“Sınırötesi harekâtı mutlaka önleyiniz”
Kürdistan’da demokrasi var
Kürdistan Bölgesel Hükümeti Başkanı Mesud Barzani, 10 Temmuz 2007 tarihinde ABD Başkanı George W. Bush’a bir mektup yazdı. Bu mektup, ABD’nin Bağdat Büyükelçisi Ryan Clark Crocker’a 19 temmuzda iletildi. Mektubun tam metni, Crocker onaylı “KİŞİYE ÖZEL” bir telgrafla, 26 Temmuz 2007 tarihinde Washington’da Beyaz Ev, Ulusal Güvenlik Konseyi ve ABD Dışişleri Bakanı’na, Ankara’da ise ABD Büyükelçiliği’ne elektronik olarak gönderildi. “Mektubun aslı ayrıca paketle iletilecektir” kaydı düşülen telgraftaki haliyle Barzani’nin Bush’a mektubunu aynen yayımlıyoruz:
Sayın Bay Başkan,
Bu zor zamanlarda size sağlık ve başarı dileklerimi iletmeme müsaade ediniz. Hâlihazırda bölgemizdeki durum hakikaten kendine özgüdür ve güçlüklerle doludur, ancak sizi temin ederiz ki bu güçlüklerin üstesinden gelmek ve yeni Irak’ın demokrasi ve federalizm istikametinde ilerlemesini tam olarak desteklemek için yılmaz gayretlerimizi sürdüreceğiz. Kürdistan şimdiden böyle bir demokrasi, istikrar ve nisbî güvenlik tecrübesini yaşamaktadır. Ancak, Kürdistan’ın statüsünün dış müdahaleler nedeniyle yeni tehditler altında olduğu da iyi bilinen bir gerçektir.
Bizler Kürdistan’da, komşularımızla iyi ve dostâne ilişkiler kurmanın güçlü savunucularıyız. Türkiye’ye yönelik her çeşit şiddet ve saldırganlığı kınıyor ve Türkiye’nin meşru kaygılarına saygı gösteriyoruz. Ancak, son dönemde Ankara’nın Kürdistan bölgesine ve bu bölgenin yeni demokratik tecrübesine yönelik politikaları düşmancadır ve haklı gösterilemez. Esasen, Kürt kimliğinin ve varlığının her türlü tezahürü, Türkler tarafından ulusal güvenliklerine yönelik bir tehdit gibi algılanmaktadır.
Türkiye, buraya, Kürdistan bölgesine müdahaleyi meşru göstermek için muhtelif gerekçeler aramaktadır ve PKK’nın mevcudiyeti de özel bir bahane oluşturmaktadır. Bu hususa ilişkin olarak, biz siyasi ve barışçı çözümü desteklemeye hazır olduğumuzu açıkça ortaya koyduk. Üstelik, ciddi bir diyalog yürütmek üzere heyetlerimizi Ankara’ya göndermeye hazır olduğumuzu da dile getirdik; Türk tarafı her zaman bizim girişimlerimizi kabul etmek konusunda isteksiz davrandı ve doğrudan temasın her türünü reddetti. Askerî seçenek geçerli bir seçenek olamaz zira bu tür operasyonlar geçmişte başarısız olmuştur ve gelecekte de başarıya ulaşmayacaktır.
(Burada Barzani, büyük ihtimalle, Ankara’nın Irak Kürdistan Bölgesel Hükümeti ile doğrudan temas konusundaki isteksizliğinden yakınıyor. Ancak, Barzani’nin ABD Başkanı nezdinde, üstü kapalı biçimde gündeme getirdiği konunun, Ankara’nın PKK ile doğrudan temastan uzak durması olması da mümkün. Esasen, mektubun hemen bir sonraki cümlesinde askerî seçeneğin geçerli bir seçenek olmadığının belirtilmesi, “Ankara doğrudan temasın her türünü reddetti” ifadesinin gizli nesnesinin PKK olabileceğini düşündürüyor. Her halükârda, Barzani’nin Ekim 2004’te, yani bu mektubun yazılmasından üç yıl önce –ve Saddam Hüseyin’in devrilmesinden kısa bir süre sonra– Ankara’da, “Kürdistan Demokratik Partisi Lideri” sıfatıyla ağırlandığını hatırlatalım. Barzani, son olarak 2010 haziranında Türkiye’yi ziyaret etti.)
