Aso Zagrosi
Kanuni Sultan Süleyman döneminde Osmanlılar Bedlis Kürd Hanedanlığının başında bulunan Mîr Şeref’i görevinden alarak başka bir alana daha Malatya’ya atamak istiyorlar. Mîr Şeref, Malatya’ya değil, Tebriz’e giderek Şah Tahmasp’a bağlılığını bildiriyor. Şah Tahmasp ordusunu Xelat(Ahlat) ve Adilcevaz’a doğru harekete geçiriyor. Mîr Şeref Xelat’ta Şah Tahmasp için dillere destan bir eğlence düzenliyor.(Şerefxan, Şerefname, s. 491) Şah Tahmasp Mîr Şeref’e “Xan” unvanını “Tevacıbaşılığı”(Sultanlık muhafızların komutanlığı) ve “Kürdistan Beylerbeyliği” ünvanını veriyor.
Şerefxan Bedlisi Şah Tahmasp’ın “Emirnamesi”ni yayınlamıştır.(age, 492-494). Şah Tahmasp bu Emirnamesinde Bedlis’in yanında Ahlat, Muş ve Xınıs gibi alanları da Mîr Şerefxan’a veriyor. Daha sonra Mîr Şerefxan ile Osmanlılar arasında bir dizi çatışma yaşanıyor.(daha detaylar için Şerefnameye bakınız)
Aynı şey Mîr Şemseddîn’in başına (Mîr Şerefxan’ın oğlu ve aynı zamanda tarihçi Şerefxan Bedlisi’nin babası)
Osmanlı yetkilileri her ne olursa olsun Bedlisli Kürd Mirlerinden kurtulmak istiyorlardı. Bu sefer Mîr Şemseddîn’e giderek Bedlis’in yerine kendisine Malatya ve Maraşı verdiklerine dair Kanuni Sultan Suleyman’ın talimatını götürüyor. Mîr Şemseddîn’in adamları ve Rozeki/Rojki aşiretinin ileri gelenlerinden bazıları toplantıda Mîr Şemseddîn’e izin ver bunların hepsini yok edelim anlamında bir şeyler söylüyorlar. Fakat, başka Kürd Mirleri Mîr Şemseddîn’e böyle bir şeye girişmemesini tavsiye ediyorlar. Mîr Şemseddîn Osmanlı yetkililerin önerisini Kabul ediyor. Bedlis Kalesini Osmanlılara bırakmak amacıyla boşaltıyor ve adamlarıyla Sason üzerine Malatya için yola çıkıyor.
Şerefxan’ın anlatımlarına göre “O sırada Sason Hükümdarı Azizanlı Süleyman Beydi. Kendisi Şemseddin Bey’I ilgi ve sevgi ile karşıladı ve kendisine Malatya’ya gitmemeyi tavsiye etti. Hatta ihtar ederek şöyle dedi ‘Köklü ve eski ailenizde bu büyük mirası üzerine alacak senden başka kimse kalmadı. Rum topluluğuna hiç güvenilmez. Her hangi bir şekilde seni ortadan kaldırmaya muvaffak oldukları takdirde , Bedlis hükümdarları ailesinin zinciri, maazallah kesilmiş olur” diyor.(age, sayfa 508)
Mîr Şemseddîn, Sason Hükümdarı Azizanlı Süleyman Beyin tavsiyesine uyarak Malatya’ya gitmiyor ve Şah Tahmasb’a sığınıyor. Şah Tahmasp kendisine “Xan” ünvanı veriyor ve bir çok üst görevlere getiriyor. Şerefname’nın yazarı Şerefxan İran’da dünyaya geliyor, Şah Tahmasb’ın çocuklarıyla beraber Saray’da okuyor ve daha sonra İran’da bir dizi üst görevlere getiriliyor ve savaşlara katılıyor. Mîr Şemseddîn vatan hasretiyle çok kötü şartlar altında yaşama veda ediyor. Şerefxan en son Naxçivan’ın yöneticisi olduğu zaman Kürd Beylerinin istemi üzerine Sultan III Murad, Şerefxan Bedlisi’ye haber gönderek atalarının yurdu olan Bedlis’I kendisine verdiğini ve geri dönmesini istiyor. Şerefxan yanında bulunan adamlarıyla Van’a ve oradan Bedlis’e geliyor. Bedlis’te Kürd Hanedanlığını yeniden canlandırıyor. Şerefxan Bedlisi eserinde Şah Tahmasb’a bir dizi övgü yağdırıyor.( Daha detaylar için Şerefname’ye bakınız)
Bu örneği seçmenin nedeni İdrisi Bedlisi ve Mir Şeref Bedlisi’nin Yavuz Sultan Selim ile Şah İsmail’e karşı girdikleri ilişkiler, Çaldıran savaşında oynadıkları roller biliniyor ve hatta bir dizi çevrelerince de eleştiriliyor. Ama aynı Mir Şeref Kanuni Sultan Suleyman döneminde Şah Tahmasb’a bağlılığını bildirebiliyor. Mir Şeref’in oğlu Mir Şemseddin ömrünü İran’da sürgünde geçiriyor.. Sultan III. Murad döneminde Mir Şeref’in torunu, Mir Şemseddin’in oğlu Şerefxan Bedlisi Bedlis’e dönebiliyor.
