir. Abdullah Öcalan'la ilgili en doğru tanımlama kanımca, MİT eski müşteşar yardımcısı Cevat Öneş'in Yeni Şafak Gazetesinde yayınlanan açıklamalarda yer alır. Cevat Öneş, Abdullah Öcalan için muhatap değil, bu sürecin aktörüdür, diyor. Hazırlıkları yapılan projenin hem çerçevesinin hazırlanmasında hem de zemininin oluşturulmasında aktör olduğu kesin. Bu proje,Kürtleri millet olarak tanımlamayı reddediyor ve taraf kabul etmiyor. Dikkat ederseniz, “Ağustos ayında açıklanması beklenen yol haritasına katkı sunmak“ amacıyla 25-26 Temmuz 2009 tarihinde Diyarbakır'da “Kürt Çalıştayı“ adıyla düzenlen toplantının iki gündem maddesi var. Çatışmasızlık ortamının yaratılması ve kültürel haklar. Kürtlerin kendi gündemlerinde bile siyasal haklar yok. Bu nedenle; Kürtlere dair bir yol haritası beklemek gerçekçi değil. Aso Zagrosi: Kuzey Kürdistan'da tüm Kürd siyasal yapıları yıllar boyunca “Bağımsız, Birleşik ve hatta sosyalist Kürdistanı“ savundular. Şimdi hiç kimseden bir ses yok. Herkesin Kürdleri yeniden devlete entegre çalışmaları içine girdiği bu ortamda neden Kürdistan'ın bağımsızlığını, özgürlüğünü ve hatta Türklerle eşit haklar temelinde birliği savunan örgütler, kurumlar ve bireyler bir Kürd Konferansını toplimiyorlar? Var olan sorunlarını tartışmıyorlar? Tahsin Sever: Kürt siyasal hareketinin geldiği yerin analizinde ciddi sıkıntılar var. Geçmişin siyasi hareketleri ve siyasi kadroları, Kürt hareketinin içine sürüklendiği derin kaotik ortamı öngörmekte yetersiz kaldılar. Dolaysıyla süreci yönetemediler. Sosyalist sistemin yıkılışı ve 1984 başlayan silahlı mücadelenin atmosferi içinde ezildiler. Ne geçmişle yüzleşebildiler nede bugünle ilgili Kürtlerin ufkunu açacak öngörüler ortaya koyabildiler. Aso Zagrosi: Yüzyıllardan beri Kürdlerin bir özgürlük ve bağımsızlık savaşı var. Bu kadar savaş ve kandan sonra Kürdlerin millet olarak üzerinde anlaştıkları bir ulusal projeleri var mı? Eğer böyle bir projeleri yoksa ne yapabilirler? Sizin bu konuda bir öneriniz var mı? Tahsin Sever: Kürtlerin millet olarak üzerinde anlaştıkları bir ulusal projenin olmadığını hepimiz biliyoruz. 1920-1925 döneminde Kürtlerin tüm toplumsal kesimlerini kucaklayan, somut bir projeye sahip Kürdistan İstiklal Cemiyeti(Azadi) deneyimi var. Bu süreç, Kürtlerin belleklerinde ya hiç yer edinmedi yada çarpıtılarak yer aldı. Bu gün geldiğimizde temel problem Kürtlerin siyasal hedeflerindeki erozyondur. Kürt hareketindeki kitlesel büyüme, toplumsal dinamikleri güçlendirmemiş; kitlesel çürümenin önünü açmıştır. Bugün yapılması gereken, Kürdistan Sorunundan ne anladığımızı, bunun tarihsel arka planını ve nasıl bir hareke ihtiyaç duyulduğunu tartışmaktır. Bu için konferans veya konferanslar dizisi düzenlenebilir. Aso Zagrosi: Sizin konuya ilişkin özel olarak söylemek istediğiniz başka bir söyleyeceğiniz varmı? Tahsin Sever: Kürtlerde eksik olan, Kürt ulusal bilincidir. Sosyalisti enternasyonalist yanını, dindarı ümmet yanını hep ön plana çıkardı. Bugün ise demokrat geçinenler, demokrasi söylemi karşımızdalar. Ama unuttukları veya hatırlamak istemedikleri bir olgu daha var. Kürt realitesi çözememişse demokrasinin hayat bulması imkansızdır. Ulusal bilincin olmasa olmaz koşulu, tarih bilincidir. Eğer Kürtler, yüz yılık tarihlerini ana hatlarıyla bilselerdi 1 Ağustos 1924'te Kemalistler tarafından Diyarbekir'de yapılan Türk-Kürt toplantısı ile 25-26 Temmuz 2009 tarihinde yine Diyarbekir'de yapılan “Kürt Çalıştayı“ arasında içerik farkının olmadığını bilirlerdi. Tarih, Kürtler için hep tekerrür ibaret olmazdı. Aso Zagrosi: Bize zamanınızı ayırdığınız için teşekkür ediyoruz. Tahsin Sever: Ben teşekkür ediyorum. Saygılarımla.

