Mustafa Paşa Yamulki’ye Adanan -5
Zeve Kampı
Mola verdiğimiz noktada arkadan yaya gelen ana esir grubu ile motorize araç yolunun bitiminde ve yaya yolunun başlangıcında bir araya geldik. Esirleri ortaya topladık. Esirlerin etrafında bizler, dağlara kaçmış yığınla insanımız da bizleri meraklı gözler ile bir daire şeklinde kuşatmıştı.
Halkın esirlere ve bizlere garip ve sorgucu gözler ile baktığı, yaklaşımlarının ne olacağı, sonuçta intikam güdüleri ile hareket etmeleri pek ala mümkündü. Bu ürkütücü durumun sonu oldukça düşündürücü idi. Haliyle vatandaşların daha fazla bizlere ve esirlere yaklaşmasını istemiyorduk. Diğer yandan onları da teskin etmemiz gerekiyordu. Bu konuyu önceden düşünmüş ve esirleri koruyan tüm görevlilere; yolda yürüyüş esnasında ve kamp halinde neler yapmaları gerektiği ayrıca halktan kişiler ile temasta neler yapmaları gerektiği özellikle belirtilmişti.
Halkın oldukça merak ettikleri sorulara esirlere muhafızlık yapan YNK’lı peşmergeler cevap veriyordu. Diğer yandan etrafımızdaki kalabalık gittikçe artıyordu. Olası tehlikelere karşı farklı tedbirler aldık. Mümkün olduğu kadar halka propaganda yapıyorduk. Anlatımlarımızda öncelikle onları teskin etmeye ve cesaretlendirmeye çalışıyorduk. Maksadımız halkımızın dağlara olan bu kaçışını durdurmaktı. Direnmek gerekiyordu. Cephede savaşanlara lojistik desteklerde bulunmak gerekiyordu. Halka da bu amaç çerçevesinde konuşmak zorundaydık. Diğer taraftan cephe gerisinde en son bizler gelmiştik. Üstelik onlar da geride olup bitenleri merak ediyordular. Korkularının ve kaçışlarının anlamsızlığı orta yerde görünüyordu.
Haliyle savaş şartları bu insanları bu duruma sürüklemişti. Fakat Enfal Döneminden kalma korkuları vardı. Saddam güçlerinin kendilerini her an için kimyasal gaz ile öldürmeye çalışacağı korkusu en başta gelen korku idi. Sivil insanların geçmişte düşman tarafından toplu olarak nasıl soykırımlara uğratıldığı korkusu bilinçlerinden silinmemişti. Kaçışlarında yol boyunca birçok değerli eşyalarından vaz geçmişlerdi. Düşmanın helikopter ve top ateşi ile yaptığı saldırılar, bu saldırılarda yaşanan yaralanmalar ve ölümler, soğuk ve yağışlı hava, açlık, yorgunluk ile gelen hastalıklar ve bebek ölümleri onlar için büyük bir yıkım ve kabustu. Diğer yandan yaşamak için arkalarına bakmadan kaçıyordular. Dağlara vardıklarında artık güçleri tükenmişti. Bu meraklı bakışlarda işte bu tabloda çok açık görünüyordu.
*Tüm bu olumsuzluklara karşı onlara yaptığımız konuşmalarda propagandalara da yer vermiştik. Konuşmalarımızda şu konu başlıklarını kullandık:
*Köysancakta düşman durduruldu.
*Onlardan birçok esirin alındığını, kıymetli esirlerin cephe gerisine getirildiğini, bu esirlerin de; onlardan bazılarıdır.
*Birleşmiş Milletlerin çok kısa zamanda Kürtlere sahip çıkan ve onları koruma altına alan güvenlikli bir bölge kuracağını ve herkesin kendi evine serbestçe geri döneceğini, İran’a ya da Türkiye tarafına geçmenin ve herkesin daha ileriye gitmesinin anlamsız olacaktır.
*Bizler de savaşta Güneydeki kardeşlerimize destek olmak için özellikle geldik.
Bizler bu propagandaları yolda yaparken Doktor arkadaşlar da bu arada boş durmuyor; Adil ve Brusk arkadaşlar kendilerine tedavi olmak maksadı ile gelen insanların önemli bir kısmını sağlık kontrolünde geçirdiler.
Hala mülteci olmamış halkımıza verdiğimiz bu bilgiler ile onları sevince boğmuştu. Birçok insanın artık yüzü gülüyordu.
Fakat halkın esirlere olan ilgisi dikkat çekici idi. Halkı teskin etmek için yaptığımız bu girişimlerimizin geçici olacağını, bir an önce harekete geçmemizin doğru olacağını da biliyorduk. Lakin grubumuzda her kes yürümekten ve yetersiz beslenmekten bitkindi.
Nitekim korktuğumuz başımıza gelmişti. Halktan yaşlı bir dede YNK’lı bir peşmerge arkadaşlardan bir esirin kendisine verilmesini istemişti. Üstelik teklifi oldukça ilginçti, on üç yaşlarındaki bir çocuğu öne çıkaran yaşlı dede;
-Mındale mın, hin dıjmın nakuştiwe, bav u mamozekaney we gişt şehid buye, bı icaze, esireki nadi dın me we? (Bu çocuğum, hiç düşman öldürmedi. Onun baba ve amcaları hep şehit düştü. Bir esiri onun öldürmesi için veremez misiniz?)
