Skip to main content
Submitted by Anonymous (not verified) on 5 February 2011

Kürt-Kürdistan sorununun çözümü, Kürt siyasi çevreleri tarafından doğal olarak farklı hedeflerde anlamını buluyor. Kimileri çözüm derken Kürdistan’ın bağımsızlığı, kimileri federe devlet seviyesine erişmesini, kimilerine göre bölgesel özerk bir yapıyı ifade etmektedir. Hangisi hedef seçilirse seçilsin Kürt ve Kürdistan sorununun taraftarları açısından sonuca ve kabul edilebilir çözüme kavuşması, kendi içinde karmaşık sorunlar taşıyan, birkaç basamaktan oluşan uzun bir süreci işaret etmektedir. Her süreç basamağı farklı pozisyonları ve politik dili gerektirir. Toplumsal bir sorunun çözüm yoluna girmesi, uluslar arası ve iç şartların uygun olmasından bağımsız ele alınamaz. Bu dış ve iç şartlar birbirlerine bağlı olarak veya paralel olarak süreci olumlu veya olumsuz
etkileyebilir. İkisinden birisinin bir diğerine göre kayda değer bir zayıflıkta olması sonuç almada sıkıntılara nedendir. Güney Kürdistan’ın özgürleşmesinin bu iki ayak üzerinden olduğunu bilmek lazımdır. Sovyetler Birliği dağılmamış olsaydı ve bölgede süper güçlerin koruduğu dengeler bozulmamış olsaydı Amerika’nın bölgeye müdahalesi mümkün olmayabilirdi. Ayni zamanda bu müdahale döneminde Kürtlerin iç dinamikleri ve örgütlü güçleri bu dönüşümü yapacak güçte olmasalardı Güney Kürdistan’ın özgürlüğüne kavuşması söz konusu olmayabilirdi. Bunu görmez ve kabul etmezsek önümüzdeki süreçleri doğru değerlendirmemiz zorlaşacaktır.

Kürdistan’ın Türkiye parçasını ele alacak olursak, bilmekteyiz ki son yıllarda Türk devletinin yüz yıllık inkar politikası değişim göstermiştir. İnkardan kabule doğru bir dönüşüm söz konusudur. Devletin dirençleri kısmen zayıflamış ve ana politikasında küçük de olsa değişiklik sezmek mümkündür. Bu kırılma noktası, Kürtlerin uzun erimli mücadelesinin sonucu olduğunu kabul etmek lazımdır. Bunu Türk toplumu da böyle kabul ettiği için algıları büyük korkularla yüklenmiştir. Devletin topluma angaje ettiği o “dünyanın en büyük ordusu ve ulusu” söylemi, aşağıladığı Kürt halkının mücadelesi karşısında yerle bir olmuştur. Tarihlerinin siyasi ve politik yenilgisini almış olsalar bile denge hala da büyük oranda devletten yanadır. Kürt halkının gücü, geçmişe göre daha bilinçli ve daha örgütlü ve de taleplerinde daha ısrarlı olmasındadır. Bu durum hem devleti hem de Türk toplumu içinde büyük bir kitleyi korkulara sürüklemiştir. Gerek Türk devleti bünyesinde gerek toplum içinde geçmişten günümüze aktarılan bu sorunun çözümü için çok ciddi proje gerekir. Varılmak istenen sonucun seviyesi, Kürt toplumunun ve siyasetçilerinin örgütlü, bilinçli ve akıllı mücadelesine ve süreci doğru kullanmalarına bağlıdır.

Örgütlü, bilinçli ve akıllı mücadele ve süreci doğru kullanmak ne demektir? Bu, üzerinde durulması gereken çok geniş bir konudur. Akıllı ve bilinçli mücadele, kısaca söylemek gerekirse; yapılacak hamlenin nasıl, nerede ve ne dozda olması gerektiğini bilmektir. Yersiz, zamansız ve ayarsız yapılacak hamlenin başarıya ulaşma şansı azdır. Geçmişi tartışma dışı tutarsak, bugün geldiğimiz noktada legal Kürt siyasi partileri iki önemli siyaset hedefi üzerinden kendilerini ifade etmektedirler.