Kürd Mirleri atalarından kalan iktidarlarını korumak amacıyla ilişkilere yaklaşım göstermişlerdir. Şah İsmail Kürd Mirlerinin iktidarına son verip yerlerine Türkmen liderlerini getirdiği zaman Kürdler Yavuz Sultan Selim’I destekleyerek Şah İsmail’in Kürdistan’daki iktidarına son vermişlerdir. Kanuni Sultan Suleyman Kürd Mirlerinin iktidarına yöneldiği zaman Kürd Mirleri Şah Tahmasb’a yakınlık göstermişlerdir. Şah Abbas Kürdlerin iktidarına son vermek ve Kürdlerin yerlerine Türkmen kabilelerin yerleştirmeye çalıştığı zaman Dimdim Kalesi ve Mukri Kürdlerinin direnişi ortaya çıkıyor.
Kızıl Irmak’tan Hemrin Dağlarına, Kafkasya’dan Safevi devletinin iç kısımlarına kadar hakim olan Kürdler ve Kürd Mirlerini herkes hesaba katmak zorundaydı. Kürdler hangi tarafı desteklemiş ise güç balansı o tarafa kaymıştır.
Eğer Kürdlerin gücü olmamış olsaydı, niçin Yavuz Sultan Selim, Şah İsmail tarafından gasp edilen Kürd Mirlerinin iktidarını yeniden Kürd Mirlerine verme sözü versin? Yavuz Sultan Selim bu pragmatik yaklaşımıyla Şah İsmail’e karşı Kürdlerin desteğini kazanmıştır. Kürd Mirleride Osmanlının desteği ile iktidarlarına kavuştuklarından dolayı kazanmışlardır. Bu tarihsel bir gerçeklik ve tarihsel bir anın değerlendirilmesidir. Şah Tahmasb’ın babası Şah İsmail’e karşı savaşan Mir Şeref’i niçin Şah Tahmasb “Xan” unvanını “Tevacıbaşılığı”(Sultanlık muhafızların komutanlığı) ve “Kürdistan Beylerbeyliği” ünvanını versin? Şah Tahmasb’da babasının hatalarından ders alarak Kürdlere karşı pragmatik bir yaklaşım içine giriyor.
Yine konumuzla bağlantı sağlamak amacıyla Çemişgezek Kürd Mirliğine burada vurgu yapmak istiyorum. Şah İsmail güçleri bölgeyi işgal ettikten sonra Çemişgezek Mir’i Rüstem Bey’in iktidarına son veriyorlar ve onun yerine bir Türkmeni getiriyorlar. Mir Hacı Rüstem iktidarını yeniden elde etmek amacıyla Şah’a gidiyor. Fakat, Şah ona atalarından kalan iktidarı vermiyor ve başka bir alana gönderiyor. Kanuni Sultan Suleyman’ın Mir Şerefi ve Mir Şemseddin’ı Bedlis’ten Malatya ataması gibi….
Çaldıran Savaşından sonra Yavuz Sultan Selim Haci Rüstem’i, torunu ve 40 Çemişgezek ileri geleniyle birlikte öldürtüyor.
Mir Hacı Rüstem’ın oğlu Pîr Hûseyîn o dönem Irak’ta sürgünde bulunuyor. Babasının ölümünü duyar duymaz Mısırlılarla ilişki aramak için yola çıkıyor.
