[size=x-large][center]21[/center][/size]
Günler geçmiş, yaz tatili yaklaşmış Letya okulunun ikinci sömestrisinin sonuna gelmişti. Letya, yakında 25 yaşına girecekti ama hayatında daha doğru dürüst ne izine, ne de deniz kenarına gitmişti. Ailesi ile yaşadığında her sene Dersim'e gitmişledi. Orta okuldayken sınıfıyla bir kez Berlin'e gelmişliği vardı. Başkada Letya dünyayı Kürdistan dağlarından, Frankfurt am Main ve Berlin'den başka tanımıyordu.
Vincent 26 yaşıyla çok yer gezmişti. Bazen senede iki üç kez izine giderdi. En çok uğradığı adalardan biri İbiza'ydı. İbiza'nın parti szenesi enterasandı ve dünyaca tanınıyordu. Ana sezonda Clubbing, House, Techno, Trance, Progressive Superlatif müziği hiç eksik olmazdı. Dünyanın coğu tanınmış plak firmaları yaz sezonunda burada cadırlarını açarlardı.
En büyük clublar, en vahşi parti szenesi, en iyi DJ'ler, en keskin hypelar burada yapılırdı. Gelen izleyicilerin çoğu İspanyol ve İngilizlerdi ama Fransız, Alman ve Italyanların yanında Auvustralya'dan Güney Amerika'ya kadar katılımcı vardı.
İbiza'nın merkezi olan İbiza-Sehri'ndeki La Martina semtinin dar sokaklarında bir bardan bir bara, bir clubtan bir cluba gidilir, yazın güzel ve güneşli havasında delicesine eğlenilirdi.
Vincent, Letya'ya: “Belki İbiza'dan sen pek hoşlanmazsın, çünkü gelen izleyicilerin içinde pazuları şişkin bodybuilding yapmış cok a-sosyal tipler de var ama biz daha cok alternatif clublara gideriz.“ diyerek ikna etmeye çalışıyordu.
Letya ise İbiza'yı zaten tanımıyordu ve Vincent'e: “Neden olmasın? Doğrusu İbiza'yı sadece görmek ve bilmek içinde olsa gitmek isterim.“ dedi.
Bu tartışmadan hemen sonra aynı akşam internet üzeri kendilerine İbiza'ya birer uçak bileti ve altı haftalığına bir yazlık ayarladılar. Letya'nın zaten izin için birikmiş yeterince parası vardı ve Vincent'in ise zaten para sorunu yoktu.
İbiza'da kiradıkları odada her şeyde vardı. Duş, temiz yataklar ve mutfak. Sabahları uyandığında bazen kahvaltıya gider bazen de alış-veriş yapar balkonda uzunca oturur keyif ederlerdi. Öğlene doğru sahile gider geç saatler de merkezde bir yerlerde akşam yemeği yer ve eve gelirlerdi. Bir iki saat uyuduktan sonra gece club turuna çıkarlardı. Letya için bu izin inanılmaz bir şeydi, çünkü tamamen başka bir dünyada yaşıyordu sanki.
Aşağı yukarı altı yedi tane szene sahili vardı. Buralarda öğleden sonra sabahlara kadar acık havada partiler verilir ve eğlenirlerdi. Günün birinde Letya ve Vincent saat 14:00'te “Es Cavallet“ sahiline vardılar. Vincent anadan doğma çırılçıplak soyununca Letya: “Vincent ne yapıyorsun?“ diye şaşkınca sordu. Vincent: “Burası bir çıplaklar sahilidir ama istemiyorsan sen bikinini soyunmayabilirsin!“ Letya, biraz çevresine baktı ve gördükü hemen herkes anadan doğma çırılçıplak. “Hımm!“ dedi kendi kendisine ve insanların anadan doğma denize girmeleri kendini ilkin şaşırtmışsa da sanki dünyanın en normal şeyiymiş gibi artık algılamaya başladı. Bunlarda nitekim insandı diyordu; İnsanlar ilkin Cennet'e çırıl çıplak değil miydi? Ama anadan doğma çırıl çıplak olamayı Letya estetik bulmuyordu. İnsanın üzerinde bir parça textilin olması daha cazibeliydi.
