O Resimler
Yaşamanın özetidir. Yasamda karelerdir.
Her şeyi onlarda bulursunuz, çocukluğunuzu, güzellikleri…
Yaşantınızda yarim saniyelik çekilen resmi bütün yaşamınız boyunca size arkadaşlık eder. Hele mutlu bir anınızsa, hep gözünüzün önündedir.
Hatırlanması gereken bir şeyleri ya da birilerini
hatırlatabilirler ömür boyu ya da en çok sevdiğiniz birisinin gülümseyerek size yaslanmışsa ya da siz ona ,
Yalnız o sahne kalır bütün her şeyden arta kalan ,
Acı ,açlık, ağlamak , sır, gülmek, sarhoş olmak, dostluk , güven, o insana dair ne varsa geçer aklınızdan , senaryolar…
Lunaparkta uçan trenlere binmiş gibi beyniniz bir oyana bir bu yana çalkalanır.
Resimlere baktıkça çirkinlikler, hakaretler, dönekler, revisionistler, pişkin yankesici Insest hırsızları ,
Kudurmuş dedikodu kaşarları,
Arsız yasam hırsızları ,
Namusu gayrimenkula yatırmıs,
Cinsel aletleriyle, sağı solu tehdit eden Gayrimeşr ,küfürbaz parlak hergeleler…
Başkasının postunu giyen palyaçolar, kendini ifade edemeyenler…
Hepsi vardır albümünüzde eğer temizlemediyseniz ;
Hele bu tiplemelerden birisinin eli de omzunuzdaysa ya da sizin… Vay o zaman halinize!
Resmi yırtsanız bile o omzunuzda ki eli kolay kolay indiremezsiniz omzundan, hem o el kirlidir hem de dokunduğu yer kirlenmiştir iyice.
Kısacası resimler insanların kendisinin yarattığı değerlerin yansımasıdır albümlerde.
Gittiğiniz yerde, ihanetçinin teri daha avucunuzda soğumadan ne ölmüş eşek gibi ardınızdan çektiğiniz vücudunuzu yıkamak istersiniz, ne de beddua etmek…
Dolanır durursunuz…
Tas dibinde delik arayan karınca gibi.
Kendinizi en soytarısına bile güldürtemezsiniz, acırsınız zavallı haline.
Yumruğunuzu cebinizde sıkıp bulunduğunuz şehrin en yakin sahilinde tükürdükçe hırçınlaştırdığınız deniz.
Namusunu dudağına kızıl ruj olarak çalan;
En kıvrak yosmasının ne ihnet kokan parfümü,
Ne de her köşede peşine taktığı it açısından,
Dalaşıp boğuşan kirli bakışlar, başınızı kendisine çevirtmeyecektir.
Sınır tanımayan kuralsız yaşamaya alışmış.
Mülteci başınızı yüreğinizle barıştırma çabalarından yorgun düşmüşken. Sokağın en usta yaşlı ressamının kirli sakalının önünde diz çökseniz siyah çizgileriyle sizi gülümsetmek için.
En it öldüren şarabi rüşvet olarak teklif etseniz de, sanata leke sürdürmeyecektir.
Kendinizi şehrin en soytarısına bile güldürtemezsiniz.
Acırsınız zavallı haline.
Yüreğinde ki acıyı soğutamaz.
Gökdelenlere kafa tutmak geçer aklınızdan,
İlerlerken…
Şehrin en bilen falcısı falınızı size karşı bir bir iddaname gibi okur.
Devletlere, sınırlara başkaldıran bölümü en gülüncüdür ama gülemezsiniz...
Gecenin yarısında tekmelediğiniz çöp tenekesinden çıkan
bir kedi kirli bakışlarıyla size kafa tutuyorsa;
bildiğiniz bütün dillerde küfretseniz de,
yapacak hiçbir şeyiniz yoktur, çekip gitmekten başka.
Arta kalan yüreğinizi, talan etmek için bir yerlere.
Ağzınızla kuş yakalamaya talipken, saçınızdaki arsız bitleri bile taciz edemezsiniz.
Elinizde tek silah kirpikleriniz kalır.
Tek tek mızrak olarak kötülüğün üstüne fırlatmak için hazır bekletirsiniz mevzide,
ıslatmadan sabırla. Zaten şehri terketmeden kurban haberleri fısıldanır kulaklara, reklam panolarında bile sezinlersiniz kadına hakareti.
