Kurdistan`da Dersim ve Davud Kurun`un Kendi Kaderini Belirleme Hakki ! Mehmet Müfit
Kürdistan’da Dersim ve Davut Kurun’un Kendi Kaderini Belirleme Hakki !
Mehmet Müfit
„Sola Dosis Fasit Venenum“ Paracelsus
Bir tanidigimin yazdigi makalesinin altinda bu cümleyi okuyunca oldukça hosuma gitmisti. Anlamli buldugumdan olacak ki hafizama yerlesti. Evet, „Sola dosis fasit venenum“. Davut Kurun’da bunu okudugunda, bir daha silinmemek üzere hafizasina kaziyacagindan eminim. Onu iyi taniyorum, arastirip anlamini bulacak, sonra dedigim gibi yapacak ve her zaman yaptigi gibi birazda abarti katarak bu güzel sözün anlamini ögrenmis olacak. Ama ona nasil bir mana verecegini „bilemem“ tabi.
Hasan Hüseyin’i elestiren yazisini okuyunca hem kendisine biraz hak verdim hemde gülmem geldi. Arkadasimizin Dersim’e iliskin elestirel yazisini okumustum; dogrusu yadirgamistim elestiri tarzini, oldukça kaba ve haksiz genellemeler vardi. Kullandigi dili ise tasvip etmek mümkün degildir. Devlet partisi CHP’ye verilen oylardan dolayi hiç kimsenin Dersim’e hakaret etmeye hakki yoktur. Elestirmek ayri, küfür etmek ayri. Hasan Hüseyin hata yapmistir ve bunu düzeltmesi gerekiyor.
Gerçi Hasan Hüseyin, oportunistler gibi kelimeleri saga sola bükmeyi oldum olasi beceremez. Açik sözlüdür, dürüstçe ne düsünüyorsa onu ifade etmeye çalisir. Bunu yaparkende bazen yanlisliklar yapar. Sorun budur. Yoksa Davut’un abarttigi gibi degil. Bu sayin bayimiz, HH’i elestiri adina daha kötüsünü yapiyor.
Kürdistan’i Dersim’siz düsünmek Araplarin dedigi gibi „mû mumkin“. Diliyle, diniyle, gelenek ve görenekleriyle, sayilabilecek bütün kültürel farkliliklariyla ne kadar farkli olursa olsun ve kim ne derse desin Dersim Kürdistan’dir. Ancak vatan hainleri kendi vatanlarinin bir parçasini kesip atabilirler. Biz KAWA’cilar sadece bagimsizlikçi degiliz, bu sorunda bütün diger vatanseverler gibi son derece tavizsiziz de. Zaten düsman milletler tarafindan „bin parçaya“ bölünmüs aziz vatanimiz ve milletimizi birde politik cehaletin kurbani yapip kendi ellerimizle bölemeyiz. Ne Apocularin bilinen Dersim düsmanligi, ne de „Zazalarin“ ayri bir halk ve bütünüyle ayri bir kültür oldugunu iddia eden yollarini sasirmis zavalli kafalarin Kürdistan düsmanligi.
Özgür kosullarda, günün birinde Dersim farkliliklarindan dolayi hak iddia ederse bu onun dogal hakki olacaktir. Hatta ayrilmak dahi isterse ayrilabilir. Ona hiç kimse en ufak bir dayatmada bulunmayacaktir. Biz KAWA’cilarin anlayisi ve soruna yaklasimi en azindan teorik bazda budur. Pratikte sorun kendisini nasil ortaya koyar ve nasil sonuçlanir hiç kimse bilemez ama en azindan özgür ve demokratik çözüm için mücadele ederiz. Ne var ki; içinden geçtigimiz süreçlerde ve sömürgeci kosullarda neyin kavgasini veriyor Davut Kurun? Kendisinden önce „Dersimciligi“ ve alevi kimligini –ki dine vurgu yapmaktir bu- ön plana çikaranlara ne olduysa onada o olacaktir; Türk devletine karsi mücadeleyi bir tarafa birakip yazisinda yaptigi gibi kaçinilmaz olarak „Kürtlerle“ ugrasacak, mazlumiyeti ve magduriyeti oda oynayacak. Yolunu sasirmak budur, düsmanin dedigi yere gitmek budur iste.
