Skip to main content
Submitted by Anonymous (not verified) on 12 February 2009

Yaklaşık 5 yıl önce 10 Temmuz 2003 tarihinde PKK (KADEK) Cebaxçor'un Pul Köyü'nü basarak Ahmet Acar (52), oğlu Erdal Acar (28), Gıyasettin (Hüseyin) Özmen, (56) Hacı Kaya (54), Mahmut Kaya (26) adlı 5 köylüyü öldürmüştü. Daha sonra 75 yaşındaki yatalak Kadir Kaya el arabasına konarak Murat Irmağı'na kadar taşınmış orada bir torbaya konularak suya atılmak suretiyle boğulmuştu. Kadir Amca'nın öldürülmesinden sonra PKK tarafından Pul'da öldürülenlerin sayısı 6'ya yükseldi.

Pul Köyü yurtsever bir köydü, PKK'ye militanlar vermiş, köyden şehit düşenler olmuştu. Gerek ülkede yaşayan Pullular ve gerekse yurtdışında olanları her zaman için PKK yanlısı tavır alarak destek sunmuşlardı. Öcalan ihanetini müteakiben PKK ile aralarına mesafe koymuşlardı. Pul Köyü aynı zamanda devletin en çok diş bilediği köylerden biriydi. Sirac Bilgin'in iki kardeşi Pul'da doğup büyümüştü. Babaları Abdulhamit Efendi'nin Suriye dönüşü kendi köyleri olan Kelaxsi'de bizzat şeyx ailelerinin tavır almasından dolayı tutunamaması üzerine ailece Pul'a yerleşmişler ve Pul kendilerine kucak açmıştı. Sirac Bilgin'in annesi de Pul köyündendi.

PKK'nin Pul'dan militan katılımı sağlamasına ilaveten lojistik sağladığı devletin bildiği bir olaydı. Pul Köyü bu nedenle defalarca basılmış, sayısız insan defaatle tutuklanmış, işkence görmüştü. Birçok Pul mukimi devletin sürekli baskısı nedeniyle göçetmek zorunda bırakılmıştı. Nüfusu yarıya inen köyde sadece göçetme imkanı olmayan köylüler kalıyordu. Devlet ve PKK'nin elele gerçekleştirdiği Pul provakasyonu ve katliamı bu ortamda sahneye konmuştu. Askerler bir gece köyün girişine pusu kurarak iki kürt savaşçısını şehit etmişlerdi. Pul Köylüleri çaresizlik içerisinde olayı duyurmaya çabalıyorlardı. Kürt savaşçılarının pusuya düşürülmesi ile hiçbir ilgileri yoktu. Bir yandan devletin tehditlerine öte yandan PKK'nin tehditlerine maruzdular.

Yurtdışında katliamı ilk haber alanlardan biri Selim Çürükkaya idi. Olayı duyurmaya ve böylelikle yörede yurtsever köylere ve halka karşı devlet-PKK işbirliği tahtında gerçekleştirilecek yeni katliamlara bir nebze olsun engel olmaya çabalıyorduk. Bu nedenle forumlara yazdık. Olayı Pul köylülerinin ağzından dünyanın her yanındaki kürtlere duyurduk.

Bizim bu çabamız sürerken PKK (o günkü namıyla KADEK) yedeklediği İHD ve bizzat Bingöl İHD Başkanı aracılığıyla olayı örtbas etmeye çalışıyordu. Pul Köylülerinin avukatlığını Zihni Karaaslan yapıyordu. Kendisi çöcukluk arkadışımızdı, dürüst ve cesur bir insandı, ağabeyi Feyzullah Karaaslan HADEP'ten Bingöl Belediye Başkanı'ydı. Onun ısrarlı ve cüretli çabalarıyla İHD'nin olayı PKK lehine "[b]faili meçhule[/b]" havale etme çabaları boşa çıkarıldı. İHD, PKK talimatları doğrultusunda o günkü İHD Bingöl Başkanı Rıdvan Kızgın aracılığıyla devredeydi. İHD başkanı olan Rıdvan Kızgın güvenilerek kendisine teslim edilen suç delillerini yoketmeye çalışmış ve bunu bir ölçüde başarmıştı. Aynı yörenin insanı olmamızdan dolayı çok iyi tanıdığımız bu kişinin karanlık geçmişini ve ilişkilerini açıklamak yurt dışında yaşayan bizlere düşüyordu. Ülke koşullarında iki yanlı tehdit altında bulunan ve katliama maruz kalan köylülerden bunu beklemek imkansızdı. Kaldıki bu insanlar basın açıklaması yapmasını dahi bilmiyorlardı.