KÜRT AÇILIMI MI YOKSA DEMOKRASİYE GEÇİŞ Yazar, Şair Molla Demirel'e ‚“Kürt Açılımı“ konusunda bir söyleşi yaptık. Sorduğumuz sorulara yazarımız aşağıdaki yanıtları verdi. Farklı bir pencereden olaylara yanaştığına inanıyoruz. Aso Zagrosi (Newroz.Com ve Kürtistan Forum Editörü) 1) Aso Zagrosi: Son aylarda Türkiye'de devletin bir kanadından “Kürt açılımından“, “Kürt sorunun barışçıl çözümümden“ ve “büyük bir projeden“ söz ediliyor. Kürtlerle Türklerin bu topraklarda buluşmasında bu yana yaklaşık olarak bin yıl geçti. Bazıları, “bin yıl kardeşçe bir arada yaşama“ diyor buna. Türk ırkçıların kendilerine sembol olarak aldıkları Alpaslan'ın Kürt Yusuf tarafından Malazgirt savaşından bir yıl sonra yani 1071 yılında öldürülmesi dahi (Urfalı Matieu'dan) bu buluşmanın kanlı bir zeminde yürüdüğünü gösteriyor. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan beri Kürtlere karşı hayatın tüm alanlarında jenosidler uygulandı, milyonlarca Kürt fiziki olarak imha edildi ve Kürtlere ait ne varsa inkar edildi. Şimdi Kürtleri muhatap almaksızın “bizim sizin için iyi bir projemiz var“ diyorlar. Bu söylem ne kadar inandırıcı olabilir? Yanıt 1: Olaya çağdaş bilimin penceresinden bakmak ve yanaşmak gerek. Elbette bin yıldır Anadolu'da ve tüm Ortadoğu ve Balkanlarda halklar kardeşçe yaşamak istiyor. Ve kardeşçe yaşadığı dönemler de olmuştur. Bin yıl öncesinde de halkların kardeşçe yaşama isteği vardı. ve bu yüz yılda kardeşçe yaşamak istiyor. Geçmiş yüz yıllarda da çatıştığı dönemler olmuş. Türkler 4 bin atlıyla Anadolu'ya gelirken Arap ve Acemlerce çevreleri sarılıyor, tamamen yok edilmek isteniyor. Kürt boylarında 52 bin atlı savaşçı ile Türklerin imdadına yetişiyor ve onların katledilmesini engelliyorlar ve Anadolu'ya geçmelerini ve yerleşmelerini sağlıyorlar. Bu konuyu detaylarıyla çeşitli araştırmacılar yazdı. Bu olayda yer alan Kürt boyları hakkında ve Malazgirt savaşının gerçek iç yüzünü edebiyatçı Nuri Erkal çok anlaşılır yalın bir dille günümüzün Türkçe'siyle vermiştir. Eğer bugün bir ’Kürt açılımı' tartışılıyorsa demektir ki muhatap Kürt ulusudur. Toptan Kürt halkıdır. Kaldı ki ’Kürt Açılımı' sözü bana gayri ciddi geliyor. Mesele Kürt sorunu değildir mesele Türkiye'de ve Ortadoğu'da, hatta balkanlarda ve çağımızda insan hakları sorunudur. Türkiye'de Türk, Kürt, Arap, Laz, Arnavut, Çerkez,Ermeni, kısacası ülkemizde tüm halkların dillerini, kültürlerini özgürce yaşaması bir demokrasi sorunudur. Birinin eksikliği öbürünün de özgürlüğünü kısıtlayıcıdır, huzursuzlaştır ve evrensel alanda sağlıklı gelişmesinin önünde bir engeldir. Elbette ki siyasal alanda bir çözüm projesi her halkın bilim adamlarının (Etnoloji, Sosyoloji, Kültür, Politik vs. alanlarda ) bir araya gelerek bilimin ışığında çağdaş ve gelecek yüz yıllara yüzünü çeviren aydınlık, mutluluk ve refah getirecek, kesin olarak çatışmalara, tereddütlere yer bırakmayacak, oluşturdukları bir konseptle mümkündür. Bilim adamlar konseyi, bunu bugün çatışan, karşılıklı kan akıtan grupları da göz ardı etmeden, ama onların dışında ki geçmişten bugüne kadar kitleler üzerinde olumlu etkileri bulunan siyasilerin birikimlerinden yararlanarak sağlıklı bir barış konsepti hazırlaya bilirlar. Buna ne Kürt, ne Türk, ne de bir başka halkın karşı çıkması mümkün olur. Ancak bugün ki siyasi hükümet gerçekten başını dik tutarak, kendisine güvenerek böyle bir barış ortamı istiyor mu? Elbette uluslar arası evrende saygınlığı olan bilim adamlarının hazırlayacağı bir barış konseptin de savaştan çıkarı olan ve karizmasını akan kan üzerinde sağlayan sermaye kesimi, onların uzantısı muhalefet partileri, askerler sesini yükselteceklerdir. Ancak hükümet gerçekten samimi olarak barış tezinin arkasında durursa, barış ve özgürlük karşıtlarının sesi de bir müddet sonra sönecektir. Hepimiz biliyoruz ki Türkiye'de tüm halk Kürt, Türk, Ermeni, Laz, Arnavut, Yahudi, Arap, Süryani, Gürcü vs.. bu yasaklardan, bu yok saymışlıktan, bu kavgadan ve akan kandan usanmıştır. Bir an önce barış, sevgi ve huzur istiyor. 