Skip to main content
Submitted by Anonymous (not verified) on 5 February 2010

[url=http://www.newroz.com/modules.php?name=News&file=article&sid=6328]

Türk yöneticileri;“Doğu ve Güneydoğu“'yu, yani Kuzey Kürdistan bölgesini Türk toprağı ve istediği gibi asimile edemediği dolayısıyla güvenmediği nufusunu ise hal edilmesi gereken potansiyel bir tehlike algısıyla cinayet eğilimli paranoyak, bir generaller sürüsü ve juristokrat rantçı bir topluluk cephesi şekillendirdi. Tabii iktidar rant ortaklığıyla manipule ettikleri bu çete topluluğu, kendileri içinde tehlikeli bir aşamaya varınca, Bülent Arınç örneği gibi, siren sesleri vermeye başladılar. Kürdistan'ı mezbaha'ya çevirenlerin arşiv merkezini, kozmik karargahlarını yeni keşf etmişler gibi bir atmosfer yaratıyorlar. Şimdiye kadar rahattılar, çünkü nefesiz bırakılanlar Kürtlerdi. Faili meçhulleri, asit kuyuları unuturdular. Bu balık hafızalı topluma her şeyi yedire yedire unutturuyorlar.

Ordu planlı, sokak saldırılarıyla uyum içinde olan hükümet; Yüzlerce sivil ve resmi polisle bu faşist, sokak serserilerini zapt edemiyor havasına alıştırmaya çalışıyor Kürtleri ! Dolayısıyla yaratıkları kalabalığın derin başlarıyla pazarlığa tutuşarak, mevcut toplumun dörte üçü gibi ezici bir çoğunluğun, siddetli değişim ihtiyacını ağırdan almaya devam ediyorlar. AKP Hükümeti yedi yılık iktidarında, Kürt ulusal haklarına ilişkin anayasal bir tanım getirmemiştir. Ciddi bir iyileşmede bulunmamıştır. Bu toplumsal umudu ve haklı beklentileri uzatarak, bir daha iktidara gelmek için rehin gibi kullanmaya devam ederse, insiyatifi CHP, MHP li ulusal faşistlere kaptıracaktır. Ve bu korkak, silik tutumundan dolayı statükocu cepheye ipini çektirecektir.

Türk Başbakan Erdoğan; Kürtlerin oylarıyla iktidar oluyor, ama öldürülen her Filistinli için üzüntüsünü belirtiyor, devlet kurmalarını ve her türlü haklarını Allah adına savunuyor. Peki Kürtlerin ulusal, demokratik haklarını neden kabul etmiyor? Kürtler, TC yöneticilerin gözünde Filistinliler kadar değerli olmaları için ne yapmaları gerekir? Yoksa bu acaip yöneticiler, medya ve yazarları tarafından zehirlenen Türk toplumu Kürtlerin öldürülmesine alıştırılacak kadar hayvanlaştırıldı mı?

Açık ki; uluslararası evrensel hak, hukuk ve demokrasi kültür mücadelesi yoksunu türk aydını, toplumu miltaristtir, kendi işgalci ordusunu savunur, başkalarınkını kötüler. Sömürgeciliğini sorgulamayacak kadar ırkçı ve şövenistir. Çete başları katilleriyle gururlandıran, darbe ve linçlerden heyecan alan, üniversiteleri devşirme ocağı yapan, statükoculuktan beslenen, mevki ve para karşılığında kullanılan akademisyen, profesör ve yazarların iğdiş edildiği faşizan bir sistemdir. Bu tekçi, ayırımcı eğitim sistemin ana merkez diktası Milli Güvenlik Kuruludur.

