Skip to main content
Submitted by Anonymous (not verified) on 20 April 2009

Nisan 2009

Eski istihbaratçıdan şok iddialar!

'Gizli servislerin faaliyetlerine düz mantıkla bakamazsınız. Bakarsanız, “böyle bir şey asla olmaz“ dersiniz ama istihbarat faaliyetlerinde iki kere iki dört etmez ki'

Neşe Düzel / Taraf

NEDEN: BÜLENT ORAKOĞLU
Ergenekon dalgaları bir “tsunamiye“ dönüşerek devam ediyor. Öyle isimlere dokunuluyor ki toplum şaşkınlığa sürükleniyor, neyi nasıl değerlendireceğini bilemiyor. Profesörler tutuklanıyor, Türkan Saylan'ın evi basılıyor. Peki, ne oluyor? Bu tutuklamalar ne anlama geliyor? Onikinci dalgası yaşanan Ergenekon'da yeni operasyonlar olacak mı? Operasyon hangi hedefe, hangi kesimlere doğru gidiyor? Ergenekon'un tepesindekiler yakalanacak mı? Ergenekon'un arkasında aslında kim var? Bunlar ortaya çıkacak mı? Bu soruların hepsini Emniyet İstihbarat Dairesi eski Başkanı Bülent Orakoğlu'na sorduk. 28 Şubat sürecinde, Genelkurmay'a bağlı Batı Çalışma Grubu'nun belgelerini ele geçiren ve darbe hazırlığını hükümete haber veren Orakoğlu askerî mahkemede yargılandı ve beraat etti. Şu anda JİTEM üzerine kitap yazan Orakoğlu'nun Darbeyi Rapor Ettim: Deşifre ve Ankara'da Gölge Oyunları adıyla yayınlanmış iki kitabı var.

* * *

NEŞE DÜZEL: Son dalgada toplumu şaşırtan isimler gözaltına alındı. O kadar çok rektörün ve profesörün gözaltına alınması ne anlama geliyor? Niye aldılar o profesörleri?

BÜLENT ORAKOĞLU: Önce şunu söyleyeyim. Şu anda yargılanan insanların hepsi şüpheli veya sanıktır. Yargılanıp mahkûm olana kadar da suçsuzdur. Ben bir yıl önce Ergenekon operasyonu başlarken toplam beş saatten fazla iki kez ifade verdim. Savcılar sadece beni değil, Hanefi Avcı, Nurullah Aydın gibi pek çok ismi çağırıp dinlediler. Savcılar bu operasyonlara bilinçli başladılar. Savcılar büyük odaklarca engelleniyorlar ama çok iradeli davranıyorlar. Arkalarında siyasi irade de var tabii.

Hükümet'in bu operasyonun arkasında durması yeterli mi?

Değil tabii, sadece hükümetin iradesiyle bu iş çözülmez. Ergenekon operasyonu da tamamen iç dinamiklerle açıklanamaz. Çünkü kural şudur. Bir örgütü kim kurduysa o tasfiye eder. İç ve dış dinamiklerin bir örgütü kurmadaki amaçları bitmeden o örgüt bitmez. Gladio tipi yapılanmayı kuran dış dinamik Pentagon'dur.

Türk derin devletiyle Amerikan derin devletinin birlikte kurduğu Ergenekon şimdi tasfiye mi ediliyor?

Evet. Çünkü dünyada yükselen değer demokrasi, insan hakları ve özgürlükler... Türkiye'ye de bu dünyada Amerika tarafından bir rol biçiliyor. Türkiye'nin bu rolü üstlenebilmesi için şartlara uygun olması, temizlenmesi lazım. Hatırlayın, Başbakan Erdoğan 5 Kasım 2007'deki Amerika ziyaretinde Bush'la görüşmüştü. Ergenekon operasyonu Washington'daki o görüşmeden sonra başladı.

Biz operasyonun hangi aşamasındayız? Bizde bu örgütün hangi bacağı eksik kaldı sizce?

Kamu kuruluşları arasında yargı ve polis bacağı eksik. En önemlisi parlamento bacağı çok eksik. Türkiye'deki Gladio dünyadaki Gladioların en girift ve en ketum olanı. Bunu İtalyan savcı da, İtalyan Gladiosunun bir numarası olan eski Cumhurbaşkanı Francesca Cossiga da söyledi. Bir de sadece bizde ve Almanya'da Gladio kaldı.

Niye bizim ve Almanya'nın Gladiosu tasfiye edilmedi?

Gladio tipi yapıları kuranların henüz Türkiye'de işlerinin bitmemesiyle ilgili bu. Türkiye ve Almanya Ergenekonları arasında ciddi paslaşmalar, ilişkiler var zaten. Aslında Ergenekon'un yabancı servislerle ilişkileri ortaya çıkarılmalı. O zaman bazı kişilerin gizli servislerle ilişkileri çıkabilir.

