KCK Yürütme Konseyi üyesi Mustafa Karasu, Güney Kürdistan'a yönelik olası bir askeri operasyon durumunda gerillanın Türk ordusuna çok sert karşılık vereceğini belirterek, ’'Amerika'nın Irak'a girişinden daha büyük pişmanlıkları PKK Türkiye'ye yaşatacaktır'' dedi.
Türk devletinin bir kırılma yaşadığını söyleyen Karasu, olası bir kara harekatında Güney Kürdistan halkının da PKK ve gerillanın yanında olacağını ve Güney Kürdistan'ın Türkiye için bir bataklık haline getirileceğini belirtti. Karasu sorularımızı yanıtladı.
PKK'den Türk ordusuna en sert uyarı
HALİT ERMİŞ -ANF
BEHDİNAN / KCK Yürütme Konseyi üyesi Mustafa Karasu, Güney Kürdistan'a yönelik olası bir askeri operasyon durumunda gerillanın Türk ordusuna çok sert karşılık vereceğini belirterek, ’'Amerika'nın Irak'a girişinden daha büyük pişmanlıkları PKK Türkiye'ye yaşatacaktır'' dedi.
Türk devletinin bir kırılma yaşadığını söyleyen Karasu, olası bir kara harekatında Güney Kürdistan halkının da PKK ve gerillanın yanında olacağını ve Güney Kürdistan'ın Türkiye için bir bataklık haline getirileceğini belirtti. Karasu sorularımızı yanıtladı.
* Türkiye'de meclisin orduya sınır ötesine operasyon için verdiği bir yıllık tezkerenin bir yılı geride kaldı. Kürt sorununda demokratik açılımlar beklenirken yeniden savaşın boyutlanmasına neden olan siyasal etkenler nelerdi?
- Uluslararası komplocular ve özellikle Türkiye yönetimi 2007 yılına gelindiğinde Kürt Özgürlük Hareketinin ezilemediğini hatta giderek güçlendiğini görmeye başlamışlardır. Bu nedenle daha 2006 yılında İmralı da Kürt Halk Önderi üzerinde yapılan baskı ve zehirleme girişimiyle Kürt Özgürlük Hareketini önderlikten başlayrak bütün alanlarda etkisizleştirip tasfiye etmeyi amaçlamışlardır. Ancak Kürt Özgürlük Hareketinin önderliğin zehirlenmesini ortaya çıkarması ve Türk devletinin inkar ve imha planlarını görerek ona göre kendisini örgütleyip planlaması Türk devletinin bu imha planlarının erkenden deşifre edilmesine ve buna karşı tepkilerin gelişmesini sağlamıştır.
İnkarcı, sömürgeci karargah olan Genel Kurmay mevcut araç ve yöntemelerle Kürt Özgürlük Hareketinin ezilemeyeceğini düşünerek ya AKP'yi kendi inkar ve imha siyasetine uygun bir çizgiye çekmeyi ya da yerine başka bir siyasal iktidarı getirmeyi planlamıştır. Bu amaçla ordu diğer ulusal güçleri de yanına alarak AKP üzerinde yoğun bir siyasi baskı kurmuştur, bu da sonuç vermiştir. AKP bu uzlaşmayla Abdullah Gül'ü cumhurbaşkanı yapmış ve uzlaşmaya gelmeyen siyasal iktidarını yürütme politikasını bırakarak, dolmabahçe de Büyükanıtla anlaşarak Kürt Özgürlük Hareketini ezme temelinde uzlaşmışlardır.
AKP'nin 22 Temmuz seçimleri öncesinde önünün açılması Kürt Özgürlük Hareketinin tasfiyesi konusunda yapılan anlaşmayla olmuştur. Mevcut Genel Kurmay AKP'nin teslim alınması durumunda içte ve dışta en iyi kullanacağı aracın AKP olacağını düşünmüştür. AKP'de iktidarını bırakmamak, 70-80 yıldır siyasal, sosyal, ekonomik olarak yaşadığı açlığı doyurmak için Kürt Özgürlük Hareketinin tasfiyesi temelinde genel kurmayla anlaşmıştır. Bu uzlaşmada Kürt Özgürlük Hareketine karşı savaşı yeni boyuta tırmandırma, daha aktif hale getirme vardır. Bu da ABD ve güneyli güçler üzerinde baskı kurarak onlarında olur ve desteğini alarak medya savunma alanlarına saldırıp gerillayı tasfiye etmek hedefidir. Bu yönüyle ön görülen tezekere tamamıyla Kürt Özgürlük Hareketini bitirmenin başlangıcı olarak ele almıştır.
AMAÇ GERİLLAYI TASFİYE ETMEKTİ
1998 yılında ordu komutanlarının Suriye sınırına gidip konuşmaları, Demirel'in yaptığı konuşmalarla Suriye'yi tehdit etmesi sonucu nasıl ki Kürt Halk Önderi ortadoğudan çıkarılmış, daha sonra imralı da esaret altına alınmışsa bu tezkereyle de benzer bir sonuç alınmak istenmiştir. Bu tezkere sonrası içeriden ve dış güçlerden alınacak destek ile Güney Kürdistana girilmesi ve gerillanın tasfiyesi amaçlanmıştır. Kesinlikle ön görülen plan budur. Nitekim bunun sonucu tezkere için MHP ve CHP'nin desteği de alınmıştır. Hatta sol liberal denilen çeşitli çevreler bile artık “PKK silah bırakmalıdır, PKK'nin silah bırakmaktan başka çaresi yoktur“ diyerek sınır ötesi tezkereye meşruluk kazandırmaya çalışmışlardır.
* Geçen yıl tezkerenin çıkarıldığı dönemde hareketinize karşı yapılacak sınır ötesi operasyonlarla tasfiyenin gerçekleşeceği beklentisi vardı. Türkiye de böyle bir beklentinin oluşmasının temelinde neler yatıyordu?
- Tezkere sonrası oluşan hava tamamen yeni bir kurtuluş savaşı yapılacakmış biçimindedir. O dönemin basını ve gazeteleri incelenirse Türk inkarcı sistemine ve yardakçısı basına göre PKK artık bittiği hatta PKK yönetiminin kısa sürede esir alınıp imralıya getirileceği anlayışının hakim olduğu görülecektir. Bu kadar, uç kendine göre değerlendirmeler yapılmıştır. Özellikle Bush -Erdoğan görüşmesinden sonra “PKK'nin ipi çekildi, artık PKK'nin teslim olmaktan başka çaresi kalmadı“ denilmiş ve iç kamuoyu tamamen buna inandırılmıştır. Bir nevi güney Kürdistan'a, medya savunma alanlarına sefer düzenlemenin toplumsal tabanı ve psikolojisi ortaya çıkarılmıştır. Arkasında Bush'da “PKK hem ABD hem Irak'ın hem de Türkiye'nin düşmanıdır“ deyince resim tamamlanmış olarak görülmüş ve PKK'nin birkaç ay içinde bitirileceği var sayılmıştır. Tezkere her hangi bir savaş değil Kürt Özgürlük Hareketini tamamen ezerek Kürt, sorunu diye bir sorunu tümden ortadan kaldırma hareketi olarak görülmelidir.
