Sayin Faysal Dağlı ile Irak ve Güney Kürdistandaki son gelişmeler üzerine
Aso Zagrosi’nin sorularına yanıtlar
Faysal Dağlı
• 10 Haziran 2014 tarihinde İŞİD olarak bildiğimiz „Ad-Davla Al-Islāmiyya fi al-'Irāq wa-sh-Shām” adlı oluşum tarihi Kürdistan şehri Musul’u ele geçirerek tümden dünyanın gündemine oturdu. Ardından örgüt Irak Sünnilerin yerleşik olduğu bir dizi şehri denetim altına aldı. İŞİD’in bu ani çıkışı ile ilgili bir hayli komplo teorileri ortaya atıldı… Sizin bu konuya ilişkin düşüncelerinizi öğrenmek istiyoruz.
Elbette IŞİD aniden ortaya çıkmadı. Bu konuda komplo teorilerinin fazlaca dolaşımda olduğunu düşünüyorum. Irak’ın işgali ile birlikte ABD’ye karşı eski Baasçılar tarafından başlatılan direniş 2006 yılından sonra yavaş yavaş İslamize oldu ve anılan tarihten sonra IŞİD denilen yapılanma Irak İslam Devleti ismi ile ortaya çıktı. Esad rejimi uzun süre ABD karşıtı İslamcı-Baasçı bu direnişi sınır boylarında destekledi. İslamcı radikaller Suriye’yi Irak’a geçişte köprü olarak kullandı ve Suriye’de örgütlendi. 2001’de Suriye’de başlayan halk hareketi ardından, İslamcı militanlar Esat karşıtı direnişe de sızdı. Rejimin silahlı muhalifleri biri biriyle çatıştırmaya başlaması ardından IŞİD iktidar alanları yaratmak için harekete geçti. IŞİD gibi İslami örgütler amaçlarına ulaşmak için her türlü taktiği kullanma, kendilerini kullandırma ve kendilerini kullananları kullanma esnekliğine sahip.
Ninova, Anbar, Salahadin ve Diyala’da yani Irak’ın Suni teritoryasında olup bitenler ise tamamen baskıcı Şii rejime karşı gelişen bir Suni ayaklanmasıdır. Musul’u da ele geçiren IŞİD değil, IŞİD’in de dahil olduğu Baasçıların ağırlıklı olduğu ancak IŞİD’in vitrinde görüldüğü ve halk tabanlı bir ayaklanmadır. IŞİD, ortaya çıkan konjoktürü kendi lehinde kullanma konusunda oldukça efektif davranabilen, arkasında güçlü bir koalisyonun olduğu ve siyasal aklı ile stratejisi olan bir gelenektir.
• Kürdistan Başkanı Kek Mesud Barzani ve diğer bazı yetkililer İŞİD’in Musul’a yönelik çalışmaları konusunda Irak Merkezi iktidarını uyardıklarını, fakat kendilerini dinlemediklerini söylüyorlar. Ayrıca ABD yakın dost gördükleri devlet başkanların ve başbakanların (Almanya Başbakanı Merkel gibi) telefonlarını dahi dinliyor. Nasıl oluyor da İŞİD’in girişimlerinden habersiz oluyor?
Soruda da belirtildiği gibi kimse IŞİD’in girişimlerinden, planlarından habersiz değildi. Zaten IŞİD medyasında bu örgütün siyasal ve askeri hedefleri detayları anlatılmaktadır. Kürdistan Hükümeti uzun zamandır Maliki rejimini Suni bölgelerde yürüttüğü zalimane siyasetten vazgeçmesi konusunda uyarıyordu. Felluce ve Ramadi gibi bölgeler uzun zamandır IŞİD’in denetiminde idi ve bu bölgelerde ciddi çatışmalar devam ediyordu. Musul ve diğer bölgelerde gelişen ayaklanma herkesin beklediği, sadece zamanlaması ve belki de günü bilinmeyen bir gelişme idi. Dolayısı ile ABD istihbaratının Suidi Arabistan ve Katar illiyeti üzerinden akraba olduğu IŞİD’in planlarından habersiz olduğunu düşünmek safiyane olur. Ayrıca ABD’nin IŞİD’in saldırılarından habersiz olduğuna dair bir açıklama da yok.
