Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Söylemez 10 Ocak günü, Paris’in en işlek caddelerinden birisinde susuturuculu silahla susturuldular. Gözlerindeki hayat ışıltısı, umutları ve inançları öldürüldü.
En azından katiller ve arkasındaki organizatörler böyle düşünüyor.
***
BDP VE ROL ÇALMAK İSTEYEN BAZI KÜRDLER RİYAKARLIK YAPIYOR
Sakine Cansız 1988’de hapisten çıkıp Bekaa’ya gitti.
Oradaki diktatörlüğü görünce muhalefet etti.
1989, 1990, 1991, 1992 yıllarında Bekaa’da yüzlerce Kürd genci Öcalan tarafından öldürtüldü.
Bunların bir kısmının listesi Perinçek’in dergisi 2000’e Doğru’da ‘Bekaa’da 21 MİT ajanı’ kapağıyla duyuruldu.
Mehmet Şener’in Öcalan’a muhalefetinden sonra Öcalan Şener’i tutuklattı.
Diyarbekir cezaevi ve diğer cezaevlerinden şartlı olarak serbest bırakılmış PKK militan ve yöneticilerini ‘uygulama’ya aldı.
23-28 Ağustos 1991 tarihleri arasında PKK tutuklularına ‘PKK zindan konferansı’ adıyla bir konferans yaptırıldı. Konferans! Sonrası 28 ağustos 1991 tarihli bir açıklama dikte ettirildi (daha geniş bilgi için Eylül 1991 tarihli Serxwebun’a bakınız). Bu açıklamada Mehmet Şener ve onun hapishane arkadaşları mahkum ediliyordu.
Bu konferans sonrası aralarında Sakine Cansız (Serxwebun Ekim 1991), Ferhan Güllü (Serxwebun Kasım 1991), Mustafa Gezgör (Ekim 1991,Serxwebun), Hüseyin Boyraz (Serxwebun,Kasım 1991), Selim Çürükkaya, Kani Yılmaz (Serxwebun Kasım 1991), Mustafa Karasu da dahil olmak üzere bir çok 12 eylül mağduruna zoraki özeleştiriler yaptırıldı.
Merhum Sakine Cansız 12 Eylül’e teslim olmamıştı, ama Öcalan’a teslim olmak zorunda bırakıldı.
Kendisine zorla yaptırılan özeleştiride!, ‘bu komple saldırıda yenilmemenin, ayakta durmanın tek yolu devrimi kişilikte en ihtilalci biçimde yaşamaktır’ diyor, nişanlısı ve hapishane arkadaşı, yoldaşı Mehmet Şener şahsında kendisini ve Esat Oktay’ın kurbanlarını şöyle mahkum ediyordu:
‘Konferansın açığa çıkardığı ve mahkum ettiği; olumsuz sürecin ve olayların başını çeken parti karşıtı pratikler ve öncelikle Mehmet Şener haininde ifadesini bulan sahte, komplocu, tasfiyeci, provaktör önderliktir.
(..)
‘Vurgulamalıyım ki M.Şener ihanetinin gelişmesinde tüm partiki tutsak yoldaşların payı olmuştur..’
Mehmet Şener ve arkadaşları öldürülüp, Selim Çürükkaya ve Sakine Cansız gibi şahsiyetler Öcalan’ın işkencesinden geçirilirken, bugün Sakine Cansız için timsah gözyaşları döken BDP’liler ortada yoktu.
Şunu belirtmek gerekir ki, o zaman da bir avuç Kürd PKK içindeki bu zulüme karşı çıktı.
Bu nedenle o dönem Sakine’ye sahip çıkanların bugün Sakine için bir çift söz söyleme hakkı vardır.
***
BİR ANI
Mehmet Şener 1 Kasım 1991 tarihinde Esad rejimi ve Öcalan tarafından öldürüldükten sonra, haberi İbrahim Güçlü’den almıştım.
Bana ilettiği bir mesaj nedeniyle Londra dışındaki işimi bırakıp bir kaç günlüğüne Londra’ya geldim.