Bir mesele var burda anlasilmayan; „Dersim’in farkliligi“. Nedir Dersimin farkliligi? Neden bu kadar çok abartiya kaçiliyor? Din olayinin tek basina bir farliligi olusturmadigini hepimiz biliriz. Dil sorunu daha ciddi olmasina karsin oda tek basina ciddi bir farkliligi olusturmaz. Güney Italya’daki lehçeler Italyan’larin çogu tarafindan anlasilmiyor; ama ne güneyliler „biz Italyan degiliz“ diyorlar nede çogunluk „hayir siz Italyan degilsiniz“ diyorlar. Bavyera Almancasini diger Almanlar bilmezler ve konusamazlar, fakat Bavyeralilar çikip „biz farkliyiz ve Alman degiliz“ demiyorlar. Isviçre’nin Suisse Alman kantonlarinin kendi lehçeleri vardir ve digerleri tarafindan bilinmemekte ve konusulmamaktadir. Hatta bazilari katolik ve bazilarida protestandir, yani dini farkliliklarida vardir. Ama biz ayriyiz demiyorlar. Bu örnekleri çogaltmak pekala mümkündür. Peki ama bu „Dersim’in farkli oldugu“ nerden çikmistir? Hadise niye bu kadar abartiliyor?
Bilindigi gibi Dersimliler kendilerine Zaza demezler, „biz Kirmanciz“ derler. Niçin „kirmanc“? Neden baska bir tanimlama degilde „kirmanc“? Ustelik kuzey Kürtlerinin çogunluguda kendilerine „kurmanc“ derler. Kermansah Kürtleride, aynen Dersimlilerin telafuz ettikleri gibi kendilerini „kirmanc“ diye tanimliyorlar. Niçin bu benzerlik? Buna ne Davut Kurun nede yolunu sasirmis bir baskasi cevap veremez. Öyleki „kirmanc“ ve „kurmanc“ arasinda bir tek harf ayriligi var ve bu harfi eger sözkonu alan „i“ ise onu saga yada sola büktünüzmü „u“ harfi olur. Yada „u“ harfi ise söz konusu olan, ayni sekilde onu sola yada saga büktügünüzde „i“ harfi olur. Aradaki farklilik belkide iste bu kadardir. Hadise sudur; sosyo-kültürel süreçler ve jeografik sartlar, yasanmis tarihi olaylar bu farkliliklara temel teskil etmistir. Ve ayrica biz büyük bir ülkeyiz ve kalabalik bir milletiz, bu bakima dil ve din farkliliklarida olacaktir. Abartiya gerek yoktur. Ama buna ragmen farliliklarini yasatmak isteyen yasatsin. Bunda bir anormallik yoktur. Ancak, sorun daha çok „farkliliklarin“ varligindan ziyade siyasidir ve basta Türk devleti olmak üzere Ermeniler ve Dersimli Türk solculari tarafindan belli amaçlarla tesfik edilip kullanilmaktadir. Buda ayri bir gerçek.
Bu bakima, Davut Kurun, istedigi yere gitmekte özgürdür elbette; ciddiyeti tartisma konusu olan bir biçimde bizden ayrildigini dolayli yoldan ögrendigimizde de kendisine hiç birimiz bir sey demedik. Hiç bir hak ve hukuk takmadi ve kendisine uygun davranarak öylece çekti gitti. Bende kendi payima arkadaslara, onun KAWA için bir kayip olmadigini söyledim. Onunla polemik yapmak manasizdi.
Simdide kalkmis Dersim ve alevi kimligini ön plana alarak „bilgiçlik“ pozisyonunda KAWA’cilari elestiriyor ve küçümseme qurreliginde bulunuyor. Sadece HH’i elestirseydi ona cevap verme geregini duymayacaktik, ancak; elestiri cephesini bütün KAWA’cilara ve Kürtlere kadar genisletme isabetsiz talihsizliginde bulunuyor.
