Skip to main content
Submitted by Anonymous (not verified) on 2 August 2008

az önce anf de bir yazi dikkatimi cekti,el kaideci teröristleri isyanci olarak adlandiran anf ye sunu sormak isterim,sizce onlar isyancimi,yoksa teröristmi?

tu sizin suratiniza alcaklar,isiniz gücünüz güneyi karalamak,anf nin güney hakkinda verdikleri haberlerin hepsi düsmanlik doludur,anf ergenekon cularin sözcülügünü yapmaya devam ediyor,her allahin günü güney kurdistani karalamak icin onlarca tarafli haber yapiyor.
anf isini gücünü birakmis,tc basinin ve genelkurmayinin sözcülügünü basari ile yapiyor.

eskiden alcaklar,alcakliklarini gizli yapardi,ama bunlarda artik alenilik var resmen alcakliklarini aciga vuruyorlar.

2008-08-02 15:15:45
Diyala'da 265 “isyancı“ tutuklandı

BAĞDAT / Irak ordusunun Amerikan güçlerinin desteğinde Diyala eyaletinde El Kaide'ye yönelik yaptığı operasyonlarda 265 “isyancı“yı tutukladığı bildirildi.

Irak'ın en tehlikeli bölgesi olarak bilinen Diyala bölgesinde Amerikalı güçlerin desteklediği 50 bin Irak askeri ve polisi Salı gününden beri kapsamlı bir operasyon düzenliyor.

Savunma Bakanlığı sözcüsü tarafından yapılan açıklamada, “operasyon beşinci gününde başarı ile devam ediyor“ denildi.

İçişleri Bakanlığı sözcüsüne göre aralarında El Kaide'nin Diyala sorumlularından Abdulkerim Halef El Bagdadi ve Mücahitler Konseyi'nin dört üyesinin de bulunduğu 265 “isyancı“ tutuklandı.

ANF NEWS AGENCY

2008-08-02 12:44:24
Güney Kürdistan'da bürokrasi kötü kullanılıyor

HEWLER / Güney Kürdistan'da bürokrasi ve yetkinin çok kötü kullanıldığını yazan Hollandalı gazeteci Judit Neurink herkesin birbirini izlediği, kimsenin inisiyatif almaya cesaret gösteremediği bir sistemin hüküm sürdüğünü kaydetti.

Süleymaniye'deki Medya Merkezi sorumlusu Neurink ’Bürokrasi ve Güç' başlıklı yazısında kendisinin karşı karşıya kaldığı olaylardan yola çıkarak Güney Kürdistan'daki durumu değerlendirdi.

İkame bürosunda, masa arkasında oturan bir kişinin Federal Kürdistan'da 6 aylık oturum izni için dosyasında bulunan kağıdı kendisinden yeniden isteyerek gücünü ortaya koyduğunu kaydeden Neurink, ’'Kürdistan'daki bürokrasiyi bu kadar yağmacılığa dönüştürenin yetkinin kötüye kullanması'' olduğunu belirtti. Genç hizmetçilerin söz konusu kişinin karşısında hazır ola geçtiklerini, ’sivil elbise içindeki askerlere' güvenlik güçleri denilemediğini belirtikten Neurink söyle devam etti:

’'Buna karşı ne yapabilirsin ki, şehir dışındaki her seferde birden fazla kontrol noktasında bakılan oturma izni olmaksızın olmuyor. Dolayısıyla iç çekerek itaat ediyorsunuz, her ne kadar bir önceki odada dosyanızın tamam olduğuna karar verildiyse de. Yine birkaç saat harcandı.''

Tüm düzeylerde yoğun bir bürokrasinin olduğunu aktaran Neurink, ’'ben Kürtlere bunu olduğu gibi kabul etmemeleri gerektiğini söylediğimde, omuzlarını silkeliyorlar. Çünkü fırsat bulurlarsa kendileri buna katılacaklar'' dedi.

YNK'ye bağlı Asiacel telefon firmasından örnek veren Neurink, ’'Bizim medya merkezine ait, yabancılar için özel hazırlanmış, üzerinde 30 dolar olmasına karşın her ay yeniden doldurulması gereken kontörlü bir kartımız vardı. Üzerindeki 30 dolarla süresi bitti. Buna karşı bir şeylerin yapılabileceğine inanmayın, numarayı koruma için yapılan girişimler de başarısız kaldı. Sadece büyük şefe bir ziyaret işe yarayabilirdi. Ve bu öneri bir şaka değildi'' diye yazdı.

Neurink, Süleymaniye'den Hewler'e taşınan bir meslektaşın adres değişikliği için 3 günlük uğraşıdan sonra yanlış form verilmesi ile karşılaştığı örneğini verdikten sonra ’'Yetkililer burada vatandaşa hizmet için değiller, insanları çalışır halde tutmak için vatandaş iş yaratmakla mükelleftir'' diyerek devamla şunları yazdı:

Çünkü bu işlerden çoğu gereksizdir. Örneğin oturma izni bürosunda. Kaç tane odacıktan geçmeniz gerekiyor! Kendisinden öncekinin yaptığı kontrolü tekrar yapan insanlar. Birkaç bilgisayar koy ve birçok işe son verebilirsin. Anlamsız fuzuli işlerin nedeni kısmi olarak Saddam'la mücadele eden Peşmergelerin (maalesef çoğunlukla yetenek sahibi olmadıkları) işlerle ile ödüllendirilmelerinden, Peşmergelerinde aile ve dostlarını işlere almada yardımcı olmalarından kaynaklanmaktadır. Ben bazı parti gazetelerinde, gazete çıkarmaktan hiçbir şey anlamayan, ancak üst düzeydeki ilişkilerinden ötürü çıkarılması mümkün olmayan insanların olduğunu biliyorum.

Yaratılmış olan, insanların bir birlerini takip ettiği, kimselerin inisiyatif almaya cesaret edemediği bir sistemdir. Aynı zamanda yükselen birkaç insanın da ellerindeki yetkiyi kötüye kullandığı bir sistem. Bu basit bir eğitimle aşılacak değildir. Bu bir sistem ve anlayıştır, Baas rejiminin 30 yıllık hükmünün mirasıdır.''

ANF NEWS AGENCY

Güney'de iç siyaset 1

ABD'nin Irak'a müdahalesinden sonra komşu ülkelerin Irak'ın içişlerine Kürtler aleyhine müdahale etme çabalarına Kürt partiler birlik mesajıyla yanıt vermeye çalıştı. Fakat Kürt partilerinin kendi içlerindeki mücadeleleri durmadı. Sadece yöntemleri değişti

YNK'de hesaplar Talabani sonrasına

Irak'ın en istikrarlı alanı olan Kürdistan Federal Bölgesi'nde Kürt partileri arasında yaşanan çelişkiler ve çatışmalar, dışa karşı yaratılan birlik intibasının bozulmaması için pek tartışılmıyor. Çelişki ve çatışmalar her geçen gün içinden çıkılmaz bir hal alsa da kulislerin vazgeçilmez gündemi durumunda. Kamuoyuna çok fazla yansımayan fakat kulislerde çokça tartışılan Kürt partilerinin kendi içlerindeki mücadelelerini ve birbirleriyle çelişkili ve çatışmalı durumların daha da derinleşeceğe benziyor.

Saddam rejimiyle onlarca yıl süren savaşın ardından 1990'da Güney Kürdistan'da otorite oldular. Fakat bu dönemden sonra da Irak Kürdistan Demokrat Partisi (I-KDP), Kürdistan Yurtseverler Birliği (YNK), İslami partiler (Bızutnewey İslami, Yekgırtuya İslami ve Komeley İslami) ve Kürdistan İşçi Partisi (PKK) arasında şiddetli çatışmalar yaşandı. ABD'nin Irak'a müdahalesinden sonra Irak'ın etnik gruplar arasında paylaşımı gündeme gelince, geçmişte KDP ve YNK başta olmak üzere Irak'taki Kürt partilerini, kendilerine karşı mücadele veren Kürt örgütlerine karşı kullanmak için sıkı ilişkiler kuran Türkiye, İran ve Suriye, Kürtleri bölgede bir hükümet olmaması için ilişkilerini sınırlandırdılar. Bu dönemden sonra Kürt partileri hem bu paylaşımdan Kürtler adına belli bir kazanım elde etmek için hem de komşu ülkelerin Irak'ın içişlerine Kürtler aleyhine müdahale etme çabalarına karşılık birlik mesajı vermeye başladılar. Fakat bu dönemde Kürt partilerinin kendi içlerindeki mücadeleleri ve birbirlerine müdahaleleri durmadı. Sadece yöntemleri değişti.

YNK çalkalanıyor

YNK içindeki çelişki ve çatışmaların esasen YNK Lideri Celal Talabani'nin tekçi iktidar anlayışının diğer politbüro üyeleri arasında hoş karşılanmamasından kaynaklandığı belirtiliyor. Uzun süredir devam eden bu hoşnutsuzluk 2000 yılında Talabani'nin PKK ile girdiği savaşta yenilmesiyle doruk noktasına ulaştı.

