Türkiye’ye Geri Dönen Xoybûn Üyeleri Üzerine Notlar(6)
Kürd Ulusal Lıgası-Xoybûn’un saflarında başlayan sorunlara ilişkin bir çok şey yazılabilinir. O dönem Türkiye’ye geri dönen Xoybûn üyelerinin Türk devletiyle yaptıkları öngörüşmeler konusunda elimizde fazla veri yok. Celadet ve Kamuran Bedirxan’ın Türk konsolosluklarıyla yaptıkları ayrı ayrı görüşmelerin belgelerine Fransız kaynakları sayesinde ulaşabiliyoruz. Bu iki görüşme önerisi Türk tarafından geldiğinide bu belgelerden öğrenebiliyoruz. Bugüne kadar Türk kaynakları Bedirxan kardeşlerle yaptıkları görüşmelere ilişkin hiç bir kaynağı yayınlamadılar.
Eğer Türkler Bedirxani kardeşlerle bu görüşmeleri yapıyor ve onları Türkiye’ye davet ediyorsa, niçin Şeyh Alirıza, Dr. Mehmet Şükrü Sekban ve Dr. Mesud Fani’yle görüşmesinler?
Celadet Bedirxan ile yapılan görüşmede Türk tarafı Dr. M. Şükrü Sekbanı’ ve Dr. Mesud Fani’yi yaptıkları çalışmalarından dolayı övüyor ve bu onlarla Celadet arasında tartışmaya neden olduğunu yukarıda aktarmıştım. 1928 yılında Ağrı Direnişi’nin dorukta olduğu ve Kuzey Kürdistan’da bir dizi direniş odağının hâlâ diri olduğu bir ortamda neden Türkler yukarıda sözünü ettiğim Kürd kadrolarıyla ilişkiye geçmesin? Türkler bu konuda tek taraflı bilgiler veriyorlar.
En azından Mesud Fani hakkında verdikleri bilgiler ve yayınladıkları belgeler bunu gösteriyor. Dr.Sedat Bingöl, Toplumsal Tarih Dergisinin 1999 Şubat tarihli 62.sayısında “150’likler ve Hoybun Cemiyeti hakkında Hariciye İstihbaratının Gizli Belgesi” adı altında bir yazı yayınladı. Bu yazıda Mesud Fani’nin Türklerle ilişkilerini tek taraflı olarak gösteriyor.
Bu yazıda Mesud Fani’nin 1928 yılında Xoybûn’a ilişkin Türk yetkililerine gönderdiği bir mektubun yanında ve yine Türk Paris Büyükelçisinin 7 Mart 1932 tarihinde Dahiliye Vekili Şükrü Kaya’ya “Mesud Fanizade’nin hazırlamakta olduğu doktora tezi için Türk kaynaklarını kullanmak istediği ve Kürt milliyetçi tezlerini çürütmek amaçlı belge ve bilgi istediği” belirtilmektedir.
28 Mart 1932 tarihinde Tür İçişler Bakanı Şükrü Kaya Paris Türk Büyükelçisine verdiği talimatta “Türkiye’de bir Kürt meselesinin olmadığı ve bazı serserilerin para karşılığında bu tür akımları uyandırmaya çalıştıkları belirtildikten sonra Mesud Fani’ye lehimize yazması için belge ve bilgi verilmemesi, çünkü bunları başka şekilde kullanma olasılığının olduğu, şayet istiyorsa kendi girişimleriyle bu tür akımlara karşılık verebileceği” ifade ediyor.
Konumuzla ilişkili olduğundan dolayı sözkonusu iki belgeyi olduğu gibi aktarıyorum.
“PARİS BÜYÜKELÇİLİLİĞİN TAHRİRATI
Paris  Büyükelçiliğimizden  mevrût 137/316 numara ve 21 mart 928  tarihli tahrirat  süretidir.