• İngiltere ve Fransa’nın Kürdistan’ı ve bölgeyi kendi aralarında Sykes-Picot Antlaşması ile bölüşmelerinin 2016 yılında 100. Yılına giriyoruz. Bu antlaşmadan en çok zarar gören, ülkeleri yeniden parçalanan ve jenoside uğrayan Kürdlerdir. İŞİD 10 Haziran’da sınırları hiçe saydı ve Sykes-Picot Antlaşmasını yırtıp attı. Bu antlaşmanın 100. yılına doğru gittiğimiz bu süreçte ondan en çok zarar gören Kürdler ne yapıyor?
-IŞİD, Ortadoğu’da sınırları belirleyen herhangi bir anlaşmayı sonlandıracak bir güce sahip değil. Sykes-Picot anlaşması sonrası çizilen sınırlar hala güncelliğini koruyor. IŞİD Irak, Suriye ve Ürdün’ü birleştireceğini iddia ederek bu anlaşmanın sonuçlarını lokal olarak değiştireceğini söylüyor. Araplar, Kürdler kadar Sykes-Picot mağduru değildir. Zaten Arapların yayıldığı coğrafyanın büyüklüğüne bakıldığında, Arap ulusunun farklı kültürel kodlarına, aşiret yapısına bakıldığında Okyanus Afrikası’ndan, Basra Körfezi’ne uzanan yeryüzünün en geniş topraklarına sahip ve aslında tarihsel olarak birbirinden farklı boyutlarda gelişmiş bu ulusu birleştiren ve ayrıştıran şeyin siyasal sınırlar değil, din, kültür gibi olgular olduğunu görüyoruz. Öte yandan bu anlaşma sonucunda Kürdistan’ın Güney ve Batı’sı Araplara verilmiştir. IŞİD’in de yapmak istediği Sykes-Picot’u sonlandırmak değil rötuşlamaktır.
Öte yandan Sykes-Picot’un kullanım süresinin sonuna ulaşılmıştır. Ancak bu Irak ile Suriye’nin çöllerinin birleşmesi ile değil Kürdistan’ın Irak’tan ve Suriye’den ayrılması ile mümkündür. Kürd siyasal aklının bu anlaşmayı bitirmeye yönelik bir stratejisi vardır. Kürd siyasetinin bağımsızlık konusunda ayrık durması ve örgütlerin konjöktürel çıkarlarını öne çıkarması nedeni ile geciktiklerini, ancak tarihsel momentin onları bağımsızlık konusunda bir araya gelmeye zorlayacağını düşünüyorum. Irak ve Suriye Kürdlerinin merkezi rejimlerden ayrılması kaçınılmazdır. Bu, ABD’nin veya Kürd siyasetinin duruma direnmesine rağmen böyle gelişecektir.
• Geçenlerde Irak savaşına katılan Amerikalı bir subay George Bush’un Irak’ı Güney Kore olarak gördüğü ve 60 yıl alanda kalacaklarını söylediğini, fakat Başkan Obama’nın Irak’ı Vietnam olarak gördüğü ve askeri güçleri çektiğini yazıyordu. ABD’nin alandan ayrılmasından sonra (2011) Irak Başbakanı Nuri El Maliki’nin ilk işi Sünnileri devletin üst kademelerinden uzaklaştırmak oldu. Cumhurbaşkanı yardımcısı kaçtı, Maliye Bakanı zindana atıldı ve bir çok Sünni ordu ve devlet kurumlarından uzaklaştırıldı. Nuri Maliki Kürdlere karşı Dicle Askeri güçlerini gönderdi, Kürdistan bütçesini kesti ve Pêşmergelerin maaşlarını dahi göndermedi. Irak Anayasa’sında Kürdlere ilişkin esas maddelerden, (Kerkük ve diğer işgal altındaki bölgelerin geleceğine dair madde de dahil) hiç birini uygulamaya sokmadı. Nuri El Maliki Bağdat merkezli tam bir Şii diktatörlüğü kurdu. Aktüel durumda yaşanan çatışmalar konusunda Kürdler nasıl bir tavır almalılar?
