Gayri resmi tarih 9
altÖcalan'ın akademiden ayrılmasından sonra, akademi yaşamı ve eğitim sistemini inceleme olanağına kavuştum.
Eğitim sistemi çok değişmişti. 1980'ler de yürütülen eğitim çalışmaları daha çok, klasikler ve ulusal kurtuluş hareketlerinin incelenmesine dayanıyordu.
Benzerlik arz etmesi açısından, başta Çin ve Vietnam devrimleri olmak üzere, tüm ulusal kurtuluş hareketleri incelenmişti.
Bunlar, daha sonra seminerler tarzında yapıya verilmişti.
Toplu eğitim çalışmalarının dışında kalan saatlerde, klasiklerin incelenmesi ön plandaydı.
Askeri eğitim Filistinli eğitmenler aracılığı ile veriliyordu.
Bazı olumsuzluklar olsada, kadro eğitimi verebilecek iyi bir sistem oturtulmuştu. Kısacası insanlar belli kalıplar içine hapsedilmemişlerdi.
Oysa şimdi bunu söylemek mümkün değildi.
Kadro eğitimi adı altında yürütülen çalışmanın esası, Öcalan'ın ’'Çözümleme'' dediği konuşmalarının tekrarlanarak okunmasına dayandırılmıştı.
Çoğu, tekrar olan bu konuşmalar Öcalan'ın kendi kendisine yaptığı övgülerden oluşuyordu.''Herkes bozmuş, tahrip etmiş ancak Öcalan özverili çalışmış ön açmıştı''.
Sıkıcı olmasına rağmen kadrolar sindirildiğinden, herkes benimsemiş gözüküyordu.
Akademi yaşamında öz önemli oranda öldürülmüş, biçim ön plana çıkarılmıştı.
Tavır, davranış, hareket ve düşüncelerinde birey kendisi olmakta çıkmıştı. Doğal davranış yerini biçimselliğe bırakmıştı.
Rapor talimat sistemi, insanların birbirini ihbar mekanizmasına dönüştürülmüştü.
Herkes birbirinin peşinde hafiyecilik yapıyor, insanlar birbirlerine kuşku ile yaklaşıyordu.
Samimi ilişkiler, ahbap çavuşluk adı altında mahkum edilmiş, potansiyel bir tehdit olarak algılanmıştı. Güven önemli oranda tüketilmişti.
Ajanlık senaryoları ile yapı sindirilmişti.
Herkes, bir an önce akademiden kurtulmanın hesabını yapar duruma gelmişti. Yapı ürkmüştü.
Demokrasi ve özgürlük iddiası ile yola çıkmış bir hareket, demokrasi ve özgürlüğü kendi içinde yok etmişti.
Ve şimdi içinde yer aldığımız örgüt bünyesinde, bu değerler uğruna mücadele etmemiz gerekiyordu. Kısacası işimiz zor gözüküyordu.
Yeni eğitim devresini başlatmıştık . Önümüzdeki en önemli sorunlardan biri, tutuklu arkadaşların durumu idi.
Tutuklu arkadaşların durumunu, daha fazla uzatamazdık.
Bunu bir an önce Öcalan'a açmak ve çözüm bulmak zorundaydık.
Tutuklu arkadaşlar da yaklaşımlarımızdan dolayı bir beklenti içerisinde idiler.
Bu insanlara karşı suç işlenmişti.
Parti bu suç tan dolayı geri adım atmalı, bu arkadaşlardan özür dilemeliydi.
Sonuç olarak durumu, bir rapor halinde Öcalan'a sunmaya karar verdik.
Öcalan'ın tepki göstereceğini biliyorduk.
Nitekim raporu yazıp Şam'a ulaştırdıktan birkaç gün sonra, öfke krizi içerisinde akademiye geldi. Doğal olarak ilk konuştuğu konu, tutuklu arkadaşların durumu oldu.
Tutukluların ajanlığında ısrar ediyordu.''Bizler duygusal davranıyorduk. burnumuzun dibindeki tehlikeyi görmeyecek kadar körleşmiştik. Çok sorumsuzca davranıyor ve partiyi ciddi risklerle karşı karşıya bırakıyorduk vs. vs.''
