Skip to main content
Submitted by Aso Zagrosi. on 4 June 2010

Osman Sebri'nin Ölümsüz Barzani'ye gönderdiği mektubu yukarıda aktardım..
Osman Sebri'nin Molla Mustafa Barzani'ye yönelik tutumu çok açıktır..

Yıllar önce Paris'te tanıdığım Güney Batı Kürdistanlı bir çift olan Amed ile Zinê 1984 yılında Osman Sebri ile çeşitli röportajlar yapmışlardı..

Amed ile Zinê bu röportajlarından birinde Osman Sebri'ye „Sen Barzani'ye bir şiir göndermiştin?“diye bir soru soruyorlar.

Osman Sebri' bu soruya karşılık: „Evet gönderdim. O KDP'nin kongresinde benim için 'Osman Türk ajanıdır' demişti. Bende ona bir şiir yazdım. Fakat, çok yazık!

Bir ara durdu ve dedim 'ben Barzani'yi öldüreceğim'(burada sözü edilen Barzani, Şeyh Ahmed Barzanidir ve 1931 yılında Barzan'da yaşanan olayı anlatıyor-Aso)
Ben bunu onun kardeşine söylemiştim. Kardeşi bana 'bu kötü şeyi o yapmış' dedi.
Bende ona 'sen emir ver ben onu vurayım'dedim.

O da bana ' Sen onu öldürmeden önce müritler seni öldürecekler' dedi.

Ben de ona 'olsun Kürdistan için değilmi?' dedim.
Bir dönem sonra benim sözümü Barzani'ye(Şeyh Ahmed Barzani) yetiştirmiş ve demiş ki „Osman seni öldüreceğini' söyledi. Onun kardeşi kendi pisliğini bana yükledi. Sonra beni öldürmek istediler. Bende kaçtım ve kurtuldum.. Ben demedim mi 'acıdır' yazamam, söyliyemem.. Benim ağzımdan çıkmış olmasın.. İnsanlarımız anlayacak kapasitede değil....“diyor.

Osman Sebri'de 1931 yılında Barzan'da yaşanan ve „acı olayı“ olarak gördüğü gelişmeyi anlatmıyor.
Osman Sebri 1943 yılında Ronahi Dergisinde „Şêxê Barzan Çawa firiya“ adlı makalesinin son satırında önümüzdeki sayıda „Barzan Şeyh'ini anlatacağım“ diyor.
Fakat, yazmıyor. Belkide yazdı Derginin redaksiyonu yayınlamadı. Eğer yazmış olsaydı, bugün kendi kendimize sorduğumuz sorunun cevabıda olacaktı.

Osman Sebri'nin „Barzani'nin kardeşi“ dediği olsa olsa „Babo Barzani????“ olacak..
Çünkü, Şeyh Muhamed Barzani'nin 4 oğlu vardı.. Şeyh Abdulselam 1914 yılında sömürgecileri tarafından idam edildi.

1931 yılında Barzan'da yaşanan „acı olaya“ ilişkin hem Osman Sebri ve hemde Osman Sebri üzerine yazanlar „Molla Mustafa Barzani'nin o olaydan etkilenerek Osman Sebri'ye yönelik suçlamalarda bulunduğunu“ yazıyorlar.
Geriye Babo Barzani kalıyor..(Babo Barzani hakkında geniş bilgiye sahip olmak istiyen arkadaşlar, Kek Mesud'un Doz Yayınları tarafından çıkarılan kitabına bakabilirler. Babo Barzani Molla Mustafa Barzani Rusya'da olduğu zaman Kek Mesud dahil olmak üzere tüm çocuklarına baba görevi görmüştü)

Sonuçta Osman Sebri Barzan'dan ayrıldıktan sonra İngilizler tarafından yakalanıyor.

Musul'dan sonra Bağdat'ta götürülüyor.

Osman Sebri, Amed ile Zinê ile yaptığı söyleşide bu süreç üzerine de duruyor.

Osman Sebri, Irak yetkililerine Irak'ta kalmak istediğini söylüyor. Gerekçe olarakta „biz Suriye'den Türkiye'ye geçtik ve orada bir kaç asker öldürdük. Bundan dolayı Suriye'de aranıyorum“ diyor.

Irak İçişler Bakanı Osman Sebri'nin önüne Türkiye ve Suriye alternatiflerini koyuyor..

Osman Sebri'nin Amed ile Zinê'ye anlatıklarına göre Irak kralı Faysal sekreterini İçişler Bakanına gönderiyor ve kendisine „eğer Osman Türkiye'ye dönmek istiyorsa ben onun afedilmesini sağlarım“ diyor.

Fakat Osman Sebri bu öneriye karşılık „ Kabul etmiyorum. Af istemiyorum. Biz af istemek için çıkmadık“ diyor.

Sonuçta İngilizler Osman Sebri'yi Suriye'de hüküm süren Fransızlara teslim ediyorlar.

Yukarıda da ifade ettiğim gibi Osman Sebri Suriye'de bir kaç hafta cezaevinde kaldıktan sonra çıkan genel aftan yararlanarak serbest bırakılıyor.

Bilindiği gibi İhsan Nuri Paşa'nın askeri komutasındaki „Ağrı Devrimi“ yenilgi aldıktan sonra, devrime siyasal olarak önderlik Xoybun saflarında da sorunlar çıkmaya başladı..