Pîr Hûseyîn’in Şah İsmail’in denetimi altındaki alanları bırakarak Mısırlılarla ilişki aramasının bir mantıkı olmalıdır. Demeki Pîr Hûseyîn, babasının iktidarına son veren Şah İsmail’e güvenmiyordu. Bundan dolayı o alanı terk ediyor. Daha sonra aracılar vasıtasıyla Yavuz Sultan Selim ile anlaşıyor ve atalarının iktidarının iktidarını yeniden elde ediyor. Şerefxan’ın verdiği bilgilere göre Pîr Hûseyîn Osmanlı ordusunu beklemeksızın Çemişgezek güçleriyle Şah İsmail’ın yandaşlarına saldırıyor ve iktidarını yeniden kuruyor. Safevi tarihçisi Hasan Rumlu ise “Şah İsmail Tarihi” adlı eserinde bu çatışmayı daha başka anlatıyor. Sözü Hasan Rumlu’ya bırakalım: “Sultan Selim tarafından atanan ve Trabzon egemeni olan Mustafa Paşa , kalabalık ordusu(ve kan içici Rumlar) ile Erzincan’a yöneldi. Bunu öğrenen Rumlu Nur Ali Halife, Aykutoğlu Muhammed ile birlikte , hareket bayrağını o yöne doğru dalgalandırdı. Öncü askerler Çemişgezek ‘e vardığında, coşkulu askerleriyle görünen Bıyıklı çavuş, gaziler karşısında saflarını düzenlemeye başladı. Nur Ali Halife sekiz yüz düzenli atlısıyla sayıları onbinden fazla olan dev gibi Rumların merkezine saldırdı ve mızrak ucuyla bir bölümün yaşam resmini varlık sayfasından sildi. Sonun da Rumlar üstün oldular. Ve Nur Ali Halife’yi öldürdüler”(Hasan Rumlu, age, sayfa 190)
Sonuçta Pîr Hûseyîn Çemişgezek’deki iktidarına kavuşuyor.
Pîr Hûseyîn sadece iktidarıyla yetinmiyor. Aynı zaman da Şah İsmail adamlarını Kürdistan’dan kovmak için diğer savaşlara aktif bir şekilde katılıyor.
İdrisi Bedlisi Pîr Hûseyîn’in diğer Kürd Mirleriyle birlikte Şah İsmail’in bölgedeki yöneticisi Karahan’a karşı olan savaşını şöyle anlatıyor:
“Sağ yanda Hisnkeyf hakimi, Melik Halil Eyyubi, Sason Hakimi Muhammed bey, Şirvanat beyleri ile Eğil Hakimi Kasım Bey; her biri sancak ve tuğları kabile ve aşiret mensupları ile birlikte hazır bulunmuşlar, sol yanda da Bitlis Hakimi Melik Şeref, Nemran Hakimi Davud Bey, Atak Hakimi Zorakki Ahmed Bey, Şah Welet Bey, Suleymani ve Hacuki beyleri kabile ve aşiretleriyle birlikte hazırlanmışlardı. Sol kanatta Çemişgezek Hakimi Pir Hüseyin Bey ile Arapgir hakimlerinden Orhan, kendi halkı ve Dulkadir Bey ve askerlerinin de ittifakıyle yerini almıştı”
Bu arada Îdrîsî Bedlîsî Kürdlerle Osmanlı ordusu arasında koordinasyon görevini yerine getiriyor.
Çatışmaların başlamasını Îdrîsî Bedlîsî bir film sahnesi gibi anlatıyor. Sözü yine Îdrîsî Bedlîsî’ye bırakalım:
“O saatte ilahi tevfikle başlarında Kürd beylerinden Çemişgezekli Pir Hüseyin’in bulunduğu sol kanattaki mücahidler tarafından mülhit topluluğunun üzerine yüründü. Uzun bir süre devam karşılıklı çatışmada yiğit Kürd gençlerinden bir çoğu yere yıkıldı. Dulkadir ordusundan bir grupla onlara destek veren ulufeci Türkler, direniş gösteremeyip yüz çevirdiler. O sırada bu hakir fakir, Kürdistan ileri gelen beyleriyle, özellikle sol kanattan Şeref Bey, sağ kanattan Melik Halil ve diğer beyler ile ‘Şu an durmak mümkün değildir, Pir Hüseyin Bey’e ve sol kanattaki askerlere yardıma yetişmek gereklidir’ diye karara vardık. Bir anda adı geçen beyler sol kanatta yönelip intikam kılıcını çektiler ve bir anda alçak düşman topluluğuna yetiştiler. İki taraf arasında üzün bir savaş oldu. Kürdistan yiğit gençleri gayret edip düşmanı oradan kaldırdılar…………….. düşman Mardin’e doğru kaçtı…”(İdrisi Bedlisi, Selim Şahname, s.279-280)
Hasan Rumlu’da bu çatışmadan söz ediyor ve Karahan Ustaclu’nun bu savaşta öldürülmesinden sonra Kızılbaş Ordusunun yenilgi aldığını ve Diyabakır’ın Osmanlıların eline geçtiğini yazıyor.(Hasan Rumlu, age, sayfa 185)