1916 yılında İngiliz ve Fransız diplomatlar Sykes ile Picot Ortadoğu’da Kürdistan ve Arabistan’ı petrole bulanmış kolonyal cetveller ile devletçiklere bölerken en az yüz yıllık bir statüko öngörmüşlerdi. Rusya’nın anlaşmadan çekilmesi ile teyidi 1923’te Lozan’a kalan bu paylaşımın üzerinden neredeyse 100 yıl geçti. Sykes ile Picot’un başlarına diktatörler, şeyhler ve monarklar diktikleri Arap halkları yüzyıllık uykudan uyanıyor. Arabistan diktatörsüz baharın meltemi ile sarhoş!
Kürtler ise Yuhana İncili’nden başlığa aldığımız soruya (nereye gidiyorsun?) yanıt verip yüzyıllık yanlızlığın kabuğunu kırmak için hâlâ mücadele ediyor. Evet, 20. yüzyıl statükosunun son kullanım tarihi yaklaşıyor. Yeni ufukta Kürdistan’ı kuşatan kolonyal halka dağılıyor. Mevcut jeostratejik durum geçmişte Kürdistan’a sahip kılınan dört egemen devletin Kürt ulusal hareketine karşı yaptıkları Sadabad, Bağdat, Cento, Adana gibi paktların ruhunu yaşatmak bir yana, Kürt direnişçilere karşı ortak operasyon bile yapamadıkları bir sürece evriliyor.
Türkiye, İran, Irak ve Suriye herbiri bir diğer politik/stratejik ittifağın bileşeni haline gelmiş ve bir diğerinin kuyusunu kazar, oyununu bozar ve rejimine sızar hale gelmiştir. Artık ‘Kürt sorunu’ bile bu ‘mecbur biraderleri’ biraraya getirmeye yetmiyor. Ancak bu sürecin sonunda oluşacak yeni dengelerde aradan sıyrılmamaları halinde Kürtlerin yeni dönemin de azab askerleri olmaları kaçınılmazdır.
Dünyanın yeni seyrinde ‘Kürtlerin inkar ve imhası’ üzerinde şekillenecek bir düzen hesabı öngörülmüyor. Buna insanlığın ortaklaştığı ‘etik değerlerin’ yanısıra, Kürdistan’daki direniş izin vermeyecektir. Ancak Kürtlerin kazanımlarının nicelik ve niteliğini tamamen onların duruşları ve güçleri belirleyecektir. Kürt ulusal hareketi yeni dönemin ihtiyaçlarıyla ıslah edilmiş bir strateji geliştirebilirse, ulusal güçler kendi arasında kongreden, koşulsuz ittifaklara uzanan düzlemde daha olgun ve sorumlu davranabilecektir. Hakim devletlerden önce kendi aralarında barışmanın ve biraraya gelmenin yollarını bulan ve bunun için verilmesi gereken tavizden imtina etmeyen taraflar, eşit mütefikler kültürünü de yaratabilir. Kürdistan’da demokrasinin zemini de bir araya gelme kültürü geliştikçe güçlenecektir.
Tarih ortaya çıkan bu fırsatı kaçırmaları halinde Kürtlere bir şans daha tanımak konusunda bu denli cömert davranmayacaktır. Bu fırsatı iyi kullananlar kahraman olacak, tepenler de tepetaklak gideceklerdir.
TÜRKİYE’NİN SİYASİ GELECEĞİ KÜRTLERE İPOTEKTİR
AKP Lideri Başbakan Tayip Erdoğan’ın İsrail üzerinden giriştiği ve Arap sokaklarının vicdanına seslenmeyi esas alan ve ‘’regionalleader’’ olmayı amaçlayan atakları, Libya ve Suriye’nin saray mermerlerine çarpmış, içerde Kürtlere karşı kıyıcılığı ise ‘demokrasi şampiyonasında’ elenmesine yol açmıştır. Erdoğan hümaniter hasletleri ile değil Anti-Semit, Anti-Kürt soslu soft diktatör adaylardan biri olarak Amerikan dergilerinin kapak motivi yapılmış ve eline Tahran ile Şam’ı gösteren pusulalar verilmiştir! Erdoğan’ın niyetlerinden kuşkulananların başında Avrupa politik kamuoyu gelmektedir. Fransa devlet Başkanı Nicolas Sarkozy, Erdoğan’ın ancak Kasımpaşa ufuklarında dolanabilen siyasi basiretini, birlikteki meslektaşları adına da barbarlığa vurgu yapmak ister gibi ‘’Avrupa’ya yabancı Asyalı’’ diye tercüme etmiş, ardından Ermeni jenosidi ile ilgili yasayı bir kez daha çekmecesinden çıkarmıştır! Avrupa ile mesafeyi açmasının esas sebebi Erdoğan’ın Kürtleri bastırma uğruna demokratikleşmeden vazgeçmesi olmuştur!