Sosyal bilimleri ve akademik meslekleri kirleten bu ulusal “entellektüel“ fasistleri, bulaşıcı bir hastalık gibi, şiddet sarmalını yaygınlaştırmış, mevcut toplumun hafızasını yazboz tahtasına çevirmiştir. İstediğini, istediğine arzuladığı şekilde yedirebilmektedir. Mesela onlarca Kürt gazeteci ve binlerce Kürt aydını gibi afişe ederek, öldürtüğü, Hrant Dink'i, ölümünun üçüncü yıl dönümünde, Mehmet Ali Ağca ile birlikte aynı stunlarda verme riyakarlığına yabancı görünmüyor.! Biri gazetelere kahramanlar gibi, “sayın Ağca, Türkiye seninle gurur duyuyor“ haberleriyle verilen ve derin yetiştirmeli uluslararası faşist, tetikçi bir katil. Diğeri halen Türkiyede soyuna küfür etmenin serbest olduğu, öldürülmesi için bütün şartların oluşturulduğu bir barış sevdalısı veTürk jenosid'inden kurtulduktan bir asır sonra aynı ırkçı gerekçelerle alçakça öldürülen, yaralı Ermeni milletine mensup bir demokrattı.

Kürtler Neden Aşağılanıyor?
Meclisi katillerle dolu cinayet eğilimli bir toplum, beynin dinamiklerinden dışlanan ırksal bir eğitim kültür sistemi, üst yapının ideolojik angajmanı, beslenme ve yaşam gerekçesi olursa, dışındaki herşey imha edilmesi gereken birer tehlike oluyor. Kürtlerin hak kazanımı, Türklerin hak kayıbı olduğu kanısı toplumda egemen bir anlayış haline getirilmiştir.TC için Kürt halkının özgürlüğü, toplumsal varlığı, ulusal Bayrağı felsefesi altında vucuda gelmesi Türkler için büyük bir tehlike sayılıyor. En demokratik hak olan, Kürt dili konuşulacak mı ? Nerde nasıl ve kimlerin denetiminde. Üçüncü dil seviyesindenmi, birinci, eğitim dilimi olacağına ilişkin Kemalist işgal küvvetleri ve tortusundan devşirilmiş ucube yazar, çizer takımı karar vermektedir.

Ulusal iradesi yasak bir millet dilinin kontrollu serbestisi, söz konusu millet için hakaret ve barbarlıktan başka ne ifade edebilir ki? Üstelik yüzde doksan beşin Kürt olduğu,Kürdistan bölgesinde esas eğitim dili Kürtçe mi olsun, Türkçe mi olsun tartışması bile tüyler ürpertici bir faşizmdir. Geçenlerde bir grup kürt, tekstil işçisi, Kürt ulusal hak inkâr tartışmalarıyla kürtleştikleri ve bütür tartışmaları her dinlediklerinde birer intihar bombacısı olmak istediklerini ilginç duygularla anlatıyorlardı.

Türkiyede Dr.Prof. yazar, entellektüel etiketli, ve tabii ortama göre devrimci, komünist gürünen; gerçekten ise kafatasçı Kemalist ideoloji ile bir infaz timini aratmayan savunularla bir nahır sürüsü oluşturulmuştur. Açık ki bu tip inkar odaklı bir eğitim ve desinformasyon sistemi, cinayet eğilimli bir toplumu meydana getirir. Kürt ulusal meselesine yaklaşımdan hareketle yoğun bir beyin yıkamaya tabii tutulan türk akademisiyen, yazar ve aydınları, bu ırkçı zihin kirliliği, Kemalist sömürgeci kültürü şövenist gidişatı sorgulamadan Kürtlere akıl verme hakkına sahip değiller.

Bu devlet sertifikalı medya patronları, yazar ve akademisiyenleri, sömürgecilik ve sömürge ilişkisini malesef temel argümanlarla halen tartışamadıklarını hepimiz hergün izliyor,görüyor ve yaşıyoruz. Alt üst edilmiş bir olgu'yu doğru açıklamak için, öncelikle onu bilimsel somut bir sekilde kendi öz dinamikleriyle tanımlamak asıl meseledir. Türk sömürge sorunsallığın ağırlaştırdığı, çözümsüz bıraktığı Kürdistan olgusu ve toplumsal barış meselesi için olumlu bir zemin oluşur, dolayısıyla ezilen ulusun miliyetçiliği “tehlikelidir“ demogojisi önlenir.

