Erzincan Hükümetine ilişkin Davut'un cevabına cevap(2)
Zaten   Birinci  Dünya  Savaşı   sırasında (en  azında  Kürdistan’da)    Türkler    Kürdleri   savaşın  en   ön cephelerine  sürerek    Kürdlerden  millet  olarakta  kurtulmak  istiyorlardı.    Bu  stratejik   planlarını   pratiğe de  geçirdiler.
Bu anlamda   Kürdistan  diğer  alanlarında   olduğu  gibi   Erzincan  ve  Erzurum  güzargahındaki  savaşlara da Dersimli  Kürdleri    sürmek istiyorlardı.
Bunun  içinde   İç Dersim’de   Kürdleri  örgütlemek  gerekiyordu.  Davut’un  bana  verdiği  cevapta   Xalid Cibrî’nin  1918’de  İç Dersim’e  geçtiğine  dair  hiç bir  belgenin  olmadığını  söylediğimde  “Aradığı belge,
özel yetki ile Dersim içlerine gönderilmesi ile ilgili ise, bunun konumuzla
alakası yoktur”
Tamda   konumuzla   ilgili olan  husus  budur.  Xalid  Cibrî ve Dersim ilişkisinde  esas   itiraz  ettiğim  noktanın  özünü  oluşturuyor.
Davut  notlarımda  Dr.  Nuri Dersimi’ye dayanarak  Çerkez  Deli  Halit’in Erzincan ve Erzurum  savaşlarında    Batı  Dersimli güçlerine    komuta  ettiğine dair    söylemimi  eleştiriyor ve  doğru bulmuyor.
Ardından  Deli  Halid’ın “Teşkilatı Mahsusa“nın  adamı  olduğu,  Gürcü ve  başka   kesimlere   karşı  yaptığı  katliamlar  vesilesiyle   galip  devletler  tarafından  arandığını   geniş   geniş  anlatıyor.
Davut arkadaşın   Deli  Halit hakkında   söyledikleri  hepsi  doğru.  Gerçekten de    katil ve  belki de  Mustafa  Suphi ve  arkadaşlarının  olayıyla da  ilişkisi var.
Fakat,   Davut’un   yanlışlığı   olayların   kronolojik   sürecini  takipetmemkten  kaynaklanıyor.  Davut  arkadaş   şöyle  yazıyor:  “Kazım Karabekirin komutasındaki 15. Kolordusuna bağlı 3. Fırka komutanı olan
Deli Xalid’e de Trabzondan Batuma kadar Rize Artvin ardahan bölgelerindeki  komiteleri yönetme ve dağılan osmanlı
ordusunun silahlarıyla yerel halktan silahlı birlikler oluşturma görevi
verildi. Deli Xalid bu bölgelerdeki çalışmalarının sonucunda, Trabzon milli
surası, acar milli hükümeti vs adlarla yerel yönetimleri oluşturdu ve bölgedeki
Gürcü ve Ermeni güçleriyle çatışıyordu. Galip Devletler aranan ittihatçıların
teslimini isterken  türk yetkililer
“bizim onlarla bir ilgimiz yok, onlar ya Azerbeycan, ya  Acar ya Dağistan milli hükümetlerinin
emrindedirler, onlardan isteyin”şeklinde cevap veriyorlardı. İşte ustat Aso’nun
ve Nuri Dersimin bahsini ettiği Deli Xalid budur ve sözkonusu olan zaman
diliminde de Batumu daha sonra işgal edecek  olan Türk ve
Azeri milis güçlerini örgütlemekle meşguldu. Deli Xalid’in Dersime
geleceğini, velevki gelmiş olsa bile kabul görebileceğini hiç sanmıyorum.”
Kısacası  Davut  Deli  Halit’ın   hem   Karadeniz ve  Ardahan’da    ve  hem de  Dersim ve Erzincan’da   aynı  anda olmayacağını  söylüyor.
Aslında    ilk  bakışta   Davut’un   söyledikleri  çok  makul  görünüyor, ama    olayların ve gelişmelerin   seyri  takip  edildiği  taktirde    pekte  oyle  olmadığı  görülüyor.
Aslında    Davut’un  kafasına  takılan   Deli Halit  gibi  bir  katilin ve “Teşkilatı Mahsusa“nın  bir  elemanının nasıl  olupta    Garbi  Dersim  güçlerine   Erzincan ve Erzurum  savaşlarında  komutanlık   ettiğidir.