Öcalan'ın eleştirileri durmak bilmiyordu.
Yarı tehdit yarı ikna ile, bize vardığımız sonuçtan geri adım attırmaya çalışıyordu.
Kendisi Cihangir konusunda geri adım atmıştı. ’'Ama bu diğerleri ne demek oluyordu. Bu kabul edilemezdi. Kaldı ki böyle bir durumu dışımızdaki yapılara nasıl izah edecektik. Bizi bir kaşık suda boğmak isteyenlere malzememi verecektik.''
Öcalan'ın öfkesi dinmek bilmiyordu.
Ağırlıklı benimle konuşuyordu.
Ancak düşüncelerimde ısrar etmem üzerine, yönetimdeki diğer arkadaşları da konuşmalara dahil ediyordu.
Şunu açık olarak belirtmeliyim ki, yönetimde bulunan hiçbir arkadaş geri adım atmadı.
Bu konuda tam bir birlik sağlanmıştı. Yönetim, ona rağmen birlik halinde hareket ediyordu.
Bu, Öcalan'ın bekli de yaşadığı bir ilkti.
O ana kadar bu tür bir durumla karşılaşmamıştı.
Bunun şaşkınlığını yaşıyordu.
O, tutuklu arkadaşların verdikleri ilk ifadelerden hareketle bizleri ikna etmeye çalışıyordu.
O ifadelerin işkence altında alındığını kendiside çok iyi biliyordu.
Öcalan uzun tartışmalardan sonra, bizleri ikna edemeyeceğini anladı ve geri adım atmak zorunda kaldı. ’'Tutuklular serbest bırakılabilirlerdi, ancak rehabilitasyon sonucu insanlığa kazanılmış kişiler olarak''.
Bunun anlamı ’'Bu insanlar ajandı, ama parti çalışmaları ile onları insanlığa kazandırdık idi'' . O insanlara karşı partinin suçlu olduğu düşüncesini kabul etmekle birlikte, dışımızdaki yapılanmalara koz verilir mantığı ile resmileştirmek istemiyordu.
Bu düşünce hoşumuza gitmese de, kabul etmek zorunda kalmıştık.
Aslında bir zimmî anlaşmaya gitmiştik. Arkadaşların yaşamına karşılık Öcalan ile uzlaşmıştık. İstediğimiz bir tavır olmasa da, gelinen nokta önemliydi. Her şeyden önce tutuklu arkadaşların yaşamları kurtulmuştu.
Varılan sonuçtan sonra tutuklu arkadaşlarla konuştuk.
Onları hemen yapı içine salmanın çeşitli sakıncaları vardı.
Yaşananlardan sonra kaynaşmakta zorlanacaklardı.
Yapının da hazırlanması gerekiyordu. Kısacası zamana ihtiyaç vardı.
Kendileri de bunu hemen kaldıramayacaklarının farkında idiler.
Kendilerine işkence yapan, hakaret eden, üzerlerine ifade veren insanlarla bir arada yaşamak kolay değildi. Zamana ihtiyacı vardı.
Zaten üzerlerindeki baskı kaldırılmış, hücrelerden çıkarılarak güvenlik binasının ikinci katında ki koğuşa yerleştirilmişlerdi.
Kendilerine yönelik eğitim programı oluşturulmuştu.
Zaman zaman genel akademi faaliyetlerine de katılıyorlardı. (Bu durum fazla uzun sürmedi ve Öcalan'ın akademiden ayrılması ile akademi faaliyetlerine dâhil edildiler).
Orda kaldıkları süre içerisinde Şener'de bende, kendilerini yalnız bırakmadık.
Ağır bir süreç yaşamışlardı ve bunu atlatmaları kolay olmayacaktı.
Devrimcilik yapıp yapmayacakları belli değildi.
Yaşadıklarından sonra zaten kendilerinden, böyle bir beklentimizde yoktu.
Bu açıdan kendileri ile açık konuştuk.
Yaşanılanlardan sonra hiçbir şey olmamış gibi, yola devam edemezlerdi.
Bunu biliyor ve gitmek isteyenlere yardımcı olacağımızı bilmelerini istiyorduk..