Mehmet Şener’in öldürülmesinin verdiği öfkeyle Doğu Perinçek’i aradım. Sesimi tanımaması için Kürdçe müziğin sesini yükselttim ve kendimi ‘Hakkari’den Hafız’ olarak tanıttım.
Telefona Şule Perinçek çıktı önce ve sonra Perinçek’e verdi.
Perinçek’e, ‘Şener’in ölümünden sen sorumlusun. Mustafa Pusa da sana Şener’in resimlerini getirirken İstanbul’da öldürüldü. Haber Milliyet’te var’ dedim. Perinçek, Pusa’nın öldürülmesinden habersiz olduğunu öne sürdü. ‘İşte biz Sakine Cansız ve Selim Çürükkaya da öldürülmesin diye bu hafta bir kapak yaptık ve çıkacak ‘ dedi vs.
Perinçek, Bekaa’da olan bitenden anında haberdar oluyordu.
**
ORHAN KOTAN’IN ŞİİRİ
Sakine Cansız’ın Diyarbekir cezaevinde gördüğü ağır işkencelere karşı gösterdiği direnç, mahkemede yaptığı siyasi savunma nedeniyle PKK dışındaki Kürdler arasındaki saygınlığını göstermesi açısından merhum Orhan Kotan’ın Sakine Cansız için yazdığı şiir iyi bir örnektir.
Orhan Kotan, 5 ağustos 1996’da bana gönderdiği bir mektupla beraber Sakine Cansız için yazdığı ‘yas’ başlıklı şiirini de eklemişti. Daha once de paylaştığım bu mektup ve şiiri aşağıya alıyorum:
‘Sevgili kardeşim
Bulabildigim bazı dökümanları gönderiyorum. Benim karmakarışık çalışma odamdan fazla birşey çıkmıyor. Umarım, istediklerini buldum. ...Selamlar. ‘
"YAS"
Orhan Kotan gönderdiği 4 sayfalık "yas" şiirinin başına el yazısıyla şöyle bir not düşmüştü : " Bu şiir Sakine Cansız"in kimliğinde Kürdistan‘daki yıkımı ve vahşeti anlatıyor."
Sakine Cansız ile ilgili bölümü aktarıyorum:
"yağmur yüklü bulutların tadında şimdi kanın ve ölümün dehşetidir hayat
Sakine gelin lanetlenmiş diyaribekir‘in ara sokaklarında
beyni bir dünya ihtilali yeşil
gögüs kafesi medine kırmızı
kübanin kristal kıyılarında sonra siyah bir tecavüzdür kadınların kaderi
çikolata renkli liseli kızların sevdiklerinden kan gelir gül yerine
kızoglankız ekvator ezgilerine gencecik bedenlerinde bedesten takırtıları
Süphan‘dan kar fırtınaları taşıyarak geceyi gündüze bağlama telaşında
bir de Dijle‘nin asi gürültülerini yavrum
köpük köpük koridorlarından örtün bu benim karanlık kaderimle
fışkırıp çıkan yas tutma
Cudi yüklü bir Kardelen dalında unutma
küfrün kızılında ama unutma
kanın ve ölümün dehşetini naylon kaplı küçük barınaklardan
hayatın rahmine boşaltarak binlerce sürüngenle taşınan öfke
al ve götür umutlarımı şehrin kirli şamatasından ağıtlar süzülüp dökülen saçlarından isyankar ateşler yükleyecektir şehre
ve kararmış isyanımı
bir zaho suikastinin bir de bir avuç mavilik
meçhul korkusuna yay şan olsun memlekete..
öfkesini Fırat‘ın çocuğum
Eylül 93-Şubat 96 Stockholm.’
***
YAŞARKEN ÖLMEK..
Evet, Sakine Cansız’ın hali tam da Orhan Kotan’ın tanımladığı gibi ‘Kürdistan’daki yıkım ve vahşeti’ anlatıyor.
Fiziken, hiç de 50’li yaşlarda olan bir kadını andırmıyor görüntülerde .
On yıl veya daha uzun bir süre Diyarbekir’de ağır işkenceler görmüş, yüzüne tükürdüğü cellada teslim olmamıştı.
Ama Öcalan diktatörlüğü O’nu Bekaa’da teslim alıp etkisizleştirmeye, biat ettirmeye çalıştı.