Bu değerlendirmelerin yapılmasının nedeni hem Türkiye içinde hem de dışında PKK'nin diğer herhangi bir örgütle benzeştirilmesidir. PKK sanki şu-bu güce dayanıyor da, dışarıdan ve içeriden etrafı kuşatılırsa mücadelesini bırakır ya da ezilir, herkesin düşündüğü PKK gerçeği ve PKK'yi tasfiye etme konsepti bu çerçevededir.
30 yıldır PKK nasıl ki başka örgütlere benzetilerek sonunda hep hayal kırıklığına uğranılmışsa bu tezkereden sonra yapılan saldırılarda da benzer hayal kırıklığına uğranılmak kaçınılmaz olacaktır. Çünkü PKK öyle şu-bu dış gücün dayatmasıyla silah bırakacak bir hareket değildi. Nitekim Bush-Erdoğan görüşmesinden sonra PKK'nin savaşı durdurması, ateşkes yapması için yoğun baskılar geldi. Bazı siyasi çevreler ve basın tarafından bu tür baskılar öğrenilmiş olacak ki PKK yakında ateşkes ilan edecek gibi değerlendirmeler geldi. Bu onların çok mekanik, şematik masa başında bir yerde karar alınca PKK üzerinde uygulanabilir yanılgılarının sonucuydu. Nitekim PKK bu tür dayatmaları ret etti. PKK, Kürt sorunu çözülmediği taktirde, Kürt sorunu çözümünde makul adımlar atılmadığı taktirde ateşkes yapmasının ya da silah bırakmasının düşünülemeyeceğini hem tutumuyla hem de mücadelesiyle ortaya koydu.
TEZKEREDEN BEKLENEN SONUÇ ALINMADI
* Türk devleti tezkereyle hedeflediği sonucu ulaşabildi mi?
- Bilindiği gibi tezkerenin çıkarılmasından bir süre sonra hava saldırıları başladı. Hava saldırıları gerçekten de çok yoğundu. Eğer bu hava saldırıları her hangi bir orduya, bir devlete, sabit yerleşik bir güce yönelik yapılmış olsaydı bu saldırılarla mevcut güçler imha edilebilirdi. Ancak gerillalar önceden tedbirlerini aldığı, mevzilenmesini bu saldırılara göre yaptığı için bu saldırılardan büyük bir kayıp vermedi. Verilen kayıplar ilk saldırıda bir uçak savar mevzisinin ilk saldırıyı savuşturduktan sonra yerini bırakması gerekirken yerini bırakmamasıyla 5 gerilla yaşamını yitirdi. Daha sonra PJAK basınında 5 arkadaşımız yaşamını yitirdi. Xınerede biri sağlıkçı biri de hasta arkadaş yaşamını yitirdi. Ayrıca 3 arkadaş ta Behdinan bölgesinde şehit düşmüşlerdir. Aslında bunlar Türk devletinin başarılarından çok, örgütün aldığı mevzilenme kararına uymayan, kendine göre hareket eden yaklaşımların sonucu ortaya çıkmıştır. Yoksa örgütün kararına, talimatına uyan, bu yönüyle hareketli şekilde mevzilenen güçlerimizde hiçbir sıyrık olmamıştır. Hava saldırıları gerçekten bu yönüyle boşa çıkmıştır. Bunlar artık medyatik görüntülerden ve propaganda aracından başka bir anlam taşımamaktadır. Bunun böyle bilinmesi gerekmektedir.
Tezkereyle savaş şiddetlenip, tırmandırılınca gerilla da kendini korumak için savaşı tırmandırma, daha büyük eylemlere yönelme yolunu tercih etmiştir. Gabbar ve oramar eylemleri tezkereyle alınmış inkar ve imha kararına bir cevap olarak yapılmıştır. Özcesi tezkereyle birlikte savaş giderek tırmanmıştır. Türk devleti 20 şubatta sürpriz bir kış operasyonuyla gerillayı kuşatmak, ezmek ve de 2008 baharına çıkmadan Kürt Özgürlük Hareketini ezmeyi hedeflemiştir. Ancak Türk devletinin bu savaş kararı karşısında gerilla da fedaice bir savaş kararı aldığından, mevzilenmesini ona göre yaptığından yanlış hesap Zap'tan kötü dönmüştür. Gerçekten de bazı generallerin itiraf ettikleri gibi eğer birkaç gün içinde çekilmeselerdi Sarıkamış faciasına dönebilirdi. Bunu bizzat en büyük PKK düşmanı olan, PKK'nin bir an önce tasfiyesini isteyen Armağan Kuloğlu itiraf etmiştir.
Türk devleti zap operasyonuyla birlikte aslında tezkereden beklediği hiçbir soncu alamadığı gibi, tam tersine sonuçlar ortaya çıkmıştır. Tezkere gerillanın ve PKK nin savaş direncini arttırmaktan başka hiçbir sonuç vermemiştir. Türkiye cephesinde ise çok büyük siyasal çalkantılar olmuştur.
* Tezkere sonucu itibariyle Türkiye'nin iç siyasetinde nasıl bir atmosfer yaratmıştır?
- Türkiye birçok bakımdan yol ayırımına gelmiştir. Siyasal dengeler yeniden şekillenmiştir. Tezkereye destek veren MHP-CHP desteklerini çekmişlerdir. Kendilerinin aldatıldıklarını ortaya koyarak AKP eliyle PKK'nin tasfiye edilmesi biçimindeki bir plana, politikaya ortak olmayacaklarını açıkça ilan etmişlerdir. Bu aslında tezkerenin başarısızlığını ortaya çıkardığı gibi, Türkiye siyaseti içindeki derin, büyük çatlakların ortaya çıkmasını da beraberinde getirmiştir.
Ergenekon denen belirli bir çevrenin etkisizleştirmesi ve tasfiye edilmesi tezkerenin Zap'ta ortaya çıkan başarısızlığıyla ilgilidir. Zap'tan sonra belirli çevreler “artık ABD ile AKP ile olmuyor, biz yüzümüzü Avrasya'ya dönelim İran, Suriye diğer güçleri yanımıza alarak, bu AB sevdasından vazgeçerek PKK'yi tasfiye edecek bir saldırı başlatalım“ demişlerdir. Bu anlayışla hem AKP'ye hem de ordu içinde AKP'yle uzlaşmak isteyen kesime karşı bir tutum içine girmişlerdir. Mevcut Genel Kurmay Karargahı ise ABD'den, AB'den uzaklaşmayı Avrasya denen güçlerle ya da İran ve Suriye ile birlikte PKK'yi tasfiye etmeyi, PKK'yi tasfiye etmede bu güçlere dayanmayı maceracı olarak, riskli olarak görmüştür. Bu nedenle bu ergenekon denen eski generallerin bir kısmını tasfiye ederek hem ordu içinde rahatsızlık yaratan kesimleri tasfiye etmişlerdir hem de bu tasfiye karşılığında PKK'ye karşı ABD ve AB'nin daha fazla desteğini almışlardır. Ergenekon operasyonunu böyle görmek gerekir.
