PKK’nın, Kürdistan ve Kürt ulusal hareketi alanındaki “gri alanları” ve muhalifleri yok etme stratejisisni, seçim önermelerini, ölüm tehditlerini, ateşkes demagojisini anlamak için: PKK’nın kuruluş amacını, kuruluş amacını gerçekleştirmek için kullandığı yöntemleri anlamak ve bilince çıkarmak gerekiyor.
*****
Türk Devleti, kuruluşundan bir dönem sonra, Kürtleri yok saydı. Bu yok sayma paradigması, gerçeklere dayanmadığı için, Kürtleri Türkleştirme stratejisi tehlikeli bir şekilde hayata geçirildi ve Kürtlerin bütün ulusal hakları gasp edildi.
Kürtler, Türk Devletinin bu siyasetine karşı, 1919 yılından itibaren bağımsızlıklarını kazanmak, kendi devletlerini kurmak, sömürgeciliğe son vermek için: Başka mücadele yöntemlerini kullanma özgürlüğüne sahip olmadıkları için, silahlı olarak Türk Devletine karşı direndiler.
Kürtlerin bu silahlı hak arayış hareketleri kanla bastırıldı: Kürt liderleri öldürüldü ve idam edildi. Kürtler jenoside tabi tutuldu. Toplu tutuklamalar, yargılamalar, cezalandırmalar ve sürgünler gerçekleştirildi. Kürdistan’ın insansızlaştırılması stratejisi hayata geçirildi. Türk Devleti’nin bu stratejisi, 1959 yılına kadar başarıyla sürdürüldü.
Kürtler, 1959 yılından itibaren adım-adım ulusal haklarını kazanmak için uyanmaya, dirilmeye, canlanmaya, kıpırdanmaya, örgütlenmeye başladılar. Kürtlerin bu uyanışı ve hareketi, 1965 yılının ortalarından itibaren daha organizeli olma yoluna girdi. 1970 yıllarından kitlesel bir karakter yapısını kazanmaya başladı.
1971 Askeri Darbe sonrası toplu tutuklamalar ve yargılamalar döneminde: Kürtlerin toplu yargılamalarda Türk Devletini doğrudan karşı almaları ve sorgulamaya başlamalarıyla daha güçlü, daha kararlı bir örgütlenme ve ulusal hareketi geliştirme sürecine girmeye başlayacaklarının saptanması, Devleti, Kürtleri yok etme stratejisi yanında, başka bir strateji benimsemesi yoluna soktu.
Türk Devleti, o aşamada, Kürt Ulusal Hareketini içerden kuşatma ve teslim alma stratejisini açıkça benimsedi. Bu strateji gereği, Kürt ulusal hareketi içinde hem kapsamlı bir örgütlenme yolunu seçti, hem de Kürt örgütlerinde etkinlik sağlamak için, içine adamlarını sokmaya başladı.
PKK örgütlenmesi, Türk Devleti’nin bu stratejisinin ve kapsamlı projesinin ürünüdür. Bu stratejiyi de, şiddet ve terörle gerçekleştirmesi dışında başka bir yolu yoktu. Bu nedenle de, PKK’yı kurduğu günden itibaren, silahlandırmaya başladı. Kürt Ulusal Hareketini hem provoke etmeye, hem de Kürtleri zamansız silahlı hareket ve kalkışmaya sürüklemeye çalıştı.
Türk Devleti, bu stratejisinde de başarı sağladı. PKK eliyle Kürt halkına karşı Siverek, Hilvan, Nusaybin’de savaş ilan etti. Kürdistan’daki bütün toplumsal kesimler ve aktörlerin fiziki olarak yok edilmesi yoluna gidildi. Kürtlerin ulusal siyasi örgütleri düşman ilan edildi ve Kürt ulusal örgütlerine karşı savaş başlatıldı. Yüzlerce Kürt yurtseveri katledildi.
PKK eliyle yapılan provokasyonlar sonucu, 12 Eylül Askeri Diktatörlüğünün koşulları hazırlandı.