Asker, sivillere baskıyı arttırdı
Hâlihazırda, sınırlarımızdaki Türk askerî yığınağı durumun vahametini arttırmıştır ve, özellikle de Türk topçusunun sınıra yakın yerleşimleri sürekli olarak bombardıman altında tutması, civar bölgelerdeki halk arasında endişe yaratmıştır. (Barzani’nin Türkiye’nin askerî yığınağından yakındığı bu mektubu kaleme almasından bir gün önce, 9 Temmuz 2007’de Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari Bağdat’ta bir basın toplantısı düzenlemiş ve Türkiye’nin sınıra 140 bin asker yığdığını açıklamıştı. İlginçtir, konu beş gün sonra, yani Başkan Bush Barzani’nin bu mektubunu henüz okumamışken, 14 Temmuz 2007’de Washington’ın gündemine geldi. Türkiye’nin asker yığınağına ilişkin bir soruyu cevaplayan ABD Savunma Bakanı Robert Gates, “Türkiye’nin sınır boyunca bu boyutta asker konuşlandırdığına ilişkin hiçbir belirti görmedim” dedi. ABD Genelkurmay Başkanı Orgeneral Peter Pace de, “Türk Silahlı Kuvvetleri operasyonlarını yürütürken takviyeye gerek duymamak için sınırın kendilerine ait olan tarafında daima yeterli sayıda kuvvet bulunduruyor. Rakamlardaki biraz aşağı ve yukarı oynamalara, Türk kuvvetlerinin yeteneğindeki bir değişme belirtisi olarak bakmıyorum. Çünkü son yıllarda Türk ordusu orada zaten gayet güçlü” diye konuştu. Bunun anlamı, Barzani’nin yakındığı Türk askerî yığınağına Pentagon’dan “yeşil ışık” yakılmasıydı.) Türkiye’deki siyasi rekabete ve ordunun sivil yönetim üzerinde her zamankinden daha fazla baskı kurmasına tanıklık ettiğimizden, topyekûn bir askerî harekat tehdidi daha da bariz hale gelmektedir. (Barzani, Türkiye’de 22 temmuz seçimlerine gidilirkenki siyasi rekabet ortamından, ordunun ve ordu yandaşlarının Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığını önleme amaçlı ittifakından ve gerek PKK saldırılarının gerekse sınır ötesi harekât kozunun bu ittifak tarafından kullanılma biçiminden birebir haberdar görünüyor.)
Harekât bölgeye çok zarar verir
Bugün, tek güvenli, istikrarlı bölge ve kurtuluş sonrası Irak (Baas rejiminin ABD öncülüğündeki dış güçlerin işgaliyle devrilmesi kastediliyor) için tek başarılı model Kürdistan’dır. Türkiye’nin amaçlarının peşinden gitmesi ve askerî operasyona girişmesi ve zaten çok istikrarsız bir duruma katlanmakta olan Irak’ın toprak bütünlüğünü ihlal etmesi halinde, bu durum, bölgedeki çatışmaya, hesabı mümkün olmayan zararlara yol açabilecek yeni ve alarm verici bir boyut katmaktan başka bir sonuç vermeyecektir. Dolayısıyla, Sayın Başkan, askerî bir maceraya girmelerini, Irak’ın egemenliğini ihlallerini ve Kürdistan halkına yönelik husumentlerini engellemek için Türkiye’ye her türlü baskıyı yapmanızı size kuvvetle tavsiye ediyorum.
Saygılarımla.
Mesud Barzani.“
Affa uymazsa PKK’yi vururuz
Mesud Barzani, 2007’de ABD’ye çözüm önermiş: Türkiye af çıkarsın, affa uymayan PKK’yle biz de savaşalım…Taraf gazetesinin haberi…“Irak Kürdistan Bölgesel Hükümeti Başkanı Mesud Barzani’nin 10 Temmuz 2007’de dönemin ABD Başkanı George W. Bush’a yazdığı ve “Askerî bir maceraya girmelerini, Irak’ın egemenliğini ihlal etmelerini ve Kürdistan halkına yönelik husumetlerini engellemek için Türkiye’ye her türlü baskıyı yapmanızı size kuvvetle tavsiye ediyorum” diyerek bitirdiği mektubun tam metnini dün yayımladık. Bugün ve yarın, 2003’ten bu yana, Irak Kürdistanı’nda Türkiye’ye ve PKK’ya bakışın nasıl şekillendiğine ve bu bakışın Amerikan yetkililerine nasıl yansıtıldığına yine Barzani’nin görüşlerine geniş yer veren kriptolar üzerinden bakacağız.
Türk askeri gelirse bir daha gitmez...