Fransızların  Adana’yı  işgalleri zamanında Cebel-i Bereket mutasarrıflığında bulunmuş olup 150’lik listeye dâhil  bulunan Mesud Fani, muhaliflerin  kendisine i’timâd  etmeleri ve hâiz-i ehemmiyet bazı mesâili ifşa eylemeleri hesabıyla istihsal eylemiş  olduğu havâdis ve malûmatı  memlekete  faideli  olacağı mülâhazasıyla elçiliğe i’tâ edeceğini  ifade  ederek leffen arz ve takdîm    kılınan  ma’lûmatı vermiş  bil’ahire elde edeceği  havadisin muntazaman i’tâsını te’mînen  isminin mektûm  tutulmasını taleb eylemiştir  efendim.
Aslına mutâbıktır
(Emniyet Genel Müdürlüğü Arşivi, Dosya No.12222-27/D-6)
MESUD FANİ’NİN DİLEKÇESİ
Paris  Büyükelçiliğimizden  mevrût 137/316 numaralı  tahrirat  süretidir.
‘Muhâliflerin  beni  kendilerinden addeyleyerek ifşa-i âtide  bulunmaları  hesabıyla elde etdiğim ma’lûmat ile ahîren  Şeyh Said’in   oğlundan aldığım mektubda  münderic havâdisi bildirmeyi Türkiye içün   fâideli gördüm.
Geçen sene teşrinisânide (Beyrut) da Kürdlerle Ermenilerden mürekkeb bir kongre teşkil oldundu. Kürdlerden bu kongreye iştirâk edenler: Bedirhani Celadet, Bedirhani Halil, Selim Memduh, Dr. Şakir Mahmud, Şahin Beyzade Mustafa, Haci Emin Perihan olub bunlar azâ-yı müessese olmuşlardır.
Ermenilerden Enternasyonel Odesa şübesine mensûb müttehid Ermenistan Taşnaksiyon komitesinden(Vahan Papazyan)-ile ismi mâlûm olmayan diğer bir Ermeniden mürekkebtir. Bunlar teşekkül ettikleri cem’iyette Cegata Hoybun(Civata Xoybûn)-Kürdçe sahip olmak manasına- ismi verilmiştir. Yapılacak sarf olunmak üzere Ermeniler tarafından 200 bin dolar verilmiş ve bu paranın 20 bin doları cem’iyete iştirâk edenlere masraf olarak taksîm edilerek kısm-ı mütebâkisi cemiyete iltihâklarını te’min zımnında Kürdistan’daki rüesâya gönderilmiştir. Şahin Beyzade Mustafa Bey’e bu meblağdan mühim bir hisse ifrâz ve irsâl olunmuştur. Mustafa Bey bu meblağ ile Kürd Dağı ve İslahiye cıvarında çete teşkilâtı yapacaktır.
Kongrede ittihâz olunan mukarerât şunlardır.
1)Kürdler: Müttehid Ermenistan’ı kabul edeceklerdir. Bu Ermenistan’ın hudûdu Kars, Ardahan, Artvin, Erzurum, Van, Bitlis havâlisini ihtivâ etmekde olub asl-ı kat’î hudûd 1914 istatistikindeki nüfûs nazar-ı itibâra alınarak ta’yîn olunacaktır.
2)Kürdler Ermenilerle dâima müştereken hareket edeceklerdir. Kürd menâtıkında gazete çıkarmak ve mektub açmak husûsunda muhâlefette bulunmayacaklardır.
3)Ermeniler Kürdlere ihtilâl çıkarmak husûsunda nakden muâvenetde bulunacaklar, Kürdlerde ihtilâlde pîşedâr olacaklardır.
4)Ermeniler  bu cem’iyyet azâsına muntazaman  maaş tahsîs ve i’tâ   edeceklerdir.
Bu  mukarrerâtın  Kürd rüesâsı  tarafından tasdiki  lüzûmu görülmemiş ve şimdilik yalnız  ismi geçenler  tarafından  tasdîk  olunarak mukarrerâtın bu sûreti rüesâca  berâ-yi  tasdîk   Kürdistana   bir sûretde  Cem’iyeti  Akvâma  gönderilmiştir.