Askeri Diktatörlüğün tesisiyle birlikte, Kürdistan’daki toplumsal ve siyasal aktörler, kanaat önderleri, aydınlar, Kürdistan siyasi parti ve örgütleri tasfiye sürrecine sokuldu. Belli bir tarihten sonra, jakoben, otoriter, demokrasi düşmanı, halka karşı olan, tek ideoloji, tek parti, tek lider diktatörlüğünü sağlayan PKK’nın kesin egemenliği sağlandı.
Devlet, 1984 yılından sonra, 1919’lardan sonrasürekli hale getirdiği jenosid hareketini, PKK eliyle gerçekleştirdi. Bu tarihten sonra, 100.000 Kürt katledildi, milyonlarca Kürt Kürdistan’ı terk etmek zorunda kaldı. Binlerce köy boşaltıldı. Kürt nüfus demografisi değiştirildi.
*****
Bu tarihten sonra PKK, kendisine biat etmeyen toplumsal ve siyasal aktörleri, zayıfta olsa Kürdistan’daki siyasi parti ve örgütleri, kendisi için tehlike kabul etti; bunları kendi meşruiyetinin sorgulanmasının enstrümanları olarak değerlendirdi. Bunları yok etmek için de, sopa ve havuç politikasını sürdürdü. Bazen fiziki olarak yok etme yönetimiyle, bazen de onlarla yan-yana gelerek, onları kimliksizleştirerek kendi mutlak egemenliğini sağladı, kendi meşruiyetini sorgulayan aktörleri yok derekesine düşürdü.
PKK, Halkın Emek Partisi’nin (HEP) kuruluşuna şiddetle karşı olmasına rağmen. HEP kurulduktan sonra, devlet desteğiyle HEP’te egemen hale geldi. Kendisinden bağımsız ve özerk siyaset alanını, kapattı.
Son Anayasa değişikliği referandumunda PKK’nın dışında, Kürdistan’daki sivil toplum örgütlerinin, aydınların, kanaat önderlerinin, toplumda etkin olmamalarına, siyasi bir aktör olarak karşılıkları güçlü olmamalarına rağmen, Anayasa Referandumunda PKK’ya rağmen evet oyu kullanmalarıyla, PKK’nın meşruiyet sorunu daha fazla sorgulanır oldu, Kürdistan’da PKK dışındaki gri alanlar ve muhalif enstrüman daha belirgin hale gelmeye başladı.
PKK, gri alanları ortadan kaldırmak, “muhalif” aktörleri yok derekesine düşürmek, kendi yana çekmekle kendi meşruiyetini yeniden sağlamaya çalışıyor. Bu nedenle, HAK-PAR, KADEP, sivil toplum örgütlerini seçimde yanına alma siyasetini devreye sokuyor. Kendi dışındaki gri alanda yol alan unsurlardan bir-ikisini de milletvekili göstererek kendisine meşruiyet sağlamakla kalmıyor, onları şahsiyetsiz, bağımlı, Apo’nun adamları haline getirmek de istiyor.
PKK’nın bu oyununa şiddetle karşı durulmalı.
*****
PKK bir yandan bu havuç siyasetini yürütürken, aynı zamanda sopa politikasını da devreye sokmuş durumda. PKK ve arkasındaki gücün amacı üzüm yemek değil ve bağcıyı dövmek olduğu için; PKK silahsız olduğu zaman, varlığı son bulacağı için, yeniden silahlı mücadeleyi başlattığını, Kürdistan’da yeni bir kaos yaratarak, PKK’yi sorgulayan siyasi ve toplumsal aktörleri etkisiz hale getirmeye çalışıyor. Kürt aydınlarını, sanatkârlarını da ölümle tehdit ediyor.
Ayrıca PKK’nın bugüne kadar tehdit etmediği, Kürt aydını, siyasetçisi, siyasi grubu da yoktur.
PKK’nın barış istemi, demagojiden öteye bir şey değildir. Çünkü PKK’nın silahsız, şiddetsiz var olması, tabiatına aykırı. PKK silahı bıraktığı zaman dağılmakla karşı-karşıya kalır. Ayrıca, Derin devlet, Kürt millet sorununun çözümünden yana olmadığı için de, PKK’nın farklı bir şey yapması da beklenemez.
