Skip to main content
Submitted by Anonymous (not verified) on 5 August 2008

[img]http://www.rizgari.com/images/Omere_Faro_Mnst.jpg[/img]

[b]ÜÇÜNCÜ BÖLÜM[/b]

[i]"Dört yanım puşt zulası/ dost yüzlü/ dost gülücüklü/ cıgaramdan yanar/ alnım öperler/ suskun/ hain/ çıyansı.
Dört yanım puşt zulası/ dönerim/ dönerim çıkmaz/ en leylim gecede/ ölesim tutmuş/ etme gel/ ey karanlık."[/i]
[b]Ahmed Arif[/b]

Ahmed Arif bu dizeleri boşuna söylememiştir. Bu dizelerinin yaşamını yansıtan ve gördüğü ihanetler nedeniyle kimseye güveninin kalmadığını vurgulamak için "dört yanım puşt zulası ile doludur" demiştir. Hasretimden Prangalar Eskittim siirinin esas ismi "Dört yanım puşt zulası"dır. Ömerê Faro'nun şehadeti'de işte böyle bir trajedidir. Ömerê Faro, hem de kendisine çok yakın bir akrabası Tawus aşiretinin ileri geleni Xatip bey tarafından öldürülür. Ömerê Faro , Xatip Bey'in kızkardeşi Naime Hanım'la evlidir. Düşünebiliyor musunuz kaynının evinde, evladı sayıldığı kendi yuvasında öldürülüyor. Kürd tarihinde efsaneleşen kahramanların kaderi hep böylemi olmalıdır? Bu olayın oluşu hakkında çok farklı spekülasyon ve kurgular söylenip duruldu.

Bu olaya taraf olan iki aşiretin lideri konumundaki Botyan'lı Ömerê Faro ailesi ile Tawus aşiretinin lideri olan Xatip Bey ailesi arasında yıllara sarkan bir düşmanlık devam etti. Bence bu olayı kurgu yapmaya gerek yoktur. Ömerê Faro'nun öldürülmesi torununun anlatımlarına göre: Şêx Seid hareketi bastırıldıktan sonra Bicar mıntıkasında direniş gösteren Ömerê Faro, kaynı Xetip bey'in "Ware Merg" deki evine gidiyor. Ömerê Faro'ya hediye edilen ve dikkat çeken silah Xatip Bey'i cezbediyor. Silahı alıp bakan Xetip bey, bu silahla Ömerê Faro'yu vuruyor. Daha sonraki yıllarda iki aşiretin onlarca kişiye varan birbirinden adam öldürmeleri, en son Xatip Bey'in Lice ilçesinde berber bir dükkanında vurulmasıyla, doruk noktasına ulaşır. Bölgede hatırı sayılır aşiret ileri gelenleri ve saygın insanların devreye girmesiyle kız alıp-verme geleneği ile iki aile barıştırılır. Iki aile arasındaki düşmanlık 1970'li yılların sonlarına kadar devam eder.

Xatip Bey'in sadece silahından dolayı Ömere Faro'yu vurduğunu basit ve düz bir yaklaşım olarak gördüğümü belirtmek isterim. Çünkü hem yakın akrabası ve eniştesi olması,hemde Ömerê Faro gibi savaşcı, direnişçi bir şahsiyetin bir silahtan dolayı vurulması bir saptırmacadır. Xatip Bey'in bu tuzağı kurması, Ömerê Faro'yu vurmasıyla köyü devlet tarafından nahiye edilerek, ödüllendirilir. Yine iki aşiret arasında yıllara sarkan ve karşılıklı birbirlerinden adam vurmalarla onlarca insanın kin ve intikam duygularıyla öldürülmesi, olayın basit bir silah olayı olmadığını düşündürtüyor. Bu olaylar, TC'nin Kürdistanda yıllarca uyguladığı böl-yönet politikasının bir sonucudur. Kürdler arasında kardeş kavgası yani "Birakûjî" olarak adlandırılan bir trajedidir. Tarihimizde bu olay gibi, aileleri intikam ve restleşmelere götüren örnekler çoktur. Tipki Kör Hüseyin Paşa, Mutkili Haci Musa bey ailesi gibi..

Xatip beyi vuran kişinin halk arasında Celal ismiyle bilinen, Ömerê Faro'nun yakın akrabası tarafından vurulduğu söylentileri de vardır. Olayın doğrusunu Ömerê Faro'nun hem anne, hem baba tarafından torunu sayılan bir şahıs, gerçeği şöyle anlatmaktadır:

Xatip Bey'i vuran şahıs Celal değil, Ape Mist adıyla anılan -Botiyanlılar "Ap Mic" diyorlar-, tarafından öldürülüyor. Ap Mic'ın babası ile Ömerê Faro bacanak olup, amcazadedirler. Yine bir trajedi: Xatip Beyi vuran Ap Mic kimi vurmuştur, desem ? Şaşarsınız..Dayısını vurmuştur. Bu kadar birbirine yakın akrabaların birbirine karşı kullanılması maalesef tarihi bir yaramızdır. Ömerê Faro'nun şehadetiyle Xatip bey'in köyü "Ware Merg" (Türkçeleştirilen ismiyle 'Yayla'), bu olayın öneminden dolayı nahiye ediliyor. Ware Merg'in nahiye edilmesi bölge halkı tarafından bir paye-ödül olarak verildiği şeklinde rivayet edilmektedir.

