Bush-Erdoğan, Bush-Gül görüşmesi sonrası Kürdistan'nın Güneyinin Türk ordusu tarafından işgal edilmesi çoğu çevrelerce ABD-Kürd ilişkilerinin sonu mu? ABD-Türk ilişkilerinin yeniden rayına oturtulması mı? Kürdler bir kez daha mı ABD'nin ihanetine uğradı? Ve benzeri sorular sorulmaya başlandı.
Kimi de 'biz söylememiştik' bilinen dar görüşlülüklerini pazarlamıştı.
Oysa hiç biriside değildi.
ABD, Türklere “sınır ötesi operasyonu“na yeşil ışık yakmasını bir şartla izin verdiği bilinen bir olaydı. Bu şartında PKK'ye karşı savaş meselesiydi. Fakat Türklerin amacı PKK'ye karşı savaşmaktan öte Kürdistan'ın güneyindeki Kürd kazanımlarıydı. PKK burada sadece bir bahaneydi. Tüm dünya alem bunu biliyordu. Bunu tersyüz eden veya etmeye çalışanlar sadece beynini Erkenekon üyesi A. Öcalan ve örgütüne rehin bırakanlardı.
İşgal hareketiyle birlikte Güney Kürd hükümeti başta ABD olmak üzere ilgili tüm çevrelere karşı tutumunu net olarak ortaya koydu. Başkan Barzani'nin işgal alanına gelmesi ve ülkeyi Türklere karşı savunmaya hazırlanın mesajını vermesi, Hewler'de ABD bayraklarının indirilmesi Kürd kararlılığının göstergesiydi.
Bu kararlılık karşısında ABD ve Türkler, geri adım atmak zorunda kaldı. İşgala son verdirildi. İşin gülünç tarafı bu kararda kendine Türk Başbakanı diyen zatın haberinin olmaması iddi. Bu zatın Kasımpaşa kaymakamı kadar bir rolünün olmadığını gösterdi.
Her kes, dahası Türk cenah ta, 'ne olduda durduk yerde birden bire işgale son verildi?' sorusunu sormaktadır. Aslında soruyu soranların bunun nedenini bilmemesi doğru değildir. Her zaman olduğu gibi bir kez daha çokta güvendikleri orduları hakkında yanıldıklarıdır. Onların göremediğini ordu gördü. Onların görmediği, ordularının gördükleri ikinci çuval olayının yakında başlarına gelecekleriydi.
Bu gelişmelerle birlikte Türk ordusunun, artık eskiden olduğu kadar istediği gibi hareket edemeyeceği açığa çıktı. Ordu bunu görsede onun dışındaki resmi ve sivil kesimlerin bunu görmesi zor gibi görülüyor. Ordu, işgale son verdiğini karar verdiği saatlerde sözde Türk Başbakanı olan zatın 'ulusa sesleniş' için hazırladığı metinde “sonuna kadar gidileceği“ düşüncesi kursağında kaldı.
Sorun sadece sözde Başbakan denilen etkisiz, yetkisiz, gereksiz zatın bilmediğinden çok boyutludur. Türklerin Kürdlerin varlığıyla olan problemleridir. Savaş bu iki güç arasındadır.
Kürdler, tarih sahnesine bağımsız devlet olarak çıkmak istemektedir. Türkler, bunu kendilerinin sonu olarak algılamaktadır. Güneydeki Kürd kazanımlarını yok etmek için güç denemesi hamlesini yaptı. Hamle kendisini vurdu.
ABD, hem Türklere hamla izni verdi, hemde yarıda kesmesinde etkileyici oldu.
ABD, Kürdler ile Türkler arasında zorlanıyor. Ya Türklerden, ya da Kürdlerden yana tavrını koyamıyor. Her ikisini birlikte idare etmeye çalışyor. Fakat bunun koşulları günbe gün tükenmektedir.
Şuna dikkat edilmesi gerekir. ABD'nin tercih edeceği güç kazanacaktır. Bu nedenle ABD'nin ortadoğuda çıkarı neyi öngörmektedir onu doğru tespit edilmesi gerekir. BOP baz alındığında bunda başarı olmanın bir yolu Kürd millet desteği almasından geçtiğini görmek gerekir. Kürdlerin ABD'ye karşı kullanacağı en büyük kozu budur. Bu da kendini dayatmakla olur. Kendi milli politıkasında ısrarcı olmakla olur. Bunda ısrarcı olmadığınız müddetçe kaybeden taraf olursunuz.