Çünkü,  Davut’un   Dersim ve Erzincan  Şûraları   perspektifi   böyle  bir adamın    Seyid  Riza birlikte   Erzincan’a     saldırmasına  engel teşkil ediyor.  Böyle  bir  Şûralar ortamında     böyle   bir adamın   bırakın Dersimlilere  komutanlık etmeye, o toprakları  ayak basması   bile  gunahtır.!!!
Bunun için  Davut  ısrarla   Deli  Halit’ın  yerine    Xalid Cibrî’yi  ikame  etmeye çalışıyor.
1917 ve  1918 yılının  başlarında    Dersim’in   durumuda   pek  iç açıcı değildi.  Ciddi  bir  bölünmüşlük ve  açlık vardı.
Dersim’in  o  sürecini    tam   olarak   kavramak  için   1916 yılında   Türklerin   Dersim’e   yönelik    saldırılarını, katliamlarını ve yaptıkları   insanlık dışı    suçlarını   görmek lazım. Bunun  için  jandarma  Umum  Kumandanlığının   çıkardığı  tarihsiz  “Dersim” adlı  kıtabının   165-170  sayfalarında yer alan “332(1916)  Hareketi”,  yine   Kurmay Bnb  Bürhan  Öztürk’ün    1937  yılında   bastığı   “Osmanlı devrinde   Dersim  isyanları”   adlı kıtabının  “Büyük  Harpte  Dersim İsyanı” 332-1916(sayfa 35-70) ve  Dr  Nuri Dersim’inin    1916   hareketine  ilişkin  yazdıklarını   ve  konuya  ilişkin  başka  kaynaklara bakmak  lazım.    Türkler   1916  baharında  büyük  güçlerle   Dersim’e  yükleniyorlar.  Okuduğum  bazı  kaynaklara     göre  1916’da  devletin  Dersim’e  yapmış  olduğu  saldırı  halk arasında  “Tertelo  Vire “   diye anılıyor..   Yani   “Birinci Tertele”     1937-1938  yıllarında  yapılan  “İkinci Tertele”  den  ayırmak  için....  Türkler   her  ne  pahasına  olursa  olsun    Dersim’in   Rus   hakimiyetine   girmesini    istemiyordu.  O dönemde   Alişêr,  Binbaşı  Mustafa Vefa ve  daha  bir  çok    Dersim  ileri gelenleri   Ruslarla  açık  ilişkiye  geçtiler.   Türkler  ciddi bir panik  içine  girdiler.(Dersim Kürdleri ve Çarlık Rusyası ayrı  akademik   bir çalışmanın  konusu olabilir) Ahmet  İzzet Paşa   Anılarında    1916  hareketine    değiniyor ve  şöyle  yazıyor:  “Yine   bu sırada  Doğu  Dersimlilerin gösterdikleri    bazı  haydutluk ve taşkınlık belirtileri üzerine , buraya     bastırmak amacıyla  üzere   bir   kuvvet gönderilmesi  3.Ordu  tarafından  gerekli  görüldü  ve Başkumandanlaıktan  izin alındı.”     Ahmet   İzzet Paşa  yazısının  devamında    kendisinede   sorulduğunu ve ihtiyatlı davranmalarını   istediğini, fakat  eğer   silah patlarsa “artık Dersim’de    eli silah tutan  kimse  bırakılmaması   gerekeceğini,  şu sırada  ise     bunun  çok güç  bir  mesele olduğunu  bildirdim”  diyor.(Ahmet İzzet Paşa, Feryadım, sayfa 250)
Ahmet İzzet  yazısının devamında  Şevket  Bey tümeni  Doğu Dersim’i batırmakla görevlendirildi....   “Fakat,  bereket versin  Rusların yavaşlığı, bu kötülükleri  mümkün mertebede    ortadan kaldırıyordu”    diyor(age, sayfa  251)
Ama  bu arada  Ahmet  İzzet Türklerin  Daha  sonra  Kürdistan’da  yapacakları  soykırımında    işaretlerini  veriyor.  Fakat  bugün  zamanı değil....
İşte  tam  bu  savaşın  tahribatları  sırasında ve  sonrasında     Devlet  Dersim    Kürdlerinin     bazı  ileri gelenleriyle  ciddi  ilişkiler içine  girdi.
Mesele  “Galatalı  Şevket  beyin    şiddetli  hareketi  o sıralarda  Ruslara  yanaşan   aşiretleri  tekrar  hükümete  çevirdi(Yukarı Abbas  ve  Kırgan   bu  meyandadır)”  (jandarma  Umum  Kumandanlığı “Dersim” sayfa, 168)
