Yahudiler, her şeyden önce bir millettir, bir halktır. Dinleri Museviliktir. İsrail bir din devleti değildir. Laik bir devlettir. Din sadece nikah, defin ve halkın ibadet edilmesinde bir kimliktir. Hukuk ise laiktir.
İsrail, Ortadoğu'nun en demokratik ülkesidir.
İsrail devleti meşrudur. Merşuiyetini varlık nedeninden alır ve hukuken BM tarafından merşuiyetinin kabulüdür.
Yahudilerin devlet olarak tarih sahnesine çıkmasının serüveni; Tevrat'taki vaad, İngilizlerin Balfur Deklerasyonu, Milletler Cemiyeti'nin Balfur Deklerasyonunu kabulü, 1947 Bölünme Planı, 1948 devlet ilanı ve nihayet İsrail'in 1949 yılında BM'ce kabulü ve dünya devletleri tarafından tanınması ile tasdiklenmesi ile son nokta konulmuştur.
Fakat bu meşruiyet çoğu Araplar ve bazı sol ve sağ çevreler tarafından kabul görülmüyor. Yahudi düşmanlığı alabildiğine bu çevrelerce diri tutuluyor.
Bu, anti-semitizmdir. Arap ve islam ülkelerinde bu sistemleşmiştir.
Arap dünyası Ortadoğu topraklarının % 95'nden fazlasını kontrol etmektedir. İsrail ise bölge yüzölçümünün sadece % 0,1'idir. Araplar bunu Yahudilere çok fazla görüyor. Şu an Yahudilerin yaşadığı bu topraklarıda istiyor. Sorunda zaten buradan yatıyor. Araplar ile Yahudilerin kavgasıda buradan çıkıyor.
Arap ve islam dünyası başta olmak üzere anti- semitik çevrelerin İddiası belli. “İsrail devletini yok etmek, Yahudileri denize dökmek geri kalanları geldikleri yere geri göndermek”. Yahudi düşmanların amaçı ve hedefi bu.
Yahudiler bir yerden gelmediler ki geri gitsin. İsrail Yahudilerin bilinen tarih içinde anavatanlarıdır. Araplar bunu kabul etmediği sürece sorunun çözümü mümkün olmayacaktır.
Yahudilerin güvenliğinden ödün vermeden bir barış mümkündür. Kuşkusuz barış ha demekle olacak bir mesele değildir. Süreç meselesidir.
Aralarında güvenlik, mülteciler, yerleşimciler, Kudüs, kaynaklar, tartışmalı bölgeler, sınır vs. gibi büyük sorunlar vardır. Ama Arap dünyası İsrail'in meşruiyetini kabul eder ve samimi olurlarsa çözülmeyecek sorunlar değildir.
Fakat Arap tarafın yapmadığı budur. Onlara göre, sorun, ancak Yahudileri denize dökmekle çözülür. Bu yaklaşımın özlü ifadesini Hizbullah Sözcüsü Hasan İzzettin, şu sözlerle dile getirmiştir:
"Bizim amacımız 1948 yılı Filistin sınırlarını özgürlüğe kavuşturmaktır... Yahudiler Almanya'ya veya geldikleri yere dönebilirler."
Bu da biraz zor. Zor olmanın ötesinde gerçekleşmeyecek olan bir rüya olsada Araplar bu sevdadan vaz geçmiyor. İsrail'de kendi bekasının güvencesi için gerekeni yapıyor. Önerilerde bulunuyor. Kendi bekasının güvencesi olan savunulabilir sınırlara sahip olmak istiyor. Arapların kabul etmediğide budur. İsrail kendi bekasına güvence sağlayacak savunulabilir sınırlara kavuşmadıkça ve Araplar tarafından kabul görmedikçe İsrail-Arap savaşı devam edecektir.
İsrail karşıtı devletlerin amacıda zaten budur. Filistin sorununu çözmekten öte hem iç politıkalarında kullandıkları bir nesne, hem de İsrail'e karşı savaşmak için kullandıkları bir gerekçe olmaktadır. Bu nedenle habire Hamas, İslami Cihad ve Hizbullah gibi Arap terörist gruplar silahlandırılmaktadır.
İran, Suriye ve Türkiye bu terör örgütlerini silahlandırmaya devam ediyor. İran'ın Lübnan ile askeri yardım anlaşması var. Bundan hareketle İran'dan sevkedilen silahlar değişik kanallardan vede Türkiye üzerinden Suriye'ye ve oradan sözü edilen terör örgütlerine ulaştırılıyor. Korkunç derecede ağır silahlarla silahlandırılmışlardır. Hizbullahın elinde bugün 45,000 roket olduğu tahmin ediliyor. İsrail bir bütün olarak Füze ve roket tehdidi altındadır. Buna karşın savunma önlemlerini almaktadır. Bu korkuya daha ne zamana kadar tahamül edebilir tartışılan bir meseledir. Bunu aşmanın tek yolu İsrail'in güvenilir sınırlara kavuşmasıdır. Geleceği buna bağlıdır.