200 bin doların Ruslar veya Amerikalılar tarafından verildiğini zannediyorum. Şeyh Said’in oğlu Ali Rıza ile Şeyh Abdurrahim bu mukarrerâtı kabuletmemişlerdir. Şeyh Said’in oğlu bana gönderdiği mekrubda bu adamların bu işi ifâya salâhiyatdâr olmadıklarının ilânına ve bu mukarrerâtın tekzîbini istemektedir.
Celali Asbanı doğrudan doğruya İran hükümeti tarafından muâvenete mazhar olmaktadır. Bunlar bu Yezid havâlisinde va’ziyyete hakim imişler. İran Şahı İran tarafına geçecek asilerin himâyesi va’diyle İran Kürdlerinin Türk Kürdistan’ına ihtilal zamanında geçmelerini tasvîb etmiştir.
Çerkez Edhem ile Mevlanzâde Bağdat’ta bulunmaktadır. Bunlar Yunanistan’dan Çerkes getirerek münâsib bir akıncı kuvveti ile ihtilâle iştirâk etmek istemişler ise de fevkâlede Komiserlik müsâde etmemiştir. Îskan maksadıyla Çerkesleri getirmeğe gayret etmektedir.
Suriye’de Çerkesler intibâha getirmek maksadıyla bir de Çerkes Cem’iyyeti teşkil edilmiştir. Kuneytira’da Tarik Mümtaz Çerkeslere iş bulmak içün çalışmaktadır.
Fikrimce ilkbahara doğru aff’ı umûmi îlan edilmezse isyan olunacaktır.
Bu husûsta en zîyade Bitlis havâlisinde tertîbat vardır. İslahiye ve Kürd Dağının te’kîd altına alınması lazımdır. Bu isyanı tertib ve icraya Şahin Bey memûr olmuştur”
(Emniyet Genel Müdürlüğü Arşivi, Dosya No.12222-27/D-7)
Mesut Fani’nin   Türk yetkililerine  gönderdiği  bu mektuptan  önce   ikili ilişkileri olması gerekir.  Fakat, Türk tarafı   hâlâ   o döneme  ilişkin  araştırmaların  sağlıklı bir  şekilde yapılması  için  var olan tüm  belgeleri  araştırmacılara açmıyor.  Yayınladıkları belgelerle  araştırmaları  yönlendirmeye çalışıyorlar. Pekala  Türk  yetkilileri  Xoybûn ve Taşnak  ilişkilerini   propaganda ederek  görüştükleri  Kürdlere “Kürd-Türk kardeşliği”  ve “eşit haklar temelinde  bir yapıya gidecekleri”   gibi  va’dlerdede   bulunabilirler.
Kürdlerin  Türklerin  verdiği boş va’dlere kanmaları   başka bir  husus.... Kürdler  bir türlü   kanlı tarihlerinden ders alamıyorlar.  Seyid Abdulkadir  Sevres Antlaşması  sırasında   Türkiye’nin  çatısı altında  otonom bir Kürd yapısını  istiyordu. Bundan dolayı  Kürdistan Teali Cemiyeti içinde bir dizi sorun yaşandı ve bölünmeler oldu. Fakat,  buna rağmen  1925 Devrimi’nin yenilgisi sonrasında  bağımsızlıkçı Kürd aydınlarıyla beraber Seyid Abdulkadir’de  idama  gönderildi. Ama, Türklerin   çeşitli Kürd çevreleriyle  yaptıkları  gizli ikili görüşmeleri ve  verdikleri sözleri   gizlemeleri ve  Kürdlere  ilişkin  tek yanlı  bilgileri aktarmaları   tam ve gerçekçi  bir tablonun  oluşumunu  engelliyor.
Dr. Mesud Fani ile  Türk yetkilileri arasındaki   ilk mektuplaşma  21 Mart 1928  yılına  tekabül etmektedir.
Mesud Fani  bu “dilekçe”sinde   Türklere “Fikrimce ilkbahara doğru  aff’ı umûmi  îlan edilmezse  isyan  olunacaktır.” diyerek  af  önerisinde  bulunuyor.  Bilindiği gibi  Türk devleti 1928 yılında   kısmi bir af  çıkarıyor Şeyh Ali Rıza  ve daha başkaları  o aftan  yararlanarak geri dönüyorlar.
