Güney Kürdistandaki Son Gelişmeler Üzerine
Güney Kürdistan’da 25 Eylül’de yapılan bağımsızlık referandumunu bahane eden üç sömürgeci güç hemen harekete geçti. Irak ordusu ve Haşdi Şaabi milis grubu İran ve Tr desteğinde 15-16 Ekim‘de Kürdistan’a saldırdı, başta petrol bölgeleri olmak üzere Kerkük’ten Şengal’e kadar “ tartışmalı bölgeler“ dedikleri Güney Kürdistan topraklarının % 40 civarını yeniden işgal etti. Daha önce İD’nin saldırısıyla Irak ordusu bölgeyi bırakıp kaçmıştı. Peşmerge, Kerkük başta olmak üzere bu toprakları savundu, bazı bölgeleri de savaşarak İD nin işgalinden kurtarırken üç bin şehit ve on bin civarı yaralıyla büyük bedel ödedi. Bugün Kürdistanı işgale kalkanlar o gün ya seyirci ya da bizzat İD’yi destekleyerek Kürd soykırımını tasarlıyordu. Kürdistan halkı islami faşist terör milisi İD’ye karşı kendi vatanını korumak ve savaşmak zorundaydı. Bu bir boyutuyla Kürdistan ulusal
kurtuluş savaşıydı ve diğer boyutu ise insaniydi, zira bütün dünya için islami faşist terör büyük bir tehlike teşkil ediyordu. Başta ABD olmak üzere dünya güçlerinin Kürdistan’a destek vermesi son derece anlamlıydı. Ancak aynı güçler o gün peşmergenin „kahraman“lığından sözederken, bugün Irak’ın saldırısı ve Kürdistanı işgali karşısında sessiz kalarak, gözyumdular. Irak’ın ABD’ye rağmen böyle geniş çaplı bir operasyona girişmeyeceğine göre olayın farklı boyutları var. Peşmergenin işgalci güçlere karşı direnmeden geri çekilmesi beraberinde büyük tartışmalar ve Kürdistan halkı üzerinde derin “ hayal kırıklığı“ yarattı. Henüz olaylar bir sis bulutu içinde. Bu sisin dağılması her şeyin gün yüzüne çıkması , olayların gidişatının nereye varacağı noktasında genel bir değerlendirme için elde yeterince veri yok ve zamana ihtiyaç var. Bununla birlikte bazı önemli noktalara değinebiliriz.
Bu momentte elde ettiği güç dengesine dayanarak, Saddam’ın takipçisi ve taklitçisi Abadi “zafer” kazanmış bir komutan edasıyla emirler yağdırıyor, Güney Kürdistan oluşumunu tümden ortadan kaldırmak istiyor. Ama şunu bilmiyor: Mazlum bir halkın evini başına yıkmak, malını ,mülkünü talan etmek,ülkesini işgal etmek, tehcire zorlamak tarihe zafer olarak geçmiyor, tam tersine lanetleniyor. Bu saldırıya karşı Kürdistan halkı bütün gücüyle işgalcilere karşı koymalı ve ölümüne ülkesini savunmalıydı. Yenilse bile direnerek yenilmek yarı zaferdir. Kan bedeli alınan topraklar iki gün içinde terkedilmesinin savunulur bir yanı yok. Siyasi partilerin birbirini suçlaması, birinin az birini fazla hiç birini tarihi sorumluluktan muaf tutamaz. Madem birileri direnmedi. Diğer peşmerge güçleri kendi hakimiyetindeki bölgeleri savunarak direnişi yükseltebilirdi. Şundan emin olabiliriz ki dört parçadan Kürdistan halkı direnenlerin arkasında saf tutar ve seferber olurdu.
İçerde ve dışarıda referanduma karşı çıkanlar bu saldırıyı referandumla ilişkilendirerek, referandumun sonucu olarak değerlendirdiler. Bizce bu olay referandumla izah edilemez. Referandum süreci hızlandırmış olabilir de olmayabilir de. Çünkü Musul’dan sonra Irak ordusunun Kürdistan’a yöneleceği açıktı. Musul operasyonuyla İD’nin belinin kırılması ve etkisiz hale getirilmesinden sonra sıra Kürdistan’a gelecekti. Hevice’nin sona bırakılması askeri güçlerin Hevice bahanesiyle Kerkük’e yığılması bu saldırının ön hazırlıklarıydı.