2003 yılının ilk günleri... ABD, Irak’a yönelik bir askerî harekâtın zeminini hazırlamaya çalışıyor. Türkiye üzerinden bir kuzey cephesi açılmasına yönelik pazarlık henüz sonuçlanmamış. Ankara hem savaş istemiyor hem de savaşı önlemeye gücünün yetmeyebileceğini görüyor ve Irak’ta dengeler değişirken devredışı kalmaktan çekiniyor. Saddam Hüseyin’in devrilmesini isteyen, bunun için de Amerikan müdahalesini en çok teşvik eden güçlerin başında gelen Irak Kürdistan Demokrat Partisi lideri Mesud Barzani, işte bu ortamda müdahale yanlısı kulis yapmak üzere Ankara ve Şam’ı ziyaret ediyor. Barzani’nin Ankara’daki temaslarının perde arkasını yansıtan 10 Ocak 2003 tarihli ve “GİZLİ” ibareli Amerikan tegrafının uzun ama gayet açıklayıcı bir başlığı var: “KUZEY IRAK: MESUD BARZANİ ANKARA’DA: TÜRK HÜKÜMETİ İLE İLİŞKİLERİN ‘TON’UNDAKİ İYİLEŞMEYE RAĞMEN, KUZEY IRAK’TA TÜRK ASKERÎ VARLIĞI KABUL EDİLEMEZ.” ABD’nin Ankara Büyükelçiliği Başmüsteşarı Robert Deutsch’un kaleme aldığı ve Büyükelçi W. Robert Pearson’ın onayıyla Washington’a gönderdiği bu uzun telgraftan en çarpıcı bölümleri birlikte okuyalım. Önce, telgrafın başındaki “ÖZET VE YORUM” başlıklı bölümden birkaç satır:
Barzani Türklerle resmî ilişkilerin tonunun bu ziyarette önemli ölçüde iyileştiğini ve KDP’nin bir kez daha bölgede Türkiye’nin “iyi dostu ve mütttefiki” olması için ortam hazırladığını söyledi. Ancak, Türkiye’nin Kuzey Irak’a muhtemel askerî müdahalesi konusu açıldığında, Barzani bize Türkler ABD öncülüğündeki bir koalisyonun parçası olarak bile gelseler, KDP’nin buna itiraz edeceğini ve Türkleri ABD ve Birleşik Kralllık gibi kurtarıcılar olarak değil, işgalciler olarak göreceğini söyledi. Barzani, Türk askerî mevcudiyetinin hedefinin Kürt heveslerini kırmak olacağını ve Türkler bir kez büyük sayılarla geldiler mi, bir daha asla ayrılmayacaklarını belirtti. Barzani, kendilerine telaşlandıran sorunun ise, KDP’nin Türk katılımına (uluslararası koalisyonda Türkiye’nin de yer almasına) karşı çıkması durumunda Türklerin de KDP’yi, koalisyon karşıtı ve Saddam yanlısı olmakla suçlaması olduğundan yakındı. Eğer KDP, Türk katılımına razı olursa, (Kuzey Irak’taki) Türk varlığı gizliden gizliye KDP’ye karşı çalışacaktı. ÖZETİN SONU.
Kürtler ve Türklerle bir odaya girelim
Telgrafın devamında, Barzani’nin 7-9 Ocak 2003’teki Ankara ziyareti sırasında Başbakan Abdullah Gül, Genelkurmay İkinci Başkanı Yaşar Büyükanıt, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Büyükelçi Uğur Ziyal ve Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı Şenkal Atasagun ile görüştüğü ve bu görüşmeler konusunda Amerikalı diplomatlara bilgi verdiği aktarılıyor ve ayrıntılar öncesinde şu değerlendirmeye yer veriliyor:
YORUM: Barzani ile yapılan görüşme, Türkleri, KDP’yi, KYB’yi (Kürdistan Yurtsever Birliği) ve uygun konumdaki ABD yetkililerini aynı odada biraraya getirerek, Irak konusundaki planlamamızı sürdürürken izlenecek yolun kurallarının neler olduğunu açıkça ortaya koymak gerektiğinin altını çiziyor. Hangi yöne gidersek gidelim birilerinin rahatsız olacağı âşikar. Ancak bu rahatsızlığı şimdi tecrübe etmek ve mümkün olduğu ölçüde çözümlerini şimdiden bulmak, bu anlaşmazlıkla, ilk olarak D-gününden (Müttefiklerin 6 Haziran 1944’te Normandiya’ya asker çıkarttıkları gün; İngilizcede bu terim, savaşın ya da büyük bir girişimin, bir projenin başlangıç gününü ifade etmek için kullanılır) sonra, Kuzey Irak’ta arazideyken muhatap olmaktan daha iyidir. Önerilerimizi içeren ayrı bir telgraf da bunu takiben gönderilecektir.
KDP’NİN TÜRKLERLE İLİŞKİSİ GELİŞİYOR
Barzani, 7-8 ocakta MİT, Dışişleri Bakanlığı ve Türk Genelkurmayı ile yaptığı görüşmelerde, Türklerin KDP’ye karşı yeni ve iyileşmiş bir üslup sergilediklerini söyledi. Türkler ona şöyle demişler: “Kerkük ve Musul’u almak gibi bir niyetimizin olmadığına sizi temin ederiz. Biz sizinle birlikte çalışmak istiyoruz. Irak halkının iradesine saygılıyız. Türkiye ile KDP işbirliği yapmalıdır.” Barzani, bu tutumun KDP’den de olumlu adımlar gelmesine yol açacağı cevabını verdi ve ilişkinin dili, tehditler yerine karşılıklı saygı ve işbirliğinin dili olursa, KDP’nin yeniden Türkiye’nin bölgedeki iyi dostu ve müttefiki haline geleceğini söyledi. Barzani, Türkiye’nin Kuzey Irak için önemini vurguladı ve Türklere, KDP’nin bağımsız bir Kürt varlığı peşinde olmadığının güvencesini verdi. Onlara niye KDP’yi hep bağımsız bir oluşum peşinde olmakla suçladıklarını sordu. KDP, Londra’daki muhalefet konferansının sonucunu Irak halkının iradesinin bir ifadesi olarak kabul ediyordu ve bu temelde bütün Irak için çalışacaktı. (Barzani burada 14-16 Aralık 2002’de Londra’da yapılan ve Saddam Hüseyin rejimine muhalif Kürtlerin, Şii ve Sünni Arapların temsil edildiği altı ayrı gruptan 300 delegenin katılarak rejime karşı güçbirliği kararı aldığı konferansı kastediyor. Telgrafın devamında da bu konferansa ilişkin ayrıntılı bir değerlendirme var; biz o değerlendirmeyi buraya almadan, Türkiye’yle ilgili kısmı aktarmayı sürdürüyoruz.)