Niçin  Dr.  Mesud Fani  o affın  kapsamına alınmadı?
Dr. Mesud Fani 1933 yılında “La Nation Kurde et son evolution sociale” adlı çalışmasını yayınlıyor. Hatta bu çalışma Türk yetkilileriyle Celadet Bedirxan arasında yapılan görüşmede birincilerinin “övgüsüne” ve ikincinin “tepkisine” neden oluyor.
Türkler Cumhuriyetlerinin 10.kuruluş yıldönümünde yani 1933 yılında bir başka af çıkarıyorlar. Niçin Dr. Mesud Fani’yi bu affın kapsamına almıyorlar?
Dr. Mesud Fani ancak 29 Haziran 1938 affından sonra Türkiye dönebilmiştir. Sayın Mehmet Bayrak yukarıda ismini andığım Fanizadeler üzerine olan makalesinde
“Mesut Fani üstüne en ayrıntılı bilgileri veren Taha Toros (5) ve ona dayanarak Naci Kutlay (6), kendisinin 1938’den önce Antakya Lisesi’nde felsefe öğretmenliği yaptığını savunurlar. Oysa, Atatürk’ün ölümünden kısa bir süre önce çıkarılan af üzerine hazırlayıp 1938’de Hatay’da yayımladığı“Atatürk’ün Hayat Felsefesi“ adlı kitapçığında, „Onbeş yıldır vatan cennetinden dünya zindanına atılan adam…“ ibaresini kullanıyor ki, bu da, onun onbeş yıl sürgünde kaldığını gösteriyor.diyor.  
Aslında  burada  tezadlık  yok.  Bir  çok  kaynak   Dr. Mesud Fani’nin    Sorbon’daki   doktora çalışmasını bittirdikten  sonra    Hatay’a gelip   oradaki Fransız  lisesinde   felsefe öğretmenliğini yaptığını   yazıyorlar.   O dönemler  Hatay’ın  Türkiye ile  bir  ilişkisi  yok, Fransa’nın denetimidedir. Hatay  22 haziran  1939  yılında  Türkiye’ye katılıyor.  Bundan dolayı Mesud Fani’nin   15 yıl sürgünde  olduğunu söylemesi  doğrudur.  Çünkü,    Hatay  sürecini  Türkiye saymıyor..
Türk İçişler Bakanı Şükrü Kaya’nın   Dr. Mesud Fani’ye  ilişkin    Paris’deki Türk  Büyükelçisine  gönderdiği   28 Mart 1932 tarihli  mektubuna  bakıldığı zaman  sorunların  var olduğunu    görürsünüz.
Şükrü Kaya:
“Mesud Fani’ye lehimize yazması için belge ve bilgi verilmemesi, çünkü bunları başka şekilde kullanma olasılığının olduğu, şayet istiyorsa kendi girişimleriyle bu tür akımlara karşılık verebileceği” söylüyor.
Burada da  açık bir şekilde  görülüyor ki,  Türk  İçişler Bakanı  Mesud Fani’ye güvenmiyor ve Mesud Fani’nin elde edeceği  belgeleri   Türkiye’ye karşı  kullanabileceği   ihtimalini  düşünüyor.
Türkler  var olan  belgeleri   tümden  yayınlamadığından  daha doğrusu  işlerine gelenleri   yayınladıklarından  dolayı  böyle  açmazlara  neden olabiliyorlar.
1928 Martı ile 1932 yılının Mart ayı arasındaki süreçte Mesud Fani ile Türk yetkilileri arasında bazı sorunların olduğunu görüyoruz. Fakat, ellimizde bulunan veriler bu konuda bize fazla yardımcı olmuyor.
Türk Hariciye Vekaletinin 6 numaralı yayını olarak çıkan bir bröşür var. Bu bröşür “mahrem ve hizmete mahsustur” notuyla yayınlanmış, yurtdışında bulunan 150’likler ve Xoybûn’un faaliyetleri hakkında istihbarat bilgilerini içeriyor. Toplumsal Tarih dergisinin yukarıda belirtiğim sayısında bröşür tümden yayınlanmış ve Xoybûn’un Nizamnamesi de var.