Olayı Rizgari Forum'da açıklamakla kalmayıp katliamı kınayan bir imza kampanyası düzenledik. Olayın tüm açıklığıyla anlaşılması üzerine sağolsunlar Kürdistan yurtseverleri büyük ilgi göstererek oldukça büyük bir katılımla imzalarını sundular. Yüzlerce imza toplandı.

Bütün bunlar olurken kendisinin doğup büyüdüğü köy olmasına rağmen Sirac Bilgin PKK'nin bu vahşetini kınamak çöyle dursun kabullenmeye bile yanaşmadı. Oldukça seviyesiz bir yaklaşımla "[i]Pul benim köyümdür, PKK orada böyle bir katliam yapmış olsa herkesten önce benim haberim olurdu, olay belki de haşhaş ekiminden doğan bir ihtilaf nedeniyle husule gelmiştir[/i]" diyebilecek kadar küçülüyor, katliama maruz kalmış Pul Köyü'ne bir de iftira reva görüyordu. Köylülerle olan direkt ilişkimiz nedeniyle olayın iç yüzünü bilen bizler Sirac Bilgin'e bu patavatsızlığını her vesileyle hatırlatacaktık. Ancak Öcalan ile ilişkilerini bozulduğu bir anda PKK'nin yaptığını kabul edecek ve kendine ait Welatparez sitesinde daha önce yazdıkları için özür dileyecekti.

Recep Maraşlı alelacele bir bildiri yayınlayarak olayı PKK'nin istediği doğrultuda "faili meçhul" olarak nitelemekle kalmıyor, köylülerin yıllardır içli dışı oldukları PKK militanları şahsen tanıyan tanıklıklarına rağmen "PKK'nin yaptığını söyleyemecek durumda olduklarını" vazediyordu.

Aynı olayı Recep Maraşlı'ya ait Kürdistan Tarih ve Demokrasi forumunda da duyurmaya çalıştık. Burada bazılarının "Hoca" kisvesini bol keseden bahşettiği HeK mahlaslı şarlatan bana ve Selim Çürükkaya'ya İHD Bingöl Başkanı Rıdvan Kızgın'ın delilleri yoketmesini duyurmamız üzerine "bu götlemi" edebiyatıyla muhatap olarak önümüzü kesiyor, bana kalmayan hakaretlerde bulunuyordu. Bizlerin yapmaya çalıştığımız ise katledilen insanların bir hukuku olduğunu, yaşama hakkı olduğunu, PKK ve İHD'nin acımasız bir vahşeti devletle elele kotardıklarını kitleye duyurmak ve olası katlimlara karşı duyarlılık geliştirmekti. Bizler diğer bir yandan açık kimliklerimizle yaşamlarımız ortaya koymuşken HeK denen maskeli illet bizlerin "götümüze" kafasını takmıştı. Bize "bu götlemi" diye hakaret yağdırması sonunda yediği herzeyi kanıksatmak adına "göte göt denir" mülahazası eşiliğinde bu foruma da taşındı. Bu ibarenin geçtiği hiçbir yazısı silinmedi. Bizler "götümüzü çay önünde" defalarca ölçmüştük. TÜBİTAK'tan değil, çocuk yaşlarımızdan itibaren göğüslediğimiz kahırlarla Kürdistan Mücadelesinin işkence ve zindanı da içeren rahle-i tedrisinden geliyoruz. Kuşkusuz kendi götümüzün ölçüsünü bilirken, herbirine "hoca" denenlerin göt ölçüleri de yaşanmış bu olaylar tahtında belleğimizin bir yerinde duruyor.

Hafza-i beşer nisyan ile malüldür.. derler. Öylemidir?

Sonuçta Rıdvan Kızgın bizim bastırmamızla delilleri yoketmeye çalıştığını itirafa mecbur kaldı. Sakladığı delillerin bir kısmını iade etti. Bu suçtan mahkum olarak hüküm giydi. İHD başkanlığını bırakmak zorunda kaldı. Yurtsever PUL köylülerini katledenin PKK olduğu ve PKK'nin devletle ilişkili olduğu artık inkar gelinmeyecek şekilde ayyuka çıkmış vaziyette. Bütün bunlar adım adım ilerlerken bu konuda hayatlarını ortaya koyarak gerçeklerin anlaşılmasına katkı sunumuş insanların akıl ve göt ölçüleriyle uğraşanları aklıyla-götünü birbirine karıştırmış olark nitelememi kimse yadırgamasın ve yazılarımı kaldırmasın.