Letya ve Vincent sabah saat dörtte doğru ya deniz kenarında sabahlıyor, ya da herhangi bir cluba gidiyorlardı. Bir keresinde sabaha doğru “Amnesia“ denilen bir cluba gittiler. İnsanlar sanki çıldırmış, kendinden geçmişti. Orada birçok İtalyan ve İngiliz tanıdırlar, sohbet ettiler, doyasıya eğlendiler. Letya çok garip, exantrik insanlar ile karşılaşmasına rağmen artık hiçbir şey kendisini şaşırtmıyordu. Letya bu szeneya öylesine alıştı ki, onun artık bir parçası haline geldi. Bol, bol dans etti, eğlendi durdu.
Akşama doğru ya “Café del Mar“ ya da “Café Mambo“ya oturup güneşin batmasını seyrediyorlardı. İbiza sanki bir Cennet'ti ama Letya hep üzğündü. Vincent her ne kadar Letya ile yakından ilgileniyorduysada çare etmiyordu. Letya, en çok Kürd kadınlarını düşünüyordu. “İşten başka bir dakika bile eğlenmeyen Kürd kadınları!“ diyordu kendi kendisine. Avrupa kadını gerçekten neredeyse her istediğini yapmada özgürdü. Bu özgürlüğü Kürdlere, Kürd kadınına da istemek neden çok görülüyordu?
Letya, kadın toplumun duygularını, düşüncelerini, anlayışlarını, kültürünü, ahlakını, bilincini yansıtan öznelerden biridir ve bir toplumu çözümleyebilmenin önemli boyutlarından biri de o toplumun kadınına bakmak o toplumun kadınını ele almak gerekir diye düşünüyordu.
Kadınlar bir toplum için bu kadar önemliyken, ne yazık ki kadının bu konumu yeterince anlaşılamamış ve birçok toplulukta kadın geri plana itilmeye çalışılmıştır. Kürdler de ise aslında eskiden kadın birçok konuda geri planda durmamış ve tutulmamış aksine yaşamın birçok alanında aktif rol oynamasına rağmen feodalist adet ve töreleri yıkamamış, kendisini erkek eğemenliğinden tümden kurtaramamıştı.
Kürd kadınını sosyal yaşamda değerlendirildiğin de, toplumda saygınlığı belirgin bir şekilde ortaya çıkıyor ama bu durum onun maalesef toplumunda ona yönelik baskıcı zihniyetleri ortadan kaldırdığı anlamına gelmezdi. Toplumda saygın bir yere sahip olan kadın aynı zamanda kabile ya da aşiret hayatında da önemli bir yere sahipti. Kürd kadını, baskıcı zihniyete rağmen kabile hayatındaki bütün önemli olaylara katılabiliyor ve hatta zaman zaman bazı kabileler de önderlik bile yapıyordu.
Geleneksel Kürd kadını çoğu Orta Doğu kadınlarından yönetim bazında etkindi ve aynı zamanda evinin hanımıydı. Aile içinde etkinliği oldukça fazlaydı ve fikirleri önemsenir, saygı duyulurdu. Bu nedenle Kürd kadını, evine bağlı bir yapıya sahip olmak ile tanınıyordu.
Hem göçebe hem de yerleşik aşiretlerde Kürd kadını, iş alanında da aktif bir rol alıyor ve aile ekonomisine katkıda bulunuyordu. Üretimde, birinci derecede etkisi vardı. Kadın, aynı anda çok sayıda işin üstesinden gelebiliyordu. Evin her günkü işinden başka yakacak tedariki, hayvanları sağmak, yağ, peynir yapmak; şal, kilim, çadır dokumak, çorap örmek kadınlara düşen görevlerin başlıcalarıydı. Tarla işlerinde de erkekle birlikte çalışırdı. Kadının boş vakti olmadığından Kürd kadını düğünler ve etkinlikler hariç eğlenme diye bir kelime tanımaz; hiç işi bulunmadığı vakit iplik büker; kese, bel kuşağı, saç bağı dokurdu.