Bröşürü yayınlayan dergi yöneticileri 1930 yılında çıkmış olabileceğini söylüyorlar. Çünkü, yayınlanış tarihi yok.
Bu  bröşürde  merkezi  Rewandiz’da  olan  “Kürd Teali  veya  Türk-Kürd  Hilafet Cemiyeti”  diye bir  oluşumdan  sözediyor ve  “Mesud Fani’nin  bu cemiyetin Paris  delegesi olduğunu”   yazıyor..
Bröşür de   Xoybûn ve  yukarıda  ismini verdiğim  cemiyet  hakkında   verilen  bilgileri  aktarıyorum:
“Kürt Hoybun Cemiyeti(ve Taşnak Ermeni Fırkası):
Taşnak Fırkasının teşkil ettiği bu cemiyet tamamile  Kürtçüdür. Merkezi  umumîsi Suriyedir.  Firarî ve muhaliflerden Kürt olmıyanları  arasına  almamıştır.  Ermenilerle teşriki  mesaisinden dolayı bazı Kürdler bu cemiyetle  teşriki mesai  etmemektedirler.  Esasen   cemiyetin  başında bulunan  Bedirhan ailesi bu cemiyeti  siper yapmak süretiyle iane  parasından  istifade  etmektedir.
Son  aylarda  Taşnak Fırkası  da   Hoybun ile bir  netice alamıyacağını anladığından  nazarlarını   muhaliflere çevirmiştir.
Erciş(Zeylan Deresi) hadisesile şarkta başlayan son Kürt isyan harekâtı fiilen Kör Hüseyn ve Emin Paşa oğulları tarafından Hoybûn Cemiyeti hesabına idare edilmektedir.
Kürt Teali veya Türk-Kürt Hilafet Cemiyeti:
Bidayette Kürdistanın mümtaz bir idareye nail olmasını temin için teşekkül eden bu cemiyet Şeyh Said isyanın müteakip arzusuna daha seri bir surette nail olmak için memleket dahilindeki inkılâbatı hazmedemiyen mutaassıp güruhtan ve hariçteki muhalif ve firarilerden istifade etmeği düşünmüş ve cemiyetin içinden Türk-Kürt Hilâfet Cemiyeti namile yeni bir teşekkül vücuda getirmiştir.
Bu son Cemiyetin maksadı ve gayesi; Hilafet ve salsanatı iade etmek, Kürdistan’a mümtaz bir idare bahşeylemektir. Başında maslûp Seyyit Abdulkadir’in oğlu Abdullah bulunmaktadır. Bu cemiyet Hoybunculara kat’i olarak muarızdır.
Kürdistan Teali Cemiyetinin merkezi Revandizdadır. Kürtler arasında Hoybun’dan ziyade bu cemiyet sahibi nüfusdur. Seyyit Abdullah’ın amcazadesi Seyyit Taha , Adanalı Fanizade Zeynelabidin, Irak kabinesinden Salih Zeki, Irak Kürdlerinden Zari Kurmanci gazetesi sahibi Hüseyin Hüsnü Cemiyetin heyeti idaresinde bulunmaktadır. Suriye’de Molan Zade Rifat, Fani Ali İlmi, Paris’te Fani Mesud bu cemiyetin murahhasıdır.” deniliyor.(Dr.Sedat Bingöl, Toplumsal Tarih Dergisi, 1999 Şubat 62.sayı, sayfa 50-51)
Türk istibaratının sözünü ettiği yapılanma hakkında verdiği bilgiler çok karışıktır. En azından isim bazından bu böyledir. Bir yerde “Kürt Teali veya Türk-Kürt Hilafet Cemiyeti” deniliyor. Başka bir yerde “Kürdistan Teali Cemiyeti” deniliyor.
Sözünü ettiğim bröşürün hemen girişinde “bunlar sureti umumiyede, Tarakatı Salahiye, Kürt Hoybun, Kürt Teali veya Türk-Kürt Hilafet Cemiyeti namlarını taşıyan teşekküler etrafında toplanmakta, ilk ikisi 150’lilikler, diğer ikiside daha ziyade Kürtler ve Ermeniler tarafından idare olunmaktadır” deniliyor.
