Değerli dostlar,
İşin özü "cinsi latif" addedilenin yani kadının çıplaklığına ister sanatsı diyerek ister erotik diyerek şehevi yaklaşımı mazur göstermeyi vazeden erkek kültürünün cevaz veriyor olmasını itiraf etmekte yatıyor. Birileri karşı cinse duyulan ilginin ve isteğin üreme ile bağlantısı babında "doğallığın" gereğini pişirmeye kalkışmasın. Konu bu değil.
İnsan nesli bu işi yemek yer gibi uluorta yapmıyor. Yemeğini açıkta yiyor ama gerisi için kapalı mekanları yeğliyor. Unutmayın, insanlığın yarısını kadınlar oluşturuyor. Kadın vücudunun teşhirine sanatsı değer taşıyabileceği teşhisiyle olur veren düşünce sonuçta erkek bakışı. İnsanlığın tümünü temsil etmiyor. Burada temsil olgusunun tekabül ettiği hürriyetçi yaklaşım kadar bahse konu olanın ilgili cinse dair düşüncelerinin gözardı edilmesi de sözkonusu.
Öyle ya, Havva anamız Adem babamızın kaburgalarından yaratılmıştı. Aslolan Adem'di. Havva ise ikincil. Grek mitolojisinde ise Adem'in kaburgalarına karşılık Zeus'un baldırı vardı. Yaygın tapım gören tanrıça Zeus'un baldırından yaratılmıştı. Her önüne geleni dizen Dionysos'un tarısal ayrıcalığı ve azgınlığıyle birlikte düşünüldüğünde bugün "nü" denerek sanatsılık izafe edeilen kadının çıplaklığını olumlamanın dayanaklarını ve köklerini erkek egemen mitolojide bulduğunu anlamk fazla zor değildir. Değilmiki islam "eğer size ikinci bir Allah gerekseydi kocalarınıza secde etmeniz buyurulacaktı" diyordu. Ve devam ediyordu "kadınlar tarlanızdır onu istediğiniz gibi sürebilirsiniz".. Miras hukukunda erkeğe iki kadına bir. En gelişmiş demokrasilerden olduğu söylenen İskandinav demokrasisinde kadınla erkek hala eşit işte eşit ücret alamıyorlar. Bu eşitsizlik yasalarda belirlenmiş ve iveçli kadın çalıştığı aynı işte daha az ücret almasının isyanını yükselttiği halde maniayı aşamıyor. Faşist ülkelerin adına demokrasi denen rejimleri bu arada Türkiye gibi bir çete devleti eşit-işe eşit ücret uygularken yasalarda ifade edilmesine rağmen uygulamada en katı haliyle süren kadının, kapatılan, hürriyetleri elinden alınan köleye indirgenmesi erkek egemen ideolojinin Kur'anı dayanak yapmasının eşliğinde 5 yaşındaki çocuklara "sahiplidir ha" deditircesine toplumun bütün katmanlarında almış başını gidiyor.
Mademki sorun kadın, mademki modernite ve uygarlık deniyor. Meseleye kadın açısından bakmak zorunludur. Ya kadınlar bugün kendilerine reva görüleni tersinden işleterek erkekler için isterlerse, güç sahibi olduklarında uygulamaya kalkarlarsa sorusu bugün sarsılmaz gibi görünen erkek egemen toplum yapısı karşısında fantezi hatta espri olarak algılanabilir. Meseleyi bu kulvarda tartışmak yerine kadının zevk objesi olarak algılanmasında ısrar eden erkek egemen kültürünün kadın hak ve hürriyetlerine, kadının iffetine tasallut eden, kadının insan olarak varlığını ve yüceleğini kabule yanaşmayan söylemini gerek statükoya yansımış ve gerekse aldığımız kültür gereği bilinçaltımızda yer tutmuş tüm boyutlarıyla ve toplumsal yaşamın bütün alanlarına yansımalarıyla birlikte ele almamız yargılamamız gerekiyor. Kısacası erkeği bilinçaltıyla ve toplumdaki ceberrut rolüyle yagılamamız gerekiyor. Yaşamın bağrından sökülmesi gereken erkeğin bu lanetli rolüdür.
Burada kadının erkeğe bakışı konuşuldu. İnsan olarak insanlığın tümünü bağlayacak şekilde insan cinsine nasıl bakılmalıdır zaviyesi tartışma konusu yapıldığında çoğumuz burada modernite adına serdedettiğimiz düşüncelerin maço söyleme tekabül ettiğini anlmakta güçlük çekmeyecek ölçüde uygar ve özgürlükçü insanlarız. Hiç kimseyi biçimlenmesiyle yargılamıyor niyetlerini sorgulamıyorum. Anlatmaya çalıştığım insana kadını ve erkeğiyle birlikte hepimizi kapsayacak bir bakışın nasıl formüle edilmesi gerektiğidir.
Feministlerin bazı tezlerine katılmam ama bazılarına da büyük değer veririm. Kadın ölçüsünü temsil ettiği için dikkate alır gözetirim. Erkeğin ölçüsünden ziyade müşterek ölçünün, insana özgü ölçünün yaratılması insanın özgürlüğü için kaçınılmazdır. Eşitsizliklerin kaynağına inmek gerektiğinde bunun başlıca yolunun erkek egemen söylemi ve onun erkekten yana yontan fetvalarını sorgulamaktan geçtiğini söylemem fazlamı abartıdır?
Ahlak deniyor, yetmiyor. Bu kez dönülüyor devrimci ahlak deniyor. Her söylemin, her sosyal düzenin kendine göre ahlak anlayışı vardır. Ahlakta bir sosyal kurumdur. Diğer kurumlar gibi sosyal organizasyonun şekillenmesine göre varlık gösterir. Erkek egemen toplumun ahlakı erkeğe göredir. İnsana göremidir? Burası tartışılmalı.
Ahlak sözcüğüne devrimci nitelemesini eklemekle ahlaklı olunmayacağı gibi, eksiltmekle ahlaksız olunmuyor. Salt ahlak, kuru ahlakta oldukça kitabi bir betimlemedir. Modern toplum cinslerin eşitliği temelinde örgütlendiğinde hangi ahlak kuralları egemen olmalıdır yada olacaktır, ahlak kavramı nasıl çağdışı yorumlarından arındırılarak modern ve eşit insanın ihtiyaçlarını tanzimde işlevsel olabilecektir sorusuna cevaplar aramak hem toplum hem ahlakla ilgili sorumluluklarımızın karşılanmasında hepimize yeni anlayışların kapısını açmayı vazediyor.
Kadının çıplaklığına olur çıkarmak, bunu türlü bahanelerle ihtiyaç yada yaygınlıkla açıklamak anatanrıçanın ikincil duruma düştüğü günden beri egemen olan anlayışın ürünüdür. Aynı çarpıklık dünyanın kan çanağı haline gelmesine yol açmakla birlikte günümüzde de hüküm sürdüren kadının eşitsizliği temelinde iktidar olmuş çarpıklıktır.
Sahip olduğunuzu hem açar hem kapatırsınız. Hem vekili olur hem yerine karar verirsiniz. Kadınların kendileri hakkında hiçmi söyleyecekleri yoktur?
Evlikle ilgili, yaşamla ilgili, yönetimle ilgili hep devrimci ağabeylerin himmetine muhtaçmı yaşayacaklar?
Kadını yükseltmeden insanlığı yükseltemez ve ilerletemezsiniz.
Sahiplenmeyin, soymayın. Yüceltin.
Hürmetler.
Re: Ey erkekler, savaşmayın...!