Başa dönecek olursak, olayın çıkış noktasını Irak ve Güney Kürdistan ilişkileri üzerinde aramak lazım, bu sürece dahil olan İran ve Tr’ nin rolü ve dünya güçlerinin tutumu hesaba katılmalıdır. En başta sömürgeci devletler bağımsız Kürdistan oluşumuyla ,kurdukları yaşatmaya çalıştıkları faşit sömürgeci yapıların çözülüp, parçalanıp dağılacağını ve bu zulüm kalelerinin bir bir yıkılacağını,sonlarının geldiğini görüyorlar. Son olayda açığa çıktığı gibi bu konuda savaşa başvuracaklarından kuşku duyulmamalıdır. İkincisi dünya sistemi ve güçleri sömürgecilerin savaşını ve tepkisini göze almamaları. Üçüncüsü Kürdistandaki güçlerin ulusal bir politikaya sahip olmamaları, birbirine karşı muhalefeti düşmanla olan çelişkinin önüne çıkarmaları, milli bir refleks göstermemeleri vb yaşananların sebepleridir.
Güney Kürdistan ve Irak arasında ne coğrafi ülke sınırları çizilmiş ne de yasaların (Anayasa da dahil) geçerli bir hükmü var. Mesela daha önce resmi olarak Irak’a bağlı Kerkük başta olmak üzere,Xanekin ,Diyala, Şengal vb.bölgelerin Anayasanın 140 maddesi gereği 2004’e kadar referandum yapılması gerekiyordu. Ama Irak Anayasanın bu maddesini uygulamadı. Kürdistanın bütçesini kesti, halkı açlıkla tehdit etti. Irak‘ da kim iktidara gelirse gelsin Kürdistan ilhakını gerçekleştirip kendine katmak, sömürgeci sistemi yeniden tesis etmek istiyor. Federasyonu varolan haliyle merkezi devletin iç savaşa veya istikrarsızlığa uğradığı için geçici fiili bir durum olarak görüyor. Gelen bütün yöneticiler Irak devletinin „toprak bütünlüğü“ ve her tarafında „yeniden tesisi“nden sözediyorlar. Bu bir “dua” gibi ABD başta olmak üzere diğer bütün devletler tarafından her konuşma başı tekrar edilmektedir. Irak’la birlikte kaldığı müddetçe Kürdistan halkının geleceği güvence altında değildir. Sorunun tek çözümü Kürdistanın bağımsızlığıdır. Referandum süreci bağımsızlık yolunda atılan bir adım, kafalardaki sömürgeci kalıpları yıkan, jeopolitik “deprem” etkisi yaratan başlı başına bir süreç olarak değerlendirilmelidir. Referandum sürecinde sömürgeci devletler elindeki güç dengesine dayanarak bir ültümatomla, bir emirle referandumu yaptırmayız, gerekirse müdahale ederiz, hesabı tutmayınca telaşa kapıldılar.“ Biz bu işi ta başından ele almalıydık“ „geç kaldık“ söylemleri başladı.