Ergenekon operasyonu sadece AKPnin elindeki içişleri bakanlığı emri altındaki börokratlar tarafından yapıldığını söylemek yanlış olur. Bu kesimler aslında AKP'yede karşı olan kesimlerdir. Genel Kurmaylık içinde AKP'yle uzlaşma içinde olan sadece ABD ve AB'yle PKK'yi tasfiyeye yönelen kesimlere karşı olan ve kendi alternatif politikasını ya da mücadele yöntemini ortaya koyan kesimlerdir. İşte tezkere ve sonrası alınmış savaş kararının Türkiye siyasetinde ortaya çıkardığı durum budur.
TÜRKİYE DIŞ GÜÇLERE DAHA FAZLA BAĞLANMIŞTIR
* Sınır ötesi operasyonlar için dış güçlerden her türden destek alan Türk devletinin şu anki diplomasideki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Tezkere aslında Türkiye siyasetini parçaladığı gibi orduyu da parçalamıştır. En önemlisi ve üzerinde durulması gerekilen husus, Türk devleti tezreyle sorunu kendi içinde müzarekeyle, barış yoluyla çözme yerine dış güçlerin desteğini alarak çözme politikası izleyince daha başta kendisini dış güçlere bağlayan bir sürecin içine girmiştir. Tezkere başta Türkiyen'nin dış güçlere tümüyle bağlanmasını ifade etmektedir. Tezkereyle Kürt sorununu demokratik yollarla çözüp, daha iradeli bir Türkiye haline gelme yerine, Kürt sorununu dış güçlerin desteğiyle bastırarak Türkiye dış dünyaya daha fazla bağlanma yoluna girmiştir. Tezkere Türkiye açısında hangi sonuçları vermiştir denilirse tezekerinin ortaya çıkardığı en önemli sonuç Türkiye'nin dış güçlere daha fazla bağlanmasıdır denilebilir.
Tezkerenin ilk bir yılında sonuç alınmamıştır. Eğer sonuç alınsaydı her halde Yaşar Büyükanıt'ın görev süresi her halde 2 yıl daha uzatılırdı. Ancak Kürt Özgürlük Hareketine karşı en başarısız Genel Kurmay başkanı olarak Yaşar Büyükanıt kaçarcasına Genel Kurmay başkanlığını bırakmıştır. Onun yerine geçen İlker Başbuğ'da yeni bir politika üretme yerine eski politikanın devam ettirilmesi temelinde AKP ile uzlaşmıştır. AKP ile uzlaşma aynı zamanda Kürt sorununu dış güçlere dayanarak çözme politikasını devamı olmaktadır. Kürt özgürlük hareketine karşı savaş kapsamlılaştırılmıştır, genişletilmiştir, ancak sonuç alınamamıştır. Bu durum karşısında savaşla sonuç alınmadığı görülüp Kürt sorununun çözümünde demokratik bir yola girilmesi gerekirdi bu yola girilemediği için de geçen yılki tezkerenin savaş anlayışının devam ettirilmesinden başka bir yol kalmamıştır. Artık bir yıl önceki pozisyonlarına da geri dönemezlerdi. Bu yönüyle bir yıl önce tezkereyle savaşı dışa taşırma pozisyonlarına devam ettirmek zorunda kalmışlardır.
* İlker Başbuğ genel kurmay olduktan hemen sonra Kürdistan illerini gezerek halktan sempati ve destek toplamak istedi. PKK'ye karşı savaşın topyekün verilmesinden söz etti. Bu yeni bir şey mi, kürdistan'da 25 yıldır devam savaşın niteliği ile başbuğun söylediği arasında nasıl bir fark var?
- Türkiye'nin şu andaki mevcut durumunu aslında bir çözümsüzlük olarak değerlendirmek gerekir. Her ne kadar İlker Başbuğ çok iddialı konuşsa da sanki geçmişte hatalar yapılmış, topyekün savaş verilmemiş şimdi topyekün savaş verilerek kazanılır diyorsa da bu yanılgıdır. Bu güne kadar Kürt Özgürlük Hareketine karşı topyekün savaş verilmiştir. Bu savaş hep milli mutabakatla sürdürülmüştür. Bu savaş hep diplomatik olarak tamamlanmaya çalışılmıştır. Eğer topyekün bir savaş anlayışı olmasaydı zaten ordu ile AKP anlaşamazlardı. AKP dış dünyada en iyi diplomasiyi ben yürütürüm, Kürt Özgürlük Hareketini içerde en iyi ben sınırlarım, topyekün bir savaş sürdürmek istiyorsan bunun en iyi aracı ben olurum diyerek yıllardır hükümette kalmaktadır.
Türkiyede devletin inkar ve imha politikasına karşı çıkan her hangi bir güç de yoktur. Tabii ki belirli muhalif kesimler vardır, ama ağırlıklı olarak genel kurmay hangi politikayı izliyorsa başta basın, siyasal partiler, sivil toplum örgütleri olmak üzere genel kurmayın politikası etrafında hep birleşmişlerdir. Bu açıdan İlker Başbuğ'un söylediklerinde yeni olan bir şey yoktur. Yeni olan bir şey varsa o da PKK ve Kürt Halk Önderi üzerinde şaibe yaratan çeşitli propagandaların yapılmasıdır. Bunlarda, yalancının mumu yatsıya kadar yanar biçiminde, ortaya atılan iddialardır. Çünkü bu kadar keskin bir savaş gerçeği karşısında Türk devleti PKK ile mücadele de kendisini dünyaya pazarlamış, bütün imkanlarını bu savaşa sarf etmişken, Türk devleti dış güçleri ve destekleri de yanlarına alarak PKK'yi ezmek için bu kadar uğraşırken bu tür basit yalanların, değerlendirmelerin çok fazla kıymeti harbiyesinin olmayacağı da açıktır.
* Süresi biten bir yıllık tezkere hükümet ve ordu açısından nasıl bir sonuç ortaya çıkardı?
- Sonuç itibariyle tezkere başarısızdır. Tezkereden bu güne türkiyenin ortadoğuda siyasi askeri itibarı yükseleceğine zayıflamıştır. Türkiyenin siyasi ve diplomatik baskı gücünden bir zayıflama olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Yine Türk ordusunun ve devletinin Kürt Özgürlük Hareketini bastırırım, ezerim anlayışı artık kendi toplumuna da fazla inandırıcı gelmemektedir.
Türk ordusunun imajının geçen tezkereden bugüne çok ciddi şekilde yıprandığına kuşku yoktur. AKP'nin de hem Türkiye hem de Kürdistan'da itibarı zayıflamıştır, G desteği şu anda yoktur. Türkiye'de bilinmez ama Kürdistan'da özellikle Türk ordusuyla tümden birleşip Kürt sorununu inkar ve imhayla çözme politikasının bir parçası olduğu görülünce Kürtler üzerindeki etkiside zayıfladı. Özellikle daha önce şöyle bir propaganda yaparak güneyli güçleride yanlarına çekmeye çalışıyorlardı. Aslında Türk ordusu güneye girmek istiyor biz engelliyoruz, gibi bir propagandaları vardı, halbuki güneye girme kararları tamamıyla devlet kararıydı. Devlet bu kararı aldıktan sonra AKP'nin bunun dışında farklı bir düşüncesinin olması mümkün değildir. Birkaç tane AKPli Kürdün farklı ses çıkarması AKP'nin genel politikasının farklılaşacağı anlamına gelmeyecekti. Nitekim AKP'liler büyük çoğunlukla destek verince arkasından Güney Kürdistana hava saldırılarıyla kara operasyonu da olunca AKP'ye sıcak bakan, belirli yönleriyle destekleyen güneyli güçlerin bu desteği de giderek yıprandı. Şimdi yine Talabani Türk devletinin istemi doğrultusunda değerlendirmeler yapsa da artık Türkiye'nin Güney Kürdistan'lı güçler üzerinde de etkisi eskisi gibi değildir. Zaten Kuzey Kürdistan'lı Kürtleri aldatma çabaları da, etkisi de çok azalmıştır.