Göt edebiyatı nefret ettiğim bir edebiyat türüdür. Ölçmeye kalkışanların ölçüleri meydanda. Herkes kendi koyduğu ölçülerle ölçülür. Ben kimse için ölçü icad etmedim ve ölçünün bu kirli türüne forumda müsaade etmedim. Bu edebiyat türüne forumda cevaz verilmiş olması da arşivde duran yazıların tanıklığında forumun ölçüsüdür. Forumca kabul görmüş bir standarttır. Çifte standart olmasın.

[url=http://www.rizgari.com/modules.php?name=News&file=article&sid=12618]PUL KATLİAMINA DAİR RIZGARİ'DE YAYINLANAN HABERİN LİNKİ[/url]

نەناسراو (not verified)

Thu, 02/12/2009 - 12:18

Re: Bila hindik be, bila rindik be... Gönderen: ÊZÎDÎLER: Soykırım Kültürü Ha (IP Kaydedildi) Tarih: 11 February, 2009 23:58 Soykırım(lar)ın kabul edilmesini isteyenlere karşı gösterilen tepkilerin temelinde, bazı insanlık suçlarının egemen zihniyet tarafından “hak“, “meşru“ olarak görülmesi yatıyor. Bu ’hak, meşru' görme anlayışı önceleri bir ’tekliğe' (inanç) dayanırken 1908'den itibaren ikinci bir ’teklik' (milliyet) devreye girerek, alanını genişleterek günümüze kadar devam etti/ediyor. Belli bir olaya ve bu olayın faillerine yoğunlaşmak sağlıklı bir değerlendirme için yeterli değildir. Bir zihniyetin/kültürün dışa vurumu olan olay(lar)ın sağlıklı bir değerlendirmeye tabi tutulabilmesi, söz konusu zihniyetin/arkaplanın doğru okunmasını gerektirir. 1915 ve devamında yaşanan soykırım ve katliamları doğru değerlendirebilmek için Osmanlı'da başlayan ve Cumhuriyetin temellerine rengini vererek günümüze kadar devam eden zihniyete bakmak gerekiyor. Üretimde bulunmayan, dahası üretimde bulunanları aşağılayan, hor gören Osmanlı zihniyeti, talan, haraç ve ganimet için savaşmayı bir yaşam tarzı olarak benimsemişti. Bu yaşam tarzı onlar açısından gurur kaynağı olduğu gibi inanç açısından da meşru idi. Bu meşruiyetin dayanağını da, ’hak olan/doğru olan tek inanç' anlayışı ve bu anlayışın tüm insanlığa yayılmasının gerekliliğinde buluyorlardı. Bu gerekliliğe olan inanç o kadar güçlü idi ki, yöntemi ne olursa olsun başka halklara/farklı inançlara kendi inançlarını dayatmak zulüm değil bir lütuf olarak görülüyordu. Bu anlayışın sonucu olarak başka inançlardan çocukları zorla ailelerinden alarak (devşirme sistemi) onları tarihinden/kültüründen/geçmişinden koparma hakkını kendilerinde bulabiliyorlardı. 1948'de kabul edilen soykırım sözleşmesinin 2. Maddesindeki, ’bir gruba ait çocukları başka bir gruba zorla nakletmek' fıkrasının soykırım suçu olarak gördüğü bir uygulamayı Osmanlı inancı/uygulaması bir lütuf olarak görebiliyordu. Soykırım(lar)ın kabul edilmesini isteyenlere karşı gösterilen tepkilerin temelinde, bazı insanlık suçlarının egemen zihniyet tarafından “hak“, “meşru“ olarak görülmesi yatıyor. Bu ’hak, meşru' görme anlayışı önceleri bir ’tekliğe' (inanç) dayanırken 1908'den itibaren ikinci bir ’teklik' (milliyet) devreye girerek, alanını genişleterek günümüze kadar devam etti/ediyor. İlk teklik, sunni İslam dışındaki inançlara karşı soykırım gerekçesi olurken; ikinci teklik, ’sunni Türk' dışındaki herkesi kapsayan soykırım ve katliamların gerekçesi oldu. Devlet, İlk teklikten dolayı hedef seçtiği halklara/topluluklara yönelirken, ikinci teklikten dolayı hedef olanlardan bazı insanları yanına/yedeğine almayı başardı ne yazık ki. Somut örnekler: 12 Eylül'den sonra yoğun baskılar sonucu evlerini/topraklarını (Urfa- Viranşehir) terk ederek Avrupa'ya gitmek zorunda kalan Êzîdîlerin bu gün yaşadığı olumsuzluklar geçmişte yaşananları anlamamız açısından çarpıcıdır. Birincisi; Şêxanlı aşiretinden bir insan, bir Êzîdi'ye, 'Dedem zamanında dedene bir kamyon mercimek vermişti ve deden bu borcunu ödememiş. Faiziyle birlikte (ki trilyonlar söz konusu) sen ödeyeceksin' dayatmasında bulunuyor. Hem devletin hem de Viranşehir'de yaşayan herkesin gözleri önünde cereyan eden