Son dalgada o kadar çok rektörün ve profesörün gözaltına alınması ve bazılarının tutuklanması ne anlama geliyor? Niye aldılar o profesörleri?

Türkiye'de dört darbe yaşandı. 27 Mayıs 1960, 1971, 1980 ve 28 Şubat darbeleri. Dört darbe de soruşturulamadı ve bu darbelerin hepsinde hem ’askerî cenah' vardı, hem de Türkiye'yi istikrarsızlığa sürükleyerek darbe ortamına hazırlayan ve askeri kışkırtan bir ’sivil grup' vardı. Dört darbede de bu sivil grupların içinde üniversite çevreleri, medya, sivil toplum kuruluşları ve yargı yer aldı... Profesörlerin şimdi tutuklanmasına gelince...

Evet...

28 Şubat eski darbeler gibi tamamlanamadı. 28 Şubat yarım kaldı. Dolayısıyla Ergenekon örgütü Sarıkız, Ayışığı adlarıyla darbe girişimlerine devam etti. Ama bunlar da başarılı olamadı. Çünkü TSK içinde konsensüs sağlanamadı ve Amerika'nın da izni alınamadı. Bunun üzerine Ergenekoncular, “darbenin medya, üniversite, sivil toplum kuruluşları bacaklarını örgütleyelim“ dediler. Ve, sivil toplum kuruluşlarına açıldılar. Düşünün... Atatürkçü Düşünce Derneği'nin yurtdışı bağlantısı ortaya çıktı. Ergenekon ne kadar dış güçlere karşı bir ideolojiye sahipmiş gibi gözüküyorsa da, aslında dış güçlerin kontrolünde bir yapıdır. Atatürkçü Düşünce Derneği'nin Amerika'dan parasal yardım aldığı ileri sürülüyor iddianamede.

Bu dernek Amerikan karşıtlığıyla biliniyor. Amerikan derin devletinin Türkiye'de Amerikan karşıtlığının artmasından nasıl bir çıkarı var?

Pentagon'un, yönetebilmek için, Türkiye'de Amerikan karşıtlarının içinde bile elemanları vardır. Zaten gizli servislerin faaliyetlerine düz mantıkla bakamazsınız. Bakarsanız, “böyle bir şey asla olmaz“ dersiniz ama istihbarat faaliyetlerinde iki kere iki dört etmez ki. Mesela şunu da araştırmalıyız. Ergenekon'da bir sürü generalin ismi şüpheli olarak geçiyor. Acaba Amerikan karşıtı olan bu isimler ne kadar süreyle Amerika'ya gittiler? Amerika'nın bir yerinde kurs gördüler mi? Bunu araştırırsak, bu olayın arka perdesi çıkar. Çünkü Amerikan karşıtı olanların Amerikan istihbarat kurumlarında kurs aldıkları görülür.

İhtiyatlı biri olmakla tanınan Süleyman Demirel neden gözaltına alınan Başkent Hastanesi'nin sahibi Mehmet Haberal'ı havaalanına kadar gidip yolcu etti? Bir mesaj mı vermek istiyordu?

Türkiye bir hukuk devleti olmak istedikçe, üst düzey bazı insanlar bunun karşısında bir görüntü vermeye çalışıyorlar. Demirel'in tavrı da darbelerin soruşturulmasını engellemeye yönelik böyle bir direnç. Ergenekon zihniyetine ve sistemine destek mahiyetinde bir hamle bu. Madem Demirel bu kadar devlet hassasiyeti olan biriydi, bizim 28 Şubat sürecinde tespit ettiğimiz Batı Çalışma Grubu cuntasının belgelerini niçin darbecilere verdi?

Darbenin belgesini Demirel kime verdi?

Biz, devletin seçimle işbaşına gelmiş en üst düzey yetkililerine demokrasi dışı bir hareketi bildirdik ama Demirel cunta belgesini Genelkurmay Başkanı Hakkı Karadayı'ya ya da İkinci Başkan Çevik Bir'e verdi. Ondan sonra da bizi hapse attılar. Çünkü Demirel cumhurbaşkanı olarak yapması gerekeni yapmadı. Cunta faaliyetinin ortaya çıkarılıp yargılanmasını istemedi. Oysa biz Ergenekon'un çok ciddi bir koluna ulaşmıştık. Ergenekon soruşturması o dönemde başlayabilirdi.

Gözaltına alınan bütün eski ve yeni rektörler eski Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından göreve atanmış. Bu tesadüfü nasıl açıklamalıyız?

