Skip to main content
Submitted by Anonymous (not verified) on 9 August 2008

Türkiye'de aylardır iki konu bütün gündemi işgal etmiş durumdadır.

Bu konulardan biri, AKP hakkında Anayasa Mahkemesi'nde açılan kapatma davasıydı. Bu dava hızlı bir şekilde sonuçlandı. Davanın, AKP'nin kapatılmaması kararıyla sonuçlanması, olumlu bir gelişme oldu. Bu konunun gündemde düşmesiyle birlikte Türkiye'nin diğer ana gündem maddelerine dönüleceği düşüncesi vardı. En önemlisi de, Anayasa Mahkemesi Başkanı'nın AK Parti hakkında kararı açıklarken, hem genel anlamda ve hem de özel olarak partilerin yaşamları ve kapatılmamaları hakkında anayasada gerekli değişikliklerin yapılması, yeni bir yeni anayasanın hazırlanması sorununa da işaret etmesiyle, bu konuda yeni bir çalışmanın Meclis tarafından başlatılacağı beklentisi söz konusu oldu. Meclis böyle bir konuya girmeden, yıllık izne girdi.

Türkiye'deki ikinci ve kapsayıcı olan ikinci gündem ise, Ergenekon sorunudur. Bu konu, Türkiye'yi teslim almış durumda. Bu sorundan dolayı, Türkiye'nin en temel sorunu olan ve Türkiye'nin demokratikleşmesinin, üniter yapısının değişmesi, çağdaş koşullara uygun yeni bir devlet yapılanmasının olmazsa olmaz koşulu olan Kürtlerin özgürlüğü, bireysel ve kolektif haklar düzleminde görüşlerin ve projelerin üretilmesi engellenmiş bulunmakta.

Aylardır Ergenekon'la ilgili bilgiler basında ve teslim etmek gerekir ki Taraf Gazetesi'nde genişçe yer almaktadır. Ergenekon'la ilgili 2500 sayfalık iddianamenin mahkemeye sunulması ve iddianamenin mahkeme tarafından kabul edilmesinden sonra, Ergenekon'la ilgili daha da detaylı bilgiler ortaya serildi.

Ergenekon: T.C Devletinin doğal yapılanmasının bir sonucu...
Yazımının başına Ergenekon'la ilgili bir denklem belirledim. Bu denklem, “Ergenekon eşittir devlet“ veya başka bir şekilde ifade edilirse “devlet de eşittir Ergenekon“. Günlerdir Ergenekon'un yüzyıllık geçmişinden bahsedilirken, söylenmek istenen budur. T.C Devleti bilindiği gibi, Osmanlı İmparatorluğunun mirası üzerinde kuruldu. Ama T.C Devletinin yapılanması, düşüncesi, ideolojisi, 20. Yüzyılın başlarında, 1919'lardan sonra gelişen bir olay değildir. Bu gelişmenin öncesi, Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerine uzanan bir gerçeği var. T.C Devleti'nin yapılanmasını Osmanlı İmparatorluğu bünyesinde oluşan İttihat-Terakki Partisinin oluşumuna bağlı olduğu ortada. Bu oluşumun amacı, Türk ırkçılığını, Türk şoven dar milliyetçiliğini devlet yapılanması haline getirmek, Osmanlı İmparatorluğu bünyesinde var olan, bir ölçüde özerk ve otonom yapılar halinde yaşamlarını sürdüren ulusal toplulukları devlete eklemlemek, onlar üzerinde kolonyal ve ırkçı bir yönetim sistemi oluşturmaktır.