PKK, Kürt aydınları ve siyasetçilerine yönelik ölüm tehditleri ve infazlar yaparken, bugün ölümle tehdit edilenlerden bazıları Öcalan’ı savunuyor ve PKK yandaşı örgütlerde çalışıyorlardı…
PKK’nın ölüm tehditleri her zaman ki gibi devam ediyor. PKK, kurulduğu günden itibaren, Kürt aydınlarını ve siyasetçilerini sadece ölümle tehdit etmedi, aynı zaman da onları infaz etti. Kürt siyasi liderlerini, mücadelecilerini katletti. Bunların sayısı binleri buluyor. Ayrıca, PKK’nın infazları Kürdistan’ın Kuzeyinin sınırlarını da aşarak, Kürdistan’ın diğer parçalarını da kapsamına aldı. Kürdistan’ın Güneyinde öldürülenlerin sayısı 3500 kişiyi geçmekte. Kürdistan’ın Batısında (Suriye) ve Doğusunda (İran) da öldürülenlerin sayısı, 4000’den fazla.
PKK ve Öcalan, sadece Kürdistan’ın Kuzeyinde değil, diğer parçalarında da, Kürt ulusal hareketlerini sömürgeci devletler adına tasfiye etmek istiyor.
PKK’nın şahsıma, Mehmet Uzun’a, İsmail Beşikçiye, Ümit Fırat’a ve diğer birçok aydına yönelik yakın zamdaki tehditleri de bilinmekte.
Son ölüm tehditler zincirinin son halkası.
Bu tehditlere ve infazlara, şiddetle karşı durdum. PKK’yı sürekli teşhir ettim. Bu son tehditlerle ilgili de birçok makalemde yazıyorum. En sonunda ülke dışında yaşayan ve ülkedeki birçok aydın ve siyasetçi arkadaşımızla, PKK’ya karşı tutumumuzu, görüşlerimizi açıkça ortaya koyduk.
Ne yazık ki Kürt aydınlarına ve siyasetçilerine yönelik tehditler ve infazlar devam ederken:
Mehmet Metiner, Öcalan’ı, yazılarında ve televizyonlarda savunmaya devam etti. Bir televizyon programında, Mehmet Metiner’le Öcalan’la ilgili yaptığımız tartışma hala hafızalarda. Ayrıca Mehmet Metiner, siyasi çıkar hesaplarına dayalı olarak PKK’ya bağlı legal bir partide basından sorumlu genel başkan yardımcılığı yaptı.
Orhan Miroğlu, DTP’de, PKK ile kol kolaydı, Mersin’de Öcalan’ın milletvekili adayıydı. O zaman Hikmet Fidan katledildi. Öncesinde de Kani Yılmaz katledildi. Buna karşılık sus-pus kaldı. PKK’ya yönelik herhangi bir eleştiri yapmadı, kınama yoluna gitmedi.
Muhsin Kızılkaya, bir yazar olarak, hiçbir zaman PKK’yı doğrudan eleştiren bir tutum içinde olmadı. PKK’nın ölüm tehditleri ve infazları devam ederken, sık-sık televizyonlara çıkmasına rağmen bu konuda açık bir tavır takınmadı, bir açıklama yapmadı. Tersine PKK’ya yakın siyasetçiler, belediye başkanları ve kurumlarla da yakın oldu.
Günümüzde halen PKK’yı tanımamakta ısrar eden, PKK’nın misyonunu kavramayan siyasi çevreler ve Kürt siyasetçileri var.
Umut ederim ki, Kürt aydınları, siyasetçileri, yazarları, siyasi grupları ve kanaat önderleri, PKK’ya karşı bütünlüklü ve açık bir tutum alma konusunda ortaklaşırlar.
PKK’nın ölüm tehditleri ve infazları, bugüne dair bir sorun değildir. Bu sorun, PKK’nın grup olarak ortaya çıktığı günden yani 1976’dan itibaren boy gösteren bir konu. PKK, varlığını, Kürt yurtseverlerini ve toplumsal etkin aktörlerini, Kürt ulusal hareketlerini tasfiyeye bağladı. Bunun gereklerini de yaptı.
tetikçi başının biri brüksel'de