Türkler gelirse, biz ülkeyi terk ederiz
BARZANİ TÜRK MÜDAHALESİNE KARŞI
Askerî ve Siyasi Müsteşar (ABD Büyükelçiliği’nin Barzani’yle konuşan diplomatı kastediliyor), Türklerin herhangi bir askerî planı gündeme getirip getirmediklerini sordu. Burada konuşma ateşlendi. Barzani bu planların gelişigüzel bir şekilde gündeme geldiğini ve Genelkurmay İkinci Başkanı (Orgeneral Yaşar Büyükanıt) ile gün içinde görüştüğünde bu konuda daha fazla ayrıntı öğrenmeyi beklediğini söyledi. Barzani, Türk kuvvetlerinin müdahalesinin karışıklığa ve çok sayıda soruna yol açacağı konusunda net bir cevap vermişti. Türklerin hangi bahaneyle müdahale etmeyi planladığını merak ediyordu. Eğer amaç, bağımsız bir Kürt varlığının oluşumunu engellemekse, KDP Türkiye’ye bu konuda güvence verebilirdi. Eğer kitlesel bir göçü engellemekse, Barzani bunun olacağına inanmıyordu ve olsa bile, daha önceki deneyimleri sonrasında insanlar Türkiye’ye zaten gitmeyeceklerdi. Ve Türk müdahalesi İranlıları da çekecek, bölgeyi eski hesapların görüldüğü bir savaş alanına çevirecekti. “Samimi söylemek gerekirse,” dedi Barzani, “biz ve Kuzey Irak halkı böyle bir müdahaleyi hoşgöremeyiz.”
Türkler Barzani’ye, Türk askerî varlığının KDP ile eşgüdüm halinde düzenlenip düzenlenemeyeceğini sorduklarında, Barzani KDP’nin geçmişte PKK’ya karşı operasyonlarda bunu yaptığını ve Türk desteğine ihtiyaç doğuracak bir durumun ortaya çıkması halinde yine yapacağını söyleyerek cevap verdi. Barzani, Türkiye’nin hâlihazırda Kuzey Irak’ta birlik bulundurduğunu söyledi. Bunlar görünür birliklerdi ve mevcudiyetleri kabul edilebilirdi. Şu anda orada olandan daha fazlası ise kabul edilemezdi. Kuzey Irak’ta Türk askerinin devreye girmesi yönünde bir karar olursa, bu, koşulları ve dengeleri değiştirecektir. Barzani şöyle dedi: “Türk askerî müdahalesi bizim için ölüm kalım meselesidir. Bu bizim Türk hükümranlığı altına girmemiz anlamına gelecektir. Eğer bunun olmasını önleyemezsek, ülkeyi terk ederiz.”
ABD ÖNCÜLÜĞÜNDEKİ KOALİSYONDA BİLE
Barzani dedi ki, Türkler, Kuzey Irak’a ABD komutasındaki bir koalisyonun parçası olarak gelseler dahi, esasen hangi koşul altında gelirlerse gelsinler, artan Türk askerî varlığı ortama zarar verecektir. Barzani orada niye daha fazla Türk askeri istemediğini anlatmak için Türklerin öncülüğündeki Barış Gözlem Gücü’nü (1997 yılında KDP ile Kürdistan Yurtsever Birliği arasındaki ateşkesi gözlemek için kurulan PMF) örnek gösterdi. “PMF’nin ne yaptığını size açıkça söyleyeceğim: Bizimle KYB arasında arabuluculuk dışında her şeyi yaptı. ITF’yi (Irak Türkmen Cephesi) eğitip silahlandırmaya çalıştılar, tarihî eserleri alıp götürdüler, uyuşturucu kaçakçılığı yaptılar ve hatta suikast girişimlerinde bulundular. Ve bir yere gitmiyorlar. Ve sayıları sadece birkaç yüz kadar. Eğer ABD, Türklerin görevleri tamamlanır tamamlanmaz derhal ayrılacaklarını belirten bir belgeyi imzalayacak olursa, biz de Kuzey Irak’ta Türklerin devreye girmesini desteklemeyi düşünebiliriz.” Barzani, Kuzey Irak’ta Türk kuvvetlerine ihtiyaç olup olmadığını ve Türklerin bu konuyu tartışmak için herhangi bir seviyede üçlü (ABD/TÜRKİYE/KDP-KYB) toplantı yapmaya açık olup olmadıklarını ABD yetkilileriyle konuşma fırsatı bulmaktan memnun olacağını söyledi.
