Skip to main content
Submitted by Anonymous (not verified) on 7 June 2008

[b]Dema Nu Gazetesinden Akt.[/b]

Dünyada güç olmak isteyen devletler ve toplumlar için yaklaşık yüz elli yıldır hiç önemini yitirmeyen enerji kaynaklarından biri olan petrol, içinde yaşadığımız yüzyıla da damgasını vurarak devam ediyor. Petrol sayesinde dünyada ve Ortadoğu'da bir çok devlet kurulurken ve çoğu ülkede günümüzde bu enerji kaynağından aldığı güçle dünyaya hüküm etme gücüne erişmiştir. Buna karşılık Kürtler, Kürdistan gibi zengin petrol kaynakları üzerinde yaşamalarına rağmen, ne devlet olabilme imkanına ulaşabildiler ve ne de Kürdistan petrollerinden yararlanabildiler. Tam aksine zengin topraklar üzerinde yokluk içinde yaşadılar/yaşıyorlar. İnsanları bu kadar kendine çeken ve insan yaşamında da çokça kolaylıklar sağlayan Petrol enerjisinin geçmişi çok eskilere dayanmaktadır. Bu günkü yazımda Ortadoğu petrollerinin 19.yy'ın sonuna kadar olan döneminin tarihçesine kısaca değineceğim.

Dünyada ilk defa petrolden yararlananlar Sümerler, Asurlular ve Babillilerdir. M.Ö. üç bin yıl önce yaşamış olan Sümer hükümdarı Adab'ın heykelinin göz çukurlarında asfalt bulunmaktadır. Babil hükümdarı Nebukadnezzar, Fırat Nehri üzerinde yaptırdığı köprünün inşaatında, Babil'de yaptığı yollar ve asma bahçelerde asfalt kullanmıştır. Babil kraliçesi Semiramis'de Fırat Nehri'nin altında açtırdığı bin metre uzunluğundaki tünelin duvarlarındakı kiremitleri asfalt ile sıvatmış ve diğer su kanallarının duvarlarında da asfaltın kullanıldığı ortaya çıkıyor. 480 (m.ö.) yıllarında Persler, Kürtler ve Araplar petrolü damıtarak askeri amaçlarla savaşlarda yanıcı made olarak kullanıyordular. Eski Mısırlılar ve bugünkü Küba, Meksika, Bolivya ve Peru bölgelerindeki yerliler ise petrolden ilaç olarak yararlanıyordular.

Herodot, M.Ö. 450 yıllarında Kuzey Afrika ve Mezepotamya'da petrol sızıntılarından bahsetmekte, bu bölgelerde petrolün hastalıklarda ilaç, su yalıtım malzemesi ve savaşlarda yakıcı made olarak kullanıldığını yazmaktadır. Ayrıca Herodot, Babil'den sekiz günlük bir mesafede bulunan Hit mevkiinde su ile birlikte petrolün de fışkırdığını zikr etmektedir. İran'lı gezgin Abul Hasan Mesud, Fenike bölgesinde bir çayın ağzında asfalttan çıkarılan bir yağdan bahsetmektedir. Bu günkü Kürdistan'ın Kerkük-Musul vilayetlerindeki petrol çok eski çağlardan beri bilinmekte idi. Büyük İskender, ordusu ile Kerkük'ten geçerken alev alev yanan petrolü gördüğünü, bölgedeki askerlerin ve halkin Büyük İskender'in dikkatini çekmek için yollara asfalt döktüklerine dair bilgiler bir çok kaynakta geçmektedir. Kerkük Vilayetinin yakınındaki tepelerde yanan petrol alevlerinin yüksek damlardan görüldüğünü ve eskiden bölge insanları bu alevleri kutsal sayarak, şifa dilemek, dua etmek, çocuğu olmayanlar çocuk istemek için faytonla petrol alevlerinin yandığı tepelere giderlermiş.12.yy'da islam ordularının İspanya'yı işgal etmesinden sonra, Avrupa'da petrol aydınlatma enerjisi olarak kullanılmaya başlanmıştı. 1300'lü yıllarda Uzakdoğu'ya yaptığı gezi sırasında Ortadoğu bölgesinden geçen tanınmış gezgin Marko Polo, anılarında petrolden bahsetmektedir. M. Polo, Seyahatnamesinde; "Baku bölgesinde çok büyük bir kuyudan, bir taşımada yüz gemi dolduracak kadar koyu bir sıvı fışkırıyordu ve bu sıvı yemede kullanılmaz, yanarak etrafına bol ısı verir" diye tarif ettigi petrolün; ilaç ve lambalarda yakılan yağ olarak kullanıldığını da yazmaktadır. Marko Polo'nun yanıcı petrolü böyle tarif etmesi, o dönemde petrolden henüz haberdar olmayan Avrupalıların literatürüne petrol kavramının girmemesinden kaynaklanmaktadır. Yine Evliya Çelebi, Kürdistan'daki gezisi esnasında, Seyahatname kitabının dördüncü cildinde, "Van Kalesinde Neft (Petrol) yağının kayalardan fışkırarak büyük bir havuzun içine aktığı" biçiminde bilgiler vermektedir.