2) Aso Zagrosi: Türk devletinin Kürtlere ve Kürtlerin haklarına ilişkin son dönemlerde kopardığı gürültünün asıl nedeni sizce ne olabilir? Yanıt: 2 Biz 21. yy. yaşıyoruz. Bugün var olmak için, uluslar arası arenada sağlıklı güçlü ve temiz bir dosya ile, yüz ile çıkmakla mümkündür. Ayrıca bugün var olan siyasi güçlerin iki alternatifi var. Bunlardan birini uygulamak zorundadır. 1. Yukarda değindiğimiz gibi bilimin ışığında tüm halkların bir arada eşitçe kardeşçe yaşayacağı bir siyasi rejim yaratmak. Bu çağın aklına uygun olanıdır. 2. Askeri güç kullanarak 72 milyona tek tip giysi giydirecek. Yani kan akıtarak insanlari Türkleştirecek. Bu ikincisi zaten kaç yüz yıldır defalarca denendi. Baskı arttıkça, kan akıtıldıkça, insanlar yerinden yurdundan zorla sürgün edildikçe kin, öfke daha da büyüdü. Daha çok kan aktı. Bu giderek günümüzde hakim sınıfların da, egemen milliyetin de varlığını, yaşama olanaklarını tehlikeye sokacak bir boyuta geldiğini artık dağdaki sağır çoban bile biliyor. Artık egemen sınıflarda bunun bir çıkış yolu, akla yatkın bir yol olmadığını ve sonunda bu akan kanda bir gün kendilerinde boğula bileceğini görmeye düşünmeye başladılar Bu durumla akla uygun olanı, yani birinci yolu ciddiye almaları gerekiyor. Türkiye'de başta Kürtler olmak üzere tüm halklara eşitçe kardeşçe yaşayacak bir yasayı hayata geçirmeleri gerekiyor. Bunu bilimin ışığında oluşturacakları bir konseptle tüm kesimleri de ikna ederek hayata geçirmeleri gerekiyor. Bunun dışında bir yol yoktur. Ancak şunu vurgulamaktan yarar var. Bu iş tanınmış bir kaç gazetecinin, TV. sunucusunun görüşleriyle, yorumlarıyla çözümlenebilecek bir iş değildir. 3) Aso Zagrosi: Bazılarına göre aslında bu açılım “Kuzey Kürtlerine değil, çeşitli uluslararası güçlerin baskısı altında Güney Kürtlerine, petrol ve doğal gaz gibi zenginliklere yönelik bir açılımdır“ söylemine dair yaklaşımız ne? Yanıt 3 Elbette ki dünya 2000 yıl önce hatta 20 yıl önceki iletişim durumunda değildir. Gelişen teknoloji nedeniyle her olan olayı anında dünya halkları TV ekranlarında görüyor ve diğer basın yoluyla anında haberdar oluyor. Nasıl Fransız burjuva devrimi veya 17 Ekim Sovyet devrimi dünyayı etkilediyse, ikinci dünya paylaşım savaşında başta Çin, Vietnam olmak üzere bir çok ülkenin kendi bağımsızlıklarını kazanmaları dünya politikasından büyük değişimler yarattıysa Irak Kürtistan'nın kendi Federe Devletini kurmakla dünyada ezilen halklar etkilenmiştir. Kapitalist dünyanın tüm zengin ülkeleri en modern silahlarıyla Afganistan'dalar. Yıllardır Afganistan'ı düzene sokamadılar. İran, kapitalizmin jandarmalığını elinde tutan ABD yi hiçe sayıyor ve kafa tutuyor. ABD'nin arka bahçesi olan Latin Amerika ülkeleri kapitalizmini ret ediyor, Amerika birleşik devletlerine ve dünya kapitalizmine meydan okuyor. Venaluzya açık bir örnektir. Kısacası dünyada yeniden bir özgürlüklere kavuşma isteği ve bağımsızlık rüzgarı esmeye başlamıştır. Ancak Türkiye'de bağımsızlık başta Kürtler olmak üzere tüm halkların özgürce kendi kaderlerini tayın etme hakkı mücadelesi Irak'ta Kürtlerin başarısından çok daha önce başlamıştır. Çok daha gerilere gitmeye gerek yok. 1968 kuşağında Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Arslan darağacına giderken “Yaşasın Türk ve Kürt halkların kardeşliği, yaşasın bağımsız ve özgür Türkiye“ diye haykırdılar. Mahir Çayan, Ulaş Bardakçı ve arkadaşları aynı şekilde Kızıldere'de, İbrahim Kalpak Kaya, Ali Haydar Dersim dağlarında aynı cümleleri haykırdılar. 12 eylül 2000 Faşist Cunta on binlerce demokratı toparladığında zindanlarda aynı cümleler haykırıldı. İşte bu büyük acıları yaşayanların genç akrabaları, arkadaşları, dostları o korkunç işkence ve katliamların ardında daha da keskin ve daha da kararlı bir biçimde zora, haksızlığa, farklı milliyetlerin asimle edilişine karşı direnmeye başlamışlardır. 