Doğrusu Kürd siyasetinin yerine düşünmek benim işim değil. Ne yapmaları gerektiğini Kürd siyasetinin iyi bildiğini düşünüyorum. Kendi çıkarlarını koruyacaklardır. Kürdler, Saddam’ın Süni diktasına nasıl direndilerse, Maliki’nin Şii diktasına da öyle direniyorlar. Maliki artık ölü bir “eşektir”, Irak’ın siyasal birliğini biraz daha uzatmak uğruna orta vadede Tahran ve ABD tarafından harcanacaktır. Zaten Anayasal bir hükümet kurma gücü yoktur. Kürdler, Suniler ve Şiilerin önemli bir bölümü artık Maliki’yi istememektedir. Ancak Kürdlerin sorunu Maliki değildir. Bağdat’ın tahtına kim otururusa otursun Irak’ın siyasal birliğini uzun vadeli olarak koruyamaz. Kürdistan fiilen ayrıdır. Tartışmalı bölgeler denilen işgal altındaki Kerkuk, Xanekin ve Mendeli’ye kadar uzanan bölge artık Peşmerge denetiminde ve Kürdistan Hükümeti idaresindedir. Kürdler, bu kaosun sonlanması ardından Irak ordusunun yeniden Kürdistan’a yerleşmesine izin vermeyecektir. Bundan sonrası sadece bütçe sorunudur. Bağdat ya Kürdistan’ın büdçesini göndermeye devam ederek onları şekli bir Irak bütünlüğü içinde tutmaya devam edecek -ki bunun da anlamı da gevşek bir konfederasyondur- ya da Kürdler referandum yaparak ayrılma kararlarını dünyaya ilan edeceklerdir. Zaten Suni ve Şii Arapların Kürdistan’a saldıracak mecalleri yoktur.
ABD’ye gelince; Washington Irak’ta artık oyun kurucu bir aktör değildir. Bağdat’ın düşmemesi için füzeler, askeri danışmanlarla biraz direnecektir. Ancak fazla şansı yoktur. Irak, ABD için Vietnam’dan daha ağır siyasal bir yenilgi anlamına gelmektedir. En fazla tarafları biraz daha çatıştırarak bir pozisyon edinmeye çalışacaktır. Ancak bunun da uzun vadede onlara bir fayda sağlayacağını düşünmüyorum. Sonunda Kürdlere yanaşmak ve petrol satışına ve Türkiye ile ilişkilere koydukları çekinceleri kaldırmak zorunda kalacaklardır.
• Geçenlerde General David Petraeus yaptığı bir açıklama da eğer Amerika hava saldırılarıyla İŞİD’ı vurursa “Şii milislerine hizmet eder” diyordu. Diğer yandan İŞİD, Sünni mezhebi ideoloji olarak kullanan Arap ırkçısı bir yapılanmadır. Eski Baasçıların yoğun bir şekilde bu hareketin içinde yer alması bu gerçekliğin açık bir ifadesidir. Bazı Kürd çevreleri “bu savaş bizim savaşımız değildir” diyorlar. Eğer İŞİD vb yapılar bölgede dikiş tuttururlarsa Kürdistan ile doğrudan komşu olacaklar. Ayrıca Sünni Araplar, Musul, Kerkük ve diğer işgal altındaki Kürd bölgelerini kendi toprakları olarak görüyorlar. Yarın çıkacak olacak çatışmalarda Türkiye dahil bir dizi Arap ülkesi onların yanında olacaktır. Kürdistan yönetimi yarınları da düşünerek şimdi nasıl bir tavır takınabilir?
Türkiye’nin ve bir dizi diğer Arap ülkesinin Kürdlerle olası savaşta IŞİD’in yanında yer alacaklarını düşünmüyorum. Türklerin ve Arapların çoğunluğunun artık Kürdlerin ayrılma hakkına daha fazla direneceklerini düşünmüyorum. Suni Arap ülkelerinin ve Türklerin, Kürdleri Şii mihverine itecek bir siyaset izleyeceklerini de düşünmüyorum. Türklerin de artık Kürdlerle çok ciddi ekonomik ilişkileri ve Şii Bağdat rejimi ile çok ciddi siyasal sorunları var. Bu durum, ‘ne olursa olsun Kürdler devlet olmasın’ retoriğinden çok daha elzemdir. Kaldı ki bağımsız bir Kürdistan’ın artık Türkiye veya diğer Arap devletlerini tehdit etme gibi bir durumu zaten yoktur. Suriye Kürdleri fiilen ayrılmış, Türkiye Kürdleri yerel iktidar olmuştur. Keza Türk devleti Güney Kürdlerinin bağımsızlığını ve onlarla ilişkilerini Türkiye Kürdleri üzerinde bir bastırma aracı olarak dizayn etmeye yönelmiştir. Bir diğer ilginç durum Kuzey’deki Kürd siyaseti bağımsızlık fikrine karşıdır ve Güney Kürdistan’ın ayrılmasını istememektir.