1766'da Kürdistan'ın Kerkük şehrine uğrayan Danimarkalı gezgin Carsten Niebuhr, yazdığı Seyahatnamesinde, ateş çıkan yerde, Kerkük'e yakın bir yerde zift ve petrol olduğundan bahseder. Kerkük petrollerinin imtiyazı ilk defa 1628 tarihinde Osmanlı Padişahı IV. Murat zamanında Neftçizade ailesine bir berat 'ferman' ile verilerek ve aynı zamanda, fermanda petrolün bulunduğu arazilerin sınırları da belirtilmiştir. Daha sonraları Lik Cemaati tarafından kullanılan ve satılan neft (petrol) 14 Haziran 1748 Öşr-i Neft (Osmanlılarda Ham petrolden alınan vergi) vergisine tabi tutulmuştu. Padişah II.Abdulhamit döneminde 1871 yılında Alman araştırmacılar tarafından Musul ve Kerkük'te de petrol kaynakları keşfedilmişti. İlk önceleri Musul ve Kerkük'te zift ve neft (petrol) madenleri işletmeye açılmıştı. Sultan II. Abdulhamit'e ait Musul ve Kerkük'teki arazilerde çıkan petrol gazı, padişah tarafından Hazine-i Hassa'ya (Padişahların şahsi gelir ve giderlerine ait işlerle ilgilenen daire) devredilmişti. Zengin petrol yatakları, Kürdistan'ın Musul ve Kerkük vilayetlerinde küçük ırmaklar halinde akmasına ve bazı yerlerde gölcükler teşkil etmesine rağmen, pek gelişkin olmayan teknik araçlarla işletilmekte idi. Musul ve Kerkük bölgeleri, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren zengin petrol kaynaklarına sahip olduklarından Rusya, İngiltere, Fransa ve Almanya'nın ilgi ve çatışma odağı olmuştu.

20.yy'ın başından itibaren Kürdistan petrolleri, Kürdistan'ı sömürgeleştiren devletlerle birlikte ABD, Avrupa ülkeleri, Rusya ve Uzakdoğu ülkeleri tarafından modern araçlarla işletilerek kullanılmıştır. Buna karşılık Kürt toplumuna sefalet ve yokluk reva görülmüş/görülüyor. Petrolün modern anlamdaki tarihi 19. yüzyılın ikinci yarısında başlamasına karşın, tam anlamıyla dünyanın en önemli enerji kaynağı olması ise 20.yy'da olmuştur. 20. yüzyılda petrolün önem kazanması, işletmeciliğinin zamanla serüven düşkünü petrol arayıcılarından, çok uluslu şirketlere ve devletlere geçmesine yol açmıştır. Tüm geçmişi boyunca sürekli önemli pazarlıklara konu olan petrol, hep yaşamsal önemdeki kararlarda merkezi bir konum teşkil ederek içinde yaşadığımız 21. yüzyıla da damgasını vurmaya devam ediyor.

