Skip to main content

Yukarıya aktarılmış iki yazı var birinin ötekini tamamlar ve açıklar nitelikte olduğu aşikar. Yazılardan biri, Kürdistan'ı parçalara ayırarak kürtleri tiranlıkların cenderesine hapsetmekle zenginliklerini kontrol edebileceğini hesaplayan, bu amaçla kürtlere siyasal özerkliği bile çok gören Avrupa devletlerinin bugün Avrupa Topluluğu olarak çok daha geri ve ağırlaştırılmış bir statüyü kürtlere dayatma talebini ivedilikle yaşama geçirme isteğini içermekte. Avrupa'nın acelesi olduğu görülüyor. İkincisi, bu isteğe uygun karşılık vermeye programlanmış İmralı teslimiyeti temsilcilerinin Avrupa'ya göbek bağıyla bağlı, kimden temsil yetkisi aldığı belirsiz, tek kişilik Paris "Kürt" Enstitüsünü de aralarına katarak Mustafa Kemal'in yarım bıraktığı ve günümüzde aciliyet kazanmış bir işi tamamlamak "görevini" işaret ediyor. Mustafa Kemal, işgal-tehcir-soykırımlar aracılığıyla Kürdistan'ın fiilen parçalanmasına hizmet etmekle kalmadı, Kürdistan'ın en büyük parçasını ilhak etti ve ilhak olayı günümüzde hala yürürlükte. Ancak, kürtler işgal ve ilhaka ülkelerinin her alanında ölümüne direndiler ve direniyorlar. Kürdistan'ı işgalinde bulunduran ülkelerden hiçbirinin milletin özgür iradesiyle oluşturduğu ve onayladığı ulusal-toplumsal sözleşmesi (anayasası) olmadı. Kürtlerin nüfus olarak azımsanmayacak oranda oluşturdukları bu devletlerin kürtlerin varlığı önünde serbest irade ile oluşturulmuş sivil bir anayasaları eşyanın tabiatı gereği zaten olamazdı. Kürtlerin mutabakata katılmaları demek kürtlerin ulusal taleplerinin ve haklarının oluşturulmak istenen sözleşmede yer bulması demekti. Bu nedenle Kürdistan'ı işgalinde bulunduran devletlerin anayasaları tepeden inme, baskıcı ve baskı elitleri tarafından oluşturulmuş Kürdistan'ın ilhakını kanıksatmaya yönelik anti-demokratik metinlerdi. TC'nin ve Avrupalı müttefiklerinin kürt işbirlikçilerini katarak teslimiyeti kürtlerin onayladığı görüntüsüne sahip bir metinle ilhakını "meşru" temellere dayandırma imkanı olmadı. O dönemlerde kürtleri temsile yeterli örgütler ve organlar olmayışı, var olan zayıf örgütlenmelerin de ilhak ve işgal karşıtı tutum ve direnişleri teslimiyet belgesinin kürtlere onaylatılmasına imkan vermiyordu. Bugün için bir teslimiyet belgesini "kürtler" adına imazalayacak nicelikte "kürt" oragnizasyınları var. Göstermelik temsil yetkileri de var. Sadece ideolojik anlmda değil oraganik olarakta Türkiye'ye bağlı örgütler aracılığıyla [b]"kürtlerin türklerle birlikte yaşamak istediği"[/b] sözleşme altına alınacak, bu sayede elde edilmiş belge ve altındaki imzalar insanca bir yaşamdan ve insan olmanın haklarından yararlanmak isteyen geleceğin kürtlerinin suratına şamar gibi çarpılacak. Avrupa Birliği'ne katılım ile kürtlerin bir ulus olarak statülerinin Lozan'dan daha geriye itilmesi isteği bu [b]"kürt anayasası"[/b] denen metin ve girişimcileri aracılığıyla ete kemiğe büründürülmek isteniyor. Kürtlere siyasal özerkliğin bile çok görüldüğü sınırlı bazı talepleri içeren metnin kürt anayasası olmaktan çok parçalanmışlığı, esareti ve sömügeci devletlerin Kürdistan'daki hükümranlığını sınırlara tek kelime söylemeksizin onaylayan bir teslimiyet ve inkar metni olduğu hem metnin formülasyonundan hem imzacılarının sıklıkla müşahade olunan siyasi demeçlerinden yeterince anlaşılmaktadır. Kürtlerin siyasi taleplerine, siyasi kurumlaşmalarına, kendi yönetim aygıtlarının nasıl ve hangi düzeyde olması gerektiğine, ulusal kendi kaderini tayin hakkının nasıl algılandığına dair bir tek ifade yok. Devletin denetiminde birkaç televizyon ve valilerin himmetine bırakılmış ne getireceği şüpheli dil kurslarının ötesinde "kazanımlara" geçit vermeyen bir girişim başlatılmış durumda. Bahse konu metne bu haliyle "kürt anayasası" demek yerine Erdoğan'ın Avrupa gezisinde kürtlere öngördüğü "hakların" içini doldurmaya ve arkasında durmaya yönelik bir girişim olduğunu söylemek hiçte abartı değildir.

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.