1972 yıllından bu yanı süren mücadelede yetkililerin verdiği rakamlarla 40 binden fazla insanın ölümü, binlerce köy ve mahallenin yakılışı, milyonlarca insanın ev, arazi ve işlerini terk etmesine neden olmuştur. Ancak egemen güçlerin zulüm ve baskıları Türkiye'de ki tüm halkların eşitçe, kardeşçe ama özgürce yaşama isteğini engelleyememiştir. Tersine daha da körüklemiştir. Artık tek bir çare vardır, ülkede çağa uygun tüm dilleri, kültürleri yaşamın her alanında eşit hale getirecek bir ortam oluşturmaktır. Eşitlik ve dillerin gelişimi bölünmeyi değil güveni, sevgiyi ve kardeşçe birlikte yaşamanın ortamını yaratacaktır. 4) Aso Zagrosi: Son dönemlerde yoğun bir şekilde Öcalan'ın 15 Ağustos'da sunacağı “Yol haritası“ndan söz ediliyor. Öcalan yakalandığından beri Kürtlere sayısız “yol haritaları“ sundu. Kürtlerin ulusal taleplerini “Bağımsız ,Birleşik Kürtistan“dan “kültürel haklar“ derekesine indirdi. Hatta “Anayasa'da Kürtlerden sözedilmesi dahi gerekmiyor“ diyor/diyorlar. İmrali'den Kürtlere yol haritası olabilir mi? Yanıt 4: A. Öcalan olayı bence üzerinde tartışılmaması ve konuşulmaması gereken bir durum. Önce A. Öcalan tutuklu, özgürlüğü yok. Ne kadar arşiv var Ceza Evi'nde? Ne kadar belge ve ulusal devrimlerin tarihini anlatan kitap var ki üzerinde çalışabilsin, bir yol haritası çizsin? Bunu bende bilmiyorum, kimsenin de bildiği yok. Ancak en demokratik ortamların yaşandığı dönemlerden bile ceza evlerinin içine bırakın Milliyetler sorunlarını araştıran kitapları, Nazım Hikmet, Hasan Hüseyin, Ahmet Arif'in şiir kitapları Tolstoy, Dostveski, Orhan Kemal; Fakir Baykurt, Yaşar Kemal gibi yazarların romanları bile sokulmazdı. Bugün bu şartlarda A. Öcalan'ın kaldığı İmralı'da bu kaynaklara sahip olduğunu sanmıyorum. Biz dışarıda bile kaynak bulmakta zorlanıyoruz. Olsa ki bile bir Ceza Evi koşulunda tek başına bir ’Yol Haritası' yazma olanağı yoktur ve olamazda. Ancak bir birey olarak kendi düşüncelerini açıklayabilir. Yanlış veya doğru bizde ’onun düşünceleri bunlarmış' der saygı gösteririz. Ama onları tartışmak ve tartışmaya açmak olayı bilerek çıkmaz sokaklara doğru sürüklemek olacağı düşüncesindeyim. Bunu bilerek her gün medyada tartışmaya açanların Öcalan'ı politik bilimcilerinden, sosyoloji, Etnoloji, Kültür bilimcilerinden daha öne çıkarmaları ve tüm tartışmaları onun üzerinde yoğunlaştırmaları pek akıl karı değildir. Bence işi çözümsüzlüğe doğru sürüklemek istedikleri için, bunu çok bilinçli yapıyorlar. İnsanlarda bu oyuna kuzu kuzu katılıyorlar. 5)Aso Zagrosi: Kuzey Kürtistan'da tüm Kürt siyasal yapıları yıllar boyunca “Bağımsız, Birleşik ve hatta sosyalist Kürtistanı“ savundular. Şimdi hiç kimseden bir ses yok. Herkesin Kürtleri yeniden devlete entegre çalışmaları içine girdiği bu ortamda neden Kürtistan'ın bağımsızlığını, özgürlüğünü ve hatta Türklerle eşit haklar temelinde birliği savunan örgütler, kurumlar ve bireyler bir Kürt Konferansını toplamıyorlar? Var olan sorunlarını tartışmıyorlar? Yanıt 5: Elbette benim herhangi bir parti veya siyasi örgüt hakkında bir şey söyleme olanağım yok. Ayrıca beni de aşar. Ben geçenlerde bir gazetede Kemal Burkay'ın “Ülkede Kürt ve demokrasi sorununda benin üzerime bir görev düşerse ben bütün içtenliğimle katkıda bulunmaya hazırım“ demişti. Sanıyorum, Dr. Yusuf Ziya Ekinci, Mehmet Emin Bozarslan, Mehmet Bayrak gibi yüzlerce Kürt araştırmacısı ve politik bilimcisi var. Nedense bunlara günlük medyada yer verilmiyor. Çok hasas bir konu ve akan koca bir nehir üzerinde tek kıl telinde yapılmış bir köprü gibi. Bu konuda bugüne kadar sosyalizmi savunan örgütlerin belki bir korku ve çekinceleri olabilir. Farklı bir toplantı, kurultay program oluşturma çalışması barış için açılan tartışmalara zarar vereceğinden korkuyorlardır. Zaten yayın organlarında görüşlerini yayınlıyorlar. Ancak medya tekelleştiği için, belli sermaye tekellerin elinde bulunduğu için onlar kendi görüşleri ve kendi düşünceleri dışındakilere pek yer vermiyorlar. Halk devrimci sosyalistlerin ne düşündüğünü bilmiyor. Bunca kargaşanın içinde taneyi samandan ayırmakta kolay değildir. 