Kürdler de, coğrafyalarını değiştiremeyeceklerine göre yani Süni komşuları ile yaşayacaklarına göre onlarla çatışmamaya özen göstereceklerdir. IŞİD’in siyaseten bir kiymeti harbiyesi yoktur. IŞİD devlet kuramaz, egemenlik sahasında uzun süre tutunamaz. Baasçılar ve diğer Süni güçlerle orta vadede iktidar savaşına girişecektir. Selefilerin Arap toplumu arasında bir devlet kurup uzun süre iktidar olabileceklerini düşünmüyorum. Bir süre sonra Süniler IŞİD’i kovmak için biraraya geleceklerdir. IŞİD oparesyonel bir güçtür. Zamanı gelince yokolacaktır. Irak gibi merkezi ve petrol zengini bir bölgede bir süre mezhep savaşı konsepti bağlamında kullanılacak, İran ile İsrail ve ABD ilişkileri yumuşayınca da siyasal yaşamı bitecektir.
• Beyaz Saray son günlerde doğrudan Kürdistan Başkanı Kek Mesud Barzani, Irak Sünni ve Şii yöneticileriyle ilişkiye geçerek „teröre karşı ortak mücadele“ ve „Bağdat yönetimini Şii, Sünni ve Kürd ekseninde“ yeniden yapılanmasını istiyor. Eğer Kürdler Amerika’nın bu istemini kabul etseler hangi taleplerle Bağdat’ta gitmeliler?
ABD’nin ne istediğinden ziyade, bölgenin siyasal ve toplumsal ihtiyaçları önemlidir. Kürdlerin ABD’nin, İran’ın veya Maliki’nin talebi ile Sünilere veya IŞİD’e karşı bir savaşa girişeceklerini sanmıyorum. Kürdlerin yaptığı şey sadece kendi sınırlarını ve halkını korumaktır. Peşmerge şimdiye dek, Kürdistan sınırları dışında bir askeri harekete girişmedi. Esas olarak Kürdlerin vatanlarını korumak dışında, yabancı toprakları işgal etme refleksleri olmamıştır. Dolayısı ile ABD’nin bu isteğini yerine getireceklerini düşünmüyorum. Ancak ABD’nin isteği dahi olsa Bağdat ile bundan böyle eski hukukun hukuksuzluğunun devamına da izin vereceklerini düşünmüyorum. Kürdistan Hükümeti Bağdat rejimi ile bir süre daha şekli ilişkilerini koruyacaktır. Ancak bunun uzun vadeli olacağını düşünmüyorum.
• Güney Kürdistan yöneticileri sık sık Kürdistan’ın bağımsızlığından söz ediyor. Son dönemlerde Irak Ordusunun İŞİD güçlerinin karşısında aldığı yenilgilerden sonra boşaltığı Kerkük vb yerlere Pêşmerge güçleri yerleşti. Niçin Pêşmerge güçleri Hemrin’den başlayarak tüm Kürdistani bölgeleri denetim altına almıyor? Yoksa Güney Kürdleri yeniden Irak Anayasasının tatbikini mi bekleyecekler?
Peşmerge güçleri bügün itibarı ile tarihsel ve demografik olarak Kürdistan’ın tüm topraklarını denetime almış, yabancı güçleri silahsızlandırmıştır. Anayasa’nın 140. Maddesinin uygulanması Maliki rejimi yıllarca engellemiş, ancak IŞİD’ın saldırısı ile durum fiilen değişmiştir. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.
• Türkiye ile bir dizi ekonomik, siyasi ve kültürel ilişkiler içinde olan Güney Kürdistan yönetimi Bağımsız Kürdistan’ı ilan edebilir mi? Böyle bir durumda Kuzey Kürdlerine hiç bir hak tanımayan Türkiye, Güney Kürdlerin bağımsızlığına karşı tavrı ne olur?