Talabani PKK'ye karşı 2000 yılında giriştiği savaştan yenilgi ile çıkınca, örgüt içinde Kosret Resul, Newşirwan Mustafa, Cabbar Ferman gibi muhalifleri karşısında da güç kaybetti. YNK'nin 1992'deki birinci kongresinden bu yana gelen dengeleri değiştirme, parti içerisinde yeni bir düzen oturtma ve tehlikeli düzeyde pratik güç ve siyasi sermaye elde etmiş kişileri etkisizleştirme amacı ile yeni bir kongreye gidildi. Kongrede Kosret Resul ve Cabbar Ferman, Mektep Siyasi (Politbüro) üyesi seçildilerse de pratikte alanda güçlerini sınırlamakla bir anlamda tasfiye edildiler. Celal Talabani hakimiyeti ele geçirdi. Kongreden sonra hükümet yenilendi ve yeni askeri sisteme geçildi.

Askeri güçler Fermande'ler (komutanlık) biçiminde örgütlenerek Fermandeyi Gişti'ye (Genel Kurmaylık) bağlandı. Celal Talabani ise tüm peşmerge güçlerinin genel komutanı görevini üstlendi. Böylesi bir sisteme geçilmesi ile yerel gruplaşma tehlikelerinin önü alınmış oldu. Yeni hükümet düzenlemesi ile Kosret Resul başbakanlıktan alındıktan sonra ona bağlı birçok kadro da idari ve askeri görevlerden uzaklaştırıldı. Böylece Kosret Resul'un tasfiyesi sonuçlandırılmış oldu. Komutanlık yönetimlerinin mahalli temelde düzenlenmesine son verilmeye çalışıldı. Hewlerlilerin YNK içerisindeki büyüğü olarak bilinen Kosret Resul'un tasfiyesini amaçlayan bu durum Hewlêr halkı içinde Talabani'ye karşı içten içe bir tepkinin doğmasına neden oldu. Talabani son süreçte Hewlêrli kadrolara yönetimde yer vermeye özen gösterse de, bu tepkiler h�l� sürüyor.

2004 sonlarından bu yana YNK yine için için kaynamaktadır. Başını, yine etkisini artıran Kosret Resul ile Noşirvan Mustafa'nın çektiği muhalefet grupları Talabani'ye başkaldırdılar. Talabani ve çevresini, parti imkanlarını dar çıkarları için kullanmakla suçlayan bu kesim daha açıktan mücadele etmeye başladı. Bu başkaldırı karşısında geri adım atmak zorunda kalan Talabani, bu dönemde YNK'nin en önemli isimleriyle teke tek görüşmek zorunda kaldı. Bu görüşme trafiğinden sonra ortama yeniden bir suskunluk hakim oldu. YNK içinden bazı kesimler, örgüt içindeki huzursuzluğun bu dönemde kısmen giderildiğini, fakat oluşan çatlak ciddi olduğu için oluşturulan uzlaşmanın kesin bir çözüm getirmeyeceği ve çelişkilerin devam ettiği kanaatinde.

Bir iktidar mücadelesiyle YNK'nin çalkalandığı dönemde, Talabani'nin 'Tamam, alın siz yapın' demesine rağmen gerginliğin uzlaşma ile sonuçlanmasının nedenini YNK'e yakın bazı kaynaklar, 'YNK içinde Talabani'ye muhalif olan Newşirwan ve Kosret gibileri Talabani'yi aşma ve YNK'nin genelini yürütme gücünde değiller. Ayrıca Talabani'nin karizmatik kişiliği rakiplerini geri çekilmeye zorluyor' şeklinde yorumluyor.

Muhalifler Talabani'den çekiniyor

Kosret Resul Hewlêr'de, Newşirwan Mustafa Süleymaniye'de kısmi bir etkiye ve güce sahip. Fakat bağımsız kaynaklar bunların kitle tabanı ve örgüt geneli üzerinde Talabani kadar etkili olmadıklarını iddia ediliyor. Bu kaynaklar Talabani'yi örgüt içi muhalifleri karşısında güç haline getiren farklı etkenlerin de bulunduğuna dikkat çekiyorlar. Bunların başında da Talabani'nin Irak Cumhurbaşkanı olması, uluslararası alanda tanınması ve uluslararası alanda önemli bir ilişki ağının bulunmasının geldiğine vurgu yapıyorlar. Bundan dolayı da Kürdistan Federal Bölgesi'nde halk arasında 'Talabani İngiliz ajanıdır' türünden söylemler dolaştı veya dolaştırıldı. ABD ile olan ilişkileri ise zaten Talabani'nin Kürdistan Federal Bölgesi'ni kast ederek 'Burası sizin vatanınız' sözlerinden anlaşılıyordu.

Aktörlerin güçleri

Talabani'yi örgüt içi muhalifleri karşısında güç haline getiren ve kendisinden korkmalarına neden olan bir diğer etken ise; Talabani'nin KDP ile anlaştığı yönündeki söylentilerden kaynaklanıyor. Böylesi bir iddiada bulunan çevreler, KDP'nin çok başlı bir YNK'den ziyade tek başlı bir YNK'yi tercih ettiğini, bu yüzden YNK'yi tek başlı bir şekilde ayakta tutabilecek kişinin ancak Talabani olduğuna inandığını iddia ediyorlar. KDP'nin böylesi bir tercihte bulunmasında Talabani'nin karizmatik kişiliği etkili olsa da, belirleyici neden olarak burjuva-liberal çizgiyi benimseyen Talabani'nin örgüt içindeki rakiplerine nazaran daha politik ve yöntem olarak da daha esnek bir yaklaşımın sahibi olması gösteriliyor.

Talabani'nin dışında etkili olabilecek en önemli isimlerden biri de YNK çatısı altında toplanan dört partiden biri olan Komeleyi Rencderani Kurdistan'ın (KRK) Genel Sekreteri Newşirwan Mustafa'dır. Klasik solcu bir kişilik olan Mustafa yöntem olarak katı solcu bir yaklaşımı benimsediği için KDP'nin anlaşabileceği bir isim olarak görülmüyor. Üstelik katı dogmatik yapısıyla YNK'nin küçük-burjuva liberal tabanına hakim olabileceği de düşünülmüyor. Kosret Resul'un ise YNK içinde kitle tabanı en güçlü olan politbüro üyesi olmasına ve KDP'ye sempati ile bakmasına rağmen, feodal-köylü bir kişiliğe sahip olmasının küçük-burjuva bir çizgiye göre şekillendirilen YNK tabanı ve örgütüne hakimiyet sağlayamayacağı söyleniyor. Talabani'ye yakınlığı ile tanınan Behrem Salih'in ise, ABD başta olmak üzere, dış ilişki ağına dayanarak güç olmaya çalışsa da örgütün genelini yürütecek kadar güce ve etkiye sahip olmadığı belirtiliyor. YNK içinde etkili olabilecek olan kişiler arasında ismi geçen bir diğer kişi de Mele Bahtiyar'dır. Melle Bahtiyar geçmişte YNK'den ayrılıp tekrar geri döndüğü için YNK'nin kitle tabanı ve örgütü içinde yıpranmış bir isim olarak gösteriliyor. Bundan dolayı da Melle Bahtiyar'ın bir iktidar savaşı vermekten ziyade güç toplama siyaseti izlediği ifade ediliyor.

Muhaliflerden hazırlık

Dönem dönem su yüzüne çıkan iktidar savaşı, ABD'nin Irak müdahalesinden sonra çok belirgin bir hal aldı. Bu dönemde Kosret Resul ve Newşirwan Mustafa ile Celal Talabani arasında çok büyük bir gerginlik yaşanmıştı. Kamuoyunda bu gerginlik Resul ve Mustafa'nın anlaşarak iktidarı Talabani'den almaya çalıştıkları şeklinde yorumlanmıştı. Benzer bir gerginlik ise 2001 yılında Kosret Resul ile Talabani arasında yaşanmıştı ki, halk arasında Resul'un istifa etme düzeyine geldiği bilgileri kamuoyuna sızmıştı. Her iki dönemde de Talabani muhalifleriyle uzlaşmayı başarmıştı.

YNK içinde açığa çıkan muhalif tutumlar Talabani'ye karşı bir rahatsızlığın olduğunu gösterdi. Fakat bu karşı çıkışlar şimdiye kadar hep uzlaşma ile sonuçlandı. Bunun nedenini YNK'ye yakınlığıyla bilinen bazı kesimler şöyle izah ettiler: 'Bu muhalifler Talabani'ye rağmen YNK'nin geneline tek başlarına güç getiremeyeceklerini anladıkları için şimdilik Talabani'nin başkanlığının sürmesini, ama iktidarı kendileri ile paylaşmasını istiyorlar. Kosret ve Newşirwan da dahil olmak üzere Talabani muhalifi görünen hemen hemen herkesin liderlik kavgasındaki hesapları Talabani'den sonrasına hazırlık temelinde gelişiyor.'

Böylesi bir hesabın gelişmesine temel neden olarak, YNK'nin küçük-burjuva nitelikli örgütlenmesinden ötürü başkanlığın kongre ile el değiştireceği gösteriliyor. Ayrıca en önemli nedenlerden biri olarak da Talabani'nin kendi yerine geçebilecek niteliklere sahip bir oğlunun olmaması olarak belirtiliyor. Kamuoyundaki genel kanı, Talabani'nin en büyük oğlu Kubat ABD büyükelçiliği yapmasıyla, küçük oğlu Pavel ise İsrail istihbaratı ile yakın ilişkileriyle aktif siyasetin içinde olsalar da, her ikisinin de YNK gibi birçok denge üzerinde kurulmuş bir örgütü yönetebilecek karizmatik kişiliğe ve güce sahip olmadıkları yönündedir. Bu durum Talabani sonrası farklı bir ismin YNK liderliğine getirileceği ihtimalini güçlendiriyor.