Nişanlısı Mehmet Şener ve bir çok arkadaşı Öcalan tarafından öldürülen Cansız, kanımca Bekaa’daki Zindan konferansı! sırasında zaten objektif olarak öldürülmüştü.
SPEKÜLASYONLAR
Ortada bir çok spekülasyon var.
Bu kadar işlek bir caddede tek bir güvenlik kamerasının olmadığı iddiası çok önemli.
Doğru mu?
Şifreli kapılardan giriyor katiller ve katliam sonrası kapıyı kilitleyerek çıkıyorlar.
Doğru mu?
Binadaki komşular saat 18:00 sıralarında patlama sesi duyuyorlar ama nedense polis ancak gece 01.30 sıralarında geliyor.
Doğru mu?
Patlama sesi duyan komşular olduğunu yazdı Hürriyet. Ama şimdi de ortada görgü tanığı olmadığı iddiası var.
Doğru mu?
Sözkonusu edilen, maktüllerden birisinin erkek arkadaşı merak edince cinayet farkediliyor. Peki bu erkek arkadaş veya PKK’liler o zamana dek nerde?
Dendiği gibi elbise dolu çanta veya valiz var mı odada?
Sakine Cansız’a ‘İmralı’daki mukim Öcalan ile yapılan istişarelerle ilgili olduğu iddia edilen bir mektup verilmiş miydi?
Sakine Cansız iddia edildiği gibi Oslo ve başka şehirlerde yapılan toplantılara katıldı mı?
İddia edildiği gibi bir stratejist miydi?
Bence PKK’de tek stratejist! Öcalan’dır. Öcalan başka bir stratejiste ihtiyaç duymaz.
Zübeyir Aydar, ‘katliam İmralı’ya karşı yapıldı’ derken ne demek istiyor, kime mesaj veriyor?
Eğer Aydar’ın iddiası doğruysa o zaman bu cinayetin PKK ile bir ilgisi var demektir.
İmrali ile yapılan istişarelerden çıkan en önemli siyasal! Sonuç bugün itibariyle Türkiye başbakanı Erdoğan’ın açıkladığı üzere, ’Öcalan’a verilen özel devlet bakımı, televizyon tahsisi, günde beş saat volta atma serbestisi’dir.
İstişarelere büyük anlam biçenlere göre Sakine Cansız ve arkadaşlarının öldürülmesi, bu süreci baltalamak içindir’.
Hal böyle olunca, Sakine Cansız’ın büyük bir Öcalan hayranı olduğu sonucu ortaya çıkıyor.
Öyle olduğunu sanmıyorum.
Şimdiye dek Avrupa’da veya başka bir mekanda Öcalan’ı seven veya biat eden tek bir kişi öldürülmemiştir.
Verili durum şunu gösteriyor.
Bu ortak bir operasyondur. Bu katliam derin güçlerin ortak bir organizasyonudur.
Elbette gerçekleştirildiği konjönktür önemlidir.
Ama PKK içinden bir yardım olmadan veya Franszıların gözyumması olmadan bu katliam yapılabilir miydi?
Bu da sorulması gereken önemli bir sorudur.
Her halükarda PKK’nin derin devletin ve dış güçlerin içinde fink attığı bir taşeron olduğu somut bir olgu olarak ortada durmaktadır.
Bu katliamda Kürd olmayan unsurlar da kullanılmış olabilir.
***
Sakine Cansız’ın 2007’de Almanya’da 40 gün gözaltında tutulduğu biliniyor. Aynı yıl içinde Fransa’da saldırıya uğradığı iddiaları da mevcut. ABD yazışmalarında ve kriptolarında adı geçen Sakine Cansız ile ilgili bilgiler Wikileaks’te yer aldı.
Cinayeti kimler işlemiş olabilir sorusu ucu açık bir sorudur.
Fransız yetkililerin bu cinayete göz yumması sözkonusu mu?
Hadi diyelim ki, güvenlik kamareları yok, ama Fransız gizli servisinin katliam odasında bir ‘böceği’nin olmadığını veya Cansız ile arkadaşlarının, diğer PKK’lilerinin telefonlarının dinlenmediğini kim iddia edebilir?