Eğer Kürtler, 150 sene sonra, içinde yaşadığımız yüzyılda Kürdistan petrollerinin sahibi ve işletmecisi olursa, büyük bir olasılıkla sömürge ulus olmaktan, yoksulluktan, yokluktan, sefaletten kurtulabilirler düşüncesini taşıyorum.

Anonymous (not verified)

Sat, 06/07/2008 - 01:47

[b]Aksam Gazetesi'nden Aktarma:[/b] Beklenen oldu. BAAS rejimi son buldu. ABD kazandı mı? Bunu tarih gösterecek! Irak, artık paylaşım masasında. Bu paylaşımda petrol, başı çekiyor. 1904 yılında İngiliz donanması kömürden petrole geçerken Ortadoğu'nun da dramatik kaderi belirlenmeye başlıyordu. Petrol artık her şey demekti. 1912 yılında Türk toprakları olan Musul ve Bağdat başta olmak üzere diğer bölgelerde petrol arama ve üretim işini yapmak üzere Türk Petrol Şirketi kuruldu. Şirketin adına aldanmayın. Ortakları İngiltere, Almanya ve Hollanda idi. Daha sonra bu şirketin sahip olduğu tüm imtiyaz hakları 1914 yılında İngilizler'e verildi. 1925 yılında ise Türk Petrol Şirketi'nin adı Irak Petrol Şirketi olarak değiştirildi. 1968 yılında iktidara gelen BAAS yönetimi, 1972 yılında Batılı şirketlerin içinde yer aldığı bir konsorsiyum olan Irak Petrol Şirketi ve Irak petrollerini millileştirdi. Irak petrolünün üçte ikisine sahip olan ABD ve İngiltere, bu millileştirme hareketiyle paylarını tamamen yitirdiler. Dönemin ABD Başkanı Richard Nixon, Irak'taki Kürtler'i silahlandırmak üzere İran Şahı ile anlaştı ve Irak'ı terörizmi destekleyen ülkeler listesine dahil etti. Irak yönetimi ise Fransız şirketleri ve eski SSCB devlet şirketleriyle anlaşmalar yaptı. Irak petrolleri konusunda ABD-İngiltere eksenine karşı bugün ortaya çıkan Fransa-Rusya Federasyonu ekseninin tarihsel temellerini bu dönüşüm oluşturur. Bu rekabette Çin'i, Almanya'yı ve Japonya'yı unutmayalım. Örneğin, Çin'in Basra Körfezi'nden petrol ithalatı, 1997'de 0.5 milyon varil iken bu ithalatın 2020'de 5.5 milyon varile çıkacağı tahmin edilmektedir. Bu tabloya bakarak Irak petrolleri üzerinde rekabetin daha da keskinleşeceğini söylemek mümkün. 1990'larda Saddam Hüseyin, Rusya'nın Lukoil, Çin Ulusal Petrol Şirketi (CNPC), Fransa'nın TotalFinaElf ile petrol havzalarına ilişkin anlaşmalar imzalayarak, ABD'nin karşısında Irak'ı destekleyen ülkeler grubu yaratmayı hedefledi. 1997'de, Lukoil Batı Kurna, CNPC kuzey Rumeyla, TotalFinaElf ise Mecnun petrol havzasında arama ve üretim yapma hakkını elde ettiler. Global düzeyde enerji arzını ve kaynaklarını kontrol etmeyi hedefleyen iki ülke, ABD ve İngiltere, bu anlaşmaları kendi çıkarlarına tehdit olarak tanımladılar. Bu algılamanın bugüne yansıması çok net. 4 Nisan 2003'te ABD Temsilciler Meclisi'nin, Fransa, Almanya, Rusya ve Suriye'nin Irak'ın yeniden inşasında her türlü sözleşmenin dışında bırakılmasına ve ABD ile İngiltere dışında diğer Güvenlik Konseyi üyesi ülkelerin şirketlerine de federal kontratlardan para