Aso Zagrosi
Evet Şah Abbas’ın kampında ve huzurunda 20 gün boyunca binlerce hatta on binlere varan Mukri Kürdü katledildi. Kadın ve çocuklar köle olarak satıldı ve binlerce Kürd Mukriyan bölgesinden uzak yerlere sürüldü.
Daha önce kısmen Şah İsmail döneminde yapılan Kürd katliamları üzerine durmuştum. Bugün burada bu husus üzerine durmayacağım. Fakat, şu noktanın altını çizmek istiyorum. Safevi Şahların Sünni Kürdlere karşı yaptıkları katliamların benzerleride Kızılbaş Kürdlere karşı da yapılmıştı. Örneğin Şah İsmail’in öğlu Tahmasb’ın yıllarca Safevilere yaptıkları hizmetin karşılığında Dunbuli Kürdlere karşı yaptığı katliam:
Dr. Kemal Mazhar’ın anlatımlarına göre Şah İsmail’in oğlu ve ondan sonra İran Şah’ı olan Şah Tahmasb’ın korumaları “bir günde Şah’ın sarayında Dunbuli Kürd aşiretinden 400 kişiyi öldürüyorlar. Geriye kalan Dunbuliler mecburiyet karşısında Osmanlı topraklarına geçtiler”(Dr. Firset Merhi, age, sayfa 158)
Şah Tahmasb 1524-1576 yılları arasında iktidarda bulunuyor. O dönem Dunbuli Kürdleri Şii olmasa dahi onlara yakın bir dinsel yapıya sahip olduklarından dolayı sarayda çalışabiliyorlardı. Yada bugün bildiğimiz Raya haq dinsel gruba bağlıydılar.( https://www.newroz.com/tr/politics/352210/sayin-ay-e-h-r-k-rdler-konusunda-t-rk-resmi-tezlerini-tekrarl-yor )
Şu noktanın altını çizmek istiyorum. Bugün Kuzey Kürdistan’da Alevicilik ve Sünnicilik yapan kesimlerin kafalarındaki dinsel şablonlara aksine , o dönemdeki Kürd Mirleri daha çok çıkarlarını gözeterek hareket ediyorlardı. Kürd Mirleri, Safevi ve Osmanlı devletleri arasındaki dengeleri değiştiren önemli bir role sahiptiler. Hala da Kürdlerin bu rolü devam ediyor.
1603’te Tebriz Osmanlıların elindedir. Salmas Kürd Mîrî, Qazî Bey, Osmanlıların Tebriz Beylerbeyine tavır alarak kendisini Şahseven ilan ediyor ve Qarinyaraq adlı kalesine çekiliyor.(Bellan, 1932, sayfa 121)
Safevilerle Osmanlılar arasında 1590’da yapılan bir antlaşmaya göre tüm bölgeler Osmanlılara bırakılmıştı. Kürd Qazi Bey’in Osmanlılara karşı tavır alması ve kendisini Şahseven ilan etmesi Şah Abbas’ı cesaretlendirdi. Osmanlıların Tebriz Beylerbeyi Ali Paşa Erivan, Nahçivan ve Tebriz’ün tüm askeri güçleriyle Qazi Bey’e karşı savaş içindeydi. Şah Abbas bu durumu askeri konseyinde değerlendirdi , Tebriz’e saldırdı ve ele geçirdi. Bilindiği gibi bu savaşta Osmanlı komutanlar Mahmud Paşa ve Halil Paşa öldürüldü, Tebriz Beylerbeyi Ali Paşa teslim oldu.
Bölgedeki Kürdler Qazi Bey baştan olmak üzere, kardeşi Qoçi Bey, Şeyh Haydar ve Mukri Kürdlerin Şefi savaşta yer almışlardı. Şah Abbas Kürd Mirlerinin Marağ, Salmas ve Xoy’deki iktidarlarını resmen tanıdı.