Kesinlikle tesadüf değil. 28 Şubat'tan sonra yapılan bütün darbe girişimlerinde Ahmet Necdet Sezer hep cumhurbaşkanıydı. Bu boyut araştırılacaktır. Kimseyi suçlamak için söylemiyorum... İtalya'da ’bir numara' cumhurbaşkanı çıktı. Bunların bu bakımdan araştırılması gerekir.

Profesör Türkan Saylan'ın evinin basılması kamu vicdanını incitti. Neden Saylan gibi birinin evini, üstelik de çok ciddi bir hastalığı varken bastılar?

Çıkan haberlere göre, bu derneğin burs verdiği öğrencilerden bir kısmının DTP'yle ve PKK'yla bağları olduğu iddia ediliyor.

Türkiye'nin vatandaşları olan bu çocuklar dağa gitmek yerine okuldalar. Bu çocuklara, gençlere burs verilmesinin nesi suç? Bu çocukların dağdan kurtarılmaları için, onların okula gönderilmelerinin sağlanması gerekmiyor mu zaten?

Beni çok zorladınız. Söylemek istemiyordum ama söyleyeceğim. Savcılar büyük bir özveriyle çalışıyor. Bu çok büyük bir operasyon.

Evet...

Ergenekon operasyonunun yürümesini engelleyen güçler, devletin en üst katlarına girmiş ve Ergenekon örgütü lehine devletin yetkilerini kullanabilen güçlerdir. Çünkü henüz deşifre olmadılar. Ergenekon operasyonunu zayıflatmak amacıyla bunlar savcıları yanlış yönlendirebilirler. Bunu raporlarla da yapabilirler. Savcılar dikkat etmeliler.

Türkan Saylan'a yapılan operasyon, Ergenekon sürecine yönelik bir tuzak olabilir mi diyorsunuz?

Türkan Saylan'ın evinin ve başkanı olduğu Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nin aranması için elde çok ciddi bilgi ve belge var mı? Yoksa bu operasyon internet sitelerine düşen misyonerlik iddiaları gibi haberlere ve düz bir istihbarat raporuna mı dayanıyor? Bu sorunun cevabı önemlidir. Mesela Tuncay Güney'in ifadesinin işkenceyle alınmış olduğunun görüntüleri sonradan ortaya çıktı ve bazı gazetelerde Ergenekon bitti diye manşetler atıldı. Oysa iddianamede, Tuncay Güney'in ifadeleri delil olarak kullanılmıyor.

Kullanılmış olsaydı, Ergenekon bitmez miydi?

Biterdi. Bu da belki bir tuzaktı ama savcılar bu tuzağa düşmemişler. Güney'in ifadelerini delil olarak almamışlar. Anlayacağınız Ergenekon operasyonuyla ilgili bir takım sulandırmalar oluyor. Bence Güney'in ifadeleri, işkence görüntülerinin daha sonra ortaya çıkarılması gayesiyle şişirildi. Ben olayları asla tek başına değerlendirmiyorum.

Nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bakın... Amerikan Başkanı Obama'nın Türkiye'ye gelişi. Amerika'nın PKK'yı tasfiye konusunda verdiği söz. Kuzey Irak'ta Barzani ve Talabani'nin PKK'ya karşı tavır almaları. Sonra Ergenekon'un 12. dalga operasyonunun yapılması. DTP'yle organik bağı olan PKK'lıların içeri alınmaları. Olan biteni bu bütün içinde değerlendirmek lazım.

Türkan Saylan'ın derneğinden burs alan çocuklarla ne alakası var bütün bunların?

Ben emniyet müdürlüğü, istihbarat daire başkanlığı yaptım. Saylan binlerce öğrenciye burs verirken, kurduğu organizasyonda çalışan yüzlerce kişiye hâkim mi, değil mi? Bence Saylan'ın evinde, dernekte PKK'yla bağlantısı olan birileri var mı diye bilgi aradılar.

Bu baskını yaparken gelecek tepkileri düşünmediler mi?

Bir güç, halkın Ergenekon operasyonuna olan inancını yok etmek için psikolojik propagandalar uyguluyor. Çünkü halk bu operasyonlara inanmazsa, Ergenekon operasyonu başarılı olamaz. Halkın mutlaka bu işe inanması gerekir. Eğer Saylan gibi kişileri gözaltına alırken, eldeki deliller bu kadarsa sıkıntı var demektir. Ama henüz eldeki delilleri bilmiyoruz. Bakın... Türkan Saylan için söylemiyorum ama... Gladio tipi yapıların şöyle bir uygulaması var. Gladio, toplum içinde saygın insanları seçiyor. Çünkü kendine karşı bir operasyon yapıldığında, kamuoyu bu operasyona o saygın isim nedeniyle karşı çıkıyor. Gladio ayrıca devletin kurumlarına sızıyor.

