Kürdistan’da aktüel duruma ara sıra göz attığım zaman anlamaktan zorlanıyorum..
Daha doğrusu Kürdlerin siyasal, sosyal ve kültürel duruşlarını ve duruşlarının nedenini anlayamıyorum..
Bazen kendi kendime bir dizi soru sorar ve sorularıma cevap bulmayınca üzerinde düşünmekten vaz geçiyorum.
Örnek olarak Kuzey ve Güney Kürdistanlı iki Kürdün Irak ve Türkiye devletlerine Cumhurbaşkanı serüvenlerini ele alalım.
Önce Güney Kürdistan’dan başlayalım.
Kürd partileri kendi aralarında Kürdistan ve Irak merkezi hükümetinde sandalyeleri paylaşırken Irak Cumhurbaşkanı sandalyesi YNK’ye düşüyor. Daha önce Mam Celal bu görevi üstlendi ve sürdürdü..
Mam Celal’ın sağlık sorunlarından dolayı YNK kendi içinde yeni bir adayı tespit etmesi gerekiyordu.
Fakat, YNK haftalarca kendi içinde bir adayı tespit edemedi. Dr. Fuad Mahsun, Dr. Berhem Salih ve sonradan kervana katılan Kerkük Valisi Dr. Necmettin Kerim..
“Baba” hastalanınca “çocuklar” kavgaya tutuştular..
YNK için hiç iyi bir tablo ortaya çıkmadı.
Ne için?
Irak Cumhurbaşkanı sandalyesi için....
Hem de Kürdistan’ın bağımsızlığının gündeme geldiği bir ortamda..
Dr. Fuad Mahsun Irak Cumhurbaşkanı seçildi ve Irak Anayasası üzerine yemin etti ve göreve başladı.
Şimdi de facto 3 devlet temelinde parçalanan Irak’ı yeniden birleştirecekler ve merkezi hükümeti güçlendirecekler.
Daha dün Kürdistan üzerine göndermek istedikleri Irak ordusunun yüzde 80’i İŞİD’in saldırıları sonucu darmadağan oldu ve şimdi bu orduyu güçlendirecekler..
Yezdan Kürd siyasi elitine akıl versin!!
Kürdler tam bir dilemma içindeler ve paradokslar içinde yüzüyorlar.
Türk Cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş’a gelince durum daha içler acısı...
Bu çevrenin “çocukları” açık bir şekilde “Baba”larının talimatı üzerine Kürdistan devletine karşı tavır aldılar. Hatta daha ileri gidenlerde oldu ve Kürdlerin hiç bir hassasiyetini göz önüne almaksızın milyonlarca Kürdün tarihsel rüyası olan “Bağımsız Kürdistan’ı çöpe” attıklarını beyan ettiler. Bu çevre “Kürd Ulusal devletine” karşı çıkarken Türk, Arap ve Fars devletlerinin çerçevesini Kürdlere adres olarak gösteriyorlar.
Selahattin Demirtaş basına “Ben Kürd kökenli değil Kürdüm” diyor.
İlk etapta bu söylem çok doğru gibi görüyor, fakat insan biraz kazınca ortaya başka bir tablo çıkıyor.
Bir kere Türk devletinin Cumhurbaşkanlığı yarışında Selahattin Demirtaş’ın hiç bir şansı yok.
Ayrıca Kürdlerin inkarı ve yokluğu üzerine bina edilen bir devlet ve anayasası ortada dururken, seçilme şansı da olsa bir Kürdün orada ne işi var?
Bir Kürd. Kürdlerin ulusal varlığını ve en basit ulusal haklarını inkar eden bir kurumun başına geçmeği düşündüğü zaman “Kürd kökenli” olduğunu açık açık kabul ediyor.
Selahattin Demirtaş Türk devletine Cumhurbaşkanı seçilirse “Kürd kökenli Türk Cumhurbaşkanı” olur.
Sonuçta o Türk devletine hizmet edecektir.