Bu konuşmanın ne kadar inandırıcı olduğunu bilmiyorum.
iki kişi dışında (Tacim ve Fevzi) herkes kalmak istediğini ve yola devam edeceklerini belirttiler. Ayrılmak isteyen arkadaşlara yardımcı olacak ve gitmek istedikleri yere ulaşmalarını sağlayacaktık.
Bu düşüncemizi gitmek isteyen iki arkadaşa da söyledik.
Devre bitene kadar kalacak, devrenin bitiminden sonra gönderileceklerdi.
Güvenlik bakımından, devre bitmeden ve devrede yer alan yapı dağıtılmadan, gönderilmelerini sakıncalı buluyorduk.
Öcalan yönetime öfkeliydi. Öfkesini tavır davranış ve hareketleri ile hissettirmekle birlikte ileri götürmüyordu.
Ancak, yönetim bünyesinde yaşanan birlik kendisini rahatsız etmiş olacak ki, akademiden ayrılmadan önce Hamza Bindal'ıda yönetime dâhil etti.
Hamza yönetim içinde Öcalan'ın gözü kulağı olacaktı.
Ancak bunu fazlada önemsemedik.
Çünkü biz tüm samimiyetimiz ile, parti için doğruluğuna inandığımız şeyleri uyguluyorduk.
Kimsenin arkasında dolap çevirmiyorduk.
Nitekim bu samimiyetimiz karşısında etki altında kalmış olacak ki, Hamza'dan da, Öcalan'ın istediği raporların gitmediğini, bizzat Öcalan'ın itirafları ile öğrendik.
Öcalan'ın akademide ayrılmasından hemen sonra, tutuklu arkadaşlar ile birlikte akademideki hücreleri yıktık. Bu aynı zamanda onların genel faaliyetlere katılımlarının tarihi de oldu.
Hücrelerin yıkılışını, tutuklular büyük bir coşku içerisinde yaptılar.
Ellerindeki balyozlarla hücre duvarına her vuruşlarında, sanki yaşadıkları acıların intikamını alıyorlardı. Büyük bir öfke ile balyozlar duvarlara iniyordu.
15 dakika gibi kısa bir süre de, hücrelerin hepsi yerle bir olmuştu.
Ortalık büyük bir toz bulutu içerisinde kalmıştı ama, bu onları hiç rahatsız etmiyor gibiydi.
Duvarlarla yetinmemiş sağlam kalan tuğlaları da parçalıyorlardı.
Kıracak tuğla kalmayınca, balyozları yere atarak moloz yığınının üzerine oturdular.
Belli bir süre hareketsiz kaldılar. Bu ne kadar sürdü bilmiyorum. Rahatlamış bir yüz ifadesi ile birbirlerine bakarak gülümsediler.
Artık yeni bir yaşam onları bekliyordu.
Tutukluların serbest bırakılarak yapıya dâhil edilmesi, akademi yapısında belli bir kıpırdanmayı da beraberinde getirmişti.
Akademi pratiği sorgulanıyordu. Aydın yapılanma mevcut uygulamaların Öcalan'dan bağımsız geliştiğine inanmıyordu.
Her ne kadar pratik uygulamalar Cemal (Murat Karayılan)ve Metin (Şahin Baliç) tarafından uygulansa da, alttan alta Öcalan'a karşı oluşan güven erozyonu kendisini dışa vuruyordu.
İnsanlar mevcut uygulamaların Öcalan'ın bilgisi dâhilinde geliştiğine inanıyordu.
Öcalan'da durumun farkında olacak ki, akademiye gönderdiği bir talimatla kendi durumu da dâhil her şeyin tartışmaya açılmasını istedi.
Bu Öcalan'ın yeni taktiği idi.
Böylece, yapıda kimlerin kendi durumunu sorgulamaya çalıştığını öğrenmeye çalışıyordu.
Akademi üzerindeki kontrolünü kısmen kaybetmişti.
Hepimiz tedirgindik. Zamansız bir çatışmaya girmek istemiyorduk.
Bu nedenle, direk Öcalan'ın konumunu tartışmaya açmaktan ziyade, pratik sahanın sorunları ile sınırlı kaldık.
Devam edecek.
sayin baran 12 kisin kursuna dizildi ismini aciklarmsiniz