Günümüzün teknolojisinde artık Mobese kameraları olmadan da insanlar izlenebiliyor.
Bir de PKK’nin ilk etapta cevaplaması gereken sorular var:
Binanın kapı şifresini kimler biliyor?
Enformasyon Bürosu’na girişler nasıl oluyor?
Sakine Cansız ve arkadaşlarının orda olduğunu kimler biliyordu?
Sakine Cansız ve arkadaşları en son kimlerle görüştüler?
Sakine Cansız ve arkadaşlarının Oslo ve son İmralı istişarelerindeki rolü nedir?
Dendiği gibi Cansız’da bir mektup var mıydı? Varsa bu mektup kim veya kimler tarafından yazılmıştır?
Sakine Cansız’ın İmralı ile istişareler konusunda görüşleri neydi?
**
KİMLER KAZANÇLI
Bu katliamdan kimler siyasi kazanç sağlamışlardır. Ona bakmak gerekiyor.
Bir defa mevcut iktidarın bir kazancı görülmüyor.
Çünkü, Kürdler nezdinde hali hazırda bir güven testiyle karşı karşıya kaldı.
Öcalan da bu cinayete üzülmez.
Çünkü Sakine Cansız’a olan öfkesi İmralı’ya geldikten sonra da dinmemişti.
Derin sırlarını bilen birisinin daha ortadan kalkmasına neden üzülsün?
Cansız’ın katledilmesi, hem O’nun otoritesini sağlamlaştırmaya yaramış, hem de Kürdlerde ‘iyi şeyler olacak, ama bunu engellemek isteyenler yol kazasına uğratmak istiyorlar’ kanısını güçlendirmiştir.
Kürdlerdeki genel psikolojik durum şu anda, ’Öcalan ile başlayan olumlu bir süreç var. Bu sürece karşı olan derin devlet var’.
Bunu söylerken PKK’nin derin devlet ile olan ilişkisinin üstünden atlamak, Öcalan faktörünü gözardı etmek yanılgılı çıkarsamalara yol açar.
Derin devlet operasyonlarını bir zemin olmazsa yapamaz çünkü.
Dolayısıyla sadece ‘hırsız değil, ev sahibi de suçlu’.
Qandil’deki yönetici elit de çok fazla rahatsız olamaz. Çünkü, Öcalan’a karşı bir argumana kavuşmuşlardır. Fırsatı kullanmak isteyeceklerdir.
Kısacası, Kürdler değerli üç evladını yitirdi sürgünde.
Sakine ile bir tarih göçüp gitti.
**
SAKİNE ÖLDÜ AMA ‘BAŞKAN TV’YE KAVUŞTU’
Mevcut iktidar şu anda PKK ve BDP’nin Öcalan’ın sözümona ‘tecrit’ koşulları üzerinden gündem belirlemesini engellemek için bir takım adımlar atmaktadır.
Çünkü ortada siyasal bir talep yoktur.
Hal böyle olunca da tüm Kürdlerin, ‘iyi şeyler oluyor’a ikna edilip, Öcalan etrafında mobilize edilip, kollektif olarak ‘hiç bir şey istemiyoruz, sadece Öcalan’a 42 inç tv’den başka’ noktasına getirmektir.
Bu cinayet dolayısıyla Öcalan’a biçilmeye çalışılan ‘aziz’ rolünü de bir şekilde güçlendirmektedir.
FRANSA’DA CİNAYET İŞLENMEZ Mİ?
Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Söylemez’in 10 Ocak’ta Paris’te katledilmelerinden sonra gündeme gelen sorulardan birisi , bu cinayetin Türk derin devleti tarafından işlenip işlenmediğiydi.
Bu iddiaya atfen konuşan bazı Fransız yetkililer veya onların ağzından konuşan kimi Türk basını, ‘Türkiye ve Fransa arasındaki işbirliğini’ gerekçe göstererek ‘Türkiye’nin Fransa’da böyle bir şey yapmaya gerek duymayacağı’ iddiasını dillendiriyorlar.
Türk derin devleti Avrupa’da hiç cinayet işlemedi mi?