Newşirwan Mustafa çekildi

YNK içindeki parçalı duruşu ve kendi karşısındaki muhalefeti dengelemek için Talabani'nin örgüt içinde, muhaliflerden birini tek bırakmak için diğeriyle uzlaşma taktiğini izlediği ileri sürülüyor. Talabani'nin bu yaklaşımının sonucunda örgüt içinde yalnızlaşan Newşirwan Mustafa, geçen yıllarda YNK'den ve aktif siyasetten çekildiğini açıkladı. Tam da bu dönemde Talabani, Newşirwan Mustafa'ya 12 milyon dolar para yardımında bulundu. Bu kamuoyunda sus payı olarak olarak değerlendirildi.

Newşirwan Mustafa'nın aktif siyasetten çekilmesi kamuoyunda; ABD'nin Irak müdahalesi sonrası Newşirwan Mustafa ile Kosret Resul'ün Talabani'ye karşı oluşturdukları ortak muhalif cephenin, Talabani'nin Resul'ü yanına çekip Mustafa'yı yalnız bırakmasıyla, Mustafa'nın YNK içinde kalmasının çok fazla bir anlamının kalmadığı ve aktif siyasetten çekilme kararı aldığı şeklinde yorumlandı.

Mustafa tam da bu dönemde Federal Kürdistan Bölgesi'nde El-Cezire tarzı çok büyük bir basın kumpanyası kuracağını açıkladı. Hatta bunun ilk girişimlerinde de bulundu ve Gelê Kürdistan isminde bir TV kanalı kurdu. Fakat YNK'ye yakın çevrelerden edinilen bilgilere göre 'Talabani para yardımını kestiği için Mustafa'nın basın kumpanyası çalışmasının çok ağır ilerlediği' öğrenildi. Mustafa aktif siyasetten çekildiğini açıklamış olsa da Talabani ile yakın ilişkileri sürüyor.

CELAL TALABANİ

Celal Talabani, 1934 yılında Süleymaniye'de doğdu. Hukuk fakültesinden mezun oldu. 1950'li yıllarda Irak Komünist Partisi'nin içinde yer aldı. 1958 yılında askeri darbe sonrası Molla Mustafa Barzani'nin Irak'a dönmesi üzerine KDP içinde bulundu. Dönemin KDP Genel Sekreteri İbrahim Ahmet'le Barzani'ye karşı sol muhalefet yaptı. 1966 yılında Irak yönetiminin yanında yer aldı ve uzun yıllar Irak yönetimi ile işbirliği yaptı. 1970 yılına kadar, KDP'nin Ortadoğu temsilcisi olarak Beyrut'ta yaşadı. 70'lı yıllarda bu sefer Çin ve Mao hayranı kesildi. 1975'te Latin Amerika gerillacılığını savundu. 80'lerde ise Avrupa türü Sosyal Demokrasi yanlısı olarak göründü. 1990'larda ise Amerikan Yeni Dünya Düzeni'nin propagandasını üstlenmiş durumdadır.

YNK (Yekiti Niştimani Kurdistan)

YNK, dört grubun Celal Talabani'nin liderliğinde biraraya gelmesinden ortaya çıkan bir örgüttür. Komeleyi Rencderani Kurdistan (Kürdistan Emekçiler Birliği), Hareketi Sosyalista Kurdistan (Kürdistan Sosyalist Hareketi) isimli ilk iki grup Marksist-Leninist söylemli oluşumlardı. Lider kadroları ağırlıkta aydın, ezilenlerin öncülük rolünü üstlenmek isteyen insanlardı. Aralarında yıllar boyu KDP içerisinde peşmergelik yaparak askeri ve siyasi tecrübe kazanmış kişilikler de vardı. Bu kadrolar 1975 fiyaskosundan sonra halk arasında örgütleme çalışmalarını geliştirmekte ve yeniden savaşı başlatmakta belli bir rol oynamışlardır. Diğer iki grup KDP'den kopanlardan oluşan Fuat Mahsum liderliğindeki Yekiti Şoreşgerani Kurdistan (Kürdistan Devrimciler Birliği) ve Celal Talabani öncülüğündeki 'Celaliler' diye tanınan gruplardı. Her iki grubun üst düzey kadroları feodal ve şeyhlik kökenli aydınlardan oluşuyordu. Birçoğu yüksek okul bitirmekle birlikte siyasi gelişmeleri takip eden belli siyasi tecrübeye sahip kişiliklerdi. Bu kanatlar dönemsel şartların zorlaması ile 1976'da ciddi ideolojik temellere dayanmayan bir birlikteliğe gitme kararlılığına ulaştılar. 1980'lere kadar Ali Asker gibi birinci kanat liderlerinin tasfiye olması ile ikinci kanat duruma daha da hakim duruma geldi. Böylesi gevşek olan birlik YNK'nin 1992 Kongresi'ne kadar süregeldi. O zamana dek kendilerini KRK ve YŞK'liler olarak tanımlayan kadrolar bu isimlerden vazgeçmeye zorlandı. Sözkonusu kongrede KRK Genel Sekreteri Newşirwan Mustafa, KRK isminde bir oluşumun kalmadığını duyurdu. Benzeri bir açıklamayı da YŞK Sekreteri Fuat Mahsum yaptı. Kongrede her iki eski örgüt lideri YNK Genel Sekreteri Celal Talabani'nin yardımcıları görevine getirildiler. YNK bu kongrede yeni program ve tüzük kabul edip bir birlik olarak kendini yenileyerek toparlandı. 1994 yılında KDP ile şiddetli bir savaşa giren YNK, pratik anlamda kendi düzenini tümüyle savaşa göre oluşturdu. Askeri açıdan YNK iki cepheye bölündü. Hewlêr sınırından Ranya'ya kadarki alanda peşmerge birlikleri Kosret Resul komutasında, Germiyan'dan Süleymaniye'ye kadarki birlikler ise Cabbar Ferman komutasında toparlanmıştı. KDP ile savaşı pratik olarak omuzlayan her iki komutan geniş inisiyatif ve olanaklara sahiplerdi. Bu da her iki askeri komutanın halk ve peşmerge üzerindeki etkisini arttırdı. Kosret Resul önce ortak hükümetin, 1996'dan sonra da YNK hükümetinin başbakanı olduğu dönemlerde halk içerisinde siyasi etkisini artırarak Talabani'yi korkutmaya başladı.

Hazırlayan:
Nihat KAYA

YARIN: KDP nereye sürükleniyor?

Güney'de iç siyaset 2

KDP önderlik merkezli bir harekettir ve önderlik olarak da Mustafa Barzani kabul edilmekte. I-KDP içindeki iktidar kavgası, Barzani Ailesi içerisinde veriliyor, bu yüzden de I-KDP'deki dikkatler Barzani Ailesi içindeki çelişkilere yöneliyor.

KDP nereye sürükleniyor?

Kürdistan Federal Bölgesi'nin en önemli güçlerinden biri olan Irak Kürdistan Demokrat Partisi (I-KDP) içinde esas olarak Mesud ve Neçirvan Barzani arasında geçen iktidar kavgası kulislere yansıyor. Irak Kürdistan Demokrat Partisi (I-KDP), kurucusu ve önderi olarak kabul edilen Molla Mustafa Barzani'nin ölümünden sonra liderliğin oğlu Mesud Barzani'ye devredilmesinden de anlaşılacağı gibi, Barzani Ailesi hanedanlığına dayalı feodal bir yapılanmadır. Barzani Ailesi'nin liderliğine dayalı I-KDP'de, diğer aşiretlerin liderlerinden veya son yıllarda yapıldığı gibi önde gelenlerinden oluşan bir de meclis bulunmaktadır. Bu anlamıyla bir nevi aşiretler federasyonuna benzemektedir.

Ayrıca bütün Ortadoğu partilerinde olduğu gibi I-KDP de önderliksel bir harekettir ve önderlik olarak da Mustafa Barzani kabul edilmektedir. I-KDP'nin hanedanlığa dayalı sistemiyle birleşen bu durum nedeniyle I-KDP içindeki esas iktidar kavgası, farklı aşiretlerin veya bazı azınlıkların kendi aralarında çeşitli sorunları olsa da, Barzani Ailesi içerisinde verilmektedir. Bu yüzden de I-KDP içindeki iktidar kavgalarında dikkatler Barzani Ailesi içindeki çelişki ve çatışmalara yönelmektedir.

Mustafa Barzani'den sonra yerine en büyük oğlu İdris Barzani'nin (Şuan Kürdistan Federal Bölge Hükümeti Başbakanı Neçirvan Barzani'nin babası) geçmesi beklenirken, İdris Barzani'nin beklenmedik bir dönemde ölmesiyle liderlik koltuğuna Mesud Barzani geçmişti. Bu olayların çok yakın aralıklarla yaşanmış olması İdris Barzani'nin hastalık sonucu değil de öldürüldüğü şeklinde çeşitli komplo teorilerinin üretilmesine de neden olmuştu. Barzani Ailesi içindeki iktidar kavgası da böylece başlamıştı.