Barzani, peçetesini eliyle büküp duygusallaşarak devam etti: “Benim tutumum açık. Türk kuvvetleri yalnız da olsalar, bir koalisyonun parçası da olsalar, her hal ve şartta işgal gücü sayılacaklardır, çünkü Türkiye’nin niyeti bırakıp gitmek değildir. Türk askerî mevcudiyetinin amaçları ABD ve Birleşik Krallık’tan gelen kurtarıcılardan farklıdır. Eğer bu kabul görürse (Türkiye’nin uluslararası koalisyona katılarak, Irak’a asker göndermesi kastediliyor), biz her türlü işbirliğinden çekiliriz.” Barzani, ABD yetkililerinin kendisine hiçbir Türk kuvvetinin Kuzey Irak’a girmeyeceği konusunda defaatle güvence verdiklerini söyledi. “Biz onların burada mevcut olması fikrinden kesinlikle hoşlanmıyoruz” dedi. Başmüsteşar (Robert Deutsch kendisini kastediyor) ABD ya da Türk tarafının Türkiye’nin (koalisyona) katılımına ilişkin herhangi bir karar verdiğinden haberdar olmamakla birlikte, Türklerin Bağdat’taki rejimi değiştirme gayretinin bir parçası olarak orada olması halinde, KDP’nin de Türk katılımını bu gayret çerçevesinde göreceğini ve destekleyeceğini umduğumuzu söylerek karşılık verdi. Başmüsteşar (Deutsch), Barzani’ye bu konuyu Başkan’ın Özel Temsilcisi (Zalmay) Khalilzad ile daha geniş biçimde ele almasını kuvvetle tavsiye etti. Barzani bunu yapacağını söyledi ve KDP için telaş vesilesi olan konunun Türklerin Irak’ta olmayı kendi amaçları için istemelerine rağmen, KDP’nin Türk katılımına karşı çıkması halinde, Türklerin KDP’yi koalisyon karşıtı ve Saddam yanlısı olmakla suçlayacak, KDP’nin Türk katılımını kabulü halinde ise, Türklerin tıpkı PMF’de yaptıkları gibi perde arkasından KDP’ye karşı çalışacakları olmaları olduğunu anlattı.
İki yıl sonra: PKK, KDP’nin de düşmanı
Yukarıda geniş bir bölümünü aktardığımız telgraf, Mesud Barzani’nin Türkiye’nin Kürdistan topraklarındaki askerî varlığını arttırma ihtimalinden duyduğu rahatsızlığın boyutunu ortaya koyuyor. Ayrıca, Irak Savaşı’nın sadece ABD’nin kafasında değil, Kürt müttefiklerinin de zihninde büyük ölçüde kesinleşmiş bir plan olduğu Ocak 2003’te, Türk askerinin bu savaşa muhtemel katılımı önündeki en büyük muhalefetin Kürtlerden geldiği hususu, Barzani’nin bu belgedeki sözlerinin kamuoyuna yansımasıyla ilk kez bu kadar netleşiyor. Irak Savaşı’na Türkiye’nin askerî katılımının ve Türkiye üzerinden bir kuzey cephesi açılmasının önlenmesinin Barzani’yi memnun ettiğine kuşku yok. Nitekim Barzani, yukarıdaki telgrafa yansıyan ziyaretinden yirmi bir ay sonra, 11-12 Ekim 2004 tarihlerinde bir kez daha Ankara’yı ziyaret ettiğinde verdiği mesajların tonu, biraz daha üst perdeden. ABD’nin Ankara Büyükelçisi Başmüsteşarı Robert Deutsch’un kaleme aldığı, 20 Ekim 2004 tarihli, “KİŞİYE ÖZEL” ibareli ve “MESUD BARZANİ ANKARA’DA: KERKÜK KONUSUNDA TAVİZ HAVASINDA DEĞİL” başlıklı telgrafta, bu ton Türk Dışişleri Bakanlığı yetkililerine atıfla, “beklenmedik ölçüde kendine güvenli” diye nitelendirilmiş.
Telgrafta, Barzani’nin Türk tarafına ilettiği iki önemli mesaj üzerinde duruluyor. Bunlardan ilki, “Kerkük bir Kürt şehridir ve Kürtlerin bu şehre dönüş hakkının herhangi bir şekilde kısıtlanmasını kabul etmeyiz” mesajı. İkinci mesaj ise, güncel tartışma konularımız açısından daha mânidar. Deutsch’un telgrafına göre, Barzani 2004 ekiminde Ankara’da şu mesajı açıkça vermiş: “PKK sadece Türklerin değil, KDP’nin de düşmanıdır.”