Türkiye devleti, Kürd siyasi hareketinin taleplerini müzakere etmektedir. Müzakerelerde ciddi sorunlar vardır, ancak süreç devam etmektedir. Türkiye’de Kürd siyaseti ayrı olma, farklı bir ulus olma retoriği üzerinden hareket etmemekte ve bu yönlü talepleri yoktur. Onlar Türkiye siyasal sistemi bütünlüğü içinde demokratik-kültürel haklarını kullanmak istemektedir. Esas sorunu siyasal hareketin iktidar alanlarını korumaya ve liderinin özgürlüğü oluşturmaktadır. Kuzey’deki Kürd siyasetinin talepleri Türk devlerini ciddi olarak rahatsız etmemektedir. Sorun Türk kamuoyunun bu gelişmeleri sindireceği zamanlama meselesidir. Kaldı ki Türk rejimi Kürdlerin bir çok talebini kademeli olarak yanıtlama konusuna bir takvim işletmektedir. Önemli sorunlar ana dil ile eğitim ve yerel yönetimlerde ademi merkeziyetçi bir reorganizasyondur. Bunun da orta vadede olacağını düşünmek gerek. Uzun vadede Kürdistan’da farklı dinamiklerin çıkıp radikal taleplerde bulunma olasılığı var mıdır bu ayrı bir tartışma konusudur.
Bu nedenle Türk devletinin artık Güney Kürdlerinin de bağımsızlığına karşı olmadıklarını hatta bunu desteklediklerini düşünüyorum. AKP Hükümeti sözcüsü de geçtiğimiz hafta Kürdlerin kaderini tayin hakkından sözetti. Kaldı ki Türk devleti Güney ve Rojava’yı arka bahçesi bir enerji kaynağı olarak dizayn etmektedir. Önümüzdeki yıllarda Güney ve Batı Kürdistan Türk devleti ile bütünleşecektir. Arada AB sınırlarına benzer serbest geçişlerin olduğu bir sınır rejimi ve aynı ekonomik ve siyasi rejimlerin olduğu Türkiye ve Kürdistan ortaklığı olacaktır.
Öcalan’ın ağzından Newroz mesajında ifade edilen ‘İslam çatısı altında ortak gelecek” retoriğinin stratejik derinliği budur.
Geçenlerde Kürdistan Başbakanı Neçirvan Barzani’nin başında bulunduğu bir KDP ve YNK delagasyonu İran yetkilileriyle görüştü. İran yetkilileri tüm görüşme boyunca “Kürd-Şii İttifakını” işlediler. Günümüzde İkinci Çaldıran mümkün mü? Eğer mümkün ise somut olarak Kürd güçleri nasıl hareket edecekler?
İran’ın tek kaygısı mezhebi yakınlıkları olan Kürdler ile Türklerin siyaset ve ekonomik olarak da yakınlaşmalarıdır. Kürdistan üzerinden ciddi bir enerji kaynağına sahip olabilecek Türkiye’nin Kürdler ile barış halinde ciddi bir de istikrara da kavuşabileceğini ve Kürdlerin Türk devleti nezdinde etkin olup İran’da Kürdlerin hakları konusunda daha aktif olabileceklerini öngörmektedir. Türkiye ile İran arasında öteden beri “Çaldıran” travması devam etmektedir. Taraflardan herbiri mezhebi bir liderlik üzerinden bölgesel devlet ve güç siyaseti izlemektedir. Bu nedenle bir diğerinin istikrarsızlığını Kürdler üzerinden kışkırtmaktadır. İran bu kozu yitirmek istememekte bu nedenle Kürdleri her ne olursa olsun Irak siyasi birliği içinde tutmak ve Türkiye’den de uzak tutmaya çalışmaktadır. Bu olmazsa da onların Türkiye’yi ihya edebilecek ekonomik aktivitelerini sahiplenmeye çalışmaktadır. Bu amaçla Kürdistan’da her türlü yöntemle istikrarsızlık yaratmaya, hükümetin kurulmasını sabote etmeye çalışmış, YNK ve Goran içindeki uzantıları üzerinden Kürdleri Süniler ve IŞİD’e karşı kışkırtmaya çalışmaktadır.
Kürdler, İran ile Türkiye rekabetinden şimdiye dek istifade etmeye yeltenmedi, bu rekabetin şiddetli bir mücadeleye dönüşmesi halinde de Kürdlerin yansız kalma pozisyonunun değişebileceğini düşünmüyorum. Her halukarda Kürd siyaseti kendi tarafında yer alacaktır. Ancak İran’ın Kürdistan’ı karıştırmaya ve istikrarı bozup, içişlerine müdahele etmeye devam etmesinin Kürdler ile Türkler arasındaki “entegrasyon” sürecini hızlandıracağını da düşünüyorum.