KDP'de iktidar kavgası KDP içindeki iktidar savaşı günümüzde esas olarak Mesud ve İdris Barzani aileleri arasında geçmektedir. Esas olarak Mesud Barzani ve Neçirvan Barzani arasında somutlaşan çelişkili ve çatışmalı durumun nedeni halk arasında İdris Barzani'nin ölümüyle bağlantılandırılsa da, siyasal çevreler çatışmanın rant paylaşımından kaynaklandığını ileri sürüyorlar. Bu çevreler KDP içinde Barzani Aşireti'nin genelinin denetiminde olması gereken iktidarın bir tek Mesud'un ailesinin elinde olduğunu dikkat çekiyorlar. Çelişkilerin esas nedeni olarak da Neçirvan Ailesi'nin, iktidarın Mustafa Barzani'nin bütün oğulları arasında eşit bölüşülmesi gerektiğini iddia ederek, İdris Barzani'nin çocukları olarak iktidardan eşit hak istemeleri gösteriliyor.

Kürdistan Federal Bölge hükümetinin kurulmasıyla bölgenin en önemli ikinci mevki olan başbakanlığın Neçirvan Barzani'ye verilmesi ise biçimsel bir tutum olarak yorumlanıyor. Bu yorum siyasal, örgütsel ve kadrosal anlamda KDP içindeki iktidarın esas güç kaynakları Mesud Barzani'nin elindeyken, örgüt içinde Neçirvan Barzani'nin iktidar olmasını sağlayacak, her ne kadar ekonomik bir gücü bulunsa da, herhangi bir güç veya mekanizmanın verilmemiş olmasına dayandırılıyor. Ki, dış kamuoyunda Barzani Ailesi'nde Mesud Barzani'den sonra en çok tanınan isim Neçirvan olmasına rağmen, kulislere yansıdığı kadarıyla Mesud Barzani'nin KDP liderliği için kendi yerine, şu an istihbarat güçlerinin başında olan oğlu Mensur'u hazırladığı iddia ediliyor. Neçirvan Barzani ve ailesinin çok kısa sürede bölgenin en önemli ekonomik gücü haline gelmesinin nedeni olarak da Mesud Barzani'nin Neçirvan Ailesi'nin, liderlik anlamında farklı taleplerde bulunmaması için, her türlü ekonomik girişimine (bu girişimlerin içinde yolsuzlukların da olduğu söyleniyor) göz yumduğu belirtiliyor.

Suikast mi, spekülasyon mu? Barzani Ailesi içindeki iktidar kavgasının şiddeti halk arasında Mesud ve Neçirvan Barzani'nin birbirlerini vurdurmaya çalıştıkları yönündeki spekülatif haberlerin yayılmasından anlaşılıyor. Öyle ki, geçen sonbaharda Mesud Barzani'nin gizli bir şekilde İtalya'ya gitmesi, kamuoyunda 'Neçirvan Barzani yandaşlarının düzenledikleri suikastte yaralandı ve tedavi olmak için İtalya'ya gitti' şeklinde yorumlandı. Neçirvan ve Mesud arasındaki çatışmanın şiddetine dikkat çeken bu tür söylemler, KDP içinde etkili olmaya çalışan YNK gibi güçleri de ilgilendiriyor.

Farklı güçler birbiriyle ve birbirine karşı siyaset yaparken rakibinin zayıflıklarını ve çatışmalı durumlarını nasıl ki göz önünde bulunduruyorsa, YNK de KDP içindeki zayıflıkları, çelişkili ve çatışmalı durumları göz önünde bulundurarak KDP'ye yaklaşımda siyasal bir yaklaşım belirliyor. Birçok Kürt aydını ve siyasetçisinin kanaatine göre; YNK Barzani ailesi içindeki çatışmalı durumda Neçirvan Barzani'yi destekliyor. YNK'nin böylesi bir tercihte bulunmasına neden olarak da feodal kişiliğe sahip olan Mesud Barzani'ye nazaran Neçirvan Barzani'nin, yaşıyla da bağlantılı olarak, burjuva liberal çizgiye daha yatkın olması gösteriliyor. Ki, YNK de dayandığı küçük-burjuva sınıf tabanına paralel olarak liberal bir parti olarak bölgede biliniyor.

YNK başbakanlığı istemedi mi? Irak'ta hükümet ilk kurulurken Kürtler, Şiiler ve Sünniler arasında siyasal alanın paylaşımı konusu tartışılmıştı. Bu pazarlıklara göre hükümetin kurulması görevi seçimlerden birinci parti olarak çıkan Şii ittifakına, cumhurbaşkanlığı ise Ulusal İttifak listesiyle seçimlerden ikinci parti olarak çıkan Kürtlere verilmişti. Kürdistan Federal Bölge hükümetinin kuruluşunda da benzer bir pazarlık süreci yaşanmıştı. KDP ve YNK başta olmak üzere bölge güçleri arasında yürütülen pazarlıklarda da Irak cumhurbaşkanlığı YNK Lideri Celal Talabani'ye, Kürdistan Federal Bölge hükümeti başkanlığı da KDP Lideri Mesud Barzani'ye verilmişti. Pazarlıklara göre başbakanlık koltuğunun ise YNK ve KDP arasında iki yılda bir el değiştirmesi kararlaştırılmıştı. İlk dönem KDP'ye verilen başbakanlık koltuğuna ise, KDP'nin kendi içinde belirlediği, Neçirvan Barzani oturmuştu. Pazarlıklara göre görev süresi 2007 yılı sonunda biten Neçirvan Barzani'nin başbakanlık koltuğunu YNK'nin belirlediği bir isme devretmesi gerekiyordu.

Neçirvan Barzani'nin görev süresinin tamamlanmaya yakın olduğu ilk dönemlerde basına bu tür tartışmalar yansıdı. Kulislerde de YNK'nin belirleyeceği başbakanla ilgili birçok kişinin ismi telafuz edilirken, en güçlü aday olarak Behrem Salih'in ismi zikredildi. Fakat üzerinden zaman geçmesine rağmen h�l� başbakanlık değişimi olmadı ve son aylarda tartışmalar da durdu. YNK'ye yakın kaynaklar, 'Neçirvan işleri bir yere kadar getirmiş ve belli bir tecrübe kazanmış. Böylesi zor bir dönemde başbakanın değiştirilmesi genel çıkarlarımızı olumsuz etkileyecektir' şeklinde açıklamalarda bulunmuş olsalar da bağımsız kaynaklar, 'Türkiye ile gerginliğin yaşandığı, Kerkük sorununun bir türlü halledilemediği ve ABD ile ilişkilerin nasıl bir rotaya gireceğinin belli olmadığı bir dönemde YNK Kürdistan Federal Bölge hükümetinin sözcülüğünü alarak okları kendine çevirmek istemedi' şeklinde yorumladı.

Dünden bugüne I-KDP

Molla Mustafa Barzani, 1904 yılında Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde doğdu. Ailesiyle beraber beş yaşında hapse atıldı. 1919 yılında İngilizlere karşı geliştirilen isyanlara katıldı. 1930'lu yıllarda Bağdat merkezi yönetimine karşı isyan hareketlerine girişti. 1944 yılında ilk isyanını başlattı. İsyan yenilgiyle sonuçlanınca Mustafa Barzani, çok sayıda silahlı adamıyla 1945 yılında İran'a geçti. Bu tarihten sonra Barzani'yi Mahabad Kürt Cumhuriyeti'nde görüyoruz. Mustafa Barzani'nin Mahabad Cumhuriyeti içinde yer aldığı dönem İ-KDP'nin kuruluş çalışmalarının da başladığı dönemdi. İ-KDP'nin yapılanmasından fazlasıyla etkilenen Barzani, Güney Kürdistan'da benzer bir partinin kuruluşunu teşvik etti. İ-KDP'nin kuruluşundan kısa bir süre sonra aynı model izlenerek, Irak-KDP kuruldu. Kürt aydınları ve milliyetçilerinin yoğun olarak yaşadıkları Süleymaniye, parti kuruluş çalışmalarına evsahipliği yaptı. Kürt aydınları ve bazı subaylar tarafından KDP kuruldu. Mustafa Barzani kuruluşta bizzat yer almadı. Kuruluşunda ve sonrasındaki süreçte Barzani partinin manevi lideri olarak görüldü.

1950'li yıllarda Süleymaniyeli avukat İbrahim Ahmed (Celal Talabani'nin kayınbabası) partinin denetimini ele geçirdi. Partinin kuruluşu ve örgütlenmesinde İbrahim Ahmed belirgin rol oynamış, siyasi görüşlerini oluşturmuştu. Ancak geleneksel değerlere bağlılıktan dolayı birçok üye Barzani'ye bağlılığını sürdürdü. Bu kesim giderek zayıfladı. Kendi bünyelerini korumak için ayrı bir hizip şeklinde kaldılar ve herhangi bir pratik beceri gösteremediler. İbrahim Ahmed hizbi ise ittifaklarını ve açılımını her geçen gün arttırdı. 1957 yılında bu iki hizip tekrardan birleştiler.

1958 yılında Irak'ta yapılan darbeyle Abdulkerim Kasım iktidara geldi. Bu darbe ertesinde çeşitli yasal düzenlemeler yapıldı, KDP yasal bir parti haline getirildi. Rusya'da yaşayan Mustafa Barzani, Irak'a dönmek üzere çağrıldı. Mustafa Barzani, on bir yıl aradan sonra, 14 Temmuz 1958'de Güney Kürdistan'a geri döndü.