Tarihçi Hammer de Qazi Bey’in Osmanlılara karşı yaptığı direnişe değiniyor. Hammer, Osmanlıların Tebriz birlikleri tüm disiplin kurallarını bir kenrara bırakarak bölgede talanlara giriştiler. Salmanlı Qazi Bey’de bundan payını alıyor. Kürd Şah Quli Bey’in oğlu Qazi Bey Şah Abbas’a sığınıyor ve Şah Abbas ona “Xan” ünvanını ve bir dizi hediye veriyor. Osmanlıların Nahçivan ve Tebriz güçleri Qazi Bey’in çekildiği Karinyariq kalesine karşı genel saldırıya geçiyorlar ve Gazi Bey’in güçlerini püskürtüyorlar. Qazi Bey yeniden Şah Abbas’a sığınıyor. Şah Abbas büyük bir güç ile gelip Tebriz’i alıyor.(Hammer, VIII. Cild, sayfa 39)
Şah Abbas hemen Tebriz’in alınmasından sonra Erivan ve Nahçivan bölgelerini ele geçirmek için harekete geçtiği zaman, Maku Kürdlerin lideri Mustafa Mahmudi, Çuğuri sad Kürdlerin tüm liderleri, ayrıca Alpawt, Şadili ve Bazukilerde kendisine destek verdiler. Hammer’in verdiği bilgilere göre 5 yada 6 Pers ve 3000 Kürd Erivan önlerine geldiler. Ayrıca Şah Abbas’ın komutasında Qazi Bey’in kardeşi, Seyfeddin, Şeyh Haydar, Makulu Mustafa Bey, Eleşgirtli Kiliç Bey, Feyruz Berkeşad ve Zeynel Bey Kürdleriyle savaşta yer aldılar. Erivan kuşatması ve alınması uzun sürüyor. Bu arada Hakkari, Mahmudi ve Dunbuli Mirleri de adamlarına destek olmak amacıyla kuşatmaya katılıyorlar ve sonradan Şah tarafından ödüllendiriyorlar.(Bellan, 1932, 131)
Fakat, Şah Abbas’ın Kürdlere karşı giriştiği ayrımcılığa ve tüm merkezi yerleşim birimlerinin başına Türkmen kabilelerinden insanların getirmesi Kürdlerin tepkilerine ve saf değiştirmelerine neden oluyor.
1604’de Cigala Paşa komutasında İran’a yönelik saldırıya Kürdler yoğun bir şekilde katılıyor. Örneğin Xoşablı Suleyman Bey’in Marand’a yönelik saldırısı var. Daha önce sözünü ettiğim Şah Abbas ile Erivan kuşatmasına katılan Maku Kürdlerin lideri Mustafa Mahmudi tavır değiştiriyor ve Osmanlılarla beraber hareket ediyor. Aslında Xoşablı ve Maku’lu Mahmudiler akrabalar. Şah Abbas Cigala Paşa ile karşı karşıya gelmeden önce Maku Kürdlerine karşı bir saldırıya geçiyor.
Şah Abbas, “Xoy’dan hareket ederken sonbahar yaklaşıyordu ve Cigalazade’den bir haber yoktu. Şah Abbas bölgedeki Kürdlere ve özellikle Mahmudili Mustafa Beye ders vermek amacıyla ordusunu Maku’ye yönlendirdi. Maku’lu Mustafa Bey yılın başında Mustafa Paşa’nın safında yer almıştı. Şah Abbas bölgeye yaklaştıkça kendisine sadık kalan Kürd aşiretlerini Irak’a gönderdi. Diğer Kürdlere karşı amansız bir talan ve yağmaya girişti. Erkekleri katliamdan geçirdi, kadın ve çocukları köleleştirdi. Yapılan talanlar neticesinden etin kilosu 200 dinardan 50 dinara düştü. Fakat, Şah Abbas Maku dağının doruğunda kalede savunmaya geçen Kürdlerle savaşmadı ve verdiği dersin yeterli olduğunu düşündü.”(Bellan, 1932, 142)
Şah Abbas ve Cigala Paşa arasında Urmiye yakınlarında yapılan savaşta Cigala Paşa büyük bir yenilgi aldı. Bu savaş Osmanlılara 20 bin ile 30 bin arasında askerin kaybına neden oldu. Bir çok Osmanlı komutanı tutsak edildi. Bunlardan Erzurum Beylerbeyi Kose Sefer Paşa, Raziye Hatun’un oğlu Mustafa Paşa, Kars Beylerbeyi Şir Ahmed Paşa, Xandan Ağa’nın bir oğlu, Kürd Qazi Bey’in kardeşi Qoçixan vardı. Ayrıca İran kaynaklarına göre 60 Paşa, Sancak Beyi ve Kürd Şefi de öldü.(Bellan, 1932, sayfa 145)
Şah Abbas Osmanlılara karşı kazandığı bu savaştan dolayı “Meclisi Behişt Ayin” adı altında bir eğlence akşamını düzenliyor.
