Skip to main content
Submitted by Anonymous (not verified) on 10 August 2009

İhsan Çölemerikli
Şeyh Hadi Hakkari ve Yezidilik

[email protected]

Hakkari yöresindeki Kürt aşiretleri ata dini olan Zerdüşt inancında uzun süre direndiler. 12. yy da karşılaşılan yoğun baskılar karşısında biçim değiştirmek zorunda kaldılar. İslam kılıcından başka türlü kurtulmanın yolu da kalmamıştı.

Yok olmamak ve milli değerleri korumak için önce eski dinin düalist yapısı tek tanrılı bir yapıya dönüştürüldü. Yezidilik, savaş alanı coğrafyada ayakta kalabilmek için ilkçağ dinleri dışında Ortadoğu menşeli semavi dinlerden de zorunluluk karşısında etkilenecekti. Yaşama şansı bunu yapmaya bağlıydı. “kendilerini baskı ve zulümden kurtarabilmek için yönetici ırkın dini görüşlerini ve biçimlerini görünüşte kabul ettiler.”[1] Semavi dinlerin doğuş merkezi olan Ortadoğu coğrafyasında çok tanrılı dinlerin yaşama şansı hiç kalmamıştı.

Tek tanrılı dinlerin ilklerinden olan Musevilik kavmiyetçi bir yapı ile Beniisrailoğullarının şemsiyesi olmuştu. İslam, arap coğrafyasında doğmuş, aldığı evrensel görüntüye rağmen Araplar onun çıkışı ile halklaşarak devletleşmişlerdi. Tüm bölge halklarına da kılıç gücü ile kabul ettirilmişti. Farslar, Arapların kılıçlarından kurtulamayınca Ali ve Muaviye"nin iktidar kavgasından yararlanarak, Ali"nin yandaşlığını benimsemişlerdi.

Aleviliğin Caferilik mezhebini kavmiyetçi bünyelerine uydurarak hem İslam"a yaklaşmış, hem de Arapların kavmiyetçilik potasında erimekten kurtulmuşlardı. Mezopotamya"nın kadim halklarından olan ve gittikçe azınlığa düşen Asuriler de Hıristiyanlığın büyük mezhepleri tarafından dıştalanmış Papaz Nasturiyus"un düşüncelerini benliklerini korumak için bir zırh gibi üzerlerine geçirmişlerdi.

Coğrafik konumun verdiği zorunluluktan dolayı Arap İslam yönetimlerinin emrine girerek yönetim, tıp, matematik ve özellikle çeviri alanlarında onlara akıl hocalığını yaparak hayatta kalmaya çalışıyorlardı. Bölgenin bir diğer halkı olan Ermeniler ise bağımsız bir kiliseye kavuşmakla sessizlik içinde savunmaya çekilmişlerdi. 11. yy da bölgeye giren Türklerin savaşçı kesimi Sünni İslam"ı benimsemeyi kavmiyetçi çıkarlarına daha uygun görmüşlerdi.

Gerçi Türklerde başlangıçta İslam adı altında yapılan Arap yayılmacılığına karşı çok sert direnişler göstermişlerdi. Kürtlerin de ovalıları çoğunlukla erken teslim olmuşlardı. Dağlılara yönelik “cihat” ise aralılarla devam ediyordu.

Dağlık coğrafyanın kadife görünümlü yaylalarında yayılan sürüler bölgede kurulan devlet egemenlerinin iştahını kabartıyordu. Bölgedeki zenginlikleri talan ve “ganimet” adı altında orta ve aşağı Mezopotamya düzlüklerinde surlarla çevrili görkemli saraylarına çekmek için yerli halkı dini inancından zorla uzaklaştırmaktan daha önemli bir bahane bulunamazdı.

Temlinde sömürü yatan savaşlara dinsel bir kılıf geçirilmişti. Artık ganimet ve talan için yola çıkan orduların önünde dini motifler yansıtan bayraklar dalgalanıyordu. Müslümanlığı daha önce benimseyen Kürtlerin savaşçı bir kesimi yukarı Azerbaycan"ın Revandi kabilesine mensup Necmeddin Eyyub"un oğlu Selahaddin"in etrafında toplanmışlardı.

Tarih, batıdan gelen Haçlı ordularını durdurma ve başta Kudüs olmak üzere kutsal toprakları kurtarma görevini ona ve amcası Şirguh"a vermişti. Divin ve Gence çevresinden önce Irak"a, sonradan da Suriye ve Mısır"a yerleşen Eyyubi ailesi cihat naraları atarken, onların doğup büyüdüğü topraklar da başka istilacı güçlerin atlarının ayakları altında inleniyordu.

Soydaşları tarihlerinin en büyük kan ve toprak kaybına uğrarlarken onun gönlünde ise Kudüs"ü denetimlerinde tutan haçlı ordularının başkomutanı aslan yürekli Rişard"ı tutsak alma heyecanı vardı.