Kürd toplumun da kadın ve erkek, iş alanında eşit konumdaydı; erkekler tarlalarda çalışır, sürüleri güder, toprağı sürer, meyve ağaçlarına veya tütün tarlalarına bakar, ürettiklerini komşu pazarlara taşır; kadınlar ise meyveleri ve tütünü kurutur, halı dokur veya farklı ev işleriyle uğraşırlardı. Yani erkek ve kadın arasında önemli ölçüde bir işbölümü söz konusuydu.
Bunların yanı sıra Kürd kadının, toplumda sağlam bir karaktere de sahip olduğuda söylenirdi ama sömürgeci ve feodal baskıyla maalesef bu önemli özellik sürec içerisin de yitirilmişti. Kürdler, kızlarını oldukça disiplinli yetiştirirlerdi. Kürd kızları her zaman ciddi ve kendinden emindi. İnsanlardan uzak değil, aksine sosyaldıylar.
Ne varki bu gerçeklere rağmen Kürd kadını, yoksul ve emekçi olarak, kadın olarak ve Kürd olarak dünyadaki diğer kadınlardan üç kat daha fazla eziliyor ve sömürülüyordu.
Petrol, su ve madenleriyle çok zengin ülkelerin de yoksulluk, Kürdistan'ın ve Kürd kadınlarının en önemli sorunuydu. Kürdistan'daki gelenekler, Kürd kadınının bağımlı mirastan pay almaması ve mülkiyetin erkeğe ait olması, iş-üretim hayatındaki gerilik, kadının yoksulluğunun daha da büyük olduğunu göstermekteydi. Kürdistan'daki kadınların %45′nin okuma-yazması yoktu. Zaten sömürgeciler tarafından yapılan okullarda amaç sadece sömürgeciliğin dilini ve kültürünü öğrenmek, Kürd dili ve kültürünü de asimile ederek ortadan kaldırmaktı. Diğer yandan Kürd feodal insan tipi tarafından kız çocuklarının evlenip dışarı gidecek kişi olarak görülmesi, gerici değer yargılarıyla kız çocuğunun bedensel gelişiminin eve kapatılmasıyla sonuçlanması, erken evlilik, ev işlerine küçük yaşta katılması gibi sebeplerle, kız çocuklarının eğitimi toplum ve aileler tarafından da sınırlandırılıyordu. Kürdistan'da okuyan kızların sayısı %17.5′ti.
Bulaşıcı hastalıklar, yetersiz beslenme, kansızlık, su taşımanın yarattığı bel ve beden rahatsızlıkları, çok çocukluluğun getirdiği kadın hastalıkları Kürd kadınları arasında yaygın sağlık sorunlarını oluşturuyordu. Kırsal alanda yaşayan kadınların sağlık hizmetlerine erişimi oldukça sınırlıydı. Bu sınırlılık, maddi imkansızlık, doktora gitme konusunda geleneksel değerlerden – erkek doktor olması, yerel kadın, şıh ve hocalardan yararlanılması- kaynaklanan sorunlardan ve kırsala özgü yeterli sayıda sağlık kuruluşu olmamasından kaynaklanıyordu. Kırsal kadın için doktora gitmek, yapılacak hiçbir şey kalmadığında en son çare olarak görülüyordu. Doğum, düşük ve bebek ölümlerinin oranı ise çok yüksekti.
Kürdistan'da kadınlar daha çok yeniden üretimin konusunu oluşturan çocuk bakımı, yemek, temizlik, vb. işleri yapıyordu. Kadın emeğinin görünür bir değer yaratmaması, erkeklerin para ve mülkiyet kazandıran işler yapması, “kadın işi ve erkek işi“ ayırımı ve kadın emeğinin değersiz kılınması yönündeki gerici işbölümünün en yaygın olarak Kürdistan illerinde yaşanıyordu.
