Skip to main content
Submitted by Anonymous (not verified) on 11 December 2008

PKKnin ismini kullanan ama aslinda PKK gercegi ile hic bir alakasi kalmami$ gerici gücler her nedense yanli$ yolda yürüdügünü bir türlü anlamiyor. Sözde 10. kongreyi yapmi$lar ve sözde Kürdistan Özgürlük Mücadelesi yeni bir sürece girmi$. Neymi$ bu sözde yeni sürecin amaci?
"Önder Apo'nun özgürlügü ve Kürt sorununun demokratik cözümü" deniliyor. Nedir bu? Peki bunda yeni olan nedir? PKKye sormak lazim karde$im siz $imdi on yildir sözde Apo'nun özgürlügü ve Kürt sorunun sözde demokratik cözümü icin mücadele etmediniz mi? Ettiniz, peki ne elde ettiniz? Ne gibi bir geli$me kaydettiniz, ne gibi bir ba$ari elde ettiniz? Apo özgürle$ti mi? Hayir, Kürt sorununun demokratik cözümü gercekle$ti mi? Hayir, peki neden hala ayni safsatalari tekrarliyorsunuz? Neden yanli$ta israr ediyorsunuz? Neden halkin imkanlarini böyle bo$ i$ler icin kullaniyorsunuz, carcur ediyorsunuz? Ayip degil mi? Artik adam olma zamani gelmedi mi? Neden böyle cocukca hareket etmeye devam ediyorsunuz? Ne zaman adam olacaksiniz siz? On yildir sözde sonuc olacak, sözde geli$me olacak, bilmem final yilidir, cözüm sürecidir diye diye süreci uzattikca uzatiyorlar. Örgüt cürüdükce cürüyor, Kürtlük bittikce bitiyor, dü$man ilerledikce ilerliyor, ve gelin bizim bu aptallarin yaptiklarina bakin. Insan Apo'nun özgürlügü ve demokratik cözüm icin dagda bulunmaz, sava$maz, insan öldürmez. Kürdistan daglari bu tür teslimiyetci yakla$imlarin geli$tirilecegi yerler degildir. Kürdistan daglari direni$in ve sava$in geli$tirildigi yerdir. PKK ya adam olur ya da bombo$ söylemlerle zaman kaybetmeye devam eder.

Önder Apoya özgürlük söylemi özünde ulusal mücadelenin tek kişiye indirgenmesi, kişinin özgürlügü için ulusal mücadelenin terk edilmesi demektir. Bunun ifadesidir. Devlet onu muhatap alacak, özgür birakacak, olmazsa mevut tarz mücadele ebedi sürecek. Duran Kalkan'in ve Cemil Bayik'in Kürt halkina sundugu tek perspektif budur. Yani Kürt halkini ve sorunlarini birakmişlar. Varsa yoksa Önder Apo. PKK içindeki köylü kurnazligi tabi kendini çok akilli saniyor, hemen “Aponun özgürlügü Kürtlerin özgürlügüdür“ gibi saçma ve dogmatik söylemlerle işi geçiştirmeye çalişiyor. Önder Aponun özgürlügü e$ittir Kürtlerin özgürlügü diye bir$ey yoktur, bu dogru degildir. Hatta Aponun diktatör ki$iligi dikkate alinirsa, Aponun özgürlügü Kürtlerin köleligi anlamina gelebilir. Aslinda PKK kişiden daha fazla ulusa, halka, millete önem vermelidir ve hizmet etmelidir, ulusal sorunlarla ilgilenmeli ve çözüm üretmelidir. Her kişi ulusal mücadelenin hizmetine koyulmalidir. Ulusal mücadele bir kişi için feda edilmemelidir. Bu dü$man Türk devletinin istegi dogrultusunda yapilan büyük bir alçakliktan başka birşey degildir, ajanligin, işbirlikciligin acik göstergesidir. Kişinin durumu ortada; avukatin, siyasetcinin ilgi alanidir. Kürdistan Gerillasi kendisini Kürt halkinin hizmetinde olan ulusal bir güç olarak tanimliyorsa, kişinin durumundan bagimsiz halkin güncel durumuyla ilgilenmeli, halka karşi kirli bir savaş yürüten TSKye karşi kazanmak amaciyla savaşmali, TSKyi Kürdistandan kovmak için savaşmalidir. Her Kürt savaşcisinin ilk ve en önemli hedefi TSKnin Kürdistandan tamamen ve koşulsuz dişari çikmasi olmalidir. Murat Karayilan gibi sahte komutanlar her yol ve yöntemi denemeden bu hedefin mümkün olmadigini iddia etmemelidir, bu şekilde Kürt gerillasinin içinde inançsizlik yaymamalidir. Murat Karayilana göre TSKyi yenmek ve Kürdistandan çikarmak imkansiz olabilir ama bu sadece onun gibi düşünenler için geçerlidir. Gerçek Müslümanlar bilir ki Allah'in yardimiyla imkansiz olan hiç birşey yoktur.