Halkların barış içinde bir arada yaşamasını savunan, Mehmet Altan, Ali Bayramoğlu,Mehmet Barlas Cengiz Çandar, Ahmet Altan, Doğu Ergil, Yasemin Çongar, vb. demokrat yazarlar, akademisyenler; ki bunlar olumlu olmalarına rağmen, ne yazık ki, ezen ulusun aydınları olarak egemenlerinin kültüründen köklü bir kopuşu sağlayamıyorlar. Herşeyden önce sömürgeci sömürge ilişkisi üzerine oturmuş toplumsal olgunun sosyolojik analizi bilimsel verilerle somut belirtilmeli ve uygun bir duruş sahibi olunmalıdır. Bu riskli bir durumdur biliyorum ama savunmasız toplumların vicdanı olmakta kolay olmuyor.

Eğer türk aydını bilimin gereğini yerine getirseydi, evrensel hukukun kriterlerine uygun davransaydı toplumsal vicdan bu kadar hiçlestirilmezdi. Bilimin onuruna, insan vicdanına uygun davranan güzel insan İsmail BEŞİKÇİ, hayatını hapislerde geçirmezdi, gıpta ile bakılan, parmakla gösterilen bilim adamı olmazdı. Yaşanan sonuçları belirtmek veya tc anayasasının kanun maddelerine göre düşünmek yazmak bilimsel özgür düşünceyi güçlendirmez, toplumsal ortak vicdanı geliştirmez.

Biliniyor ki, Kürtler uzun zaman dövülerek bir şekle sokulmak istendi, tabii dövenlerde farklı biçimlendi, şimdi bu katil ve kurbanlarını görmezlikten gelerek, neden ve sebeplerinin riskleri göze alınmadan, ona göre ana başlıklar altında tartışılmadan, sorgulanmadan ve sadece sonuçları konuşmakla güvenli eşit haklar temelinden bir ortaklık hukuku nasıl oluşturulacak? Son dönemde empati kavramına epey gönderme yapılıyor ama, O duygu yaşanmıyor. Empati kavramı renkliliği özümseyen insan merkezli bir kültür aydınlığıdır, içi boş ulu orta belirtilen bir söylem olmamalıdır. Sömürgeci, işgalci egemen kültürüne yumuşak bir içerik vermek kürtlere pazarlamak, tartışmak açılım adı altında temel meseleleri kapatmak ulusal dinamikleri tasfiye etmek bir empati değil, sömürgeci bir programdır. Kürt direnişi bir yenilgi yaşadı bu yenilgi ilk değildir, ama mevcut yenilgi esas alınarak, tasfiye meşrulaştırılırsa. direnişte yeniden örgütlenir.

Tabii bilimin tekniğin geldiği aşamaya uygun bir donanımla hareket eden bir ulusal kurtuluş hareketi, eskisinden çok daha güçlü ve uluslararası kabul göreceği bilinmiyor değil. Sömürgeci mekanizmanın zihinlere kazıdığı cinayetler, toplu katliamlar, jenosidler hala çok tazedir, canlıdır. Cinayet eğilimli hale getirilmek istenen bir toplum ve sürekli şiddete maruz kalan, sosyal dokusu buzulan, deprasyona uğratılan ve her tarafa savrulan bir sömürge halkı bütün yanlarıyla iyi algılanmalıdır. Türk ırkçı Cumhuriyeti, bu dehşet verici, inkarcı, boğucu sistemi ve miyadını doldurmuş anayasasını köklü bir biçimde sorgulamzsa değiştiremezse ve insanların, ulusların kapsamlı hak eşitliğine dayalı demokratik bir anayasanın kabulunu gerçekleştirme cesaretini gösteremezse, çokça sözünü ettiği “Kürt açılımı, baharla birlikte Kürt savaşına dönüşeceği kuvvetle muhtemeldir.

[email protected]

[/url]

Add new comment

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.