Kürdistan'da maalesef kadınların evlilik yaşının 12-13 yaşlarına kadar düştüğü, 35 yaşında yaşlandığı bir gerçekti. Kadınların %37'si, 15 yaşın altında evleniyorlardı. Evlilik kararları genellikle aile büyükleri tarafından alınıyordu. Bu oran kentlerde %29 iken, kırsal alanda %40′a kadar çıkıyordu. Bu evliliklerin %20'sinde kadının rızası dahi alınmıyordu.
Bölgede hala birçok erkek-kadın ve çocuğun nüfus kağıdı bile yoktu. Kan bedeli karşılığı evlenme, ailelerin kız ve erkek çocuklarının çapraz evliliği (berdel), imam nikahı, akraba evliliği, beşik kertmesi, başlık parası, çokeşlilik, çok çocukluluk ise oldukça yaygındı. Sadece imam nikahıyla evlenenlerin oranı kentte %14, kırda ise %31'di. Kırsal alanda kadınların %52'sinin, kentte ise %39′unun kocalarıyla aralarında akrabalık bağı bulunuyordu. Başlık parası kentteki evliliklerin %47'sinde, kırsalda ise % 70′inde geçerli olmayı sürdürüyordu. Kadınların boşanması ve mirastan pay alması, halen ender görülüyordu. Kadının kocasının evinden ancak ölüsünün çıkacağı yönündeki gerici değer yargısı, ekonomik bağımsızlığın olmayışı, mülkiyetin tamamen erkeğin olması yönündeki gerici gelenekler, kadını hem ömür boyu, hem günlük yaşamında eve hapsediyordu. Ayrıca Kürdistan'da yaygın olan dinsel yargılar da kadının bağımlı ve edilgen konumunu ağırlaştırıyordu. Kürd kadını, kocasına ve ailenin tüm büyüklerine ve erkeklerine bağımlı kılınmıştı.
Kürdistan'da kırsal alanda en yaygın aile tipi % 64 oranı ile çekirdek aileydi. Bununla birlikte ailelerin ekonomik bütünlüğünün devam etmesi ve birleşik aile olarak yaşam tarzı da hala çok egemen bir durumdu. Kürd kadını bu nedenle, çoğu kez gelin-kaynana hiyerarşisi ve diğer aile büyüklerinin hiyerarşik baskısı altındaydı. Çok eşlilik yörede, zorunlu ve olağan bulunarak büyük ölçüde onaylanmaktaydı. Erken evlenme çocuk sayısını artırıcı yönde bir etki yapmaktaydı. Ortalama çocuk sayısı 5.1′dir, bu rakamın üstündekiler çok çocukluluk olarak kabul ediliyordu.
Evlilik içi şiddet, Kürd kadının yaşadığı ciddi bir sorundu. Hatta bu şiddet, sadece kocasının değil, çoğu kez, tüm aile erkeklerinin (kendi oğlu dahil) şiddeti olarak ortaya çıkıyordu. Şiddete uğrayan kadınların oranı kırsalda %54, kentte %44 civarındaydı.
Kırsal alanda, varsıl ya da yoksul farkı olmaksızın, üretim sürecinin içinde yer alan kadının karar verme sürecine katılımı hane içindeki işlerle sınırlı kalıyordu. Toplumsal kararlarda kadının rolü yukarıda bahsettiğimiz eskiye nazaran sömürgeci sistem altında çok sınırlıydı. Geleneksel cinsiyetçi rol dağılımı, ayrıca kadının eğitim düzeyinin düşüklüğü de bu süreci pekiştirmekteydi. Karar vermede söz sahibi olamama her kesim kadın tarafından hissedilen, ancak kırsal alan kadınlarında daha belirgin olan bir gerçekti. Siyasi tercihlerde evin erkeği belirleyici olmaktaydı. Ancak son yıllardan itibaren, siyasal-demokratik aydınlanma bu durumda ciddi bir değişiklik yaratmıştı.