Demokratik çözüm söylemi mücadelenin devlete baglanmasinin ifadesidir. Devlet herhangi biçimde olumlu bir adim atarsa gelişme olur, çözüm gelişir, ama devlet adim atmazsa çözümsüzlük derinleşir. PKK yönetiminin Kürt halkina sundugu perspektif bundan ibarettir. Yani amaclari irkci militarist faşist TCyi ikna etmektir. Bütün çabalar bunun içindir. Saçmaliga bakin! Aslinda PKK devletten bagimsiz alternatiflere sahip olmali ve bunlari devlete ragmen, dayatmali, yaşama geçirmeye çalişmalidir. Devrimcilik budur. PKKnin yaptigi ise uşakliktir. PKK devletten çözüm beklememelidir çünkü bu boş bir beklentidir. Devrimci hareket devletin insafina birakilamaz, ulusal hareket yillarca böyle alçaka boşta tutulamaz. PKK bunun için kurulmadi, şehitlik bunun için degildir. Ortada kirli savaş sürüyorken, asimilasyon sürerken, irkilik sürerken, baski ve zulüm varken, tüm bunlar mevcut çizginin iflasidir. PKK yönetiminin hala böylesi sahtekarca hareket etmesi kabul edilemez. Önder Apoya özgürlük ve demokratik çözüm çizgisi başarisizdir, iflas etmiştir ve artik bu cizgiyi terk etme zamanidir.

Saygilar

Anonymous (not verified)

Thu, 12/11/2008 - 19:14

ipe giden liderlerin intikami degilmi bu gunku direnisler.mucadele bir kisiye indirgenir.ama davasindan miletinden vaz gecmis liderleri degil tabi.bunu cok iyi anlamamiz lazim.pkk su anda cok kutu ellerdedir.gerilaya savas alani acacak olan siyasi kanadidir ne yazikki siyasi kanat savasan kanadina alanlari daraltmis. turkler savassiz kurdlere isgal topraklarin bir karisini vermezler.turkler.kurdler soz konusu oldugunda.besinden tutalim yetmisine kadar ayni fikrin sahibidir. pkk bir inad ugruna.apo nun imrali aciklamalarini es gecip ona hala sahip cikmaktadir. dusman tc.bunu nasil algilar nasil yorumlar onu bilemiyorum tabi.bu kurdler ozerinde nasil bir etki yapar.turklerde ne iz birakir zamana ihtiyac vardir diye dusunuyorum. saygilar

Apo yakalandigi gun ben hemen yanimdaki Apo karsitlarina " Siz bekleyin ve sabirli olun.TC yi hic bir guc yikmadi,tum dunya sitemleri yikildi ama Tc ve Kemalism yikilmadi fakat TC ve onun Kemalismini tek yikacak Apo olacak.Benim bildigim Apo TC nin "poff" noktasini anlamis ve Tc den daha cok Kemalist gecinip Tc yi birbirine vurduracak " sözlerime aradan on yil gecti ve sözlerime sahit olan arkadaslar " yaho gercekten senin anlatiklarin dogru cikti " demelerine "siz hele biraz daha sabr edi yarin Tc nin basina gecip Tc i tarihe gömecegini imanim gibi eminim." Simdi siz disarda olanlar bol,bol kahramanlik havasini attin,Sizler rahat avrupa yasaminda yanlizlikta dayanamiyorsunuz bin hastaliklarla yarim yamalik halinizla yasami haram edenler biraz daha sabirli olun ki yakinda olup bitenleri anliyasiniz. Serhat