1961 yılında KDP'nin Bağdat hükümetiyle ilişkileri giderek bozulmaya başladı. Bu rahatsızlık silahlı çatışmalar dönemini de başlattı. Bu olayların ertesinde İbrahim Ahmed ile görüş ayrılıkları iyice su yüzüne çıktı. 1964 yılında Barzani'nin politbüroya haber vermeden kendi başına Irak yönetimiyle ateşkes yapması çelişkilerin doruk noktası oldu. Bu olay ertesinde politbüro bir konferans düzenleyerek Mustafa Barzani'yi partiden ihraç etti. Barzani bu konferansın geçersiz olduğunu ilan ederek kendi taraftarlarının hakim olduğu bir parti kongresi topladı. Bu kongreyle İbrahim Ahmed ve etkinliği olan politbüro üyelerini partiden ihraç etti ve kendi yandaşlarından oluşan bir politbüro seçti. Barzani'nin kendisini etkisizleştirdiğini öne süren Talabani de bu dönemde Barzani'yi aşiretçi, feodal ve gericilikle suçlayarak KDP'den ayrıldı.

1970 yılında Bağdat yönetimi Kürtlerin özerklik de dahil olmak üzere çoğu talebini kabul etti. KDP ile anlaşan Bağdat hükümetinin Talabani ve kayınbabası İbrahim Ahmed'e ihtiyacı kalmadı. Talabani ve Ahmet giderek pasif bir konuma gelince tekrar KDP'ye döndüler. Barzani hareketinin en önemli dönüm noktası 1975'teki yenilgi oldu. Cezayir Antlaşması'nı izleyen günlerde hareket çöktü. Politik ve askeri bozguna uğradı. Lider kadro İran'a sığındı. Bu durum Kürtlerin tepkisine neden oldu ve çoğu hükümet birlikleriyle Barzani'ye karşı savaştı. 1975 yenilgisi KDP tarihinde bir dönemeçtir. KDP dağılmıştı. Dağılan KDP'nin enkazı üzerinde liderlik yarışı ve ertesinde kopmalar oldu. Mahmud Osman ayrılarak KDP/Hazırlık Komitesi'ni kurdu. (Bu oluşum daha sonra Irak Kürdistanı Sosyalist Partisi adıyla yeniden örgütlenecekti.) Şam temsilcisi Celal Talabani ayrılarak Kürdistan Yurtseverler Birliği'ni örgütlemeye başladı. Mustafa Barzani'nin oğulları ve Sami Abdurrahman, KDP/Geçici Kumanda adıyla örgütlendiler. Barzaniler aileye güçlü bağlılık duyanları toparladılar ve Behdinan bölgesi merkez olmak üzere örgütlendiler. 1976 yılında YNK ile girdikleri kanlı çatışmalarda zayıflayarak İran'a çekildiler. Bu bozgunda Sami Abdurrahman ile İdris Barzani'nin de çelişkileri giderek derinleşti. Bir nevi liderlik yarışı olan bu çekişmeler sonrasında Sami Abdurrahman örgütten ayrılarak kendi partisini kurdu.

1979 yılında kongreye gidildi. Bu kongrede Barzaniler ve Sami Abdurrahman tekrardan KDP adıyla örgütlendiler. Artık liderlik tartışmasız Barzanilerdeydi ve muhalifleri yoktu. İran ordusuyla birlikte hareket ediyorlardı. Buradan aldıkları güçle 1983 yılında Güney Kürdistan'da yeniden gerilla savaşı başlattılar.

1991 yılında Körfez savaşıyla zayıflatılan Irak güçlerine karşı geliştirilen halk ayaklanmalarıyla hükümet güçleri Güney Kürdistan'dan çıkartıldı. Yaratılan bu elverişli zemin üzerinde KDP iktidarını tesis ederek, yerel bir oluşuma gitti.

1996 yılında Saddam'la işbirliği halinde Hewlêr'i alan KDP, böylece YNK karşısında da stratejik bir kazanım elde etti. Uzun yıllar Türkiye ile işbirliği halinde PKK ile de savaşan KDP, mevcut durumda Güney Kürdistan'da en güçlü durumdaki oluşumdur.

Hazırlayan: Nihat KAYA

YARIN: Güney Kürdistan'da farklı sesler!

Güney'de iç siyaset 3

Güney Kürdistan'da ulusalcı partiler ve İslamcı partilerin yanısıra üçüncü bir çizgi olarak dikkat çeken Kürtlerin ve bölge halklarının demokratik konfederalizm temelinde birleşmesini temsil eden PÇDK arasında politik bir mücadele yaşanıyor

Güney Kürdistan'da farklı sesler

Kürdistan Federal Bölgesi'nde KDP ve YNK en çok tanınan ve bilinen partiler olsalar da bölgenin siyasal hayatında rol oynayan Yekgirtûya İslami, Komelê İslami, Zahmetkêşan, Bizutnewey İslami , Sosyalist Parti, Komünist Parti gibi irili ufaklı birçok parti bulunuyor. Zahmetkêşan, Sosyalist Parti, Komünist Parti gibi irili ufaklı birçok parti ulusalcı çizgiyi temel sorun olarak ele aldıkları için, sorunun çözümünde küçük bazı farklı tutumları olsa da, ulusalcı çizgide yer alan KDP ve YNK'den bağımsız ele alınmıyorlar. Bizutnewey İslami, Yekgirtûya İslami ve Komelê İslami ise İslamcı çizgiyi benimsedikleri için bölgenin siyasal yaşamında rol oynayan ulusalcı partilerden farklılık arz ediyorlar. Bu farklılıklar yüzünden 2005 yılında KDP, YNK, Zahmetkêşan, Sosyalist Parti ve Komünist Parti ulusalcı cephe olarak tek bir liste (Kürdistan İttifak Listesi) ile Irak genel seçimlerine katılırken, Bizutnewey İslami, Yekgirtûya İslami ve Komelê İslami ise İslami birlik olarak Yekgirtûya çatısı altında farklı bir liste ile seçimlere katıldılar.

Bölgede ulusalcı partiler ve İslamcı partiler olmak üzere temel iki çizgi varmış gibi görünse de Irak ve Kürdistan halklarının demokratik konfederalizm çizgisi temelinde birlikte yaşamasını öngören üçüncü çizgi de PÇDK (Kürdistan Demokratik Çözüm Partisi) çizgisidir. 2005 Irak genel seçimleri döneminde PÇDK'nin ne Kürdistan İttifak Listesi'yle ne de İslami birlik listelesiyle birlikte seçimlere katılmamasında ve seçimlere katılımının engellenmesinde bu net bir biçimde açığa çıkmıştı. Irak genelinde demokratik konfederalizmi savunduğu kadar Irak, Türkiye, Suriye ve İran'da yaşayan Kürtler arasında da konfederal bir ilişkinin geliştirilmesi gerektiğini savunduğu için bu devletlerin oklarını üzerine çeviren PÇDK'nin herhangi bir liste ile birlikte seçimlere girememesinde en fazla Türkiye rol oynamıştı.

GÜNEY'DE İSLAMCI ÇİZGİNİN TEMSİLCİLERİ

Siyasal İslamcı çizgi:

Yekgirtûya İslami Yekgirtûya İslami ya Kurdistanê (Kürdistan İslami Birlik Partisi) uluslararası alanda İslamcı güçlere dayanarak, parlamenter mücadeleyle Kürdistan'da iktidarı hedefleyen bir parti konumunda. Güç olarak parlamentodaki koltuk sayısı (9 parlamenteri bulunuyor) gözönüne alındığında Kürdistan Federal Bölgesi'nde üçüncü büyük parti konumunda. Fakat yerel kaynaklar Yekgîrtûya İslami'nin kitleler üzerinde KDP ve YNK kadar etkili olduğunu söylüyorlar. Bu etkinin parlamentodaki sandalye sayısına veya yerel seçimlere yansımamasına neden olarak peşmerge gücünün KDP ve YNK denetiminde olması gösteriliyor.

İslamcı güçler, 2000 yılı sonrası yapılan ilk yerel seçimlerde İslami partilerin, KDP denetimindeki Behdinan bölgesindeki Dohuk, Zaxo gibi birçok il ve ilçenin belediye başkanlığını kazandıklarını, fakat seçimlere hile karıştırıldığı için KDP adayına verildiğini iddia etmişlerdi. KDP ile Yekgirtûya İslami arasında gerginliğin yaşanmasına neden olan bu durum 2005 yılındaki seçim döneminde de sürdü. Seçim propagandalarının devam ettiği bir dönemde (15 Aralık günü) bir grup genç, Yekgirtûya İslami'nin Duhok başta olmak üzere Behdinan bölgesindeki birçok bürosunu bastı. Çıkan olaylarda Yekgirtûya İslami mensubu birkaç kişi öldü. Kürdistan Federal Bölge Başkanı Mesud Barzani'nin devreye girmesiyle olaylar durdu. Barzani'nin talimatıyla olayın aydınlatılması için bir heyet kuruldu. Aradan yaklaşık üç yıl geçmesine rağmen heyet olayla ilgili herhangi bir sonuca ulaşmış değil. Barzan KDP'nin olayla ilgisi olmadığını, bir grup gencin kendi başlarına davrandığını söylese de bölgenin siyasal gerçekliğini tanıyan bağımsız kaynaklar, olayı, halkın ayaklanarak siyasal tutum takınmasını, siyasal risk taşıyan durumlarda KDP ve YNK'nin direkt tutum takınmaktan ziyade halkı ayaklandırarak, kendilerini halk ile karşıt güçler (aynı zamanda kendisi ile de karşıt güçler) arasında arabulucu konumuna getirme girişimi olarak yorumladılar.