Biz PKK ile Türkiye arasında tarafsızız
Barzani’nin PKK’ya karşı bu net söylemi, Türkiye’nin PKK’nın bölgedeki faaliyetlerinin sınırlanması beklentisinin Barzani yönetimince karşılandığı anlamına gelmiyor. 10 Ocak 2007’de ABD’nin Irak’taki Bölgesel Yeniden İnşa Timi’nin Koordinatörü James Yellin’in kaleme aldığı ve Bağdat Büyükelçisi Zalmay Khalilzad’ın onayıyla Washington’a gönderdiği “KİŞİYE ÖZEL” telgraf, Yellin’in artık Saddam sonrası Irak’ta “Kürdistan Bölgesel Hükümeti Başkanı” sıfatını taşıyan Mesud Barzani’yle yaptığı görüşmenin notlarını aktarıyor. Yellin’in, Kuzey Irak’taki PKK bürolarının kapatılması ve örgüt mensuplarına bu bölgede güvenli barınak sağlanmasına son verilmesi yönündeki talebine Barzani’nin yanıtı telgrafa şöyle yansımış:
Doğrudan bir cevap vermeyen Barzani, PKK’nın taktikleriyle hemfikir olmadığını söyledi, ancak Türkiye’nin Kürtlere yönelik eylemlerini “devlet terörizmi” diye niteledi ve bunun, PKK’nın terörizmiyle eşit derecede kötü olduğunu belirtti. Türkiye’nin kendi sorunu (Kürt meselesi) konusunda “barışçı ve demokratik çözümü” benimsemesi halinde, Kürdistan Bölgesel Hükümeti’nin Türkiye’yle işbirliği yapmaya hazır olduğunu söyledi, ama Türkiye “hâlihazırdaki gerçekleri” kabul etmek ve bölgedeki Kürt halkının haklarını tanımak zorundaydı. Eğer Türkiye sorun karşısında sadece askerî bir çözümü benimserse, Kürdistan Bölgesel Hükümeti Türkiye ile PKK arasında “tarafsız” kalacaktı. Barzani, “Top, Türkiye’nin sahasında” dedi.
Barışçıyız ve PKK’nın moral destekçisiyiz
Bölgesel Koordinatör (Yellin kendisini kastediyor), PKK’nın Türkiye’ye karşı yeniden şiddete başvurması durumunda, Kürdistan Bölgesel Hükümeti’nin PKK’yı terörist örgüt ilan edip etmeyeceğini sordu. Barzani, “evet” dedi, ancak Türkiye ile Kürdistan Bölgesel Hükümeti, terörizmin tanımında anlaşamıyordu. Barzani, Türkiye’nin ateşkese olumlu karşılık vermediğini ve hâlâ PKK’yı dağıtma bahanesiyle Irak Kürdistanı sınırı boyunca düzenli bombardıman yaptığını söyledi. Sınır boyundaki köyler uzaktı ve Kürdistan Bölgesel Hükümeti’nin o köyleri yeniden inşa etmesi ya da destek göndermesi mümkün değildi. Bu köylerin bombalanması “provokatif bir eylem”di. Barzani, “Biz PKK’yı barışçı bir yaklaşım içinde moral olarak destekliyoruz” dedi.
Af içermeyen askerî eylem başarısız olur
James Yellin’in Washington’a ilettiği bu sözler, kuşkusuz Barzani’nin Ankara’ya söylediği “PKK bizim de düşmanımız” cümlesiyle çelişiyor. Barzani’nin PKK’nın şiddet içeren yöntemlerini değil, ama siyasi mücadelesini desteklediği, en azından Amerikalılara verdiği mesajın böyle özetlenebileceği anlaşılıyor. Yellin’in yukarıdaki telgrafından bir ay sonra, 9 Şubat 2007’de ABD’nin Bağdat Büyükelçisi Zalmay Khalilzad’ın kaleme aldığı “BARZANİ PKK KONUSUNDA YERİNDE SAYIYOR” başlıklı, “GİZLİ” ibareli telgraftan aşağıda aktaracağımız bölümlerde, Barzani’nin bu tutumunu biraz daha ayrıntılandırdığını görüyoruz:
Kürdistan Bölgesel Hükümeti Başkanı Barzani Büyükelçi’ye (Zalmay Khalilzad), kalıcı bir çözümün ancak, Türklerin evlerine dönen Kürtlere yönelik affı ile bu aftan yararlanmayı reddedenlere karşı Kürdistan Bölgesel Hükümeti’nin de desteğiyle girişeceği askerî eylemin kombinasyonuyla sağlanabileceğini söyledi. Af olmadıkça herhangi bir (askerî) eylemin sorunu çözmeyeceğini, Büyükelçi’ye ifade etti. Irak hükümeti ile Kürdistan Bölgesel Hükümeti’nin Mahmur Mülteci Kampı’nın sivil nitelikli kalması yönündeki gayretlerinin devamının, şimdi Türkiye tarafından kamptaki kadın ve çocukların Türkiye’ye dönmesine izin verilmesi yoluyla getirilmesi gerektiğini anlattı.
(...)
PKK’nın liderlerini ABD yakalamasın
Barzani, Türklerin stratejisinin salt askerî bir strateji olarak göründüğünü, başka hiçbir seçeneğin masaya konmadığını söyledi. Türklerin PKK’ya karşı bir kara harekâtının başarısız olacağı öngörüsünde bulundu ama havadan bombardımanın bir miktar etkisi olabilirdi. Hava harekâtı için Türkiye’nin ABD’den onay alması gerektiğini kaydetti ve buna izin verilmesi halinde, Kürtlerin ABD’ye karşı tavırları olumsuz etkilenecekti. Barzani, Irak’taki Kürt liderlerinin salt askerî bir stratejiyi destekleyemeyeceklerini, çünkü birçok Kürdün gözünde PKK’nın onların hakları için savaş verdiğini ve buna karşı çıkmanın, Kürt liderliğinin altını oyacağını söyledi. Ateşkesi uzatması ve siyasi seçeneğe bağlılık ifade eden açıklamalarda bulunması için PKK’ya baskı yapmaya söz verdi.