Birak bu palavralari cocuk mu kandiriyorsun? Sen her$eyi anlami$sin demek öyle mi? vay be, TCnin ba$ina gececekmi$! Sen ve senin gibi dü$ünenler TCnin ne oldugunu bilmiyormusunuz? Yani TCnin nasil ve kimler tarafindan hangi amacla kuruldugunu bilmiyormusunuz? Bunu ara$tirip ögrenin ki öyle yanli$ dü$üncelere dü$meyeseniz. Dü$manina u$aklik yapmakla kahraman olunmaz...

Anonymous (not verified)

Thu, 12/11/2008 - 20:10

Cumartesi, 06 Aralık 2008 20:56 Başlıktan başlayip, PKK'nın neyi başarmak istediğine bakalım. Görünen o ki, PKK başarı olarak, ne olursa olsun, bir şekilde devlet tarafından muhattap alınmak istiyor ve bunu ana hedef olarak gündeminin baş köşesine oturtmuş durumda. Zaten, haldeki durumda politik taleplerini sıfır noktasına çekmiş olmasının nedeni de budur. İstim arkadan gelecektir. Bu hedefin ne derece gerçekleşebilir olduğu ayrıca tertışılabilir. Bana göre bu stratejinin gerçekleşmesi imkan dahilinde görünmüyor. Ancak PKK'nın ikna etmeye çalıştığı güçler, bu konuda ikna olursa, yani devlet Öcalam'nın hizmet konusunda verdiği söze inanırsa! Olanaklı görülebilir. On yıllık İmralı süreci, Apo'nun bu çabasının devlet güçleri tarafından inandırıcı bulunmadığı doğrultusundadır. Geriye bir ihtimal kalıyor. İktidar güçlerinin çareyi PKK ile dıyaloğa girmekte görmesi. Varsayalım ki böyle bir durum gerçekleşti. Böyle bir adım, PKK'nın Kürdistanda fiili durum yaratmasına yol açar. Bu durum, Kurdistanda en azından ottuz yıl sürecek kanlı bir diktatörlük demektir. PKK'nın ’Masaya oturalım' dan başka hiç bir siyasi talep ileri sürmemesi, masaya oturmanın ne anlama geldiğini irdelemeyi zorunlu hale getiriyor. Bana göre, PKK'nın hükümetle veya devlet güç odaklarından biriyle, masaya oturması anlamına gelecek her hareket, PKK'nın Kürdistan'da fiili durum yaratmasından başka bir sonuç vermez. Böylesine fiili bir durumun, PKK için eşi benzeri olmayan bir pozisyon sağlayacağı açıktır. Hem kendi içine, hem kendi dışındaki kürt hareketine karşı şiddeti belirleyici yöntem olarak seçmiş ve içselleştirmiş PKK'nın, Kürdistanda egemen ve onlarca yıl sökülmezcesine ıktidara yerleşmesinden başka bir sonuç doğurmaz. Böylesi bir yapılanmanın arkasında Türk devletinin duruyor olup olmaması farklı sonuç doğurmaz. PKK'nın anlayışı Kürdistanın kuzeyini demorasi güçlerinden arındırmak ve bir diktatorya oluşturmaktır. Bu hedef Türk şahinlerinin de rüyasıdır. İkinci adım olarak Irak kürdistanındaki devletleşme sürecinin taru mar edilmesidir ki, bu hedef Türk şahinlerinin yüz yıllık hayalidir. Neresinden bakılırsa bakılsın, bu iki militer güç ve anlayışın kilitlendiği hedefe ulaşmak için tuttukları yolun çakışmasından başka bir resim çıkmıyor ortaya. Bu stratejinin, Kürt ulusuna acı ve göz yaşından başka vaadi olamaz. Bir çok iyi niyetli aydının ’barışçıl çözüm' tuzağından anladığı böylesine bir diyaloğ ise, böyle bir diyaloğun sonucunda, belki bugüne kadar süren üçlü beşli asker/gerilla ölümlerine yol açan çatışmalar son bulacaktır ama, Kürdistanda Apoculuğun egemenliğinin tam yerleştırılebilmesi için yığınsal katliam sürecinin işaret fişeği olacaktır. Bu katliamın muhattabı ise, tümüyle Kürt insanı olacaktır. Kürt hareketleri olacaktır. PKK'nın bu güne kadar bu konularda yaptıklarını, yapacaklarının teminatı olarak kabul etmekte bir sakınca görmüyorum. Kendi içindeki ve dışındaki Kürt insanına ve hareketlerine yönelmiş şiddet politikasının başarısı anlamına gelecek böylesine bir gelişme, PKK'nın otuz yıllık süreçteki tüm uygulamalarının meşrulaşması anlamına da gelecektır. Tutulan bu yolda, ne demokrasi, ne insan hakları, ne de avrupa birliği rüyasına yer yoktur. Bu, hem kürdistan için, hem Türkiye için ve hem de orta doğu halkları için tam da ergenekoncu maceracılığının