İttihat-Terakkicilerin bu projesi, Balkan Halkları ve Arap halkı üzerinde gerçekleşmedi. İttihat-Terakkicilerin bu projesi, Osmanlı İmparatorluğu bünyesinde kalan Ermeniler ve Kürtler üzerinde gerçekleşme şansını buldu. İttihat-Terakkiciler Osmanlı İmparatorluğu bünyesinde Ermenileri soykırıma tabi tutarak sorunu çözdü. T.C Devleti, Türk ırkçı ve şoven dar milliyetçi rasyonellerle yapılanmaya başlamasından sonra da, Kürtlerin inkarı, Kürtlerin ulusal demokratik hakları için gerçekleştirdiği hareketleri kanla ve katliamlarla bastırmak; Kürt ulusunun bütün haklarını gasp etmek, resmi bir ideoloji oluşturmak, suni mezhebi devlet yapısının harcı haline getirerek devlet dini yaratmak, üniter devlet ulusu oluşturmak, sömürgeci sistemi yapılandırmak şeklinde hayata geçti.

T.C Devleti, halka ve Kürtlere karşı tabir caizse bir Ergenekon devleti olarak oluştu. Açarak söylersek, T.C Devleti bir şiddet, cinayet, katliam, iktidarı tek elde sivil ve askeri elit elinde toplamak, Kürt ulusunu yok etmek, muhaliflerin her türünü yok etmek üzerine kuruldu.

Bundan dolayı, Ergenekon, NATO'nun bir gladyosu değildir. T.C Devleti'nin Ergenekon şeklinde yapılanması, 100 yıllık bir sorun. NATO Gladyosunun tarihi, 1950'lerden sonraki bir olaydır. T.C Devleti'nin NATO'ya üye olması da 1950 sonrasıdır. Bütün bunlar, T.C Devleti Gladyosunun, Ergenekon'un NATO'dan önce var olduğunu, Türk gladyasonun ve Ergenekon'unun NATO'nun gladyosuyla ile rahat uyum gösterdiğinden ve örtüştüğünden bahsedilebilir.

Başka bir ifadeyle, NATO Gladyosunun önceli Türk gladyosu ve Ergenekon'dur. Sosyalist Enternasyonala Türk komünistleri, Türk milliyetçiliğini ve ırkçılığını bulaştırdıkları gibi, T.C Devleti yapı olarak bir Gladyo ve Ergenekon olarak, dünyaya da öncülük ettiğini söylemek de yanlış olmaz diye düşünüyorum.

Bu nedenle, Ergenekon'un tasfiye edilmesi ve elemanlarının cezalandırılması, T.C Devletini gladyo olmaktan çıkarmayacak, demokratikleşmeyi sağlamayacak. Devletin özel örgütlerinden birinin tasfiyesini en fazlasıyla sağlarken, karşıtının ve diğerlerinin güçlenmesini sağlayacaktır.

Ergenekon ve benzeri devlet örgütlerinin varlığı, onların harekete geçirilmesinin sivil siyasi iktidarlardan bağımsız olmadığı, en iyi Tansu Çiller ve Mehmet Ağar Hükümeti döneminde kendisini ortaya koydu. Bu bağlamda, Devlet gladyosu sadece sivil ve asker elitle de bağlantılı bir olay değil, tüm güç odaklarını, sermayadarları da içine alan bir sistemdir.

Bu gladyonun başında genelkurmay başkanlığı vardır. Ergenekon'la ilgili kafa yoran yazarlar ve basın mensupları gerçeğin bu yönünü hiç görmek istememektedirler. Bu bağlamda, Ergenekon ekibi tasfiye edilse bile, onların yerini dolduracak ve halen hareket halinde olan güç odakları ve gladyolar var.

Ayrıca, Türkiye'nin demokratikleşmesi sıradan bir demokratikleşme ile de olanaklı olmayacak. Çok uluslu toplumların, federal demokrasisi ile demokratikleşmesi olanaklı olacak. Bunun için de, Kürtlerin Türkler kadar hak sahibi olması, Kürtlerin Kürdistan'da iktidar ve Türkiye'de iktidarın ortağı olmasıyla olanaklı olacaktır.