TEZKERE GERİLLANIN DİRENİŞİNE ÇARPTI
* Tezkere bir yıl daha uzatıldı. Genelkurmay ve hükümet zaten bu konuda anlaştılar. Bir yılını geride bırakılan tezkereye karşı gerillanın zaman zaman karakollar basan eylemleri gerçekleşti. Gerillanın bu eylemlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Tezkerenin bir yıl içerisinde ki başarısızlığı sonucu bir yıl daha dışa yönelik savaş kararı alıp bu sorunu çözme gibi bir planlama yapmışlardır. Tezkere zaten meclistedir. Çıkacağı kesindir. Gerilla bu bir yıllık azgın saldırılar ve bu saldırıların devam ettirilmesi karşısında doğal olarak kendini savunma refleksi gösterecekti. Savaşın tırmandırılması, Kürt sorununun savaşla ezilerek çözme kararı karşısında gerilla da gerekli direnci, refleksi gösterecekti. Nitekim Bezele de (Aktütün) bir yıllık tezkerenin başarısızlığına rağmen yeni tezkereyle savaşı tırmandırma kararına karşı gerillanın verdiği cevap oluyor. Daha doğrusu Bezele eylemi tezkerenin meclise gönderilmesinin doğal sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Türkiye'de bu eylemi şu-bu dış güce, PKK'nin zayıflığına bağlanmıştır, yüzeysel, yalan değerlendirmeler yapılmaktadır. Gerçeği yalın biçimde söyleyen bir tek Allahın kulu çıkmıyor. Biz savaş kararı alıyoruz, tezkere çıkararak savaşı başlatacağımızı ilan ediyoruz bu nedenle de karşı taraf eylem yapıyor, diyeceklerine, bu tür olayların nedenini kendi savaş politikaları olarak ortaya koyacaklarına, gerillanın doğal refleksini, saldırı karşısında kendilerini koruma mücadelesini, duruşunu dış güçlere bağlamak, ya da zayıflığını örtmek için yapılan bir eylem olarak değerlendirmek gerçektende tezkereden bu yana kandırılan Türk halkını yeniden kandırmaktır. Türk devleti ve meclisi tezkereyle Türkiye halkını bir yıl daha kandırmaya devam edecektir.
2006 yılı sonunda yapılan ateşkese yaklaşım Türk devletinin politikalarının tümden Kürt Özgürlük Hareketini imha etmek olduğunu ortaya koymuştur. Kürt Özgürlük Hareketi çeşitli çevrelerden gelen ateşkes isteminin ise Kürt gerillalarını, özgürlük hareketini eylemsiz ve etkisiz bırakıp bu süreçte Kürt Özgürlük Hareketini tasfiye etme planını geliştirme, bu tasfiyeyi ateşkes ortamında daha kolay yapma biçiminde ele aldığı açığa çıkmıştır. Bunu gören Kürt Özgürlük Hareketi 2007 mayısında yaptığı genel kurulda 18 mayıs kararlaşması denen mücadeleyi yükseltme kararına ulaşmıştır. Ya Türk devleti Kürt sorununu demokratik yoldan çözecektir ya da Kürt Özgürlük Hareketi kendi göbeğini kendi keserek, kendi özgürlük ve demokratik sistemini kendi mücadelesiyle kuracaktır. Böyle bir yaklaşım benimsenmiştir. Çünkü Türk devletinin inkar ve imha da ısrarlı olduğunu görmüş, AKP'nin de bu inkar ve imha politikasının tamamen uzantısı ve siyasal aracı olduğunu, Kürt Özgürlük Hareketine karşı kullanılan bir siyasal araç haline geldiğini tespit ederek Genel Kurmay AKP uzlaşmasına karşı edi bese hamlesinin kararı alınmıştır. Bu karar aslında tezkereden önce alınmış bir karardır.
Edi bese hamlesi aynı zamanda Kürt Özgürlük Hareketinin Türk devletinin inkar ve imha politikalarını önceden görüp doğru politiklar belirleyip bu çerçevede doğru taktiklerle bu saldırıları karşılama kararlılığı içine girildiğini göstermiştir. Bu yönüyle tezkereye edi bese hamlesi ile cevap verilmiştir. Artık inkar ve imha politikaları altında yaşanılamayacağını, önderliğimizden başlayarak Kürt Özgürlük Hareketini tasfiye etme planlarına karşı daha güçlü biçimde mücadele yürüteceğimizi hareket olarak ilan ettik. Bu açıdan tezkereye daha başından militanca, fedaice bir cevap verilmiş oldu. Yani tezkereye karşı ikircikli davranma yerine tezkere imha etme kararı alıyorsa bizde buna karşı fedaice mücadele etmeliyiz kararlılığı ortaya konulmuştur. Bu açıdan tezkere daha baştan gerillanın iradesine ve şiddetli direnişine çarpmıştır. Bu açıdan tezkerenin çıktığı günden itibaren gerillanın ve örgütün kararlılığı karşısında boşa çıkarıldığını söylemek abartı olmaz. Türk devletinin tezkereden sonra bırakalım askeri saldırılarını, siyasi baskılarını bile göğüsleyemezdik. Eğer tezkereden sonra ortaya çıkan siyasal baskıları göğüsleyebildiysek yine Zap'ta olduğu gibi bütün askeri saldırıları boşa çıkardıysak bu tezkere karşısında sonuna kadar direnme kararlılığıdır.
Türk devletinin öyle giderim süpürürüm, atarım yaklaşımı karşısında Kürt Özgürlük Hareketi de tek bir gerilla kalana kadar direnme kararlılığıyla tezkereye cevap vermiştir. Sadece Türk devletine karşı değil hangi güç gelirse gelsin direnme kararı alınmıştır. Çünkü hangi güç savaşa girerse girsin, gerillanın direnişi karşısında gerillanın kazanacağı karşı güçlerinde kaybedeceği belirlemesinde bulunmuştur. Belki gerilla kayıplar verecektir ama bu büyük direnişte kürdistan halkının özgürlük ve demokrasisini güvenceye alacaktır. Tezkereden sonra Türk devletinin siyasi ve askeri saldırısına karşı gerillanın ve Kürt Özgürlük Hareketinin duruşu böyle olmuştur. Türk devletinin bu kadar inkar ve imhada ısrar etmesi, tüm dünyayı arkasına alarak Kürt Özgürlük Hareketini imha etmek istemesi bu konuda çok kaba, açık bir dayatma ve saldırıda bulunması PKK ve gerillanın duyarlılığını daha da arttırmıştır. Bu yönüyle bazı duyarsızlıkları ve gaflet durumlarınıda tezkereden sonra Türk devletinin politikaları ortadan kaldırmıştır. Bu yönüyle tezkereyle Türk devletinin bu ağır saldırı politikalarının örgütsel düzeyde bazı duyarsızlıkları ortadan kaldırarak örgütü güçlendirdiğini, militanı daha duyarlı hale getirdiğini söylemek gerekir.