Bir  dizi  karışıklığa rağmen bu yapılanmadan  tek bir organizasyon   olarak    söz ediliyor.
Fakat  bugüne kadar   Kürd  tarih araştırmacıları  Xoybûn  saflarında  yaşanan  sorunlardan  sonra  “Kürt Teali  veya  Türk-Kürt Hilafet Cemiyeti”   adı altında  yeni  bir  yapılanmanın ortaya çıktığını   yazmıyorlar. 
Bröşürün bir  başka  yerinde  ise  aynı  yapılanmadan “Kürdistan  Teali Cemiyeti”  diye sözediliyor.
Acaba  Şeyh Abdulkadir’in  oğlu Şeyh  Abdullah  ve diğer  Kürd  kadroları  1927 yılının sonlarında  yada  daha sonraki süreçte   bu yapılanmayı  yeniden mi canlandırmaya çalıştılar?   Şimdiden bir  şeyler   söylemek  zor.
Türklerin yayınladığı bröşürde Cemiyetin “Başında maslûp Seyyit Abdulkadir’in oğlu Abdullah bulunmaktadır.” deniliyor. Bilindiği Seyyid Abdullah “Kürdistan Teali Cemiyeti” Seyyid Abdulkadir önderliğinde kurulduğu zaman kurucu üyelerden biridir, aynı zamanda örgütün maliye sorumlusudur. Dr. Aziz Şemzinî, ailesi hakkında bilgi verirken babası için şöyle yazıyor:
“... 1924-1925 yıllarında babam Şeyh Abdullah Şemzinan'da direnişe geçti, yenilgi aldıktan sonra Irak'a geçti... Revandiz ve Hewler arasındaki Batas köyünde mecburi ikamete tabi tutuldu....( Tarihlerde yanlışlık var... Örgüt konusunda da sorun var... Çünkü, hareket 1925'de başlıyor... Şemzinan olayıda 1925-1926) ( Aso Zagrosi, Şeyh Ubeydullah’ın Komunist Torunu: Dr. Aziz Şemzinî-1-)
Şeyh Abdullah 1926 yılından itibaren Güney Kürdistandadır. Rewandiz’da bir çok toplantıya katıldığı biliniyor. Daha sonra 1941 yılında Doğu Kürdistan’a gidiyor. Pêşawa Qazi Muhamed önderliğinde “Kürdistan Demokrat Partisi” kurulduğu zaman merkez komitesi üyelerinden biride Şeyh Abdullahtır. Yine Azerbeycan Demokratik Cumhuriyet ile Kürdistan Demokratik Cumhuriyetleri arasında yapılan antlaşma delegasyonunda Şeyh Abdullah da var.
Sonuçta  Şeyh Abdullah   yurtsever  Kürd  şahsiyetlerinden biridir.  Onun önderliğinde  bir Kürd  siyasal partisinin  kurulduğuna  dair  bugüne kadar    elimize  hiç bir belge   geçmedi.
Güney Kürd  aydınları   Rewandiz şehrine  ilişkin  bir   çok  akademik  çalışma  yaptılar.   Fakat bu çalışmalarda   böyle  bir yapılanmadan  sözedilmiyor.  Rewandiz’da    faaliyet gösteren    Kürd  örgütlenmelerine  ilişkin  yapılan çalışmalarda  “Kürdistan  Teali Cemiyeti”nden söz ediliyor. Bizim bildiğimiz  sürece  dahildir. Yani  KTC  kurulduktan sonra     Rewandiz  asılı   Xulisi Bey’i   Musul ve Suleymaniye alanlarına gönderiyor.   1925  yılının   sonlarına  doğru  İngilizlere karşı  “Komelay Nêhînî  Kurd”  adı altında bir yapılanma   Rewandiz ve Suleymaniye’de    oluşuyor.  Seyid Taha  1925 yılında   Rewandiz’da  “Komela Hogir”  adı altında  bir yapı  oluşturuyor. 
Devam edecek
 
        
     
 
     
       
       
       
       
      