Şu an İsrail-Arap savaşı bundan kaynaklanmaktadır. Yoksa sorun Filistin mazlumiyeti değildir.
Aslında Araplar samimi olsa Filistin sorununun aşılması o kadar zor değildir. Filistinliler, başlı başına bir millet olmayıp Arap milletinin bir parçasıdırlar. Yanıbaşlarında Mısır, Suriye ve Ürdün gibi Arap devletleri bulunmaktadır. Onların vatandaşı yapılarak sorun çözülebilir. Ki birçok Filistinli bunun çabasını veriyor. Bunun yanısıra İsrail, uzun bir süreden beri, iki devlet önerisi yapmaktadır. Diğer yanda İsrail devletinin hükümranlık sınırları içinde olan Filistinlilerin kendi kimliklerini koruyarak, kültürlerini geliştirerek yaşamasını Yahudiler sağlamaktadır. Fakat Arap ve islam alemi bunu hazmedememektedir. Yahudileri denize döküp yerine bir Arap devleti kurmayı siyaset edinmişler.
22 Arap devletinin yanına bir tanesi daha kurmanın kime ne faydaları var? Bunu kimse sorgulamiyor. Ama Araplar, bundan vaz geçmedikleri gibi kendi öz anavatanlarında milli devletini kuran Yahudilere bunu çok görüyorlar. Mesele bu olunca sorun çözülmüyor.
Ceplerinde “Filistin mazlumiyeti”(!) gerekçeleride var. Aslında Filistinli Arapların mazlumiyeti kimsenin umurunda değil. Bu sadece Arap ve İslam dünyasının Yadudilere karşı duydukları derin düşmanlığın gerekçesi olmaktadır. Şu an bu cephenin başını İran çekiyor. İran Cumhurbaşkanı Ahmeddinecat'ın söyledikleri açık. “Siyonist İsrail'i yok etmek”.
Bunun için İran bir taraftan desteklediği Arap terör örgütleri ile İsrail'i çembere almaya çalışırken, diğer yandan tam gaz nükleer programını adım adım gerçekleştirmeye çalışıyor. Bu durum herkesten çok Yahudileri kaygılandırıyor.
Yahudiler kendilerine yönelen tehlikeyi ve alınacak önlemleri ciddi ciddi tartışıyorlar. Çıkardıkları sonuçlar Ortadoğu'da korkunç bir savaşın kapıda olduğuna işaret ediyor.
İsrail Parlamentosu Knesset’ın Dış İlişkiler ve Güvenlik Komitesi’ne açıklamada bulunan İsrail Askeri İstihbarat Şefi Yadlin; “İran nükleer silah üretebilmek için gereken malzemeye sahip durumda. Bu malzemeler ile kısa zaman içinde iki atom silahı yapabilir... Yeni bir savaş çıkacak olursa, bu savaş çok daha büyük ve yaygın olacak ve yol açacağı kayıplar da buna göre çok daha fazla olacak” dedi.
Onu Beer Sheba Üniversitesi’nde İsrail Ulusal Güvenliği üzerine araştırmalar yapan Prof. Zaki Shalom tamamliyor.
“Obama yönetimi, İran’a karşı askeri seçeneğin devreye sokulmaması kararına vardı. İsrail’in önünde ise İran’a karşı tek taraflı bir askeri seçeneğe başvurmak dışında bir yol yok” diyor.
Nükleer silaha sahip bir İran büyük bir tehlike ve “kabul edilemez” olarak sadece İsrail tarafından değil, birçok devlet tarafından kabul görülüyor. Bunu engelemenin yolları aranıyor. Yaptırımlar uygulanıyor. Fakat şimdiye kadar denenen tüm yol ve yöntemler İran'ı hedefinden caydırmaya yetmedi.
Burada şu soru ortaya çıkıyor. İran kimler tarafından ve hangi yöntemlerle durdurulacak?
Seçenekler belli. İki seçenekten bahsediliyor. Birincisi siyasi ve ekonomik yaptırımlar, ikincisi askeri müdahale.
İran'ı durduracak güçler de belli. Saha da üç güç var. ABD, İngiltere ve İsrail. ABD, şu an askeri bir operasyondan yana değil. İran'a uygulanan ve daha da sertleşecek olan siyasi ve ekonomik yaptırımların sonucunu bekliyor. Aslında bu politıkanın savunucusu İngiltere. Gelişmelere uygun olarakta İngiltere kendini ABD'ye göre planlar. Askeri operasyon en son ihtimal olarak masa da duruyor.