3 Kasım 1996 Susurluk kazasının ertesinde Mehmet Ağar ne demişti?
‘Bin operasyon yaptık.’
DENGİR MİR FIRAT’IN İDDİASI
AKP eski milletvekili, Dengir Mir Fırat ise Perşembe akşamı İMC TV’de Ayşegül Doğan’ın sunduğu ‘Gündem müzakere’ programında başka bir iddia ortaya attı. ‘Türk derin devletinin böyle bir şey yapacağına, Türkiye’de ses getirecek şeyler yapabileceğini’ söyledi.
Bu da bir bakış açısıdır.
Türk derin devleti Fransa’da böyle şeyler yapmaz veya Fransa’da böyle şeyler olmaz iddiasına gelelim.
Fransa’da Dev-Sol ve PKK karşılıklı cinayetler işlediler geçmişte.
Peki Fransa’da bu tür cinayetler olmaz mı?
Buna bir bakalım.
Aşağıda vereceğim örneği, Kasım 1996’daki Susurluk kazası’ndan hemen sonra kaleme aldığım ‘Susurluk’un iki yakası’ başlıklı yazımda (Bu yazı Stockholm’de yayınlanan Rojbaş dergisinde de yayınlanmıştı) aktarmıştım:
‘4 Ocak 1988’de Paris’te gerçekleşen bir cinayet vardı. Olayı kısaca anmak için 05.01.1988 tarihli Hürriyet’teki haberi okumakta yarar var: ’Öldürülen alman diplomatın cebinden ERNK mektubu çıktı. Paris’teki Alman büyükelçiliğinde görev yapan 31 yaşındaki diplomat Siegfried Wielpütz, dün sabaha karşı saat 03:00’te kimliği belirlenemeyen iki kişi tarafından kurşunlanarak öldürüldü. Fransız polisi yaptığı açıklamada, Alman diplomatın cebinden ‘Kürdistan Kurtuluş Hareketi’ antetli bir mektup çıktı dedi.. Bu arada Abdullah Öcalan’a bağlı ERNK grubunun Paris’teki sözcüsü Akif Hasan yaptığı açıklamada, Türk Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Kürdleri provoke ediyor. Bizim olayla ilgimiz yok’ dedi.’
Kuşkusuz yıllardır Paris’te Sakine Cansız ve arkadaşlarının katline benzer infazlar yaşanmamıştı.
Ama geçmişte bir çok infaz yapıldı Fransa’da.
Abu Nidal örgütünün yaptıklarını anlatmaya gerek yok.
Lübnan iç savaşı sırasında Lübnan Silahlı Devrim Ordusu’nun ABD askeri ataşesi ve İsrail’li bir diplomatı Paris’te öldürdükleri bir sır değil. Polis tarafından grubun lideri olmakla suçlanan Georges Ibrahim Abdallah, 1982’deki bu cinayetlerle ilgili mahkum edilmişti.
İran Şahı’nın son başbakanı Şahpur Bahtiyar 1991’de Paris’in batısındaki evinde bıçaklandı ve boğularak öldürüldü. Yardımcısı da öldürüldü. 1981’de de Bahtiyar, Paris dışında bir suikastten kurtulmuştu.
***
ÖCALAN BİLİYOR MU?
Gazeteci yazar Ruşen Çakır bugün (12 Ocak,2013) yazdığı yazıda cinayeti kimlerin işlediğini ‘Öcalan ve Fidan biliyor’ iddiasını ortaya attı.
Bu iddia da önemli ve üstünden atlanamaz bir iddiadır.
Ortalığı iyicene germek isteyen BDP içindeki bazı şahıslar ve PKK bu iddianın üstüne gidip araştırmak zorundadırlar.
***
LİCE’DEKİ TOPLU KATLİAM
Lice’den Paris’e her yerde Kürdler katlediliyor.
Peki bu toplu katliamlarda, öldürülenlerin örgütünün payı ve sorumluluğu nedir?
Sakine Cansız ve iki arkadaşının katledilmesinden yaklaşık 10 gün önce 31 Aralık 2012 günü Lice, Hani, Bingöl üçgeninde 10 PKK’linin öldürüldüğü Hürriyet ve diğer gazetelerde yer aldı.