6)Aso Zagrosi: Yüzyıllardan beri Kürtlerin bir özgürlük ve bağımsızlık savaşı var. Bu kadar savaş ve kandan sonra Kürtlerin millet olarak üzerinde anlaştıkları bir ulusal projeleri var mı? Eğer böyle bir projeleri yoksa ne yapabilirler? Sizin bu konuda bir öneriniz var mı? Yanıt 6: Dünya devletleri birleşerek güç olmaya çalışıyor. ABD, Rusya Ülkeler Topluluğu, AB, ( Hint Birliği, vs (Sosyalizm de geldiğinde herhalde eski Sosyalist Sovyetler Birliği, Sosyalist Yugoslavya Birliği, Sosyalist Çin Birliği) gibi örnekler var. Ayrıca ben binlerce yıldır tüm hammadde kaynaklarını batıya aktarmış olan Kürtler şimdi Ankara, İstanbul, İzmir Adana, Antalya başta olmak üzere batıdan çekilip yeniden milyonlarca acı yaşamak istemez. Böyle bir hataya düşecek kadar cahil olmadığını herkesin bilmesi gerekir. Ayrıca ben kendi ailemi alırsam onlarca yakın akrabam, Türk veya başka milliyetten insanla evli. Benim Türk gelin ve damattan doğan akrabalarımdan vaz geçmem mümkün değildir. Sanırım aynı şekilde Türkler de milyonlarca Kürt babalı, analı çocuklarından ayrılamazlar. Bunlar çifte vatandaşlık pasaportu mu alacaklar? Bence en güzel örnek İsviçre, Avusturya, Lüxemburg ülkeleridir. Yaşamın her alanında eşit. Devlet dairelerinde üç, dört dil birden kullanılıyor. Okullarda da aynı şekilde. Bazı düşünmeden konuşan, dünya da var olan kültür ve özgürlüklerin birlikte yaşam bilgisinden haberi olmayan köşe yazarlarının ve siyasetçilerin dediklerin tersine Dil bölücü olmaz. Dil birleştirici olur. Farklı dillerin, kültürlerin eşitçe bir arada yaşaması bir zenginliktir. Ben gittiğim dersliklerde toplantılarda hep çocuklara sorarım ’ Cüzdanınızda bir Lira mı olmasını istersiniz iki Lira mı istersiniz?“ Yanıt “tek ağızdan iki Lira“ olur. Ardından derim ki “Bir Lira ananızdan öğrendiğiniz dildir, ikinci Lira da okulda öğrendiğiniz, yaşadığınız halk içinde öğrendiğiniz dildir. O zaman geleceğiniz için bu dilleri severek öğrenin“. Bir ülkede dillerin, kültürlerin çokluğu bir zenginliktir. Farklılıklar bilim adamlarına yeni imgeler kazandırırlar, onların yeni icatlara imza atmalarının zeminini yaratırlar. Çok dillilik insanı başarıdan başarıya götürür. İşte bunun bir çok örneğini burada Almanya'da, Fransa'da, Hollanda'da, Amerika'da bir kaç dille yetişen çocuklarımız arasında görüyoruz... 7) Aso Zagrosi: Sizin konuya ilişkin özel olarak söylemek istediğiniz başka bir söyleyeceğiniz var mı? Yanit 7: Elbette hä. bir insan ve her milliyetten Türkiye halkı çok dillilikten, çok kültürlülükten, eşit olmaktan kardeşçe yaşamaktan korkmamalı. Geçmişte 5 kitap okuyup milliyetçi veya solcu kesilenlerin gecen yıllarda kariyer yapmak için “başta Kürtler olmak üzere Türkiye'de yaşayan her milliyetin ayrılma hakkı dahil kendi kaderlerini tayın hakkını“ savunanlardan bir kısmının bugün Kürtlerin eşitçe yaşama isteklerinin ve Türkiye de demokratik açılımların sağlanmasının karşısında olmaları pek şaşırtıcı değildir. Başta Türkler, Kürtler ve diğer azınlıklar olmak üzere tüm Türkiye halkının bunları ciddiye almaması ve solcu, ulusalcı, milliyetçi ve inançlı olarak görmemeleri gerekir, bunlardan etkilenmemeleri gerekir. Onlar 30 yıl öncede, iki yıl öncede samimi değillerdi, bugün de samimi değiller. Onlar ekmek parası ve kariyer peşindeler. Kürtleri, Ermenileri, Yahudileri ve namuslu Türkleri koyulara atıp diri diri gömenleri, işkenceyle öldürenleri, köyleri, ekin ve ormanları yakanları da bugün ulusalcılık maskesiyle desteklemeleri, savunmaları anormal bir şey değildir. İnsanların o bir avuç çıkarcıyı öne çıkararak tüm Türk halkını, demokratlarını onlarla aynı terazinin kefesine koymamaları gerekir. Böyle bir davranış olaylara sadece yanlış bir yaklaşımla kalmaz, dostluğa, barışa