İsrail ise bir an önce askeri müdahalenin gerekliliğini savunmakta ve buna göre hazırlıklarını yapmaktadır. Çünkü nükleer silahlara sahip İran'ı İsrail varoluşuna karşı bir tehdit olarak algılıyor.
İran İsrailin varoluşunu tehdit ettiği sürece Yahudilerin bu psikolojik atmosfere daha ne kadar tahamül edecekleri tartışılan bir konu.
İran'a askeri bir operasyon Obama'nın başında bulunduğu bir ABD için uzak bir ihtimal olarak kabul görüyor. Fakat İsrail'in fazla zamana tahamülü yok. Bu işi kendi başına da yapma gücüne sahip. İsrail geçmişte iki kez bu işi tek başına yaptı ve başardı.1981'de Irakın Osirak’taki reaktörünü, 2007'de de, Suriye'de Kuzey Kore yapısı bir reaktörü bombalayarak imha etti. Kuşkusuz İran'a yapılacak bir saldırı daha zor ve kapsamlı olacaktır. Sonuçlarıda kimsenin şu an tahmin edemediği gelişmelere yol açacak Bölgeyi topyekün bir savaşa sürükleme potansiyelini taşıyan bir özeliği var.
Mesele yapılacak bir operasyonun başarısızlıkla sonuçlanması. İsrail'i yetkililerin üzerinde durdukları asıl mesele. Bu İsrail'in sonunuda getirebilir. Fakat tersi durum da İsrail'in sonunu hazırlayacak potansiyeli içinde barındırmaktadır. İran Molla rejimi, önüne “siyonist İsrail devletini ortadan kaldırmak ve Yahudileri denize dökmek” planını koymuşlar. Atom bombasına sahip İran Molla rejiminin buna baş vurmayacağını kimse iddia edemez.
İran Molla rejimi bir taraftan açıkça “siyonist İsrail devletini yıkacağız” derken öbür yandan da, tüm dünyayı karşılarına alma pahasına bunu gercekleştirmek için atom silahına sahip olmaya çalışıyor. Bu koşullarda İsrail devlet yetkililerin buna ne cevap vermesi gerektiği kendiliğinden ortaya çıkıyor.
Anlaşılan İsrail'in önünde fazla seçenek yok. Ya İran Molla rejimin atom bombasını yapmasını ve kendine karşı kullanmasını sabırla beklemek, ya da kaybetmeyide göze alarak ne pahasına olursa olsun İran Molla rejimini yok etmektir. İsrail'i tanıyanlar açısından ikinci tercihi benimseyeceklerine kimsenin kuşkusu yok.
Bu emrivaki durumda ABD'nin tavrı ne olacak meseleside gündemi işgal etmektedir. Kimi siyasi çevrelere göre ABD fiilili olarak İsrail'in yanında yer almasa da karşı da çıkmayacak düşüncesindedirler. Fakat bu düşünce doğru değil. ABD'nin İran'ın nükleer silahlara sahip olmaya karşı sessiz kalması doğasına aykırı. Dahası ABD'nin dış politıkasının üretilmesinde Yahudilerin tartışmasız hakimiyetide bilindiğinde ABD İsrail'i İran'a yedirmez. Obama politıkasına rağmen.
Obama'nın Başkanlık ettiği ABD'nin esas kaygısı İran'a karşı askeri bir operasyon Ortadoğu'daki dengelerin bozulacağıdır. Bu yaklaşım ABD'nin 21. yüzyılın projesi olduğu iddia edilen BOP ruhuna aykırıdır. ABD eğer denildiği kadar 21. yüzyılın politıkası olarak BOP'nı uygulayacaksa bundan kaçınmayacaktır. Kaçındığı andan itibaren caydırıcılığı yara alacağı gibi dünya hegemonyasından vazgeçmek zorunda kalacaktır. Bu da ABD'nin doğasına aykırıdır.
Sorun aslında İran'ın nükleer silaha sahip olup olmayacağı meselesi olmanın ötesindedir. Asıl sorun Arap ve islam dünyasının İsrail karşıtı düşüncenin öncülüğü İran Molla rejimin yapmasıdır.
Bu şer cephenin amaç ve hedefide bilindiğinde ortaya şu gerçek tüm çıplaklığıyla ortaya çıkıyor.
Yahudi sorunu henüz çözülmüş değildir demektir.
Bunun kökten çözümü için yarın İran semalarından İsrail uçakları uçtuğunda kimse şaşırmasın.
Umalım ki, bu geçikmesin. Çünkü Kürdlerin bağımsızlığa uzanmanın bir adımı İran Molla rejimin tasvisinden geçiyor.
...
Devam Edecek...
9 Kasım 2010