Ne var ki, Kürtlerin de komşu halklar gibi kimliklerini korumak için milli içerikli bir dinsel inanca gereksinim olduğuna inananları da vardı. 12. yy da yaşayan Adi Bin Müsafir (Şêx Hadi) bu düşünceyle yola çıkmıştı.

Kimi araştırmacılara göre kendisi Bakaa Vadisi"nin Beytülfar Köyünde dünyaya gelmişti. Bu tespitin yeniden ve kapsamlı bir biçimde araştırılması gerektiğine inanıyorum. Ancak yaymak istediği dini inancı olan Êzidilik için Ninova (Musul) nın hemen kuzeyinde Mezopotamya düzlüklerinin dağlarla kucaklaştığı yerde kurulan Laleş Tapınağını merkez edinmiş, arkasını da henüz eski dinlerinden tamamen vazgeçirilmemiş savaşçı Bahdinan ve Hakkari aşiretlerine dayandırmıştı.

Zaten kendisi “El Hakkar” (Hakkarili) lakabıyla da tanınıyordu. İyi bir öğrenim görmüş, gençliğinde memleketlisi olan Kadıri Tarikatının kurucusu Abdulkadir Geylani ile de tanışmıştı. Kendisinden çok etkilenen Geylani onun için: “Peygamberlik ibadetle elde edilseydi bu Şeyh Hadi"nin hakkı olurdu.” Demişti.

Laleş"e geldiğinde kendisini farklı dinlere mensup çok sayıda din adamı ziyaret etmişti. Kürtlerin Ortadoğu coğrafyasında bir inanç şemsiyesinden yoksun bırakılmaları onu derinden etkilemişti. Çünkü o dönemde Kürdistan ve Kürtlere yönelik dış saldırılar yoğunlaşmıştı. Yezidilik inancı bu saldırılara karşı tepkisel bir büyüme ve yayılma gösterdi.

Yok olmakla karşı karşıya kalan yerel emirlikleri korumak için adeta bir zırh görevini gördü. Kürtler milli taleplerini bu inanç zırhına sığınarak savunmaya geçtiler. “Belki o dönemde Kürdistan"ı yöneten yabancı hükümdarlara karşı bir çeşit milliyetçi Kürt tepkisi oluştur.”[2] Yezidilik inancı dini olduğu kadar Kürtlerin siyasi taleplerini de dile getiriyordu.

Siyasi bünyeye uygun ve dış tehditlere karşı daha dirençli bir yapıya sahipti. Bu durum Sünni İslam egemenleri ürkütüyordu. Dağlı Kürtler üzerinde yoğunlaşan saldırıların temelinde farklı inanç şemsiyesi altında korunan benliğini, eritilemeyen etnik kimliğinin yaratacağı tehlikeler yatıyordu.

Yaşadığı süreçte zorunlu olarak Mezopotamya menşeli eski ve yeni inançlardan bir sentez oluşturmaya çalışmıştı. Farklı inançları leğeninde yoğururken, mayasını Zerdüşt ve daha önceki Ezida dininden almaya özen gösterdi. Bir zamanlar Harran ve çevresinde yaygın olan SABİLİKTEN de önemli ölçüde yararlandığı söylenebilir. Bu mayalanmayı mensubu olduğu halka yapılan saldırılar karşısında direniş ruhunu güçlendirmek için yapmıştı. Kavmiyetçiliğin bir kılıç, dini inancın onu koruyan kın işlevini görmesi bir Mezopotamya geleneğiydi. Kökleri Sümer uygarlığına dek uzanıyordu.

Çağın bir düşünürü olan Şeyh Hadi bu yasayı biliyordu. Kürt halkının benliğini koruması için bir milli inanç silahına sahip olması gerektiğine inanıyordu. Ancak çok geç kalmıştı. Kürt coğrafyasının büyük bir bölümü “son ve tek din” olan İslam"ın etki alanına girmişti. Sığındığı dağlık coğrafya Van Gölü"nün ortasında kalan Akdamar Adası gibi ablukaya alınmıştı. Daha da önemlisi soydaşı ve aynı yy da yaşayan Selahaddin Eyyubi yörenin savaşçı Kürt aşiretlerinin en seçkin bölümünü yanına alarak Mısır, Suriye, Filistin çöllerinde at koşturup “cihadı” gerçekleştiriyordu.

Selahaddin"in baş danışmanı Îsa El Hakkarî, ünlü komutan ve sonrada Kudüs valiliğine atanan Ebul Hayca El Hekkari ve Cizre kuvvetlerine komutanlık yapan Muştak El Hekkari bunlardan sadece birkaç kişiydi. Yezidi Kürtlerin direnişini kırmak için de Müslüman Kürtler kullanılıyordu.