Birisi demokratik özerklik, diğeri federasyondur. Bağımsızlık ve daha değişik hedefleri seslendiren kesimlerin varlığı da bir gerçektir. Ama ağırlıkta olarak değinmek istediğim bu siyasi hedeflerin birbirleri ile mukayeseleri değil, hangisi öne alınırsa alınsın, gerek Kürtler, gerek Türkler açısından, Türkiye’deki siyaset ve güç dengelerinin, belirtilen bu hedefler yolunda nasıl konum alacağı daha önemlidir. Önümüze konulan hedeflerin bulunduğumuz noktadan ne kadar mesafeli olduğu ve bu mesafeyi kat ederken hangi zorluklarla karşılaşacağımız ve zorlukları hangi yöntemlerle alt edeceğimizin bilinmesi siyaset tarzımızın ve söylemlerimizin belirleyicisidir. Siyaset sanatı dediğimiz şey, bu büyük problemleri çözecek yöntemlerin doğru hesap edilmesidir. Hedefe yönelik olarak süreci projelendirmeyen bir hareketin siyaseten bahsetmesi boş laftır.

Kürt siyasi hareketi içinde ister örgütsel olarak ister entelektüel duruş olarak Kürdistan’ın ve Kürtlerin özgürlük hayallerinin bulanıklaşmaması için Kürtlerin geleceklerini belirleme hakkını sürekli canlı tutması gerekir. Bu duruş önemli bir zorunluluktur. Bundan vazgeçmek asla mümkün değildir. Legal siyasete soyunanların siyasi hedef vurgusu ne olursa olsun Türkiye’deki değişim ve dönüşümü desteklemesi ve ona katkıda bulunması lazımdır. Bu katkı sürecin peşine takılarak merkezi devlet söylemlerinin eleştirilmesi veya desteklenmesi boyutundan daha geniş olarak süreci etkileyen, hızlandıran ve en önemlisi de süreci yönlendiren bir siyaset yürütmeleri gerektirmektedir. Örneğin; ”Ben federasyonu savunuyorum” veya “bağımsızlığı savunuyorum” diyerek tarihin yüklediği taşıyıcı rolü küçümsemek veya önemini algılamamak siyaseti basitleştirmekten öteye gidemez. Bölgesinde devletleşmek isteyen bir siyasi partinin Türkiye’nin demokratik gelişmesi ile hedefe yaklaşma düşüncesi yoksa, bu süreçten yararlanma ve kendisinin buna bir katkısının olacağını düşünmüyorsa seçimlerle ilgilenmesi çok anlamlı olmaz.

Türkiye’deki demokratikleşme bir anlamda bizim de sorunumuz ise, her demokratik ilerleme bizi hedefimize yaklaştırıyorsa ve ulusal kazanımlarımız Türkiye’deki demokratikleşmeyi olumlu etkiliyorsa değişim sürecine karşı kayıtsız davranamayız. Adına siyaset yaptığımız Kürtlerin temel insani haklarını ve özgürlük taleplerini demokratik ilerleme süreci içinde Türkiye toplumuna kavratmak ve Türkiye’nin siyasetini zorlayarak demokratik süreci hızlandırmak gerekmektedir. Seçimlerin ve parlamentonun tercih edilmesinin sebebi budur.

Kürt –Kürdistan sorununun çözümü önündeki en büyük engel şüphesiz ki Türk devletinin izlemiş olduğu inkarcı ve asimilasyoncu politikasıdır. Bu politikanın örgütlediği halkın içindeki milliyetçi yapılanmadır. Bu resmi ve sivil algısal yapılanma birbirlerini kontrol etmekte ve demokratikleşme sürecinde birbirlerini olumsuz beslemektedir. Ama Türkiye gerçeği sadece bunlardan ibaret değildir. Türkiye her şeye rağmen yavaş da olsa değişmektedir. Kürtler en ileri taleplerini Türkiye ve dünya kamuoyu karşısına çıkarma imkanına sahip konuma gelmiştir. Türkiye’de sayıları azımsanmayacak liberal, sosyalist, demokrat insan ve bilim adamları Kürt sorununu en üst düzeyde tartışmaktadırlar ve Kürtlerin her türlü hak taleplerini meşru görmektedirler. Bu durum bütün eksikliğine rağmen Türkiye’de demokratik tartışma sürecinin geliştiğine işaret etmektedir. Bundan yararlanmak için toplumsal dönüşüm dönemlerinin lider kadrolarına olan ihtiyacımız kendisini dayatmıştır.

Kürtlerin kendi bölgelerinde özgür olmalarını sağlayacak, süreci ustaca kullanacak siyasetçilerin baş rol almalarına ihtiyaç vardır. Kürtler, özgürlüklerinin üst katlarına ulaşmak için ancak tek, tek katları çıkarak ulaşması mümkündür. Toplumsal gerçekliğimiz elimizdeki merdivenin ara katları kullanmadan üst katlara çıkaracak uzunlukta ve güçte olmadığıdır. Kürtler, ara katlarda demokrasi ve yönetim tecrübesi geliştirmeyi denemeden, mevcut koşullarda ara katları çıkmadan üst katlara çıkılamayacağını düşünmek zorundadırlar. Bu, bölgedeki otoriter yapının da demokratik dönüşüm göstermesi açısından göz ardı edilemez bir gerçekliktir.