özgürlüğe giden yollu tahrip eder. Büyük zararlara neden olur. Eğer biz gerçekten başta Kürtler olmak üzere ezilenlerin eşit, özgür olmasını ve barış ile bezenmiş insanca yaşanacak bir toprak istiyorsak, mutlaka bilgiyle, belgeyle konuşmalıyız, sağlıklı bilgilere, sağlıklı tarihi birikimlere sahip değilsek, tartışmayı bilim adamlarına bırakmamız gerekir. Ayrıca şunu bilmemiz gerekir. Halkların dostluğuna ve barışa hizmet etmeyen hiç bir çalışma, politik tutum, yazı türü ve sanatsal ürünün tarihsel kalıcılığı ve değeri olmaz. Saman alevi kadar kalıcılığı olur. Aso Zagrosi: Bize zamanınızı ayırdığınız için teşekkür ediyoruz. Ben de bu soruları hazırladığınız için teşekkür ediyorum. 03.09.2009 Molla Demirel (Şair - yazar, Radyo - Kaktus Münster genel yayın yönetmeni )

Aso Zagrosi: Son aylarda Türkiye'de devletin bir kanatından “Kürd açılımından“, “Kürd sorunun barışçıl çözümümden“ ve “büyük bir projeden“ söz ediliyor. Kürdlerle Türklerin bu topraklarda buluşmasında bu yana yaklaşık olarak bin yıl geçti. Bazıları, “bin yıl kardeşçe bir arada yaşama“ diyor buna. Türk ırkçıların kendilerine sembol olarak aldıkları Alpaslan'ın Kürd Yusuf tarafından Malazgirt savaşından bir yıl sonra yani 1071 yılında öldürülmesi dahi (Urfalı Matieu'dan) bu buluşmanın kanlı bir zeminde yürüdüğünü gösteriyor. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan beri Kürdlere karşı hayatın tüm alanlarında jenosidler uygulandı, milyonlarca Kürd fiziki olarak imha edildi ve Kürdlere ait ne varsa inkar edildi. Şimdi Kürdleri muhatap almaksızın “bizim sizin için iyi bir projemiz var“ diyorlar. Bu söylem ne kadar inandırıcı olabilir? Halis Açar ; Sorunuza bir iki istatistiki bilgi ekleyerek başlamak isterim. Son Otuz yıllık savaşta TC devletinin “şehit“ olarak ifade ettiği kayıp sayısı . TSK mensubu :5821 Polis ,özel tim :775 Korucu: 350 (kaynak Tempo dergisi Türk Mılli Savunma Bakanlığı verileri ) 6946 kayba karşın 17.000 faili devlet olmak üzere bu savaşta yaşamını yitiren Kürd sayısı ise 50.000 lerin üstündedir. Şimdi adı Kimi çevrelerce Kürd Açılımı olarak nitelenen bu süreçte Devlet adına Koordinatör olarak atanan Türk içişleri bakanı kimlerle görüştü/görüşüyor.? 22 Sivil Toplum Kuruluşu , 11 Meslek örgütü , DTP , DSP , BBP , DP gibi partiler (DTP dışında Kürd orijinli partiler yok), Hasan Celal Güzel , Vamık Volkan ve Yaşar kemal gibi şahsiyetler , 12 gazeteci var. Ve tabii bu turlarda en önemsenen ve mutlak görüşülmesi gereken ve hatta duyarlılığı en öne çıkarılan Şehit Aileleri dernekleri (24 Şehit Aileleri Derneği) . Bu açılımın ana öğesi olan Kürdlerle görüşme söz konusu olmamıştır..? Yani Kürd halkının TC sınırları içinde Geleceği üzerinde Türk “şehit “ ailelerinin söz hakkı vardır ancak yüzbinlerce kaybı olan Kürdlerin yoktur. Eğer samimi bir cözüm ve açılım söz konusu olacaksa bu açılımın tarafı elbette Kürdlerdir. 100 yıllık imha inkar . asimilasyon ve katliamlara maaruz bırakılmış Kürd`lerin insiyatifinin olmadığı bir sürece nasıl açılım denilebilir.? Son otuz yıllık savaşta 50.000 canı yiten , Toprakları kanla yıkanan , sürgünler , göçler , zındanlar yaşayan Kürdler bir kez daha onların insiyatifi dışında bir sürece itilmek isteniyor. Yukarıdaki veriler ve söz konusu olan somut duruma bakıldığında Kürdler lehine bir açılım saçılımın söz konusu olmadığı gibi tam tersine Sömürgeci TC`nin 100 yıllık imha ve inkarının modernize edilip sürdürülmesi çalışmaları vardır. Bu Açılım 40 yıllık bir politik sürecin TC lehine sonuçlandırlması çabalarından başka bir şey değildir diye düsünüyorum. Kamuoyu karşısında Düsman kardeşler oyununu oynayan AKP , MHP , CHP ve Ordu özünde ortak bir tutum sergilemektedir. İçişleri bakanı başta olmak üzere Devlet sözcülerinin mutabakatı nettir. Son başın açıklamasında içişleri bakanının vurgusu nettir.“Devletin birliği , Milletin bütünlügü, dilin tekliği.