Son operasyona dönersek... Tutuklanan profesörlere baktığınızda Ergenekon soruşturmasının neye doğru yol aldığını düşünüyorsunuz?

Son operasyonla süreç çok ilerledi. Operasyonu geliştiren unsurlar var. Birincisi örgütün cezaevinde birbirine düşmesi ve henüz deşifre olmamış dışarıdaki bir takım kişilere hapishaneden üstü kapalı mesajlar gönderilmesi... İkincisi, birçok kişinin gizli tanık olarak savcılara başvurması... Şu anda bilgisi olan herkes tanıklık yapabileceğini söylüyor. Mesela Ecevit'in koruması Recai Birgül, “Haberal'la ilgili tanıklık yaparım“ diyor. Operasyon, Türkiye'yi geçmiş yıllarda yöneten karar verici mekanizmalara, beyne doğru gidiyor.

Ergenekon'un beyni kim?

Tek bir kişi değil. Bir kurul.

Ergenekon sanıkları Tolon ve Eruygur paşalar o kurulda yer almıyorlar mı?

Yer almayabilirler.

Ergenekon'dan tutuklu olanların arasında kurul üyesi var mı peki?

Olabilir. Bir de firariler var. Bedrettin Dalan ve Turan Çömez'in Türkiye'ye gelmesiyle örgütün çok ciddi bacakları ortaya çıkacak. Onların yakalanmasıyla siyasi ayak da, kurul da netleşir.

Bundan sonra yeni bir dalga daha olacak mı?

Daha çok dalga olur... İtalya'da sekiz bin kişi gözaltına alındı. Büyük kısmı siyasetçiydi. Aralarında 12 bakan, başbakan ve cumhurbaşkanı vardı. İki bin 500'ü polis, asker, istihbarat gibi kamu görevlisiydi. Bin kadarı işadamıydı. Medyadan da inanılmaz sayıda isim vardı.

Siz siyasetteki Ergenekon üyelerine de dokunulacağını söylerken, isimler biliyor musunuz?

Kafamda isimler yok dersem yalan söylemiş olurum. İtalya'da operasyonu yapan savcı, Türkiye'deki yapının çok farklı olduğunu söyledi. Çünkü her yerde Gladio komünizm tehlikesine karşı kurulmuş ve aşırı sağdan oluşmuş. Türkiye'de ise hem aşırı sol hem aşırı sağ, hem Kürtçüler hem de İslamcılar kullanılıyor. Dört eğilimden insanlar bu örgütün içine alınıp Türkiye'nin içini karıştırmak, istikrarsızlaştırmak ve darbeye sürüklemek için kullanıldılar.

Bir Numara'nın kim olduğunu biliyor musunuz?

Bir numara devamlı değişiyor. Örgütün en üstünde kurul var. Kurulun yönlendirdiği bazı insanlar, farklı zamanlarda bir numara olarak seçilebiliyor.

Bu kurulun üstüne gidilecek mi sizce?

Hayır, onun üstüne gidilemez. Çünkü bariyerler var. İtalya'da bile kurula gidilemedi. Orada kurulun seçtiği bir numaranın cumhurbaşkanı olduğu ortaya çıktı.

Bir numaranın kim olduğunu biliyor musunuz peki?

Tahmin ediyoruz.

Bir gün bir numara da alınacak mı?

Şu anda zor gözüküyor. İnşallah alınır... Bir numaraya doğru gidilebilmesi için parlamento ve asker, polis, yargıdan oluşan kamu görevlileri ayağının ortaya çıkarılması lazım.

Yalçın Küçük gözaltında bırakıldıktan sonra yaptığı açıklamada, eski Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun evine gidilirse intihar edeceğini söyledi . Böyle laflar niye söyleniyor?

Cezaevinde bulunan insanlar belki bir yerlere mesaj veriyor dedim ya... Zaten operasyon böyle büyüyor. İçerideki kişi güvenini kaybederse ve ’bunlar bizi kandırmış' diye düşünürse, örgüt çözülür. Zaten konuşanlar da bundan dolayı konuşuyor. Bazı komutanlar çıkıp “Veli Küçük de kim, kendisini tanımıyoruz“ dediler. Bu açıklamanın hemen ardından eski Genelkurmay Başkanı Karadayı'nın ses kayıtları ortalığa düştü.

Ne anlatılmak istendi bu ses kayıtlarıyla?

28 Şubat sürecinde ve darbelerde Karadayı'nın ne kadar önemli rol aldığını, olayların çok içinde olduğunu anlatan ses kayıtlarıydı bunlar. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ son konuşmasında demokrasi ve insan haklarından söz etti ama Başbuğ'un sağında Karadayı, solunda da Kıvrıkoğlu vardı. Tamam, eski paşalar onlar ama Karadayı'yla ilgili ciddi suçlamalar var. Kıvrıkoğlu'yla da ilgili de bazı şeyler var. Devam eden operasyonların zedelenememesi adına herkes kamuoyuna doğru dürüst görüntü vermeli.