Gel de şimdi ayıkla pirincin taşını! Biz gidişatın iyi olmadığını görmüştük, aniden esir grubumuzu harekete geçirmenin doğru olacağını düşünerek sert bir kalkış ve yürüyüşe geçiş komutu ile yola koyulma emri verildi.
Burada neyse ki arkadaşlar yaşlı amcayı bir şekilde ikna etmeyi başarmışlardı. Yaşlı amcayı kandırmak zorunda kalmışlardı. Bu esirin kendisine ancak karargahta verileceğini, halkın içinde bu teklifin uygun düşmeyeceği, esir grubunu takip ederse, karargahta bu isteğine nail olacağı şeklinde ifade edilerek, olay savuşturulmaya çalışılmıştı. Arkadaşlar yaptıkları girişimden başarılı da olmuşlardı. Fakat ihtiyar amca esir grubunu takip etmekten vaz geçmemişti. Tabi isteğine nail olamadı, bizim ihtiyar. Zewe Kampı’na varıldı. Esirlerin linç edilmemesi için gerekli emniyet şartları alındıktan sonra, ihtiyar karargaha çağrılarak bu isteğinin yanlış ve suç olduğu kendisine kibarca anlatıldı. Diğer yandan kendisine sıcak çorba ikramında bulunuldu.
Esirleri YNK’ nın Zeve Kampına getirmiştik. Arkadaşlar ile bir araya geldik. Durum değerlendirmesi yaptık. Esirler içtimadan ve sayımdan geçirildi. Daha önce tuttuğumuz nüshalardan esirlerin isimleri rütbe sırasına göre okundu. Zeve Kampına esirler eksiksiz getirilmişti. Benim öncelikle getirdiğim hasta olan esir dışında ayağını seken bir general vardı. Onları gözlemlediğimde geriye kalan esirlerin tamamı durumlarından çok memnundular. Bu durum onların bizlere yaptıkları tekliflerden de görülüyordu. Çoğu özel olarak şahsi adreslerini bizlere vermiştiler. Yaşadıklarına ve bizlere müteşekkirdiler.
Esir listelerini o sıra Zeve Kampı’na komutanlık yapan Navşirvan Mustafa’ya bizzat verdim.
Görüşmemizde kendisine esirlerin genel ahvalini anlattım. Kendimize dair Zeve’den ayrılmak için müsaade istedim. Tekrar geri döneceğimizi. Fakat Bahtinan bölgesine çekileceğimizi, burada bir grubumuzun KDP-I kuvvetlerine destek için bulunduğunu, onları merak ettiğimizi, bu grubumuz ile bir araya gelmemizin gerektiği, bu nedenle kendilerinin ayrıca bizden isteklerinin olması halinde bu isteklerini zevk ile yapacağımızı bildirdim. O da; bizim gösterdiğimiz ilgi ve alaka için oldukça bizlere teşekkür borçlu olduklarını belirtti. Herhangi bir ihtiyacımızın olup olmadığını sordu. Ben, herhangi bir ihtiyacımızın olmadığını ve hepimizin bu toprakların evladı olduğunu, kimsenin kimseye teşekkür borcu olmadığını belirttim. Onun sıkılgan halini daha fazla görmek istemedim. Üzgün olduğunu seziyordum. Lafı uzatmadım. Ben,
-“Xuda hafiz!” (Allah ısmarladık!) deyince. Öne çıktı ve elimi sıktı ve bütün sevgisi ile bana sarıldı. Onun ve benim onu kucaklayışım hayatımda yaşadığım en hüzünlü ayrılışlardan biriydi.
Zeve bizim için Güneydeki birçok şeyin başlangıç yeriydi! Newroz Devriminin planları buradan yapılmış ve ilk adımlar buradan atılmıştı. Biz bu sürecin Kuzeyli tanıklarıydık. Kürdistan Cephesine daha bu devrim başlamadan her türlü savaşımlarının yanında olacağımızın mesajını yazılı ve sözlü bu hareketin her iki saygı değer önderliğine sunmuştuk. Onlardan da bu yaklaşımımız sebebi ile teşekkür mesajlarını almıştık. Bunlar birçok yerde kayıt altındadır.
Savaş içinde ne gelişir ne olur bilemezsiniz. Sürprizlere de hazırlıklı olmak gerekir. Bizler birer aydın, doktor, yazar-çizer iken zamanla devrimin peşmergesi ve gardiyanı dahi olmuştuk. Şartlar bunu zorlamıştı. Fakat şu gerçek hiçbir zaman akıldan çıkarılmamalı bu esirler meselesi taraflar arasında bu devrimin en önemli bir pazarlık konusu oldu. Bu önem de bir gün Güneyli kardeşlerimiz tarafından herhalde açıklanır.
Devam edecek…