Kürdistan ve Kosova
İki yüzlü politikalar İşgalci Türk Ordusu 27 Nisan 2007’de verilen Muhtıra’dan sonra Erdoğan ve Gül Büyükanıt ile anlaşarak AKP’yi iktidara ortak yapmışlardır. Devamında, Gül’ün Çankaya’ya çıkmasına izin verilmiş , TSK’ya ise Tezkere ile Güney Kürdistan’a müdahale olanağı sağlanmış ve Güney Kürdistan’a sistemli Hava operasyonları gerçekleştirilmiştir. Bu koşullar içinde Ordu ile bağlantılı olarak AKP’yi tehdit eden kesimler Ergenekon operasyonu çerçevesinde Ordu’nun onayıyla kısmi anlamda etkisizleştirilmişlerdir. Devamında, Türban konusunda alınan karar köşkte bekletilirken 21 Şubat’ta Güney Kürdistan’a fiili kara operasyonu başlatılmış ve 22 Şubat’ta Türban konusundaki yasa onaylanmıştır. Tam da bu noktada Büyükanıt’ın görev süresinin uzatılmasının gündeme gelmesi tesedüf değildir elbette. Bu gelişmeler Ordu ve AKP arasında yaratılan sıkı işbirliğinin en iyi göstergeleridir. Biraz geçmişe bakılırsa, BOP çerçevesinde Pakistan’da Müşerref darbesini destekleyen, Afganistan ve Irak’a müdahale eden Bush yönetimindeki ABD açıkladığı hedeflerine ulaşamamıştır. Bu arada, ABD’nin en önemli müttefiklerinden olan Türkiye kendi politikalarını ABD’ye empoze etmeyi başarmıştır. Türkiye ABD’ye karşı Türk ırkçı kesimlerini (Veli Küçük ve Kızıl Elma koalisyonu) iktidara ortak etmiştir. Bu kesimin Avrasya eksenli ırkçı politikalarının hedefi olan AKP bunları etkisizleştirmek için ABD’den istediği desteği Ordu ile işbirliği yapması ve diğer Müslüman ülkelere ılımlı İslam rejimi olarak örnek olması koşuluyla elde etmiştir. Neticede ABD seçimini Türkiye lehinde yaparak Güney Kürdistan ve Barzani’yi gözden çıkarmıştır. Zaten, TC’nin akıl hocalarından “Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu” USAK başkanı S. Laçiner operasyonun amaçlarını aşağıdaki gibi açıklamaktadır : “Türkiye'de olağanüstü bir gelişme olmaması halinde olası bir kara operasyonunun terör örgütünü en azından bir süre için dağıtacağını ve eylem gücünü zayıflatacağını belirterek, Bunlar da bana sorarsanız 300-500 teröristi öldürmekten daha önemlidir”... “Yani birincisi, Türkiye'nin (Barzani'yi) Irak içerisinde sıkıştırması lazım. İkincisi de kuzey Irak içinde Barzani'nin Türkiye'ye karşı üslubunu devam ettirerek iktidarını sürdürmesinin olanaksız olduğunu anlatması lazım.” “Burada, Talabani'yi ön plana çıkarmanın mümkün olduğunu ifade eden Laçiner, Türkiye, Talabani kartını 1990'larda olduğu gibi oynayabilir”. Talabani de bunun için gerekli zemini oluşturmaya çalışıyor. Bence Türkiye, Barzani-Talabani ayrışmasının altını çizebilir. Bir tarafa daha yakın davranabilir dedi.Laçiner, Türkiye'nin Türkmenleri güçlendirme politikasını da artık başlatması gerektiğini bildirdi”. Laçiner’in açıklamaları bu operayonun gerçek amacının Güney Kürdistan’da Barzani’nin tasfiye edilmesi olduğunu göstermektedir. Orta-Doğu’da Kürtler aleyhine yapay olarak yaratılan ulus devletlerin yaşatılması için olağanüstü gayret gösteren çevreler, Balkanlar sözkonusu olunca 255 800 KM2 üzerinde 23 milyon nüfuslü Yugoslavya’dan 7 devlet çıkartmışlardır. Yani, Büyük Orta Doğu projesi tekleyen ABD Kosova’nın bağımsızlığına yeşil ışık yakarak de facto olarak bağımsız olan Kosova’ya BM’nin 193’üncü üyesi olmasının yolunu açmıştır. 