Ergenekon soruşturması nereye kadar gidecek?

Medya ayağı devam edecek. Savcılar bence çok önemli bilgilerle dolu. Yıllarca bu operasyonları yaptığım için bazı şahısların gelmesi ve yakalanması bekleniyor gibi gözüküyor. Ayrıca geçenlerde eski Yargıtay Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, “65 savcı ve hâkim dinleniyor“ dedi. Bu açıklama bence Ergenekon'la irtibatlıydı. Çünkü herkesten habersiz bazı izlemeler, dinlemeler yapılıyor.

Ergenekon Güneydoğu'da neler yaptı?

Bir Türk-Kürt çatışmasının temelleri burada atıldı. Susurluk olayındaki yapılar ortaya çıkınca, 1998'de bu yapılar daha da yerin altına indiler ve yeniden yapılandılar. Şimdi Ergenekon'da ’Lobi' denilen şeyler de bu yeniden yapılanmanın bir sonucudur. Mesela 28 Şubat'ta adli müşavir olan emekli tümgeneralin evinde bulunan belgeler, bilgiler çok vahim.

Bu emekli general ifade verdikten sonra, “savcının bana gösterdiği belgelerden dehşete düştüm. Böyle olduğunu bilmiyordum“ demedi mi?

Onun şimdi gizli tanık olduğuna dair iddialar var. Eğer bir tümgeneral de gizli tanık olmuşsa bu iş bitmiştir zaten! Beyne doğru gidildikçe yabancı istihbarat örgütlerine çalışanlar da ortaya çıkacak.

Ergenekon örgütünden yeni bir eylem bekliyor musunuz?

Her türlü eylem kapasiteleri mevcut ama... Bunlar içeriye alındı ve eylemler durdu intibaı verilmeye çalışılıyor. Çünkü eylem yaparlarsa, esas ucun hâlâ dışarıda olduğu anlaşılacak. Demek ki gövde ya da beyin dediğimiz kısım, bu içeriye alınanları zaten feda etmiş durumda. Bu yüzden de güçleri olduğu halde eylem yapmamayı tercih ederler. Ama çok tahrik edilirlerse eylem yaparlar, onu da söyleyeyim!..

HABERLER

Anonymous (not verified)

Mon, 2009-04-20 13:27

Irak'ın kuzeyinde yüzeye bir mil mesafede yeni petrol yataklarının bulunduğu bildirildi. Irak Petrol Bakanlığı Sözcüsü Asım Cihat, İHA muhabirine yaptığı açıklamada, ülkenin kuzeyinde yeni bir petrol sahasının keşfedildiğini söyledi. Yeni petrol yataklarının, yüzeyin yaklaşık bir mil altında bulunduğunu kaydeden Cihat, "Ancak bu petrolü yüzeye çıkarmanın o kadar ucuz bir süreç olmayacağını düşünüyorum; şu an için görünen tablo bu" diye konuştu. Sözcü, bulunan yataklardaki petrol miktarının günde yaklaşık 100 milyon metreküpe ve günde 2 milyar varil ham petrole eşit olduğunun tahmin edildiğini belirtti. Petrolden yılda 300 milyar dolar gelir elde eden Irak, bu ürünü ihraç eden ülkeler sıralamasında ilk üç sırada yer alıyor. Halen bilinen toplam petrol rezervinin 115 milyar varil olduğu Irak, tartışmalı Petrol ve Gaz Yasası'nda Bölgesel Kürt Yönetimi ile ciddi sorunlarla karşı karşıya bulunuyor. Bağdat yönetimi, kuzeydeki yerel yönetimin petrol konusunda bağımsız hareket etme kabiliyetinin olmadığını savunurken, Kürtler ise buna şiddetle karşı çıkıyor. Star