* Saldırılar halk ve gerilla arasında nasıl bir etkileşim oluşturdu?
- Türk devleti bu saldırılarla PKK'nin ve Kürt Özgürlük Hareketinin aktif olmayan gücünü ve potansiyelini harekete geçirmede tetikleyici olmuştur. Bir kere gabar ve oramar da fedaice eylemliliklerin yapılması Türk devletinin bu savaş kararı ve saldırı politikasını militanda yarattığı öfkenini sonucudur. Türk devletinin inkar ve imhada ısrar politikası gerillada, Kürt Özgürlük Hareketinde büyük bir öfke yaratmıştır. Bu öfke dağdan ovaya şehirlere yayılarak Kürt halkının bu inkar ve imha savaşı karşısında on yıllarca verdiği mücadele sonucu ortaya çıkardığı inancı, direnci ve kazancı koruma kararına dönüşmüştür. Bu saldırılar karşısında Kürt halkının ortaya koyduğu fedakarca direnişi karşı koyuşun altını çizmek gerekir. 4 şubatta botan yürüyüşü 15 şubatta önderliğin esaret altına alınmasının çok güçlü şekilde protesto edilmesi halkımızın Türk devletini inkar imha ve savaş naralarına karşı verilmiş güçlü bir cevap olmuştur. Gerçekten de 15 şubatta halkın direnişi görkemli olmuştur. Eğer zap direnişinde gerilla fedaice direnmişse bunun nedeni halkımızın da ortaya koyduğu fedaice direnişin gerillayı etkilemesidir. Bu yönüyle gerillanın eylemleri halkımızın fedaice duruşunu, halkın fedai duruşu da gerilla direnişini etkileyerek 2007-8 kışı ve baharında Türk devletinin saldırıları çok güçlü biçimde boşa çıkarılmıştır.
Kürdistan toplumu 8 martta, newrozda ve Önderliğin doğum gününde tam bir özgürlük devrimi yaratır biçimde meydanları doldurmuştur. Bu yönüyle 2007-8 kışı ve baharındaki gelişmeler Kürdistan toplumunu yeni bir güce ulaştırmıştır. Bu yönüyle 2007-8 kışındaki Kürdistan toplumuyla öncesindeki Kürdistan toplumu arasında bir nitelik farkı olduğunu belirtmek gerekiyor. Kürt halkının özgürlük bilincinde, direniş kültüründe, mücadele anlayışında, önderliğe ve örgüte bağlılığında derinleşme yaşanmıştır. Bu yönüyle Kürt halkı ve özgürlük mücadelesi gelecekte daha büyük saldırıları karşılayacak bir kıvama ulaşmıştır. Bünyesi bu direnişle daha da sağlamlaşmıştır. Bu açıdan da tezkerenin hedeflediği gibi Kürt Özgürlük Hareketinin ve Kürt halkının özgürlük mücadelesinin zayıflaması bir yana, Kürt Özgürlük Hareketi ve Kürt halkı tezkereyle başlayan siyasi ve askeri saldırılar karşısında daha da güçlenmiştir. Çeliğe su verilmesi gibi bu direnişlerde Kürt halkının gelecektekti saldırılara karşı daha büyük direniş göstereceği güç ve kuvvet kazanma ve toparlama süreci olmuştur.
PKK'YE İNANÇ ARTMIŞTIR
* Hareket olarak özellikle 2004 yılına kadar oldukça zor bir dönem yaşadınız. Daha sonra 1 haziran atılımıyla gerilla yeniden hareketlendi. Geride bırakılan bu sürecin bu saldırılar sırasında etkisini yaşadınız mı?
- Kürt Özgürlük Hareketi önderliğin esaretinden sonra siyasi askeri saldırılara karşı sürekli direnişte olmuştur. 2003 yılına kadar çürümeye yatırılma, böylelikle ortadan kaldırma hesaplanmış ve bu çürüme ve gevşetme ortamı örgüt içinde ortaya çıkartılan tasfiyeci provakatif eğilimle örgüt tamamen ele geçirilerek tamamlanmak istenmiştir. Buna karşı Kürt Özgürlük Hareketi önderliğinin kendisine verdiği güç ve anlayışla yine tarihinden aldığı güçle belli düzeyde karşı koymaya çalışmış ama esas olarak da Kürt halk önderinin çabalarıyla ortaya koyduğu perspektif ve doğrultuyla tasfiyeciliğin tasfiyesi gerçekleşmiştir.
Tasfiyeciliğin tasfiyesi ve 2004 Haziran atılımıyla Kürt Özgürlük Hareketi inkar ve imha siyasetine karşı direnmeyi sürdürmüştür. Ancak hem dışarıdan gelen yoğun baskılar hem de tasfiyeciliğin ortaya çıkardığı zayıflıkları sürekli örgütü zorlayan bir durum arz etmiştir. Bu nedenle PKK'nin inşasından sonra Kürt Özgürlük Hareketi kendini toparlasa da yine de acaba kendini toparlayacak mı, başarılı olabilecek mi, Türk devletinin saldırıları karşısında kendini koruyabilecek mi, ABD nin bölgeye müdahalesinden sonra özgürlükçü demokratik çizgisini koruyacak mı, yoksa ABD'nin etkisiyle milliyetçi işbirlikçi eğilimlere mi girecek gibi kuşkular, sorgulamalar devam etmiştir. Kürt halkı PKK nin yürüttüğü mücadeleyle, gösterdiği direnişle bu savaşı sürdüreceğine, her türlü baskıya karşı direneceğine inanmıştır. Bu nedenle sürekli, PKK halktır halk burada, önderliğe bağlılığını ortaya koymak için, Bıji Serok APO, sloganını sürekli dillendirmiştir. Ancak buna rağmen yine de toplumda, dostlarda, düşmanda çeşitli siyasi çevrelerde PKK nin güçlü bir saldırı karşısında direnebilir mi, yoksa tasfiye olur mu kendisini ne kadar ayakta tutabilir yönünde kuşkular var olmaya devam etmiştir.
PKK ve KCK 2007 baharında ortaya koyduğu kararlılıkla ve daha sonra kararlaştırdığı edi bese hamlesiyle ve tezkere karşısında bırakalım teslim olmayı daha güçlü direnme refleksi göstermesiyle aslında bu sorulara cevap vermiştir. 2008 baharına gelindiğinde PKK'nin her türlü baskı karşısında direnebileceğini dost ve düşman görmütür. Halkın PKK ye inancı artmıştır, kadroların örgütüne inancı artmıştır, dostların PKK'ye inancı artmıştır, PKK nin kendisine öz inancı artmıştır. Bu yönüyle 99 yılından önderliğin yakalanmasından sonra Kürt Özgürlük Hareketi etrafında kurulan ağ, tuzaklar ve saldırılar büyük oranda parçalanmıştır. Bu yönüyle Kürt Özgürlük Hareketini bünyesi çok güçlenmiş, hem içteki gericilere, geriliklere hem de dıştaki saldırılara kaşrı kendisini koruyabilecek bir öz güce ve güvene ulaşmıştır. Bu açıdan tezkere Kürt Özgürlük Hareketi ve halkı açısında ne yarattı denir se; özgürlüğe daha fazla inanç, PKKnin öncülüğünde Kürt Özgürlük Hareketinin başarıya gideceğine daha fazla inanç ortaya çıkmıştır. Kürt halkının önderliğine ve PKK ye inancı bu yıl daha da artmıştır. Her zaman inandı, halk 2007-8 yılındaki saldırıları karşısında ayakta kalınca Türk devletinin o güne kadar ki psikolojik savaşının hepsi yerle bir olmuş, hatta tersine dönerek o güne kadar yürütülen psikolojik saldırılar Kürt Özgürlük Hareketinin, PKK'nin ve halk önderliğinin Kürt halkının yüreğindeki, beynindeki yeri daha derinleşmiş, pekişmiş ve sağlamlaşmıştır.