Kadının erkeğin namusu olarak nitelenmesi yönündeki gerici ahlak anlayışı, onun bireysel kadın kimliğinin, duygu ve düşüncelerinin yadsınması sonucunu doğuruyordu. Bu nedenle, törelerin çizdiği sınırların dışına çıkan, az ya da çok bireysel kararlarının peşinden giden kadınlar, bunun bedelini çok ağır ödemek zorunda kalıyordu. Töre cinayetleri, bölgede kadınlarını tehdit eden en önemli sorunlardan biri olmayı sürdürüyordu.
Dil ve kimlik sorunu, göç kadın yaşamında en ağır sonuçlarını doğurmuştu. Kürd ailesi sömürgeciler tarafından zorla boşaltılan köylerinden veya çatışmalardan kaçarak kent varoşlarına sığınmak zorunda kalmıştı. Yaşanan en ağır yoksulluk, işsizlik, kültür çatışması, çocukların eğitim sorunları, modernleşme içinde kimlik bunalımı gibi birçok ağır sorunla karşılaşan Kürd kadını, bu sorunlarla baş etmede hazırlıksız kalıyor ve aileyi taşıyıcı güç olarak ağır bir yükün altına giriyordu. Özellikle kentlerde büyük bir yoksulluk ve işsizlikle karşı karşıya kalan Kürd ailesi, hırsızlık, çetecilik, uyuşturucu, fuhuş gibi sorunların sosyal tehdidi altında yaşıyordu. Çocuklar sokaklarda çalışmaya zorunlu kalıyordu.
Kürdistan'da yaşanan kadın intiharları, toplumsal bunalımın bir yanını dışa vuruyordu. İntiharlar, Kürdistan'da sosyal, ekonomik, cinsiyetçi koşullarla birlikte genel şiddet ortamının özel bir sonucu olarak değerlendirilebilirdi. Kürdistan'ın kapalı toplum yapısı, ataerkil aile yapılanması, sömürgeci ve aile içi şiddet, feodalizm ve dinin ağır etkileri, geleneksel değer yargılarındaki katılık nedeniyle kadında güvensizlik ve umutsuzluk, çaresizlik psikolojisini derinleştirmekteydi. Başlık parası karşılığında veya istek dışı evlilikler, okula gönderilmeme, dar ilişkilere hapsedilme kadın için karabasan olmayı sürdürüyordu. Zorunlu göçün yarattığı nüfus yığılması, zorunlu kentleşmenin aynı ölçüde iş, eğitim, kültürel ve kentsel kurumlarla tamamlanamayışı toplumun geneli için büyük sorunlar yarattıyordu. Potansiyel suçlu muamelesi, çatışmalar ve faili meçhullerin yarattığı genel şiddetin toplumsal bir travmaya dönüşmesi, çözümü olmayanlar için intiharı bir çözüm yapabildi. Gençlerle, geleneksel değerlere bağlı yetişkinler arasında çıkan kültür çatışması uyumsuzluğu ve sorunları daha da derinleştirdi. Yoğun aile ve çevre baskısı, küçümsenme, dışlanma, sınır ve kalıplara hapsedilme, eğitimsizlik, özellikle genç kadınlarla, sosyal yapı arasında çatışma yarattı ve bu çatışmanın yükünü omuzlayacak kurumsallıklar olmayınca büyük bir bunalım ortaya çıktı. Çözüm gücü olmayan, alternatif geliştiremeyen kadın, ölümle yüzyüze geldi.
Mücadele, kadının statüsünü değiştiriyor ve sorgulama başlıyordu. Her büyük sosyal ve siyasal hareket gibi, Kürd uyanışı da kadınları kitleler halinde içine katmıştı. Kürd sorununda hak eşitliği, Kürd dilini ve kültürünü sahiplenme mücadelesi kadınlar içinde de geniş bir yankı bulmuştu. Kürd kadınları özellikle Newrozlar, Kürdçe eğitim, barış ve genel siyasi af eylemlerinde öne çıkıyordu artık. Kürd kimliğini, kültürünü ve dilini sahiplenmede, Kürd aydınlanmasında kitlesel bir kadın hareketi olarak ortaya çıktı.