Savaşçı Kürtlerin büyük bir bölümü Eyyubili Şirguh, Selahaddin, Kamil, Adil ve Efdal etrafında toplanmışlardı. Mısır, Suriye ve Filistin çöllerinde Frenk orduları tarafından ayaklar altına alınan İslam"ın onurunu kurtarmak için savaşıyorlardı. Dağlı aşiretler tarihlerinin bölünmüş, parçalanmış en talihsiz dönemlerinden birini daha yaşıyorlardı. Çöllere açılan vurucu aşiret birliklerinin her an için dağlık bölgeye dönerek yeni inanç yayıcılarıyla birleşmeleri, bölgedeki kimi yönetimlerin uykusunu kaçırıyordu.

Bu gerçekleşmeden, yayılma gösteren Ezidiliği bahane ederek dağlı Kürtleri yeni bir katliamdan geçirmek gerekiyordu. Bu görev bir Ermeni devşirmesi olan Musul Valisi Bedreddin Lulu"ya verilmişti. Selahaddin Kudüs"ü kurtarmaya çalışırken eski inançlarında direnen Hakkari-Bahdinan aşiret reisleri de gafil avlanarak İslam adına yol boylarında kitleler halinde çarmıha gerileceklerdi.

Şeyh Hadi"nin yeğeni Küçük Hadi (Kürt Hadi) Hakkari dağlarına çekilerek amcasının başlattığı ekolü yaşatmaya devam ettiyse de miladi 1415 yılında bir İranlı vezirin kışkırtması ile Cizre ve Hasankeyf Beylerinin desteğinde gerçekleştirilen yeni bir cihatla Hakkari yöresi tarihinin en önemli kıyımlarından birini daha yaşayacaktı.

Büyük şeyh Hadi"nin vefatından sonra müritleri yeğenlerinden Ebu El Barakat Bin Sahir"i ruhani lider seçmişlerdi. Ancak onun da genç yaşta vefatı üzerine “yerine geçen oğlu Adi Bin Ebu El Barakat, Hakkari dağlık bölgesinde doğan ilk şeyh olduğu için Kürt Adi olarak da tanınır.”[3] 1415 yılında gerçekleştirilen bu istila sırasında “kemikleri mezardan çıkarılıp müridlerinin gözleri önünde yakılan” ruhani liderin “Küçük Adi” olarak da bilinen “Kürt Adi”dir. Cizre ve Hasankeyf kuvvetlerinin gerçekleştirdikleri bu iç ihanete tepki olarak; Hakkari Kürt aşiretleri halk oyunlarını soldan oynamaya karar vereceklerdi.

Toplumların yaşamında kutsal inançlar kadar önemi olan ve dünyaya bakış açılarını yansıtan halk oyunları; önemli ve etkileyici bir neden olmadan yönleri değiştirilemez. Cizre yöresinde halen tarihi bilgi ve bilimsellikten uzak, maddi dayanaktan yoksun ve sadece bazı feodal beylerin söylemi olan; “Hakkari aşiretleri intikamımızı alıncaya dek soldan oynayacağız; intikamlarını alamadıkları için soldan oynama geleneğini sürdürdüler” biçimindeki söylem safsatadan öteye geçmeyen, ucuz, basit bir lafazanlıktır. Bu basit kavramları seslendirenler her nedense 1915 yılında Hakkari coğrafyasında sözde inanç uğruna gerçekleştirdikleri katliamdan hiç bahsetmezler. Bu vesile ile sık sık karşılaştığım; Hakkari yöresindeki yerleşik aşiretlerin “neden soldan oynadıkları” sorusunu da yanıtlama gereğini duydum.

Eski inanç, dağlık bölgelerdeki ibadet yerlerinden tamamen sökülüp atılmıştı. Fakat geleneklerde, anma ve kutlama günlerinde, düğünlerde seslendirilen türkülerin dizelerinde, gömütleri ziyaret şenliklerinde, mezarlıklardaki yemekli şölenlerde, ateş yakılan türbelerde, şiirde, ağıtta, giyimde kısacası hayatın her alanında izleri günümüze taşınmıştır.

1 Austen Henry Layard,Ninova Kalıntıları,Yezidilik Bölümü,s:213

2 Roger Lescot,Yezidilik,s:111

3 Erol Sever,Yezidilik ve Yezidilerin Kökeni,s:12

Anonymous (not verified)

Sat, 2009-09-26 00:39

benim inancima göre nasil kürtler türklerden hesap soruyorlar yezidilerde kürt müslümanlardan hesep soracaklar cünkü yezidiler daha basini kaldirmamislar yok edilmaya calisiyorlar her taraftan almanya olsun kürtler olsun cogunlugu kürtlerdir yada türk ve alman politikasimi ama niye kürtler acik acik niye yezidilerden ne istiyorlar yezidiler hic bir zaman o memlekete dönmeyecekler bunu herkes biliyor diliyorumki kürt müslümanlar bütün haklarini alsin destekliyorum bu haklarin icinde hic bir ihne ucu kadar yezidilerin haki yok ve olmayacak cünkü yezidiler % 98i istemiyor agzi söylüyorsa da kalbi söylemiyor acik konusan yok slm lar Ender

Add new comment

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.