Yekgirtûya bölge devletlerinin kapısında

Yekgirtûya İslami her ne kadar parlamenter mücadeleyi esas alarak Irak'taki radikal İslamcılardan farklılık gösterse de çizgi olarak siyasal İslamcı çizgiyi benimsiyor. Ulusalcı çizgiyi savunanlar Yekgirtûya'ya ilişkin, 'Ortadoğu'da siyasal İslamcı çizgi ne kadar tehlike arz ediyor ise Yekgirtûya İslami de Kürdistan'da bir o kadar tehlike arz ediyor' uyarısında bulunuyorlar. Kürt ulusallaşmasını inkar ettiği ve salt İslami değerlere dayalı bir siyasal yapılanma öngördüğü şeklinde eleştirilen Yekgirtûya'nın, Türkiye'de AKP hükümeti ve İran devleti ile sıkı ilişkileri dikkat çekiyor.

Yekgirtûya İslami'nin siyasal İslamcı çizgiyi Kürt ulusallaşmasının çok üstünde tuttuğu eleştirilerine maruz kalmasının nedeni ise, Türkiye'de AKP gibi siyasal İslamcı bir parti ile çok sıkı ilişkiler içinde olmasına rağmen Kürtlerin sorunlarını çok fazla ele almaması gibi İran ve Suriye'deki Kürtlerin sorunlarına da benzer bir ilgiyi gösteriyor olmasına bağlanıyor. Bu konuda Roja Kurdistan editörü Fevzi Yalçın'ın Yekgirtûya lideri Selahaddin Muhammed Bahaddin ile yaptığı röportajda, Yalçın'ın 'Yekgirtûya'nın Kuzey Kürdistan ile ilişkisi azdır ve kimse sizi fazla tanımıyor. Bu yönde bir projeniz var mı?' sorusuna karşılık Bahaddin'in verdiği cevap çok ilginçtir: 'Biz Kuzey'deki kardeşlerimiz için hayırlı ve iyi çalışmalardan başka bir şey demiyoruz.'

Bizutnewey İslami

Molla Osman'ın liderliğini yaptığı Bizutnewey İslami, her ne kadar parlamenter mücadeleyi esas aldığı söylense de Kürdistani İslami cephe içinde en radikal parti olarak gösteriliyor. ABD'nin Irak'a müdahalesine kadar silahlı peşmerge gücü de bulunan Bizutnewey İslami'nin gizli bir silahlı gücünün bulunduğu ve ihtiyaç duyulduğunda açığa çıkardığı söyleniyor. Hatta ulusalcı cephe partileri ile İslamcı cephe partileri arasında yaşanan gerginlerin çoğunda da silahlı eylem gücü olarak bu gücün kullanıldığı iddia ediliyor. Bizutnewey İslami'nin hakimiyetindeki Xurmal (ABD'nin Irak müdahalesine kadar da Bizutnewey'ın askeri karargahıydı.), Tewêle, Biyare gibi alanların İran sınırına çok yakın olması yüzünden İslami cephe içinde İran ile ilişkileri en güçlü olan parti deniliyor.

Kürt İslamcısı:

Komelê İslami İslamcı cephe içerisinde en ılımlı kanat olarak gösterilen parti Komelê İslami'dir. En etkili oldukları alan ise Halepçe ve çevresidir. Bu alanlarda etkili olmasının temel nedeni olarak, Soran bölgesinde hakim olan YNK'nin Halepçe ve çevresinde teşhir olması gösteriliyor. KDP'nin Soran bölgesinde etkili olmaması, YNK'nin ise hem Halepçe ve çevre alanlara yeterli ilgiyi göstermemesi, hem de YNK ve lideri Celal Talabani'nin Halepçe Katliamı'na sebep olduğu söylentilerinin halk arasında dillendiriliyor olması kitleyi alanın ikinci gücü Komelê İslami'ye yakınlaştırıyor.

Komelê İslami'nin Yekgirtûya ve Bizutnewey'a nazaran Kürt ulusallaşmasının önemini inkar etmediği söylese de 2005 yılında ilk defa toplanan Kürdistan Federal Bölge Parlamentosu'nun açılışında Kürt milli marşı Ey Raqip'i bütün parlamenterler ayakta dinlerken, parlamentoda 6 milletvekili bulunan Komelê İslami'nin Başkanı Ali Bapir oturduğu yerden kalkmamıştı. Ali Bapir bu olayı basına 'Bir tek Kuran-ı'ın sesiyle ayağa kalkarım' şeklinde açıklamıştı.

DEMOKRATİK KONFEDERALİZM ÇİZGİSİ

'Federasyon değil konfederasyon' diyen PÇDK

Kürdistan Demokratik Çözüm Partisi (PÇDK), öngördüğü demokratik konfederalizm çizgisiyle ulusalcı ve İslami çizgilerin dışında üçüncü bir çizgi gibi duruyor. Ulusalcı çizgiyi savunan partiler Irak genelinde federal sistemi savunurken, PÇDK konfederal bir sistemi savunuyor. Üstelik bir siyasal irade olarak konfederal sistemde uygulanan ilişki tarzının toplulukların kendi aralarındaki ilişkilerinde de uygulanması gerektiğine parti programlarında geniş yer veriliyor. İslami çizgi ile de farklılıkları, Müslümanlığı siyasal bir olgu olarak ele almaktan ziyade kültürel bir olgu olarak ele almasından kaynaklanıyor. Üstelik İslami değerlere olduğu kadar her topluluğun inançlarına saygı duyulması gerektiğini savunuyor.

Diyar Xerib'in başkanı olduğu PÇDK, Abdullah Öcalan'ı önderlik olarak kabul ediyor. Bu durum Türkiye, İran ve Suriye'nin tepkilerini PÇDK üzerinde toplasa da bu devletlerin PÇDK karşıtlığı partinin temel amaçları arasında yer verilen 'Kürdistan bölgesinin, demokratik Konfederal Irak'a zarar vermeden, diğer parçalardaki Kürtler ile ilişkilenmesi ve onlar ile her düzeyde ilişkinin geliştirilmesi' ibaresinden kaynaklanıyor. Kürdistan Federal Bölgesi'nde yasal zeminde çalışan PÇDK büroları, özellikle Türkiye devletinin bölge hükümeti üzerinde yaptığı baskılar sonucunda birçok sefer kapatıldı.

Sorun Öcalan'ın önderliği mi?

Ortadoğu genelinde olduğu gibi Kürtler arasında da partiler, örgütler, hareketler genelde önderliksel bir karakter taşıdıkları için Kürdistan Federal Bölgesi'nde partiler arası çelişki ve çatışmalar genelde düşünce ve çözüm yöntemindeki farklılıktan ziyade önderlik paylaşımında yaşanıyor. Kürdistan Federal Bölgesi'ndeki ulusalcı partilerin hemen hemen hepsi KDP kökenli ve Mustafa Barzani'nin önderliği bütün partileri birleştiren bir temel faktör olabilmektedir. Fakat PÇDK'nin Kürtlerin yaşadığı her yerde demokratik konfederalizm çözümünü öngören Abdullah Öcalan'ı önderlik olarak kabul etmesi, bölge partilerinin PÇDK'ye karşı rahatsızlıklarının temel nedeni oluyor. Bu durumu Irak Kürdistan Demokrat Partisi Dışilişkiler Sorumlusu Sefin Dizai, Aksiyon Dergisi'yle yaptığı röportajda şu şekilde ifade etmişti: 'Öcalan bağlantılı hiçbir şeyden hoşnut değiliz, aksine rahatsız oluyoruz. Ama biraz zamana ihtiyaç var. İsmi PKK ya da PÇDK olmuş hiç fark etmez. Siz de Türkiye'de aynı problemi yaşıyorsunuz.' PÇDK bürolarında Öcalan resimlerinin bulunmasını ise Dizai şöyle değerlendirmişti: 'Yasaya göre olmaması lazım. Çünkü Abdullah Öcalan Irak Kürtlerini ya da Türkiye'deki Kürtleri temsil etmiyor. Bu benim kanaatim. Özellikle Irak Kürtleriyle hiç alakası yok. Bu yasalara göre hareket edilmesi lazım.'

KDP ve YNK'nin öncülük ettiği bu tutum 2005 genel seçimleri döneminde de devam etti. Saddam sonrası ilk Irak hükümeti oluşturulurken, Kürtler belli bir siyasal kazanım elde etmek için seçimlere tek bir liste ile gitme kararı aldılar. Fakat ulusalcı partiler ile İslamcı partiler siyasal ve ideolojik çizgi farklılığı yüzünden uzlaşamayarak iki ayrı liste ile seçimlere katıldılar. Bu müzakereler döneminde PÇDK'ye, Türkiye'nin baskıları yüzünden ortak listede yer alması için hiç çağrıda dahi bulunulmadı. Bu yüzden PÇDK seçimlere tek başına katıldı. YARIN: Güney'deki partiler arası ilişkiler...