sağlanmamasına ilişkin aldığı kararı unutmayalım. Bugün dünyada ikisi Amerikan, ikisi İngiliz ve biri Fransız, beş büyük şirket petrol piyasasına hakimdir. Ve, dünyada Irak petrolünde gözü olmayan petrol şirketi yoktur. Çünkü, kaliteli olduğu kadar üretim maliyeti ve dünya piyasalarına sunumu açısından karlıdır. Kanıtlanmış 112.5 milyar varille (toplam rezervin 220 milyar varil olduğu iddia ediliyor) dünyanın ikinci büyük petrol rezervi ve dünya doğalgaz rezervinin yüzde 11'i, Irak'ın işgali ile İngiliz ve Amerikan petrol şirketleri olan Exxon Mobil, Chevron Texaco, Shell ve British Petroleum'un (BP) denetimine geçiyor. Batılı petrol devleri 30 yıl önce kapı dışarı edildikleri Irak'a işgalle yeniden dönüyorlar. İş, yalnızca petrolün işletilmesiyle sınırlı değil, şirketler daha pekçok avantajdan yararlanacaklar. Irak'ın günlük petrol üretim kapasitesi 6 milyon varil, ancak bugün bunun yaklaşık yarısı üretiliyor. Önce petrol üretimini tam kapasiteye yükseltecek olan şirketler, on milyarlarca varil düzeyinde bulunan rezervlerin işletme hakkını da elde edecekler. Şirketler ayrıca yeni hükümetle, 'üretim paylaşma anlaşması' (production sharing agreement-PSA) imzalayacaklar. Bu anlaşma sayesinde ulusal vergiden muaf olacakları gibi, petrol kaynakları tükenene kadar çevreyle ilgili yasalar ve diğer ulusal yasaların da dışında tutulacaklar. Böylece 1970'lerden önceki konumlarını daha güçlü bir şekilde yeniden elde edecekler. Bu şekliyle PSA anlaşmaları, sadece Ekvador, Çad ve diğer bazı yoksul Afrika ülkelerinde uygulanıyor. Bu ülkelere Irak da katılıyor... Irak'ta kurulacak olan yönetim, iş ortaklarını seçerken Washington ve Londra'nın sözünden çıkamayacaktır. Ülkenin imarı için nakde ihtiyaç duyulacağından, petrol şirketlerine zorluk çıkarılmayacak ve tüm imtiyazlar kolaylıkla verilecektir. Irak halkı da rahatlıkla ikna edilebilecektir.

نەناسراو (not verified)

Sat, 06/07/2008 - 10:19

eline saglik ve bir ek One name for crude oil is pyr medikon, i.e. Medean or Median fire. (Medea, or Medes [Persia]). source: R. J. Forbes, Bitumen and Petroleum in Antiquity 27-8 median fire > persian fire > en sonunda greek fire olarak taninan sey nafta oil karisimi bir sey ozelikle deniz savaslarinda da kullanilmis yandiginda suya dustugunde bile yanmaya devam eden bir warfare olarak ilk kez (tarihi kayitlara gore ilk kez) Medler tarafindan kullanilmis. o gun bugun kurdler petrolu ancak simdi tekrar "POWER" olarak kullanmaya baslayacak. kafayi kullanirlarsa "Strabo reports that Alexander the Great found at Ekbatana in Media a lake of naphtha which kindled as soon as a flame was brought near it. A street was sprinkled iwth it, and when it was set on fire at one end the flame flashed in an instant to the other end." kolay gelsin-hurmetler HeK

Add new comment

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.