Kürd direniş hareketlerinde, hareket bastırıldıktan sonra "bin Xet"e, yani Güney, Doğu ve Güney Batı Kürdistan'a çıkıp, tekrar geri dönen ve ülke dışına çıkmayıp, dağlarda savaşan ve efsaneleşen Kürd direnişçilerini neredeyse hepsinin ortak bir kaderi vardir biliyor musunuz? Tümü de ya yakınları, yada korucular ve Milisê Hukumat denilen kesimler tarafindan, öldürülmüşlerdir. Türk ordusu veya silahlı güçleri bu Kürd direnişçilerinin -diyebilirim ki- hiç birini kendi başlarına ne yakalamış, nede öldürebilmiştir. Vurdukları silahsız, savunmasız halktan sıradan insanlardır. Hepsini de Birakûjî yöntemlerini uygulayarak başarılı olmuştur. Bu trajedilerin aileler arasında düşmanlıklar, küskünlüklerr, kırgınlıklar ortamını yarattığının şahidiyim.

Bir başka tesbit daha yapayım: Şêx Seîd hareketinin bastırılmasından sonra, devletin Kürd aile ve aşiretleri arasında yarattığı bu düşmanlıklardan, "Birakûjî"den dolayı harekette şehid düşen sayısızca Kürd, birbirilerinden içe dönük intikam almışlardır. Çok iyi hatırlıyorum Çebaxçur'da Sêx Seîd hareketini yaşayan insanlardan Haci Cemal Elçi'nin şu sözü hala belleğimde: „Eğer, ben yapılan ihanet, ihbar ve itirafları söylersem, Cebaxcur'da tüm aileler birbirine düşman olur“ Bu sözler, Kürdler arasında yaşanan kardeş kavgasının ulaştığı boyutun vahametini, çok net ortaya koyuyor.

Çebaxçur'da bunun örneklerini bilen biri olarak, Şêx Seid hareketinde baba ve dedelerinin Birakûjî kavgalarında kaybeden ailelerin çocukları ve torunları arasındaki mesafeyi de biliyorum. Birçok aile bireyleri ulusal temelde ortak hareket etmelerine rağmen, geçmişten gelen o düşmanlıkların etkilerini hala yaşıyorlar. Kürd toplumunun sosyal, psikolojik dokusunu bozan bu tip olayları ancak ulusal bilinçle, aşabilirler. Ulusal bilinç' de, Kürdlerin kendi tarihlerini yazmalarından geçer. Kürdler bu çalışmalarını, kurumlarını oluşturarak başarıya ulaşabilirler. İsmail Beşikçi'nin deyimiyle ''Kürdler artık kendi tarihini yazıyor'', tesbiti bence çok iyi algılanmalıdır.

Xatip Bey'in aşireti hakkında biraz tarihi ve coğrafik bilgiler aktarmak istiyorum. Xatip Bey'in bu ihaneti, kendi yakınlarından bir çoğunun tepkisini almakla birlikte aşiretinden çok insanı derinden üzmüştür. Tawus aşireti Darahini-Lice arasında bir aşirettir, Bu aşiretin köylerininin bir çoğu Lice ilçesine bağlıdır. Aşiretin merkezi Yayla "Ware Merg" nahiyesi olup, Xatip bey ve yakın akrabası aşiretin ileri gelenlerinden Emerê Sadıq'ın ikamet ettiği beldedir. Ali Ağa Ware Merg, son dönemde köyün ileri geleni olan bu zat Emere Sadiq'ın oğludur. Tawus aşiret ile Botiyan aşireti sınırdaş olup, nahiye merkezleri birbirine çok yakındır.

Tawus aşireti de Sêx Seid hareketinde çok kahramanlıklar göstermis, Bicar tenkil hareketinde büyük katliamlara maruz kalmış bir aşirettir. Tawus aşireti Ömerê Faro'nun vurulmasından dolayı Xetip Bey'e büyük tepki göstermislerdir. Tawus/Taus aşiretin'de, Şêx Seid hareketinde Speni ve Xaraba köyü başta olmak üzere, şu anda Lice'ye bağlı olan bu yerleşim birimlerinde çok saygın şahsiyet ve aileler vardır. Örneğin, Mala Fıdık ailesi, Hacı Speni, Key "malbat" Fid ailesi direnişçi ve bölgede ismi sıkça anılan ailelerdir. Biçar hareketinde Kêy Fidike ailesinden dört kardeşi aynı günde, Hani ilçesinde kurşuna dizdiler. Yine Tavus aşiretinin isminin Ermenice karsılığı Antax diyiyorlar. Çünkü bu coğrafya'da uzun süre Ermenilerin yoğun yaşadığı bir bölgedir. Behcet Cantürk'ün dayıları Demirciyan ailesinin, buradan Lice merkeze yerleştiği söyleniyor. Tavus asiretinin günümüzde ileri gelenlerinden Mehmet Ağa'nın annesi İnci Xanım'ın Behcet Cantürk'ün annesi Hatun Demirciyan ailesi ile teyze çocukları olduğu söylenmektedir.