Bu mücadele; aynı zamanda kadınların da geri feodal-aşiretçi toplumsal yapılanmanın ve kadını dar sınırlara hapseden aile yapısının kırılması, değiştirilmesi, modernleşme, demokratikleşme özlemlerinin de ifadesini bulduğu bir mücadele alanı oldu. Kendi cinsiyetçi-ataerkil-feodal zincirlerini kırma isteği kadınlarda daha büyük kitlelerle siyasal mücadele alanına atılma sonucunu doğurdu. Kadınlar kitlelerle mücadele içinde yer aldıkça, kadın ve aile sorunu demokratik hareketin de özel olarak eğilmek zorunda kaldığı bir alan oldu. Bu karşılıklı ilişki; sonuçta, Kürd kadının yaşam tarzında, modernleşmesinde ve siyasallaşmasında ciddi bir farklılık ve atılım yarattı.
Siyasi mücadele içine giren Kürd kadını, bunun bedelini de en ağır şekilde ödemek zorunda kaldı. Yaşam ve özgürlük hakkının ortadan kaldırılmasının dışında, gözaltında cinsel taciz ve tecavüz gibi cinsel saldırılara da maruz kaldı. Sömürgecilerin gerillaya karşı yarattığı iti ite kırdırtma amaçlı köy koruyucu ya da diğer sömürgeci güvenlik güçlerinin tecavüzüne dair örnekler, yine bir kısım cesur ve öncü kadının girişimleriyle kamuoyuna taşındı. Şiddet ortamında korkunun sonucu bazen hamile kadınlar çocuğunu düşürdü, bazen korkudan dili tutuldu. Cinsel şiddet ve özellikle tecavüz yoluyla kadının aşağılanması, geri gelenekçi yapı içinde kadının baskılanması, toplumdan tecrit edilmesi ve böylece uyanış içindeki kadının mücadelesine ve kadın kimliğine ağır bir saldırı niteliği taşıyordu.
Kitlesel Kürd kadın hareketi, bu ihtiyaca cevap verecek örgütlülük arayışlarına da girmiş ve kimi örgütlenmeler geliştirmişti.
Baro Kadın Komisyonları, Kürdistan'daki kadın sorunlarına saptayıcı, modernleştirici, değiştirici yöntemlerle eğilmekte, özellikle ceza ve medeni yasa bakımından eşitlik mücadelesi, kadınların aydınlatılması, şiddet karşısında başvuru yollarının geliştirilmesi yönünde ciddi bir çalışma ortaya koymaktaydı ama bu bu çalışma maalesef yeterli değildi.
Siyasal olarak Kürd Kadın Hareketi; uyanış içindeki Kürd kadını demokratik siyasi partiler de örgütlenmede ciddi mesafeler katetmiş, çeşitlilik içinde, talepler üzerinden parçalı kimi örgütlenmeler geliştirmiş durumdaydı ve zaman zaman bu hareketi Demokratik Kadın Platformu olarak birleştirmeye çalışıyorsa da bu yetersiz kalıyordu. Ancak; siyasal-kültürel-sosyal tam hak eşitliği, cinsiyetler arası eşitlik, sosyal yapının demokratikleştirilmesi, Kürd emekçi-yoksul kadınlarının iş ve ekmek talebinin yükseltilmesi için birleşik-demokratik bir emekçi kadın örgütlenmesinin yaratılması ihtiyacı; Kürd kadın hareketini daha da ileri taşıyacak bir güç olarak kendini dayatıyordu.
Kürdistan kadınları açısından metropollerde ve Kürd illerinde çalışma; ortak temel özellikleri yanında ayrışan yanları da bulunmaktaydı.
Ev kadınları için öne çıkan talepler yoksulluk, kuma, berdel, eğitimsizlik, iş ve gerici geleneklere, töre ve dinsel sınırlamalara karşı mücadele talepleriydi. Ev kadınları, ev içi emeğinin karşılığı olarak, sosyal güvenlik sistemine dahil ediliyorlardı.