Komalê İslami Kürdistan Irak

Komalê İslami Kürdistan ê Irak (Komalê İslami) 1978'in sonlarında illegal bir şekilde kuruldu. Kuruluşunun ilk yıllarında siyasal çalışmalar ile sınırlı kaldı. 14 Eylül 1984'te yayınladığı bir bildiri ile Baas rejimine karşı silahlı mücadeleyi başlattığını ilan etti. Fakat bu açıklama Komalê İslami adıyla değil, Bizotnaway Peywende İslami li Kürdistan'i Irak (Irak Kürdistan'ı İslami Hareket Sözleşmesi) ismiyle yapıldı. Varlıkları Baas rejimi tarafından çok fazla hissedilmeyen İslami Cephe ve Komalê İslami, 1991'deki Körfez Savaşı'ndan sonra Baas rejiminin Kürdistan'dan çekilmek zorunda kaldığı döneme kadar da çok ciddi darbeler almadı. Körfez Savaşı'ndan sonraki halk ayaklanmasında (Raperin) sınırlı bir katılımları oldu. Bu yüzden de Raperin'den sonra Güney Kürdistan'da yapılan ilk seçimlerde ciddi bir varlık gösteremedi. ABD'nin Irak'a müdahalesinden sonra 31 Aralık 2005'te yapılan seçimlere İslami cephe ile birlikte katılan Komalê İslami'nin Irak parlamentosunda 2, Kürdistan parlamentosunda ise 6 milletvekili bulunuyor. Bunların dışında Süleymaniye il meclisinde 3, Hewlêr'de bir üyeleri bulunuyor.

Kürdistan Federal Bölgesi'nin birçok yerinde büroları bulunan Komalê İslami'nin sadece Tahran ve Londra'da dış büroları bunuyor.

Şeyh Muhammed Berzenci'nin önderliğini kabul eden Komalê İslami'nin şimdiki lideri Ali Bapir'dir. Partinin programında temel amaçları arasında şunlar sıralanmaktadır:

1- Şeriat kanunlarının topluma hakim kılınması

2- Bütün toplumun İslami kurullar temelinde eğitilmesi

3- Devlet, kişi ve örgüt terörüne karşı durma

4- İnsan haklarına saygı ve bütün azınlıkların dini ve etnik azınlıkların tanınması

5- Irak Anayasası'nda Kürtlere tanınan hakların korunması

Yekgirtûya İslami Kürdistan

Yekgirtûya İslami Kurdistan (Kürdistan İslami Birliği) kendisini ulusal İslami bir parti olarak tanımlamaktadır. Şeriat kanunlarını Güney Kürdistan'a hakim kılmayı temel amaç olarak benimseyen Yekgirtûya, siyasal, toplumsal, ekonomik ve aydınlanma sorunlarının İslami çerçevede çözülmesi gerektiğini savunuyor. Ulusal İslami bir partidir. Kitle tabanı daha çok Güney Kürdistan Federal Bölgesi'nin Behdinan denilen Dohuk ve bağlı ilçelerinde bulunan Yekgirtûya'nin lideri Selahaddin Muhammed Bahaddin'dir.

Yekgirtûya'nın parti programında şu hususlar değişmez amaçlar olarak belirtiliyor:

1- Bütün sorunların İslami çerçevede yorumlanması

2- Şeriat kanunları için mücadele eder

3- İdeolojik korunma için meşru savunma hakkını kullanır.

4- Kürt halkı ulusal bakımdan bağımsız bir halktır. Dini bakımdan İslam ümmetinin bir parçasıdır. Bütün halklar ile eşit haklara sahiptir.

5- Kürt halkının temel üç kimliği İslam, Kürt ve Kürdistanlı olmaktan oluşuyor.

6- Topluma İslami eğitim verilmesini ve şovenizmin reddedilmesini öngörür.

Hazırlayan:
Nihat KAYA

Yarın: Güney'deki partiler arası ilişkiler...

Güney'de iç siyaset 4

Devletlerin sınırları Kürt örgütleri arasında ister mücadelenin arka cephesi, isterse temel mücadele alanı olarak görülsün, bu durum Kürt örgütlerinin kendi aralarında ve bu devletler ile pazarlıklarında etkili bir biçimde kullanıldı ve kullanılmaya da devam ediyor.

Birbirini yedekleme çabası

Kürtlerin Türkiye, İran, Suriye ve Irak devletleri arasında parçalanmış olmaları, herhangi bir parçada mücadele veren Kürt örgütlerinin diğer parçalardaki Kürtlerden ve devletlerin sınırlarından tarih boyunca yararlanabilmelerine olanak sağladı. Kürtlerin parçalanmışlığının ortaya çıktığı 1923 yılından, hatta Kürtlerin ilk olarak ikiye bölündüğü 1639'daki Kasr-i Şirin anlaşmasından bu yana sürekli bu şekilde olageldi. Yakın dönem tarihinde, Irak devletine karşı mücadele veren I-KDP ve YNK gibi örgütler de kimi zaman İran, kimi zaman Türkiye, kimi zaman da Suriye topraklarını kullandılar. Benzer durumdan, Türkiye'de mücadele vermeye çalışan Sait Elçi ve Sait Kırmızıtoprak gibi T-KDP'nin öncü kadroları ve İran'da mücadele veren İ-KDP, KOMALA gibi örgütler de yararlanmaya çalıştılar. Her dört parçadaki Kürtlerin özgürlük mücadelesinin birlikte verilmesini savunan PKK ise Kürtlerin her dört devletin sınırları arasında parçalanan topraklarının birlikte kullanılması gerektiği tezini ortaya atarak, her dört devletin sınırları içinde yaşayan Kürtler arasında örgütlendi ve her dört devletin sınırları içinde kalan toprakları kullandı.

Devletlerin sınırları Kürt örgütleri arasında ister korunma çabası, ister mücadelenin arka cephesi, isterse temel mücadele alanı olarak görülsün, bu durum Kürt örgütlerinin kendi aralarında ve bu devletler ile pazarlıklarında etkili bir biçimde kullanıldı ve kullanılmaya da devam ediyor. Bu yüzden de Kürdistan Federal Bölgesi iç siyasetinde ve diplomasisinde gündeme gelen en önemli konulardan biri de KDP ve YNK başta olmak üzere bölgede faaliyet yürüten Kürt örgütlerinin diğer parçalarda mücadele veren Kürt örgütlerine yaklaşımlarıdır.

Kıstırma operasyonu İran'da mücadele veren İran Kürdistan Demokrat Partisi (İ-KDP), 1980'li yılların sonlarına kadar da önemli bir güce sahipti. İ-KDP başkanları Adurrahman Qasimlo (1989'da) ve Mustafa Şerefkendi'nin (1991'de) İran istihbaratı tarafından öldürülmesi İ-KDP'yi güçten düşürdü ve hareketin esas amacından sapmasına neden oldu. Dağlarda kalan peşmergeler arasında eşkıya tarzı hakim hale gelmeye başladıkça İ-KDP kan kaybetti. Aynı dönemde İran devleti peşmerge güçlerine yönelik çok kapsamlı askeri operasyonlar geliştirdi. Bu operasyonlar hem İ-KDP hem de KOMALA peşmergelerini etkiledi. Bu dönemde çok sayıda peşmerge yaşamını yitirdi ve çok sayıda peşmerge teslim oldu. İ-KDP ve KOMALA operasyonlar karşısında biraz nefes alabilmek ve kendilerini yeniden toparlayabilmek için bu dönemde YNK denetimindeki alanlara geçtiler.

İran bu dönemde aralarında geçmişten beri sıcak ilişkiler bulunan YNK ile pazarlıklara girişti. YNK ilk başta Köysancak'ın İran sınırına yakın kırsal alanlarında İ-KDP ve KOMALA örgütlerine kamp yeri verdi. 1996 yılına kadar her iki örgüt de İran'a silahlı güç gönderme ve diğer faaliyetlerini, YNK'nin kısmi bir etkisi olsa da, yarı bağımsız bir şekilde sürdürebiliyorlardı. Fakat 1996 yılında İran Devrim Muhafızları pastaranlar Irak sınırını geçerek bu kamplara ani bir baskın düzenlediler. Bu baskında çok sayıda peşmerge aileleriyle birlikte öldürüldü. Baskından kurtulmayı başaranlar ise bölgedeki halka sığındılar. Bu baskının YNK'nin izni dahilinde gelişmiş olması kamuoyunda tartışmaya yol açtı. Hatta YNK'nin İran devletiyle gizli bir anlaşmaya vardığı ve bu anlaşmaya göre Irak topraklarından İran'a yönelecek bütün Kürt örgütlerini kontrol etme sözü verdiği ileri sürüldü.

KDP ve YNK'nin, birbirleri içindeki farklı düşünce ve çelişkilerden yararlanarak güç haline gelme ve birbirlerini yedekleme çabasını PKK içinde de uygulamak istediği PKK'li yetkililerce dillendirildi. Bu güçlerin PKK içinde Osman Öcalan ve Nizamettin Taş'a destek vermesi dikkat çekiciydi
Kamplara hapsedildiler YNK bu olaydan sonra İ-KDP ve KOMALA peşmergelerini kırsal alandan indirip Köysancak ve Süleymaniye şehir merkezlerine yakın, çiftlik benzeri kapalı alanlarda kamp kurmalarına izin verdi. KOMALA peşmergesi olarak bu kamplarda bir yıl kalan Cemil Rojhılat, her iki örgütün bu kamplardaki çalışma ve hareket olanaklarına ilişkin şunları söyledi: 'Peşmergelerin silahlı veya silahsız bir şekilde İran'a gidebilmeleri için YNK'den izin almaları gerekiyor. YNK genelde 'bizim tek kapımız İran'dır. Siz İran'la savaşınca bizi zorluyorlar' diyerek peşmergelerin İran'a gitmesine izin vermiyor. Peşmergelerin hemen hemen hepsi kamplarda ev kurmuş, YNK'nin de maddi desteğiyle yaşıyorlar.'