Bilindiği gibi  Seyid  Riza    Yukarı  Abbasanların  lideridir.
Ahmet  İzzet Paşa  da  Anılarında    Seyid Riza için  bazı değerlendirmeler  yapıyor ve  şöyle  yazıyor: “Batı Dersim’de    uygulanan  propaganda  ve  teşebbüslerin  etkisi  her şeyden dini duygularına   büyük  önem veren  güçlü  Koziçan   aşiretinin  başkanı, Seyyid   Riza’nın  himmet ve girişimleriyle Batı Dersim reislerinin çoğunluğu  Türk tarafına    temâyül ettirilmiştir.  Aşiret  mensuplarının   hepsi, kısa zaman  sonra   Türk tarafına   iltihak ile   Rus  casus ve memurlarını da   topraklardan   kovup  çıkarmıştır” diye yazıyor.(Ahmet  İzzet  Paşa, Feryadım, C1,  İstanbul, 1992, sayfa, 343)
Ahmed İzzet Paşa Karer işgalına değinirken “Bunların reisi olan Küçük Ağa adında doksanlık bir piri fani, halkın bazı isteklerini bildirmek için yanıma geldi. Kendisine iyi muamele ederek çok makul ve ılımlı olan isteklerinin hemen hepsini kabul ettikten sonra, aynı mezhepten olan Dersimlileri de teselli etmekle görevlendirerek ve gönüllerini alarak oraya gönderdim. Mareşal Kurt İsmail Paşa merhumun kardeş çocuğu Alay Beyliğinden emekli Mehmet Bey’i de mahalli vukufundan istifade için daha önce karargahıma almış olduğumdan, Doğu Dersim’in büyük reislerinden olan Şah İsmailzade Mustafa Bey ile eskiden tanıştıklarından dolayı, beraberce gönderdim. Bu iki zatın gayret ve himmeti ve kurmay yüzbaşısı Ahmet Beyin gönül alıcı muameleleri ve hareketlerinin etkisiyle 1. Selim Han döneminden beri devlete düşmanlık besleyen ve bir kaç hafta önce bizimle kanlı bir şekilde savaşıp duran, şimdi de Ruslarla birleşen, hatta 3. Ordunun geri çekilmesi sırasında yanlarını ve arkalarını şiddetli bir şekilde tehdit eden Doğu Dersim tamaıyla tarafımıza geçti”(A.İ Paşa, age, sayfa 261)
Ahmet İzzet Paşa’nın Doğu yada Batı Dersim’in “tamamıyla” saflarımıza geçti gibi belirlemeleri doğru değildir. Türk subaylarının anlatımlarını ciddi bir şekilde mercek altına almak lazım. Birde kendilerini merkeze koyup kurtarıcı pozisyonuna giriyorlar. Sanki Yavuz Sultan Selim’den beri var olan sorunları Ahmet İzzet çözmüş..... 1937 yada 1938 neyin nesi? Türklerle ilişkiye geçenler olduğu gibi, ilişkiye girmeyen yapılar da vardır. Dersim Kürdlerininde kendilerine göre hesaplar var. Türklerinde bu arada kendilerine verdiği sözler sözkonusudur. En azından çarlık Rusya’sının verebileceği sözler gibi bir şey.... Kemalistler Şeyh Mahmud’u İngilizlerden koparmak için otonomiden daha ileri bir antlaşmayı kendisiyle yapıyorlar. (Newroz.Com’daki Rus Arşiv belgelerine bakınız)
Ayrıca   Osmanlılar  bu arada  Cemilpaşazadelerden  Ziya’yi   Hozat’ta  mutasarıf olarak   göndermişlerdi.   Ziya  ile  Seyid  Riza   arasında da  ilişkiler  var.
Sonuç  olarak   Türkler  Dersimlileri   Erzincan ve  Erzurum savaşlarına  katmak ve en azından    bu iki şehir arasında  Rus ve Ermeni birliklerinin  rahat hareket etmesini  engellemek için    Türk  subaylarının  iddia ettikleri gibi  değil, ama  dayanacakları  ilişkileri vardır. Bu  ilişkiler   Rus ve Ermeni birliklerinin  Kürdlere  karşı yaptıkları   saldırılar  sonucuda    sürekli   olarak  besleniyordu.
Devam edecek..
 
        
     
 
     
       
       
       
       
      