Mukri Kürdü ve Şah Abbas’ın Ölümden Kurtulma Hikayesi
Şah Abbas’ın örgütlediği “Meclisi Behişt Ayin” devam ederken, Şah Abbas esirler içinde bulunan bir adamı çağırtıyor. Şah Abbas büyük ve dev gibi olan bu adamın ırkını ve milletini öğrenmek istiyor. Büyük dev adamı Şah’ın huzuruna getiriyorlar. Büyük dev adam sorulan soru üzerine Mukri aşiretinden olduğunu söylüyor.
Bu arada Şah Abbas’ın meclisinde bulunan Mukrilerin Şefi Rüstem Bey ayağa kalkıyor ve söylenenlerin doğru olmadığını, bunların kan davasından dolayı Mukri aşiretinden ayrıldıklarını söylüyor. Şah Abbas Mukrili Rüstem Bey’in hoşuna gidecek diye tutsağı kendisine teslim edeceğini ve böylelikle kan davasını çözeceğini söyler. Mukrili Rüstem Bey Şah’ın önerisini ‘ben benden daha dezavantajlı olan düşmanlarımı öldürmeyeceğime yemin etmişim” diyerek reddediyor.
Şah Abbas sinirleniyor ve Koruyucularından birine sözde Mukri’yi öldürmesi için talimat veriyor.
Tüm gelişmeleri takip eden Mukrili esir arkasında bağlı olan ellerini çözüyor ve üzerinde sakladığı hançeri çıkararak Şah Abbas’a saldırıyor. İyi ki Şah eşi görülmemiş bir güce sahip olduğundan dolayı, zamanında kendisine saldıracak olan kolundan tutuyor ve saldırgana sarılarak birlikte yere yuvarlanıyorlar. Kısa bir boğuşmadan sonra Şah Abbas saldırganını yeniyor ve Hulamlara başını kesmek için teslim ediyor. Bu olay o kadar hızlı gelişti ki Şah’ın çevresinde yer alan insanların hiç birinin müdahale etme imkanı olmadı. Bu olayın ardından Şah’ın Emirleri gidip tüm esirleri öldürdüler.(Bellan, 1932, sayfa 46)
Tarihçi Lamartin’de bu olay üzerine duruyor. Savaşın sonunda Safevi eskerleri tutsakları kampa götürürken Şah Abbas dev gibi bir esiri fark ediyor.
Şah Abbas büyük cüsseli esire yaklaşıyor ve “hangi milleten olduğunu?” soruyor.
Esir: “Ben Kürdüm ve Mukri aşiretindeyim” diyor .
Bu arada Şah Abbas kendi generallerinden Rustem Bey adlı şahısın Mukri olduğunu, milletine ve Mukrilere düşman olduğunu hatırlıyor. Şah Abbas esirin Rüstem’e teslim edilmesini gönlüne göre isterse köle ve isterse misafir olarak muamele etmesini ister.
Rüstem Bey de o anda Şah’ın adamlarının içinde gelişmeleri takip ediyor.
Rustem Bey Şah Abbas’a: “Şah Hazretleri bu aile düşmanından intikamımı almamı istiyorsunuz, ben hiç bir zaman tutsak, silahsız ve bahtsız bir adamı öldürerek ailemin intikamını almayacağıma yemin etmişim” diyor.
Bu arada Şah Abbas içtiği şaraptan dolayı sarhoş ve bir de Kürdlere karşı olan kininden dolayı soyluluğunu unutarak esirin başını kesme emri verdi. Demir gibi kaslara sahip Kürd kollarındaki kendirleri koparak, bir pers şefinin belinden aldığı hançer ile Şah Abbas’a saldırdı. Mukri Kürdü ölmeden önce ırkının düşmanı olan Şah’ı da öldürmek istiyordu. Tam bu boğuşma esnasında masayı ışıklandıran meşale yere düştü ve söndü. Şah Abbas’ın korumaları harekete geçtiler, fakat karanlıkta göz gözü görmüyordu. Koruyucuların eli karanlıkta el arıyordu. Hiç kimse bir şey yapamıyordu, bir düşmanı vurmak isterken bir dostu kalbinden vurabilirlerdi. Bu arada toz ve toprak içinde boğuşan Şah Abbas bağırarak : “Ben onun elinden tutuyorum, hançeri aldım ve bana değmekten korkmadan vurun” diye.. Şah Abbas’ın korumaları Kürd devine 100 hançer sapladılar ve öldürdüler.(Lamartin Histoire de la Turquie, sayfa 251-252)
Devam edecek