bu haksızlığa karşı hiçbir tepki gösterilmemektedir. İlçede sözü geçen ve görece biraz daha insaflı(!) bazı insanların devreye girmesiyle haracın miktarı 300 milyara düşürülerek “uzlaşma“ sağlanır. Daha doğrusu Êzîdî vatandaşın canı kurtulur. İkincisi; Avrupa'da yaşamaya zorlanan Êzîdîlere ait büyük ölçekli topraklara Dudukanlar şu anda fiili olarak el koymuş durumdadırlar. Topraklarını satmak isteyen Êzîdîler, alıcısı olmasına rağmen satamamaktadırlar. Çünkü satın almak isteyenler Dudukan'ların tehdidiyle karşılaştıkları için vazgeçiyorlar. Dudukanların aynı zamanda korucu oldukları ve devletten direkt destek aldıkları da dikkate alındığında tehditlerinin etkisi daha anlaşılır olur. Bu iki somut örnek, geçmişte küçük hesaplar için devletin politikalarına alet olup Ermenilerin, Asuri-Süryanilerin, Keldanilerin topraklarına nasıl el konulduğunu yeteri kadar açıklamaktadır. Bu iki olayın yaşanması ve kimseden ciddi bir tepki almaması, yukarda sözü edilen Osmanlı zihniyetinin haksızlığı ’hak ve meşru' görme anlayışıyla açıklanabilir. Hrant Dink'i katleden de, Madımak'ta Alevileri diri diri yakan da ve Êzîdîlerden haraç alan da bu zihniyettir. Bu gün gözlerimizin önünde yaşanan bu insanlık dışı uygulamaları görmeyen, görmek istemeyenlerin 1915 ve sonrasında yaşanan soykırımları doğru değerlendirmeleri beklenemez. Birkaç gün önce, Laleş'te toplanan Êzidilerin temsilcileri, ABD Başkanı Obama'ya gönderilmek üzere bir mektup kaleme aldılar. Mektupta, 1916'da Osmanlı yönetiminin, Ermenilere destek oldukları gerekçesiyle yaklaşık bir milyon Êzîdî'yi öldürdüğü ifade edilerek Obama'dan Türkiye'ye Êzîdîlere uygulanan vahşetin soykırım olarak kabul edilmesi için baskı yapması istendi. Bu gün Êzîdîlerden haraç alan Şêxanlılar ve Êzîdîlerin topraklarını devlet desteğiyle işgal eden Dudukanların devletin resmi söylemini tekrarlaması, inkarcı davranması, kendi haksız kazançlarını meşrulaştırmanın zorunlu bir sonucu olacaktır. Bunların ve bunlar gibilerinin objektif bir değerlendirme yapmaları beklenmediği için de söylemlerinin ciddiye alınması düşünülemez. Devlet, yaptığı soykırımlarda farklı milliyetleri bir birine karşı kullandığı gibi aynı milliyetin farklı inançlarını da yedeğine alarak kullanmıştır/kullanıyor. Müslüman olmayan tüm halklara karşı yapılan soykırımlara karşı sessiz kalanlar, ya haksız kazançlarını meşrulaştırma çabasındalar ya Osmanlı'dan devralınan zihniyetin esaretinden kurtulamamışlar ya da soykırım kapsamına giren suçların ne olduğunu bilememektedirler. . Dersim başta olmak üzere birçok defa soykırıma uğramış Kürdlerin diğer (Müslüman olmayan) halklara karşı yapılan soykırımları inkâr etmesi, Osmanlı zihniyetinin bazı Kürdler üzerindeki etkisine bağlamak gerekiyor. Kürd halkının yüz yılı aşkın bir süredir verdiği özgürlük mücadelesinin ve ödediği bedellerin küçük çıkar çevrelerince ve Osmanlı zihniyetindeki bazı insanlarca lekelenmesine izin verilmemelidir. Kürdler, bu coğrafyanın asli unsurlarıyla (Ermeni, Süryani, Êzîdî...) birlikte hareket ederek devlete karşı mücadelesini gerçek bir özgürlüğe dönüştürebilir ancak. Bu birlikteliğin sağlanması güven ortamının oluşmasına bağlıdır. Bunun için de geçmişle ciddi bir hesaplaşma yapılarak Osmanlı'dan kalma inanca dayalı, ’hak ve meşru' zihniyetinden kurtulmak gerekiyor. Tarihle, romantik ve utangaç bir tarzda yüzleşenler sadece kendilerini kandırmış, mutlu etmiş olurlar. Bu coğrafyada hala yaşayan ve yaşamak isteyip geri döneceklerin (tüm milliyetlerin/inançların) özgürce yaşayabilmesi için tarihle gerçekçi bir şekilde yüzleşmek gerekiyor. Tarihle bu gerçekçi yüzleşme, Kemalizm ile Osmanlılık arasında bir tercih yapmakla değil, her ikisinde de varlığını koruyan soykırım zihniyetinin mahkûm edilerek tarihin çöplüğüne atılmasıyla olanaklı olur ancak. [email protected]