Sömürgecilerin her türden engelleme çabalarına rağmen Güney Kürdistan’da bağımsızlık referandumu yapıldı. Halkın %92,7 si evet diyerek bağımsızlıktan yana tavrını ortaya koydu. Kimileri „Kürdistan halkının tapusu“ , kimileri „tarihe çakılan altın bir çivi“ dedi. Nasıl adlandırırsak adlandıralım referandum Kürdistan halkının bağımsızlık iradesini tartışmasız bir şekilde ortaya çıkarmış ve dünyaya ilan etmiştir. Artık hiç bir sömürgeci güç Kürdler adına „Kürdler bağımsız devlet istemiyor“, „Kürdistan ayrılmak istemiyor“ diyerek yalan, yanlış irade beyanında bulunamaz. Sömürgeciler iç ve dış kamuoyunu yönlendirmek veya diplomasi masasında „ortak yaşam“ „kardeşlik“ „birlik“ „et- tırnak“ hikayeleriyle meseleyi manipüle edemez. Dolayısıyla referandum süreci kendi başına değerlendirildiğinde, sadece ulusal uyanışı derinleştirerek, Kürd halk kitlelerini harekete geçirerek iradesini ortaya koymamış, aynı zamanda sömürgecilerin uluslararası sistemin ve güçlerin „ insan hakları“, „demokrasi“, „kaderini tayin hakkı“ maskesini düşürmüş, onları gerçek yüzleriyle açığa çıkarmıştır. Yarın Kürdistan tarihine bakıldığında bağımsızlık yolunda bir kilometre taşı olarak parlayacaktır. Halkın ortaya koyduğu bu irade karşısında ne Anayasa ne de hukuki bir gerekçenin hükmü vardır.
Sömürgecilerin “ iptal etme” dayatması boş bir çabadır. Referandum bir partinin, bir grubun ya da iktidardaki yöneticilerin kararı değildir. Halkın kararıdır. Irak Anayasa Mahkemesi taraflı sömürgeci hukuku temsil ettiğinden Kürdistan halkı açısından meşruiyeti yoktur.
Dağılmakta olan kendi iç dinamikleri üzerinde parçalı Irak devletini kimse toparlayamaz ve yeniden tesis edemez. Bunu dayatmak, bir mezhebe dayalı Arap egemenliğinin kanlı bir diktatörlüğü ile mümkün olabilir. Sorunu çözmez daha da kangrenleştirir. Bitmeyen bir savaşa ve istikrarsızlığı davetiye çıkarır. Bu yeniden başa dönmektir.
Yaşanan ve yaşanmakta olan tarihi tecrübe şunu ortaya çıkarmıştır. Kürdistan artık hiç bir koşulda Irak’la birlikte kalamaz. Irak girdiği Kürdistan topraklarında işgalcidir. Oluşan Federasyon merkezi devletin güçlenmesiyle adım adım ortadan kaldırılmaktadır. Anayasa sorunlu olmakla beraber bir hükmü yoktur. İktidara gelenler istediği maddeyi uygulamakta istediğini uygulamamaktadır. Tam bir keyfiyet hakimdir. Kürdistan aleyhinde Arap çoğunluk mecliste istediği kararı çıkarıp” kanunlaştırarak” hükmetmektedir. Federasyon veya Konfederasyon ileride daha büyük soykırım tehlikesini bünyesinde barındırmaktadır. Kürdistan’ın gerçek kurtuluşu ulusal bağımsızlıktır. Bütün Kürdistani güçlerin önündeki acil ve temel görev budur. Halkın verdiği bağımsızlık kararını realize etmektir.
Asıl mesele bağımsızlığı savunmak değil, bu hedefin nasıl başarılacağı sorunudur. Şu açık ve net görüldü. Kürdistani güçler birleşmedikçe bu mümkün değil. Demokratik olmayan tek yanlı kararlar, bazı güçleri karar mekanizması dışında tutarak ulusal birlik gerçekleştirilemez. İhanet olgusu ile yenilgi izah edilemez. Bu ihaneti besleyen ve büyüten koşulları ortadan kaldırarak, ihaneti de etkisiz duruma getirmek, kökünden kurutmak mümkün. Ortak ulusal kurumlar, kimseyi
dıştalamayan demokratik bir devlet yapılanması çatısı altında birlikte ortak hedef bağımsızlık yürüyüşü dış düşmanla beraber ihaneti de ezip geçecektir.
Gelinen noktada Kürdistani güçlerin birbirlerini ihanetle suçlamak, iç çelişkileri derinleştirmek, iç kargaşalığa sürüklenmek, sömürgecilerin işine yarayacaktır. Burada Kürdistan halkının bir kazanımı olmayacaktır. Bu düşmanın kurduğu bir tuzaktır. işgal altındaki toprakları kurtarma ve Kürdistanın bir parçasını bağımsızlığa kavuşturmayı asıl hedef yapma tek seçenek olarak günün görevidir.
KAWA