Dimdim Kalesi Realitesi Üzerine Notlar
Dimdim Kalesi Realitesi Üzerine Notlar
Aso Zagrosi
Geçenlerde Sayin M Çiya Mazî’nîn Malpera Mezopotamya’da yayınlanan “Xanoyê Çengzêrîn û Kela Dimdimê” adlı makalesini okuduğumda bir iki not düşmek istedim. Safevi ve Kürd ilişkileri üzerine araştırma yaptığım zaman Dimdim Kalesine ilişkin olarak da bazı belgelere rastlamıştım. Bu belgelerden birini bugün okuyucularla paylaşmak istiyorum.
Kürd çevrelerinde “Dimdim Kalesi” nden söz edildiği zaman bir çok kimse Safevilere karşı Dimdim Kalesi Direnişini sadece bir efsane ve bir destan olarak alıyorlar.
Bunun esas nedeni ise 400 yıl boyunca Kürdistan’ın farklı bölgelerinde Dengbêjler ve Çîrokbêjler durmadan, nesilden nesile, kuşaktan kuşağa Kürdlerin Dimdim Kalesi’nde Safevilere karşı destansı direnişlerini ve Safevilerin yaptıkları insanlık dışı katliamı stran ve çiroklar yaşatmalarıdır. Evet 400 yıl boyunca Dengbêjler ve Çîrokbêjler kendi yorumlarını Dimdim Direnişine katmadan edemezlerdi.
İlk defa binsekizyüzlerin ortalarinda değerli Kürd alimi, tarihçisi ve etnografı Mele Mahmudê Beyazîdî Dimdim Kalesi hakkında Dengbêjler ve Çîrokbêjlerin alatımlarını yazılı hale getiriyor ve Rusya Erzurum Konsolosu A. Jaba’ya veriyor.
Değerli Kürd yazarı Qanadê Kurdo, Mele Mahmudê Beyazîdî’nin A. Jaba’ya verdiği bilgileri ve o dönem Kafkasya’daki Kürd Dengbêj ve Çîrokbêjlerin anlatımlarını kullanarak 1966 yılında “Kela Dimdimê” adlı romanıyla Safevilerin Kürdlere karşı Dimdim Kalesinde gerçekleştirdikleri katliamı ve Kürdlerin onlara karşı direnişini ölümsüzleştirdi ve tarihe mal etti. Qanadê Kurdo’dan sonra Ordixanê Celîl ve daha başka Kürd yazarlarıda bu tarihi olayı irdelediler.
Fakat, Safevilerin Dimdim Kalesine karşı giriştikleri katliamın tarihi hakkında ortalıkta dolaşan bilgiler büyük oranda yanlışları içeriyor. Bazı Kürd yazarlar 1639 yılında Qesri Şirin Antlaşmasıyla Kürdistan’ın bölünmesine karşı Kürdlerin tepkisi ve direnişi olarak alıyor, bazıları daha farklı tarihsel dönemleri veriyorlar.
Fakat, bugün elimizde bulunan bir belge Dimdim Kalesi direnişinin tarihsel bir gerçek tartışma götürmez olgu olduğu açıkca ortaya koymaktadır.
Şah Abbas döneminde Şah Abbas’ın Devlet Sekreteri konumunda bulunan İskender Beg Munşi, “Tarikh Alem Aray Abbasi” adlı eserinde Dimdim Kalesi direnişi üzerine uzun uzun duruyor. Yazar kitabında tam 10 sayfayı Dimdim Kalesine ayırıyor ve kendiside zaten yapılan savaşın canlı tanığıdır.
Alman Prof. Dr. Franz von Erdmann 1822 yılında İskender Beg Munşi’nin eserinin bir kısmına ulaşıyor ve daha sonra bir dizi zorluğa rağmen eserin tümünü ele geçiriyor. Prof. Dr. F. von Erdmann 1861 yılında çıkan Zeitschrift der Detschen Morgenländischen Gesellschaft adlı derginin 15. Sayısında İskender Beg Munşi’nin eserini “İskender Munşi ve Eseri”ni tanıtıyor.(age, 451-501)
İskender Munşi’nin verdiği bilgilere göre Birinci Şah Tahmasb döneminde Kürd aşireti daha sonra Emîrxan adıyla anılacak olan Karatac liderliğinde Safevilere bağlılığını bildiriyor ve Urmiye’ye sahip oluyor. Şah Tahmasb’ın ölümünden sonra Osmanlılar Aderbeyacan’ı ele geçiriyor, Bradost Aşiretinin başına Muhamed Beg’i getiriyor ve bölgeyi ona teslim ediyor. Emîrxan, Osmanlıların dayatmalarını Kabul etmiyor ve belli bir dönem büyük bir Kürd Emir’in yanında kalıyor(Kimdir bu Kürd Emiri araştırmaya değer-Aso)Daha sonra Omer Beg’in Valisi olduğu Nehriwan’a geçiyor.