TEK TARAFLI ABD EYLEMİ OLMASIN
Barzani, PKK liderlerini yakalamak gibi, PKK’ya karşı girişilecek tek taraflı bir ABD eyleminin durumu sadece karmaşıklaştıracağını söyledi ve (Abdullah) Öcalan’ın 1999’da yakalanmasının durumu değiştirmediğini hatırlattı. Barzani bugün ABD’nin benzer bir eylemde bulunmasının Kürtlerin ABD’ye karşı tavrında olumsuz bir etki yapacağına ve PKK’yı El Kaide gibi teröristlerle işbirliğine iteceğine inanıyor. ABD’nin devreye girmesi, Kürtlerin ABD’ye olan yakınlığı nedeniyle, Kürt liderliğini de (Kürdistan Bölgesel Hükümeti ve özelde Barzani ailesi kastediliyor) zor durumda bırakabilir diye sözlerini sürdürdü. Barzani, her türlü ABD eyleminin, İran’ın PKK ile muhatap olması için bir fırsat doğuracağını ve bunun bölgedeki Kürt liderliğini zayıflatacağını da ilave etti.
PKK’yı siyasi örgüte dönüştürme şartları
Barzani, PKK’nın köşeye sıkıştırılmaması gerektiğini vurguladı–eğer yapıcı çözüme giden yol kapanır ve ABD de devreye girerse, sonuç daha fazla şiddet ve saldırı hedeflerinin çoğalması olacaktır. PKK dağlarda siperlerine yerleşmiş durumdadır ve askerî olarak yenilgiye uğratılamaz. Barzani, partizan bir hareketin konvansiyonel güçle yenilemeyeceğini ama PKK’nın ABD’yle işbirliği yapmak istediğini sözlerine ekledi.
(...)
Barzani, PKK’yı terörist bir örgütten siyasi bir örgüte dönüştürmeye yönelik bir dizi şart öne sürmek için bir fırsat bulunduğunu belirtti. ABD’nin PKK’dan hangi taleplerde bulunacağını ve PKK’nın terörist bir örgüt olmaya son vermesi için neleri kabul etmesi gerekeceğini sordu.
Zalmay Khalilzad’ın 9 Şubat 2007 tarihli kriptosu bu kritik sorularla bitiyor. ABD tarafının Barzani’ye cevapları, telgrafta yer almıyor. “
Karayılan için bilgi verin
Taraf gazetesi/ Hillary Clinton´nın 2009 yılında ABD diplomatlarına gönderdiği kriptoyu yayınladı. Gazetenin ilgili haberini olduğu gibi aktarıyoruz… “HILLARY Clinton 2009’da Ankara, İstanbul, Bağdat ve Erbil’deki ABD diplomatlarına gönderdiği kriptoda PKK yöneticileri Murat Karayılan ve Bayık hakkında bilgi istemiş Tarih: 22 Temmuz 2009. Washington’dan Ankara, İstanbul, Bağdat ve Erbil’deki ABD diplomatlarına gönderilen “KİŞİYE ÖZEL” telgrafın başlığı “TÜRKLERLE IRAKLI KÜRTLER ARASINDAKİ EVRİM GEÇİREN SİYASİ İLİŞKİLER KONUSUNDA MALÛMAT TALEBİ.” Telgrafı, ABD Dışişleri Bakanlığı İstihbarat, Araştırma ve Operasyonlar Dairesi’nin Başkanlığını o tarihte vekaleten yürüten Michael P. Owens kaleme almış. Bizi asıl ilgilendiren ise, telgrafın çıktığı adresi gösteren satır. Orada sadece “Dışişleri Bakanı” yazıyor; Owens’ın ABD Dışişleri Bakanı Hillary Rodham Clinton adına kaleme aldığı telgrafın giriş bölümü şöyle:
Washington’daki analistler, halihazırda ABD’nin çıkarlarını 2009’da önemli ölçüde etkileyecek olan Ankara-Erbil ilişkisinin dönüşümünü takip etmektedirler. Analistler Iraklı Kürt ve Türk liderler arasındaki ilişkilerin iyileşmesinde öncülük yapan kişilerin kim olduklarını keşfetmeye ve KCK liderleri ve Irak Başbakanı Nuri El Maliki dahil olmak üzere bu ilişkiyi ve geçirdiği evrimi etkilemeye muktedir anahtar oyuncularla dış aktörlerin kim olduklarının belirlenmesine ilgi duymaktadır. Bu enformasyon, analistlerin ilişkilerdeki bu değişimin ABD’nin Irak’taki ve bölgedeki çıkarlarını nasıl etkileyeceğini belirlemesine yardımcı olacaktır. Analistler, temsilciliklerin zaman ve imkânlar elverdiği ölçüde sağlayabilecekleri her türlü ilave bilgiyi memnuniyetle karşılayacaktır. Teşekkürler ve Washington’dan en iyi dilekler.