Biz KAWA’cilar hiç bir zaman sunni-kurmanç yada alevi-zaza (kirmanc) ikilemi yaratip tartismalar neticesinde distalamalar yapmadik. Her zaman ülke ve millet olma bilinciyle hareket ettik. Alevilik-sunnilik yada zaza-kurmanç ikilemi ve çeliskisi bizim politikalarimizda ve davranis biçimlerimizde etkileyici olmamistir. Davut’un, Zaza lehçesini ve aleviligi dislayarak „Kürt hareketinin“ kimlik bulmaya çalistigini söylemesi gerçegi yasitmiyor ve dogru degildir. Ama onun bu yönlü sarfiyatlari esasinda kendisine zemin hazirlamadir. Alevi-zaza, sunni-kurmaç ikilemine sikça vurgu yapmasinin sebebi budur. Ama bilindigi gibi, Kurdistan ulusal kurtulus hareketi bir bütün degildir, degisik bir çok siyasi ve dini akimi içinde barindirmaktadir. Lehçelere, dini inançlara karsi son derece yanlis konumda ve düsüncede olanlarda vardir. Belliki Davut’ta bu yanlisa angaje olmustur. „Kürt hareketi Dersime kiliç sallamakta ve onu dislamaktadir“ demesi bunun göstergesi olmasi yani sira onun, Kurdistan ulusal kurtulus hareketini de terkettiginin açik ifadesidir.
Ben hiç bir zaman, hakim ve baskici ulusun bilcümle yazar-çizer takiminin „kabullenerek“ kullandigi „Kürt hareketi“ tanimlamasini ülke olarak Kürdistan’i distaladigi için tasvip etmedim. Bakiyorum Davut’ta bu „dile“ adepte olmus. Kürdistan ulusal kurtulus hareketinden kopmanin, Dersim’i barbar Türk sömürgeciligine yakinlastirma icraati oldugunu ne yazikki çok az Dersim’li anlamaktadir. Kürdistan ulusal kurtulus hareketinin Dersim’in yasamasi ve özgürlesmesi için yegane çikis yolu oldugunu Davut’ta bilince çikarmamistir. Söz konusu olan, bir ve tek ülkenin bir ve tek kaderidir. Bu gerçegi bilince çikarmayanlar neyin kavgasini verecekler?
Dersim’i düsmana teslim edenler ne yazik ki yine Dersimlilerdir. Türk soluna angaje olmalariyla, Alevi dini motiflerine sarilmalariyla, Kürdistan ulusal kurtulus hareketine düsmanlik yapma hafifligine ve cehaletine düsmeleriyle bu zavalliligi icra etmektedirler. Bertold Brecht’in su lafini buraya aktarmadan edemeyecegim: „Bilmeyen birisi cahildir, bilipte bir sey yapmayan ise katildir“. Enerjilerinin esasini Türk soluna peskes çeken bir takim Dersimliler, PKK’ninde hatalarinin katkilariyla simdi Kurdistan ulusal kurtulus hareketine düsmanlik yapma icraati içindeler. Ama bu kötü bir yol ve icraattir. Dersim’i düsmana teslim eden, ukalalik derecesinde bu çok bilmislere B. Brerht’in sözü atfolunur.
Onun bir zamanlar bana söyledigi gibi, ne zazaca ne de kurmanci lehçesi „çoban dili“ degildirler. Kaldiki hiç bir dil küçümsenemez. Bu diller „çoban dili“de olsalar yasamalari gerekiyor. Hiç bir lehçeyi ve dili digerine hakim kilma yanlisligina düsmeden bunlari ülkemizin ve milletimizin zenginlik kaynaklari olarak görüyoruz. Düsüncemiz, yaklasimimiz ve siyasetimiz budur. Bunun aksi hiç bir yaklasimi ve yanlisi tasvip etmiyoruz ve etmeyecegizde.