Genç kızlar toplumsal uyum, kimlik arayışı, eşitsizliğe, gerici gelenek ve değer yargılarına karşı mücadele, ulusal uyanış, sınıf talepleri uğruna mücadele, gerici eğitim sistemine karşı mücadele talepleri gün be gün yükseltiyorlardı. Sömürgeci sistem, özellikle büyük Kürd metropollerin de sosyal değişim, nüfus yoğunlaşması, işsizlikle beslenen arayışlar cafe kültürü, günübirlik ilişkiler, uyuşturucu, genç kızların hayalleri ve özlemlerinin sömürülmesi ile yozlaştırılmasının dışında bir seçenek sunmuyordu. Bu eğilimlere karşı mücadele; genç kızların sosyalleşme ve demokratik kültürle buluşmasının olanaklarını yaratma da önem taşıyordu.
Ceza Kanunu'ndaki eşitsizliği ve töre baskısını meşrulaştıran gerici-ayrımcı maddelerin tümünün kaldırılması; töre kaynaklı, ayrımcılığa dayanan suçlar özel ağırlaştırıcı unsur olarak değerlendirilmeliydi.
Kadına yönelik cinsel saldırılar, taciz ve tecavüz, evlilik içi tecavüz ayrı bir suç olarak tanınmıyor ve etkin bir ceza politikası olmuyordu. İşkence yöntemi olarak tecavüz suçu en ağır şekilde cezalandırılmıyor, bu suçun faillerinin görevine son verilmiyor, mağdur kadınların zararları tazmin edilmiyordu.
Cins ayrımcılığının ve feodal-aşiretçi-gelenekçi yapının kadını cendere içine alan sosyal baskısının kırılması için demokratik kurumlar ve toplumun demokratik dönüşümü için yerel ve merkezi yönetimler gerekli tüm tedbirleri almıyor, kadınlara destek sunmuyordu. Medeni yasadaki ayrımcı maddeler tümüyle kaldırılmıyor, mal paylaşımındaki ayrımcılık sona erdirilmemişti.
Kürd kadını siyasal alanda geri planda durmamış ve önemli başarılara imza atmıştır fakat Kürd halkı yüzyıllardır baskı, zulüm sarmalı içerisinde kalıp insani tüm değerleri elinden alınmaya çalışılmıştır. Bu nedenledir ki Kürd halkı, sürekli olarak tüm imkânlarını seferber ederek haklarını elde edebilmenin haklı çabasını ortaya koymuştur. Bu çabalarda kadınlar da önemli bir duruş sergileyerek sosyal alanda, siyasal alanda, politikada yerini almış ve adını tarihe yazdırabilmiştir ama ne yazıkki buğüne kadar tam kurtuluşunu sağlayamamıştı.
Letya, artık Vincent'e Kürdler hakkın da hiçbir şey anlatmak istemiyordu, çünkü kendi moralı zaten bu nedenle hep bozuktu ve Vincent'in moralınıda kendi sorunlarıyla bozmak istemiyordu ama Vincent çok anlayışlıydı ve Letya'yı çok iyi anlıyordu ve Vincent Letya'ya hep: “Şimdilik yapılacak hiçbir şeyimiz yok!“ diyordu “o zaman ’şimdiki zamanın' tadını çıkaralım, kimbilir belki yarın bir meteroid dünyaya çarpar ve bütün yaşam bir saniye içinde yok olur gider!“ diyordu. Letya, Vincent'in bu tür düşüncelerine çok gülüyordu ama Vincent'te de tabii hak veriyordu. Öte yandan bir toplumda eğer kadın ve erkek eşit haklara sahip değildiyse o toplumun gelişmesini mümkün görmüyordu. Bu nedenle Kürdistan'da Batı'da 1968'ler de olduğu gibi bir zihniyet devrimini şarttı ama Kürdler bunu sömürgecilik altında nasıl yapacaktı? Belki de asıl sorun buydu.
Spas Alan