Uluslararası plandaki bu olumsuz durumuna rağmen Türk devleti eskisinden farklı olarak tüm milli unsurları ile Kürtlere karşı ‘son’ ve genel bir saldırıya geçmiştir. Rejim can havli ile Kürtlerin en azından ulaştığı noktadan daha ötesine geçmesini engellemek ve diz çöktürerek masanın kıyısına çekmek için elinden geleni yapmaktadır. AKP’nin sorumluluğunda gelişen bu yaklaşım ise çözüm sürecini tıkamakta, Kürdistan ve Türkiye halklarını şiddetin hakim olduğu bir çıkmaza yeniden yöneltmektedir.
SURİYE’SİZ SAVAŞ OLMAZ!
Kürdistan sorununda Kuzey’deki tıkanmanın da önünü açmak için Kürtlerin belki de Batı Kürdistan’a ağırlık vermeleri kaçınılmaz olacaktır. Ortadoğu’da ‘Suriye’siz savaş, Mısır’sız barış olmaz’ diye bir söz vardır! Mevcut durumda Kürdistan üzerindeki savaşının sıklet merkezi şimdi Suriye Kürdistan’ına kaymıştır.
Geçtiğimiz mart ayına dek Baas polisinin tutukladığı Türkiye vatandaşı Kürt direnişçilerine karşılık, Türk güvenlik güçlerinin katlettiği Suriye vatandaşı Kürt direnişçilerin cesetlerini mayınlı sınırda değiş tokuş eden Erdoğan ve Esad biraderi, şimdilerde birbirlerini Kürtleri desteklemekle suçluyor. Erdoğan ile Esad arasındaki vefasızlığın boyutu Ortadoğu’da siyasetin başrol oyuncusu ‘’bay şerefsizin’’ ne menem bir kişilik olduğunu da ifade ediyor!
Gelinen noktadan sonra kaybedecek bir iktidarı olan Esad ile kaybedecek bir geleceği olan Erdoğan’ın ilişkilerinde Kürtlerin temel belirleyici olacağını düşünmek afaki olmayacaktır.
Keza Türk yetkililerin bu yılın başından itibaren Kürt hareketine karşı yürüttüğü siyaseti yeniden formatlaması, devrilme sırasının Suriye diktatörüne gelmesi ile ilgili aldığı tedbirlerle alakalıdır. Bir önceki yazımda bu duruma dikkat çekmiş, Öcalan’a uygulanan ambargonun ve PKK’nin yönetim kademesine yönelik havadan uygulanan tazyiğin, ürt legal siyasetinin ‘’KCK operasyonu’’ ile tasfiyesinin Batı Kürdistan’da bir Kürt kazanımını engellemek amaçlı olduğunu ifade etmiştim.
HEWLER, BATI KÜRDİSTAN’DA AKTİF OLMALIDIR
Şimdi, ek olarak geçtiğimiz hafta Güney Kürdistan’da Türkiye sınırındaki Zaxo’dan yayılarak Duhok ve Süleymaniye’ye sıçrayan ve Kürdistan’ın Hristiyan ve Ezdi sakinlerine de yönelen din maskeli kalkışmanın da aynı kaos siyasetinin bir parçası olarak tezgahlandığını söyleyebiliriz. Ankara rejimi sadece PKK’nin değil, Hewler’in de Batı Kürdistan’a müdahele etmesini engellemek için sınırdan başlayan bu baskıyı yapmaktadır.
Kürdistan Bölgesel Yönetimin Başkanı Mesud Barzani’nin gündemine aldığı ‘ulusal kongre’ girişiminin Türk devletinin Zaxo restine karşı bir atak olarak değil de, yeni dönemin gerektirdiği ulusal stratejik atılıma işaret olması halinde anlam bulacaktır. Güneyli güçler ve Kuzey hareketi acil olarak Batı Kürdistan’da ortak hareket etme konusunda bir plan geliştirmezlerse, Kürtlerin Suriye’nin geleceğine dair senaryolarda figüran dahi olma şansları olmayacaktır.
Kuzey ve Güney Kürdistan, Suriye’deki ayaklanmanın sonraki aşamasındaki ortaya çıkabilecek tahribat ve politik durum nedeni ile, Türkiye ve Avrupa’nın Ortadoğu ile karayolu ulaşımında temel güzergah olacaktır. Bu durum Kürdistan’nın ekonomik ve jeostratejik önemini arttıracaktır.
Elbette Esad sonrası Şam rejiminin İhvancı radikallerin eline geçmesi ihtimali, İsrail’in aktif olarak katılacağı ve Suriye’nin parçalanması ile sonuçlanabilecek bir sürece de gidebilecektir. Yeni Suriye’de yeni bir statü ile şekillenecek olan (otonom veya şimdikinden farklı) Batı parçası, Kürdistan konfliktinin Kürtler lehine gelişmesinde hızlandırıcı etken olacaktır. Batı ucu Doğu Akdeniz kıyılarına ulaşan Kürdistan haritasının kabus etkisi yaptığı söylenebilecek Erdoğan’ın neden TSK’ya ‘’her türlü imkanı kullanarak Amanosları temizleyin’’ talimatı verdiği de böylelikle anlaşılmaktadır!