yollarının açılmasına yardım etmekten başka bir işe yaramayacaktır. Zaten PKK ve ergenekoncuların eylemlerinin aynı değirmene su taşımasının sebebi de budur. Dolayısıyla gün, ’PKK ile diyaloğa geçin' çağrılarının yapılacağı gün değildir. Gün, PKK'nın şimdiye dek uyguladığı strateji ve yöntemin değiştirlmesi için sıkıştırılması ve var güçleriyle başta Kürtler olmak üzere, her demokratik insanın şiddete karşı tepkisini açıkça ortaya sermesi günüdür. PKK ile diyaloğ yolunun, aklı başında hiç bir sivil hükümet tarafından çözüm yolu olarak görülmesi düşünülemez. Kendinde en ufak değişikliğe fırsat tanımamış PKK'yı çözümün adresi olrak göstermek ve bu doğrultuda hükümeti PKK'nın haldeki durumuyla diyaloğa çağırmak, her iki tarafın şahinlerinin değirmenine su taşımaktan başka bir anlama gelmiyor. İmralı'ya ilk ziyareti yapanların ergenekoncuların olması tesadüf değildir. Bu anlamda bir diyaloğun başlatılması değil, PKK'nın Ergenekoncularla olan diyaloğunun kesilmesinin yollarının bulunması gerekir. Aslında tehlike, PKK'nın Ergenekonla olan diyaloğundan ziyade, PKK'nın stratejisiyle Ergenekon stratejisinin neredeyse üst üste düşmesinde yatıyor. Bu konuda hem Kürtlere, hem sivil hükümete oldukça büyük görev düşmektedir. Ergenekondan kastımın, Genel Kurmay olduğunun altını ayrıca çizmek isterim. Çünkü bana göre ergenekonun başının, Genel Kurmayın dışında bir takım ıvır zıvır güçlerin olabileceği iddiaları, çok zorlamadır. Asıl belirtmek istediğim konu, PKK dışında kalan Kürt hareketlerinin ve iyi niyetli Türk aydınlarının, ister istemez PKK ve Genel kurmayın yarattığı anaforda salınan saman çöpü misali görüntüsüdür. Öncelikle, PKK ve PKK'nın dışındaki Kürt yapılanmaları arasındaki söylem farklılıklarının en önemlisini ele alırsak: PKK dışındaki irili ufaklı tüm hareketlerin, partilerin, gurupların ve bireylerin, PKK'dan farklılıkları, PKK'nın daha doğrusu Öcalan'nın bağımsız bir Kürt devleti veya federatif bir Kürt devleti talebinden vazgeçmiş olması gibi sunuluyor. Bence olay göründüğü gibi değil. Öclan'nın On yılı aşkın zamandır ürettiği Demoratik Cumhuriyet ve Atatürk güzellemelerinden etkilenmiş tek bir PKK'lı görmedim. Bağımsız bir Kürt devleti özleminde olmayan, tek bir PKK'lı da görmedim. Sanıyorum, bu durumu genel kurmay da görüyor. Cumhuriyet tarihi boyunca Kürtlere karşı uygulanmış politikalar, Öcalan'nın bir kaç yaldızlı söylemin etkisiyle değişecek durumu çoktan geride bırakmıştır. Kürt insanına nüfuz etmeyen bu söylemin üzerinde kopartılan fırtınayı, işin kolayına kaçmak olarak görüyorum. Irak Kürdistanındaki gelişmeler neredeyse bağımsız bir Kürt devletine doğru ete kemiğe bürünürken bile, ayrılıkmı federasyonmu tartışması bizdeki kadar sıcak değildir. Bu konunun bizdeki kadar sıcak olmamasının nedeni, Iraktaki Kürtlerin bağımsızlıktan yana olmadıklarının kanıtı olarak ileri sürülemez herhalde .... Bu konunun daha çok tartışma gerektirdiği ortada... Erdoğan, şahinlerin söylemini benimseyip şahinleştikçe, PKK ile diyaloğa daha yakın durmak zorunda kalacaktır. Bu yönelim ise, Türkiyede sivil siyasetin ipinin çekilmesinden başka bir anlama gelmeyecektir. Genel kurmayın sahnedeki yerinden bir adım geriye atması, Erdoğan'ı bir adım ileri çıkarmıştır. Veya bir adım ileride görünmektedir. Arkasında benzeri adımların gelmesi bir felaket olur. Bir soraki yazımın konusu ise, Erdoğan şahinleştikçe, PKK ile diyaloğa neden daha yakın duracağı meselesini açmak olacaktır. Bu vesileyle PKK ile MİT bağlantısı üzerindeki tartışmalara değinmek fırsatı da bulacağım. Şahinleşmek, bir söylem veya yüksek perdeden tehditler savurmak değildir. Şahinleşme, aynı zamanda şahinleri de şahinleştiren bir stratejiye angaje olup olmama meselesidir. Saygılar Mustafa Satış