1980’de Tito’nun ölmesinden sonra, 1991’de Slovenya’nın bağımsızlığıyla başlayan süreç 17 Şubat 2088’de Kosova’nın bağımsızlığına kadar gelmiştir. Başta ABD, Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya ve Türkiye’nin desteğiyle Haşim TACİ, 1997’de kurulan UCK’nın (Kosova Özgürlük Ordusu) eski başkanı – o zamanın teroristi, Kosova’nın (yüzölçümü 10 887 KM2, nüfus 2 milyon) bağımsızlığını ilan etmiştir. Türkiye Kosova’nın bağımsızlığını ilk tanıyan devletlerin başında gelmiştir. Türkiye Kosova’yı tanıdıktan 5 sonra Güney Kürdistan’ı destabilize etmek için Güney Kürdistan topraklarına tecavüz etmiştir. Güney Kürdistan’a 2500 KM uzaklıktaki Kosova’nın bağımsızlığını destekleyen Sırbıstan’ı kınayan kesimler Kürdistan sözkonusu olunca sus pus olmuşlardır. Bu iki olay ABD ve AB’nin çifte standart uygulamalarını gösteren örneklerdir. Balkanlarda, federal bir sistem içinde yaşamış olan halklar sorunlu bir süreçten sonra ABD, NATO ve AB’nin desteğiyle 17 yılda 6 devlet yaratılmış ve Yugoslavya 7 devlete bölünmüştür. Günümüzde, Sırpalara karşı NATO ve BM güçleri Kosovalıları korumakta ve Kosova’daki devletin kurumlarının oluşması için her türlü destek sağlanmaktadır. Buna karşın 16 yıldır devlet olmak için gereken bir çok kurumu kurup işleten Güney Kürdistan’a müdahale edilmesine ise seyirci kalınmaktadır. Bu olaylarda Türkiye’nin tavrı iki yüzlü, ırkçı ve sömürgeci politikaların diğer bir örneğidir. Kosova’yı Kıbrıs’ın bağımsızlığına örnek göstermek için tanıyan ve destekleyen Türkiye, hemen arkasında PKK kampları bahanesiyle uluslararası hukuku da ihlal ederek Güney Kürdistan’ı işgale başlamıştır. Türk devletinin ırkçı ve sömürgeci karakteri açıktır, Türkiye’de Kürt olmayanlar dışındaki kesimlerin ezici çoğunluğu devleti desteklemektedir. Cemil BAYIK Kürdistanlılara zafere kadar Serhıldan çağrısı yaparak TC ile bağların koptuğunu ifade etmiştir. TC rejimi ve Ordu Sanayi Kompleksi bu haliyle var oldukça Kürtler ile Türkler arasında zaten öncesinde de ortak yaşam olanağı yoktu.TC’nin bu yapısı ortadayken Kürtler adına siyaset yapan bazı şahısların halen Kürtlerin türklerle ortak yaşama inancı hırsı , azminden, arzusundan bahsetmelerini anlamak güçtür. Bu kesimler, bazı işbirlikçiler dışında, kendilerini yok etmek isteyen güçlerle ortak bir yaşam kurmalarının olanağının kalmadığını görmek zorundadırlar. Bundan dolayı, Kürtler Güney Kürdistan’a yapılan bu operasyona net bir şekilde tavır koyup ulusal birlik ruhuyla karşı çıkarak, ulusal direnişi geliştirmelidir. Ahmet ALİM Fransa, 22 şubat 2008