Ömerê Faro'nun Bicar Tenkil Hareketi'nde, devlet kaynaklarından ismi çok anılan bir direnişçidir. Ama Tenkil Hareketinde general Mustafa Muğlalı coğrafya ve bölgedeki insanlar üzerinde adeta yakıp-yıkıp bir soykırım trajedisi yaşatmıştır. Bu harekatta Ömerê Faro "Botiyan", Emine Miko"Mistan", Hüseyine Cewahir "Murtezan"gurupları ağırlıklı olmak üzere, Türk devletinin en çok tenkil hareketini bu şahıslara bağlı direniş guruplarını ve köylerini hedef seçmişlerdir.

Ömere Faro , Evde Uco, Eminê Miko, Hüseyin Cewahir gibi kahramanlar, Şêx Seid Hareketi bastırıldıktan sonra, Bicar coğrafyasında uzun süre direniş gösterdiler. Devlet güçlerine karşı, iç ihanete karşı amansız mücadele verdiler. İşte bu direnişler yüzünden Bicar Tenkil Hareketi düzenlenmiştir. Albay Reşat Halli'nin ''Genelkurmay Harp Tarihi''adlı eserinde bu hareketle ilgili bilgileri aktarıyorum: Bu hareket 7 Ekim-17 Kasım 1927 tarihleri arasını kapsar. Hareketin bastırılması için 33 Kurşun olayından dolayı idama mahkum edilen ve cezaevinde ölen Mustafa Muğlali Albay rütbesiyle Elazığ'da görevlendirilir. Bicar Tenkil Hareketi'nin ağırlık merkezi bugünkü Lice, Darahini, Palû, Hani ilçeleri sınırlarıdır. 'Tepeleme hareketi' üç aşamada sürdürüldü. İlk aşama Darahini'nin Botiyan, Murtezan ve Mistan aşiretinden başlandı. Sılahlı ayaklanma bastırılırken, işin ilginci ayaklanmayla ilişkisi olduğu anlaşılanlar da hemen kurşuna dizildi. Botiyan, Mistan Murtezan bölgesinde 22 köy yakıldı.

Reşat Hallı bakın ne yazmış: 'Bu mıntıkada yakılan köylerde "Kül haline gelen saman yığınları arasında mukadder akibete uğrayan birçok eşkiya ve avanesinin cesetleri teşhis edildigi gibi, takip müfrezeleri buraya yaklaştığı sırada, elinden silahını atarak kendine masum hal ve tavır veren birçok kimse dahi yakalanarak hemen imha edildiler. Tanınmış elebaşlarından Haltlı Sadri de müfrezeler tarafından yakalanarak öldürülmüş, süpüklük tepesinin taranması sırasında Ömere Faro çetesine mensup 49, Emin Miko çetesine mensup 6 silahlı ve 39 silahsız, Kancavare ormanlarında yine Emin Kiko'ya mensup 4 silahlı,12 silahsız şakı tutularak öldürüldüler. ("R.Halli s,240")

Bu cümle katliamın dehşet verici boyutunu net ortaya koymaktadır. İnsanlar silahsız, sorgusuz kurşuna dizilmeleri, bugün de aynı mantıkla devam ediyor. Bu 'tepeleme hareketi'nin ikinci aşaması yine Darahini mıntıkasında 13-22 Ekim tarihleri arasında Seyfan, Zikde, Arşik Dağı, Ardoşin'in güney bölgesi ayaklanmacılardan arındırıldı. Bu bölgede 60 köy yakıldı, 450 kadar ayaklanmacı öldürüldü. Üçüncü aşama 24 Ekim 1927 yine Hüveydan, Lice bölgelerinde devam ederek, tablo yine aynı katliamla katmerleşerek devam eder. 17 Kasım'da 'tepeleme hareketi' tamamlanarak Albay Mustafa Muğlalı merkez karargah olan Lice'den ayrılır.

Sonuç olarak: Ömerê Faro'nun yaşam öyküsü de tıpkı Alişer, Yado gibi trajedi ile sonuçlanır.

Ömerê Faro'nun yaşamı hakkında üç bölümlük yazımı burada sonlandırıyorum. Ömerê Faro hakkında ulaşabildiğim bilgileri, yorumlarımla birlikte sizlerle paylaştım. Bu bilgilerdeki eksik ve yanlışlıklar konusunda bilgisi olup, katkı sunacak dostların benimle iletişim kurup, yardımlarını beklediğimi, bilmelerini isterim. Benim elde ettiğim bilgiler, yazılı ve sözlü kaynakların derlenip, toparlanıp, belgelenme çalışmasıdır ve bu belgelerin ilerde yapılacak akademik araştırmalarda veri olarak kullanılması içindir.

Selam ve saygılarımla

[b]Orhan Zuexpayij[/b]

2008

[url=http://turkish.rizgari.com/modules.php?name=Content&pa=showpage&pid=121…]

Add new comment

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.