İran’ın Kuzey Kürdleri üzerinde de etkin olma veya siyasetlerine yön verme yeteneği yoktur. Kürd siyasi liderliği Kuzey’de Türkler ile kader ortaklığı yapmıştır. Tahran’ın Türk devletine karşı radikal Kürd unsuru yaratma, Güney’de Kürd siyasetini bölme gibi girişimlerden ciddi sonuç alacağını düşünmüyorum. Kaldı ki İran her gün Kürd idam ederek Kürdler nezdinde onarılamayacak bir imaj ve güven yitimine uğramıştır. Yakında sıra Kürdler ile İran devleti arasındaki tarihsel hesaplaşmaya gelecektir. Bu kaçınılmazdır.
• İŞİD de facto sınırları ortadan kaldırırken Kürdler hala kendi aralarında duvar/sınır/hendekler örüyorlar. Güney Kürdistan kazanımları tüm dünya Kürdleri için Sykes-Picot-Antlaşmas’ını çöpe atmak için tarihsel bir imkan sağladı. PKK, Güney Kürdistan Hükümeti ve parlamentosu oluştuğu zaman hemen karşısına „Botan ve Behdinan Savaş Hükümeti’ni“ çıkardı. Bugün ise Batı Kürdistan’da „Kanton„ ile Kürdlerin karşısına çıkıyor. Bu girişimleri nasıl yorumluyorsunuz?
Kürdistan Hükümeti’nin sınırlarını koruma hakkı ve görevi vardır. Dolayısı ile Kürdlerin kendi aralarında veya bir diğer parçaya karşı duvar-hendek kazdığı iddiasının doğruluğuna katılmıyorum. IŞİD’in saldırılarının bu güvenlik siyasetin doğruluğunu teyit ettiğini düşünüyorum. Bu iddialar Kürd siyasi rekabetinde kullanılan ve amacını aşan anti propogandatif bir retoriktir. IŞİD saldırıları sonrasında bu retoriğin kullanımdan kaldırıldığı görülüyor. Sadece bir söylem olan “Botan-Bahdinan Savaş Hükümeti” nasıl G. Kürdistan’daki kazanımlara karşı bir çıkış olmadıysa, Batı Kürdistan’da ilan edilen Kantonlar da Kürdlerin taleplerine karşı bir çıkış değildir. Ordaki Kürd siyasetinin geçiş süreci veya zorunlu dönemsel taktiğidir. Suriye’nin parçalanmasını Kürdler istese de engelleyemez. Tarih Kürdlere mukader olanı yaptıracaktır. Kürdlerin ayrıldıkları değil, birleştikleri gündemleri olmalıdır. Kürdler anlaşamadıkları değil, anlaşıkları konular üzerinde yoğunlaşmalıdır. Anlaşmazlıklar kışkırtılmamalı, mümkün oldukça küçültülmelidir. Siyasi rekabet, iktidar mücadelesi Kürdler arasında da meşrudur. Ancak bunun medeni yöntemlerle yapılması gerekmektedir. Kürdistan’da demokrasinin gelişmesinin başka koşulu yoktur. Ve Kürdlerin demokrasi dışında bir seçeneği de yoktur. Demokratik olmayan bir rejim kalıcı da olamaz, şimdiye dek baskıcı sömürgeci rejimlerin uygulamalarından muzdarip olan Kürd halkının kendi siyasetinden beklediği de budur ve siyasetin görevi de halkın refahı, huzuru ve güvenliğini sağlamaktır. Bunu yapamayan siyaset tasfiye olacaktır.
• Güney Kürdistan yönetimi Arap güçleriyle çatışmaya girerse ya da Bağımsız Kürdistan’ı ilan ederse Kürdistan’ın diğer parçalardaki ve diasporadaki Kürdler somut olarak ne yapabilir?
Hiçbir Kürdün kendisine de çıkar sağlayabilecek, uğradığı tarihsel haksızlığı hafifletecek ve Kürd halkının en doğal, tartışılmaz hakkı olan bağımsızlığını ilan etmesine kayıtsız kalması düşünülemez. Böylesi bir kazanımı korumak için herkes elinden geldiğince katkıda bulunacaktır. Son zamanlarda farklı parçalardaki Kürd siyaseti arasında Kürdistan toprakları ve halklarının saldırılardan korunması konusunda olumlu bir yakınlaşmanın gelişmesi de bunun işaretidir.
Faysal Dağlı