Ergenekon iddianamesinde Kürtlere yönelik yok etme eylemleri neden dava konusu değil?
T.C Devleti bir gladyo ve Ergenekon olarak yapılanmasını birinci derecede Kürtlere karşı gerçekleştirdi. Bu devlet gladyosunun 1919'dan sonra Kürtlerin başına getirdiklerini yazmakla bitirmek olanaklı değil. Bununla ilgili olarak yüzlerce eser var. Sadece son 30 yılda olup-bitenlere bakarsak tablonun dehşet verici olduğu görülecektir.

Son 30 yılda: Kürdistan'da öldürülen Kürt sayısı resmi rakamlara göre 35.000, gayri resmi rakamlara göre 100.000. Boşaltılan köy sayısı 3000. Yüzlerce yakılan ve boşaltılan kentler. Lice kazası tümden yakıldı. Siverek, 1979 yılında 60.000 nüfusa sahipti, 12 Eylül Darbesi gerçekleştiği zaman, nüfusu 29.000'e düştü. Aynı trajedi, Hilvan, Nusaybin, Batman için de geçerli. Yakılan on-binlerce dönüm orman. Binlerce, “faili meçhul“ olarak tanımlanan, ama Ergenekon'dan sonra failinin devlet, devletin özel örgütlerinin gerçekleştirdiği ölüm. Hapishanelerde katledilen yurtseverler.

Kürdistan'daki tüm bu uygulamalar, Ergenekon denilen bu son örgüt, JİTEM, genelkurmayın yönettiği şiddet örgütleri tarafından gerçekleştirilmiştir. Bunlara rağmen, bu konuda Ergenekon İddianamseinde somut bir iddianın ve suçlamanın olmaması, bu konuların yargılanma konusu olmaması da, Ergenekon denilen örgüte yönelik eylemin, devlete yönelik bir temizlik hareketi değil, devlet gladyosunun birisinin, bir diğerini tasfiye eylemi olduğunu açığa çıkarmaktadır.

Ergenekon iddianamesi 2500 sayfa olmasına rağmen, yargılanan şüpheli 86, tutuklu 46'dır. Oysa Kürdistan'da iki ya da üç sayfalık iddianamelerin tutuklu sayısı on, on ya da daha fazla iddianame sayfası olan iddianamelerin tutuklu sayısı onlarca, bazen yüzlerce. Bu tablonun kendisi de, görülmekte olan Ergenekon Davasının günah savuşturmak niteliğinde olduğunu göstermektedir.

“PKK'nın Ergenekon'u mu?“
Ergenekon olayıyla birlikte, pandora kutusunun tüm kapakları değilse bile, bir kapağı açıldı. Ortaya yıllardır bilinen, ama genel kabul görmeyen gerçekler dışarı saçıldı. T.C Devletinin bir gladyo olarak örgütlenmesi, Kürt gerçeğine dayalı olarak ortaya çıktığına göre, Kürtlerin bu yapıdan azad olmaları olanaklı değildi. Bu yapının da, PKK olacağı, PKK hakkında yıllardır yazılanlar, Öcalan'ın açıklamalarıyla ortadaydı.

Ergenekon hakkında açılan dosya, PKK ile ilgili gerçekleri yeni bir noktaya getirdi. PKK ile ilgili olarak, Ergenekon İddianamesinde çok şey olmazsa bile, 434 klasörlük belgeler içinde çok şeyin olduğu basında yer almaktadır.

Ergenekon'un PKK'ye silah verdiği, Öcalan'ın Türkiye'ye gelişinde Ergenekon'un rolünün olduğu, Öcalan'ın Ergenekon'la ilişkisi gibi konularda yazılanları bir tarafa bıraksak bile, Öcalan'ın bu konuda söyledikleri gerçeği anlatmaya yetiyor. Ama kabul etmek ve teslim etmek gerekir ki, Öcalan'ı sadece Ergenekon gibi devletin bir örgütü ile sınırlandırmak onun şanına yakışmaz. Çünkü o devletin en tepesindekilerle, genelkurmayla ilişkili ve işlerini onlarla sürdürüyor. Öcalan tepede işlerini sürdürürken, huyu kurusun, komplocu ve birlikte olduklarını da ekarte etme özelliğiyle, Ergenekon ve benzeri örgütlere altlık olmak gibi bir beceriye de sahip.