Haberlerde PKK Diyarbakır sorumlusu Ethem Karabulut’un öldürüldüğü sevinçle duyuruldu Doğan yayın ilkeleri uyarınca!
Ethem Karabulut-Diyarbakır, Mehmet Biçecek-Diyarbakır, Ömer Şeker-Malatya, Mehmet Calp-Mersin, Perwiz Xalıli-Doğu Kürdistan, Mesut Yıldırım-Kızıltepe, Ruhallah Sidinecad-Doğu Kürdistan, Mehmet Zülfikar Kaçmaz-Diyarbakır, Faruk Dolu-Diyarbakır adlı Kürd gençlerinin toplu katliamı bir kaç gün döne döne Türk medyasında zevkle verildi. 4 Ocak tarihli Hürriyet’te bu katliamın nasıl büyük bir Türk istihbari başarısı sonucu gerçekleştirildiği de anlatıldı.
Güya, PKK gerillaları ile şehirde ilişkide oldukları bir kişinin ilişkisi tesbit edilmişti. Dağdaki bir cep telefonu bozulunca tamire gelmiş ve tam da o esnada istihbaratçılar cep telefonuna ‘böcek’ yerleştirmişti. (bkz 4 Ocak,2013 Hürriyet; 1 telefon tamire gitti 10 terörist öldürüldü)
Ortada eğer ilişkide olan kişinin saptanması ve bir cep telefonu sözkonusuysa, cep telefonuna dinleme veya izleme düzeneği yerleştirmeye niye gerek duyulduğunu yazmıyor tabi Hürriyet.
Cep telefonuyla yer tesbitinin ne kadar kolay olduğunun üstü atlanarak, ortada varolan ortak bir operasyon böyle kamufle ediliyor.
PKK cephesinden ve Kürd gençlerinin kanı üzerinde ikbal sahibi olanlar ‘ne oluyor?’ diye sorma gereği bile duymuyor. HPG sitesinde 10 Kürd delikanlısının toplu katline 26 satırlık içi boş bir açıklamayla yer verildi.
Bu açıklamanın başında da, ‘sömürgeci T.C. devleti ve faşist AKP hükümeti, özel savaş medyasıyla birlikte sözde çözüm tartışmalarını gündemleştirerek büyük bir sahtekarlıkla halkımızı ve kamuoyunu kandırmaya çalışmaktadır’ deniyor.
Diğer bir deyişle, HPG, yani ‘Reber Apo’nun ordusu HPG’, İmralı ile başlayan istişareyi sahtekarlık olarak değerlendiriyor.
Bu da önemli bir nokta.
PKK’nin zihninde silahlı mücadelenin Kürdlere getirdiği kazanım ve zararları sorgulama gibi bir derdinin olmadığını gösteriyor.
Eğer iddialar doğruysa Ethem Karabulut da bir dönem muhalif olmuş. İddialara göre Ethem Karabulut ve arkadaşları ‘içeriden’ alınan yardımla öldürülmüşler.
***
Sakine Cansız ve arkadaşları, Lice’deki toplu katliam ve daha bir çok toplu katliamda hep aynı şüpheler gündeme geliyor.
Ama Kürd siyasetine egemen olan ilkesizlik, popülizm, ikbal kaygısı ve riyakarlık bu cinayetlerin toplum tarafından kanıksanmasını sağlıyor.
Kürdler bir çok cepheden dezenforme ediliyor, manipüle ediliyor.
Cansız ve arkadaşlarının cinayetinin derin devlet, derin PKK, dış bağlantılarının ortaya çıkması hiç ihtimal dahilinde görünmüyor.
21. yüzyılda Lice’den Paris’e Kürd katliamları devam ediyor.
Son 10 gün içinde gerçekleşen iki toplu katliamda ölenlerden ikisinin, Sakine Cansız ve Ethem Karabulut’un bir dönem ‘muhalif’ olan kişiler olması umarım tesadüftür.
Cansız, Fidan ve Söylemez ailelerinin başı sağolsun.
Rizgari
Lice-Paris Hattında Kürd Katliamları...Yaşar Karadoğan