Altan Tan: İlker Başbuğ sınırları çizdi Kürt aydın ve siyasetçi Altan Tan: "Genelkurmay Başkanı, siyasetin güzergâhını belirledi. Kürt sorununda hükümetin attığı bireysel haklarla ilgili adımlara 'yeterli' ama 'bundan ötesi yok' dedi".. Ecevit Kılıç'ın röportajı: Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un geçen hafta Harp Akademileri'nde yaptığı konuşmanın yankıları büyük oldu. Özellikle de Kürt sorunuyla ilgili bölümde kullandığı " Türkiye halkı" tabiri konuşmasını dinleyen köşe yazarları ve aydınlar tarafından "Büyük açılım" olarak değerlendirildi. Birkaç entelektüel isim hariç... Başbuğ'un kendisi de düzeltme yapmak zorunda kaldı. Peki, gerçekten açılım mıydı? Yoksa içinde tek bir yeni unsur yok muydu? Hatta ve hatta emekli generallerin bile Kürt sorununda "hata yaptık" dediği asimilasyon gibi konularda bugüne kadar alışılagelmiş tezleri savunmadı mı? En önemlisi seçimden önce çözüme yönelik oluşan olumlu hava Başbuğ'un konuşmasıyla yok olmadı mı? Kimse Kürt sorununda bundan sonra böyle bir adım atılabilir diyebiliyor mu şimdi? Belirsizlik havası oluşmadı mı? İşte tüm bunları Kürt aydınlarının önde gelen isimlerinden Altan Tan ile konuştuk. Kürt sorununun çözümü için çaba sarf eden Tan, terör ve şiddete karşı tavrıyla da biliniyor. Refah Partisi'nden siyasete atılan Tan, bir dönem HADEP, öncesinde de Cem Boyner'in Yeni Demokrasi Hareketi'nde yer aldı. GÜZERGÂHI ÇİZDİ * Size göre de Başbuğ'un değerlendirmeleri açılım mıydı? Genelkurmay Başkanı, siyasetin yerel seçimlerden sonraki takip edeceği güzergâhı, kırmızı çizgilerini ve çerçevesini belirledi. Başbuğ, Türkiye'nin şu anda tartışmakta olduğu en önemli sorunları hakkında görüşlerini ortaya koydu. * Ya Kürt sorunuyla ilgili görüşleri? Konuşmasının yarısını bu sorun teşkil etti. Birçokları bu konuşmayı bir açılım olarak niteledi. En çok da "Türkiye halkı" tabirine atıfta bulunuldu. Burada bir yenilik yok. "Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk milleti" denir sözü zaten Atatürk'ün. Maalesef Türkiye'de birçok aydın ve siyasetçi konuşulanı anlamıyor. Yazılı metinleri kavrayamıyor. Bu söz Cumhuriyet'in kuruluş gününden bugüne kadarki resmi söylemin kendisi zaten. Bizim itirazımız da buna. RESMİ TEZİ SAVUNDU * Ama devamında bunun etnik bir tanım olmadığını da ekledi... Türkiye Cumhuriyeti, etnik milliyetçilik yapmadı, doğrudur. "Gel senin kafatasını ölçeyim, Orta Asya'dan mı geldin" demedi. Ama Türkiye'nin içinde bulunan Türk, Kürt, Arap, Çerkez ne kadar halk varsa bunlara "Türk milleti denir" denildi ve hepsi tek bir kalıba sokmak istenildi. Tek dil, tek millet... * Zaten Genelkurmay sonra bu kavramla ilgili düzeltme yaptı... Başbuğ, söylediklerinin yanlış anlaşıldığını biraz da sert bir üslupla ifade etti. Aslında Genelkurmay Başkanı kendini doğru ifade etti. Ama söylediği yanlıştı. Çünkü şu anda Cumhuriyet'in itiraz edilen paradigması da bu. Başbuğ "Tek millet ve tek anlayış doğruydu ve halen de doğrudur" diyor. * Asimilasyon vurgusuna ne diyorsunuz? "Bugüne kadar biz asimilasyon yapmadık. Olan yanlışlıklar ya münferittir veya dışarıdan Türkiye'yi bölme hareketidir. Veya ekonomik geri kalmışlıktan ortaya çıkan sorunlardır" şeklinde açıklama yaptı. Bütün bunlar resmi tezin devamıdır. Halbuki 1925'teki Şark Islahat Planı, İskân Kanunu, İsmet İnönü'nün 1935'teki raporu ve 1936'daki Abidin Özmen'in raporu asimilasyonun parçalarıdır. Onlarca, yüzlerce belge var bu konuda. Bu devletin kuruluşundan itibaren bir asimilasyon politikası uygulandı. Başbuğ, burada da 'Durduğumuz yerdeyiz' diyor. * Bireysel haklara özel bir vurgu mu söz konusuydu? Birey hakkı olarak kimlikler ifade edilebileceğini söyledi. Bunun anlamı şudur; Kürtçe konuşabilirsiniz, şarkı, türkü de söyleyebilirsiniz, kendi dilinizi öğrenebilirsiniz, devlet Kürtçe kanal da açabilir ama grup hakkı olarak bir şey yapmazsınız. * Yapılamayacak olanlar ne? Kürtçe ana dilde eğitim yapamazsınız. Dilinizi kamusal alanda kullanamazsınız. * Başbuğ, neden şimdi böylesine bir açıklama yaptı? Şu ana kadar gelinen sınırları çizmiş ve "Bu sınırların ötesinde başka bir şey olamaz, bundan ötesi yok" dedi. PKK'yı dağdan indirme projesi rafa kalktı * Başbuğ, sınırları çizerek ne için "Bundan ötesi yok" dedi? Bundan sonra şunlar olacaktı; Kürt sorununu, Alevilerin taleplerini, din-devlet ilişkilerini yeniden düzenleyecek ve Türkiye'yi demokratik bir hukuk devleti haline getirecek yeni bir anayasa. Türkiye'nin önündeki en önemli safha buydu. Yeni anayasa gündeme gelmeyebilir; gelse bile belli maddelerinin değişmeyeceği Başbuğ'un konuşmasıyla tespit edilmiştir. * Ya Kürt sorununda bundan sonra olmayacak somut