Abdullah Öcalan’ın TC devletinin bir yedekleyicisi olduğu artık geniş kitlelerce kabul görülmesinin ardından, eskiden, “Halk PKK’dir. PKK Apo’dur,” “Abdullah Öcalan Kürd ulusal lideridir!”, daha sonra “Kürd halk lideridir!” “Onsuz yaşam olmaz!” “İrademiz onun iradesidir!” diyen kimi kişiler bu kez “Biz Apocu değil, PKK’liyiz!” demeye başladılar.
Bu kesimin kimi Qandil, kimi Brüksel, kimi BDP bağlantılıdır.
Farklı niyet ve amaçları olsa da sonuçta ilişkili oldukları merkezlerin İmralı’ya, İmralı’nın da eskiden Türk Genelkurmay Başkanlığına ve şimdi de buna eklenen MİT’e bağlı olduklarının farkında bile değildirler.
Kolay değil. Yıllarca PKK’ ye kan, can, bedel ve emek verdiler. Değer yarattılar.
Şimdi “serok” bildiklerinin: “Ben sizi kandırdım,” gerçeğiyle yüzyüze geldiler.
Buna rağmen içinde gözünü açtıkları, her şeylerini verdikleri PKK’yi bırakmak istemiyorlar. Kendince bu konuda haklı sebepleri de var.
Kandırılmışlık ve de yarattıkları değerleri bırakmak hazmedilecek gibi değildir. Kandırılmışlığın farkına varmak iyi de, bunu aşmada tutulan yolun yanlışlığı bu insanları bir kez daha hezimete uğratır. Bunun farkına varmak herkes için hayırlı bir yoldur.
Şu bilinmeli ki, ilişki içinde oldukları merkezlerin Abdullah Öcalan ve yedekleyicisi olduğu TC devletinin kontrolünde olduğu gerçeği orta yerdedir.
Bu durumda, PKK değiştirilemez ama aşılabilir.
Değiştirilemez, çünkü PKK Türk egemenlik sisteminin Kürd milli potansiyelini tasfiye etme hareketidir. Uzun süreye yayılan, Kürd milletini “Türkiye uluslaşması” içinde eritme projesidir.
Bunu kavramadan PKK içinde yer alan kimi Kürd devrimcileri büyük emek de verdiler. Fakat süreç içinde kime hizmet ettiklerini anlayınca da bu kez tavır aldılar. Bedelini ağır ödediler. Kimi fiziki olarak yok edilirken, kimi de sessizliğe gömüldü.
Bugün Abdullah Öcalan’ın başında olduğu PKK dahil ona endeksli yapıların söylem ve eylemleri eskiye göre daha açık ve berrak olarak ortaya çıkmıştır. Kürdistan milli kurtuluşunu tasfiye etmek ve Kürd milletini “Türkiye uluslaşması” içinde eritme projesi olduğu tüm verileriyle ortaya çıkmıştır.
Bu nitelikli bir yapıyı değiştirmek katırı doğurtmak gibi bir şeydir. Katırı doğurtamayacağınız gibi PKK’yi de değiştiremezsiniz.
Nasıl Atatürk, Hitler, Saddam, Humeyni ve diğer diktatörler ve onların yürüttüğü siyaset değiştirilemediyse Abdullah Öcalan, onun örgütü PKK ve endeksli diğer yapılar ve izledikleri siyaseti de değiştiremezsiniz.
Geriye ne kalır? Onları aşmak.
Bunu kimler mi yapacak?
Her kim ki Kürdistan’ın bir ülke, Kürdlerin bir millet, her milletin sahip olduğu haklara Kürdlerin de sahip olduğu gerçeğini kabul eder ve bunun çabasını verirse, onlardır.
Bunlar şu an PKK içinde yer alan devrimciler de olabilir.
Bunların ortaya çıkıp Türk egemenlik sistemi ve her türlü ihanete karşı siyasal bir hareket oluşturma çabası olursa niye destek olunmasın. Başkasını bilmem ama böyle bir oluşuma kişi olarak maddi ve manevi desteğimi sunarım.
Fakat ortada böyle olgu da yok.
Geriye kalan diğer bağımsızlıkçı kişi ve çevrelerin de böylesine bir çekim merkezi oluşturma kapasite ve potansiyelinin olmadığı gerçeği de ortadadır.
Peki, bu korkunç durum nasıl aşılacak diye herkes birbirine soruyor. Her kafadan bir ses çıkıyor. Ortak bir plan ve projede anlaşamıyorlar.
Fakat tüm bu olumsuzluklara karşın uzun süreye yayılı ihanet yoğun olarak teşhir ediliyor. Bunun kitlelere kabul ettirilmesiyle Kürdistan bağımsızlıkçı hareketinin potansiyeli de ortaya çıkıyor. Bunu örgütlü bir hale getirme ve düşmana karşı iradi olarak harekete geçirmek de bağımsızlıkçı kadroların önünde ertelenmez bir görev olarak duruyor.
Haydi hayırlısı!
04 Şubat 2024