* Bütün bu saldırılar sonucunda örgüt olarak gelinen düzeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
- PKK'e gelinen aşamada ideolojik, örgütsel, siyasi ve askeri olarak en güçlü dönemin yaşamaktadır. Bütün baskılara rağmen ayakta kalması bu gücünün ne kadar kökleştiğini halklaştığını, bir öz güç haline geldiğini kanıtlamıştır. PKK nin ulusal ve toplumsal tabanı eskiye göre daha da gelişmiştir. Şu anda PKK yalnız kuzeyde değil Doğu Kürdistan'da da en büyük özgürlük hareketidir. Güney Batı Kürdistan zaten önderliğimizin 20 yıl yaşadığı, mücadele ettiği, örgütlediği bir alan olduğu için orada köklü bir özgürlük hareketi damarı geleniği ve gücü vardır. Güney Kürdistan'da da PKK yeni bir çizgi olarak gelişmektedir. Her ne kadar KDP YNK etkili olsalarda, toplum bunlardan umudunu kesmiştir. Bunların ekonomik ve sosyal olarak iktidarcı, devletçi olduğunu demokratik halkçı olmadığını özgürlük ve demokrasileri de kendilerinedir. Herşeyi nalcının keseri gibi kendilerini yontmaktadır. Güney Kürdistan toplumunda büyük rahatsızlıkları yaratmış durumudadırlar. Eğer güney kürdistan halkı tahammül ediyorsa dış güçlerin varlığındandır. Dış baskılar karşısında tepkilerini çok fazla ortaya koyamıyorlar. Ama bu demek değildir ki KDP'yi, YNK'yi benimsiyor, bu kesinlikle böyle görülmemelidir. Şu anda toplumun yüreğinde beyninde PKK önderliğinin ve PKK'nin etkisi KDP YNK'den daha fazladır. Eğer demokratik ve serbest koşullarda tercih yapma imkanı olsaydı herhalde halk KDP YNK'yi tercih etmezdi.
Özellikle tezkereden sonra Kürt Özgürlük Hareketinin hem Türkiye hem İran karşısında direnmesi ABD'nin ve çeşitli güçlerin desteğine rağmen Kürt Özgürlük Hareketinin ayakta kalması Kürdistan'ın bütün parçalarında PKK'nin ve gerillanın kendi özgürlük gücü olduklarına olan inançlarını arttırmıştır. Bugün bütün parçalar gerilla ve PKK'yi kendi özgürlük gücü olarak görmektedirler. O açıdan PKK kendi etrafında ulusal birliği önemli oranda güçlendirmiştir. Güney Kürdistan halkı da bu ulusal birlik içindedir. Şu anda doğusuyla, güneyiyle, batısıyla, güney batısıyla bütün Kürdistan halkı ortak duygular içindedir. Artık Mahabat'ın kalbi Diyarbakır için, Diyarbakır'ın kalbi Kerkük için, Kerkük'ün kalbi Diyarbakır için, Kamışlo'nun kalbi Mahabat için atmaktadır. Bu yönüyle Kürt Özgürlük Hareketinin Zap'ta gösterdiği büyük direniş bu ulusal ruh ve birliği daha da güçlendirmiştir. Belki de onlarca yıldır siyasal hareketin yapamadığını Zap'ta direnerek gerilla yapmıştır.
Türk devleti, çeşitli ulusalarası güçler Kürtleri birbirine düşürme politikası izlemektedirler. Eskiden beri bu politikalarını sık sık devreye koymuşlardır. Ama Zap'la birlikte ortaya çıkan ulusal birlik zihniyeti, anlayışı Kürtler arası kavgayı eskisine göre gerçekleştirmenin kolay olmadığını gösterdi. Belki dış güçler Kürt siyasi güçler arası kavgayı yaptırabilir, dış güçlerin böyle politikası olabilir Kürt siyasi hareketlerinden bazıları dış güçlerin baskısı nedeniyle böyle bir politikaya yatkın olabilir, ama artık Kürt halkı kuzeyde de, doğuda da güneyde de, güney batıda da Kürtler arası kavga istemiyor. Kürtler arası kavga içinde yer alacak her hangi siyasi harekete tavrını açıkça koyacak durumdadır. Bu da tabi Kürt Özgürlük Hareketinin tezkereden sonra yürüttüğü direnişin ortaya çıkardığı bir kazanım olarak görülmelidir.
Sonuç olarak tezkere Kürt Özgürlük Hareketini zayıflatmamıştır. Aksine Kürt Özgürlük Hareketinin militanlığı, örgütü güçlendirmiştir. 6. genel kurulun yapılması daha sonra PKK kongresinin ve PAJK kongresinin yapılması, burada her türlü yanlış eğilimlere açık tavır konulması, PKK nin yeni paradigmayla eski köklerle çok güçlü şekilde buluşmasını beraberinde getirmiştir. Yine halk ve PKK bütünlüğü daha güçlenmiştir. Bir bütün olarak Kürt Özgürlük Hareketi tezkereden sonra yapılan saldırılar karşısında güçlü çıkmıştır. Türk devletinin belirttiğinin aksine ne PKK, ne gerillası ne de halk örgütlülüğü zayıflamış, bütün alanlarda önemli gelişmeler ortaya çıkmıştır. Tezkerenin bir yıl içerisinde Kürt toplumunda Kürt siyasetinde yarattığı etkinin bu çerçevede olduğunu abartmadan belirtebiliriz.
* Bundan sonra ne olacak, çatışmalı süreç şiddetlenecek mi?