Ne var ki; Davut’un amaci polemik yapip kendisine yukarida sözünü ettigimiz ikilemde zemin yaratmaktir. Ama biz kendisiyle polemik yapmayacagiz, gerek yok.
Yazimizin basindada söyledigimiz gibi O, herzaman olur-olmadik konularda yaptigi gibi, hiç kimseyi ikna edemeyecegi su koca abartiyi yapiyor: „... Dersim mevzii düserse, siz bu çapinizla uluslararasi güçlerin çatisma alani olan Kürdistanda türk saldirilari karsisinda mevzi tutamazsiniz.“ Asil konuya giris yapmadan evvel sunu söylemek gerekiyor; bu zat-i alâ hangi mertebede yer aliyor, hikmeti, mahareti ve kerameti ne ki Kürtlerin „çapindan“ söz ederek küçümseme hakkini kendisinde buluyor. Ortalamanin üstünde bir yazarligi ve siyasetçiligi olsaydi bir dereceye kadar âmennâ diyebilirdik. Bu bana, kendi konumunu ve yerini bilmeyen, Dersim’in „hergele meydaninda“ piyasa yapan, örgüt kurup örgüt bölen pek nadire kibirli ve qurre „sahsiyetleri“ hatirlatiyor. Dersim’e karsi faaliyet içinde olduklarinin farkinda olmayan, yikiciligi adeta meslek haline getirmis bu „firneke berz“ler, mangalda kül birakmayan siyasetin cahilleri simdi nerelerdeler acaba. Geçelim bunlari ve konumuza gelelim.
Dersim sanki kurtarilmis bir bölge, Türk devletine karsi kazanilmis siyasi ve askeri bir mevzi, kültür direnisini örgütlemis ve asimilasyonu bosa çikarmis bir kale! Keske böyle olsaydi. Kim istemez ki Dersim yada Kürdistan’in bir baska bölgesinin kazanilmis bir mevzi olmasini. Davut Kurun ancak, olmayani varmis gibi gösterme abartisinda bulunabilir.
Dersim’de yasayan, bütün kazalar ve köyleriyle birlikte toplam 80 bin insanimiz kalmistir, yani bir nufus agirligi kalmamistir. Asimilasyonu bosa çikaracak, ferdi çikislar ve sahiplenmeler disinda mevzi teskil edebilecek kollektif bir kültür direnisi maalesef yoktur. Kiliçdaroglu ve Kamer Genç gibi devlet ajani hainlere oy verecek kadar kendisi için var olmayan siyasi bilinçten mahrum bir Dersim nasil oluyorda mevzi olabiliyor? Dersim’e kene gibi uzun yillardir yapismis olan, dinamiklerini ve emegini sömüren Türk solunu bile sirtindan atamamis bir Dersim Kürdistan için hangi mevzii olusturuyor? Kürdistan parti ve örgütlerinde Dersim’li çok bilmis „kadrolar“ daha ilk bozgunda dökülüp gittiler. Davut Kurun’da „Mohikanlarin sonuncusu“ydu zaten. Bu alanda da bir mevzi yok. Peki ama, Davut Kurun’un „Dersim mevzii“ nerde, hangi alanda?
Sömürgecilik kosullarinda Kürdistan’in „iç düsmanlari“ olamaz. Böyle bir siyasi lüksü olamaz Kürdistan’in. PKK ve Apoculuk ortaya çiktigindan beri Kûrdistan’da iç düsmanlar yaratilmistir. Diger siyasi parti ve örgütler ise maalesef bu durumun önüne geçememislerdir. Ulusal birligimiz böylece dumura ugratilarak bütün siyasi parti ve örgütler islevsiz konuma düsürülmüslerdir. Bu kaybin bedeli ise Kürt halkina agir bir sekilde ödetilmistir. Iste durumun kisa özeti budur. Davut Kurun’da kalkmis KAWA’cilarla ugrasiyor!!! Ne var ki; görülen o ki, bundan böyle O, kaybettigi dini inançlarini „Cem evlerinde“ bulmaya çalisacaktir. „Mamoste“ el-kebir, so karê xo bike. 25.12.2011
Mehmet Müfit