Fakat Türklerde boş durmuyor. Kendini dayatıyor. ABD-Kürd yakınlaşmasını bozmak için elinden geleni yapıyor. Hatta son işgale ABD'nin yeşil ışık yakmasını bir bayram havasından kutladılar. Ama bunun yanılsamalı olduğu görüldü. Bush'un işgale son verin ültomatomu hiçte Türklerin dedikleri gibi olmadığı görüldü.
Bu böyle olmakla birlikte kimi Kürd çevrelerin obsayıta düşerek durduk yerde Türklerin oyununa gelerek anti-ABD'ci, anti-İsrail'ci bir konuma düşmeleri tam da, Türklerin istediği bir şeydi. Buna dikkat edilirse, Kürdlerin çıkarına olur.
Türk-ABD ilişkileri, ABD'nin izlediği BOP ile büyük bir darbe yediğini herkes ittifakla kabul etmektedir. Kriz derindir ve aşılmasıda mümkün değildir. Sorun her iki devletin çıkarlarının farklı politıkalarda saklı olmasıdır.
Türkler, ABD'nin BOP'nı “Türkiye'nin varlığı, milli egemenliği ve toprak bütünlüğüne yönelik tehdit“ olarak algılamaktadır. Bunu yaşamsal bir tehdit olarak görmektedir. Korku Irak'ın siyasi ve toprak olarak bölüneceği ve sıranın kendilerine geleceğidir. Algılama budur ve bunu her fırsata dilendiriyorlar. Bu konuda korkularında haklıdırlar. Sovyet sisteminin yıkılmasıyla SSCB, Yoguslavya ve Çekoslovakya'nın parçalanması ve en son olarak Kosova'nın bağımsızlığını ilan etmesi, onları ciddi ciddi düşündürmeye sevketmiştir.
Kim ne derse desin ABD Irak'ta kaybetmemiştir. Kazanan olmuştur. Onlarla birlikte Kürd milletide kazanmıştır. Irak işgaliyle suni olarak oluşturulan “Irak'ın siyasi ve toprak bütünlüğü“nün parçalanmasının alt yapısı oluşturulmuştur. Bu işgale birlikte Kürdistan'nın Güneyinde bağımsız Kürd devletinin kurulmasının hukuksal, siyasal, ekonomik ve askeri boyutu oluşturulmuş ve eski statükoda çıkarı olanların dışında desteklenmişti.
Bu bir aşamaydı, yaşandı ama, süreç yaşanıyor.
Sorun gelip başta Kerkük olmak üzere işgal altındaki Kürdistan toprakları için yapılması düşünülen referandum meselesine dayanmıştır.
Hiç kimse, Kerkük sorununun nasıl sonuçlanacağını tahmin edemiyor. Her kes kendi çıkarları neyi gerektiriyorsa, onu dilendiriyor.
Kürdler, “Kerkük Kürdistan'ın kalbidir“ diyor. Kerkük'süz bir Kürdistan'ı düşünmüyorlar.
Kürd millet düşmanları da, büyük Kürdistan'a giden yolun önemli duraklarından biri olan Kerkük'ün Kürdistan'a katılımını engelemek için her yol ve yönteme baş vurdu/vuruyor.
Kürdistan'nın şu an ki statükosunu Saddam, zaten kabulendiğini defalarca deklere etmişti. Güney Kürd önderliği, Kerkük'süz bir Kürdistan düşünülemiyeceğinden hareketle savaşa devam demişti.
Kerkük için, Halepçeler, Enfaller, sürgünler yaşandı.
Bu gün de, sorun yine gelip Kerkük'e takılıp kalmış durumdadır.
Her ne kadar Irak Anayasasının 140. Maddesi gereği referandumla çözülecek deniliyorsa da, bunun o kadar kolay olmayacağı gelişmeler gösteriyor.
Aralık'2007 de düşünülen referandum ertelendi. Haziran'2008 de yapılması öngörülüyor. Bunun garantiside yok.
Ezeli Kürd millet düşmanları, Kerkük'ün Kürdistan'a katılmaması için tüm kozlarını oynuyor. Bu şer cephesinin öncülüğünü Türkler çekiyor.
Görünüşe bakılırsa; Kürdleride, Türkleride kaybetmek istemiyor. İki tarafı nasıl idare edeceği konusunda zorlanıyor. Burada ABD çıkarları neyi gerekiyorsa onu yapacaktır. ABD ile çatışan güç kaybedecektir. Kürdler, bunu bilerek hareket etmek zorundadırlar.
Fakat kendi güçlerinin farkına varmalarıda kazanmalarına yol açar. Türklerin son işgal hareketine karşı takındıkları tavır Kürd milletinin zaferine yol açtı.
Nice zaferlere...
02 Mart 2008
Re: Kürd Millet Zaferi