Bu dönemden sonra her iki parti de birçok sefer bölündü ve önemli sayılabilecek bir güçleri Avrupa'ya çıktı. İ-KDP en son geçen yıllarda Mustafa Hicri ile Abdullah Hasanzade arasında bölündü. KOMALA ise Abdullah Muhtedi'nin KOMALA ê Zahmetkêşan isminde farklı bir oluşuma gitmesiyle bölündü. Başkanları da dahil olmak üzere bu partilerin birçok üyesi Avrupa'ya gittiği için YNK denetimindeki kamplarda çok az sayıda peşmergeleri bulunuyor.

Pazarlık konusu PKK YNK'nin İranlı Kürt örgütlerine uyguladığı kontrol altına ve yedeğe alma yaklaşımını PKK'ye karşı da uygulamak istediği birçok kez Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan tarafından dillendirilmişti. Özellikle 1992'de Türkiye-KDP-YNK ittifakının PKK'ye karşı başlattığı saldırıdan sonra YNK'nin Osman Öcalan ile yaptığı anlaşmaya göre PKK gerillalarının Kandil Dağı'ndaki Zele alanında kamp kurmasına izin verilmişti. Bu anlaşma PKK Merkez Komitesi içinde derin görüş ayrılıklarının doğmasına ve Öcalan'ın anlaşmayı PKK adına yapılmış bir sşma olarak görmediğini açıklamasına kadar vardırılmıştı. Fakat binlerce gerillası YNK denetimindeki Zele kampına toplanmış olduğu için Öcalan bu anlaşmaya fiilen uymak zorunda olduklarını sözlerine ilave etmişti.

İran geçmişten beri sıcak ilişkiler içinde bulunduğu YNK ile İ-KDP ve KOMALA örgütleri üzerine pazarlıklara girişti. 1996'da İran Devrim Muhafızları YNK'nin izin verdiği bu kamplara ani bir baskın düzenledi. Bu baskında çok sayıda peşmerge aileleriyle birlikte öldürüldü. Bu baskın YNK'nin izni dahilinde gelişti
PKK çok kısa sürede YNK denetimindeki Zele kampından çıkıp yeniden Türkiye'deki ve Türkiye sınırı üzerindeki kamplara yerleşmeyi başarınca, bölge güçleri PKK faktörünü farklı bir şekilde kullanmaya çalıştılar. PKK kaynakları bu dönem temel yaklaşımın 'KDP ve YNK kendi aralarında çelişkili ve çatışmalı olduklarında kendilerini güç haline getirebilmek için PKK'yi kendi yanına çekerek diğerine karşı güç olma' şeklinde geliştiğini belirtiyorlardı. Hatta 1996 yılında KDP ve YNK'nin çelişkileri silahlı çatışma düzeyine vardığında, her iki gücün PKK ile yakın ilişki kurmaya çalıştığı ve herhangi birisiyle diğerine karşı savaşma karşılığında Türkiye-İran-Irak üçgeninden başlayıp Diyana kasabasını da içine alan geniş bir alanın denetiminin kendilerine bırakılmasının teklif edildiğine dikkat çekiyorlardı. O dönem PKK ile anlaşmaya varamayan KDP, Saddam rejimi ile anlaşarak YNK'ye karşı üstünlük sağlayıp, YNK'yi Hewlêr'den çıkardı. Benzer bir durum da, 1997 yılında KDP'nin Türkiye ile anlaşarak PKK'ye karşı başlattığı savaş döneminde yaşanırken, YNK de PKK ile birlikte savaşa girerek karşılık verdi. YNK'nin böylesi bir tutum takınması halk arasında 'KDP'yi zayıflatıp, 1996'da kaybettiği alanları geri alma' çabası olarak yorumlandı.

KDP ve YNK'nin uzlaştıkları dönemlerde ise ya PKK'nin bölgedeki etkisini azaltmak için, PKK'ye karşı ortak cephe açıldı ya da günümüzde olduğu gibi, Kürt bölgesi üzerinde bu partilerin istemleri ve çıkarları dışında bir etkide bulunmaya çalışan Türkiye ve İran gibi dış güçlere karşı PKK faktörünü kullanmaya çalışma yaklaşımı benimsendi.

Dıştan PKK içine müdahale KDP ve YNK'nin, birbirleri içindeki farklı düşünce ve çelişkilerden yararlanarak güç haline gelme ve birbirlerini yedekleme çabasını PKK içinde de uygulamak istediği PKK'li yetkililerce birçok sefer dillendirildi. Bu konuya ilişkin geçmiş yıllarda yaşanan birçok olay örnek olarak verilse de 2000'li yılların başından itibaren bu güçlerin PKK içinde Osman Öcalan ve Nizamettin Taş'a destek vererek, PKK'yi yedeklemeye çalıştıkları iddiası dikkat çekiciydi. 2004 yılında Osman Öcalan ve Nizamettin Taş'ın PKK'den ayrıldıktan sonra YNK'ye sığınmaları bu iddiaların gerçeklikle bağını ortaya koydu. Ki; YNK içinden bazı çevreler, Kürdistan Federal Bölgesi'nde ikamet eden Osman Öcalan'a YNK'nin ayda 7 bin dolar, Nizamettin Taş ve etrafındaki diğer elemanlara da 30 bin dolar civarında yardım ettiğini söylüyorlar. Fakat aynı kişiler Osman Öcalan ve Nizamettin Taş'ın kendilerinden bekleneni veremediklerini, başlarına bela olduklarını vurgulamaktan da geri kalmıyorlar.

YNK'nin PKK'yi yedeklemeye çalışan yaklaşımlarının olduğu ise geçen sonbaharda Medya Savunma Alanları'na yönelik başlatılan ambargo döneminde Melle Bahtiyar'ın, 'PKK eğer silah bırakırsa Kürdistan Federal Bölgesi'nde İran Kürdistan Demokrat Partisi (İ-KDP) gibi kamplarda yaşayabilirler' şeklindeki açıklamasıyla açığa çıktı. PKK bu tür politikalardan duyduğu rahatsızlığı dile getirince, YNK çevreleri de erken açığa vurulması olarak yorumladıkları bu açıklamaya tepki gösterdiler.

'İslamilere karşılık PJAK' pazarlığı Son yıllarda bölgede yükselen en önemli güçlerden birisi de Kürdistan Özgür Yaşam Partisi (PJAK)'tır. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın önderliğini kabul eden PJAK, İranlı Kürtlerin siyasal, sosyal ve kültürel alanlar başta olmak üzere her türlü demokratik hakkının elde edilmesi için İran İslam Cumhuriyeti ile silahlı bir savaşım yürütüyor. Bu durum özellikle İran ile yakın ilişkiler içinde olan Celal Talabani ve YNK'yi yakından ilgilendiriyor ve etkiliyor. Ki, Saddam rejimine karşı savaşım verdiği dönemlerde YNK'nin İran ile yakın ilişki içinde olduğu ve bu ilişkinin günümüzde de sürdürüldüğü biliniyor. YNK denetimindeki alanların Irak'taki diğer güçlerin haricinde bir tek İran devleti ile sınırının bulunması, bu ilişkinin YNK açısından taktik bir ilişkiden öte bir ilişki olmasına neden oldu. ABD'nın Irak müdahalesine kadar zorunluluklardan dolayı sürdürülen bu ilişkinin günümüzde de sürdüğü göze çarpmaktadır. PJAK ile YNK'nin İran'la olan bu çapraşık ilişkileri bazı dönemlerde PJAK gerillaları ile YNK peşmergelerinin (yanlışlıkla oldu denilse de) karşı karşıya gelmesine neden oldu. Ki, geçen yıl yaşanan böylesi bir olayda iki PJAK gerillası yaşamını yitirmiş, YNK temsilcileri olayın yanlışlıkla meydana geldiğini açıklamışlardı.

İran devleti, Kürdistan sınırlarını kullanan PJAK gerillalarına karşı bölge güçlerinin baskılarını arttırması için 2005 yılından bu yana sık sık Kürdistan Federal Bölgesi köylerini ve topraklarını katyuşa füzeleri ve havan toplarıyla vurdu. Bu saldırılarda onlarca köylü yaşamını yitirdi. İran devletinin PJAK'ı gerekçe yaparak Kürdistan bölgesine direkt saldırılarının haricinde Irak genelinde ve Kürdistan bölgesinde istikrarı bozmak için İslamcı direnişçileri soktuğu ABD ve Irak hükümeti başta olmak üzere birçok kesimce ortaya atıldı. Bu durumu PJAK'lı yetkililer şöyle yorumluyor; 'PJAK İran'daki mevcut uygulamalara karşı savaşıyor ve bağımsız Kürdistan topraklarını İran rejimine karşı koruyor. PJAK'ın bu tutumu karşısında İran, Kürdistan Federal Bölgesi'nde istikrarı bozmak için İslami güçleri YNK denetimindeki alanlardan Irak'a sokuyor. Böylece YNK'ye PJAK gerillalarına karşı savaşmaları karşılığında İslami güçlerin Kürdistan bölgesine girmesini engellemeyi vaat ederek pazarlık yapıyor. YNK İran devleti ile ne kadar anlaşırsa anlaşsın İran devletinin Kürt karşıtlığı devam eder ve böylesi bir anlaşmadan Kürtler kaybeder.' BİTTİ

Hazırlayan: Nihat KAYA

Add new comment

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.