Emîrxan, yapılan bir savaşta kolunu kaybediyor ve bundan dolayı Emir Çolak diye anılıyor.(Almanca tekstinde Çolak geçiyor. Demeki bölgedeki Azeriler ve Türmenler onu Emir Çolak diye adlandırıyorlarmış….. Bilindiği gibi Kürdler tarafında Emîrxan, Mîrê Lepzêrîn ve Mîrê Cengzêrîn diye biliniyor.)
Şah Abbas Naxçivan ve Erivan seferine çıktığı zaman Emîrxan’da onunla birliktedir ve savaşta gösterdiği başarılardan dolayı, Şah Abbas Emirxan’a “Xan” ünvanını veriyor ve kendisini Bradostların başına getirerek Urmiye’yi yönetim yeri olarak veriyor.
Bu arada Şah Abbas Emîrxan’a altından bir kol yapıyor ve hediye ediyor. Emîrxan, kısa bir süre içinde adaleti ve kabiliyetiyle Osmanlıların denetimi altında bulunan Kürdler ve Kürdistan Mirleri içinde büyük saygı kazanıyor. Bundan dolayı bir çok Kürd beyi ve aristokratı Emîrxan’ın hizmetine giriyorlar. Bu ise ona gurur veriyor ve böbürlenmesine neden oluyordu.
Çical Oğlunun yenilgisinden sonra Selmas’daki Şah Sarayına uğruyor ve Şah’a yaptığı hizmetleri anlatıyor. Şah kendisine eskiden paylaştırılan alanları yeniden veriyor. Bölgeye döndükten sonra kibirlilik içine düşüyor ve sınır bölgelerinde Kızılbaş Emirlerle görüşmeler yapıyor. Emirxan’ın amacı bağımsızlığını ilan etmekti. Fakat, yıkılan kalesini yeniden tamir etmenin güç olduğu bahanesini ileri sürerek uygun bir yerde adamlarının koruması için bir Kale inşası için baş vuruyor.
Emirxan yeni bir kale kurmak için izin aldıktan sonra Urmiye’de 3 Farsang(16 Km) uzaklıkta bir alanı seçiyor.
Sözü edilen bu alan Emîrxan’ın yönetiği bölgenin giriş kapısı olan yüksek bir dağdı. Kürdlerin anlatımlarına göre İslamiyetin bölge girişinden önce bu dağda Dimdim adlı bir kale vardı. Kale büyük bir savaşta harebeye çevrildi.Tebriz’in Valisi Pîr Budak Xan yayılan söylentiler neticesinden Emîrxan’ın riyakarlığına ikna olduğundan dolayı durumu Şah Abbas’a bildiriyor ve Emîrxan’ın bu kaleyi ihanetçi amaçlarını gerçekleştirmek amacıyla kurmaya çalıştığını söylüyor.
Şah Abbas, Pîr Budak Xan’a birilerini Emîrxan’a göndermesini ve Kale inşasını sürdürmesini kendisine yasaklaması ister. Pir Budakxan Emîrxan’a haber göndererek Kale inşasını durdurmasını, yapılan dedikoduların kendisine zarar verdiğini, Şah’ın merhametiyle oynadığını ve eğer karşı koyarsa yıkımına neden olacağını bildiriyor.
Emîrxan, verilen öğütleri dinlemiyor, Kalenin yapımını bitiriyor, Urmiye’den halkı getirip kaleye yerleştiriyor. Ayrıca Emîrxan Kaleye yerleştirdiği halkı silahlandırıyor ve silah yapımına başlıyor.