- Genelkurmay ve hükümet Kürt sorununun çözümsüzlüğü nedeniyle eski politikayı sürdürmek zorunda kaldılar. Aslında tezkere eskisinden çok farklı unsurları teşkil etmeyecektir. Tezkereyle esas amaçlanan gerillanın hava ve kara saldırılarıyla tasfiye edilmesidir. Bir taraftan gerilla medya savunma alanlarında tasfiye edilirken diğer taraftan da kuzey Kürdistan'da operasyonlar arttırılarak Kürt Özgürlük Hareketine darbe vurulmak istenmekteedir. Tezkere aslında içeride süreklileşen operasyonların medya savunma alanlarında yürütülen operasyonlarla tamamlanmasını ifade ediyor. Tezkerenin daha ilk başta ki temel amaçlarından biri de ABD, Irak ve Güney Kürdistan üzerinde baskı kurmaktır. Nasıl bir zamanlar Suriye üzerinde baskı kurularak Suriye'yi PKK üzerine sürmüşlerse şimdide aslında bu baskıyı arttırarak Irak ve Güney Kürdistan'lı güçleri PKK üzerine sürmeyi düşünmektedirler. Tezkerenin Irak ve güney Kürdistan siyasal güçleri üzerinde baskı kurmak amacı da taşıdığını söyleyebiliriz. Zaten uzun süredir Türk devleti ABD üzerinden siyasal ve toplumsal baskıyı sürdürmektedir. Geçen yıllardaki ABD karşıtlığıda aslında ABD'yi Kürt Özgürlük Hareketi üzerine sürmek için yapılan sunni ABD karşıtlığıydı. ABD karşıtlığını geliştirerek ABD nin Güneyli Kürtler üzerinde baskıyı arttırmasını istiyorlardı. Yeni tezkereyle bu amaç devam edecektir. Yine Güneyli güçler üzerinde baskının daha da arttırılacağını söyleyebiliriz. Yine ABD, sizin bulunduğunuz alanlarda gerilla var, diyerek baskıyı sürdüreceklerdir. Aslında bu tezkere ve bu tür politikalar Türk devletinin en iyi savunma saldırıdır politikasının parçasıdır. Kürt sorununda çözümsüzdür, inkarcıdır. Dünya da hiçbir ülkenin, devletin, halkın kabul etmeyeceği bir baskı ve zulüm düzenini Kürtler üzerinde uygulamaktadır. Bu konudaki baskıcı inkarcı politikasını gözden kaçırmak için hem suçlu hem güçlü, yavuz hırsız misali sesini yükselterek suçunu örtbas etmek istemektedir. Tezkere çıkararak sanki sorun dış kaynaklıymış, Türkiye'nin içinde Kürtlerin bir sorunu yokmuş gibi bir imajıda uluslararası ve Türkiye kamuoyunda yaratmak istemektedir. Bu tezkere süresi aynı zamanda genelkurmayın AKP'yi AKP'nin de genelkurmayı desteklemesi anlamına geliyor. Kendi aralarında çelişki var, birbirlerini tümden kabul etmiş değiller, ama Kürt Özgürlük Hareketinin tasfiyesi üzerinde uzlaşılmıştır. AKP iktidarını sürdürmek için böyle bir ittifaka girmiştir.
* Tezkerenin çıkarılması sadece hareketinize yönelik mi? Kürtlerin legal siyasal mücadelesine ve toplumsal alana yansıması nasıl olur?
- Bu tezkerenin sadece meyda savunma alanlarına yönelik hava operasyonları ve kara hareketleri gerçekleştirmek değil, aynı zamanda DTP ve Kürdistan'da bulunan sivil toplum örgütleri ve demokratik örgütlenmeler üzerinde baskıyı arttırarak bu baskı temelinde yerel seçimlerde DTP'yi geriletmektir. Bu da tezekerenin legal siyasi boyutu olarak görülmelidir. Çünkü İlker Başbuğ kısa bir süre önce Kürdistan'a giderek savaşın topyekün olması gerektiğini belirtmiştir. Halkın gerilladan koparılması gerektiğini belirtmiştir. Bir nevi gerilla suda balıktır o zaman suyu kurutmak lazım, suyu kurutmak için halk üzerinde baskı yapmak lazım, bunun için de devletin orduya ve polise biraz daha yetki vermesi, yargının polisin ister yeni yasalarla ister eski yasalarla Kürt Özgürlük Hareketi Kürt toplumu üzerinde baskıyı fazla arttırması planlanmıştır. Yeni tezkerenin içinde bu yönlü baskı amaçları olduğunu da söylemek gerekmektedir.
* Siz bu sonbahar ya da yakın bir dönemde bir operasyon bekliyor musunuz?
- Tezkereden sonra uygun bir zamanda sonbahar kışa girerken ya da gelecek bahardan çıkışta bir kara operasyonu olacaktır. Tezkereyle bir defa daha deneyeceklerdir. Daha doğrusu tezkereyi çıkarark kendilerini böyle bir kara operasyonuna mahkum etmişlerdir. Bunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu kış operasyon yaparlar mı belli olmaz. Geçen kış yaptılar, yeniden sürpriz bir kış saldırısı olabilir. Gerilla ister kışta olsun ister bahara girişte, çıkışta olsun bu saldırılara hazırlıklıdır. Gerillada şunu bilmektedir ki Türk devletiyle bir hesaplaşma daha yapılması gerekmektedir. Geçen yılda yaşadığı kırılma; siyasi ve askeri kırılma tam bir çözüm politikasına götürmemiştir. Askeri ve siyasi saldırılarla Kürt sorununu çözme konusunda teredütler ortaya çıkarmıştır, ama bu bir demokratik siyasal çözüm politikasına ulaşmamıştır. Bu açıdan önümüzdeki dönemdeki saldırılar aslında Kürt sorununda bir yol ayırımı olacaktır. Her halde İlker Başbuğ'un demek istediği de böyledir.
DEVLET KIRILMA NOKTASINDA
* İlker başbuğ'un PKK kırılma noktasındadır diyor, siz bu tür değerlendirmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Aslında kendilerinin kırılma noktasında olduğunu itiraf etmektedir. Yani bir saldırıyla ya sonuç alacaklardır ya da sonuç alınamayacağını görerek Kürt sorununun demokratik siyasal çözümüne yanaşacaklardır. İlker Başbuğ'un söylediği kesinlikle bunu ifade etmektedir. Kendisi böyle bir kırılma noktasında sorumluluk almaktadır. En son kendini deneyen bir kabadaylık yapma peşindedir. Gerilla bir yıllık direnişiyle aslında Türkiye'yi böyle bir yol ayırımına kırılma noktasında getirmiştir. Bu açıdan Türk devleti, PKK kırılma noktasındadır, derken bizzat itiraf ettiği kendi durumudur. Yoksa bir taraftan hem terörle mücadele uzun ömürlüdür deyip diğer taraftan kırılma noktasındadır demek tutartısız bir yaklaşım olmaktadır. Kürt Özgürlük Hareketi Türk devletinin böyle bir siyasal yol ayırımına gittiğini farkındadır. Bu bir yönüyle hem riskli çıkışları, tehlikeli hamleleri berraberinde getirecektir. Kürt Özgürlük Hareketi Türk devletinin bu tür uygulamalara girmesini beklemektedir, ama Kürt Özgürlük Hareketinin ve Kürt halkının bünyesi eskiye göre güçlenmiştir. Bu düzeyde yıpranan on yıllardır yürüttüğü mücadeleden sonuç alamayan Türk devletinin son hamlesinin de sonuç alması düşünülemez.
* Uluslararası güçler nasıl değerlendiriyor bütün bu olup bitenleri?