Bir yandan da Barzani ve Irak Devlet Başkanı Celal Talabani üzerinden PKK ile hala temas aradığı izlenimi veren AKP hükümeti Öcalan ile görüşmeleri yeniden başlatacağı umudu yaratıp PKK’yi beklentiye sokarak karar mekanizmasını atıl halde tutmaya çalışmaktadır. Kandil’in Suriye’de değişen durum ile ilgili olarak siyaset belirleme konusunda Öcalan’ın görüşünü beklemesi doğal olduğu kadar, İmralı yolu tıkandığında siyasetsiz kalmamak üzere stürktürize olması da elzemdir. PKK’nin, Suriye’de meşruiyetini yitiren ve Kürtlerin ulusal hakları konusunda şoven bir siyaset izleyen Esad rejimine mesafesini her fırsatta net şekilde ifade etmesi, bu konunda yaratılmak istenen şaibeyi boşa çıkaracaktır. Erdoğan ile Kürt teleplerini bastırma konusunda anlaşan İhvan ağırlıklı Esad karşıtı Ulusal Konsey’e mesafeli durduğunu ifade eden PYD’nin duruşu net mesajlar içermektedir.
Suriye’de oldukça örgütlü olan Kürtlerin, radikal İhvancılar haricindeki demokratik-liberal güçlerin toplandığı ve Suriye’nin Müslüman ve Arap olmayan inanç ve etnik grupların da içinde yer aldığı demokratik cephenin itici gücü olarak Suriye’nin geleceğinde tıpkı Irak’ta olduğu gibi denge unsuru olmaları mümkündür. Tüm Batı Kürdistanlı güçleri kapsayan geniş bir demokratik ittifak için Güney Kürdistan’ın deneyimleri de oldukça yararlı olacaktır.
KÜRTLER ARASI İLKELİ İTTİFAK KÜLTÜRÜ
Tüm bu gelişmeler, dünyadaki yeni süreçle birlikte analiz edildiğinde, Kuzey’deki tıkanıklığa rağmen önümüzdeki dönemin gerçek bir Kürt baharına gebe olduğu görülecektir. Ancak umutların ölü doğmaması için Kürtler gerekli önlemleri almak durumundadır.
Güney Kürdistan ABD’nin Irak’tan çekilmesinden sonra ister istemez bir süre sonra bağımsızlığa yönelecektir. Güney’de Kürtler ile Araplar arasında ertelenmiş bir savaş ihtimali vardır. Bağdat rejimi Kerkük’ü sahiplerine iade etmekten imtina etmektedir. Eğer barışçıl bir yol bulunamazsa ertelenen ve Türkiye’nin de Kürtler aleyhine dahil olacağı bu savaşın tarihi öne de çekilebilecektir. Ancak bu savaşın zamanı, Güney Kürdistan’ın geri cephelerinin güvenceye alınmasına da bağlıdır. Kuzey ve Batı Kürdistan parçalarında Güney’in kuşatılmasını engelleyecek bir Kürt statüsü geliştiği oranda Kerkük belki de savaş çıkmadan Kürdistan’a iade edilecek ve son bir savaş engellenebilecektir.
Keza Güney Kürdistan’ın demokrasisinin geleceği de diğer parçalardaki Kürt statüsü ile yakından bağlantılıdır. Statüsüzlük, ya 1997’deki gibi Zaxo çarşısında patlayan bir Ergenekon bombası ya da 2011’deki gibi Zaxo sokaklarında AKP patentli gerici bir kalkışma olarak sirayet edecektir.
Kuzey hareketi de, ittifaklar siyasetini yeni dönemin gerektirdiği demokratik kültür üzerinden şekillendirebilirse, güçlü ve büyük olmanın gerektirdiği gibi adil, güven verici ve kapsayıcı olabilir. Kürt hareketi bütün parçalarda iç ilişkilerde ‘komploya uğrama’ septizminden kurtulduğu oranda, birlikte iş yapmanın ilkeli ve açık esaslarını da keşfedecektir.
Kürdistan sorunu uluslararası bir sorundur, bu sorun esas olarak Kürtlerin direnişi ve gücü ile bir çözüme ulaşacaktır. Ancak sorunun bir parçası ve tarafı olan uluslararası kamuoyunun ve siyaset merkezlerinin de olaya dahil edilmesi çok önemlidir. Batı dünyası Kürtlerin bu kaderi yaşamalarında başat rolü oynamıştır ve 100 yıl sonra bile olsa ahlaki ve siyasi sorumluluğu sürmektedir.
Kürdistan’daki direniş Sykes ile Picot’un ördüğü uluslararası lanetli statükoyu yıkmaya yakınlaşmıştır. Özgürlüğe ve barışa umutlu olmak için çok neden vardır!..