adımlar? PKK'nın dağdan indirilmesi, PKK'nın silah bırakmasının sağlanacağı Erbil'de Kürt konferansının yapılması planlanıyordu. Bu süreç de bertaraf edildi. Çünkü Obama, Kürtleri "azınlık" olarak tanımlayıp eşit yurttaşlar seviyesine getirilmesi ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi'yle iyi ilişkiler kurulması gerektiğini söyledi. Erbil'de yapılacak Kürt konferansı bütün bunları düzenleyecek, Türkiye'yi uluslararası dengelerde merkez ülke konuma oturtacak bir düzenlemeydi. Ama gelinen noktayla Türkiye'nin Kürt meselesini şu anda bulunduğu noktadan daha ileri bir adım atmayacağı deklare edildi. * Başbuğ'un açıklaması hükümetin ciddi adımlar attığı bir dönemin ardından geldi. Aftan bile bahsediliyordu... Bugüne kadar yapılanlara zaten Genelkurmay Başkanı Başbuğ da "Evet" diyor. Hükümet oy kaybetti. İkincisi kapatma davası sırasında yara aldı. Hukuk deyimiyle hacir altına alındı. Bundan dolayı hamle yapamıyor. Ama hükümetin önünde iki yol var; ya tam reformcu olarak Türkiye'nin bütün sorunlarında, AB, Kürt sorunu, Ermenistan, Kıbrıs, ciddi adımlar atacak. Ya da ayakta kalabilmek için günü kurtaracak. Ama hükümet reform, yapabilme yeteneklerini kaybetti. Başbuğ'un konuşmasında Türkiye'nin son 40 yıldır önüne koyduğu en büyük hedef olan AB'yle ilgili tek bir cümle yok. Bütün bunları üst üste koyunca hükümetin çıkıp bir açıklama yapması lazım. BAŞBAKAN KONUŞMALI * Nasıl bir açıklama? Ya "Genelkurmay Başkanı'nın siyaset hakkında bu kadar fikir beyan etmesi doğrudur, söyledikleri de doğrudur. Ben de öyle düşünüyorum" demeli. Ya da "Bu konularda fikir beyan etme hakkı hükümettedir ve parlamentodadır. Demokratikleşeme ve AB konularında bir hamle başlatıyorum" demeyi. Birini seçecektir. Birincisini seçerse erime yoluna gidecektir. Demokratikleşmeyi seçerse halkın desteğini alacaktır. Bununla birlikte ciddi bir mücadeleyi de göze alması gerekiyor. Çünkü kendi partisi içinde de değişime, demokratikleşmeye karşı olan çok sayıda insan var. Bunların ciddi direnişiyle karşılaşacaktır. AK Parti'nin bu tercihi Türkiye'nin geleceğini de belirleyecektir. Cenazeler yerdeyken af olmaz * Bundan sonra Kuzey Irak'la ilişkilerin seyri ne olur? Ağır aksak gidecek. Kürt konferansı ertelendi. Yıl sonunda bile olup olmayacağı belli değil. Bunlar sadece Başbuğ'un çizdikleriyle ilgili değil, PKK operasyonları var, hükümet tavır göstermiyor. Risk alacak bir siyasi iradeye ihtiyaç var. Kürt sorununu da çözen demokratikleşme paketi ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi'yle başlayacak bir entegrasyon sürecinden sonra af gündeme gelmeli. Bu işi çözmek istemeyenler affı gündeme getirmek istiyor. Cenazeler yerdeyken, silahlar susmamışken af olmaz. İlk adım olarak affı gündeme getirenler Kürt sorununu çözmek istemeyenlerdir. * DTP operasyonlarının zamanlaması? Çok yanlış veya çok doğru. Barış, PKK'nın dağdan inmesi ve PKK'nın DTP haline gelmesi isteniyorsa bu yapılanlar yanlış. Ama hayır siyasi kanalların kapanması, DTP'nin PKK olması, DTP'nin dağa gitmesi isteniyorsa çok doğru. DTP'nin kazanmasından sonra bölgede çok büyük bir psikolojik rahatlama oldu. Siyasi kanallar açıldı; seçim kazanabilirsin, halk 1.5 sene önce AK Parti'ye destek veriyordu şimdi sana destek veriyor. Yarın doğru yaparsan destek devam eder, yanlış yaparsan destek geri çekilir. Bu meşru kanalların açılmasıyla Türkiye'yi de rahatlattı. Mesele gitmesi gereken yere Ankara'ya gitti. Resmi ideolojiye entelektüel kılıf * Başbuğ'un "Dağdakilerin annelerini anlamak lazım" ve "Terörist de insandır" sözleri de önemliydi... Orada da mevcut eve dönüş yasasının daha uygun hale getirilmesi kastediliyor. Kürt sorunu çözülmeden defalarca eve dönüş yasaları çıkartıldı neye yaradı ki? Türkiye'de bazı 'akıllı kimseler' şöyle düşünüyor; "PKK'yı bitirsek sorun biter. Amerika'ya yanaşalım PKK'yı bize versin. Bu dertten kurtulalım." Bu olmayınca. Bu kez de Talabani ve Barzani'ye "PKK'yı bize ver, biz seni tanıyalım, seni dövmeyelim" denildi. Bu mantığa Başbakan Erdoğan'ı ikna eden bazı sivil toplum kuruluşları var. Bir de resmi ideolojiye entelektüel kılıf giydirmek isteyen İslami, milliyetçi ve liberal kesim içinde bazı nevzuhur aydınlar var. İyi niyetli insanı tenzih ediyorum. Kürt sorunu Türkiye'nin içindeki bir sorundur. * Başbuğ, Kürt ve Zaza ayrımı yaptı. Zazalar Kürt değil mi? O ayrım o kadar iyi niyetli değil. Türkiye'de siyasi ifadelerdeki Kürt ve Zaza kavramları bilimsel olmaktan ziyade Kürt sorununu göz ardı etmede ayrıştırıcı siyasi bir kavram olarak kullanılıyor. Nasıl Türki kavimler varsa; Kürdi kavimlerde ise Kürmanice, Zazaca, Soranice konuşanlar var. sabah