Yanan Zeminde Siyaset 2 Çarşamba, 10 Aralık 2008 03:16 ''Neredeyse otuz yıl gibi kısa sayılmayacak bir süreçte çizildi. Şüphesiz ki, bu resmin çizilmesinde eğemen güçlerin payı vardır...'' Yanan zemin uzerinde siyaset Bir önceki mesajımı PKK nedir ve bu yanan zemin üzerinde uyguladığı siyasetle nereye ulaşmak istemektedir demiştim. PKK nedir yerine, PKK benim için ne idi, ilk algılamalarım ne idi ve bu algılamalar zaman içinde nasıl değıştiğinden başlamak daha doğru olur kanısındayım. Bu yüzden 1978 li yılllara, oradan da bu güne alabildiğine özetle, gelerek anlatımın daha uygun olacağı kanısındayım. Zaman içinde bu kısa yolculuğun yapılması kaçınılmaz .Çünkü PKK denildiğinde akla, sadece PKK gelmemekte, hemen yanında hatta başında Apo, daha sonra, son adı DTP olan biribirinin ardında isim değişiklikleriyle kurulmuş partiler ve adına siyaset yapıldığı hatta tek temsilcisi, iradesi oldukları ilan edilen Kürt ulusu gelmekte. Bunun yanında irili ufaklı azımsanmayacak Kürt gurupları, kişiler, partiler vb. durmakta...Tüm bu olguların yanında 30 yılı aşkın zaman içınde, PKK ile ilgili zihinlerde oluşmuş bir resim var. PKK ve terrör. Bu resım bir iki günde oluşmadı. Neredeyse otuz yıl gibi kısa sayılmayacak bir süreçte çizildi. Şüphesiz ki, bu resmin çizilmesinde eğemen güçlerin payı vardır. Ancak bu resmin asıl akıldan çıkmasını engelleyen çizgilerinin oluşmasında, PKK ve giderek Apocu'laşmanın payı nedir. Çünkü bu resmin en belirgin rengi savaşıldığı iddia edilen devlet güçlerine karşi yürütülen çatışmalardan ziyade, kendi içindekilere, kendinden ayrılanlara, diğer Kürt siyasal hareketlerine, Kürt soluna, Türk soluna yöneltilen ve acımasizca uygulanan şiddetin rengi olmuştur. Bu renk kan rengidir . Bu resmin oluşmasında ve bu resimden PKK nın pek te rahatsız olmadığı, hatta bu resmin yarattğı dehşet ve sindirme sonuçlarından alabildiğine yararlanmaya çalıştığı açıktır. Örneklersek : 1985 yılın da, DDKD'nın Stokholm'ün bir salonunda yapılan kutlama gecesinde, Kadın, cocuk ve her yaştan hıncahınç dolu bir salonda, Kendisinden ayrılan bir insanı, arkadan ve her kesin içinde kafasına kurşun sıkarak öldürmenin gelişi güzel bir davranış olduğu ileri sürülemez. Bu şu demektir: - Benden asla ayrılamazsın - Ayrılırsan senin kafana kurşun sıkarım değil, sıkıyorum. - Bunu, istersen kuzey kutbuna git, benden kurtulamazsın - Bu infazı her kesin gözü önünde, hem de bir kürt örgütünün en