Anonymous (not verified)

Thu, 02/12/2009 - 13:19

sevgili nemirdanin "öncelikli isler" baslikli yazisinda siz ve hek in ismini anarak biz okuyuculara hitaben yazisini okudunuzmu bilmem.tum yurtsever yuregiylen sizlerden ricada bulunan nemirdani barismaniz icin cagrida bulununca"ikinizdende beklentimiz buyuktur"diyordu.ve biz okurlarada bu konuda seslenip,bu iki insani ya baristirin yada onlari boykut edin diyordu.gecenin bir vakti"pul katliyami,hek,recep marasli,sirac bilgin vs..)yaziniz ilisince gozume.tamam sevgili nemirdanin baris cagrilari sonuc verecek umutuylan yazinizi okuyunca,gundeme tasidiginiz konu eski konu olmasina ragmen,got yine ayni.sevgili nemirdanin vede tum diger degerli kurdistani duruslarin sizlere uzattigi baris cubuguna siz af edersiniz gotunuzu gosteriyorsunuz.sevgili nemirdanin baris cabalarina ve diger tum kurdistani kisiliklere karsi en azindan saygili olunamazmiydi.ben burda sevgili nemirdaniye seslenmek istiyorum:herkesten özur diliyerek.sevgili nemirdani sizin ictenliginizi,kurdistani yureginizi,cablarinizi saygilan karsiliyorum.ama goruyorsunuzki degisen bir seyler yok.af edersiniz ben bu gotler savasinda taraf olamam ama tavir belirleye bilirim.siddetlen protesto ediyorum bu"buyuk beklentiler beklenen"kucuk degerleri sayin forum yoneticileri madem rtuk gibi bir gorevi yerine getireceksiniz,bu herkes icin gecerli olmali.hurmetler

Anonymous (not verified)

Thu, 02/12/2009 - 13:21

sevgili nemirdanin "öncelikli isler" baslikli yazisinda siz ve hek in ismini anarak biz okuyuculara hitaben yazisini okudunuzmu bilmem.tum yurtsever yuregiylen sizlerden ricada bulunan nemirdani barismaniz icin cagrida bulununca"ikinizdende beklentimiz buyuktur"diyordu.ve biz okurlarada bu konuda seslenip,bu iki insani ya baristirin yada onlari boykut edin diyordu.gecenin bir vakti"pul katliyami,hek,recep marasli,sirac bilgin vs..)yaziniz ilisince gozume.tamam sevgili nemirdanin baris cagrilari sonuc verecek umutuylan yazinizi okuyunca,gundeme tasidiginiz konu eski konu olmasina ragmen,g.. yine ayni.sevgili nemirdanin vede tum diger degerli kurdistani duruslarin sizlere uzattigi baris cubuguna siz af edersiniz g....... gosteriyorsunuz.sevgili nemirdanin baris cabalarina ve diger tum kurdistani kisiliklere karsi en azindan saygili olunamazmiydi.ben burda sevgili nemirdaniye seslenmek istiyorum:herkesten özur diliyerek.sevgili nemirdani sizin ictenliginizi,kurdistani yureginizi,cablarinizi saygilan karsiliyorum.ama goruyorsunuzki degisen bir seyler yok.af edersiniz ben bu g..... savasinda taraf olamam ama tavir belirleye bilirim.siddetlen protesto ediyorum bu"buyuk beklentiler beklenen"kucuk degerleri sayin forum yoneticileri madem rtuk gibi bir gorevi yerine getireceksiniz,bu herkes icin gecerli olmali.hurmetler

Add new comment

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.