Su haber keske dogru olsaydi; ulen o parayla biz birakalim Kurdistan kurmayi, alimallah TC sinirlarinda Turk kelimesinin esamesini okutmazdik ! Gunde 2 milyar varil ham petrol cikarilacakmis; buna cuss demek lazim- keske dedikleri olsa bu hayvanlarin- o zaman demektir ki, ham petrolun varili US 50 dolarsa, gunluk yuz milyar dolarlik petrol, amaning rakama dikiz ! on gunde bir trilyon amarikan dolari ! Salak herifler...

Avrupa'da şok PKK kararı Avrupa Birliği'nin polis teşkilatı Europol'e göre, PKK/Kongra-Gel terör örgütü Avrupa için tehdit oluşturmuyor... Europol raporunda PKK/Kongra-Gel'in Avrupa'daki eylemlerinin "düşük öneme sahip olduğu" ve bunların AB'ye tam olarak "terörist saldırı" sayılmadığı belirtildi. Rapor, Avrupa Birliği güvenlik birimlerinden gelen bilgiler doğrultusunda hazırlandı. Raporda, birlik sınırları içindeki terör saldırılarının sayısının bir önceki yıla oranla düştüğü belirtildi. Raporda ayrıca, 2008'de terörist şüphesiyle Avrupa'da tutuklananların çoğunluğunun Kuzey Afrika, Pakistan, Afganistan ve Türkiye kökenli olduğu belirtildi. Rapora göre geçen yıl Almanya'da PKK/Kongra-Gel'in bölge sorumluları, İtalya'da da kasası yakalandı, Slovakya bir örgüt elemanını tutukladı. Raporun "etnik-milliyetçi ve ayrılıkçı terör" başlığında, Avusturya'da 5 kundaklama eyleminin PKK/Kongra-Gel'e bağlandığı, bunlardan en az ikisinin doğrudan Türk hedeflerine yönelik olduğu belirtildi. PKK'nın, Kürt nüfusunun siyasi ve kültürel özerkliği için mücadele ettiği, bu durumun Avrupa ülkelerine "şiddete başvurmayan eylemler ve propaganda çalışması" olarak yansıdığı belirtildi. PKK/Kongra-Gel üyesi sayılan kişiler ya da sempatizanların kundakçılık, terörist saldırı, mala zarar ve çeşitli suçlar işlediği, bu eylemlerin temel olarak Türk hedeflerine karşı yapıldığı rapora girdi. star

Add new comment

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.