S. Demirtaş’ın adaylığı Kürdleri yeniden Türk devletine entegre etmekten başka bir şeye hizmet etmez.
S. Demirtaş bu seçim de teorik olarak CHP’ye giden bazı Alevi oylarını da alabilir. Çünkü, CHP’ye geleneksek olarak oy veren bir Kürd Alevi kitlesi var. Kürd katili CHP-MHP blokuna bazı Alevi çevreleri , MHP’nin Sivas ve Maraş katliamlarındaki rolünden dolayı oy vermeye bilirler.
Bazı Kürd çevreleri de bir yandan Kürdistan’nın bağımsızlığından söz ediyorlar, diğer yandan Erdoğan’ı destekleme çağrılarını yapıyorlar... Bu çevreleri de anlamak çok daha zor..
Sonuç olarak Kürdistan bir paradoksa ülkesidir. Kürd toplumu tarafından kabul edilen bazı şeyler başka ülkelerde absürd olarak görülüyor.
Sömürgeci güçler yüzyıllar boyunca Kürdlere çocuk muamelesi yaptı ve bu konuda bir habitus yerleştirdi. Kürd siyasi partileri de yaygın bir şekilde bu hazır alışkanlıkları/normları alıp uyguladılar ve Kürdlere çocuk olarak davrandılar.
Daha önceleri bazı arkadaşlar Kürdçe de bazı terminolojilerin yok olduğunu ve yanlış bir şekilde başka terminolojilerle ifade edildiğini yazmışlardı.
Buna örnek olarak Pismam ve Dotmam(amca oğlu ve amca kızı) tabirlerindeki “Dot” ve “Pis” kelimelerinin bağımsız bir şekilde kullanılmadığını gündeme getirmişlerdi. Yine o tartışmalarda “Pis” tabirinin Fransızca Fils, Almanca Sohn ve İngilizce Son tabirlerine; “Dot” kelimesinin ise Almanca Tochter, İngilizce Daughter ve Fransızca Fille tabirlerine denk geldiğini söylüyorlardı.
Kurmanci’de kullanılan “Kur” kelimesi Almanca’daki Der Junge, Fransızca’daki le Jeune ve İngilizcedeki The Young kavramına; “Kiç/Keç” tabiri ise Almanca’daki Das Mädchen, İngilizçedeki The Girl ve Fransızcadaki La Jeune Fille tabirlerine denk geliyor. (https://www.newroz.com/tr/forum/353351/pehlewi-dili-key-kai-kavi-ve-ah-zerine-notlar )
Biz nasıl yapmışız?
“Kur” tabirini “Kurê Min” (Mein Sohn, Mon Fils, My Son)hem “oğlum” ve hem de cinsiyeti belirtmek için kullanıyoruz. Bir çocuk dünyaya geldiği zaman hemen sorarız “Kur e an kiç e?”
“Pis” ve “Dot” tabirlerini yeniden canlandırmak ve kullanmak şarttır.
Dillerin siyasal düşünüş tarzı üzerine etkili olduğu açıktır. Kürd siyasal partilerinin Kürdlere çocuklar gibi muamele etmelerinin altında bu düşünüş tarzının etkisi yokmu? Ayrıca incelenmesi gereken bir konudur.
Uğruna milyonlarca insanın can verdiği “Bağımsız Kürdistan’ı çöpe” atanları parti ve lider hatırı için destekleyenler çocuktan öte bir konuma sokulmuş durumdadır.
Bu kısır döngüden kurtulan “Bağımsız Kürdistan’ı” savunanlarda başka bir uca savrulmuş ve gölgeleriyle dahi kavga içindeler.
Sonuç olarak tüm dünya milletleri gibi normalleşsek, yönümüzü Bağdat, Şam, Tahran ve Ankara’ya değil Kürdistan’a çevirsek çok mu zordur?
Bu merkezlere yapılan en küçük katkı geri Kürdlere kurşun olarak dönüyor..
Kamuran Melikendi