Tanımadığın sahilde, bilmediğiniz bir ülkeye yavaş yavaş uzaklaşarak yol alan bir yolcu vapurunun arkasında ağlasanız da, gözyaşlarınız acınızı küllendirmez ,
Ne de yeni limana yaklaşan başka bir vapur tutar hıçkırıklarınızı.
Kalleş bir pusuya düştüğün bir an olabilir karanlıkta
ya da yıkıldığın bir an bilmediğin semtin bilinmeyen mahallesinde yerde kıvrılırken.
Kan kaybettiğinizden çakallar yakın takiptedir, yıkılmanı beklerler.
Ve Sonra;
En kalleş mafya basının parlak çizmesine tükürseniz bile postunuz para etmez …
Acı haber;
Dünyanın en masum ölümü duyduğunuzda tüysüz on yedisindesinde , kendisini yağsız ipe çeken cesaret.
Ya da, ya da!
Tanrının meleğinden adını ödünç alarak,
tanımadığı Dersim Dağları’na, artık kurşun değmesin diye,
Beyaz Gülüsünü Mavzere sürerken düşen ince uzun asi militanın haberi .
Ciğerin yarisi kadar,
VECesetleri parçalanan diğerleri.
Nasıl basınızın yere çakılmadan önceki saniyeleri resimlenir. Kilden küp gibi yere çakılıp dağılmadan, dağıtmadan önce.
Bazen yaşam sizin o resimlere bakmanızı zorladığında kuru kuru yutkunur durursunuz, şimşekler çakar beyninizde.
Fırtına kopar, kendinize geldiğinizde ıslak sakin bir sessizlik hakim olur iste on an
Seni güzelleştirmiyorsa, sen güzelleştir yaşamı der resimler.
Aşkın resmi…
Nereden bilebilirdin ki başını koyduğunu bir çift meme ucunun.
Bir gün beyninizde paslanmış mavzerm gibi ardarda patlayacağını ,
Her şeyi dağıtacağını…
Eğer rüzgar onun saçlarıyla yüzünüzü okşadıysa anlamadığınız bir dilin en yumuşak melodisi esliğinde,
Güneşin kızıllığına orantılı kızaran teni.
Kalbinizin atışına ritimli kıvrılan bir nehir kenarında.
Sevginin sizi ilahlaştırdığı bir kısa an o an;
ama bazen öyle kısa anlar size sayısız yüz yıl yaşamışsınız hissi verir.
Bazen de belki bin yıl eğer çok zor durumdaysanız;
tütünsüzseniz…
Boynuza dolanan kolun yeri, ya da yanaktaki öpücük yeri soğumaz hiçbir zaman ,
zor anlarınızda ağırlaşıp öne düsen başınızı dik tutar.
Yasamı anlamlaştırır.
Kimse ilişemez güzelliğe yanlış size aittir.
Sır denizinizde.
Resimler vardır:
Nasıl size diktatörler önünde diz çöktürüldüyse,
Keşkeler de öyle diz çöktürür size ,
Acılı keşkeler, acizleşmiş.
Kepaze keşkeleri suçlara ortak edersiniz.
Arkadan vurulmaları delil olarak sunarsınız vicdanınıza,.
Onlarda hafifletmez!
Acınızı, hatanızı, suçunuzu…
Zaten çoktan hesaplaşma anlamını yitirmiştir.
Eskiyen yıllar gibi.
Resimler vardır her gün beyaz yakalı.
Kucakladığınız taze kuzu yünü kokan o çocukluğunuz.
Hazır olda bekletilir.
Marşlar söyletilir.
Daha sümüklü mendiliniz bile cebinizde kurumadan beyniniz talan edilir, zincirlenir, kilitlenir her şey tekleştirilir.
Duman, hayvan gübresi kokan,
Penceresiz toprak evlerde,
Bedduadan bile sakınarak büyütülen çocukluğumuz…
Doğum günü türküsü çımadan önce.
İsli gaz çırası ışığında damlayan ,
Hayvan ahırında doğduktan sonra,
Emdiğin ılık sütle beraber ,
Gökyüzü yalnız senindir sanırsın.
Cırcır böceği, kurbağa sesi…
Yanı başına bağlanmış senfoniyi bozan kuralsız zırlak eşek!
Hırsız kedilerden titizlikle ,saklanan çökelek postu,
Kızgın Tavuktan gasp edilen sıcak yumurta.
Kuyruğunu hapsedildiği kafes çubuklarına kurban veren, yine de
Kendi ihanetine meydan okuyan isyankar kinali keklik.
Hepsi!
Toprak damda yatarken dokunmak istersin yıldızlara.
Yedililer, Terazi…
Rüya da üzerinde yürüdüğün Samanyolu.