Dimdim Kalesi, yüksek bir dağın doruğunda sivri bir kayalığın üzerinde kurulmuştu. Kalenin Kuzey ve Güney tarafları dağ uçurumlarından oluşuyordu. O uçurumlardan kimsenin kaleye ulaşması kolay değildi. Bundan dolayı Kalenin bu iki tarafına sur çekmek gerekmiyordu. Dimdim Kalesinin Doğu yakası dağa bakıyordu ve bundan dolayı bu tarafa yüksek bir sur inşa edilmiş ve bir kapısı vardı. Kalenin Batı yakasına da yine yüksek bir sur inşa edilmiş ve güneye doğru bir kapı açılmıştı. Yerde kayalar içinde bir atlının zorla geçebileceği bir dar kapı vardı. Kalenin suyu büyük bir depo’da toplanıyordu. Kar ve yağmur sularını o depoda bir araya getiriliyordu. Suyu çok olan bir çeşme vardı. Emîrxan bir kanalizasyon açarak o suyu da depoya aktarmıştı. Bu çeşmenin suyu akşamdan sabaha kadar depoyu doldurabiliyordu. Fakat, su az olduğundan dolayı ancak halkın bir günlük ihtiyacına cevap veriyordu.
Emîrxan’ın kalesi 5 kaleden oluşuyordu. Birincisi asıl kale.... İkincisi aşağı kale.. Bir tanesi Suluq, diğeri Buzliq ve sonuncusu ise Doğu kapısının dışındaki büyük surdu... Bu 5 kalede çok yüksek ve sağlam inşa edilmişti. Hiç kimsenin hayalinde bu kaleyi ele geçirmek geçmiyordu.
O dönemler Şah Abbas’a karşı başkaldıran Xalil Abdal Megrî ‘de Dimdim Kalesi’ne Emîrxan’a sığınıyor. Bu ise Emîrxan’ın Şah’a ihanetinin açık belirtisiydi.
Emîrxan, Şah Abbas’ı tilki oyunlarıyla kandırmaya çalıştı, sürekli olarak bağlılığını bildirdi. Şah Abbas’a yazdığı mektuplarda Tebrîz valise Pîr Budak Xan’a karşı kinini kusuyor ve Şah’a yalan ve yanlış bilgi verdiğinden dolayı suçluyordu. Şah Abbas, Emîrxan’a gönderdiği cevabi mektubunda „Pir Budak Xan’ı görevinden aldığını ve onun yerine iyi niyetli bir adam olan Hasan Xan’ı getirdiğini ve Emirxan’ın onunla barış içinde yaşaması gerektiğini, bundan sonra yapılacak söylentilerilerden uzak durması için kendisi, eğer bir engel çıkarsa oğullarından birini 200 yada 300 kişi ile Şah’a bağlılığını bildirmek amacıyla göndermesi gerektiğini“ yazıyor. Emîrxan Şah Abbas’ın kendisine yaptığı öneriye uymuyor ve direnişini sürdürüyor.
Hasan Xan, Muhammed Xan ve Celalileri dahil diğer Kızılbaş Emirleri bölgeye yerleştikleri zaman Emîrxan, bu iki lidere iki at hediye olarak gönderiyor. Kendisinin hazır bulunmayışına gerekçe olarak Hasan Xan’ın yanında bulunan 7000 yada 8000 güvenilmeyen Celalilerin var oluşuna bağlıyor. Ve yakında bir birliği yardıma göndereceğini söylüyor. Hasan Xan, Emîrxan’ a gönderdiği cevapta kendisini yatıştırmaya çalışıyor, Urmiye’nin yakınında bir gece kalacağını ve kendisi ile bire bir konuşmak istediğini“ bildiriyor.
Emîrxan, Hasan Xan’ın yaptığı bu daveti de dikkata almıyor. Hasanxan’ın birlikleri Emîrxan’ ın Kalesine yaklaştıkları gün, Bradost Kürdleri silahlı olarak karşılarına çıkıyorlar. Bu arada bir çatışma çıkıyor, iki Celali ölüyor ve bazıları da yaralanıyor. Hasan Xan birliklerine çatışmaları yasaklıyor ve Kaleden 3 km uzaklıkta askeri güçlerini kamp haline sokuyor.