Önümüzde yeni bir anayasa süreci vardır. Bu süreçte Kürt siyasetçilerin üzerine düşen görev büyüktür. Sürece dahil olacak ve süreci yönetecek söylemler ve taktikler geliştirmek zorundayız. Kullanacağımız siyasi deyimlerin hem anlaşılır olması hem de süreci ileriye taşımasında oynayacağı rol önemlidir. Sadece kendimizi tatmin edecek, en azından bu dönemde gerçekleşmesi mümkün olmayan ve karşı tarafın korku ve endişelerini artıracak söylemlerin öne çıkarılması değişime hizmet etmeyecektir. Bu süreçte Kürt toplumunu özgürlük sürecine taşıyacak vazgeçilmezlerimiz öncelikli olarak vurgulanmalı ve ısrarcı olunmalıdır. Bunların başında Kürt dilinin (kurmanci-zazaki,dımıli) eğitimde kullanılmasını sağlamaya yönelik yasal değişimdir. En asgari düzeyde bile olsa Kürtlerin bölgesinde kendini yönetmesinin yasal imkanlarını yaratmaktır. Bu dönemde Kürtleri geleceğe taşıyan en önemli aşama budur.

Sonuç
Toplumlar tarihinde ajitasyon ve radikal söylemlerin etkili olduğu dönemler vardır. Aşağılanan ve ezilen toplumlar, kahramanlarına ve mitoslarına dayanarak ayakta kalmayı ve mücadelelerini ileriye taşımayı başarmışlardır. Toplumlar bir taraftan kahramanlar yaratırken diğer taraftan toplumu ileriye taşıyan entelektüel, bilim adamı ve siyasetçilerini de yetiştirirler. Kürtler uzun zaman mitoslarını kullanarak ayakta tutunmaya çalıştı ve bunu başardı. Mitoslarının ve kahramanlarının üzerinden Kürt toplumu ayakta durarak bu süreci geride bıraktı. Şimdi akıllı siyaset yapacak bilim adamlarına, entelektüellere ve süreci taşıyabilecek siyasetçilere ihtiyacı vardır. Bunların etkin ve başarılı olması için iradeleri üzerinde düşünsel ve fiziksel baskının olmaması gerekir. Dikkate alınabilmeleri ve tezlerini geliştirip ileriye taşıyabilmeleri için özgür olmaları şarttır. Bu dönemde en büyük sıkıntımız bilim adamı, entelektüel ve siyasetçilerimiz üzerinde otoriter baskısının olmasıdır. Bu baskıdan dolayıdır ki önem vermemiz gereken bu kesimlerin kendilerini yeterince ifade ettikleri söylenemez.

Kürt bilim adamları, entelektüelleri ve siyasetçileri önümüzdeki süreci Kürtlerin lehine taşıyabilmek için bir araya gelmeli ve kurumlaşmalıdırlar. Tartışarak ortak bir yol bulmalılar ve bu ortak düşünceleri ile hem Kürt siyasetini beslemeli hem de Türk tarafındaki muhatapları ile süreci yönlendirmelidirler.

Mevcut legal siyasi partiler dönemsel sorunları işlerken bir taraftan da uzun erimli süreçte siyaset basamaklarını hangi strateji ve taktiklerle çıkacaklarını tespit etmek zorundalar. İnsanda hoşnutluk yaratan önü arkası doldurulmamış söylemler yerine süreci anlamlaştıran ve sonuç alıcı siyaseti esas almaları, Kürtlerin toplumsal geleceklerini yakalamaları bakımından vazgeçilmez zorunluluk olarak kabul etmeliler. Siyaset yaparken önüne koyduğun hedefin vurgulanması kadar, muhatabının geldiği siyasi seviyeyi ve olgunluğu tespit etmek de çok önemlidir. Taleplerinin gerçekleştirilebilir kısmını görmek ve siyasi ustalıkla onu daha ileri taşımak sürecin ruhunu anlamaya bağlıdır. Türkiye’de, Kürt sorunu bakımından siyaset seviyesinin geldiği olgunluk, bu dönemde Kürtlerin kendi bölgelerinde yönetimlerini kurmaya elverişli hale yakındır. Devletin önemli kurumlarından sert çıkışlar olmasına rağmen Türkiye bunu tartışacak seviyeye gelmiştir. Bu noktadan hareketle Kürt siyasetçileri bu seviyeyi geliştirmek ve ileri taşımak için uygun söylemler ve stratejiler bulmak zorundadır. Çünkü doğru siyasetin gereği budur.

01.02.2011
İbrahim Küreken

Add new comment

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.