Bu girişten sonra, Dışişleri Bakanı Clinton’ın Türk-Kürt ilişkileri kapsamında oynadıkları role ilişkin olarak, haklarında malûmat istediği şahıslar aynen şu başlıklar altında ve şu sırayla listelenmiş:
IRAKLI KÜRT LİDERLER
» Kürdistan Bölgesel Hükümeti Başkanı ve KDP lideri Mesud Barzani
» Kürdistan Bölgesel Hükümeti Başbakanı ve KDP Politbüro Üyesi Neçirvan Barzani
» Irak Başbakan Yardımcısı Berham Salih
» Irak Cumhurbaşkanı ve KYB lideri Celal Talabani
» Irak Dışişleri Bakanı ve KDP üyesi Hoşyar Zebari
» Kürdistan Bölgesel Hükümeti ve KYB İstihbarat Şefi Kasro Gül Muhammed, nâm-ı diğer Dr. Kasro
» Kürdistan Bölgesel Hükümeti İçişleri Bakanı ve KDP İstihbarat Şefi Kerim Sincari
» Kürdistan Bölgesel Hükümeti Danışmanı ve Dana Gaz Şirketi Temsilcisi Hamid Cafer
» Kürdistan Bölgesel Hükümeti Tabii Kaynaklar Bakanı Aşti Hawrami
» Irak Petrol Bakanı Hüseyin Şehristani
TÜRK LİDERLER
» Başbakan Recep Tayyip Erdoğan
» Cumhurbaşkanı Abdullah Gül
» Irak Büyükelçisi Murat Özçelik
» Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Ali Babacan
» Genelkurmay Başkanı Orgeneral M. İlker Başbuğ
» Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu
» Kara Kuvvetleri Komutanı ve 2010’un müstakbel Genelkurmay Başkanı Orgeneral S. Işık Koşaner
KCK LİDERLERİ
» Üst düzey KCK lideri Murat Karayılan
» Üst düzey KCK lideri Cemil Bayık
Bu listenin hemen ardından, Clinton’ın ABD’nin dış temsilciliklerine yönelik soruları başlıyor:
(A) Hangi Türk liderler Ankara’nın Kürdistan Bölgesel Hükümeti ile doğrudan temasa geçmesi için bastırdı? Bunu yapmaları için sebepleri neydi? Eğer varsa, başka hangi liderler Ankara ile Kürdistan Bölgesel Hükümeti arasındaki politika değişikliklerinin öncülüğünü üstleniyor?
(B) Mesud Barzani niye şimdi Ankara’yla doğrudan konuşmaya istekli davranıyor? Barzani, Kuzey Irak’ta KCK’ya karşı eyleme girişmeye daha istekli bir hale mi geldi? Eğer öyleyse, niye? Türkler onun KCK’ya karşı hangi spesifik eylemlere girişmesini bekliyorlar?
(C) Barzani, mart ayında Cumhurbaşkanı Gül’le görüşmek için Bağdat’a gelmeyi neden reddetti? Gül’ün, Barzani’yle görüşmemeye tepkisi ne oldu?
(D) Erbil ile Ankara arasındaki ilişkinin inşasında Neçirvan Barzani ne büyüklükte bir rol oynadı? Neçirvan Barzani, bazı Türk muhataplarını diğerlerine tercih edermiş gibi görünüyor mu (mesela, Dışişleri’ne karşı MİT’i ya da MİT’e karşı Türk Genelkurmayı’nı)?
(E) Erbil ile Ankara arasındaki ilişkinin inşasında Berham Salih ne büyüklükte bir rol oynuyor? Salih iktisadi alandaki uzmanlığını Türkiye ile Kürdistan Bölgesel Hükümeti arasındaki işbirliğini geliştirmek için hangi biçimlerde kullanıyor?
(F) Yukarıda listelenmiş olan liderler birbirlerine nasıl bakıyorlar? Aralarındaki ilişkiler ne kadar yakın? Kuvvetli görüş ayrılıklarına düştükleri konular neler?
(G) Bu liderler gayrıresmî şekilde hangi sıklıkta birbirleriyle temas ediyorlar? Gayrıresmî görüşmelerde, eğer bir tercihleri varsa, hangi konuları tartışmayı tercih ediyorlar?
(H) Ankara ile Kürdistan Bölgesel Hükümeti arasında süren görüşmelerdeki düzenli katılımcılar kimler? Eğer mümkünse, lütfen bu şahıslar arasındaki ilişkiyi tarif ediniz.
(I) Görüşmelerin gerçek bir ilerleme sağladığı yönünde hangi işaretler mevcut? Görüşmelerin sadece diyalog girizgâhı olduğuna ilişkin hangi işaretler mevcut?
(J) Kürdistan Bölgesel Hükümeti’nin yakındaki seçimleri Ankara-Erbil ilişkisini nasıl etkileyebilir? Lütfen, yukarıdaki sorulara cevaplarınızı rapor ederken konu satırına C-RE9-00967 yazınız.
CLINTON. “