Bu arada Kürdler Dimdim Kalesinin içine çekiliyor, Kalenin kapılarını kapatıyor, Filinta ve toplarla Kaleyi kuşatanlara eteş açıyorlar. Emîrxan’a neden saldırdığına dair sorulan soruya boş özürle cevaplıyor. Bölgeye bir dizi askeri güç yığılıyor. Muhammed Xan tüm Kürdlere ilişkin çıkarılan Fermana dayanarak Urmiye’yi işgal ediyor.
Hasan Xan’ın Şah Abbas’a olaylarla ilgili gönderdiği habere bağlı olarak , Şah Abbas yüksek tecrübeye sahip İtimaduddewle Hatim Bey’i Urmiye’ye gönderme kararı alıyor. Şah Abbas Hatim Bey’den bölgedeki durumu tam olarak incelemesini, eğer imkan olursa, zorluk çıkmasa Emîrxan’ın fesatçılığını büyük harçlarla cezalandırmasını, yoksa Emirxan’ın kalesini yerle bir etmesini ve Kürd Emirinin kökünü kazmaya canla başla katılmaları şartıyla bölgeyi Celali’ler arasında paylaşmasını istiyor. Eğer zorluklar çıkarsa Emirxan’ı mahçubiyet karşılığında itaat etmeye ikna etmek gerekir. Orada bulunan Celalileri ise kışı geçirmeleri için Kışlık kışlaya yerleştirmek gerekir. Celalilerin ihtiyaçları için Şah Sarayından 5000 toman gönderilecek.
Hatim Bey 500 Tebrizli, , Bafekli, Xorasanlı ve tüfekçi ile, Hasanxan ile birlikte Erdebil’den Tebriz’e yola çıktılar.
İskender Munşi’de Hatim Bey’in hizmetinde ve yaşanan olayların canlı tanığıdır. Bu arada Hatim Bey ölüyor.(Fakat, Hatim Bey’in ölümü üzerine ve nedenleri üzerine durulmuyor. Belkide Kürdler tarafından öldürüldü-Aso)
İskender Bey’in anlatımlarına göre Muhammed Bey Bigdeli Şamelu Hatim Bey’in yerine Safevi orduların başına geçiyor ve 1610-1611 yılında Kaleyi alıyor.
Yukarıda sözü ettiğimz Hatim Bey’in beraberinden getirdiği 500 silahlı adam Şah’ın özel kuvvetleriydi. Bu askerle birlikte Yüzbaşı Seferquli Xan, Qorucuları da geliyor. Gencelixan ise Tebriz’den savaş cephseine gidiyor. İsfahan güçleri Mir Fetah önderliğinde savaş alanındaydı. Mir Budak önderliğindeki güçler Batı cephesinde yer alıyor.......... Ve daha bir çokları on binlerce savaşçı aylar bayunca Dimdim Kalesini topa tutuyorlar.........
İskender Bey Munşi Kürdlerin gösterdiği direnişe saygıyla ve uzun uzun söz ediyor.(Kitabın Dimdim Kalesi bölümünü yakında tümünün çevirisini okuyucuya suncağımdan dolayı şimdilik bu yazıyı burada bitiriyorum)
Kısaca şunu söyleyebilirim Dimdim Kalesi olayı tarihi bir gerçektir. 1608 ve 1610 yılları arasında Doğu Kürdistan’da yaşanmıştır. Şah Abbas bu kaleyi ele geçirmek amacıyla onbinlere varan Kürdü kanlı bir şekilde yok etmiştir.
Dimdim Kalesi direnişi Kürdlerin bağımsız bir devlet kurma mücadelesinde Kürdistan’ın altın sayfalarından biridir.
Not: Bugün bu makele ile birlikte yayınladığım resim Dimdim Kalesi değildir. Bu kale bugün Xoşab kalesi dediğimiz kaledir. Fakat, bu resmin altındaki yazı konulmadığından dolayı bir dizi Doğu, Güney ve Kuzey Kürdü bu kaleyi Dimdim Kalesi olarak yayınladılar. Okuyucular dikkat ederler, resmin altında Mahmudiye Kalesi olarak geçiyor. Bu kaleye Xoşab’ın yanında Mahmudiye demesinin nedeni için arkadaşlar Şerefname’ye bakabilirler. Şerefxan bir hayli bilgi veriyor.
Silav û rêz
Aso Zagrosi