kalabalık toplantısında yaparım. - Bu konularda hiç bir pervam yoktur. ... Kısa süre sonra; Upsalada aynı yöntemle yine kendinden ayrılan bir kişiyi öldüreceksin. Hemen aynı zamanda Danimarkada, Almanyada bu şekilde cinayetler gerçekleştireceksin. Kısa bir süre sonra Isveç başbakanı Olof Palme bir suikaste uğrayıp öldürülünce, sıcağı sıcağına cinayetlere sarmalanmış adın, bu cinayetlerle ilgili sabıkalılarla aynı resmin karesine sokulunca ve tüm dünyaya yayılınca, şasırmak için bir neden yoktur. Yer, mekan ve zamanı aynı olan cinayetler, kaçınılmaz olarak aynı kareye girmekten kaçınamazlar. Bu uluslar arası resmin çizilmesini sağlayan baş ressam PKK dır. Bu resmi kendi çizmiştir ve bozulup değiştirilmesi için en küçük bir çaba göstermemiştir. Halen de böyle bir çabası yoktur. Zaten hem kendi içinde işlediği sayısız cinayet, hem kendi dışında Türkün Kürdün yetiştirdiği değerlere uyguladığı kıyım, korkutma ve sindirmeye yöneliktir, ancak ış bununla kalmamıştır. Kendi içinde ve dışında, yılların sonucunda yetişmiş değerleri fiziken ortadan kaldırdığı için ve PKK da yalnızca ilkelliği baş tacı ettiği için, bugün PKK'nın evrilmesini sağlayacak kadro umudunu da ortadan kaldırmıştır. Bu uygulamalarda insanı hiç bir değer gözetilmediği içindir ki. Bugün: Hak, Hukuk, Özgürlük ve kurtuluş gibi kavramlar yalnızca Apocuların dudaklarında, durmadan tekrar edldikleri halde, çok iğreti durmaktadır. Ülkenin bu yanan zemini üzerinde, hiç bir güvenilirliği kalmamış apocuların, süreç içinde nasıl evrildiğini, hiç olmasa birey olarak nasıl gördüğümü anlatmak için. 1978 yılına gitmem gerekiyor. Yıl 1978 Istanbuldayım. DISK'e bağlı Maden iş sendıkasındayım. MESS grevlerinin tam ortasındayız. Bir haber aldım Urfadan. Babam, kardaeşimi silahla ağır yaralamış, sebep, kardeşim babama karşı gelmiş, ona dil döndermiş. en küçük kardeşim babamın kurşun yağmurlarından zor kurtulmuş. Annem babamı karakola şikayet etmiş. Babam dağlara, aşirete çekilmiş. Hemen gitmem lazımmış. Gittim. Modern mücadele şekli olan grevlerden, aynı zaman içinde ülkenin diğer bir parçasında, tam bir ilkelliğin hüküm sürdüğü ortama indim. Ortam dehşetti. Ve istanbulda, içinde devindiğimiz ortamla hiç bir alakasi yoktu. Proletarya, burjuvazi, sendika, hak, hukuk... Hak getire. Buna benzer kavramların esamesi okunmuyordu buralarda. Sağlıcakla kalın. Mustafa Satiş

Add new comment

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.