1932 yılının Ağustos ayında Lübnan'da Xoybun'un konferansı toplanıyor.
Bu konferansta Xoybun Dr. Kamuran Ali Bedirxan'ı örgütten atıyor.(Zinar Silopi'nin Doza Kurdistan'a, Mihemed Mela Ehmed'in age, sayfa 17 bakınız)

Celadet Bedirxan'da bu konferansta „Kamuran olayı“ndan sonra Xoybun ilişkilerini kesiyor... Bu konferans ile birlikte Cemilpaşazadelerin başını çektiği Xoybun süreci başlıyor.

Mir Celadat Bedirxan bu tarihten itibaren siyasi faaliyetlerden eline çekerek tümden kendisini, gazeteciliğe, Kürd dili ve kültürüne veriyor. 15. Mayıs 1932 yılında latin harfleriyle HAWAR DERGİSİNİ yayınlamaya başlıyor.(sonra Osman Sebri bazından Hawar'a değineceğim)

Osman Sebri serbest bırakıldıktan sonra Fransızlar tarafından rahat bırakılmıyor.

Rahmetli Hemreş Reşo hazırladığı Osman Sebri'nin Divan'ında Osman Sebri'nin 1931 yılının 11. ayından 1935 yılına kadar Ürdün ve Filistin'de sürgünde kaldığını söylüyor.

Heyder Omer ise Osman Sebri'nin „1932 yılının sonuna doğru, mecburi olarak Suriye'yi bırakıp Ürdün'e kaçtığını“yazıyor( Heyder Omer, Osman Sebri-1905-1993/Helbestvan û nivîsêvan, Evra Verlag, Berlin, sayfa 37)

Heyder Omer, Hemreş Reşo ve M.M Ahmed'in Osman Sebri'nin 1935 yılına kadar Ürdün ve Filistin'de sürgünde yaşadığı tezine karşı çıkıyor. Buna gerekçe olarak Osman Sebri'nin „1933 yılında iki ve 1934 yılında ise bir şiiri Hama'da yazdığını“ gerekçe gösteriyor.

Bilindiği gibi Ürdün ve Filistin o dönem İngilizlerin denetimindeydi. Osman Sebri bir ara Ürdün'de kalıyor, fakat İngilizler onu rahat bırakmıyorlar. Bu sefer Osman Sebri „Zirav“ adlı sahte bir isimle Filistin'e yerleşiyor.

Osman Sebri, Amed ve Zinê ile yaptığı röportaj'da hangi yıl olduğunu söylemeden sürgün süreci üzerine duruyor. Sözü Osman Sebri'ye bırakalım: „ Önce Ürdün'e gittim. Ürdün beni kabul etmedi. Ürdün o dönem İngilizlerin elindeydi. Bu sefer bana 'Filistin'e git ve kendini kimseye gösterme' dediler. Filistin'de İngilizlerin hakimiyetindeydi. Ben Filistin'e gittim, ismimi değiştirdim ve öyle kaldım. Ben işçi olarak çalıştım ve ekmeğimi kazandım. Hiç kimsenin kapısına gitmedim. Bir ihtiyar vardı. Onunda geçimini sağladım. Fakat kimsenin kapısına gitmedim. Bugün çocukların kapılarına gittikleri Sefirler vardı orada.. Kimseye gitmedim.. Sabahtan akşama kadar işçi olarak çalıştım ve ekmeğimi kazandım.. Millet için çalışmak istiyenler milletin ekmeğini yememeliler“ diyor.

Sayın Heyder Omer haklı olabilir. Osman Sebri 1933 yılında yeniden Suriye'ye geri dönüyor. Fransızlar onu Hama şehrinde mecburi ikamete tabi tutuyorlar.
1935 yılında Fransızlar Osman Sebri'yi Madagaskar'a sürgün ediyorlar.

Aslında enteresan bir durum var ortada..
1925 Devrim'inden önce ve sonra Kuzey Kürdistanlı belli başlı ailelerinin bir çoklarının çocukları Suriye'ye geçtiler.(detaylı bilgi için İhsan Nuri Paşa üzerine yazdığım makale serisine bakınız)

Osman Sebri'de onlardan biriydi ve en gençlerindendi.
Osman Sebri onların içinde en çok acı çeken, en çok hapis yatan ve en sürgün edilendi.

18 defa tutuklandı, 4 defa sürgün edildi.

Suriye'ye yığılan Kürd ileri gelenlerinin ve aydınlarının durumunu gözönüne aldığımız zaman(bir çokları Suriye'de mecburi ikamete tabi tutulmalarına rağmen) Osman Sebri bir ististandır..

Osman Sebri'nin radikal, tavizsiz ve dobra bir kişiliğe sahip olması bu sürgünlerde bir hayli rol aldı.

Osman Sebri, hem Xoybun'a , hem Kürd aydınlarına ve hemde Fransızlara karşı en sert eleştirileri yönelten Kürd şahsiyetiydi.

Daha sonraki süreçtede Suriye devletine karşı tutumuyla ve mahkemelerdeki „siyasi savunmaları“ noktasında istisnai bir Kürd şahsiyeti profilini çiziyor.(daha sonra bu husus üzerine duracağım)

Osman Sebri, Amed ve Zinê ile yaptığı söyleşide Madagaskar sürgünü üzerine de duruyor ve ilginç bilgiler veriyor.

Devam edecek

Devam edecek

Add new comment

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.