“peki bunun neresinde Kürd var..? Yine “bin yıl kardeşçe bir arada yaşama“ masalı karşılığında söyleyebileceğim tek şey yukarıda boşaltılan binlerce köy , yakılan yıkılan ocaklar , inkar edilen bir dil , karnındaki çocuğuyla katleden gencecik Kürd kadınları , Seyx Said, Seyit Rıza ve daha yüzbinlerce Şehid. Bu nemenem binyıllık kardeşliktir. Özet olarak TC bir yenilenme süreci yaşıyor ve statüsünü modernize etmeye çalışıyor bundada en diri ve politik güç olan Kürdleri kullanmak istiyor. Aso Zagrosi: Türk devletinin Kürdlere ve Kürdlerin haklarına ilişkin son dönemlerde kopardığı gürültünün asıl nedeni sizce ne olabilir? Halis Açar ; Yukarıdada kısmen vurguladığım gibi TC mevcut statüyle yaşamını idame edemeyeceğini biliyor gelişen dünye , teknolojik büyüme uluslararası konjoktür artık mevcut statünün sürmesine olanak tanımıyor.Ergenekon davasındada görüleceği gibi TC safralarını atıp yeni bir inşa süreci yaşamak durumundadır.Derin Devlet yenilenmek zorundadır . Kirliliği ayyuka çıkmış mevcut devlet organları yerine yenilerini idame ediyor.bu yenilenme süreci kimilerinin vurguladığı gibi Ezilenlerin ve özellikle Kürd halkının lehine olmayacaktır kuşkusuz. Sürecin en politik ve aktif muhalefeti olan Kürd`leri kontrol altında tutmak ve sürece entegre etme çabaları elzemdir TC için. Kürd`ler bu gün uluslarası konjoktürde oldukça önemli bir konumdadır ve bu süreç Kürd`lerin özgürleşmesini dayatabilir kaygısı sözkonusudur TC için.özellikle ortadoğuda dengelerin kilidi durumuna gelen bir Kürd dünyası söz konusudur. Uluslarası enerji projeleri devletlerarası çıkarlar bazı şeyleri dayatmaktadır. İşte tamda bu noktada Kürd`ler süreci iyi okumalı ve uyanık olmalı diye düsünüyorum. Aso Zagrosi: Bazılarına göre aslında bu açılım “Kuzey Kürdlerine değil, çeşitli uluslararası güçlerin baskısı altında Güney Kürdlerine , petrol ve doğal gaz gibi zenginliklere yönelik bir açılımdır“ söylemine dair yaklaşımız ne? Halis Açar ; Açılım diye ortaya atılan şeyin Kürd`leri çok sevdikleri için gündeme gelmediği açık.kuşkusuz uluslarası koşular bunda etkendir , ortadoğu daki dengeler , dünya kamuoyunun baskısı ve Avrupa ile Amerikanın bölgede güvenlik ve istikrar istemeleri etkendir.TC`nın emperyal güçlerin bekçiliği noktasında istikrarlı olması isteği söz konusudur.ve burada en önemli öge olan Kürd`lerin kontrol altına alınması sözkonusudur. Aso Zagrosi: Son dönemlerde yoğun bir şekilde Öcalan'ın 15 Ağustos'da sunacağı “Yol haritası“ndan söz ediliyor. Öcalan yakalandığından beri Kürdlere sayısız “yol haritaları“ sundu. Kürdlerin ulusal taleplerini “Bağımsız ,Birleşik Kürdistan“dan “kültürel haklar“ derekesine indirdi. Hatta “Anayasa'da Kürdlerden sözedilmesi dahi gerekmiyor“ diyor/diyorlar. İmrali'den Kürdlere yol haritası olabilir mi? Halis Açar ; Öcalan`in bir yol haritasi vardır kuskusuz ancak bunun Kürd halkinin cikarlari ve gelecegi dikkate alinarak hazirlanmis bir harita oldugu söz konusu degildir.Devletin güdümüne girmis ve iradi olarak tamamen devletle esgüdüm icinde olan Öcalan TC nin cikarlari ve Kemalizmin restorasyon cabasi icindedir.160 sayfa oldugu iddia edilen harita olsa olsa imraliya gidecek kosterin nasil daha kolay gidecegi yönünde bir yol haritasi olabilir. Öcalanin bu güne kadar yaptigi aciklamalar dikkate alinirsa haritanin niteligi zaten ortadadir. Aso Zagrosi :Kuzey Kürdistan'da tüm Kürd siyasal yapıları yıllar boyunca “Bağımsız, Birleşik ve hatta sosyalist Kürdistanı“ savundular. Şimdi hiç kimseden bir ses yok. Herkesin Kürdleri yeniden devlete entegre çalışmaları içine girdiği bu ortamda neden Kürdistan'ın bağımsızlığını, özgürlüğünü ve hatta Türklerle eşit haklar temelinde birliği savunan örgütler, kurumlar ve bireyler bir Kürd Konferansını toplimiyorlar? Var olan sorunlarını tartışmıyorlar? Halis Açar ; Kuzey Kürd hareketleri ne yazıkki henüz eski alışkanlıkları , örgütlenme anlayışlarını aşamadılar.ne yazıkki Kuzey Kürd Hareketleri sürece ayak uyduramadılar