- Uluslararası güçlerde giderek Türk devletinin bu sorundan sonuç alacağına eskisi gibi inanmamaktadırlar. Tabi ki Türk devletine destek vermektedirler, Türk devletiyle ilişkileri sürmektedir. Bu nedenle Türk devletinin bu tezkereyle bir yıl daha kendisini denemesine, böyle bir çıkış yapmasına destek vereceklerdir, ancak bununlada başarılı olmadığı taktirde sadece Türkiye yol ayırımına girmeyecek, uluslararası güçlerde yol ayırımına girecekelerdir. Önümüzdeki dönemde genelkurmay hükümet tezkeresinin ortaya çıkaracağı askeri ve siyasal sonuçları bu çerçevede değerlendirmek yanlış olmayacaktır. Bir yıl önceki siyasal güçlerin, toplumsal güçlerin tezkerenin verdiği destekle bu süreçte siyasal ve toplumsal güçlerin tezkereye verdiği destek arasında fark vardır. Şu anda kerhen destek verirken o zaman böyle bir tezkereyle sonuç alınacağını düşünerek destek vermişlerdir. Bu açıdan kerhen alınan destekle yürütülen askeri ve siyasi saldırıların çok açık destek alan saldırılar kadar etkili olması düşünülemez.
Öte yandan Türkiye gerçekten askeri saldırılarını medya savunma alanlarına çok yaygın biçimde yaptığı taktirde çok kapsamlı bir direnişle karşılaşacaktır. Belki çok açık olmasa da örtülü olarak belirli güçlerin desteğini de alabilir. Fakat Kürt Özgürlük Hareketinin direnişi içinde Güney Kürdistan halkı da PKK ve gerillanın yanında olacaktır ve bu direnişle Güney Kürdistan'ı Türkiye'ye bir bataklık haline getirecektir. Türkiye'nin bundan başka sonuç alması düşünülemez. Türkiye ne kadar gelirse gelsin Güney Kürdistan'da rahat oturamaycaktır. Girdiğinde girdiğine pişman olacaktır. Hatta Amerika'nın Irak'a girişinden daha büyük pişmanlıkları Kürt Özgürlük Hareketi Türkiye'ye yaşatacktır. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın, hiç kimse de Güney Kürdistan halkıyla PKK'yi karşı karşıya geleceğini düşünmesin. Bunları düşünenler hayal kırıklığına uğrayacaktır. Biz bu tezkerenin bir yerinde eğer Türk devleti, Türk ordusu ve hükümeti ile içine girdiği yanlışlıktan dönmezse Kürt sorununun demokratik çözümü konusunda adımlar atma niyetini ortaya koymazsa tezkerenin süresinin dolacağı yılda dış dünyaya daha fazla bağlanmış, Kürt sorunu konusunda demokratik siyasal çözüm fırsatını kaçırmış olabilir.
* Yeni çatışmalar ve operasyonlar ne tür sonuçlara yol açar sizce?
- Kürt özgürlük harekti ve halkına bu kadar saldırı karşısında Kürt halkı ve özgürlük hareketi daha kapsamlı direnişler göstererek bu direnişlerin Kürt ve Türk halkı arasında büyük çatışmalar biçiminde ortaya çıkması durumu yaşanabilir. Bu da Türkiye ile Kürt halkının birliğini gerçekten zorlayabilir. Bunu söylerken biz iki halkın birliğini yine de savunuyoruz, Kürt sorununun Türkiye sınırları içinde çözülmesini savunuyoruz, ama Türkiye Kürt halkıyla çatışmasını bu kadar şiddetli biçiminde sürdürürse Kürt halkına, Kürdistan toplumuna, demokratik siyasal yoldan çözüm şansı bırakmazsa bu durum siyasi ve askeri çatışmaları farklı mecralara sürükleyebilir. Özelllikle Ortadoğu gibi dünya dengeleri kalbinin attığı bir coğrafyada çatışmanın bu kadar şiddetlenmesi nasıl sonuçlar getireceğinin şimdiden kestirilmesi zor olabilir. Tezkereyle birlikte kendisini çok riskli bir maceraya attığını söyleyebiliriz. Aslında Türkiye Kürt Özgürlük Hareketine saldırarak esas olarak Kürt halkıyla Türk halkının birliğine, Kürt sorununun Türkiye sınırları içinde çözülmesi politikalarına saldırmaktadır. Kendilerini nasıl aldatırlarsa, kandırırlarsa, nasıl inandırırlarsa inandırsınlar tezkere sonrası Kürt Özgürlük Hareketine saldırmanın siyasal ve toplumsal ifadesi kesinlikle böyledir. Biz Türkiye'yi yanlış politikalar içinde olduğuna, bu saldırılarının kendileri açısından Türkiye ve Kürt halkı açısından pahalı sonuçları ortaya çıkaracağına, yalnız Türkiye halkları açısından değil, ortadoğu halkları açısından da olumsuz sonuçlar doğuran bir süreç getireceğini düşünüyor ve bu temelde Türk devletini bu yanlış yoldan dönmesini istiyor, bu konuda son uyarılarımızı yapmış bulunuyoruz.
PAMUKOĞLU CEPHEDEN KAÇTI
* Son zamanlarda kimi eski genaraller ve subaylar çeşitli programlarda hareketinizin nasıl bitirileceği konusunda ilginç fikirler ileri sürüyorlar, hatta kimileri zaman bile tanıyorlar. Bu kişiler daha önce hareketinize karşı yıllarca savaşan kişiler. Bu tür çıkışları nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Bunlar yeni şeyler değil, ama özellikle böyle milliyetçilik dalgasının geliştiği, savaşın tırmandırılmak istendiği zamanlarda bu tür kişiler öne çıkarılıyor. Son zamanlarda da Eşitlik ve Adalet denilen bir parti kurulmuş. Bu parti bir zamanlar PKK'ye karşı savaşmış Osman Pamukoğlu denilen bir tüm general tarafından kurulmuş bulunuyor. Bu tüm general birçok programa çıkıyor atıp tutuyor. Asarım keserim diyor, ben terörü, Kürt Özgürlük Hareketini kısa sürde bitiririm diyor. Böyle oturduğu yerden esip savuran konuşmalar yapıyor. Böylelikle toplumu aldatmaya, toplumu sanki askeri operasyonlar güçlü olursa, güçlü bir jandarma olursa, güçlü bir özel harekat olursa bu sorunu ortadan kaldırabileceğini inandırmaya çalışıyor. Böyle çok iddialı, abartılı, kendini olduğundan fazla gösteren değerlendirmeler yapıyor. Biz Türk halkının bu değerlendirmelere kanmaması gerektiğini belirtmek istiyoruz.
Osman Pamukoğlu denen adam çelik operasyonunda görev almıştır. Ama çelik operasyonunda zor kaçmışlardır. Zaman zaman bazıları çıkıyor çelik operasyonunda şöyle böyle darbe vurduk diyorlar. Bu değerlendirmlerin tümü yalandır. Çelik operasyonunun tek değerlendirmesi vardır o da; Türk devletinin zor kaçtığıdır. Bu çelik operasyonunda eleştirilmesi gereken bir durum varsa o da gerillanın biraz daha aktif davranması, Türk ordusunun üzerine gitmesi durumunda gerçekten tarihi bozgunu yaşatacağıdır. Ancak gerillalar Türk ordusuna önemli darbeler vurunca, işte bazı başarılardan tatmin olarak daha fazla üzerlerine gitmemişlerdir. Türk devletinin yaşadığı kayıpları daha büyük kayıplar biçiminde yaşamasını sağlayabilirlerdi. Yani o dönemdeki gerillanın böyle bir rehavet içinde olduğunu söyleyebiliriz. Daha doğrusu Türk ordusu kaçınca bunu kendi başarısı için yeterli
Hanife'nin bekledigi aciklamayi PKK deklere etti, BRAVO