PKK lideri Öcalan'ın Ergenekon hakkında savcıya ifade vereceğini söylemesi de olaya PKK açısından yeni bir boyut kazandırdı. Gerçi ifade vermeden önce, “Ergenekon bizi kullanmak istedi, biz bu oyuna gelmedik“ dese de Öcalan'ın, yapısal karakteri göz önüne getirildiği zaman, insanın Öcalan'ın Ergenekon'la iş yaptığını anlamaya yetiyor. Bundan daha önemlisi, Öcalan'ın huyunu ve suyunu bilen biri olarak söylüyorum ki, Öcalan savcıya ifade verirken, kendisini kurtarmayı ve birlikte iş yaptıklarını gammazlamayı düşündüğünü ve planladığını açıkça söyleyebilirim.

Biliniyor ki, Öcalan yargılandığı zaman, PKK'nin yaptıklarından bütünüyle merkez komite üyelerini, bölge ve eyalet sorumlularını sorumlu tuttuğu, sorumluluğu üzerinden attığı bilinmekte. Siverek ve Hilvan olaylarında kendi dışındaki arkadaşlarını gambazladığı bilinmekte. 33 askerin öldürülmesinden Şemdin Sakık'ı sorumlu tutuğu açık. Şemdin Sakık'ın yakalanması için Türk genelkurmayına açıkça çağrılarda bulunduğu bilinmekte.

Öcalan, Ergenekon'la birlikte, PKK Ergenekon'undan bahsetti. PKK Ergenekon'unun 15.000 kürdü öldürdüğünü açıkça ifade etti. Öcalan 15.000 dese bile, bunun sayısının daha fazla olduğunu yıllardır yazıyoruz. PKK içindeki Ergenekon temsilcilerinin de kendisine muhalif olan Semir, Şahin Dönmez, Selim Çürükkaya, Mehmet Şener, Şemdin Sakık ve diğerlerinin olduğunu açıkladı. Yani burada da bir gambazlama olayı var.

Öcalan'ın bu iddiasına karşı Selim Çürükkaya'nın yazdıklarına yüzde yüz katılıyorum. Şunu açıkça belirtiyorum ki, PKK'de hiçbir şey, hiçbir hareket ve olay Öcalan'dan habersiz ve bağımsız gerçekleşemez. Gerçekleşen bağımsız hareketler, PKK içindeki yurtseverlerin Öcalan'ın istemediği devlete yönelik bazı hareketleri olabilir. Çünkü bilinen bir gerçek var ki, PKK eşittir Öcalan'dır.

Bundan daha önemli olan bir saptama yapmak istiyorum. O da Öcalan'ın dediği gibi PKK'nın içinde bir Ergenekon örgütlenmesinin olması değildir. PKK de, T.C Devleti gibi yapısal karakter olarak Kürtlere ve Kürt yurtseverlerine karşı bir örgüt olarak yapılandı.

Ayrıca PKK elitinin ve özellikle Öcalan'ın, Anti-Amerikan, Anti-İsrail, Anti-AB karakteriyle, Kemalist ideolojiyi benimsemesiyle, Güney Kürdistan Federe Devletine karşı olması ve yıkmak istemesiyle, Ergenekoncuların ve devletin mutlak iktidarının rasyonellerini benimsemesi ile de, PKK'nın yapılanma olarak Ergenekoncularla bir bütünleşme ve ortak paydaya sahip olduğu gerçeğini ortaya koymaktadır.

İbrahim GÜÇLÜ
Amed, 07. 08. 2008
[email protected]

Add new comment

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.