tabii bunun çeşitli nedenleri var PKK bu nedenlerden biri ve en güclü olanı .12 eylül gibi ağır bir buldozerin gadrine uğramanın yanısıra PKK`nin çıkışı gelişimi güç olması ve güç oldukça kendisi dışındaki hareketlere yönelimi , engellemesi baskılar ve tabii eski örgütlenme alışkanlıklarında ısrar edilmesi gibi faktörler . Kuşkusuz yeniye yönelik arayışlar söz konusu Kürd Konferansı bunun için önemli bir çabadir ve oluşmalıdır. Esas olarak ben bu sürecin yaşanacağına inanıyorum Açılım meselesine karşı hazırlanan imza metni bence önemli bir çıkıştır ve bu çıkış desteklenmelidir. Aso Zagrosi: Yüzyıllardan beri Kürdlerin bir özgürlük ve bağımsızlık savaşı var. Bu kadar savaş ve kandan sonra Kürdlerin millet olarak üzerinde anlaştıkları bir ulusal projeleri var mı? Eğer böyle bir projeleri yoksa ne yapabilirler? Sizin bu konuda bir öneriniz var mı? Halis Açar ; Yazıkki Kürdlerin üzerinde anlaşabildikleri bir projeleri yok,bu güney dışındaki parçalar içinde geçerlidir , üzerinde anlaşabilecek ulusal bir proje olabilmesi için bu projeyi yaratacak politik unsurların var olması gerekir.Kuşku yokkı PKK dışında özellikle Kuzey Kürdlerinin parti , grup , çeşitli insiyatifleri vardır ancak bunlar henüz kendi toparlanma ve politik güç olma süreçlerini tamamlamamış durumdalar.sorunda tamda buradadır. PKK malum gelişimi noktasında bir proje ile ortadadır ancak bilindiği üzere bu proje Kürd özgürleşmesinden ziyade Kürdü Kemalizme ve Devlete entegre projesidir.buna karşın PKK dışındaki Kürd grupları yukarıdada vurguladığım gibi kendi varlıklarını ilan etme ve siyasal ve stratejik duruşlarını netleştirme arayışı içindeler. Toplanması elzem olan Konferans bunun önünü açacak diye düsünüyorum ayrıca öcalan ve PKK nin Kürd lehine olmayan teslimiyet projesi bu netleşmenin önemli dayanaklarından biri olacak . Temel olarak her üç parçada federal kürdistan projesi öne çıkmasına rağmen bu birbiriyle örtüşen bir talep olmamaktadır. Güney için ise belki biraz farklı olarak daha güclü ve oturmuş parti ve hareketlerin varlığı ve tabii sınırlıda olsa devlet geleneğinin gün geçtikçe oturmaya başlaması önemlidir. Uluslarası dengeler ve stratejilerin baskısı ve güneyin öznel (feodalizm ve fedarasyon eğilimi) durumuda dikkate alınmalıdır ancak somut olarak güneydede görülen ulusal bir proje eksiliğidir. Kürdistanın değişik parçalarındaki bu farklılık birlik ve ulusal proje oluşturamamanın karşısındaki temel handikaplardan biridir ve tabii altını bir kez daha çizmekt ihtiyacı duyduğum en büyük parça olan kuzeydeki siyasal aktörlerin henüz tam anlamıyla net olmaması önemlidir. Aso Zagrosi: Sizin konuya ilişkin özel olarak söylemek istediğiniz başka bir söyleyeceğiniz var mı? Halis Açar ; Kuşkusuz konu ile ilgili söylenebilecek çok şey var , şahsınızın dikkatle izlediğim ve bir çok Kürd şahsiyetinin bakış açılarını kapsayan çalışması takdire değerdir.ciddi bir beyin fırtınası yaratttınız sevindirici olan budur ve şahsen çok faydalandim.geleceğe yönelik umutlarım arttı. Son olarak özellikle vurgulamak istediğim iki şey var . 1-Kürd muhatab alınmadan Kürd açılımı olmaz ..Muhatab Kürd halkıdır . Neokemalist teslimiyet çizgisi değildir. ulusların kaderini tayin hakkı ilkesi işletilmeden Kürd meselesinin cözümü söz konusu olamaz 2-Öcalan`ın yol haritası yine Öcalan ve onun takipçilerinin özellikle on yıllık duruşları göz önüne alındığında Kürdleri Kemalist Türk devletine entegre haritasıdır. Aso Zagrosi: Bize zamanınızı ayırdığınız için teşekkür ediyoruz. Halis Açar ;ben teşekkür ederim , güncel ve temel konuda yaptığınız bu çalışma takdir edilecek bir çabadir umuyor ve diliyorumki bu çaba ve çabalarımız Halkımızın kendi kadeerini tayin hakkı noktasında asıl açılım sahibinin kendisi olduğu bilincini geliştirecektir. Benide bu çalışmanıza kattığınız için ben size teşekkür ederim. Saygılar.

Add new comment

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.