Birden,
Zırlak eşeğin sesinden milyonkere siddetli,
Yırtıcı sesleriyle alçak uçuş yapan savaş teyyareleri.
Her şey…
İki mavi yeşil göze çevrilir, çatık kaşlı soğuk bakışlı.
O çatık kaşlara, en güzel şiiri bayramda okumak için yarıştırılırsın, kuru üzüm bir de fındık…
Bilmediğin bir dilin önce en soğuk öğretilirken .
BazendeBilimin simgesi Demirbas Kalin uzun Cetvel ile
Bilinmeyen bir dil de, varlığınız ve onurunuz armağan edilirken,
Ne Ankara’nın tasına, bakılır,
ne de daha mayalanmadan dökülen gözlerinizin yaşına.
Çember Sakkallı Hoca’ nın yüksek yanık sesle okunan Allah’u Ekberli Ezan bakar gözlerinizin yaşına.
Günün beş vakti5 vakit …
Acıyla yanan minik ellerinizi, belli ettirmeden gizlice soğutmaya çalışırsınız cebinizde, yeni provakasyonlara mahal vermemek için.
Kardan donmadan bile milyonkere acıtırlar minik ellerinizi.
Zaten, artik ilk Hesap dışı isyanınız seyrek öğrendiğiniz alfabe kitabındadır.
Sonradan,
Hesaba katılmaz o kelimelerin bir gün minare ucu şiddetinden geri dönebileceğini, siper edilen kubbelere, heykellere…
Oy hakkına sahip heykeltraşlara…
Parlementolar önünde çekilen ,
Kısa bacaklı ,ağzı açıldığında tek dişli korkunç birbirini dişleyen, tacizleyen ve yalnız gözleri ile kulakları görünen su aygırları.
Onların yeşil pisliği ile beslenmeye programlanmiş hazır bekleyen tombul tombul, kalın dudaklı, yalnız gözleri dönen hareketsiz çirkin balıklar.
Bir de ağzı açik sırıtır gibi görünen, taze av bekleyen kuyruğundan başına kadar pırpırlı sabırlı timsahlar…
Kocaman reklam panosunda yarı çıplak,
Sulu dondurmayı diline namahremleştirerek yalatan
keşfedilmemiş bir güzellik.
Sağa sola tükürerek son Sermayesi Maydanoz satan, bıyıklı el arabacı.( 1”)
Medeniyetlerin başkenti İstanbul’da ,
İsmail’ in oğluna kurban kendilerini kurban vermemek icin can havliyle sokaklarda kaçan Fransız danalar..
Peşinde kana susamış, azgın bıçaklı kasaplar.
Kocaman çekirdeksiz dört köşeli karpuzlar…
Oje sürüp politik konuşan, pembe bıyıklı televizyoncular.
Sahilde kabuğuyla yumurta kızartanlar.
Japon Harikasi Suşi......
Günah işletip tekrar çıkartan siyah papazlar…
Çin pazarına rakip, Orgazm Garantisi veren Naylon ambalajlı fahiseler,
Van Gogh’ un kesilmiş beyaz mendil içinde kanlı kulağı…
Mozart’ ın duymayan kulakları.
Zerdüşt’ün havarisi Nietzsche!
Bir avuç tuzla sömürgenin kökünü kurutan,
Cıplak bacaklı sevimli Gandi…
Carmihta Aci ceken Yahudi ISA
Yani…
Cennetin resmi çizilir, tespihli dualarla,
Süt-Bal, yeşillik…
Yunan heykeltraşlarının tasvir ettiği ...(ama...)...
Tespihli badem bıyıklı nuriler…
Koklanmamış,tomurcuk memeli huriler, için.
Tombul tombul Popolar,
Temiz başla, secdeye durulur.
İhanet , haram, Sivas….
Karanlık Sırat köprülü Cehennem unutulur.
Dibi kaynar Katran akan.
Ve…
İyiliğin üstün geldiği son zafer savaşı, son gülüş.
Mozopotamya’nın yeşilliği,
Hammurabi’nin Anayasası,
Tanrıların Güneşi…
Gılgamışın Ölümsüzlük arayışı
Nuh’ un gemisi , zürafası, pires . Musa’ nın Asa’ sı
Acılı Aşure Çorbası…
Velhasıl hepsi , hemen hemen hepsi...
..............
Peki ya….
Ölümün Resmini bilen var mı ?
Dünyanın bütün beyazlıklarının bir araya getirilip yatırılarak çizilen sonsuzluk resmi.
bu bir aktarma